part - Türkçe İngilizce Sözlük

part

Play ENTRENus
Play ENTRENuk
Play ENTRENau

"part" teriminin Türkçe İngilizce Sözlükte anlamları : 98 sonuç

İngilizce Türkçe
Common Usage
part i. parça
That is part and parcel of normal debate.
Bu normal tartışmanın bir parçası ve ayrılmaz bir parçasıdır.

More Sentences
part i. kısım
The first part will enter into force for the current 15 Member States on 1 January 2004.
İlk kısım mevcut 15 Üye Devlet için 1 Ocak 2004 tarihinde yürürlüğe girecektir.

More Sentences
part i. taraf
Things are different in the north-eastern part controlled by the Northern Alliance and in the rest of the country.
Kuzey İttifakı tarafından kontrol edilen kuzeydoğu bölgesi ile ülkenin geri kalanında durum farklıdır.

More Sentences
General
part i. taraf
This part concerns Community officials seconded to the agency, and other servants recruited by the executive agency.
Bu bölüm, ajansa atanan Topluluk görevlileri ve yürütme ajansı tarafından işe alınan diğer hizmetlilerle ilgilidir.

More Sentences
part i. kesim
This has led to pressures from some parts of industry for protection.
Bu durum, sektörün bazı kesimlerinden koruma için baskı gelmesine yol açmıştır.

More Sentences
part i. görev
The Member States also have their part to play in this, and there is a need for good cooperation in this area.
Bu konuda Üye Devletlere de görev düşmektedir ve bu alanda iyi bir işbirliğine ihtiyaç vardır.

More Sentences
part i. yan
The best part of the Environmental Action Programme for me is the concentration on better implementation.
Benim için Çevre Eylem Programının en iyi yanı, daha iyi uygulama üzerine yoğunlaşmasıdır.

More Sentences
part i. yedek parça
Yanni owns an auto parts company.
Yanni'nin bir oto yedek parça şirketi var.

More Sentences
part i. pay
We should recognise our part in Russia's crisis and Russia's chaos.
Rusya'nın krizinde ve Rusya'nın kaosunda bizim de payımız olduğunu kabul etmeliyiz.

More Sentences
part i. rol
The Mediterranean plays a highly significant part in the European Union fisheries sector.
Akdeniz, Avrupa Birliği balıkçılık sektöründe son derece önemli bir rol oynamaktadır.

More Sentences
part i. kısım
This directive possibly changes part of the regulation.
Bu direktif muhtemelen yönetmeliğin bir kısmını değiştirmektedir.

More Sentences
part i. bölüm
We must have independence within this part of the world in this very important sector.
Bu çok önemli sektörde dünyanın bu bölümünde bağımsızlığa sahip olmalıyız.

More Sentences
part i. parça
Concentration of wealth and power is part and parcel of capitalist logic.
Zenginliğin ve gücün yoğunlaşması kapitalist mantığın ayrılmaz bir parçasıdır.

More Sentences
part i. bölge
It has shown contempt for the fact that Galicia suffers more disasters than any other part of the world.
Galiçya'nın dünyanın diğer bölgelerinden daha fazla felakete maruz kaldığı gerçeğini küçümsediğini gösterdi.

More Sentences
part f. ayırmak
I will love you for better for worse till death us do part.
Ölüm bizi ayırana kadar iyi ve kötü günde seni seveceğim.

More Sentences
part f. ayrılmak
They parted, never to see each other again.
Birbirlerini bir daha görmemek üzere ayrıldılar.

More Sentences
part s. kısmen
Otherwise, the six amendments are acceptable in principle or part.
Aksi takdirde altı değişiklik prensipte veya kısmen kabul edilebilir.

More Sentences
Technical
part i. kısım
The Commission rejects these amendments or parts of them.
Komisyon bu değişiklikleri ya da bunların bir kısmını reddetmektedir.

More Sentences
Textile
part i. parça
If that is the message that this Parliament sends out tomorrow, our group will refuse to have any part in this.
Eğer bu Parlamento'nun yarın vereceği mesaj bu olursa, grubumuz bunun herhangi bir parçası olmayı reddedecektir.

More Sentences
Automotive
part i. parça
Firstly, from an ethical point of view, we cannot advocate the idea of selling blood or any body part.
İlk olarak, etik açıdan bakıldığında, kan veya herhangi bir vücut parçasının satılması fikrini savunamayız.

More Sentences
Theatre
part i. rol
We in Parliament should play our part in promoting contact between the two states.
Parlamento olarak iki ülke arasındaki temasların teşvik edilmesinde üzerimize düşen rolü oynamalıyız.

More Sentences
General
part i. bölük
part i. ayrım
part i. parti
part i. uzuv
part i. bölüntü
part i. saç ayrımı
part i. cüz
part i. semt
part i. katkı
part i. fragman
part i. hisse
part i. oylum
part i. fasıl
part i. bütünü oluşturan eş bölüm
part i. benzer birimlerden her biri
part i. orantılı bileşen
part i. geometrik şeklin elemanı
part i. dış genital organ
part i. boşaltım organı
part i. edebi eserin belirli aralıklarla satılan bölümleri
part i. eserde belirli bir enstrüman
part i. gemi donanımının parçası
part i. ilçe
part i. mahalle
part i. civar
part i. karakteri oluşturan unsur
part i. kabiliyet unsuru
part i. kişisel özellik
part i. üstün kişisel özellikler
part i. davranış biçimi
part i. belirli bir özelliğin gereği
part i. belirli bir rol veya durumun ilgilendirdiği taraf
part i. kokteyldeki 3.5 santilitrelik bileşik
part i. (müzik eserinde) bölüm
part f. tarakla ayırmak
part f. kopmak
part f. bölünmek
part f. kısımlara ayırmak
part f. parçalamak
part f. bölmek
part f. parçalanmak
part f. elden çıkarmak
part f. ölmek
part f. (saçı) ikiye ayırmak
part f. paylara bölüp dağıtmak
part f. paylaştırmak
part f. bölüştürmek
part f. karışımdan ayırmak
part f. (ortaklığı) tarafları ayırarak bitirmek
part f. aynı fikirde olmamak
part f. anlaşmazlık sebebiyle ortaklığı bitirmek
part f. (nehir kolları) ayrılıp farklı yönlere gitmek
part f. yolları ayrılmak
part s. taraflı
part s. kısmen etkili
part s. parçalı
part zf. ekseriya
part zf. kısmi
part zf. bir yanıyla
Technical
part i. (lojistikte) daha küçük parçaya bölünemeyecek öğe
part i. uzunluğu on iki inç, genişliği bir inç olan yüzey ölçü birimi
Computer
part f. (sohbet odasından) çıkmak
Marine
part f. (palamar, zincir) kopmak
part f. (palamar, zincir) koparmak
Anatomy
part i. daha büyük bir yapının herhangi bir bölümü
Math
part i. tam bölen
part i. askat
part i. elemanları başka bir kümenin de elemanı olan küme
Chemistry
part f. (maddeleri) kimyasal işlemle ayrıştırmak
Religious
part i. (musevilik) ibrani takviminde bir zaman birimi
Archaic
part i. uzayda yön
part i. uzayda taraf
part i. madde parçacığı
part f. bir veya daha fazla kişiyle paylaşmak
Metallurgy
part f. (gümüşü) altından ayırmak
part f. parçanın bir kısmını kesmek
part f. (döküm kalıbının) yüzeyini kumdan ayrı tutmak

"part" teriminin diğer terimlerle kazandığı İngilizce Türkçe Sözlükte anlamları : 500 sonuç

İngilizce Türkçe
Common Usage
spare part i. yedek parça
At the moment, spare parts can only be sourced from the car manufacturer, not the spare part manufacturer.
Şu anda yedek parçalar, yedek parça üreticisinden değil, yalnızca otomobil üreticisinden temin edilebilmektedir.

More Sentences
General
part of i. parçası
We have therefore put forward targeted proposals as part of the reform of the CFP.
Bu nedenle OTP reformunun bir parçası olarak hedefe yönelik öneriler sunduk.

More Sentences
integral part i. ayrılmaz parça
Travel and public speaking are integral parts of Tom's job.
Seyahat ve toplum önünde konuşma, Tom'un işinin ayrılmaz parçalarıdır.

More Sentences
underlined part i. altı çizili kısım
Translate the underlined part.
Altı çizili kısmı tercüme et.

More Sentences
second part i. ikinci bölüm
I did not want to speak until the vote on the second part had been taken.
İkinci bölümün oylaması yapılana kadar konuşmak istemedim.

More Sentences
a major part i. büyük bir kısım
I believe that a major part of the European Parliament's proposals were included.
Avrupa Parlamentosunun önerilerinin büyük bir kısmının dahil edildiğine inanıyorum.

More Sentences
third part i. üçüncü bölüm
I would insist that the third part is not scheduled to be replied to orally.
Üçüncü bölümün sözlü olarak cevaplandırılmaması konusunda ısrar ediyorum.

More Sentences
(one's) part i. üzerine düşen görev
I believe that this House stands ready to play its part.
İnanıyorum ki bu Meclis üzerine düşen görevi yerine getirmeye hazırdır.

More Sentences
part one i. birinci kısım
However, Part One also identifies a number of shortcomings in the judiciary.
Bununla beraber, birinci kısımda, adli sistemde bazı yetersizlikler de tespit edilmiştir.

More Sentences
main part i. ana parça
The trunk is the main part of a tree.
Gövde bir ağacın ana parçasıdır.

More Sentences
last part i. son kısım
Mr Whitehead, I would ask you to repeat the last part of your question, which was not very clear.
Sayın Whitehead, sorunuzun çok açık olmayan son kısmını tekrarlamanızı rica ediyorum.

More Sentences
part from f. ayrılmak
He parted from her with a kiss.
Ondan bir öpücükle ayrıldı.

More Sentences
part company f. ayrılmak
There is one point, though, in the rapporteur's argument where he and I part company.
Yine de raportörün argümanında onunla ayrıldığımız bir nokta var.

More Sentences
part with f. ayrılmak
Sami didn't want to part with that car.
Sami o arabadan ayrılmak istemedi.

More Sentences
part with f. elden çıkarmak
Tom lost no time in parting with the money.
Tom, parayı elden çıkarmak için zaman kaybetmedi.

More Sentences
part with f. bırakmak
I'll never part with it.
Asla onu bırakmayacağım.

More Sentences
take part in f. katılmak
I thank you for giving me the opportunity to take part in this debate.
Bana bu tartışmaya katılma fırsatı verdiğiniz için teşekkür ederim.

More Sentences
take part f. yer almak
Very often, however, they are hindered from taking part in our society.
Ancak çoğu zaman toplumumuzda yer almaları engellenmektedir.

More Sentences
take part f. katılmak
Anyone wishing to take part must have the opportunity to do so.
Katılmak isteyen herkes bunu yapma fırsatına sahip olmalıdır.

More Sentences
take part f. rol almak
Let us make sure that they are destroyed, and allow Europe to take part in their destruction.
Biz onların yok edilmesini sağlayalım ve Avrupa'nın da onların yok edilmesinde rol almasına izin verelim.

More Sentences
play a part f. bir rolü oynamak
This too must play a part in today's debate.
Bu da bugünkü tartışmalarda bir rol oynamalıdır.

More Sentences
part company with f. ayrılmak
It is largely on the capacity issue that I part company with a number of my fellow committee members.
Büyük ölçüde kapasite konusunda bazı komite üyesi arkadaşlarımdan ayrılıyorum.

More Sentences
play a part f. rol oynamak
The European Parliament must monitor legislation at European level and play a part in shaping it.
Avrupa Parlamentosu, Avrupa düzeyindeki mevzuatı izlemeli ve şekillendirilmesinde rol oynamalıdır.

More Sentences
play a part f. payı olmak
I thank all those who have played a part in this.
Bunda payı olan herkese teşekkür ediyorum.

More Sentences
form part of f. bir parçasını oluşturmak
Actual reconstruction does not form part of the fund's remit.
Fiili yeniden yapılandırma fonun görev alanının bir parçasını oluşturmamaktadır.

More Sentences
part ways f. yolları ayırmak
The escaped convicts agreed to part ways.
Kaçan mahkûmlar yollarını ayırmayı kabul etti.

More Sentences
part time s. yarı zamanlı
My wife works part time.
Karım yarı zamanlı çalışıyor.

More Sentences
part-time s. parttaym
He was forced to work part-time to study abroad.
O, yurtdışında eğitim almak için part-time çalışmak zorunda kaldı.

More Sentences
part-time s. yarı zamanlı
Women have, to a larger extent, lower paid jobs, part-time work and a lower level of employment.
Kadınlar büyük ölçüde daha düşük ücretli işlerde yarı zamanlı işlerde ve daha düşük istihdam düzeylerinde çalışmaktadır.

More Sentences
in part zf. kısmen
Otherwise, the six amendments are acceptable in principle or in part.
Aksi takdirde altı değişiklik prensipte veya kısmen kabul edilebilir.

More Sentences
as part of ed. kapsamında
Fiji will have a squad there as part of the World Cup.
Fiji'nin Dünya Kupası kapsamında orada bir kadrosu olacak.

More Sentences
in part with ed. kısmen
The fault lies in part with Parliament, because we do not scrutinise and follow up the budget as we should.
Hata kısmen Parlamento'da, çünkü bütçeyi gerektiği gibi inceleyip takip etmiyoruz.

More Sentences
Phrasals
poke (one) in (some body part) f. dürtmek
Tom got poked in the eye.
Tom gözünden dürtüldü.

More Sentences
part with (someone or something) f. (birinden/bir şeyden) vazgeçmek
You must not part with the ring.
Yüzükten vazgeçmemelisin.

More Sentences
General
part owner i. hissedar
lower part i. alt
the future part i. ileri
part no i. parça numarası
mating part i. geçme parça
the better part i. çoğu
upper part i. üst
mouth part i. ağız parçası
the best part i. en iyi kısım
lowest part i. dip
this part of me i. şuram
upper part i. yukarı
lower part i. aşağı taraf
fifth part i. beşinci bölüm
white part i. beyaz
the lower part of a trouser leg i. baldırak
inseparable part i. mütemmim cüz
the best part i. çoğu
the best part i. yarısından fazla
front part i. ileri
the best part of the year i. yılın en güzel mevsimi
lower part of the trouser leg i. paça
after part i. kıç taraf
the first part i. ilk bölüm
address part i. adres kısmı
machine part i. makine parçası
the most part i. en büyük kısım
hind part i. kıç
a tenth part i. ondalık
membrane part i. zar parçası
the part to come i. ileri
middle part i. bağır
part and parcel i. ayrılmaz parça
the lower part i. aşağı
part timer i. belirli bir süre çalışan kişi
replacement part i. yedek parça
inner part of a fortress i. kale içi
forward part i. ileri
tenth part i. onuncu parça
the better part i. yarısından fazla
inseparable part i. ayrılmaz parça
part and parcel i. tamamlayıcı kısım
fractional part i. kesir kısmı
greek populated southern part of cyprus i. güney kıbrıs rum kesimi
mounting part i. montaj parçası
taking part i. iştirak
taking part i. yer alma
the key part (of a matter) i. püf nokta
the most delicate part (of a matter) i. püf nokta
the large part of i. büyük kısmı
the large part of i. büyük bölümü
plastic part i. plastik parça
replaced part i. değiştirilen parça
large part of the year i. yılın büyük bölümü
machine part i. makina parçası
part-time employment i. yarı zamanlı çalışma
part-time employment i. part-time çalışma
part-time working week i. aralı çalışmalı hafta
part of speech i. sözcük türü
walking part i. hareketli kısım
good part i. iyi taraf
piece part i. küçük parça
part time station i. yarı zamanlı yayın yapan yayın istasyonu
part time station i. günün belirli saatlerinde yayın yapan istasyon
required part i. gerekli kısım
essential part i. gerekli kısım
necessary part i. gerekli kısım
indivisible part i. ayrılmaz parça
additional part i. ilave kısım
internal part i. iç kısım
external part i. dış kısım
upper part of the tree i. ağacın üst kısmı
upper part of the tree i. ağacın üst bölümü
furniture component/part i. mobilya parçası
top part of the gun i. silahın üst tarafı
an inseparable part of the education i. eğitimin ayrılmaz bir parçası
part of the body i. vücudun kısmı/bölümü
a part of the group i. grubun bir parçası
a direct part i. bir şeyin doğrudan bir parçası
vital part i. hayati önemde kısım
vital part i. hayati önem taşıyan bölüm
small part (in a film/movie) i. küçük rol (filmde)
missing part i. eksik parça
part of the act i. rol icabı
vital part i. hayati parça
vital part i. hayati önemde kısım/bölüm
a part of our culture i. kültürümüzün bir parçası
conductive part i. iletken parça
chief part i. başrol
exceeding part i. aşan kısım
exceeding part i. aşan bölüm
local part i. yerel kısım
an inseparable part i. ayrılmaz bir parça
third part i. üçüncü kısım
third part i. üçüncü parça
(one's) part i. üstüne düşen görev
upper part i. üst bölüm
lower part i. alt bölüm
lower part i. alt kısım
basic part i. temel parça
part name i. parça adı
a tenth part i. onda bir
bionic part i. biyonik kısım
bionic part i. biyonik parça
lowest part i. en alt bölüm
underlined part i. altı çizili bölüm
part one i. birinci bölüm
part one i. bölüm bir
open part i. açık parça
two-part [scottish] i. üçte iki
a good part of i. önemli bir kısmı
part to whole relation i. bütün ve parçaları arasındaki anlam ilişkisi
fourth part i. dördüncü bölüm
fourth part i. dördüncü kısım
fourth part i. dördüncü parça
sixteenth part i. on altıncı bölüm
sixteenth part i. on altıncı parça
sixteenth part i. bütünün on altıncı parçası
standing part i. (palangada) rigavo
standing part i. halat kolu
standing part i. halatta ilmeğin atıldığı yer
standing part i. kancanın uç noktaya zıt bölümü
star part i. başrol
part company f. birbirinden ayrılmak
take the part of f. taraf çıkmak
go and see every part of f. adım adım gezmek
have a part in f. rol almak
become a part of an activity f. devreye girmek
play the part of f. rolünü oynamak
play a part in f. rolü olmak
act a part f. rol almak
become a part of one's store of ideas f. aklında yer etmek
have a part f. rol almak
play a part f. rol almak
take part in a contest f. yarışmaya katılmak
do one's part f. üzerine düşeni yapmak
be a part and parcel of f. bir şeyin önemli bir öğesi olmak
act a part f. rol oynamak
part company with f. ile ilişkisini kesmek
take part in crime f. suça ortak olmak
take part in crime f. suçta rol oynamak
take part in crime f. suça yardımcılık etmek
take part in a demonstration f. mitinge katılmak
be part of f. parçası olmak
be a part of f. parçası olmak
become part of an activity or effort f. devreye girmek
(for someone) have a part in f. yer almak
not to be a part of f. bir parçası olmamak
no longer to be a part of f. devre dışı kalmak
play a part in f. rol oynamak
take part in literature f. literatürde yer almak
take part in a ceremony f. törene katılmak
take part in activities f. etkinliklerde bulunmak
take part in the contest f. yarışmaya katılmak
take part in competition f. yarışmaya katılmak
do one's part f. üzerine düşen görevi yapmak
do one's part f. kendi üzerine düşeni yapmak
do one's part f. kendine düşeni yapmak
do one's part f. kendi üzerine düşen görevi yapmak
do part-time work f. yarımgün çalışmak
part company with f. -den ayrılmak
part from f. -den ayrılmak
part with f. -i bırakmak
work part-time f. yarımgün çalışmak
take part in a survey f. ankete katılmak
part company f. bırakmak
take part in f. -e katılmak
pass the most difficult part of something f. birşeyin en zor kısmını atlatmak
pass the most difficult part of something f. birşeyin en sıkıntılı kısmını atlatmak
take the part of f. birinden yana çıkmak
take the part of f. birine destek vermek
take the part of f. birinden yana olmak
play a noble part f. şerefli bir rol oynamak
play a part f. rol yapmak
play a part f. katılmak
play a part f. yer almak
be an integral part of something f. bir bütünün parçasını oluşturmak
form part f. kısmını oluşturmak
take part in f. hissedar olmak
take in good part f. iyi anlama almak
have a part in f. pay sahibi olmak
take part in f. müdahil olmak
form part of f. bir kısmını oluşturmak
be an indivisible part of f. ayrılmaz parçası olmak
be an inseparable part of f. ayrılmaz parçası olmak
be an integral part of f. ayrılmaz parçası olmak
part company (with somebody) f. yollarını ayırmak
be part of something f. bir parçası olmak
be part of something f. parçası olmak
comprise one part of f. bir bölümünü oluşturmak
part company (with somebody) f. yolları ayırmak
take part in the struggle f. mücadelede rol almak
take part in the struggle f. mücadeleye katılmak
take part in the struggle f. mücadele içinde yer almak
take part in the struggle f. mücadelede yer almak
take part in the election f. seçime katılmak
take part in the elections f. seçimlere katılmak
be great in the part f. role çok uygun olmak
get a part in a movie f. bir filmde rol kapmak
get a small part in the film f. filmde küçük bir rol almak
sleep with a director to get a part f. rol kapmak için bir yönetmenle yatmak
part hair in the middle f. saçlarını ortadan ayırmak
part someone's hair f. saçını ayırmak
part hair in the middle f. saçlarını ortadan ikiye ayırmak
thank in part f. kısmen teşekkür etmek
have a small part on a tv show f. dizde ufak bir rol oynamak
get to the important part f. önemli bölüme geçmek
play a central part f. merkezi bir rol oynamak
be a part of something f. bir şeylerin bir parçası olmak
take part in f. parçası olmak
take part in the project f. projede yer almak
be opened part way f. aralanmak
be a part of solution f. çözümün bir parçası olmak
take part in crime f. suça yataklık etmek
be a part of a team f. bir takımın parçası olmak
part ways f. ilişkiyi kesmek
act the part of f. görevlerini yerine getirmek
part company f. aynı görüşte olmamak
part company f. bağlantıyı sona erdirmek
part company f. bırakmak
part company f. ayrı düşmek
become a part of (something) f. parçası haline gelmek
part [obsolete] f. rol almak
part [obsolete] f. payı olmak
part [obsolete] f. iştirak etmek
part [obsolete] f. tarafını tutmak
part [obsolete] f. davayı desteklemek
part [dialect] [uk] f. bırakmak
part [dialect] [uk] f. vazgeçmek
part [dialect] [uk] f. el çekmek
part [dialect] [uk] f. feragat etmek
having an inside part s. içli
part replaced s. değiştirilen parça
bigger part of s. -nin büyük kısmı
bigger part of s. -in çoğunluğu
bigger part of s. -in çoğu
greater part of s. -in çoğu
greater part of s. -in çoğunluğu
part-time s. yarım günlük
part-time s. yarımgün
part-time s. yarım gün
a considerable part of s. önemli bir bölümü
a substantial part of s. önemli bir bölümü
a significant part of s. önemli bir bölümü
a major part of s. önemli bir bölümü
a considerable part of s. hatırı sayılır bir bölümü
considerable part of s. önemli bir bölümü
a certain part of s. belli bir kısmının
two-part s. çift taraflı
two-part s. iki kısımlı
two-part s. çift yönlü
on the one part zf. bir yandan
in good part zf. tatlılıkla
for the most part zf. genellikle
for the most part zf. ekseriye
on one's part zf. kendine has
in good part zf. iyilikle
in large part zf. geniş ölçüde
on the other part zf. öbür yandan
in part zf. bazı hususlarda
for the most part zf. esas itibarıyla
part time zf. belli bir süre boyunca
in ill part zf. olumsuz bir şekilde
for the most part zf. genelde
at part zf. başa baş
on the other part zf. diğer taraftan
for the most part zf. ekseriya
until death do us part zf. ölüm bizi ayırana kadar
in good part zf. gönül hoşluğuyla
for the most part zf. çoğunlukla
in every part of zf. genelinde
in part zf. bir dereceye kadar
for the most part zf. ekseriyetle
at least in part zf. en azından kısmen
in the early part of eighteenth century zf. 18. yüzyılın başlarında
until death do them part zf. ölüm onları ayırıncaya kadar
part to whole zf. parçadan bütüne
in whole or in part zf. kısmen veya tamamen
in ill part zf. avantajsız bir biçimde
in ill part zf. uymayarak
on the part of ed. in tarafında
on part with ed. ile eşit düzeyde
on the part of ed. tarafından
greater part of ed. -in büyük bölümü
greater part of ed. -in büyük kısmı
on the part of ed. -in tarafından
as part of ed. bağlamında
as part of ed. çerçevesinde
Phrasals
poke (one) in (some body part) f. (bir yerini) çıkarmak
poke (one) in (some body part) f. (birisini bir yerine) bir şey sokmak/bir şey batırmak
to take part in something f. bir şeye katılmak
to take part in something f. bir şeye dahil olmak
act a part f. gerçek amacını saklamak
act a part f. gerçek düşüncelerini gizlemek
act a part f. oynamak
act a part f. rol kesmek
part over f. -den dolayı yollarını ayırmak/ayrılmak
part with (someone or something) f. (birini/bir şeyi) bırakmak
part with (someone or something) f. (birinden/bir şeyden) ayrılmak
part with (someone or something) f. (biriyle/bir şeyle) ayrılmak
part with (someone or something) f. (biriyle/bir şeyle) yollarını ayırmak
Phrases
the best part of (something) i. (bir şeyin) büyük kısmı
the best part of (something) i. (bir şeyin) neredeyse tamamı
the best part of (something) i. (bir şeyin) neredeyse tümü
the best part of (something) i. (bir şeyin) tamamına yakını
the best part of (something) i. (bir şeyin) en güzel/iyi kısmı/tarafı
the best part of (something) i. (bir şeyin) örnek gösterilmeye değer kısmı/tarafı
best part of something i. (bir şeyin) en güzel/iyi kısmı/tarafı
best part of something i. (bir şeyin) örnek gösterilmeye değer kısmı/tarafı
the better/best part of something i. (bir şeyin) büyük kısmı
the better/best part of something i. (bir şeyin) neredeyse tamamı
the better/best part of something i. (bir şeyin) neredeyse tümü
the better/best part of something i. (bir şeyin) tamamına yakını
some part of me i. bir parçam
due in no small part to i. esasen -den dolayı
indispensable part of our lives i. hayatımızın değişmez bir parçası
this part doesn't work properly expr. bu kısım doğru çalışmıyor
of which it is a part expr. bir parçası olduğu
as a part of expr. bir bölümü olarak
to be a part of it expr. bunun bir parçası olmak için
it was a mistake on my part expr. benden kaynaklanan bir hataydı
as a part of expr. bir parçası olarak
the greater part of expr. çoğunluğu
the greater part expr. çoğunluk
due in no small part to expr. daha çok -den
the greater part expr. çoğunlukla
in every part/aspect/facet of life expr. hayatın her alanında
the greater part expr. ekseriyet
the most delicate part (of a matter) expr. işin püf noktası
on one's part expr. kendi açısından
til death do us part expr. ölüm bizi ayırana kadar
due in no small part to expr. küçümsenmeyecek/azımsanmayacak ölçüde...nedeniyle
till death do you part expr. ölüm sizi ayırana dek
from part to whole expr. parçadan bütüne
the most delicate part (of a matter) expr. püf noktası
due in no small part to expr. temel olarak -den dolayı
in every part/aspect/facet of life expr. yaşamın her alanında
after much effort on our part expr. uzun uğraşlarımız sonucunda
Proverb
the best of friends must part en iyi arkadaşlar bile ayrılır
even the best of friends must part hiçbir arkadaşlık sonsuza dek sürmez
the best of friends must part hiçbir arkadaşlık sonsuza dek sürmez
even the best of friends must part en iyi arkadaşlar bile ayrılır
discretion is the better part of valour basiret cesaretten sayılır
discretion is the better part of valor basiret cesaretten sayılır
discretion is the better part of valour cesaretin çoğu basirettir
discretion is the better part of valor cesaretin çoğu basirettir
discretion is the better part of valor (insanın hayatı vb. söz konusuysa) korkaklık cesarettir
Colloquial
the beauty part [usa] i. bir şeyin en iyi kısmı
the beauty part [usa] i. bir şeyin en çekici kısmı
part and parcel i. ana bölüm
one's better part i. bir şeyin büyük bir kısmı
one's better part i. birinin eşi
for the most part i. büyük bir çoğunluk
a part of me i. bir parçam
most part of the day i. günün büyük bir kısmı
a big part of our lives i. hayatımızın büyük bir parçası
a great part of my life i. hayatımın büyük bir parçası
a big part of my life i. hayatımın büyük bir parçası
a great part of our lives i. hayatımızın büyük bir parçası
part and parcel i. temel kısım
play no part in one’s life f. hayatında hiçbir rol oynamamak
till death do us part f. ölüm bizi ayırana dek
look/dress the part f. üstüne oturmak (bir iş/rol)
look/dress the part f. duruma/bulunulan yere uygun giyinmiş olmak
look/dress the part f. bir role/pozisyona uygun görünüme sahip olmak
part hair f. saçını ikiye ayırmak
part hair f. saçını ayırmak
part hair f. saçını yivinden ayırmak
in large part expr. büyük bir bölümü/kısmı
in good part expr. büyük bir bölümü/kısmı
for the most part expr. genelde
for the most part expr. genellikle
denial is a part of grieving expr. inkar etmek yas tutmanın bir parçasıdır
here's the interesting part expr. işin ilginç kısmı
death is just a part of life expr. ölüm hayatın bir parçasıdır
in large part expr. neredeyse tamamı
in good part expr. neredeyse tamamı
till death do us part expr. ölüm bizi ayırana kadar
admit what a big part luck plays expr. şansın ne kadar önemli bir rol oynadığını kabul et
for the better part of the year expr. yılın yarısını aşkın bir kısmı
for the better part of the year expr. yılın yarısından fazlası
what part of no don't you understand? expr. hayırdan anla
what part of no don't you understand? expr. hayırdan anlamıyor musun?
what part of no don't you understand? expr. hayırın nesini anlamıyorsun?
what part of no don't you understand? expr. hayır dediysem hayır
best part of expr. büyük kısmı
best part of expr. neredeyse tamamı
best part of expr. neredeyse tümü
best part of expr. tamamına yakını
best part of expr. en güzel/iyi kısmı/tarafı
best part of expr. örnek gösterilmeye değer kısmı/tarafı
Idioms
all part of life's rich pageant i. bu da yaşamın bir cilvesi
all part of life's rich tapestry i. bu da yaşamın bir cilvesi
best part of something i. bir şeyin büyük bir bölümü
part of life's rich tapestry i. bu da yaşamın bir cilvesi
part of life's rich tapestry i. bu da hayatın bir cilvesi
all part of life's rich tapestry i. bu da hayatın bir cilvesi
part of life's rich pageant i. bu da yaşamın bir cilvesi
best part of something i. bir şeyin önemli bir kısmı
part of life's rich pageant i. bu da hayatın bir cilvesi
all part of life's rich pageant i. bu da hayatın bir cilvesi
a part to play i. görevi/sorumluluğu/ üstüne düşen bir rol/işlev (olmak)
as part of one's job i. görevi gereği
a part to play i. oynayacak/alacak bir rol
weak part i. yumuşak karın
a part in (something) i. (bir şeyde) bir rol (oynama)
a part in (something) i. (bir şeyde) bir payı (olma)
a part in (something) i. (bir şeyde) parmağı (olma)
a part in (something) i. (bir şeyde) bir rol (alma)
a part in something i. bir şeyde pay
a part in something i. bir şeyde rol
a part in something i. bir şeyin parçası
take something in good part f. alınmamak
take something in good part f. şakayı veya eleştiriyi kaldırabilmek
part brass rags with (one) f. tartışmalı ayrılmak/boşanmak
part brass rags with (one) f. kavgalı ayrılmak/boşanmak
part brass rags with (one) f. tartışarak ayrılmak/boşanmak
part brass rags with (one) f. kavga ederek ayrılmak/boşanmak
part brass rags with (one) f. ilişkisini kesmek
part brass rags with (one) f. ipleri koparmak
part brass rags with (one) f. iplerini koparmak
part brass rags with (one) f. bağlarını koparmak
part brass rags with f. tartışmalı ayrılmak/boşanmak
part brass rags with f. kavgalı ayrılmak/boşanmak
part brass rags with f. tartışarak ayrılmak/boşanmak
part brass rags with f. kavga ederek ayrılmak/boşanmak
part brass rags with f. ilişkisini kesmek
part brass rags with f. ipleri koparmak
part brass rags with f. iplerini koparmak
part brass rags with f. bağlarını koparmak
take in good part f. alınmamak
have a part in something f. bir şeyde payı olmak
part someone's hair f. birinin burnunun dibine girmek
take someone's part f. birine arka çıkmak
get a part in something f. bir şeyde payı olmak
play a big part in something f. büyük bir rol oynamak
play a large part in something f. büyük bir rol oynamak
take someone's part f. birinin yanında olmak
take someone's part f. birinin tarafını tutmak
part over something f. bir şeyden dolayı yollarını ayırmak/ayrılmak
have a part in something f. bir şeyde parmağı olmak
take someone's part f. birine destek olmak
be part of the furniture f. bir yerin demirbaşı olmak
be part of the furniture f. bir yerin müdavimi/gediklisi olmak
get a part in something f. bir şeyde eli olmak
look the part f. bir işe uygunmuş gibi durmak/görünmek
get a part in something f. bir şeyde parmağı olmak
have a part in something f. bir şeyde eli olmak
be a part and parcel of f. bir şeyin ayrılmaz bir parçası olmak
be part of life's rich pageant f. hayatın bir parçası olmak (bu da hayatın bir parçası)
take in good part f. gücenmemek
be part of life's rich tapestry f. hayatın bir parçası olmak (bu da hayatın bir parçası)
be all part of life's rich pageant f. hayatın bir parçası olmak (bu da hayatın bir parçası)
be all part of life's rich tapestry f. hayatın bir parçası olmak (bu da hayatın bir parçası)
take in good part f. kabullenmek
play a bit part f. küçük bir rolü olmak
play a bit part f. küçük bir rol almak/oynamak
take a leading part f. öncü bir rol oynamak
take in good part f. şaka kaldırmak
play a part in f. rol üstlenmek
part of the furniture f. (bir yerin) bir parçası olmak
put weight on some part of the body f. vücudun bir bölgesine (vücudun) ağırlığını vermek/o bölgenin üzerinde durmak
take someone's part f. yan tutmak
part ways with someone f. yollarını ayırmak
dress the part f. gerektiği gibi giyinmek
have no part in (something) f. (bir şeye) bulaşmamış olmak