alive - Englisch Türkisch Sätze
Englisch Türkisch
alive hayatta adj.
  • It is also far from clear whether or not Osama Bin Laden is still alive.
  • Usame Bin Ladin'in hala hayatta olup olmadığı da net değildir.
  • Moreover, such emergency vaccination and keeping animals alive must be given a fair chance.
  • Ayrıca, bu tür acil aşılama ve hayvanları hayatta tutmaya adil bir şans verilmelidir.
  • The third man is still alive but his health is shot to pieces.
  • Üçüncü adam hala hayatta ama sağlığı berbat ötesi durumda.
Show More (286)
alive canlı adj.
  • They had permission from the Commission to vaccinate and keep the animals alive.
  • Hayvanları aşılamak ve canlı tutmak için Komisyon'dan izin almışlardı.
  • We are, in fact, the only ones keeping funding activities alive and functional inside Chechnya.
  • Aslında, Çeçenistan'da fonlama faaliyetlerini canlı ve işlevsel tutan tek kişi biziz.
  • I confess that I never thought he could be released, and I am delighted to have seen him here alive.
  • İtiraf etmeliyim ki serbest bırakılabileceğini hiç düşünmemiştim ve onu burada canlı olarak gördüğüm için çok mutluyum.
Show More (148)
alive diri adj.
  • I didn't know whether Tom was dead or alive.
  • Tom'un ölü mü diri mi olduğunu bilmiyordum.
  • We didn't know whether Layla was dead or alive.
  • Layla'nın ölü mü diri mi olduğunu bilmiyorduk.
  • Tom doesn't know if Mary is dead or alive.
  • Tom Mary'nin ölü mü ya da diri mi olduğunu bilmiyor.
Show More (12)
alive canlı canlı adj.
  • These mosquitos are eating me alive!
  • Bu sivrisinekler beni canlı canlı yiyorlar!
  • Layla swallowed the frog alive.
  • Layla kurbağayı canlı canlı yuttu.
  • The mosquitoes will eat you alive.
  • Sivrisinekler seni canlı canlı yer.
Show More (9)
alive sağ adj.
  • No one escaped alive.
  • Kimse sağ kurtulamadı.
  • I hope Tom is alive.
  • İnşallah Tom sağdır.
  • I can't help thinking my father is still alive.
  • Babamın hâlâ sağ olduğunu düşünmeden edemiyorum.
Show More (5)
alive yaşayan adj.
  • Carl is the tallest man alive.
  • Yaşayan en uzun adam Carl'dır.
  • Elephants are the largest land animals alive today.
  • Filler bugün yaşayan en büyük kara hayvanlarıdır.
  • Danielle Steel is the bestselling author alive.
  • Danielle Steel yaşayan en çok satan yazar.
Show More (2)
alive farkında adj.
  • I was fully alive to the danger.
  • Ben tamamen tehlikenin farkındaydım.
  • We were alive to what was going on.
  • Biz ne olduğunun farkındaydık.
  • We were alive to what was going on.
  • Neler olup bittiğinin farkındaydık.
Show More (2)
alive diri diri adv.
  • Citizens are believed to have been burnt alive in air-raid shelters.
  • Vatandaşların hava saldırısı sığınaklarında diri diri yakıldığına inanılmaktadır.
  • Layla burned Fadil alive for his money.
  • Layla parası için Fadıl'ı diri diri yaktı.
  • She was burned alive.
  • Diri diri yakıldı.
Show More (1)
alive uyanık adj.
  • The beast is alive, awake and hungry.
  • Canavar yaşıyor, uyanık ve aç.
Show More (-2)