1 |
alive |
hayatta |
adj. |
|
- It is also far from clear whether or not Osama Bin Laden is still alive.
- Usame Bin Ladin'in hala hayatta olup olmadığı da net değildir.
- Moreover, such emergency vaccination and keeping animals alive must be given a fair chance.
- Ayrıca, bu tür acil aşılama ve hayvanları hayatta tutmaya adil bir şans verilmelidir.
- The third man is still alive but his health is shot to pieces.
- Üçüncü adam hala hayatta ama sağlığı berbat ötesi durumda.
- These refugees are alive; others have been tortured, killed or imprisoned and have no freedom of speech.
- Bu mülteciler hayatta; diğerleri işkence gördü, öldürüldü veya hapsedildi ve ifade özgürlüğüne sahip değiller.
- It is also far from clear whether or not Osama Bin Laden is still alive.
- Usame Bin Ladin'in hala hayatta olup olmadığı da net değil.
- Moreover, such emergency vaccination and keeping animals alive must be given a fair chance.
- Ayrıca bu tür acil aşılama ve hayvanları hayatta tutmaya adil bir şans verilmelidir.
- Seventy thousand of these internees are still alive.
- Bu tutuklulardan yetmiş bini hala hayatta.
- You were the last one to see her alive.
- Onu hayatta gören son kişi sendin.
- I think Tom is still alive.
- Bence Tom hala hayatta.
- Layla desperately tried to keep Sami alive.
- Layla umutsuzca Sami'yi hayatta tutmaya çalışıyordu.
- I'm amazed Tom is still alive.
- Tom'un hâlâ hayatta olmasına şaşırıyorum.
- I know Tom is still alive.
- Tom'un hâlâ hayatta olduğunu biliyorum.
- What an exciting time to be alive.
- Hayatta kalmak için ne heyecanlı bir zaman.
- Do you really think Tom might still be alive?
- Tom'un hâlâ hayatta olabileceğini gerçekten düşünüyor musun?
- Are your parents alive?
- Annen ve baban hayatta mı?
- Tom refused to rule out the possibility that his son was still alive.
- Tom oğlunun hala hayatta olma ihtimalini göz ardı etmeyi reddetti.
- Fadil realized that Layla was still alive.
- Fadıl, Leyla'nın hâlâ hayatta olduğunu fark etti.
- It was a miracle that Fadil was still alive.
- Fadıl'ın hala hayatta olması bir mucizeydi.
- Unfortunately, she is not alive anymore.
- Ne yazık ki artık hayatta değil.
- Dan was still alive.
- Dan hâlâ hayattaydı.
- But he's still alive?
- Ama o hâlâ hayatta mı?
- To my surprise, she was alive.
- Şaşırtıcı bir şekilde hayattaydı.
- At least I'm still alive.
- En azından ben hala hayattayım.
- I doubt that Tom is still alive.
- Tom'un hâlâ hayatta olduğundan şüpheliyim.
- At least we know that Tom is still alive.
- En azından Tom'un hâlâ hayatta olduğunu biliyoruz.
- Could it be alive?
- O, hayatta olabilir mi?
- Apparently, he's still alive.
- Görünüşe göre, o hâlâ hayatta.
- Do you really think Tom might still be alive?
- Gerçekten Tom'un hala hayatta olabileceğini düşünüyor musun?
- It's a wonder that she's still alive.
- Onun hâlâ hayatta olması bir mucize.
- I'm glad I'm alive.
- Hayatta olduğuma memnun oldum.
- Why are we still alive?
- Neden hâlâ hayattayız?
- I had no idea you were still alive.
- Hâlâ hayatta olduğun konusunda hiçbir fikrim yoktu.
- It was a miracle that Fadil was still alive.
- Fadıl'ın hâlâ hayatta olması bir mucizeydi.
- Nobody else believes Tom is still alive.
- Tom'un hâlâ hayatta olduğuna hiç kimse inanmıyor.
- Is everyone still alive?
- Herkes hâlâ hayatta mı?
- I suppose Tom is still alive.
- Sanırım Tom hâlâ hayatta.
- I thank my lucky stars that I'm still alive.
- Hâlâ hayatta olduğum için şanslı yıldızlarıma şükrediyorum.
- I hear that he's still alive.
- Onun hâlâ hayatta olduğunu duyuyorum.
- That's why I'm still alive.
- Hâlâ hayatta olmamın nedeni bu.
- Are you still alive?
- Hâlâ hayatta mısın?
- Are you sure Tom is still alive?
- Tom'un hâlâ hayatta olduğundan emin misin?
- The doctors thought he was dead, but today he is still alive and healthy, and has a job and a family.
- Doktorlar onun öldüğünü düşündüler ama bugün hala hayatta ve sağlıklı, bir işi ve ailesi var.
- They're still alive.
- Hala hayattalar.
- I know they're still alive.
- Biliyorum hâlâ hayattalar.
- If my mother were still alive, she would have helped me.
- Annem hayatta olsaydı, bana yardım ederdi.
- None of them is alive.
- Hiçbiri hayatta değil.
- He is probably still alive.
- Muhtemelen hala hayattadır.
- If Tom is really alive, where is he?
- Tom gerçekten hayattaysa, o nerede?
- Tom thinks Mary is still alive.
- Tom, Mary'nin hala hayatta olduğunu düşünüyor.
- The doctors thought he was dead, but today he is still alive and healthy, and has a job and a family.
- Doktorlar onun öldüğünü düşünmüştü ama o bugün hâlâ hayatta, sağlıklı ve bir işi ve ailesi var.
- I hear that he's still alive.
- Hâlâ hayatta olduğunu duydum.
- I need to know that Tom is still alive.
- Tom'un hâlâ hayatta olduğunu bilmem gerekiyor.
- Tom's wife is still alive.
- Tom'un karısı hâlâ hayatta.
- Her old cat is still alive.
- Onun yaşlı kedisi hâlâ hayatta.
- She is convinced that her son is still alive.
- Oğlunun hâlâ hayatta olduğuna inanıyor.
- He's still alive.
- O hâlâ hayatta.
- Keep yourself alive during winter.
- Kış boyunca kendini hayatta tut.
- None of them is alive.
- Onların hiçbiri hayatta değil.
- At least we know that Tom is still alive.
- En azından Tom'un hala hayatta olduğunu biliyoruz.
- They're still alive.
- Onlar hâlâ hayatta.
- Tom is alive, isn't he?
- Tom hayatta, değil mi?
- When morning dawned, the Princess came to see if he was still alive.
- Sabah olduğunda, Prenses onun hâlâ hayatta olup olmadığını görmek için geldi.
- Why am I alive?
- Neden hayattayım?
- Dad says the most important thing is that I'm alive.
- Babam, hayatta olmamın en önemli şey olduğunu söylüyor.
- His poor dog is still alive.
- Onun zavallı köpeği hâlâ hayatta.
- I know they're still alive.
- Hâlâ hayatta olduklarını biliyorum.
- They're still alive.
- Hâlâ hayattalar.
- Dad says the most important thing is that I'm alive.
- Babam en önemli şeyin benim hayatta olmam olduğunu söylüyor.
- I am pretty sure she'll make it alive.
- Hayatta kalacağına eminim.
- You're still alive.
- Hala hayattasın.
- I'm happy to be alive.
- Hayatta olduğma mutluyum.
- Are your parents alive?
- Ebeveynleriniz hayatta mı?
- Tom checked Mary's pulse to see if she was still alive.
- Tom, Mary'nin hâlâ hayatta olup olmadığını anlamak için nabzını kontrol etti.
- I don't know if he's still alive.
- Onun hâlâ hayatta olup olmadığını bilmiyorum.
- When Tom was alive, he could protect me.
- Tom hayattayken beni koruyabilirdi.
- This one's still alive.
- Bu hala hayatta.
- Sami was alive but barely breathing.
- Sami hayattaydı ama zar zor nefes alıyordu.
- He is still alive.
- Hala hayatta.
- I can't believe I'm still alive.
- Hâlâ hayatta olduğuma inanamıyorum.
- Layla left Sami alive.
- Leyla, Sami'yi hayatta bıraktı.
- Layla desperately tried to keep Sami alive.
- Leyla umutsuzca Sami'yi hayatta tutmaya çalıştı.
- This man is alive.
- Bu adam hayatta.
- The two brothers are still alive.
- İki kardeş hâlâ hayatta.
- I hope Tom is alive.
- Umarım Tom hayattadır.
- Why am I alive?
- Ben neden hayattayım?
- He is probably still alive.
- O muhtemelen hâlâ hayatta.
- Layla's mother was still alive.
- Leyla'nın annesi hala hayattaydı.
- I believe Elvis is still alive.
- Elvis'in hâlâ hayatta olduğuna inanıyorum.
- That's why I'm still alive.
- Bu yüzden hâlâ hayattayım.
- At least I'm still alive.
- En azından ben hâlâ hayattayım.
- Tom is still alive and well.
- Tom hâlâ hayatta ve iyi.
- His poor dog is still alive.
- Zavallı köpeği hâlâ hayatta.
- Are you alive?
- Hayatta mısınız?
- Nobody else believes Tom is still alive.
- Kimse Tom'un hâlâ hayatta olduğuna inanmıyor.
- He's still alive.
- O hala hayatta.
- Everybody is alive.
- Herkes hayatta.
- I'm alive and well.
- Hayattayım ve iyiyim.
- I'd no idea you were still alive.
- Hâlâ hayatta olduğunu bilmiyordum.
- Tom is alive.
- Tom hayatta.
- Tom said Mary is probably still alive.
- Tom, Mary'nin muhtemelen hâlâ hayatta olduğunu söyledi.
- Sami was alive and well.
- Sami hayatta ve iyiydi.
- A family should not spend all of its money to keep someone alive on a machine.
- Bir aile tüm parasını birini hayatta tutmak için bir mekineye harcamamalı.
- We're still alive.
- Biz hâlâ hayattayız.
- Tom's mother is still alive.
- Tom'un annesi hâlâ hayatta.
- The question is whether he's still alive.
- Asıl soru, hâlâ hayatta olup olmadığı.
- Are your grandparents still alive?
- Büyükannen ve büyükbaban hâlâ hayatta mı?
- Tom was still alive when we found him.
- Onu bulduğumuzda Tom hâlâ hayattaydı.
- Tom checked Mary's pulse to see if she was still alive.
- Tom hâlâ onun hayatta olup olmadığını görmek için Mary'nin nabzını kontrol etti.
- I had no idea you were still alive.
- Hâlâ hayatta olduğunu bilmiyordum.
- Are you sure Tom is still alive?
- Tom'un hala hayatta olduğuna emin misin?
- If she were still alive, Billie Holiday would be 100 today.
- Eğer hala hayatta olsaydı, Billie Holiday bugün 100 yaşında olurdu.
- Is everyone still alive?
- Herkes hala hayatta mı?
- If he had taken his doctor's advice, he might still be alive.
- Doktorunun tavsiyesine uymuş olsaydı, hâlâ hayatta olabilirdi.
- I'm trying to keep them alive.
- Ben onları hayatta tutmaya çalışıyorum.
- Tom is probably the only person in the world who cares if I'm alive or dead.
- Muhtemelen Tom, hayatta olup olmadığımı umursayan dünyadaki tek kişidir.
- I didn't think you were still alive.
- Hala hayatta olduğunu düşünmemiştim.
- How am I still alive?
- Nasıl hâlâ hayattayım?
- Is Tom alive?
- Tom hayatta mı?
- Are you still alive, Sysko?
- Hala hayatta mısın, Sysko?
- Is her father alive?
- Babası hayatta mı?
- Only prayers keep him alive.
- Sadece dualar onu hayatta tutuyor.
- Kim was still alive.
- Kim hâlâ hayattaydı.
- I checked to make sure that he was still alive.
- Onun hâlâ hayatta olduğundan emin olmak için kontrol ettim.
- It's a wonder that she's still alive.
- Hala hayatta olması bir mucize.
- The hostages are all still alive.
- Rehinelerin hepsi hala hayatta.
- Unfortunately, she is not alive anymore.
- Maalesef şu an hayatta değil.
- I'm still alive.
- Hâlâ hayattayım.
- The two brothers are still alive.
- İki erkek kardeş hala hayatta.
- We're hoping Tom's still alive.
- Tom'un hâlâ hayatta olduğunu umuyoruz.
- Do you think Tom is still alive?
- Tom'un hâlâ hayatta olduğunu düşünüyor musun?
- Everybody knows that he is still alive.
- Herkes onun hala hayatta olduğunu biliyor.
- Is his father alive?
- Babası hayatta mı?
- Tom is still alive, isn't he?
- Tom hala hayatta, değil mi?
- Your father will never be dead while ever you're alive.
- Sen hayatta olduğun sürece baban asla ölmeyecek.
- Sami was alive and well.
- Sami hayattaydı ve iyiydi.
- Tom could still be alive.
- Tom hâlâ hayatta olabilir.
- It's a miracle that Tom is still alive.
- Tom'un hâlâ hayatta olması bir mucizedir.
- Tom is still alive.
- Tom hala hayatta.
- Tom and his father are alive and well.
- Tom ve babası hayatta ve iyi.
- We are still alive.
- Biz hâlâ hayattayız.
- Tom is no longer alive.
- Tom artık hayatta değil.
- Both brothers are still alive.
- Erkek kardeşlerin her ikisi de hâlâ hayatta.
- People say that he's still alive.
- İnsanlar onun hâlâ hayatta olduğunu söylüyor.
- I don't even know if they're still alive.
- Hâlâ hayatta olup olmadıklarını bile bilmiyorum.
- We're still alive.
- Hâlâ hayattayız.
- The important thing is that you're alive.
- Önemli olan hayatta olman.
- Tom lived, Tom is alive, Tom will live.
- Tom yaşadı, Tom hayatta, Tom yaşayacak.
- She's still alive.
- O hâlâ hayatta.
- Is Tom still alive?
- Tom hâlâ hayatta mı?
- Everybody was alive.
- Herkes hayattaydı.
- No one was alive.
- Hiç kimse hayatta değildi.
- Most of the dogs are alive.
- Köpeklerin çoğu hayatta.
- We are still alive.
- Hâlâ hayattayız.
- And here I am, still alive.
- Ve işte buradayım, hala hayattayım.
- Tom said that Mary was probably still alive.
- Tom Mary'nin muhtemelen hâlâ hayatta olduğunu söyledi.
- What if Tom were still alive?
- Peki ya Tom hâlâ hayatta olsaydı?
- Tom might still be alive.
- Tom hâlâ hayatta olabilir.
- I don't even know if Tom is still alive.
- Tom'un hâlâ hayatta olup olmadığını bile bilmiyorum.
- Your love is the only thing that keeps me alive.
- Beni hayatta tutan tek şey senin sevgin.
- It's a miracle that Tom is still alive.
- Tom'un hâlâ hayatta olması bir mucize.
- I can't help thinking my father is still alive.
- Babamın hâlâ hayatta olduğunu düşünmeden edemiyorum.
- Are they alive?
- Onlar hayatta mı?
- I'm amazed Tom is still alive.
- Tom'un hâlâ hayatta olmasına şaşırdım.
- You're still alive.
- Hâlâ hayattasın.
- Everyone knows that he's still alive.
- Herkes onun hâlâ hayatta olduğunu biliyor.
- They are not alive.
- Onlar hayatta değil.
- I wish that Tom were still alive.
- Keşke Tom hâlâ hayatta olsa.
- Do you think Tom is still alive?
- Sence Tom hala hayatta mı?
- I never thought I'd see Tom alive again.
- Tom'u tekrar hayatta göreceğimi hiç düşünmedim.
- Apparently, Tom is still alive.
- Görünüşe göre Tom hâlâ hayatta.
- I'm lucky I'm alive.
- Hayatta olduğum için şanslıyım.
- He is still alive.
- O hâlâ hayatta.
- She believes her son is still alive.
- Oğlunun hâlâ hayatta olduğuna inanıyor.
- Are you alive?
- Hayatta mısın?
- Tom wasn't the last person to see Mary alive.
- Tom, Mary'yi hayatta gören son kişi değildi.
- Tom and Mary are still alive.
- Tom ve Mary hala hayattalar.
- The hostages are all still alive.
- Rehinelerin hepsi hâlâ hayatta.
- Is it still alive?
- O hâlâ hayatta mı?
- It's a miracle he's still alive.
- Hâlâ hayatta olması bir mucize.
- I don't know whether he is dead or alive.
- Onun ölü mü yoksa hayatta mı olduğunu bilmiyorum.
- Is there anyone left alive?
- Hayatta kalan kimse var mı?
- I'm glad you're still alive.
- Hâlâ hayatta olmana sevindim.
- The duck was still alive on the fifth day.
- Ördek, beşinci gününde hala hayatta idi.
- Tom wasn't alive.
- Tom hayatta değildi.
- And here I am, still alive.
- Ve ben buradayım, hala hayattayım.
- Tom may still be alive.
- Tom hâlâ hayatta olabilir.
- Tom's mother is still alive.
- Tom'un annesi hala hayatta.
- It seems he's still alive.
- O hala hayatta görünüyor.
- Tom is probably still alive.
- Tom muhtemelen hâlâ hayatta.
- The dog is still alive.
- Köpek hala hayatta.
- Almost all of the dogs are alive.
- Neredeyse tüm köpekler hayatta.
- He could still be alive somewhere.
- O hâlâ bir yerlerde hayatta olabilir.
- At least we know Tom is still alive.
- En azından Tom'un hâlâ hayatta olduğunu biliyoruz.
- His old cat is still alive.
- Yaşlı kedisi hala hayatta.
- I don't know if he's still alive.
- Hala hayatta mı bilmiyorum.
- They say that he's still alive.
- Hala hayatta olduğunu söylüyorlar.
- Unfortunately, she is not alive anymore.
- Maalesef artık hayatta değil.
- Both are alive.
- Her ikisi de hayattalar.
- I'm trying to keep her alive.
- Onu hayatta tutmaya çalışıyorum.
- I wonder if Tom is still alive.
- Tom'un hâlâ hayatta olup olmadığını merak ediyorum.
- I don't even know if Tom is still alive.
- Tom'un hayatta olup olmadığını bile bilmiyorum.
- Is he still alive?
- Hâlâ hayatta mı?
- I'm glad I'm alive.
- Hayatta olduğuma sevindim.
- She believes her son is still alive.
- Oğlunun hala hayatta olduğuna inanıyor.
- Tom is still alive.
- Tom hâlâ hayatta.
- They're both alive.
- Onların her ikisi de hayatta.
- I wonder if Tom is still alive.
- Acaba Tom hala hayatta mı?
- I didn't think Tom was still alive.
- Tom'un hâlâ hayatta olduğunu sanmıyordum.
- I could see Tom was still alive.
- Tom'un hâlâ hayatta olduğunu görebildim.
- I need to know that Tom is still alive.
- Tom'un hâlâ hayatta olduğunu bilmem gerek.
- I'm glad you're still alive.
- Hâlâ hayatta olduğuna sevindim.
- I am alive even though I am not giving any sign of life.
- Herhangi bir yaşam belirtisi vermememe rağmen hayattayım.
- I suppose Tom is still alive.
- Sanırım Tom hala hayatta.
- Everyone knows that he's still alive.
- Herkes onun hala hayatta olduğunu bilir.
- This one's still alive.
- Bu hâlâ hayatta.
- Tom and Mary are the only ones still alive.
- Tom ve Mary hâlâ hayatta olan tek kişiler.
- Tom is probably still alive.
- Tom muhtemelen hâlâ hayattadır.
- Is there anyone left alive?
- Hayatta kalan var mı?
- I didn't think you were still alive.
- Senin hâlâ hayatta olduğunu düşünmedim.
- I'm trying to keep him alive.
- Ben onu hayatta tutmaya çalışıyorum.
- I had no idea that you were still alive.
- Hâlâ hayatta olduğun konusunda hiçbir fikrim yoktu.
- But he is still alive?
- Ama hala hayatta mı?
- I'm trying to keep Tom alive.
- Tom'u hayatta tutmaya çalışıyorum.
- I checked to make sure that he was still alive.
- Hâlâ hayatta olduğundan emin olmak için kontrol ettim.
- People say that he's still alive.
- İnsanlar onun hâlâ hayatta olduğunu söylüyorlar.
- I had no idea that you were still alive.
- Hâlâ hayatta olduğunu bilmiyordum.
- I wish that Tom were still alive.
- Keşke Tom hala hayatta olsaydı.
- Fortunately, Tom is still alive.
- Neyse ki Tom hâlâ hayatta.
- What if Tom is still alive?
- Ya Tom hala hayattaysa?
- Her old cat is still alive.
- Onun eski kedisi hâlâ hayatta.
- Tom is in bad shape, but he's alive.
- Tom'un durumu kötü ama hayatta.
- Both brothers are still alive.
- İki kardeş de hala hayatta.
- I could see Tom was still alive.
- Tom'un hâlâ hayatta olduğunu görebiliyordum.
- Tom and his father are alive and well.
- Tom ve babası hayatta ve iyiler.
- Are you alive in there?
- Orada hayatta mısın?
- The doctors did everything they could to keep Tom alive.
- Doktorlar Tom'u hayatta tutmak için ellerinden geleni yaptılar.
- I wish Tom were still alive.
- Keşke Tom hala hayatta olsaydı.
- It's a miracle he's still alive.
- Onun hâlâ hayatta olması bir mucize.
- Tom isn't alive.
- Tom hayatta değil.
- Is Robin Hood alive?
- Robin Hood hayatta mı?
- Fadil realized that Layla was still alive.
- Fadıl, Leyla'nın hala hayatta olduğunu fark etti.
- Is there anyone left alive?
- Hayatta kalan biri var mı?
- It's still alive.
- Hâlâ hayatta.
- The important thing is that you're alive.
- Önemli olan senin hayatta olman.
- Sami instructed Layla to tell people that Farid was still alive.
- Sami, Layla'ya insanlara Farid'in hâlâ hayatta olduğunu söylemesini tembihledi.
- Tom said that Mary was probably still alive.
- Tom, Mary'nin muhtemelen hâlâ hayatta olduğunu söyledi.
- Tom checked Mary's pulse and was relieved to find that she was still alive.
- Tom Mary'nin nabzını kontrol etti ve hâlâ hayatta olduğunu görünce rahatladı.
- Why am I still alive?
- Neden hâlâ hayattayım?
- I'm trying to keep you alive.
- Seni hayatta tutmaya çalışıyorum.
- Dan nourished the hope that Linda was still alive.
- Dan Linda'nın hala hayatta olduğu konusunda umut besledi.
- Tom checked Mary's pulse and was relieved to find that she was still alive.
- Tom Mary'nin nabzını kontrol etti ve onun hâlâ hayatta olduğunu öğrendiği için rahatladı.
- If my mother were still alive, she would have helped me.
- Annem hâlâ hayatta olsaydı, bana yardım ederdi.
- Why are we still alive?
- Neden hala hayattayız?
- I don't even know if they're still alive.
- Onların hâlâ hayatta olup olmadıklarını bile bilmiyorum.
- Tom doesn't know whether Mary is dead or alive.
- Tom Mary'nin ölü mü yoksa hayatta mı olduğunu bilmiyor.
- Tom was alive.
- Tom hayattaydı.
- Dan nourished the hope that Linda was still alive.
- Dan, Linda'nın hâlâ hayatta olduğu umudunu besledi.
- Tom and Mary are the only ones still alive.
- Tom ve Mary hala hayatta olan tek kişiler.
- Tom is alive!
- Tom hayatta!
- His old cat is still alive.
- Onun yaşlı kedisi hâlâ hayatta.
- The hostages are alive.
- Rehineler hayatta.
- Keep this insect alive.
- Bu böceği hayatta tutun.
- It's amazing I'm still alive.
- Hâlâ hayatta olmam inanılmaz.
- It seems he's still alive.
- Görünüşe göre hala hayatta.
- Only prayers keep him alive.
- Onu sadece dualar hayatta tutar.
- Tom may be alive.
- Tom hayatta olabilir.
- Fadil didn't know whether Layla was alive or dead.
- Fadil , Layla hayatta mı deil mi bilmiyordu.
- Everybody knows that he is still alive.
- Onun hala hayatta olduğunu herkes bilir.
- Charles is still alive!
- Charles hala hayatta!
- But he's still alive?
- Ama hâlâ hayatta mı?
- Tom says Mary is still alive.
- Tom, Mary'nin hâlâ hayatta olduğunu söylüyor.
- I cannot help thinking that my son is still alive.
- Oğlumun hâlâ hayatta olduğunu düşünmeden edemiyorum.
- I tried everything to keep him alive.
- Onu hayatta tutmak için her şeyi denedim.
- I'm sure he's alive.
- Hayatta olduğuna eminim.
- Is Tom still alive?
- Tom hala hayatta mı?
- All of the dogs were alive.
- Bütün köpekler hayattaydı.
- God is not dead, He is surely alive.
- Tanrı ölü değildir, o gerçekten hayatta.
- I believe Elvis is still alive.
- Elvis'in hala hayatta olduğuna inanıyorum.
- I wish that my grandmother were still alive.
- Keşke büyükannem hâlâ hayatta olsaydı.
- Is he still alive?
- O hâlâ hayatta mıdır?
- Tom was still alive when we found him.
- Tom onu bulduğumuzda hala hayattaydı.
- My father, who's still alive, and my grandfather were language professors.
- Hâlâ hayatta olan babam ve büyükbabam dil profesörüydü.
- I don't know if Tom is still alive or not.
- Tom'un hâlâ hayatta olup olmadığını bilmiyorum.
- I know Tom is still alive.
- Tom'un hala hayatta olduğunu biliyorum.
- It was alive.
- Hayattaydı.
- No one was alive.
- Kimse hayatta değildi.
- How am I still alive?
- Ben nasıl hala hayattayım?
Show More (286)
|
2 |
alive |
canlı |
adj. |
|
- They had permission from the Commission to vaccinate and keep the animals alive.
- Hayvanları aşılamak ve canlı tutmak için Komisyon'dan izin almışlardı.
- We are, in fact, the only ones keeping funding activities alive and functional inside Chechnya.
- Aslında, Çeçenistan'da fonlama faaliyetlerini canlı ve işlevsel tutan tek kişi biziz.
- I confess that I never thought he could be released, and I am delighted to have seen him here alive.
- İtiraf etmeliyim ki serbest bırakılabileceğini hiç düşünmemiştim ve onu burada canlı olarak gördüğüm için çok mutluyum.
- We also owe it to the winners of the Sakharov Prize to do all we can to keep their hope alive.
- Sakharov Ödülü'nü kazananlara da umutlarını canlı tutmak için elimizden geleni yapma borcumuz var.
- One major question is that of how we care for rural areas and keep them alive.
- Kırsal alanlara nasıl bakacağımız ve onları nasıl canlı tutacağımız önemli bir sorudur.
- Why are we surprised, then, when it is this type of arms which keep these forgotten conflicts alive?
- O halde bu unutulmuş çatışmaları canlı tutan bu tür silahlar olduğunda neden şaşırıyoruz?
- The good news is that the Council and the Commission say the Northern Dimension is alive and well.
- İyi haber şu ki Konsey ve Komisyon Kuzey Boyutunun canlı ve iyi olduğunu söylüyor.
- European parliamentarism has thereby shown signs of being very much alive.
- Böylelikle Avrupa parlamentarizmi canlı olduğunun işaretlerini vermiştir.
- European parliamentarism has thereby shown signs of being very much alive.
- Avrupa parlamentarizmi bu nedenle çok canlı olduğunun işaretlerini vermiştir.
- This is the way for Europe to continue to keep its soul alive.
- Avrupa'nın ruhunu canlı tutmaya devam etmesinin yolu budur.
- One major question is that of how we care for rural areas and keep them alive.
- En önemli sorulardan biri de kırsal alanlara nasıl bakacağımız ve onları nasıl canlı tutacağımızdır.
- Unfortunately, we must point out that this dangerous state of mind is still very much alive.
- Ne yazık ki bu tehlikeli ruh halinin hala canlı olduğunu belirtmek durumundayız.
- The issue of North-South relations is spectacularly alive in the Mediterranean.
- Kuzey-Güney ilişkileri konusu Akdeniz'de olağanüstü bir şekilde canlıdır.
- They had permission from the Commission to vaccinate and keep the animals alive.
- Hayvanları aşılamak ve canlı tutmak için Komisyon'dan izin aldılar.
- No human being in history has seen these creatures alive before us.
- Tarihte hiçbir insan bu yaratıkları bizden önce canlı olarak görmedi.
- You were the last one to see her alive.
- Onu canlı gören son kişi sendin.
- You were the last one to see her alive.
- Onu en son canlı gören sendin.
- Maybe he needs them alive to effect their transformation.
- Belki dönüşümlerini gerçekleştirmek için onlara canlı ihtiyacı vardır.
- You were the last one to see her alive.
- Onu canlı gören son kişi sizdiniz.
- Maybe he needs them alive to effect their transformation.
- Belki de dönüşümlerini etkilemek için onlara canlı ihtiyacı vardır.
- It would be better for the cause to stay alive.
- Davanın canlı kalması daha iyi olacaktır.
- This is how they catch an elephant alive.
- Bir fili canlı olarak böyle yakalıyorlar.
- They are not alive.
- Onlar canlı değil.
- Layla left Sami alive.
- Leyla, Sami'yi canlı bıraktı.
- He was buried alive.
- O canlı gömüldü.
- She was still clinging to the hope that her dog would be found alive.
- O hâlâ köpeğinin canlı bulunabileceği umuduna tutunuyordu.
- Tom told Mary that no one could leave that island alive.
- Tom Mary'ye kimsenin o adadan canlı çıkamayacağını söyledi.
- We hope to come back alive.
- Canlı dönmeyi umuyoruz.
- Keep the fire alive.
- Ateşi canlı tutun.
- We didn't know whether Layla was dead or alive.
- Leyla'nın ölü mü yoksa canlı mı olduğunu bilmiyorduk.
- Could it be alive?
- Canlı olabilir mi?
- In the summer months Tom has to water his garden early in the morning to keep the plants alive.
- Yaz aylarında bitkileri canlı tutmak için Tom bahçesini sabahları erkenden sulamak zorunda.
- Keep the fire alive.
- Ateşi canlı tut.
- Little presents keep a friendship alive.
- Küçük hediyeler dostluğu canlı tutar.
- Keep yourself alive during winter.
- Kış boyunca kendinizi canlı tutun.
- If you want to get out of here alive, listen to me.
- Buradan canlı çıkmak istiyorsan, beni dinle.
- If it were not for air and water, nothing alive would exist.
- Hava ve su olmasaydı, canlı hiçbir şey var olmazdı.
- They succeeded in catching the tiger alive.
- Kaplanı canlı yakalamayı başardılar.
- Capture him alive.
- Onu canlı yakala.
- They caught a bear alive.
- Canlı bir ayı yakaladılar.
- Tom was last seen alive in October.
- Tom en son Ekim ayında canlı görüldü.
- Layla was never seen alive again.
- Leyla bir daha asla canlı görülmedi.
- I don't like seeing animals get eaten alive.
- Canlı olarak yenilen hayvanları görmekten hoşlanmıyorum.
- Tom wasn't alive.
- Tom canlı değildi.
- Trees are alive.
- Ağaçlar canlıdır.
- Tom claimed that he saw a man being eaten alive by piranhas.
- Tom piranalar tarafından canlı olarak yenilen bir adam gördüğünü iddia etti.
- Capture him alive.
- Onu canlı yakalayın.
- Sami's family rejoiced that he had been found alive.
- Sami'nin ailesi onun canlı bulunmasına sevinmişti.
- Is the snake alive or dead?
- Yılan canlı mı ölü mü?
- If we get out of here alive, I'll buy you anything you want.
- Buradan canlı çıkarsak, sana istediğin bir şeyi alacağım.
- Those bastards will never take me alive!
- Bu piçler beni asla canlı yakalayamayacaklar!
- You'll never take me alive!
- Beni asla canlı yakalayamayacaksın!
- Tom wasn't the last one to see Mary alive.
- Mary'yi canlı gören son kişi Tom değildi.
- I'm trying to keep them alive.
- Onları canlı tutmaya çalışıyorum.
- No one came back alive from there.
- Oradan kimse canlı dönmedi.
- Sami's family rejoiced that he had been found alive.
- Sami'nin ailesi onun canlı bulunmasına sevindi.
- Layla was the last person to see Sami alive.
- Layla, Sami'yi canlı gören son kişiydi.
- I hope we get out of this alive.
- Umarım buradan canlı çıkarız.
- Keep the faith alive!
- İnancını canlı tut!
- She's sad, but, very much alive.
- O üzgün ama çok canlı.
- Tom was the last one to see Mary alive.
- Tom, Mary'yi canlı gören son kişiydi.
- No one came back alive from there.
- Hiç kimse oradan canlı dönmedi.
- They're keeping their dream alive.
- Hayallerini canlı tutuyorlar.
- Layla left Sami alive.
- Layla Sami'yi canlı bıraktı.
- I want him alive.
- Onu canlı istiyorum.
- Is the rat alive or dead?
- Fare canlı mı yoksa ölü mü?
- I've never felt so alive.
- Hiç bu kadar canlı hissetmemiştim.
- I need Tom alive.
- Tom'a canlı ihtiyacım var.
- I never thought I'd see Tom alive again.
- Tom'u bir daha canlı göreceğimi hiç düşünmemiştim.
- I thought we'd never get out of the burning building alive.
- Yanan binadan asla canlı çıkamayacağımızı düşünmüştüm.
- They caught a lion alive.
- Canlı bir aslan yakalamışlar.
- Layla was the last person to see Sami alive.
- Leyla, Sami'yi canlı gören son kişiydi.
- For some reason I feel more alive at night.
- Nedense geceleri daha canlı hissediyorum.
- They caught a bear alive.
- Onlar bir ayıyı canlı yakaladılar.
- He is still very much alive.
- Hâlâ çok canlı.
- The beast is alive, awake and hungry.
- Canavar canlı, uyanık ve aç.
- It makes me feel alive.
- Bu beni canlı hissettiriyor.
- Is the bird alive or dead?
- Kuş canlı mı yoksa ölü mü?
- Is the mouse dead or alive?
- Fare ölü mü yoksa canlı mı?
- For some reason I feel more alive at night.
- Bazı sebeplerden dolayı geceleri daha canlı hissediyorum.
- If you want to get out of here alive, follow me.
- Buradan canlı çıkmak istiyorsan, beni izle.
- In the summer months Tom has to water his garden early in the morning to keep the plants alive.
- Yaz aylarında Tom, bitkileri canlı tutmak için sabah erkenden bahçesini sulamak zorundadır.
- That was the last place where Layla was ever seen alive.
- Orası Layla'nın canlı olarak görüldüğü son yerdi.
- You'll never take me alive!
- Beni asla canlı ele geçiremeyeceksin!
- The fish he caught yesterday is still alive.
- Onun dün yakaladığı balık hâlâ canlı.
- We won't get off this island alive.
- Bu adadan canlı çıkamayacağız.
- Tom wasn't the last one to see Mary alive.
- Tom, Mary'yi canlı gören en son kişi değildi.
- We found him alive.
- Onu canlı bulduk.
- Tom was the last one to see Mary alive.
- Mary'yi canlı gören son kişi Tom'du.
- Layla was never seen alive again.
- Layla bir daha asla canlı olarak görülmedi.
- Tom isn't alive.
- Tom canlı değil.
- A baby was pulled alive from the rubble of the collapsed building.
- Çöken binanın enkazından bir bebek canlı olarak çıkarıldı.
- When was the last time you saw Tom alive?
- Tom'u en son ne zaman canlı gördün?
- I will keep the fish alive.
- Ben balığı canlı tutacağım.
- She's sad, but, very much alive.
- Üzgün ama çok canlı.
- This is the way they capture elephants alive.
- Filleri bu şekilde canlı yakalıyorlar.
- We found him alive.
- Biz onu canlı bulduk.
- Fadil was very alive at the party.
- Fadıl partide çok canlıydı.
- The eel I caught last week is still alive.
- Geçen hafta yakaladığım yılan balığı hâlâ canlı.
- Nature documentaries are often full of animals getting eaten alive.
- Doğa belgeselleri çoğu kez canlı olarak yenilen hayvanlarla doludur.
- You must catch the animal alive.
- Hayvanı canlı olarak yakalamalısın.
- Is the fish still alive?
- Balık hâlâ canlı mı?
- We have to figure out a way to get out of here alive.
- Buradan canlı çıkmanın bir yolunu bulmalıyız.
- Your love is the only thing that keeps me alive.
- Aşkın beni canlı tutan tek şey.
- I can't tell you how good it makes me feel to see you alive.
- Seni canlı görmenin bana ne kadar iyi hissettirdiğini anlatamam.
- I've never felt so alive.
- Ben bu kadar canlı hissetmemiştim.
- They caught a lion alive.
- Onlar bir aslanı canlı yakaladı.
- Keep this insect alive.
- Bu böceği canlı tut.
- These bastards will never take me alive!
- Bu piçler beni asla canlı yakalayamaz!
- This is the way they capture elephants alive.
- Bu, filleri canlı yakalamalarının yoludur.
- We've got to catch the lion alive.
- Aslanı canlı yakalamalıyız.
- Is there anyone left alive?
- Canlı kalan biri var mı?
- We've got to catch the lion alive.
- Biz aslanı canlı yakalamak zorundayız.
- We hope to come back alive.
- Geriye canlı olarak gelmeyi umuyoruz.
- After their fins have been removed, the sharks are thrown back alive into the ocean.
- Yüzgeçleri çıkarıldıktan sonra köpekbalıkları canlı olarak okyanusa geri atılır.
- If you want to get out of here alive, listen to me.
- Buradan canlı çıkmak istiyorsan beni dinle.
- Nobody's getting out of here alive.
- Kimse buradan canlı çıkamayacak.
- You must catch the animal alive.
- Hayvanı canlı yakalamalısın.
- He is still very much alive.
- O hâlâ çok canlıdır.
- The patient is more alive than dead.
- Hasta ölüden çok canlı.
- The bug is still alive.
- Böcek hâlâ canlı.
- If you want to get out of here alive, follow me.
- Buradan canlı çıkmak istiyorsan, beni takip et.
- I need him alive.
- Ona canlı ihtiyacım var.
- Little presents keep a friendship alive.
- Küçük hediyeler arkadaşlığı canlı tutar.
- The fish he caught yesterday is still alive.
- Dün yakaladığı balık hâlâ canlı.
- Tom was the last person to see Mary alive.
- Tom, Mary'yi canlı gören son kişiydi.
- All the dogs are alive.
- Bütün köpekler canlı.
- We don't know whether Tom is dead or alive.
- Tom'un ölü mü canlı mı olduğunu bilmiyoruz.
- Fadil checked Dania's pulse to see whether she was alive or not.
- Fadıl, Dania'nın canlı olup olmadığını anlamak için nabzını kontrol etti.
- All of the dogs were alive.
- Bütün köpekler canlıydı.
- That was the last place where Layla was ever seen alive.
- O, Leyla'nın canlı görüldüğü son yerdi.
- Is the rat alive or dead?
- Fare canlı mı ölü mü?
- I think Tom is still alive.
- Sanırım Tom hâlâ canlı.
- I'm trying to keep him alive.
- Onu canlı tutmaya çalışıyorum.
- Tom wasn't the last person to see Mary alive.
- Mary'yi canlı gören son kişi Tom değildi.
- We found her alive.
- Onu canlı bulduk.
- I hope they're found alive.
- Umarım canlı bulunurlar.
- If we get out of here alive, I'll buy you anything you want.
- Eğer buradan canlı çıkarsak, sana istediğin herhangi bir şeyi alırım.
- Layla was unable to keep that marriage alive.
- Leyla o evliliği canlı tutamadı.
- I hope we get out of this alive.
- Umarım bundan canlı kurtuluruz.
- I will keep the fish alive.
- Balığı canlı tutacağım.
- Those bastards will never take me alive!
- O piçler beni asla canlı yakalayamaz!
- Sami was seen alive in Egypt.
- Sami Mısır'da canlı görüldü.
- She was still clinging to the hope that her dog would be found alive.
- Hâlâ köpeğinin canlı bulunacağı umudunu taşıyordu.
- I want them alive.
- Onları canlı istiyorum.
- Mary was the last person to see Tom alive.
- Mary, Tom'u canlı gören son kişiydi.
- Is this fish still alive?
- Bu balık hâlâ canlı mı?
- I feel alive.
- Ben canlı hissediyorum.
- I do not like seeing animals get eaten alive.
- Canlı olarak yenilen hayvanları görmekten hoşlanmıyorum.
Show More (148)
|
3 |
alive |
diri |
adj. |
|
- I didn't know whether Tom was dead or alive.
- Tom'un ölü mü diri mi olduğunu bilmiyordum.
- We didn't know whether Layla was dead or alive.
- Layla'nın ölü mü diri mi olduğunu bilmiyorduk.
- Tom doesn't know if Mary is dead or alive.
- Tom Mary'nin ölü mü ya da diri mi olduğunu bilmiyor.
- This is how they catch an elephant alive.
- Bir fili diriyken böyle yakalarlar.
- Tom is probably the only person in the world who cares if I'm alive or dead.
- Muhtemelen dünyada ölü ya da diri olmamı umursayan tek kişi Tom'dur.
- Is the snake alive or dead?
- Yılan diri mi yoksa ölü mü?
- Fadil didn't know whether Layla was alive or dead.
- Fadıl, Leyla'nın ölü mü diri mi olduğunu bilmiyordu.
- Tom doesn't know if Mary is dead or alive.
- Tom, Mary'nin ölü mü diri mi olduğunu bilmiyor.
- I don't know if he's dead or alive.
- Ölü mü diri mi bilmiyorum.
- I don't know whether he is dead or alive.
- Ölü mü diri mi bilmiyorum.
- Alive or dead, I'll always love you.
- Ölü ya da diri, seni her zaman seveceğim.
- They could not tell whether he was dead or alive.
- Ölü mü diri mi olduğunu anlayamadılar.
- Alive or dead, I'll always love you.
- Ölü ya da diri, seni hep seveceğim.
- Tom didn't know whether Mary was dead or alive.
- Tom, Mary'nin ölü mü diri mi olduğunu bilmiyordu.
- We didn't know whether Tom was dead or alive.
- Tom'un ölü mü diri mi olduğunu bilmiyorduk.
Show More (12)
|
4 |
alive |
canlı canlı |
adj. |
|
- These mosquitos are eating me alive!
- Bu sivrisinekler beni canlı canlı yiyorlar!
- Layla swallowed the frog alive.
- Layla kurbağayı canlı canlı yuttu.
- The mosquitoes will eat you alive.
- Sivrisinekler seni canlı canlı yer.
- Tom will eat you alive.
- Tom seni canlı canlı yer.
- They skinned him alive.
- Canlı canlı derisini yüzdüler.
- These mosquitos are eating me alive!
- Bu sivrisinekler beni canlı canlı yiyor!
- Layla burned Fadil alive for his money.
- Leyla, parası için Fadıl'ı canlı canlı yaktı.
- He was burned alive.
- O, canlı canlı yakıldı.
- Nature documentaries are often full of animals getting eaten alive.
- Doğa belgeselleri genellikle canlı canlı yenen hayvanlarla doludur.
- She was burned alive.
- Canlı canlı yakıldı.
- I don't like seeing animals get eaten alive.
- Hayvanların canlı canlı yenmesini görmekten hoşlanmıyorum.
- I do not like seeing animals get eaten alive.
- Hayvanların canlı canlı yendiğini görmekten hoşlanmıyorum.
Show More (9)
|
5 |
alive |
sağ |
adj. |
|
- No one escaped alive.
- Kimse sağ kurtulamadı.
- I hope Tom is alive.
- İnşallah Tom sağdır.
- I can't help thinking my father is still alive.
- Babamın hâlâ sağ olduğunu düşünmeden edemiyorum.
- Everybody was alive.
- Herkes sağdı.
- When the battle ended, not a Texan was left alive.
- Savaş bittiğinde tek bir Teksaslı bile sağ kalmamıştı.
- I am pretty sure she'll make it alive.
- Bu işten sağ çıkacağına oldukça eminim.
- You'll want for nothing while I am alive.
- Ben sağken hiçbir şeye muhtaç olmayacaksın.
- Is the snake alive or dead?
- Yılan sağ mı yoksa ölü mü?
Show More (5)
|
6 |
alive |
yaşayan |
adj. |
|
- Carl is the tallest man alive.
- Yaşayan en uzun adam Carl'dır.
- Elephants are the largest land animals alive today.
- Filler bugün yaşayan en büyük kara hayvanlarıdır.
- Danielle Steel is the bestselling author alive.
- Danielle Steel yaşayan en çok satan yazar.
- Carl is the tallest man alive.
- Carl yaşayan en uzun adam.
- Tom is the luckiest man alive.
- Tom yaşayan en şanslı adam.
Show More (2)
|
7 |
alive |
farkında |
adj. |
|
- I was fully alive to the danger.
- Ben tamamen tehlikenin farkındaydım.
- We were alive to what was going on.
- Biz ne olduğunun farkındaydık.
- We were alive to what was going on.
- Neler olup bittiğinin farkındaydık.
- I was fully alive to the danger.
- Tehlikenin tamamen farkındaydım.
- We were alive to what was going on.
- Biz ne olup bittiğinin farkındaydık.
Show More (2)
|
8 |
alive |
diri diri |
adv. |
|
- Citizens are believed to have been burnt alive in air-raid shelters.
- Vatandaşların hava saldırısı sığınaklarında diri diri yakıldığına inanılmaktadır.
- Layla burned Fadil alive for his money.
- Layla parası için Fadıl'ı diri diri yaktı.
- She was burned alive.
- Diri diri yakıldı.
- He was burned alive.
- Diri diri yakıldı.
Show More (1)
|
9 |
alive |
uyanık |
adj. |
|
- The beast is alive, awake and hungry.
- Canavar yaşıyor, uyanık ve aç.
Show More (-2)
|