call - Englisch Türkisch Sätze
Englisch Türkisch
call demek v.
  • Don't call me a liar; I'm telling the truth.
  • Bana yalancı deme; ben doğruyu söylüyorum.
  • His name is Michael, but his friends call him Mikey.
  • Adı Michael ama arkadaşları ona Mikey diyor.
  • I have seen an Iraqi baby's lacerated head, lacerated by the weapons of those who call themselves liberators.
  • Kendilerine kurtarıcı diyenlerin silahlarıyla parçalanmış Iraklı bir bebeğin parçalanmış kafasını gördüm.
Show More (18)
call çağırmak v.
  • I saw him standing alone and called him over.
  • Tek başına durduğunu gördüm ve onu çağırdım.
  • It is better to call things by their own name, both now and in future.
  • Hem şimdi hem de gelecekte her şeyi kendi adıyla çağırmak daha iyidir.
  • I call upon the Council to be equally courageous.
  • Konsey'i de aynı derecede cesur olmaya çağırıyorum.
Show More (16)
call çağrı n.
  • Hundreds of demonstrators continued their call for justice.
  • Yüzlerce gösterici adalet çağrılarına devam etti.
  • The call for all food businesses to be registered is also apt.
  • Tüm gıda işletmelerinin kayıt altına alınması çağrısı da yerinde bir çağrıdır.
  • That, of course, is the first statement which with I opened the sitting today and I made precisely that call.
  • Elbette bu, bugün oturumu açmamla birlikte yaptığım ilk açıklamaydı ve ben de tam olarak bu çağrıyı yaptım.
Show More (14)
call adlandırmak v.
  • Simply to call this fraud Nigerian fraud is unacceptable and an insult to the Nigerian population.
  • Bu dolandırıcılığı Nijerya dolandırıcılığı olarak adlandırmak kabul edilemez ve Nijerya halkına hakarettir.
  • The Davignon Report calls these reference rules.
  • Davignon Raporu bu referans kuralları olarak adlandırmaktadır.
  • That, surely, is a critical battle lost in what some call the 'war against terrorism'.
  • Bu, bazılarının 'terörizme karşı savaş' olarak adlandırdığı süreçte kaybedilen kritik bir mücadeledir.
Show More (4)
call (seçim/seferberlik) çağrısında bulunmak v.
  • It also calls on plenary to accept our motion for a resolution.
  • Ayrıca genel kurula karar önergemizi kabul etmesi çağrısında bulunuyor.
  • The majority in this Parliament called two weeks ago for a suspension of the EU-Israel Association Agreement.
  • Bu Meclis'teki çoğunluk iki hafta önce AB-İsrail Ortaklık Anlaşması'nın askıya alınması çağrısında bulunmuştur.
  • At any rate we should agree that Parliament will in this matter be calling uncompromisingly for a change.
  • Her halükarda Parlamentonun bu konuda tavizsiz bir şekilde değişim çağrısında bulunacağı konusunda hemfikir olmalıyız.
Show More (4)
call çağrıda bulunmak v.
  • We call on the government to ratify the International Criminal Court.
  • Hükûmete Uluslararası Ceza Mahkemesi'ni onaylaması çağrısında bulunuyoruz.
  • On that point, I should also like to call once more for particular attention to the shrimp sector.
  • Bu noktada bir kez daha karides sektörüne özel dikkat gösterilmesi çağrısında bulunmak istiyorum.
  • We call on the Indonesian government in our resolution to set up just such a committee of inquiry.
  • Kararımızda Endonezya hükümetine böyle bir soruşturma komitesi kurması çağrısında bulunuyoruz.
Show More (4)
call adlandırılmak v.
  • The fact is that, as yet, the Russian Federation cannot be called an entirely normal democracy.
  • Gerçek şu ki, Rusya Federasyonu henüz tam anlamıyla normal bir demokrasi olarak adlandırılamaz.
  • I think that can be called a success.
  • Bunun bir başarı olarak adlandırılabileceğini düşünüyorum.
  • We are not opposed to what might be called 'safety valves' .
  • Emniyet supabı' olarak adlandırılabilecek şeylere karşı değiliz.
Show More (1)
call talep etmek v.
  • Yes, we call for controls that are fairly and generally applied.
  • Evet, adil ve genel olarak uygulanan kontroller talep ediyoruz.
  • I would therefore call for a vote in favour of the amendment.
  • Bu nedenle değişiklik lehinde oylama yapılmasını talep ediyorum.
Show More (-1)
call söylemek v.
  • I heard someone call my name from the other room.
  • Diğer odadan birinin adımı söylediğini duydum.
Show More (-2)
call arama n.
  • He received a call from the police and stormed out.
  • Polisten bir arama gelince hışımla dışarı çıktı.
Show More (-2)
call çağrılmak v.
  • They were called to give their testimony about the incident.
  • Olayla ilgili ifade vermeleri için çağrılmışlardı.
Show More (-2)
call (bahsi) görmek v.
  • You can either fold your hand, call the bet or raise.
  • Elinizi pas geçebilir, bahsi görebilir ya da arttırabilirsiniz.
Show More (-2)
call (toplantı) yapmak v.
  • We called a joint meeting with the other departments.
  • Diğer departmanlarla ortak bir toplantı yaptık.
Show More (-2)
call uğramak v.
  • He just called round to say hello.
  • Sadece merhaba demek için uğramıştı.
Show More (-2)
call (yazı-tura) demek v.
  • When I flip the coin, you call heads or tails.
  • Ben bozuk parayı attığımda siz yazı ya da tura diyeceksiniz.
Show More (-2)
call vizite n.
  • Doctor Smith is out on a call this afternoon.
  • Doktor Smith bu öğleden sonra vizitede olacaktır.
Show More (-2)
call karar n.
  • We could leave or stay another day. It's your call.
  • Gidebilir veya bir gün daha kalabiliriz. Karar sizin.
Show More (-2)
call adını söylemek v.
  • The teacher called my name last.
  • Öğretmen en son benim adımı söyledi.
Show More (-2)
call ses n.
  • We could hear the call of the crows from the open window.
  • Açık pencereden kargaların sesini duyabiliyorduk.
Show More (-2)
call (telefonla) aramak v.
  • I'm busy at the moment. Can I call you tomorrow?
  • Şu anda meşgulüm. Seni yarın arayabilir miyim?
Show More (-2)
call çağrı (havaalanı) n.
  • This is the last call for flight LH1846 to Ibiza.
  • LH1846 sefer sayılı Ibiza uçağı için son çağrı.
Show More (-2)
call ad koymak v.
  • We decided to call the kitten Skittles.
  • Yavru kediye Skittles adını koymaya karar verdik.
Show More (-2)
call durmak v.
  • This train calls only at express stations.
  • Bu tren sadece ekspres istasyonlarda duruyor.
Show More (-2)
call davet etmek v.
  • It gives me great pleasure to call upon the Prime Minister to make his opening statement.
  • Başbakanı açılış konuşmasını yapmak üzere kürsüye davet etmekten büyük memnuniyet duyuyorum.
Show More (-2)