|
- The outcome of the Convention will only carry political weight if it is supported by as broad a consensus as possible.
- Sözleşmenin sonucu ancak mümkün olduğunca geniş bir mutabakatla desteklenirse siyasi bir ağırlık taşıyacaktır.
- We carry full responsibility, and we must therefore be aware of the reactions that are heading our way.
- Tüm sorumluluğu taşıyoruz ve bu nedenle bize doğru gelen tepkilerin farkında olmalıyız.
- These three words must be applied to a single area, where freedom must carry the same weight as security and justice.
- Bu üç kelime, özgürlüğün güvenlik ve adaletle aynı ağırlığı taşıması gereken tek bir alana uygulanmalıdır.
- I do not think that any policy should carry greater weight than the protection of human rights.
- Herhangi bir politikanın insan haklarının korunmasından daha fazla ağırlık taşıması gerektiğini düşünmüyorum.
- The Commission and the European Maritime Safety Agency will carry a huge responsibility.
- Komisyon ve Avrupa Deniz Güvenliği Ajansı büyük bir sorumluluk taşıyacaktır.
- These rugs rightly carry a quality label stating that they have not been manufactured by children.
- Bu halılar haklı olarak çocuklar tarafından üretilmediklerini belirten bir kalite etiketi taşımaktadır.
- According to the Treaty, we do not carry each other's debts.
- Antlaşmaya göre, birbirimizin borçlarını taşımıyoruz.
- The Charter carries great authority and legitimacy.
- Şart büyük bir otorite ve meşruiyet taşımaktadır.
- We carry some responsibility for that.
- Bunun için biraz sorumluluk taşıyoruz.
- The Charter carries great authority and legitimacy.
- Bildirge büyük bir otorite ve meşruiyet taşımaktadır.
- The substances and materials in these products, however, do carry a risk.
- Ancak bu ürünlerdeki madde ve malzemeler risk taşımaktadır.
- It would be wrong to let the Irish carry the can.
- İrlandalıların bu yükü taşımasına izin vermek yanlış olur.
- Short-sea shipping carries 41% of goods traffic within the Community.
- Kısa deniz taşımacılığı, Topluluk içindeki mal trafiğinin %41'ini taşımaktadır.
- Short-sea shipping carries 41% of goods traffic within the Community.
- Kısa deniz taşımacılığı Topluluk içindeki mal trafiğinin %41'ini taşımaktadır.
- What else they carried, by way of opinion, was not mine.
- Fikir olarak taşıdıkları başka şeyler bana ait değildi.
- He said lawyers must not always carry us along.
- Avukatların bizi her zaman yanlarında taşımamaları gerektiğini söyledi.
- Advertising for cosmetic surgery should carry clear health warnings.
- Estetik cerrahi reklamları sağlık konusunda açık uyarılar taşımalıdır.
- Trials are essential, but Iraqi judges cannot carry the burden alone.
- Yargılamalar elzemdir ancak Iraklı yargıçlar bu yükü tek başlarına taşıyamazlar.
- It can carry large and varied cargo all at once.
- Büyük ve çeşitli yükleri tek seferde taşıyabilir.
- The European NATO Member States carry increasingly less military weight.
- Avrupalı NATO Üye Devletleri giderek daha az askeri ağırlık taşımaktadır.
- They will contribute to our consensus, to a consensus that will carry us forward in Europe.
- Bunlar bizim uzlaşmamıza, bizi Avrupa'da ileriye taşıyacak bir uzlaşmaya katkıda bulunacaktır.
- They carry rainwater and ice water from the Alps and the Carpathians to the North Sea and the Baltic.
- Alpler ve Karpatlar'dan Kuzey Denizi ve Baltık'a yağmur suyu ve buzlu su taşımaktadırlar.
- We are reminded of this by the experience we carry with us.
- Yanımızda taşıdığımız deneyim bize bunu hatırlatmaktadır.
- That way you need not carry a separate charger for each device.
- Böylece her araç için ayrı şarj cihazı taşımanıza gerek kalmıyor.
- As a result, carry trade strategy is an easy way to earn money.
- Sonuç olarak, taşıma işlem stratejisi para kazanmanın kolay bir yoludur.
- The external adapter looks like a flash drive and is easy to carry.
- Harici adaptör bir flash sürücüye benziyor ve taşıması kolay.
- That way you need not carry a separate charger for each device.
- Bu şekilde her araç için ayrı bir şarj aleti taşımanıza gerek kalmaz.
- Particles join the air currents, which carry them all over the surface of the planet.
- Parçacıklar hava akımlarına katılarak onları gezegenin her yerine taşıyor.
- As a result, carry trade strategy is an easy way to earn money.
- Sonuç olarak, taşıma işlem stratejisi para kazanmak için kolay bir yol.
- Plus, you can carry it on a flash drive and quickly scan any system by connecting it to the system.
- Ayrıca, flash bellekte taşıyabilir ve sisteme bağlayarak herhangi bir sistemi hızlı bir şekilde tarayabilirsiniz.
- Particles join the air currents, which carry them all over the surface of the planet.
- Parçacıklar, onları gezegenin her yerine taşıyan hava akımlarına katılır.
- The ambulances carried the injured to the nearest hospital.
- Ambulanslar yaralıları en yakın hastaneye taşıdı.
- Shall I carry your bag?
- Çantanızı taşıyayım mı?
- You should've helped Tom carry his suitcases.
- Tom'un valizlerini taşımasına yardım etmeliydin.
- Who carried the luggage?
- Bagajı kim taşıdı?
- Would you help carry this up?
- Şunu taşımama yardım eder misin?
- Tom carried everything he owned in a small suitcase.
- Tom sahip olduğu her şeyi küçük bir valiz içerisinde taşıdı.
- I want to help him carry the packages.
- Onun paketleri taşımasına yardımcı olmak istiyorum.
- Kyoko was kind enough to carry my baggage for me.
- Kyoko benim için bavulumu taşıma nezaketini gösterdi.
- She carried a suitcase.
- Bavul taşıdı.
- The ship carried hundreds of immigrants to America.
- Gemi Amerika'ya yüzlerce göçmen taşıdı.
- Tom was nice enough to carry my suitcase for me.
- Tom benim için bavulumu taşıyacak kadar kibardı.
- I thought you wouldn't be able to carry everything.
- Her şeyi taşıyamayacağınızı düşündüm.
- Allow me to carry your suitcase for you.
- Bavulunuzu sizin için taşımama izin verin.
- I can't carry all of these books.
- Bu kitapların hepsini taşıyamam.
- Mary carries pepper spray in her purse.
- Mary çantasında biber gazı taşıyor.
- The river carries a huge volume of water.
- Nehir çok büyük miktarda su taşıyor.
- They will carry you.
- Onlar seni taşıyacak.
- You're gonna carry that weight.
- Bu yükü taşıyacaksın.
- Tom had to carry all three suitcases.
- Tom üç bavulu da taşımak zorunda kaldı.
- She carried a silk purse.
- O ipek bir çanta taşıdı.
- I don't usually carry much cash.
- Genelde fazla nakit taşımam.
- Tom will carry you.
- Tom seni taşıyacak.
- He carried his grandfather on his back.
- Büyük babasını sırtında taşıdı.
- They will carry you.
- Seni taşıyacaklar.
- Layla carried that gun with her at all times.
- Leyla yanında daima o silahı taşıyordu.
- Tom asked me to carry his suitcase.
- Tom bavulunu taşımamı istedi.
- She could have waited for me and helped me to carry the table.
- Beni bekleyebilir ve masayı taşımama yardım edebilirdi.
- It's forbidden to carry arms.
- Silah taşımak yasak.
- Would you help me carry this?
- Bunu taşımama yardım eder misiniz?
- Tom managed to carry both suitcases by himself.
- Tom her iki bavulu da kendi başına taşımayı başardı.
- This is just too big for one person to carry.
- Bu bir kişinin taşıyamayacağı kadar büyük.
- Would you help carry this up?
- Bunu yukarı taşımama yardım eder misin?
- He doesn't carry much baggage on his trips.
- Gezilerinde çok bagaj taşımaz.
- This is so heavy a box that I can't carry it.
- Bu o kadar ağır bir kutu ki taşıyamıyorum.
- Tom carried his duffel bag on his shoulder.
- Tom spor çantasını omuzunda taşıdı.
- I had to carry Tom upstairs.
- Tom'u yukarı taşımak zorunda kaldım.
- Bring as many boxes as you can carry.
- Taşıyabildiğiniz kadar kutu getirin.
- This sushi restaurant has a conveyor belt that carries sushi.
- Bu suşi restoranında suşi taşıyan bir konveyör bant var.
- This bus can carry fifty passengers.
- Bu otobüs elli yolcu taşıyabilir.
- I made him carry the briefcase.
- Ben ona evrak çantasını taşıttım.
- I got the young man to carry the baggage for me.
- Bavulları benim için taşıması için genç bir adam buldum.
- He carried six boxes at a time.
- O, bir seferde altı kutu taşıdı.
- Tom helped Mary carry her bags.
- Tom, Mary'nin çantalarını taşımasına yardım etti.
- I can carry that.
- Onu taşıyabilirim.
- We have ninety minutes to carry the concrete from the mixing plant to the worksite.
- Betonu karıştırma tesisinden şantiyeye taşımak için doksan dakikamız var.
- He carried a rifle on his shoulder.
- Omzunda bir tüfek taşıyordu.
- He had to carry many loads from the house to station.
- Evden istasyona kadar birçok yük taşımak zorunda kaldı.
- The ship carried hundreds of immigrants to America.
- Gemi yüzlerce göçmeni Amerika'ya taşıdı.
- Tom carried Mary in his arms.
- Tom Mary'yi kollarında taşıdı.
- She carried this table by herself.
- Bu masayı tek başına taşıdı.
- I can carry that for you.
- Onu senin için taşıyabilirim.
- Tom carried the injured bat back to his house in a cardboard box.
- Tom yaralı yarasayı bir karton kutu içinde evine taşıdı.
- Builders, like my cousin, often have to carry heavy materials to site.
- Kuzenim gibi inşaatçılar, sık sık şantiyeye ağır malzemeler taşımak zorundalar.
- Let me carry it.
- Bırak ben taşıyayım.
- She gave the boy a sieve in which to carry water from the well.
- Oğlana kuyudan su taşımak için bir elek verdi.
- Tom carried Mary on his shoulders.
- Tom, Mary'i omuzlarında taşıdı.
- I don't usually carry much cash.
- Genelde fazla nakit para taşımam.
- Carry all your things with you.
- Her şeyinizi yanınızda taşıyın.
- I don't carry a purse.
- Ben çanta taşımam.
- Mary wanted Tom to carry her books.
- Mary Tom'un kitaplarını taşımasını istedi.
- That's why I carry 2,000 pesetas.
- Bu yüzden 2,000 peseta taşıyorum.
- This box is light enough for him to carry.
- Bu kutu onun taşıyabileceği kadar hafif.
- Could you carry these suitcases for me?
- Bu bavulları benim için taşıyabilir misiniz?
- He carried a rifle on his shoulder.
- Omuzunda bir tüfek taşıyordu.
- Let me carry it.
- Onu taşımama izin verin.
- Tom doesn't carry much with him when he travels.
- Tom seyahat ederken yanında fazla bir şey taşımıyor.
- He ran as fast as his legs could carry him.
- O, bacakları onu taşıyabildiği kadar hızlı koştu.
- He carried the glassware with care.
- Cam eşyaları özenle taşıdı.
- Tom had to carry all three suitcases.
- Tom üç valizi taşımak zorunda kaldı.
- Tom carried the chairs to the next room.
- Tom sandalyeleri yan odaya taşıdı.
- Would you mind helping me carry this suitcase?
- Bu bavulu taşımama yardım eder misiniz?
- Tom carried Mary on his shoulders.
- Tom Mary'yi omuzlarında taşıdı.
- The truck carried a load of furniture.
- Kamyon, bir sürü mobilya taşıyordu.
- I'll carry it.
- Onu taşıyacağım.
- Tom carried his son on his back.
- Tom oğlunu sırtında taşıdı.
- Let me to carry your suitcase for you.
- Bavulunuzu taşımama izin verin.
- We don't carry leather goods.
- Deri ürünleri taşımıyoruz.
- We carried our children on our backs.
- Çocuklarımızı sırtımızda taşıdık.
- My car is large enough to carry five people.
- Arabam beş kişiyi taşıyacak kadar büyüktür.
- Allow me to carry your suitcase for you.
- Bavulunuzu taşımama izin verin.
- He had to carry the bag.
- O çantayı taşımak zorunda kaldı.
- I need a bag to carry it in.
- Onu taşımak için bir çantaya ihtiyacım var.
- Tom carried the box out to the car.
- Tom kutuyu arabaya kadar taşıdı.
- He had to carry many loads from the house to station.
- O, evden istasyona çok fazla yük taşımak zorunda kaldı.
- Tom carried Mary on his back.
- Tom Mary'yi sırtında taşıdı.
- I carry a bag of rice.
- Bir torba pirinç taşıyorum.
- I don't carry much cash.
- Fazla nakit taşımam.
- Tom carried a cane.
- Tom bir baston taşıyordu.
- He carried the suitcases to our room.
- Bavulları odamıza taşıdı.
- He helped me to carry the bag.
- Çantayı taşımama yardım etti.
- Tom carried two boxes into the storage room.
- Tom iki kutuyu depoya taşıdı.
- I helped carry those bags.
- Şu çantaları taşımaya yardım ettim.
- He helped me carry the baggage.
- Bavulları taşımama yardım etti.
- They carried a map with them in case they should lose their way.
- Onlar yollarını kaybetme ihtimaline karşı yanlarında bir harita taşıdılar.
- How many missiles can this aircraft carry?
- Bu uçak kaç tane füze taşıyabilir?
- I'll carry this.
- Bunu taşıyacağım.
- I don't like to carry a purse.
- Ben el çantası taşımayı sevmiyorum.
- I can't carry this stone.
- Bu taşı taşıyamam.
- Thank you for helping me carry my suitcases.
- Bavullarımı taşımama yardım ettiğin için teşekkür ederim.
- Let them carry it.
- Bırakın taşısınlar.
- This box is very heavy, so I can't carry it.
- Bu kutu çok ağır, bu yüzden taşıyamıyorum.
- The bus carries a lot of inflammable materials.
- Otobüs çok fazla yanıcı madde taşıyor.
- This is so heavy a box that I can't carry it.
- Bu o kadar ağır bir kutu ki onu taşıyamam.
- Tom helped Mary carry stuff out to her car.
- Tom, Mary'nin arabasına bir şeyler taşımasına yardımcı oldu.
- Could you carry it to the car?
- Arabaya kadar taşıyabilir misin?
- Sami carried a 9mm pistol.
- Sami, 9 mm'lik bir tabanca taşıyordu.
- I carried the message to him.
- Mesajı ona taşıdım.
- The bag was too heavy for me to carry by myself.
- Çanta, benim tek başıma taşıyamayacağım kadar ağırdı.
- Your undaunted spirit will carry you through.
- Yılmayan ruhunuz sizi taşıyacaktır.
- Don't carry more money than you need.
- İhtiyacınız olandan daha fazla para taşımayın.
- Can I have this box carried upstairs?
- Bu kutuyu üst kata taşıtabilir miyim?
- They carried water in buckets.
- Kovalarla su taşıdılar.
- Tom carried Mary's suitcase up to the guest room.
- Tom, Mary'nin bavulunu misafir odasına taşıdı.
- Let a porter carry your baggage.
- Bırakın bagajınızı bir taşıyıcı taşısın.
- The thing that you are intending to carry does not need to be carried.
- Taşımaya niyetlendiğiniz şeyin taşınmasına gerek yok.
- Do you want me to carry that for you?
- Senin için taşımamı ister misin?
- Tom helped me to carry the trunk.
- Tom bagajı taşımama yardım etti.
- Could you carry these suitcases for me?
- Bu bavulları benim için taşıyabilir misin?
- This machine is too heavy for me to carry.
- Bu makine benim taşımam için çok ağır.
- He says that it would carry a risk.
- Risk taşıyacağını söylüyor.
- Tom carried Mary's suitcases to her room.
- Tom, Mary'nin bavullarını odasına taşıdı.
- I had to carry Tom to bed.
- Tom'u yatağa taşımak zorunda kaldım.
- Can you help me carry this?
- Bunu taşımama yardım eder misin?
- The powerful rip current carried Tom far away from the shore.
- Güçlü rip akıntısı Tom'u kıyıdan çok uzağa taşıdı.
- Tom will carry those suitcases for you.
- Tom sizin için bu bavulları taşıyacak.
- Tom offered to carry my suitcase.
- Tom bavulumu taşımayı önerdi.
- I had to carry Tom's suitcase for him.
- Tom'un bavulunu onun için taşımak zorunda kaldım.
- Have you already carried the boxes up to the attic?
- Kutuları tavan arasına taşıdınız mı?
- You are the only one who can carry the bag.
- Sen çantayı taşıyabilecek tek kişisin.
- Tom helped Mary carry her suitcases.
- Tom, Mary'nin bavullarını taşımasına yardım etti.
- Fibre-optic cables can carry huge amounts of information.
- Fiber optik kablolar büyük miktarda bilgi taşıyabilir.
- I would proudly carry the title of nerd.
- İnek unvanını gururla taşıyacaktım.
- I helped Tom carry the boxes.
- Tom'a kutuları taşımasında yardım ettim.
- You don't need to carry Tom.
- Tom'u taşımanıza gerek yok.
- Carry all your things with you.
- Tüm eşyalarınızı yanınızda taşıyın.
- His shoulder hurts because he carried a very heavy suitcase.
- Çok ağır bir bavul taşıdığı için omzu ağrıyor.
- I can't carry all of these books.
- Bütün bu kitapları taşıyamam.
- The ship carried hundreds of emigrants to the US.
- Gemi yüzlerce göçmeni ABD'ye taşıdı.
- Grandmother carried the table by herself.
- Büyükannem masayı tek başına taşıdı.
- Each of them carried their own pack.
- Onların her biri kendi paketini taşıyordu.
- Tom carried Mary's suitcase up to the guest room.
- Tom, Mary'nin valizini misafir odasına taşıdı.
- Do you want me to carry that for you?
- Onu senin için taşımamı istiyor musun?
- Tom is too big to carry.
- Tom taşımak için çok büyük.
- He carried the chairs out of the room.
- Sandalyeleri odanın dışına taşıdı.
- We'll carry it to the barn.
- Biz onu ahıra taşıyacağız.
- I can carry that for you if you'd like me to.
- İstersen senin için taşıyabilirim.
- Tom helped Mary carry water from the well.
- Tom, Mary'nin kuyudan su taşımasına yardımcı oldu.
- Tom carried both suitcases.
- Tom her iki bavulu taşıdı.
- Tom offered to carry Mary's bag.
- Tom Mary'nin çantasını taşımayı önerdi.
- He carried six boxes at a time.
- Bir seferde altı kutu taşıdı.
- Let Tom carry it.
- Bırak Tom taşısın.
- Carry the injured to the hospital.
- Yaralıyı hastaneye taşıyın.
- You don't need to carry lunch with you.
- Öğle yemeği taşımana gerek yok.
- Tom offered to carry Mary's bag.
- Tom, Mary'nin çantasını taşımayı teklif etti.
- Could you carry this shopping bag for me?
- Bu alışveriş çantasını benim için taşıyabilir misin?
- Tom and his friends helped me carry the piano.
- Tom ve arkadaşları piyanoyu taşımama yardım ettiler.
- Tom carried Mary's suitcase for her.
- Tom Mary'nin valizini onun için taşıdı.
- Please carry your dishes to the kitchen.
- Lütfen bulaşıklarınızı mutfağa taşıyın.
- Tom doesn't carry much luggage on trips.
- Tom yolculuklarda fazla bagaj taşımaz.
- Please carry your dishes to the kitchen.
- Lütfen tabaklarınızı mutfağa taşıyın.
- It's too heavy to carry.
- Taşımak için çok ağır.
- This box is light enough to carry.
- Bu kutu taşımak için yeterince hafif.
- I don't carry much cash with me.
- Yanımda fazla nakit taşımıyorum.
- This machine is too heavy for me to carry.
- Bu makine benim taşıyamayacağım kadar ağır.
- This box is too heavy for me to carry.
- Bu kutu benim taşımam için çok ağır.
- Let me carry your bag.
- Çantanızı taşıyayım.
- Turkish warships intercepted a Greek boat which was suspected to carry illegal immigrants.
- Türk savaş gemileri kaçak göçmen taşıdığından şüphelenilen bir Yunan teknesini durdurdu.
- Mary doesn't carry a purse.
- Mary çanta taşımaz.
- How many missiles can this aircraft carry?
- Bu uçak kaç füze taşıyabilir?
- You carry too much stuff in your purse.
- Çantanda çok fazla şey taşıyorsun.
- You don't have to carry your baggage.
- Bagajını taşımak zorunda değilsin.
- They carried water in buckets.
- Onlar kovalarla su taşıdılar.
- How much cash do you carry?
- Ne kadar nakit taşıyorsun?
- These beams will not carry the weight of the roof.
- Bu kirişler çatının ağırlığını taşımazlar.
- I'll carry as much as I can.
- Taşıyabildiğim kadar taşıyacağım.
- You carried your son on your back.
- Oğlunu sırtında taşıdın.
- Sami carried a 9mm pistol.
- Sami 9 mm'lik bir tabanca taşıyordu.
- Let me to carry your suitcase for you.
- Senin için bavulunu taşımama izin ver.
- Would you carry this upstairs for me?
- Bunu benim için üst kata taşıyabilir misin?
- I can carry those suitcases for you.
- Ben o bavulları senin için taşıyabilirim.
- Mary asked Tom to carry her suitcase.
- Mary Tom'dan bavulunu taşımasını istedi.
- I don't carry a purse.
- Ben cüzdan taşımıyorum.
- Please have the maid carry it to my room.
- Lütfen hizmetçi bunu odama taşısın.
- Books are the bees that carry pollen from one mind to another.
- Kitaplar bir zihinden diğerine polen taşıyan arılardır.
- Tom carried Mary to safety.
- Tom, Mary'yi güvenli bir yere taşıdı.
- Sami carried drugs.
- Sami uyuşturucu taşıyordu.
- We got him to carry our bag.
- Çantamızı taşımasını sağladık.
- She carried a suitcase.
- O bir bavul taşıdı.
- Tom carried the dirty dishes into the kitchen.
- Tom kirli tabakları mutfağa taşıdı.
- This box is very heavy, so I can't carry it.
- Bu kutu çok ağır, bu yüzden onu taşıyamıyorum.
- You carried your son on your back.
- Oğlunuzu sırtınızda taşıdınız.
- She was kind enough to carry my baggage for me.
- Benim için bavulumu taşıyacak kadar nazikti.
- Tom doesn't carry much cash.
- Tom fazla nakit taşımaz.
- Do you carry a weapon?
- Silah taşıyor musun?
- We will carry you.
- Seni taşıyacağız.
- Mary asked Tom to carry her suitcase.
- Mary Tom'dan valizini taşımasını istedi.
- Nowadays, Tom carries a golf umbrella to keep social distancing, regardless of weather.
- Bugünlerde Tom, hava nasıl olursa olsun sosyal mesafeyi korumak için golf şemsiyesi taşıyor.
- The product carries a high price tag.
- Ürün, yüksek bir fiyat etiketi taşıyor.
- Only you can carry the bag.
- Çantayı sadece siz taşıyabilirsiniz.
- I carried the box on my shoulder.
- Kutuyu omzumda taşıdım.
- Let me carry your suitcase.
- Bavulunu taşımama izin ver.
- Bob, help me carry his luggage to the living room.
- Bob, onun bagajını oturma odasına taşımamda yardım et.
- Tom carried both suitcases.
- Tom iki bavulu da taşıdı.
- Bats carry diseases.
- Yarasalar hastalık taşıyor.
- Tom carried the duffle bag on his shoulder.
- Tom spor çantasını omzunda taşıdı.
- Tom can carry his own weight.
- Tom kendi ağırlığını taşıyabilir.
- We don't carry leather goods.
- Deri eşya taşımıyoruz.
- He carried a bag full of apples.
- Elma dolu bir çanta taşıdı.
- Don't carry more money than you need.
- İhtiyacınızdan fazla para taşımayın.
- Tom managed to carry all three boxes by himself.
- Tom kendi başına üç kutuyu taşıyabildi.
- I don't carry much cash with me.
- Yanımda çok fazla nakit taşımam.
- Tom helped me to carry the trunk.
- Tom bavulu taşımama yardım etti.
- Let a porter carry your baggage.
- Bir hamal bagajını taşısın.
- John Wilkes Booth carried a notebook.
- John Wilkes Booth bir not defteri taşıyordu.
- We will carry you.
- Sizi taşıyacağız.
- He carried a bag full of apples.
- O, elma dolu bir çanta taşıdı.
- Tom carried Mary on his back.
- Tom Mary'i sırtında taşıdı.
- Please carry the chair into the adjacent room.
- Lütfen sandalyeyi yan odaya taşıyın.
- The peddler carried a big bundle on his back.
- Seyyar satıcı sırtında büyük bir bohça taşıyordu.
- Tom can't carry all those suitcases so you should help him.
- Tom tüm bu bavulları taşıyamaz bu yüzden ona yardım etmelisin.
- I don't carry cash anymore.
- Artık nakit taşımıyorum.
- She carried that table by herself.
- O masayı tek başına taşıdı.
- Could somebody help me to carry this?
- Biri bunu taşımama yardım edebilir mi?
- Don't forget to tell the porter to carry our luggage.
- Kapıcıya bavullarımızı taşımasını söylemeyi unutma.
- I'm strong enough to carry those heavy metal boxes.
- O ağır metal kutuları taşıyacak kadar güçlüyüm.
- The policeman carries a gas mask.
- Polis gaz maskesi taşıyor.
- Tom carried Mary in his arms.
- Tom, Mary'yi kollarında taşıdı.
- I helped him carry his luggage upstairs.
- Bavullarını yukarı taşımasına yardım ettim.
- Tom managed to carry everything himself.
- Tom her şeyi kendi başına taşımayı başardı.
- Tom carried his duffel bag on his shoulder.
- Tom spor çantasını omzunda taşıyordu.
- Let them carry it.
- Bunu taşımalarına izin ver.
- You carried nothing.
- Hiçbir şey taşımadınız.
- Let them carry it.
- Bırak bunu taşısınlar.
- The ship carried hundreds of emigrants to the US.
- Gemi, yüzlerce göçmeni Amerika'ya taşıdı.
- I'll get him to carry this case upstairs.
- Bu çantayı yukarı taşımasını sağlayacağım.
- Tom helped Mary carry her suitcases.
- Tom Mary'nin bavullarını taşımasına yardım etti.
- The box was heavy, but he managed to carry it.
- Kutu çok ağırdı fakat onu taşımayı başardı.
- I had him carry my baggage.
- Ona çantamı taşıttım.
- I can't carry this suitcase by myself.
- Bu valizi tek başıma taşıyamam.
- Tom managed to carry all three boxes by himself.
- Tom üç kutuyu da tek başına taşımayı başardı.
- He carried her luggage to the train.
- Bavulunu trene kadar taşımış.
- Tom asked me to carry his suitcase.
- Tom benden bavulunu taşımamı istedi.
- Tom didn't help Mary carry her suitcases.
- Tom, Mary'nin valizlerini taşımasına yardım etmedi.
- Carry the bags upstairs.
- Çantaları yukarı taşıyın.
- He helped me carry the chair.
- Sandalyeyi taşımama yardım etti.
- This bus can carry 30 people.
- Bu otobüs 30 kişi taşıyabilir.
- He carried his grandfather on his back.
- Dedesini sırtında taşımış.
- Malaria is a disease that mosquitoes carry.
- Sıtma, sivrisineklerin taşıdığı bir hastalıktır.
- Why don't you carry a weapon?
- Neden silah taşımıyorsun?
- I had my suitcase carried to my room.
- Bavulumu odama taşıttım.
- We have ninety minutes to carry the concrete from the mixing plant to the worksite.
- Karıştırma tesisinden şantiyeye beton taşımak için doksan dakikamız var.
- Builders, like my cousin, often have to carry heavy materials to site.
- Kuzenim gibi inşaatçılar genellikle şantiyeye ağır malzemeler taşımak zorunda kalırlar.
- I'll carry you.
- Seni taşıyacağım.
- His opinions don't carry much weight around here.
- Onun fikirleri buralarda pek önem taşımaz.
- I had my suitcase carried to my room.
- Valizimi odama taşıttım.
- Please allow me to carry your bag.
- Lütfen çantanızı taşımama izin verin.
- I'm strong enough to carry those heavy metal boxes.
- Şu ağır metal kutuları taşıyacak kadar güçlüyüm.
- She carried a baby on her back.
- O, sırtında bir bebek taşıdı.
- He carried a cane.
- Bir baston taşıyordu.
- You should've helped Tom carry his suitcases.
- Tom'un bavullarını taşımasına yardım etmeliydin.
- The box is too heavy to carry.
- Kutu taşımak için çok ağır.
- Dan carried the bag on his shoulder.
- Dan çantayı omuzunda taşıdı.
- This mule can't carry a heavier load.
- Bu katır daha ağır bir yükü taşıyamaz.
- He ran as fast as his legs could carry him.
- Bacakları onu taşıyabildiği kadar hızlı koştu.
- Would you like me to carry your suitcase for you?
- Senin için bavulunu taşımamı ister misin?
- Do you carry a weapon?
- Bir silah taşıyor musun?
- They carry firearms.
- Ateşli silah taşıyorlar.
- Will you please help me carry this suitcase?
- Bu bavulu taşımama yardımcı olur musunuz lütfen?
- He helped me carry the baggage.
- Bagajı taşımam için yardım etti.
- Turkish warships intercepted a Greek boat which was suspected to carry illegal immigrants.
- Türk savaş gemileri yasadışı göçmenleri taşıdığından şüphelenilen bir Yunan teknesini durdurdu.
- Shall I carry your bag for you?
- Çantanı senin için taşıyayım mı?
- Let Tom carry it.
- Tom'un onu taşımasına izin ver.
- The box was heavy, but he managed to carry it.
- Kutu ağırdı ama taşımayı başardı.
- Tom carried his son on his back.
- Tom oğlunu sırtında taşıyordu.
- Please allow me to carry your bag.
- Lütfen çantanı taşımama izin ver.
- I don't carry much cash.
- Fazla nakit taşımıyorum.
- This is too big for one person to carry.
- Bu bir kişinin taşıyamayacağı kadar büyük.
- Would you please help me carry my suitcases?
- Bavullarımı taşımama yardım eder misiniz?
- The load was too heavy for a driver to carry alone.
- Yük bir sürücünün tek başına taşıyamayacağı kadar çok ağırdı.
- I want to help him carry the packages.
- Paketleri taşımasına yardım etmek istiyorum.
- Can you carry this for me?
- Bunu benim için taşıyabilir misin?
- You're not allowed to carry food into the library.
- Kütüphaneye yiyecek taşımanıza izin verilmiyor.
- I carried three books.
- Üç kitap taşıdım.
- We carried a map with us in case we got lost.
- Kaybolma ihtimalimize karşı yanımızda bir harita taşıdık.
- Is this what you want me to carry?
- Taşımamı istediğin bu mu?
- He lifted her in his arms and carried her to her bed.
- Onu kollarına aldı ve yatağına taşıdı.
- Let me carry your suitcase for you.
- Bavulunu senin için taşıyayım.
- I had the boy carry my bag.
- Çantamı çocuğa taşıttım.
- Why don't you carry a weapon?
- Neden bir silah taşımıyorsun?
- Let me carry your suitcase for you.
- Bavulunu taşımama izin ver.
- Kyoko was kind enough to carry my baggage for me.
- Kyoko benim için bavulumu taşıyacak kadar nazikti.
- Is this what you want me to carry?
- Bunu taşımamı mı istiyorsun?
- I had the porter carry my luggage to my room.
- Bavullarımı odama hamal taşıdı.
- We will carry you.
- Biz seni taşıyacağız.
- He carried her in his arms.
- Onu kollarında taşıdı.
- Tom carried the dirty dishes into the kitchen.
- Tom kirli bulaşıkları mutfağa taşıdı.
- I'll carry this suitcase for you.
- Bu bavulu senin için ben taşıyacağım.
- His shoulder hurts because he carried a very heavy suitcase.
- Çok ağır bir bavul taşıdığı için omzu acıyor.
- Dan carried the bag on his shoulder.
- Dan çantayı omzunda taşıyordu.
- Mike managed to carry the suitcase by himself.
- Mike valizi tek başına taşımayı başardı.
- Can you manage to carry that heavy suitcase by yourself?
- Bu ağır valizi tek başına taşıyabilir misin?
- He had to carry the bag.
- Çantayı taşımak zorundaydı.
- Tom carried two children from the burning house.
- Tom yanan evden iki çocuğu taşıdı.
- Carry this.
- Bunu taşıyın.
- Tom can carry that for you.
- Tom senin için onu taşıyabilir.
- Bob, help me carry his luggage to the living room.
- Bob, bavulunu oturma odasına taşımama yardım et.
- He carried the box upstairs.
- O, kutuyu üst kata taşıdı.
- Tom doesn't carry much cash.
- Tom çok miktarda nakit taşımaz.
- The thing that you are intending to carry does not need to be carried.
- Taşımak istediğin şeyin taşınmasına gerek yok.
- Why do children have to carry such a heavy bag?
- Çocuklar neden bu kadar ağır çanta taşımak zorunda?
- Tom can't carry all those suitcases so you should help him.
- Tom bütün o bavulları taşıyamaz, bu yüzden ona yardım etmelisin.
- Tom refused to carry Mary's suitcase.
- Tom, Mary'nin bavulunu taşımayı reddetti.
- The box is light enough for a child to carry.
- Kutu bir çocuğun taşıyabileceği kadar hafif.
- Tom doesn't think it'll rain, but he plans to carry an umbrella just in case.
- Tom yağmur yağacağını düşünmüyor ama her ihtimale karşı şemsiye taşımayı planlıyor.
- First we have to carry the barbecue from the cellar out into the garden.
- Önce barbeküyü kilerden bahçeye taşımalıyız.
- Tom is helping Mary carry in her suitcases.
- Tom, Mary'nin bavullarını taşımasına yardım ediyor.
- He carried a knife or something similar.
- Bıçak ya da benzeri bir şey taşıyordu.
- Tom told Mary he wouldn't carry her suitcase for her.
- Tom, Mary'ye bavulunu taşımayacağını söyledi.
- She carried the box under her arm.
- Kutuyu kolunun altında taşıdı.
- Tom didn't help Mary carry her suitcases.
- Tom, Mary'nin bavullarını taşımasına yardım etmedi.
- You should help Tom carry the boxes out to his car.
- Tom'un kutuları arabasına taşımasına yardım etmelisin.
- I helped him carry his luggage upstairs.
- Bagajını üst kata taşımasına yardım ettim.
- Mary carried her son on her back.
- Mary oğlunu sırtında taşıdı.
- Shall I carry your bag?
- Çantanı taşıyayım mı?
- Can you manage to carry the suitcase by yourself?
- Bavulu yalnız taşıyabilir misiniz?
- The load was too heavy for a driver to carry alone.
- Yük, bir şoförün tek başına taşıyamayacağı kadar ağırdı.
- I had my suitcase carried up to my room.
- Valizimi odama taşıttım.
- How much money do you usually carry?
- Genellikle ne kadar para taşıyorsunuz?
- He carried the box upstairs.
- Kutuyu yukarı taşıdı.
- He carried her luggage to the train.
- Bagajını trene taşıdı.
- Do you always carry a knife with you?
- Her zaman yanında bir bıçak taşıyor musun?
- I had him carry my bag.
- Ona çantamı taşıttım.
- I can't carry this suitcase by myself.
- Bu bavulu tek başıma taşıyamam.
- Tom carried two boxes into the storage room.
- Tom depoya iki kutu taşıdı.
- Tom wasn't able to carry all of the books.
- Tom bütün kitapları taşıyamadı.
- Can I carry this on the plane?
- Bunu uçakta taşıyabilir miyim?
- He will carry those suitcases for you.
- O bavulları senin için taşıyacak.
- He helped me to carry the bag.
- Çantayı taşımam için bana yardımcı oldu.
- You don't need to carry Tom.
- Tom'u taşımana gerek yok.
- Tom carried the box into the kitchen and put it on the table.
- Tom kutuyu mutfağa taşıdı ve masanın üzerine koydu.
- She carried a silk purse.
- İpek bir çanta taşıyordu.
- I don't like to carry a purse.
- Ben çanta taşımayı sevmiyorum.
- Tom helped Mary carry water from the well.
- Tom Mary'nin kuyudan su taşımasına yardım etti.
- I carried one.
- Birini taşıdım.
- Her opinions don't carry much weight around here.
- Onun fikirleri de buralarda pek önem taşımıyor.
- This hamster is small enough to carry in your pocket.
- Bu hamster cebinizde taşıyabileceğiniz kadar küçük.
- I forced him to carry the suitcase.
- Bavulu taşıması için onu zorladım.
- Tom helped Mary carry stuff out to her car.
- Tom, Mary'nin eşyalarını arabasına taşımasına yardım etti.
- Tom carried everything he owned in a small suitcase.
- Tom sahip olduğu her şeyi küçük bir bavulda taşıyordu.
- Tom and I tried to carry Mary.
- Tom ve ben Mary'i taşımaya çalıştık.
- We'll carry it to the barn.
- Onu ahıra taşıyacağız.
- It's too heavy for Tom to carry.
- Tom'un taşıyamayacağı kadar ağır.
- The box was so heavy that Tom had to help Mary carry it home.
- Kutu o kadar ağırdı ki Tom, Mary'nin onu eve taşımasına yardım etmek zorunda kaldı.
- Will you please help me carry this suitcase?
- Lütfen bu bavulu taşımama yardım eder misin?
- I can carry that.
- Taşıyabilirim.
- Tom helped me carry my suitcases.
- Tom bavullarımı taşımama yardım etti.
- Let him carry it.
- Bırak o taşısın.
- I had my suitcase carried up to my room.
- Bavulumu odama kadar taşıttım.
- I'll carry that to my grave.
- Bunu mezara kadar taşıyacağım.
- Could anybody help me to carry this?
- Biri bunu taşımama yardım edebilir mi?
- These bags are very heavy, so carry one bag at a time.
- Bu çantalar çok ağır, bu yüzden her seferinde bir çanta taşıyın.
- They carried a map with them in case they should lose their way.
- Yollarını kaybetme ihtimaline karşı yanlarında bir harita taşıyorlardı.
- I carried Tom upstairs to his bedroom.
- Tom'u üst kattaki yatak odasına taşıdım.
- What do you want me to carry?
- Ne taşımamı istiyorsun?
- Who carried the luggage?
- Bavulları kim taşıdı?
- Would you please help me carry my suitcases?
- Lütfen bavullarımı taşımama yardım eder misin?
- They carried him to a nearby house.
- Onu yakındaki bir eve taşıdılar.
- Mary wanted Tom to carry her books.
- Mary, Tom'dan kitaplarını taşımasını istedi.
- Bring as many boxes as you can carry.
- Taşıyabildiğin kadar çok kutu getir.
- She is strong enough to carry the suitcase.
- Bavulu taşıyacak kadar güçlü.
- Tom carried two children from the burning house.
- Tom yanan evden iki çocuk taşıdı.
- I forced him to carry the suitcase.
- Valizi taşıması için onu zorladım.
- Tom was nice enough to carry my suitcase for me.
- Tom benim için valizimi taşıyacak kadar kibardı.
- Let me carry your bag.
- Çantanı taşımama izin ver.
- I should never have let you carry that by yourself.
- Onu tek başına taşımana asla izin vermemeliydim.
- She carried that habit to her grave.
- Bu alışkanlığını mezara kadar taşıdı.
- Would you help me carry this?
- Şunu taşımama yardım eder misin?
- Let me carry that.
- Onu taşıyayım.
- I can carry you in my arms.
- Seni kollarımda taşıyabilirim.
- Can you manage to carry that heavy suitcase by yourself?
- O ağır bavulu kendiniz taşıyabilir misiniz?
- The people are not enough to carry the piano.
- İnsanlar piyanoyu taşımak için yeterli değil.
- This aircraft is stealthy and carries cruise missiles.
- Bu uçak gizlidir ve seyir füzeleri taşımaktadır.
- Fadil carried a 9mm pistol.
- Fadıl 9 mm'lik bir tabanca taşıyordu.
- I carried iron, but didn't find anything heavier than debt.
- Demir taşıdım ama borçtan daha ağır bir şey bulamadım.
- Let me carry your suitcase.
- Valizini taşıyayım.
- Mac helped me carry the vacuum cleaner.
- Mac, elektrik süpürgesini taşımama yardım etti.
- I carried three books.
- Ben üç kitap taşıdım.
- I helped Tom carry his desk.
- Tom'un masasını taşımasına yardım ettim.
- Tom and I tried to carry Mary.
- Tom ve ben Mary'yi taşımaya çalıştık.
- I'll help you carry your suitcases.
- Bavullarını taşımana yardım edeceğim.
- Let her carry it.
- Bırak o taşısın.
- Tom carried the tool box into the garage.
- Tom alet kutusunu garaja taşıdı.
- She was kind enough to carry my baggage for me.
- Benim için bagajımı taşıyacak kadar kibardı.
- Mary doesn't carry a purse.
- Mary bir çanta taşımaz.
- I can carry that for you if you'd like me to.
- Eğer istiyorsan onu senin için taşıyabilirim.
- She carried a baby on her back.
- Bebeği sırtında taşıdı.
- Tom managed to carry both suitcases by himself.
- Tom iki bavulu da tek başına taşımayı başardı.
- The caddie carried his golf clubs.
- Malzemeci golf kulüplerini taşıdı.
- She half dragged, half carried the log.
- Kütüğü yarı sürükledi, yarı taşıdı.
- Tom carried Mary's suitcases to her room.
- Tom, Mary'nin valizlerini odasına taşıdı.
- The bus can carry a maximum of forty people.
- Otobüs en fazla kırk kişi taşıyabilir.
- Carry this over there.
- Bunu oraya taşıyın.
- Please let me carry your bag.
- Lütfen çantanı taşıyayım.
- Grandmother carried the table by herself.
- Büyükanne masayı kendi başına taşıdı.
- Tom helped me carry the baggage.
- Tom bavulu taşımama yardım etti.
- Carry her to the operating room.
- Onu ameliyathaneye taşıyın.
- I helped Tom carry in the suitcases.
- Tom'un bavulları taşımasına yardım ettim.
- Tom can carry that for you.
- Tom bunu senin için taşıyabilir.
- I can't carry this stone.
- Ben bu taşı taşıyamam.
- I cannot carry this suitcase by myself.
- Bu valizi tek başıma taşıyamam.
- Mac helped me carry the vacuum cleaner.
- Mac, benim süpürgeyi taşımama yardımcı oldu.
- She gave the boy a sieve in which to carry water from the well.
- Çocuğa kuyudan su taşıması için bir elek verdi.
- Tom wasn't able to carry all of the books.
- Tom kitapların hepsini taşıyamadı.
- I'll always carry you in my heart.
- Seni her zaman kalbimde taşıyacağım.
- Tom carried Mary on his back.
- Tom, Mary'i sırtında taşıdı.
- These beams will not carry the weight of the roof.
- Bu kirişler çatının ağırlığını taşıyamaz.
- Why do children have to carry such a heavy bag?
- Çocuklar neden bu kadar ağır bir çanta taşımak zorundalar?
- The caddie carried his golf clubs.
- Golf sopalarını caddie taşıdı.
- The Orion capsule may one day carry human beings to Mars.
- Orion kapsülü bir gün insanları Mars'a taşıyabilir.
- He carried a cane.
- O bir baston taşıyordu.
- Could you carry my bags for me?
- Çantalarımı benim için taşıyabilir misiniz?
- Mary asked Tom to carry her suitcase.
- Mary, Tom'dan bavulunu taşımasını istedi.
- The Orion capsule may one day carry human beings to Mars.
- Orion kapsülü bir gün Mars'a insan taşıyabilir.
- Let her carry it.
- Bırakın o taşısın.
- I carried the heavy bag on my back.
- Ağır çantayı sırtımda taşıdım.
- May I carry you in my arms?
- Seni kollarımda taşıyabilir miyim?
- Can you help me carry this?
- Bunu taşımama yardım edebilir misin?
- Tom will carry you.
- Tom sizi taşıyacak.
- We had the porter carry our luggage to our room.
- Kapıcıya bavullarımızı odamıza taşıttık.
- Let him carry it.
- Bırakın o taşısın.
- Tom doesn't think it'll rain, but he plans to carry an umbrella just in case.
- Tom yağmur yağacağını düşünmüyor ama her ihtimale karşı bir şemsiye taşımayı planlıyor.
- I had him carry my baggage.
- Bavulumu ona taşıttım.
- Tom took the pizzas and carried them into the kitchen.
- Tom pizzalar aldı ve onları mutfağa taşıdı.
- It's too heavy to carry.
- Bu, taşımak için çok ağır.
- Carry the injured to the hospital.
- Yaralıları hastaneye taşıyın.
- I had him carry my bag.
- Çantamı ona taşıttım.
- Tom offered to carry Mary's suitcase, but she told him she wanted to carry it herself.
- Tom, Mary'nin çantasını taşımayı teklif etti ama Mary çantayı kendisinin taşımak istediğini söyledi.
- He carried her bag.
- Onun çantasını taşıdı.
- I had to carry Tom's suitcase for him.
- Tom'un bavulunu taşımak zorunda kaldım.
- I carried one.
- Bir tane taşıdım.
- He doesn't carry much baggage on his trips.
- Seyahatlerinde fazla bagaj taşımaz.
- Her voice carries well.
- Onun sesi iyi taşıyor.
- Fadil carried a 9mm pistol.
- Fadıl, 9 mm'lik bir tabanca taşıyordu.
- Tom carried Mary's suitcase for her.
- Tom, Mary'nin bavulunu onun için taşıdı.
- Tom carried his hat in his hand.
- Tom şapkasını elinde taşıyordu.
- Could you carry it to the car?
- Bunu arabaya taşıyabilir misin?
- Tom carried the suitcases for me.
- Tom bavulları benim için taşıdı.
- She managed to carry all the bags herself.
- Bütün çantaları kendisi taşımayı başardı.
- I carried both suitcases.
- İki bavulu da ben taşıdım.
- I carried Tom upstairs to his bedroom.
- Tom'u yukarıdaki yatak odasına taşıdım.
- She asked him to carry her bag.
- Ondan çantasını taşımasını istedi.
- I don't carry cash anymore.
- Artık nakit para taşımıyorum.
- They carried water in buckets.
- Kovalar dolusu su taşıdılar.
- Please let me carry your bag.
- Lütfen çantanı taşımama izin ver.
- He helped me carry the chair.
- O, sandalyeyi taşımama yardım etti.
- Tom took the pizzas and carried them into the kitchen.
- Tom pizzaları aldı ve mutfağa taşıdı.
- They drove wagons and carried supplies.
- Arabaları sürdüler ve erzak taşıdılar.
- The bluebird carries the sky on his back.
- Mavi kuş gökyüzünü sırtında taşıyor.
- I had the boy carry my bag.
- Çocuğa çantamı taşıttım.
- Tom offered to carry my suitcase.
- Tom bavulumu taşımayı teklif etti.
- This suitcase is too heavy for me to carry.
- Bu bavul benim taşımam için çok ağır.
- This sushi restaurant has a conveyor belt that carries sushi.
- Bu suşi restoranının suşi taşıyan bir konveyör bantı var.
- They drove wagons and carried supplies.
- Onlar vagonları sürdü ve malzemeleri taşıdı.
- Tom managed to carry everything himself.
- Tom her şeyi kendi taşımayı başardı.
- Can you manage to carry the suitcase by yourself?
- Bavulu tek başına taşıyabilir misin?
- You carried nothing.
- Sen hiçbir şey taşımadın.
- Tom carried the box into the kitchen and put it on the table.
- Tom kutuyu mutfağa taşıdı ve masaya koydu.
- I can carry that for you.
- Senin için taşıyabilirim.
- I thought you wouldn't be able to carry everything.
- Her şeyi taşıyamayacağını düşünmüştüm.
- Tom will carry those suitcases for you.
- Tom o bavulları senin için taşıyacak.
- Carry this over there.
- Bunu şuraya taşıyıver.
- Let her carry it.
- Bunu taşımasına izin ver.
- I'll carry that to my grave.
- Onu mezarıma taşıyacağım.
- Tom doesn't carry much luggage on trips.
- Tom gezilerde çok bagaj taşımaz.
- The peddler carried a big bundle on his back.
- Seyyar satıcı sırtında büyük bir paket taşıyordu.
- How much cash do you usually carry?
- Genellikle ne kadar nakit taşıyorsun?
- She managed to carry all the bags herself.
- Bütün çantaları kendisi taşıyabildi.
- You don't have to carry your baggage.
- Bavullarınızı taşımak zorunda değilsiniz.
- The bag was too heavy for me to carry by myself.
- Çanta, tek başıma taşıyamayacağım kadar ağırdı.
- I helped Tom carry the boxes.
- Tom'un kutuları taşımasına yardım ettim.
- My car is large enough to carry five people.
- Arabam beş kişi taşıyacak kadar büyük.
- I carried iron, but didn't find anything heavier than debt.
- Demir taşıdım ama borçtan daha ağır bir şey bulmadım.
- He says that it would carry a risk.
- O bunun bir risk taşıyacağını söylüyor.
- Let me carry that.
- Bırak ben taşıyayım.
- This car can carry a load of 4 tons.
- Bu araba 4 ton yük taşıyabilir.
- I'll carry your suitcase for you.
- Bavulunu senin için taşıyacağım.
- Could you carry this box for me, please?
- Bu kutuyu benim için taşıyabilir misiniz lütfen?
- They carried out several bodies after the explosion.
- Patlamadan sonra birkaç ceset taşıdılar.
- Let me carry that for you.
- Onu senin için taşıyayım.
- Mary carried her son on her back.
- Mary, oğlunu sırtında taşıdı.
- I want a basket in which to carry these apples.
- Bu elmaları taşımak için bir sepet istiyorum.
- This suitcase is too heavy for me to carry.
- Bu bavul benim taşıyamayacağım kadar çok ağır.
- If a porter carries your luggage, don't forget to tip him.
- Bir oda görevlisi bagajını taşıyorsa, ona bahşiş vermeyi unutma.
- Tom carried Mary on his shoulders.
- Tom Mary'i omuzlarında taşıdı.
- Don't try to carry too much.
- Çok fazla şey taşımaya çalışma.
- The man carried a rabbit wrapped in a towel in his arms.
- Adam kucağında havluya sarılı bir tavşan taşıyordu.
- I won't be able to carry Tom across the bridge.
- Tom'u köprüden karşıya taşıyamayacağım.
- Tom should've known better than to carry so much money.
- Tom bu kadar çok para taşımaması gerektiğini bilmeliydi.
- Tom is helping Mary carry in her suitcases.
- Tom Mary'nin bavullarını taşımasına yardım ediyor.
- You are the only one who can carry the bag.
- Çantayı taşıyabilecek tek kişi sensin.
- I can carry those suitcases for you.
- O bavulları senin için taşıyabilirim.
- I made him carry the briefcase.
- Çantayı ona taşıttım.
- Tom was kind enough to carry my suitcase for me.
- Tom benim için bavulumu taşıyacak kadar nazikti.
Show More (532)
|