1 |
certain |
emin |
adj. |
|
- I am certain that the bus is going to be here in 15 minutes.
- Otobüsün 15 dakika içinde burada olacağına eminim.
- I am certain there will be further stages along this road.
- Bu yolda başka aşamalar da olacağından eminim.
- We are certain that the European Parliament will support the Commission's views on the above amendments.
- Avrupa Parlamentosunun Komisyonun yukarıdaki değişikliklere ilişkin görüşlerini destekleyeceğinden eminiz.
- I am fairly certain that this will present the Commission with further challenges.
- Bunun Komisyonun karşısına başka zorluklar çıkaracağından oldukça eminim.
- I am quite certain that mixing up the instruments would not benefit either policy.
- Enstrümanları karıştırmanın her iki politikaya da fayda sağlamayacağından oldukça eminim.
- We are certain that they will fight to overturn these policies.
- Bu politikaları tersine çevirmek için mücadele edeceklerinden eminiz.
- I am certain that I am also doing this on behalf of the fellow MEPs who are working on this dossier.
- Bunu aynı zamanda bu dosya üzerinde çalışan AP üyesi arkadaşlarım adına da yaptığımdan eminim.
- I am certain that the Commission must be thinking along such lines.
- Eminim ki Komisyon da bu doğrultuda düşünüyor olmalıdır.
- However, I am certain that they will be useful as a valuable source of inspiration and consideration.
- Ancak bunların değerli bir ilham ve düşünce kaynağı olarak faydalı olacağından eminim.
- We were certain that there was no place for torture in the western world.
- Batı dünyasında işkenceye yer olmadığından emindik.
- I am certain that the Commission must be thinking along such lines.
- Eminim ki Komisyon da bu doğrultuda düşünüyor olmalı.
- I was absolutely certain that you were perfectly aware of the functioning of the institutions.
- Kurumların işleyişinin tamamen farkında olduğunuzdan kesinlikle emindim.
- As for the 2003 budget, I am certain that the ceiling of the financial perspectives will not be exceeded.
- 2003 bütçesine gelince, mali perspektiflerin tavanının aşılmayacağından eminim.
- We are certain that the justice of peace will prevail against the barbarism of imperialist war.
- Emperyalist savaş barbarlığına karşı barışın adaletinin galip geleceğinden eminiz.
- Are we then certain that we will have a really good label?
- O zaman gerçekten iyi bir etikete sahip olacağımızdan emin miyiz?
- In this way, we can be certain that, in future, children only touch a football to play and to have fun with.
- Bu şekilde gelecekte çocukların futbol topuna sadece oynamak ve eğlenmek için dokunacaklarından emin olabiliriz.
- I am certain that no State will want to be held accountable for shattering a dream.
- Eminim ki hiçbir devlet bir hayalin yıkılmasından sorumlu tutulmak istemeyecektir.
- But as I said before, we are not certain.
- Ama daha önce de söylediğim gibi, emin değiliz.
- We are certain that he will get over his illness.
- Hastalığını atlatacağından eminiz.
- I'm pretty certain that won't happen.
- Ben onun olmayacağından oldukça eminim.
- I'm fairly certain Tom can't do that.
- Tom'un bunu yapamayacağından oldukça eminim.
- Don't open your mouth if you are not certain that what you want to say is better than silence.
- Söylemek istediğin şeyin sessizlikten daha iyi olduğundan emin değilsen ağzını açma.
- We can be certain of that.
- Bundan emin olabiliriz.
- I'm fairly certain Tom would have fun there.
- Tom'un orada eğleneceğinden oldukça eminim.
- It is certain that he passed the examination.
- Sınavı geçtiğinden emin.
- That's the only thing we could be certain of!
- Emin olabileceğimiz tek şey bu!
- Are you certain it was Tom who told Mary that?
- Mary'ye bunu söyleyenin Tom olduğundan emin misin?
- How could you be so certain?
- Nasıl bu kadar emin olabiliyorsun?
- I want to be certain that we're doing what's best for Tom.
- Tom için en iyisini yaptığımızdan emin olmak istiyorum.
- How certain are you that he's a criminal?
- Onun bir suçlu olduğundan ne kadar eminsiniz?
- I am certain that he will quit his job.
- Onun işini bırakacağından eminim.
- I'm fairly certain Tom isn't planning to be at Mary's party.
- Tom'un Mary'nin partisinde olmayı planlamadığından oldukça eminim.
- I don't know for certain what she is going to do.
- Ne yapacağından emin değilim.
- You're certain that you've never met her before?
- Onunla daha önce hiç tanışmadığına emin misin?
- I'm quite certain Tom didn't do that on purpose.
- Tom'un onu bilerek yapmadığından oldukça eminim.
- How can you be so certain you haven't made a mistake?
- Hata yapmadığınızdan nasıl bu kadar emin olabiliyorsunuz?
- I'm pretty certain that they're all for you.
- Hepsinin senin için olduğuna oldukça eminim.
- Tom doesn't know for certain when Mary will come.
- Tom, Mary'nin ne zaman geleceğinden tam olarak emin değil.
- I'm almost certain that we have enough water.
- Yeterli suyumuz olduğundan neredeyse eminim.
- I'm not entirely certain what has happened.
- Ne olduğundan tam olarak emin değilim.
- I'm absolutely certain you will not be refused.
- Reddedilmeyeceğinden kesinlikle eminim.
- Are you certain it was Tom who taught Mary how to drive?
- Mary'ye araba kullanmayı öğreten kişinin Tom olduğuna emin misin?
- I'm not certain Tom is the one we should send to Boston.
- Tom'un Boston'a göndermemiz gereken kişi olduğundan emin değilim.
- Tom is certain.
- Tom emindir.
- Tom said that Mary wasn't certain that John would do that.
- Tom, Mary'nin John'un bunu yapacağından emin olmadığını söyledi.
- I'm certain there are many other things we could do.
- Eminim yapabileceğimiz başka birçok şey vardır.
- I'm almost certain that Tom will get into the university that he wants.
- Tom'un istediği üniversiteye gideceğinden neredeyse eminim.
- I'm absolutely certain of it.
- Bundan kesinlikle eminim.
- I'm certain that he has finished.
- Bitirdiğinden eminim.
- I'm certain that he'll come.
- Geleceğinden eminim.
- I'm quite certain Tom can't speak French.
- Tom'un Fransızca konuşamadığından oldukça eminim.
- I'm certain of that.
- Ben bundan eminim.
- I'm not certain, but I think so.
- Ben emin değilim ama sanırım öyle.
- I'm certain Tom has never done that.
- Tom'un bunu hiç yapmadığına eminim.
- I am certain that he will quit his job.
- İşini bırakacağından eminim.
- I'm certain Tom would be willing to help.
- Tom'un yardım etmek isteyeceğinden eminim.
- Are you certain Tom will win?
- Tom'un kazanacağından emin misin?
- I am certain of your success.
- Başarınızdan eminim.
- Are you certain that you lost your book, or did you merely misplace it?
- Kitabını kaybettiğinden emin misin yoksa sadece onu yanlış bir yere mi koydun?
- I'm fairly certain Tom doesn't know how to speak French.
- Tom'un Fransızca konuşmayı bilmediğinden oldukça eminim.
- I'm quite certain I don't want to be married to you.
- Ben seninle evli olmak istemediğimden oldukça eminim.
- Are you certain?
- Emin misin?
- I'm fairly certain that Tom will pass today's exam.
- Tom'un bugünkü sınavı geçeceğinden oldukça eminim.
- I'm pretty certain that they're all for you.
- Hepsinin senin için olduğuna eminim.
- I'm fairly certain that Tom doesn't have any siblings.
- Tom'un kardeşi olmadığından oldukça eminim.
- Are you certain Tom is the one?
- Tom'un o olduğuna emin misin?
- Tom is telling the truth, I'm fairly certain.
- Tom doğruyu söylüyor, bundan oldukça eminim.
- Tom is telling the truth, I'm fairly certain.
- Tom doğruyu söylüyor, ben oldukça eminim.
- I'm quite certain Tom doesn't have a dog.
- Tom'un köpeği olmadığına eminim.
- I've never been more certain of anything in my life.
- Hayatımda hiçbir şeyden bu kadar emin olmadım.
- You seem pretty certain.
- Oldukça emin görünüyorsun.
- I am certain that you have noble thoughts.
- Asil düşünceleriniz olduğuna eminim.
- I have to make certain Tom knows what time the concert starts.
- Tom'un konserin ne zaman başlayacağını bildiğinden emin olmalıyım.
- Sami was certain he knew who was responsible for Layla's death.
- Sami, Layla'nın ölümünden kimin sorumlu olduğunu bildiğinden emindi.
- I'm quite certain Tom has never kissed Mary.
- Tom'un Mary'yi hiç öpmediğinden eminim.
- Are you certain about that?
- Bundan emin misin?
- We're quite certain of that.
- Bundan oldukça eminiz.
- Tom is fairly certain he can do that.
- Tom bunu yapabileceğinden oldukça emin.
- I'm certain that'll happen.
- Bunun olacağına eminim.
- Are you certain Tom is going to do that?
- Tom'un bunu yapacağına emin misin?
- I'm certain we can deliver the laboratory equipment by March 15th.
- Laboratuvar ekipmanını 15 Mart'a kadar teslim edebileceğimizden eminim.
- I don't know for certain when Tom will come.
- Tom'un ne zaman geleceğinden emin değilim.
- I'm quite certain that's the truth.
- Bunun gerçek olduğundan oldukça eminim.
- You didn't seem certain.
- Emin görünmedin.
- I'm fairly certain that's not going to happen.
- Bunun olmayacağından oldukça eminim.
- I'm certain Tom has never done that.
- Eminim Tom bunu hiç yapmamıştır.
- I'm almost certain that Tom will be at the meeting tomorrow.
- Tom'un yarın toplantıda olacağından neredeyse eminim.
- How can you be so certain?
- Nasıl bu kadar emin olabiliyorsun?
- Tom is certain that Mary will come to school today.
- Tom, Mary'nin bugün okula geleceğinden emin.
- Tom said that he wasn't certain that Mary had to do that.
- Tom, Mary'nin bunu yapması gerektiğinden emin olmadığını söyledi.
- I'm not certain we can get tickets tonight.
- Bu gece bilet bulabileceğimizden emin değilim.
- I'm not certain Tom likes that.
- Tom'un onu sevdiğinden emin değilim.
- I'm absolutely certain that you will not be declined.
- Reddedilmeyeceğinizden kesinlikle eminim.
- I'm almost certain that Tom will ask Mary to the prom.
- Tom'un Mary'yi baloya davet edeceğinden neredeyse eminim.
- I was certain that you'd come.
- Geleceğinden emindim.
- I am almost certain about that.
- Bu konuda neredeyse eminim.
- Tom didn't seem to be certain.
- Tom emin değil gibiydi.
- I'm fairly certain that Tom is innocent.
- Tom'un masum olduğundan oldukça eminim.
- I am almost certain about that.
- Bundan neredeyse eminim.
- We're not certain of that yet.
- Henüz bundan emin değiliz.
- I'm not certain where this ought to be put.
- Bunu nereye koymam gerektiğinden emin değilim.
- I'm fairly certain I can do that.
- Bunu yapabileceğime oldukça eminim.
- Tom is certain to do that.
- Tom'un bunu yapacağından eminim.
- I'm certain he's coming.
- Onun geleceğinden eminim.
- That's the only thing we could be certain of!
- Emin olabileceğimiz tek şey bu.
- I'm fairly certain that we're being watched.
- İzlendiğimizden oldukça eminim.
- We're certain.
- Biz eminiz.
- Are you certain of that?
- Ondan emin misin?
- I want to be certain that we're doing what's best for Tom.
- Tom için en iyi olanı yaptığımızdan emin olmak istiyorum.
- I'm absolutely certain you're wrong about that.
- Bu konuda yanıldığına kesinlikle eminim.
- I'm not certain that I trust Tom.
- Tom'a güvendiğimden emin değilim.
- I was so certain.
- Çok emindim.
- I'm fairly certain that Tom will pass today's exam.
- Tom'un bugünün sınavını geçeceğinden oldukça eminim.
- I'm certain you can do that.
- Bunu yapabileceğinden eminim.
- I'm absolutely certain that you will not be declined.
- Reddedilmeyeceğinden kesinlikle eminim.
- Are you certain it was Tom who taught Mary how to drive?
- Mary'ye araba kullanmayı öğretenin Tom olduğundan emin misin?
- I'm not too certain about it myself.
- Ben de bu konuda pek emin değilim.
- How can you be so certain you haven't made a mistake?
- Bir hata yapmadığından nasıl bu kadar emin olabilirsin?
- I'm fairly certain.
- Oldukça eminim.
- I'm certain that Tom will pass the exam.
- Tom'un sınavı geçeceğinden eminim.
- I'm certain he's coming.
- Geleceğinden eminim.
- I don't know for certain whether Tom will swim or not.
- Tom'un yüzüp yüzmeyeceğinden emin değilim.
- I'm certain that you can do that.
- Bunu yapabileceğine eminim.
- I was almost certain you'd say something like that.
- Öyle bir şey söyleyeceğinden neredeyse emindim.
- I'm almost certain that Tom can speak French.
- Tom'un Fransızca konuşabileceğinden neredeyse eminim.
- I'm pretty certain that Tom doesn't know how to swim.
- Tom'un yüzme bilmediğinden eminim.
- I'm certain I saw Tom.
- Tom'u gördüğüme eminim.
- Are you certain that's what you want?
- İstediğinin bu olduğundan emin misin?
- I'm not certain we can get tickets tonight.
- Bu gece bilet alabileceğimizden emin değilim.
- I'm not certain what to do.
- Ne yapacağımdan emin değilim.
- I'm quite certain I don't want to be married to you.
- Seninle evli olmak istemediğimden eminim.
- I'm not certain Tom knows what to do.
- Tom'un ne yapacağını bildiğinden emin değilim.
- I am certain that he will pass the exam.
- Ben onun sınavı geçeceğine eminim.
- I'm certain that he has finished.
- Onun bitirdiğinden eminim.
- I'm certain that we'll do it.
- Onu yapacağımızdan eminim.
- Are you certain nobody followed you?
- Kimsenin seni takip etmediğinden emin misin?
- I wasn't really certain of that.
- Bundan tam olarak emin değildim.
- I want to be certain you are who you say you are.
- Söylediğin kişi olduğundan emin olmak istiyorum.
- I wasn't really certain of that.
- Ben ondan gerçekten emin değildim.
- I think he's Australian but I'm not certain.
- Sanırım o Avustralyalı ama emin değilim.
- I'm quite certain Tom can't do that.
- Tom'un bunu yapamayacağından oldukça eminim.
- Are you certain Tom is the one?
- Tom olduğuna emin misin?
- I think he's Australian but I'm not certain.
- Avustralyalı olduğunu düşünüyorum ama emin değilim.
- We can be certain of that.
- Ondan emin olabiliriz.
- I'm quite certain Tom did that intentionally.
- Tom'un bunu kasten yaptığına eminim.
- They're absolutely certain.
- Onlar kesinlikle emin.
- I'm quite certain Tom has never been to Boston.
- Tom'un hiç Boston'a gitmediğinden oldukça eminim.
- I'm certain Tom has never done that.
- Tom'un bunu hiç yapmadığından eminim.
- Are you certain it was an accident?
- Onun bir kaza olduğundan emin misin?
- I'm almost certain it was Tom who stole my wallet.
- Cüzdanımı çalanın Tom olduğundan neredeyse eminim.
- I'm fairly certain Tom lives on Park Street.
- Tom'un Park Street'te yaşadığından oldukça eminim.
- I'm certain that Tom will do that.
- Tom'un bunu yapacağından eminim.
- I'm pretty certain that Tom is in Boston now.
- Tom'un şimdi Boston'da olduğundan oldukça eminim.
- I'm certain that he will live to be ninety.
- Doksan yaşına kadar yaşayacağından eminim.
- Tom said that he wasn't certain that Mary had to do that.
- Tom Mary'nin onu yapması gerektiğinden emin olmadığını söyledi.
- I checked twice to make certain we hadn't made any mistakes.
- Hata yapmadığımızdan emin olmak için iki kez kontrol ettim.
- I am not certain about that.
- Bu konuda emin değilim.
- I'm certain Tom would be willing to help.
- Tom'un yardım etmeye istekli olacağından eminim.
- I'm quite certain Tom has never kissed Mary.
- Tom'un Mary'yi hiç öpmediğine oldukça eminim.
- Are you certain it was an accident?
- Kaza olduğuna emin misiniz?
- I checked twice to make certain we hadn't made any mistakes.
- Hiç hata yapmadığımızdan emin olmak için iki kez kontrol ettim.
- I'm certain that we'll do it.
- Bunu yapacağımızdan eminim.
- I'm still not certain.
- Ben hâlâ emin değilim.
- Tom was so certain.
- Tom çok emindi.
- Tom is certain Mary will do that.
- Tom Mary'nin onu yapacağından emin.
- I'm absolutely certain that Tom is wrong.
- Tom'un yanıldığından kesinlikle eminim.
- Tom said that Mary wasn't certain that she had to do that.
- Tom, Mary'nin bunu yapmak zorunda olduğundan emin olmadığını söyledi.
- I'm not certain that I trust Tom.
- Ben Tom'a güvendiğimden emin değilim.
- How can you be certain?
- Nasıl emin olabiliyorsun?
- I've never been more certain of anything in my life.
- Hayatımda hiçbir şeyden bu kadar emin olmamıştım.
- I'm not certain where this ought to be put.
- Bunun nereye konulması gerektiğinden emin değilim.
- Are you certain it was Tom who showed Mary how to do that?
- Mary'ye bunun nasıl yapılacağını gösteren kişinin Tom olduğundan emin misin?
- They're absolutely certain.
- Kesinlikle eminler.
- I'm quite certain.
- Oldukça eminim.
- How could you be so certain?
- Nasıl bu kadar emin olabilirsin?
- Are you certain it was Tom who did that?
- Bunu yapanın Tom olduğuna emin misin?
- I'm certain you can do that.
- Yapabileceğine eminim.
- There’s a monster under my bed, I’m certain of that.
- Yatağımın altında bir canavar var. Bundan eminim.
- I'm quite certain Tom doesn't have a dog.
- Tom'un bir köpeği olmadığından oldukça eminim.
- I'm quite certain Tom has never been to Boston.
- Tom'un Boston'a hiç gitmediğinden oldukça eminim.
- Tom wasn't certain whether or not he should tell Mary.
- Tom, Mary'ye söylemeli mi söylememeli mi emin değildi.
- I'm not certain, but I think so.
- Emin değilim ama sanırım öyle.
- I'm fairly certain that it was the elephant.
- Fil olduğundan oldukça eminim.
- I'm fairly certain that it was the elephant.
- Onun fil olduğundan oldukça eminim.
- Make certain where the emergency exit is before you go to bed at a hotel.
- Bir otelde yatmadan önce acil çıkış kapısının nerede olduğundan emin olun.
- Ted was certain of winning the game.
- Ted, oyunu kazanacağından emindi.
- Are you certain Tom did that?
- Bunu Tom'un yaptığına emin misin?
- I'm almost certain that Tom will do what we asked.
- Tom'un istediğimizi yapacağından neredeyse eminim.
- Tom said that Mary wasn't certain that John could do that.
- Tom, Mary'nin John'un bunu yapabileceğinden emin olmadığını söyledi.
- Are you certain such a thing can be done?
- Böyle bir şeyin yapılabileceğinden emin misiniz?
- I have to make certain Tom knows what to do.
- Tom'un ne yapacağını bildiğinden emin olmalıyım.
- I'm fairly certain I can do that.
- Bunu yapabileceğimden oldukça eminim.
- Are you absolutely certain we're safe?
- Güvende olduğumuzdan kesinlikle emin misin?
- I am certain of your success.
- Başarından eminim.
- I'm almost certain that Tom will go swimming with us.
- Tom'un bizimle yüzmeye gideceğinden neredeyse eminim.
- I know for certain that that's what happened.
- Böyle olduğundan eminim.
- I feel certain of it.
- Bundan eminim.
- I'm certain Tom will win.
- Tom'un kazanacağından eminim.
- Are you certain Tom can do that?
- Tom'un onu yapabileceğinden emin misiniz?
- I'm not certain.
- Emin değilim.
- It's our job to make certain Tom doesn't do that.
- Tom'un onu yapmayacağından emin olmak bizim işimiz.
- I'm not certain Tom is responsible.
- Tom'un sorumlu olduğundan emin değilim.
- I was pretty certain that Tom wouldn't like that.
- Tom'un onu sevmeyeceğinden oldukça emindim.
- How can you be so certain?
- Nasıl bu kadar emin olabiliyorsunuz?
- Tom is certain Mary will do that.
- Tom, Mary'nin bunu yapacağından emin.
- I'm absolutely certain you're wrong about that.
- Bu konuda yanıldığından kesinlikle eminim.
- Tom doesn't know for certain who Mary's boyfriend is.
- Tom, Mary'nin erkek arkadaşının kim olduğundan tam olarak emin değil.
- Are you certain Tom can swim?
- Tom'un yüzebileceğinden emin misin?
- I'm pretty certain I haven't made any mistakes.
- Hata yapmadığımdan oldukça eminim.
- I'm certain of that.
- Bundan eminim.
- Are you certain that you lost your book, or did you merely misplace it?
- Kitabınızı kaybettiğinizden emin misiniz, yoksa sadece yanlış yere mi koydunuz?
- Are you so certain you know where we are?
- Nerede olduğumuzu bildiğinden bu kadar emin misin?
- I'm certain Tom will do what he says he'll do.
- Tom'un söylediği şeyi yapacağından eminim.
- Are you certain such a thing can be done?
- Böyle bir şeyin yapılabileceğinden emin misin?
- I'm quite certain Tom did that intentionally.
- Tom'un onu bilerek yaptığından oldukça eminim.
- No one's certain.
- Kimse emin değil.
- I'm not certain Tom likes that.
- Tom'un bundan hoşlandığından emin değilim.
- How can you be certain you haven't made a mistake?
- Hata yapmadığından nasıl emin olabiliyorsun?
- Are you certain it was Tom who showed Mary how to do that?
- Mary'ye nasıl yapılacağını gösterenin Tom olduğundan emin misin?
- I'm quite certain Tom did that on purpose.
- Tom'un onu bilerek yaptığından oldukça eminim.
- I made certain of that.
- Bundan emin oldum.
- Tom didn't seem certain.
- Tom emin görünmüyordu.
- I'm almost certain that Tom will be at the meeting tomorrow.
- Tom'un yarınki toplantıda olacağından neredeyse eminim.
- Are you absolutely certain that's not going to happen?
- Bunun olmayacağından kesinlikle emin misin?
- I don't know for certain whether Tom will sing tonight or not.
- Tom'un bu gece şarkı söyleyip söylemeyeceğinden emin değilim.
- Tom is certain.
- Tom emin.
- I have to make certain Tom knows what time the concert starts.
- Konserin saat kaçta başladığını Tom'un bildiğinden emin olmak zorundayım.
- I'm almost certain that Tom will get into the university that he wants.
- Tom'un istediği üniversiteye gireceğinden neredeyse eminim.
- I'm certain that you saw Tom.
- Tom'u gördüğüne eminim.
- I'm reasonably certain of it.
- Ben bundan oldukça eminim.
- I am certain that you have noble thoughts.
- Yüce düşüncelerin olduğundan eminim.
- I'm absolutely certain that Tom is wrong.
- Tom'un hatalı olduğundan kesinlikle eminim.
- Are you certain Tom is going to do that?
- Tom'un onu yapacağından emin misin?
- You seem pretty certain that Tom won't be here.
- Tom'un burada olmayacağından oldukça emin görünüyorsun.
- Make certain where the emergency exit is before you go to bed at a hotel.
- Bir otelde yatmadan önce, acil çıkışın nerede olduğundan emin olun.
- I'm certain Tom will pass the examination.
- Tom'un sınavı geçeceğinden eminim.
- I'm almost certain that we have enough money to buy what we need.
- İhtiyacımız olan şeyleri almak için yeterli paramız olduğundan neredeyse eminim.
- I'm almost certain it was Tom who stole my wallet.
- Ben cüzdanımı çalanın Tom olduğundan neredeyse eminim.
- There’s a monster under my bed, I’m certain of that.
- Yatağımın altında bir canavar var, bundan eminim.
- I'm almost certain that we can trust Tom.
- Tom'a güvenebileceğimizden neredeyse eminim.
- Tom said that Mary wasn't certain that she would do that.
- Tom, Mary'nin bunu yapacağından emin olmadığını söyledi.
- I'm certain that he will live to be ninety.
- Onun doksan yaşına kadar yaşayacağından eminim.
- I'm almost certain that Tom will win.
- Tom'un kazanacağından neredeyse eminim.
- I'm not too certain of that.
- Bundan çok emin değilim.
- I'm fairly certain Tom doesn't believe us.
- Tom'un bize inanmadığından oldukça eminim.
- Tom said that Mary wasn't certain that she could do that.
- Tom, Mary'nin bunu yapabileceğinden emin olmadığını söyledi.
- Are you certain Tom can do that?
- Tom'un bunu yapabileceğinden emin misin?
- Tom was reasonably certain that Mary had stolen his grandfather's gold watch.
- Tom, Mary'nin onun büyükbabasının altın saatini çaldığından oldukça emindi.
- We were certain of winning the game.
- Oyunu kazanacağımızdan emindik.
- I'm not entirely certain what has happened.
- Ne olduğundan tamamen emin değilim.
- How certain are you that he's a criminal?
- Onun bir suçlu olduğundan ne kadar eminsin?
- Are you certain Tom will do that?
- Tom'un bunu yapacağına emin misin?
- I do not know for certain what she is going to do.
- Ne yapacağından emin değilim.
- I'm pretty certain that Tom can't speak French.
- Tom'un Fransızca konuşamadığından oldukça eminim.
- I am certain that he will pass the exam.
- Sınavı geçeceğinden eminim.
- I'm certain that your intentions are honorable.
- Niyetinizin onurlu olduğuna eminim.
- We're not yet certain.
- Henüz emin değiliz.
- Sami wasn't certain.
- Sami emin değildi.
- Are you certain Tom will win?
- Tom'un kazanacağına emin misin?
- I'm not certain that I can trust Tom.
- Tom'a güvenebileceğimden emin değilim.
- Tom is certain Mary will win.
- Tom, Mary'nin kazanacağından emin.
- You seem pretty certain about that.
- Bu konuda oldukça emin görünüyorsun.
- I'm certain, I saw him.
- Eminim, onu gördüm.
- Are you certain it was Tom who taught Mary how to do that?
- Onu nasıl yapacağını Mary'ye öğretenin Tom olduğundan emin misin?
- I'm pretty certain of that.
- Bundan oldukça eminim.
- I'm quite certain Tom was here yesterday.
- Tom'un dün burada olduğuna oldukça eminim.
- Are you quite certain about it?
- Bundan emin misin?
- Are you certain Tom didn't do that?
- Bunu Tom'un yapmadığına emin misin?
- I'm fairly certain that Tom doesn't have any siblings.
- Tom'un hiç kardeşi olmadığından oldukça eminim.
- I'm certain that you can do that.
- Bunu yapabileceğinden eminim.
- I'm certain that I'll win the tennis match.
- Ben tenis maçını kazanacağımdan eminim.
- I'm almost certain that Tom will do what we asked.
- Tom'un istediğimiz şeyi yapacağından neredeyse eminim.
- Don't open your mouth if you are not certain that what you want to say is better than silence.
- Söylemek istediğiniz şeyin sessizlikten daha iyi olduğundan emin değilseniz ağzınızı açmayın.
- Are you certain about this?
- Bu konuda emin misin?
- Are you so certain you know where we are?
- Nerede olduğumuzu bildiğinden çok emin misin?
- It's our job to make certain Tom doesn't do that.
- Tom'un bunu yapmadığından emin olmak bizim işimiz.
- I'm certain that I'll win the tennis match.
- Tenis maçını kazanacağımdan eminim.
- I'm certain that'll happen.
- Bunun olacağından eminim.
- I'm certain, that Tom doesn't hate you.
- Tom'un senden nefret etmediğine eminim.
- I'm not certain Tom would agree with you.
- Tom'un seninle aynı fikirde olacağından emin değilim.
- I'm fairly certain that won't happen.
- Bunun olmayacağından oldukça eminim.
- I'm almost certain about that.
- Bu konuda neredeyse eminim.
- Tom doesn't know for certain when Mary will come.
- Tom, Mary'nin ne zaman geleceğinden emin değil.
- I'm certain that if you work hard you will succeed.
- Çok çalışırsan başarılı olacağına eminim.
- We're quite certain of that.
- Biz ondan oldukça eminiz.
- I'm certain that your intentions are honorable.
- Niyetlerinizin güvenilir olduğuna eminim.
- Are you certain nobody followed you?
- Sizi kimsenin izlemediğinden emin misiniz?
- How can you be certain of that?
- Bundan nasıl emin olabiliyorsunuz?
- I have to make certain Tom knows where he needs to go.
- Tom'un nereye gitmesi gerektiğini bildiğinden emin olmalıyım.
- I'm quite certain Tom has never done that.
- Tom'un onu hiç yapmadığından oldukça eminim.
- I'm quite certain Tom can't win.
- Tom'un kazanamayacağından oldukça eminim.
- I'm certain that Tom will pass the examination.
- Tom'un sınavı geçeceğinden eminim.
- I'm reasonably certain of it.
- Bundan oldukça eminim.
- Are you certain it was Tom who did that?
- Onu yapanın Tom olduğundan emin misin?
- Tom isn't certain.
- Tom emin değil.
- I'm certain Tom will want to speak with you.
- Eminim Tom seninle konuşmak isteyecektir.
- Tom was reasonably certain that Mary had stolen his grandfather's gold watch.
- Tom, Mary'nin büyükbabasının altın saatini çaldığından oldukça emindi.
- Tom said that Mary wasn't certain that John could do that.
- Tom, Mary'nin bunu John'un yapabileceğinden emin olmadığını söyledi.
- I'm absolutely certain you will not be refused.
- Reddedilmeyeceğinizden kesinlikle eminim.
- Tom doesn't know for certain who Mary's boyfriend is.
- Tom, Mary'nin erkek arkadaşının kim olduğundan emin değil.
- I'm still not certain.
- Hâlâ emin değilim.
- I'm almost certain that Tom will ask Mary to the prom.
- Tom'un Mary'yi baloya çağıracağından neredeyse eminim.
- I'm quite certain Tom was here yesterday.
- Tom'un dün burada olduğundan oldukça eminim.
- I'm quite certain Tom did that on purpose.
- Tom'un bunu bilerek yaptığına eminim.
- I'm almost certain that Tom will get into the university of his choice.
- Tom'un kendi seçtiği üniversiteye gideceğinden neredeyse eminim.
- I'm fairly certain that Tom has never done anything like that before.
- Tom'un daha önce hiç böyle bir şey yapmadığından eminim.
- I'm almost certain that Tom can speak French.
- Tom'un Fransızca konuşabildiğinden neredeyse eminim.
- I have to make certain.
- Emin olmalıyım.
- I'm not certain about that.
- Bundan emin değilim.
- I couldn't be more certain.
- Daha emin olamazdım.
- I'm certain that he'll come.
- Onun geleceğinden eminim.
- Are you certain Tom will do that?
- Tom'un onu yapacağından emin misin?
- I have to make certain Tom knows where he needs to go.
- Tom'un nereye gitmesi gerektiğini bildiğinden emin olmak zorundayım.
- Are you certain it was Tom who told Mary that?
- Mary'ye bunu söyleyenin Tom olduğuna emin misin?
- I made certain I wasn't being followed.
- Takip edilmediğimden emin oldum.
- I'm fairly certain Tom lives on Park Street.
- Tom'un Park Caddesi'nde yaşadığına eminim.
- I'm fairly certain that Tom won't like that.
- Tom'un ondan hoşlanmayacağından oldukça eminim.
- I'm fairly certain Tom isn't planning to be at Mary's party.
- Tom'un Mary'nin partisine gelmeyi planlamadığından eminim.
- Are you certain Tom is telling the truth?
- Tom'un gerçeği söylediğinden emin misin?
- I'm fairly certain that Tom won't like that.
- Tom'un bundan hoşlanmayacağından oldukça eminim.
- I'm almost certain that Tom will get into the university of his choice.
- Tom'un istediği üniversiteye gireceğinden neredeyse eminim.
- Are you certain of that?
- Bundan emin misin?
- Tom wasn't certain whether or not he should tell Mary.
- Tom Mary'ye söylemesi gerekip gerekmediğinden emin değildi.
- I'm quite certain Tom can't speak French.
- Tom'un Fransızca konuşamadığından eminim.
- I'm not too certain of that.
- Bundan o kadar emin değilim.
- I'm certain Tom will pass the exam.
- Tom'un sınavı geçeceğinden eminim.
- Are you certain Tom didn't do that?
- Tom'un onu yapmadığından emin misin?
- I'm certain Tom will want to speak with you.
- Tom'un seninle konuşmak isteyeceğinden eminim.
- I am certain that we will find a solution.
- Bir çözüm bulacağımıza eminim.
- Are you certain Tom is telling the truth?
- Tom'un doğruyu söylediğinden emin misin?
- Tom didn't know for certain how much the new computer would cost.
- Tom yeni bilgisayarın ne kadara mal olacağından emin değildi.
- I'm quite certain Tom didn't do that on purpose.
- Tom'un bunu bilerek yapmadığından eminim.
- Are you certain this is what you want?
- İstediğinin bu olduğundan emin misin?
- Tom is certain that Mary will come to school today.
- Tom bugün Mary'nin okula geleceğinden emin.
- I'm pretty certain of that.
- Ben bundan oldukça eminim.
- How can you be certain?
- Nasıl bu kadar emin olabiliyorsun?
- I'm fairly certain that Tom has never done anything like that before.
- Tom'un daha önce böyle bir şeyi hiç yapmadığından oldukça eminim.
- I was pretty certain that Tom wouldn't like that.
- Tom'un bundan hoşlanmayacağından emindim.
- I'm certain that if you work hard you will succeed.
- Çok çalışırsan başaracağından eminim.
- How can you be certain you haven't made a mistake?
- Bir hata yapmadığınızdan nasıl emin olabilirsiniz?
- I'm not certain about anything.
- Hiçbir şeyden emin değilim.
- I was certain.
- Ben emindim.
- I'm fairly certain that didn't happen.
- Bunun olmadığından oldukça eminim.
- How can you be certain of that?
- Nasıl ondan emin olabilirsin?
- Are you certain Tom did that?
- Onu Tom'un yaptığından emin misin?
- I'm not certain Tom is here.
- Tom'un burada olduğundan emin değilim.
- Are you certain about this?
- Bundan emin misin?
- Tom looks like he's certain.
- Tom emin gibi görünüyor.
- You didn't seem certain.
- Sen emin görünmüyordun.
- Tom seemed to be certain.
- Tom emin görünüyordu.
- Tom doesn't know for certain when Mary will arrive.
- Tom, Mary'nin ne zaman geleceğinden emin değil.
- Are you certain that's what you want?
- İstediğinin o olduğundan emin misin?
- I'm certain Tom will cry.
- Eminim Tom ağlar.
- Why are you so certain?
- Neden bu kadar eminsin?
- I am certain that we will find a solution.
- Ben bir çözüm bulacağımıza eminim.
- Are you absolutely certain?
- Kesinlikle emin misiniz?
- You're certain that you've never met her before?
- Onunla daha önce hiç tanışmadığından emin misin?
- I'm certain it can be done.
- Bunun yapılabileceğinden eminim.
- Are you certain it was Tom who taught Mary how to do that?
- Mary'ye bunu öğretenin Tom olduğundan emin misin?
- After I said such a thing to my boss, I am certain to lose my job.
- Patronuma böyle bir şey söyledikten sonra işimi kaybedeceğimden eminim.
- I'm almost certain about that.
- Bundan neredeyse eminim.
- I'm certain Tom will cry.
- Tom'un ağlayacağından eminim.
- I'm pretty certain that Tom is in Boston now.
- Tom'un şu anda Boston'da olduğundan oldukça eminim.
- Tom isn't so certain.
- Tom o kadar emin değil.
- Tom isn't yet certain.
- Tom henüz emin değil.
- I'm pretty certain that won't happen.
- Bunun olmayacağından oldukça eminim.
- I have to make certain Tom knows what to do.
- Tom'un ne yapacağını bildiğinden emin olmak zorundayım.
- I'm certain Tom was referring to Mary.
- Tom'un Mary'den bahsettiğine eminim.
- I'm quite certain Tom has never done that.
- Tom'un bunu hiç yapmadığına eminim.
- Tom didn't seem to be certain.
- Tom emin görünmüyordu.
- I was almost certain you'd say something like that.
- Böyle bir şey söyleyeceğinden neredeyse emindim.
- I'm almost certain that we have enough water.
- Yeterince suyumuz olduğundan neredeyse eminim.
- Tom isn't certain about the answer.
- Tom cevaptan emin değil.
- Tom wasn't certain.
- Tom emin değildi.
- Are you certain this is what you want?
- İstediğinin bu olduğuna emin misin?
Show More (375)
|
2 |
certain |
bazı |
adj. |
|
- It is not, however, to be found in certain other countries which have much more traditional administration systems.
- Ancak bu durum, çok daha geleneksel yönetim sistemlerine sahip diğer bazı ülkelerde görülmemektedir.
- This legislation has borne fruit, but a total ban on production has not yet been implemented in certain countries.
- Bu mevzuat meyvelerini vermiştir, ancak bazı ülkelerde üretimin tamamen yasaklanması henüz uygulanmamıştır.
- The nearer the elections draw, the greater are the opportunities for the Council to diminish certain positions.
- Seçimler yaklaştıkça, Konsey'in bazı pozisyonları azaltması için daha büyük fırsatlar ortaya çıkacaktır.
- This is why the Commission is rejecting certain considerations concerning the nature of this research.
- İşte bu nedenle Komisyon bu araştırmanın niteliğine ilişkin bazı hususları reddediyor.
- There are nonetheless certain issues in which we think we can become involved.
- Yine de dahil olabileceğimizi düşündüğümüz bazı konular var.
- The Convention will therefore have to learn certain lessons from this return to reality.
- Dolayısıyla Konvansiyon'un bu gerçeğe dönüşten bazı dersler çıkarması gerekecektir.
- We do not however agree with certain points in it.
- Bununla birlikte, bazı noktalara katılmıyoruz.
- The nearer the elections draw, the greater are the opportunities for the Council to diminish certain positions.
- Seçimler yaklaştıkça Konseyin bazı pozisyonları azaltması için daha büyük fırsatlar ortaya çıkacaktır.
- It is also true that we note certain deficiencies which have come to light in the report.
- Raporda ortaya çıkan bazı eksikliklere dikkat çektiğimiz de doğrudur.
- There is also a readiness in this Budget to bring certain costs for 2004 forward into the 2003 Budget.
- Ayrıca bu Bütçede, 2004 yılına ait bazı masrafların 2003 Bütçesine aktarılmasına yönelik bir hazırlık da söz konusudur.
- Certain parts of it are likely to influence the Convention.
- Bazı kısımlarının Sözleşme'yi etkilemesi muhtemeldir.
- The analysis of the report raises certain critical questions.
- Raporun analizi bazı kritik soruları gündeme getiriyor.
- Certain States that persecute dissidents are considered to be great democracies.
- Muhaliflere zulmeden bazı Devletler büyük demokrasiler olarak kabul edilmektedir.
- Nor is this report free of concessions to certain obscurantist ideas, whether religious or otherwise.
- Bu rapor, dini ya da başka türlü olsun, bazı gerici fikirlere taviz vermekten de uzaktır.
- The new rule, however, leaves us no option but to vote against certain reports.
- Ancak yeni kural bize bazı raporlara karşı oy kullanmaktan başka seçenek bırakmıyor.
- The President of my Group has presented certain budgetary initiatives aimed at strengthening the role of Europol.
- Grup Başkanım Europol'ün rolünü güçlendirmeyi amaçlayan bazı bütçe girişimlerini sundu.
- It thus leaves the way open to certain maritime transport mafias that operate in an area without law.
- Böylece kanunsuz bir alanda faaliyet gösteren bazı deniz taşımacılığı mafyalarının önünü açık bırakmaktadır.
- Certain institutional changes are required if the enlargement is to be implemented successfully.
- Genişlemenin başarılı bir şekilde uygulanabilmesi için bazı kurumsal değişikliklerin yapılması gerekmektedir.
- Mr Barnier asked this Parliament certain questions in this report.
- Bay Barnier bu raporda Parlamentoya bazı sorular yöneltmiştir.
- There are nonetheless certain bright spots following Rio.
- Yine de Rio'dan sonra bazı parlak noktalar var.
- However, we need to skip certain steps of the Roadmap; otherwise, we will never reach our goal.
- Ancak Yol Haritasının bazı adımlarını atlamamız gerekiyor; aksi takdirde hedefimize asla ulaşamayız.
- The Council and certain Member States have queried the legality of the amendment and our right to do this.
- Konsey ve bazı Üye Devletler değişikliğin yasallığını ve bunu yapma hakkımızı sorguladılar.
- The second type amends the proposal materially by adding or deleting certain important provisions.
- İkinci tür, bazı önemli hükümleri ekleyerek veya silerek teklifi önemli ölçüde değiştirir.
- It is odd that this has passed certain people in this Chamber by.
- Bunun bu Meclisteki bazı kişilerin gözünden kaçmış olması gariptir.
- At the same time, however, it underlines certain issues which it considers important.
- Ancak aynı zamanda önemli olduğunu düşündüğü bazı hususların da altını çizmektedir.
- But due to strong opposition from certain States, we have been unable to make much progress in this field.
- Ancak bazı Devletlerin güçlü muhalefeti nedeniyle bu alanda fazla ilerleme kaydedemedik.
- The new rule, however, leaves no option but to vote against certain reports.
- Ancak yeni kural, bazı raporlara karşı oy kullanmaktan başka bir seçenek bırakmıyor.
- In certain cases, even social non-profit organisations could also play a role in the implementation.
- Bazı durumlarda, kar amacı gütmeyen sosyal kuruluşlar da uygulamada rol oynayabilir.
- We must send out certain positive messages.
- Bazı olumlu mesajlar göndermeliyiz.
- Yet the worst thing is the hypocrisy of certain Member States on the issue of environmental liability.
- Yine de en kötüsü, bazı Üye Devletlerin çevresel sorumluluk konusundaki ikiyüzlülüğüdür.
- This could involve in certain cases putting an interpreter at their disposal.
- Bu, bazı durumlarda bir tercümanın hizmetlerine sunulmasını da içerebilir.
- There are nonetheless certain bright spots following Rio.
- Rio'dan sonra yine de bazı parlak noktalar var.
- With certain necessary changes, we have almost got it right.
- Bazı gerekli değişikliklerle neredeyse doğru yaptık.
- Firstly, I would like to point out that certain measures are not being introduced within the time limits stipulated.
- Öncelikle, bazı tedbirlerin öngörülen süre içerisinde uygulamaya konulmadığını belirtmek isterim.
- It thus leaves the way open to certain maritime transport mafias that operate in an area without law.
- Böylece kanunsuz bir alanda faaliyet gösteren bazı deniz taşımacılığı mafyalarına açık kapı bırakıyor.
- Certain dependent or associated territories balk at adopting the exchange of information.
- Bazı bağımlı veya ilişkili bölgeler bilgi değişimini kabul etmekte tereddüt etmektedir.
- However, the evaluation identifies certain points which are common to every country.
- Ancak değerlendirmede her ülke için ortak olan bazı noktalar tespit edilmiştir.
- Nonetheless, I have serious reservations about certain aspects of the resolution.
- Bununla birlikte kararın bazı yönlerine ilişkin ciddi çekincelerim var.
- There are certain specific things that I regard as necessary and deserving of support.
- Gerekli gördüğüm ve desteklenmeyi hak eden bazı özel hususlar var.
- I believe that in certain countries they have virtually ceased to exist.
- Bazı ülkelerde bunların varlığının neredeyse sona erdiğine inanıyorum.
- Certain developments are however likely to have a positive impact on the situation in the region.
- Bununla birlikte, bazı gelişmelerin bölgedeki durum üzerinde olumlu etki yapması muhtemeldir.
- This technique of integration, used in certain quarters of the EU system, presents a deadly danger to democracy.
- AB sisteminin bazı çevrelerinde kullanılan bu entegrasyon tekniği, demokrasi için ölümcül bir tehlike arz etmektedir.
- It is true that we grant macrofinancial aid to certain third countries with difficulties.
- Zorluklarla karşılaşan bazı üçüncü ülkelere makro mali yardımda bulunduğumuz doğrudur.
- Countries can easily adopt this system, but the only problem is, of course, that certain wishes cannot be met.
- Ülkeler bu sistemi kolayca benimseyebilir, ancak tek sorun elbette bazı isteklerin karşılanamamasıdır.
- That implies certain risks which we want to avoid at all costs.
- Bu da her ne pahasına olursa olsun kaçınmak istediğimiz bazı riskler anlamına gelmektedir.
- We even have the courage to assume certain tasks ourselves and to take over certain tasks from the Americans.
- Hatta bazı görevleri kendimiz üstlenecek ve bazı görevleri Amerikalılardan devralacak cesarete sahibiz.
- Mr Lamy, you are clearly under pressure from certain quarters, including the European industries.
- Sayın Lamy, Avrupa endüstrileri de dahil olmak üzere bazı çevrelerden baskı gördüğünüz açık.
- There are certain points which I believe are interesting, but which concern me.
- İlginç olduğuna inandığım ancak beni endişelendiren bazı noktalar var.
- Indeed, certain Member States have already stated to us that they will be making such a statement.
- Nitekim, bazı Üye Devletler böyle bir açıklama yapacaklarını bize ifade etmişlerdir.
- This corruption has even become a veritable national sport in certain States.
- Hatta bu yolsuzluk bazı eyaletlerde gerçek bir ulusal spor haline gelmiştir.
- This distrust was ratified by certain key elements in your speech today.
- Bu güvensizlik, bugünkü konuşmanızda yer alan bazı kilit unsurlarla da teyit edilmiştir.
- Piracy also jeopardises innovation and the very future of certain firms.
- Korsanlık aynı zamanda inovasyonu ve bazı firmaların geleceğini de tehlikeye atmaktadır.
- The transposition of the directive in certain countries in the form of collective agreements is also a major issue.
- Yönergenin bazı ülkelerde toplu sözleşmeler şeklinde iç hukuka aktarılması da önemli bir konudur.
- On previous occasions my group has expressed its concern about the destination of certain aid for education.
- Daha önceki vesilelerle grubum, eğitime yönelik bazı yardımların varış noktası konusundaki endişelerini dile getirmişti.
- Not surprisingly, there are certain parts of the report with which they do not agree.
- Şaşırtıcı olmayan bir şekilde raporun bazı bölümlerine katılmadıklarını belirtmişlerdir.
- Here, Members applaud when they hear certain proposals put forward that are deemed appropriate.
- Burada, Üyeler uygun görülen bazı önerileri duyduklarında alkışlıyorlar.
- Certain parts of the legislative framework, therefore, need amending and changing.
- Bu nedenle, yasal çerçevenin bazı bölümlerinin tadil edilmesi ve değiştirilmesi gerekmektedir.
- The Council and certain Member States have queried the legality of the amendment and our right to do this.
- Konsey ve bazı Üye Devletler değişikliğin yasallığını ve bunu yapma hakkımızı sorgulamıştır.
- Furthermore, priority should also be given to the eliminiation of the supplementary tax for certain imports.
- Ayrıca, bazı ithal mallar için ek verginin kaldırılmasına öncelik verilmelidir.
- Certain speakers raised the issue of the implementation of the directive.
- Bazı konuşmacılar direktifin uygulanması konusunu gündeme getirdi.
- My Group has, in any case, tabled certain amendments.
- Grubum her halükarda bazı değişiklik önerileri sunmuştur.
- However, we must agree on certain things, such as the age at which early detection programmes should begin.
- Ancak, erken teşhis programlarının başlaması gereken yaş gibi bazı konularda hemfikir olmalıyız.
- Read what the text says rather than the pamphlets of certain trade unions.
- Bazı sendikaların broşürleri yerine metnin ne dediğini okuyun.
- This has allowed certain innovations and certain patents of software programs.
- Bu durum bazı yeniliklere ve yazılım programlarının bazı patentlerine izin vermiştir.
- However, as he also knows, I am not at all happy with certain elements of his report.
- Ancak kendisinin de bildiği gibi raporundaki bazı unsurlardan hiç memnun değilim.
- Nevertheless, I want to emphasise certain aspects that worry us.
- Bununla birlikte, bizi endişelendiren bazı hususları vurgulamak istiyorum.
- The new rule, however, leaves no option but to vote against certain reports.
- Ancak yeni kural, bazı raporların aleyhinde oy kullanmaktan başka seçenek bırakmamaktadır.
- It is not sufficient to repeat certain criticisms, but it is then that person's duty to work on implementing the reform.
- Bazı eleştirileri tekrarlamak yeterli değildir, ancak o zaman reformun uygulanması için çalışmak o kişinin görevidir.
- Yet unfortunately these proposals have had a very short life-span, because they were unacceptable to certain parties.
- Ancak ne yazık ki bu önerilerin ömrü çok kısa oldu, çünkü bazı partiler tarafından kabul edilemezdi.
- In ten years, there have been certain changes in the world.
- On yıl içinde dünyada bazı değişiklikler oldu.
- On certain sides, the official name of the FYROM is not used correctly.
- Bazı taraflarda FYROM'un resmi adı doğru kullanılmamaktadır.
- This means that there is a need for certain transitional arrangements.
- Bu da bazı geçiş düzenlemelerine ihtiyaç olduğu anlamına gelmektedir.
- I can only advise certain despots to be on their guard in future.
- Bazı despotlara gelecekte dikkatli olmalarını tavsiye edebilirim.
- Since I have been personally implicated by certain speakers, I must ask to take the floor for personal reasons.
- Bazı konuşmacılar tarafından kişisel olarak töhmet altında bırakıldığım için kişisel nedenlerle söz almak zorundayım.
- There are certain points upon which PPE-DE Group opinion is divided, in particular point 11.
- PPE-DE Grubunun görüş ayrılığı yaşadığı bazı noktalar var, özellikle de 11. Madde.
- Mr Medina Ortega has made reference to certain scandals in the country which he knows best.
- Sayın Medina Ortega ülkede yaşanan ve en iyi kendisinin bildiği bazı skandallara atıfta bulunmuştur.
- The view expressed by certain members of our Council with so-called partial decoupling is also particularly important.
- Konseyimizin bazı üyeleri tarafından ifade edilen ve kısmi ayrıştırma olarak adlandırılan görüş de özellikle önemlidir.
- Unfortunately, the European Union has in certain ways still not outgrown the satellite stage.
- Ne yazık ki Avrupa Birliği bazı açılardan hala uydu aşamasını geçememiştir.
- That certain parties may be entertaining such thoughts is, of course, no concern of ours.
- Bazı tarafların bu tür düşüncelere sahip olması elbette bizi ilgilendirmiyor.
- This is already the case in certain sectors.
- Bu durum bazı sektörlerde zaten böyledir.
- Yet unfortunately these proposals have had a very short life-span, because they were unacceptable to certain parties.
- Ancak ne yazık ki bu önerilerin ömrü çok kısa oldu çünkü bazı partiler tarafından kabul edilemezdi.
- We do not however agree with certain points in it.
- Ancak paktın bazı noktalarına katılmıyoruz.
- Working in certain institutions is indeed very dangerous, as a lot of people in them are off sick.
- Bazı kurumlarda çalışmak gerçekten de çok tehlikelidir çünkü bu kurumlardaki pek çok insan hastadır.
- Legislation is only secondary; this only needs adjusting in certain cases when social responsibility causes problems.
- Mevzuat sadece ikincildir; sosyal sorumluluğun sorunlara yol açtığı bazı durumlarda bunun düzenlenmesi gerekir.
- Another bill amending certain articles of the penal code is currently at the Parliamentary Committee stage.
- Ceza yasasının bazı maddelerini değiştiren bir başka tasarı, halen meclis komisyonu aşamasındadır.
- I agree with certain amendments which try to describe this aspect.
- Bu hususu tanımlamaya çalışan bazı değişikliklere katılıyorum.
- Thus, at the Justice and Home Affairs Council following its approval, we adopted certain measures in compliance with it.
- Bu nedenle, Adalet ve İçişleri Konseyi'nde onaylanmasının ardından, buna uygun bazı tedbirleri kabul ettik.
- Why then are certain developing countries now being required to do so?
- O halde neden şimdi bazı gelişmekte olan ülkelerden bunu yapmaları isteniyor?
- Certain waste flows are more easily treated in a co-incineration plant.
- Bazı atık akışları birlikte yakma tesisinde daha kolay işlenir.
- There are certain points upon which PPE-DE Group opinion is divided, in particular point 11.
- PPE-DE Grubunun görüşünün bölündüğü bazı noktalar vardır, özellikle de 11. Madde.
- Special provisions on this matter are inserted into certain laws, including those on public procurement.
- Kamu alımlarıyla ilgili yasalar dahil bazı yasalara bu konuda özel hükümler konulmuştur.
- We are now talking about the Seville Council and there are certain issues I would like to comment on.
- Şimdi Sevilla Konseyi hakkında konuşuyoruz ve yorum yapmak istediğim bazı konular var.
- I therefore demand certain things above all in this context.
- Bu nedenle, bu bağlamda her şeyden önce bazı şeyler talep ediyorum.
- We make certain demands of the candidate countries and none of ourselves.
- Aday ülkelerden bazı taleplerde bulunuyoruz ama kendimizden hiçbir talepte bulunmuyoruz.
- Certain people criticised that report because it was far too technical.
- Bazı kişiler bu raporu fazla teknik olduğu gerekçesiyle eleştirmiştir.
- This could result in certain problems in particular as regards checks on textile processing operations.
- Bu durum özellikle tekstil işleme operasyonları üzerindeki kontroller ile ilgili olarak, bazı sorunlar yaratabilir.
- Therefore, we are more cautious about certain ideas considered on the issue of macroeconomic dialogue.
- Bu nedenle makroekonomik diyalog konusunda düşünülen bazı fikirlere daha ihtiyatlı yaklaşıyoruz.
- We do not accept measures proposed in the report that may make it easier to use certain drugs.
- Raporda önerilen ve bazı uyuşturucuların kullanımını kolaylaştırabilecek tedbirleri kabul etmiyoruz.
- I am referring to certain types of document which you now hope it might be possible to make public.
- Şimdi kamuya açık hale getirmenin mümkün olabileceğini umduğunuz bazı belge türlerinden bahsediyorum.
- The report acknowledges certain obvious truths.
- Rapor bazı açık gerçekleri kabul etmektedir.
- Personally, of course, I have certain reservations about it because at the ICAO Assembly the entire system was changed.
- Şahsen, elbette bu konuda bazı çekincelerim var çünkü ICAO Kurulu'nda tüm sistem değiştirildi.
- Having said that, however, I should point out a certain number of things.
- Ancak bunu söyledikten sonra bazı hususlara dikkat çekmem gerekiyor.
- Attempts by governments to suppress the use of certain drugs are as old as their failure.
- Hükümetlerin bazı uyuşturucuların kullanımını engelleme girişimleri, başarısızlıkları kadar eskidir.
- That is why this report is important and essential, and I would like to highlight certain points in it.
- Bu nedenle bu rapor önemli ve gereklidir ve raporda yer alan bazı noktaların altını çizmek istiyorum.
- For certain European countries, the obvious solution is membership; for others, that is completely unrealistic.
- Bazı Avrupa ülkeleri için bariz çözüm üyeliktir; diğerleri içinse bu tamamen gerçek dışıdır.
- A text notably calling for the establishment of moratoria and the enforcement of certain safeguards was circulated.
- Özellikle moratoryum ilan edilmesini ve bazı güvencelerin uygulanmasını talep eden bir metin dolaşıma sokuldu.
- I believe that in certain countries they have virtually ceased to exist.
- Bazı ülkelerde bu kurumların varlığının neredeyse sona erdiğine inanıyorum.
- This could be our response, with a certain number of conditions.
- Bu bizim cevabımız olabilir ancak bazı koşullar altında.
- The Commission can also approve Amendment No 26 with certain editorial changes.
- Komisyon ayrıca 26 No.lu Değişikliği bazı editoryal değişikliklerle onaylayabilir.
- Certain restrictions that go back to that time are making it difficult to draft next year's budget.
- O dönemden kalma bazı kısıtlamalar gelecek yılın bütçesinin hazırlanmasını zorlaştırıyor.
- My view is that in certain Member States hunting brings an important extra source of food to the dining table.
- Benim görüşüm, bazı Üye Devletlerde avlanmanın yemek masalarına önemli bir ekstra besin kaynağı getirdiği yönündedir.
- We have to remember that there is no such thing as a safe country for certain people.
- Bazı insanlar için güvenli ülke diye bir şey olmadığını unutmamalıyız.
- There have been discussions and the US side has given certain assurances.
- Görüşmeler yapıldı ve ABD tarafı bazı güvenceler verdi.
- With certain exemptions, imported goods are liable to VAT at the same rate as those applied within Turkey.
- Bazı istisnalar ile, ithal edilen mallar, Türkiye içinde tatbik edilenler ile aynı orandan KDV'ye tabidir.
- There were certain doubts over whether the United States would take the same approach or not.
- Amerika Birleşik Devletleri'nin de aynı yaklaşımı benimseyip benimsemeyeceği konusunda bazı şüpheler vardı.
- It is the case that, in future, certain substances will be banned in the European Union, as they have been in the past.
- Geçmişte olduğu gibi gelecekte de bazı maddeler Avrupa Birliği'nde yasaklanacaktır.
- This could be our response, with a certain number of conditions.
- Bu bizim cevabımız olabilir, ancak bazı koşullar altında.
- Amendment No 7 proposes certain changes in the references to paragraphs.
- 7 No.lu Değişiklik paragraflara yapılan atıflarda bazı değişiklikler önermektedir.
- I voted against certain amendments in committee.
- Komitede bazı değişikliklere karşı oy kullandım.
- Even certain positive aspects that it addressed were voted down in plenary.
- Ele aldığı bazı olumlu hususlar bile genel kurulda oylanarak reddedildi.
- The budgets will therefore have to contain certain remarks to make this possible.
- Dolayısıyla bütçelerin bunu mümkün kılacak bazı ifadeler içermesi gerekecektir.
- Certain China-specific quantitative restrictions are to be phased out.
- Çin'e özgü bazı niceliksel kısıtlamalar aşamalı olarak kaldırılacaktır.
- There are, however, certain amendments which the Commission cannot accept.
- Bununla birlikte Komisyonun kabul edemeyeceği bazı değişiklikler vardır.
- The result of Ottawa is due to the work of certain specialised NGOs.
- Ottawa'nın sonucu, bazı uzmanlaşmış STK'ların çalışmalarından kaynaklanmaktadır.
- There has been much criticism of certain statements that were made.
- Yapılan bazı açıklamalara yönelik çok sayıda eleştiri yapılmıştır.
- This shows that on certain major questions a general view predominates over party lines.
- Bu durum, bazı önemli konularda genel bir görüşün parti çizgilerinden daha baskın olduğunu göstermektedir.
- As you know, we have no knowledge of the fate of certain journalists in the Ukraine.
- Bildiğiniz üzere, Ukrayna'daki bazı gazetecilerin akıbeti hakkında bilgimiz yok.
- Every Presidency is characterised by certain important elements.
- Her Başkanlık bazı önemli unsurlarla karakterize edilir.
- Indeed, certain Member States have already stated to us that they will be making such a statement.
- Nitekim bazı Üye Devletler şimdiden böyle bir açıklama yapacaklarını bize bildirmişlerdir.
- That brings me to material amendments to the directive, which add or delete certain important provisions.
- Bu da beni yönergeye bazı önemli hükümler ekleyen ya da çıkaran maddi değişikliklere getiriyor.
- In certain EU countries this has already been done voluntarily.
- Bazı AB ülkelerinde bu zaten gönüllü olarak yapılmaktadır.
- The reason given for this in certain quarters is the delay in dealing with the outstanding issue of participation.
- Bazı çevrelerce bunun nedeni olarak, katılım konusunun ele alınmasındaki gecikme gösterilmektedir.
- My view is that in certain Member States hunting brings an important extra source of food to the dining table.
- Benim görüşüme göre bazı Üye Devletlerde avcılık, yemek masasına önemli bir ilave gıda kaynağı getirmektedir.
- Certain areas really must be discussed.
- Bazı alanlar gerçekten tartışılmalı.
- However, this proposal instead met with heavy protest from certain Member States.
- Ancak bu öneri bazı Üye Devletlerin yoğun itirazlarıyla karşılaştı.
- The way in which OMC has been applied, however, reveals certain weaknesses.
- Ancak OMC'nin uygulanma şekli bazı zayıflıkları ortaya koymaktadır.
- It is simply a question of introducing certain titles which had been forgotten.
- Bu sadece unutulmuş olan bazı başlıkların tanıtılması meselesidir.
- Naturally, certain documents cannot be made public.
- Doğal olarak bazı belgeler kamuoyuna açıklanamaz.
- The text would certainly need to be re-written on certain points and this would open Pandora's box.
- Metnin bazı noktalarda kesinlikle yeniden yazılması gerekecektir ve bu da Pandora'nın kutusunu açacaktır.
- In the field of maritime safety, the situation gives rise to certain concerns.
- Denizcilik emniyeti alanında durum bazı endişelere yol açmaktadır.
- The new rule, however, leaves no option but to abstain on certain reports.
- Ancak yeni kural, bazı raporlarda çekimser kalmaktan başka bir seçenek bırakmamaktadır.
- The proposed legal framework needs to clarify certain crucial issues.
- Önerilen yasal çerçevenin bazı önemli konuları açıklığa kavuşturması gerekmektedir.
- On certain points, we cannot, however, concur with the report.
- Ancak bazı noktalarda rapora katılmamız mümkün değil.
- Freedom of association is subject to certain limitations.
- Örgütlenme özgürlüğü bazı sınırlamalara tabidir.
- Absent from the text, however, are certain measures which are fundamental to unifying the peoples of Europe.
- Ancak metinde, Avrupa halklarını birleştirmek için temel olan bazı tedbirler yer almamaktadır.
- There have recently been certain statements advocating the elimination of the Cohesion Fund.
- Son zamanlarda Uyum Fonunun kaldırılmasını savunan bazı açıklamalar yapılmıştır.
- Certain interventionist quarters have said that this war will resolve the Middle East question.
- Bazı müdahaleci çevreler bu savaşın Orta Doğu sorununu çözeceğini söylüyorlar.
- All in all, I would nevertheless support this Council proposal, with certain amendments.
- Sonuç olarak, Konsey'in bu önerisini bazı değişikliklerle destekliyorum.
- There are nonetheless certain unresolved issues.
- Yine de çözülmemiş bazı sorunlar vardır.
- However, I would like to stress certain things that he has said.
- Bununla birlikte, söylediği bazı şeylerin altını çizmek isterim.
- The Commission has proposed certain obligatory objectives to be complied with over a number of years.
- Komisyon, birkaç yıl boyunca uyulması gereken bazı zorunlu hedefler önermiştir.
- I am referring in particular to certain recommendations relating to agricultural and structural funds.
- Özellikle tarımsal ve yapısal fonlara ilişkin bazı tavsiyelere atıfta bulunuyorum.
- In reply to the first question, it is true that certain countries had age limits in the past.
- İlk soruya cevaben, geçmişte bazı ülkelerde yaş sınırı olduğu doğrudur.
- There has been much criticism of certain statements that were made.
- Yapılan bazı açıklamalar çok eleştirildi.
- However, on occasion certain Turkish newspapers have been censored at the printing stage.
- Ancak, zaman zaman, bazı Türk gazeteleri baskı aşamasında sansüre uğramıştır.
- Is the ratification process in certain countries not going to jeopardise this?
- Bazı ülkelerdeki onay süreci bunu tehlikeye atmayacak mı?
- Thus, at the Justice and Home Affairs Council following its approval, we adopted certain measures in compliance with it.
- Bu nedenle, Adalet ve İçişleri Konseyi'nde onaylanmasının ardından, buna uygun olarak bazı tedbirler kabul ettik.
- I do not wish to speak of dramatic delays but I am sure that certain countries are having problems.
- Dramatik gecikmelerden bahsetmek istemiyorum ancak bazı ülkelerin sorun yaşadığından eminim.
- The prior meeting of certain Member States was inappropriate.
- Bazı Üye Devletlerin önceden toplanması uygun değildi.
- That means overcoming certain obstacles.
- Bu da bazı engellerin aşılması anlamına gelmektedir.
- The politicians in the field, should one ask them, take quite different views of certain points.
- Sahadaki politikacılara sorulduğunda ise bazı noktalarda oldukça farklı görüşler ortaya koyuyorlar.
- Mr Barnier asked this Parliament certain questions in this report.
- Sayın Barnier bu raporda Parlamentoya bazı sorular yöneltmiştir.
- Perhaps certain Ministers have taken part in this game, but that is not the important thing.
- Belki de bazı Bakanlar bu oyunda yer almışlardır, ancak önemli olan bu değildir.
- I consider this declaration to be premature, as certain major issues have not yet been resolved.
- Bazı önemli meseleler henüz çözüme kavuşturulmadığı için bu deklarasyonun erken olduğunu düşünüyorum.
- National and bilateral legislation, as well as certain existing rights, must be tailored to this.
- Ulusal ve ikili mevzuatın yanı sıra mevcut bazı haklar da buna uygun hale getirilmelidir.
- Certain measures for Sabena will be jointly funded by the European Social Fund.
- Sabena için alınacak bazı tedbirler Avrupa Sosyal Fonu tarafından ortaklaşa finanse edilecektir.
- Certain Member States, in particular, did everything to delay the ban.
- Özellikle bazı Üye Devletler yasağı geciktirmek için her şeyi yaptılar.
- Since it is not being used, we are forced to afford certain environmentally sensitive areas extra protection.
- Kullanılmadığı için çevre açısından hassas bazı alanlara ekstra koruma sağlamak zorunda kalıyoruz.
- Nonetheless, there are certain legal problems which are fairly involved.
- Bununla birlikte, bazı hukuki sorunlar da söz konusudur.
- I can see that we will have to confront certain challenges in order to come up with effective regulations.
- Etkili düzenlemeler yapmak için bazı zorluklarla yüzleşmek zorunda kalacağımızı görebiliyorum.
- Certain market places have considerably more experience with these types of securities.
- Bazı pazar yerleri bu tür menkul kıymetler konusunda çok daha fazla deneyime sahiptir.
- Certain Member States, in particular, did everything to delay the ban.
- Özellikle bazı Üye Devletler yasağı geciktirmek için ellerinden geleni yaptılar.
- I want to take this opportunity to reiterate that there are certain things that are not negotiable.
- Bu vesileyle, müzakere edilemeyecek bazı hususlar olduğunu yinelemek istiyorum.
- The two previous speakers have already commented on certain aspects.
- Önceki iki konuşmacı bazı hususlar hakkında zaten yorumda bulunmuşlardır.
- Then it was a European problem for certain States.
- O zaman bu bazı Devletler için bir Avrupa sorunuydu.
- This distrust was ratified by certain key elements in your speech today.
- Bu güvensizlik, bugünkü konuşmanızdaki bazı kilit unsurlar tarafından da teyit edildi.
- We have to tell the Russians that, however friendly we are - and we are very close - certain things will not do!
- Ruslara, ne kadar dost olsak da -ki çok yakınız- bazı şeylerin işe yaramayacağını söylemeliyiz!
- The wisdom of the Convention members has therefore prevailed over the demands of certain sporting organisations.
- Dolayısıyla Sözleşme üyelerinin aklı, bazı spor kuruluşlarının taleplerine üstün gelmiştir.
- We must have the courage to go deeper into certain complex issues which are still to be resolved.
- Hâlâ çözülmeyi bekleyen bazı karmaşık meselelerin derinine inme cesaretine sahip olmalıyız.
- Otherwise, please allow me to make certain criticisms in relation to Laeken.
- Aksi takdirde lütfen Laeken ile ilgili bazı eleştirilerde bulunmama izin verin.
- Certain Member States also would much prefer this solution.
- Bazı Üye Devletler de bu çözümü tercih etmektedir.
- Preparations for enlargement obviously require the candidate countries and new Member States to take certain measures.
- Genişleme hazırlıkları, aday ülkelerin ve yeni Üye Devletlerin bazı önlemler almasını gerektirmektedir.
- We have recently monitored certain important internal developments in Turkey.
- Son dönemde Türkiye'deki bazı önemli iç gelişmeleri izledik.
- Now too conditions in Russia are stabilising, except with regard to certain aspects, which I shall return to.
- Şimdi de Rusya'daki koşullar, tekrar değineceğim bazı hususlar dışında, istikrar kazanmaktadır.
- However, there are certain lessons we can draw from our experience.
- Bununla birlikte, deneyimlerimizden çıkarabileceğimiz bazı dersler var.
- This year, there are certain MEPs who will refuse to grant discharge.
- Bu yıl, ibra edilmeyi reddedecek bazı AP üyeleri var.
- Naturally, certain documents cannot be made public.
- Doğal olarak bazı belgeler kamuoyuna açıklanamıyor.
- This review led to the lifting of certain restrictions against Afghanistan, such as the flight ban.
- Bu inceleme Afganistan'a yönelik uçuş yasağı gibi bazı kısıtlamaların kaldırılmasına yol açmıştır.
- There is a tradition in certain Member States that judicial independence should not be encroached upon.
- Bazı Üye Devletlerde yargı bağımsızlığının ihlal edilmemesi gerektiğine dair bir gelenek vardır.
- But there are also still certain things that Croatia needs to address, of course.
- Ancak elbette Hırvatistan'ın ele alması gereken bazı hususlar da var.
- With regard to the current situation in Chechnya, I would like to stress certain aspects.
- Çeçenistan'daki mevcut durumla ilgili olarak, bazı hususları vurgulamak istiyorum.
- In general, I feel that we must take note of certain considerations and questions.
- Genel olarak bazı hususlara ve sorulara dikkat etmemiz gerektiğini düşünüyorum.
- We started off with Article 95 as legal base and we have moved on to Article 308 because it suited certain people.
- Yasal dayanak olarak 95. Madde ile başladık ve bazı kişilerin işine geldiği için 308. Maddeye geçtik.
- I specifically asked the members of the troika to take certain measures and to report back to us.
- Troyka üyelerinden özellikle bazı tedbirler almalarını ve bize rapor vermelerini istedim.
- In certain circumstances they serve as excellent local solutions.
- Bazı durumlarda mükemmel yerel çözümler olarak hizmet ederler.
- Certain shortcomings must, nevertheless, be mentioned.
- Yine de bazı eksikliklerden söz etmek gerekir.
- Less than 1%, as is the case in certain countries, is not enough.
- Bazı ülkelerde olduğu gibi %1'den az olması yeterli değildir.
- The line of action should lead on from the Greek Presidency, but with certain particularly significant moments.
- Eylem çizgisi Yunanistan Dönem Başkanlığı'ndan devam etmeli, ancak özellikle önemli bazı anları da içermelidir.
- When implemented, the measures we propose will recognise and respect certain basic civil liberties.
- Önerdiğimiz tedbirler uygulandığında, bazı temel sivil özgürlükleri tanıyacak ve bunlara saygı gösterecektir.
- From what certain speakers have said, the winner-takes-all model obviously applies.
- Bazı konuşmacıların söylediklerine bakılırsa, kazanan her şeyi alır modeli açıkça geçerli.
- On other issues, and on aspects of certain more general issues, the Union's foreign policy is taking shape.
- Diğer konularda ve daha genel bazı hususlarda Birliğin dış politikası şekillenmektedir.
- For example, certain general forms of transport aid were examined extremely critically by the Commission.
- Örneğin, ulaştırma yardımının bazı genel biçimleri Komisyon tarafından son derece eleştirel bir şekilde incelenmiştir.
- I consider this declaration to be premature, as certain major issues have not yet been resolved.
- Bazı önemli konular henüz çözüme kavuşturulmadığı için bu açıklamanın erken olduğunu düşünüyorum.
- Certain amendments are intended to exclude passengers of combined journeys from the scope of the Regulation.
- Bazı değişiklikler kombine yolculuk yapan yolcuları Yönetmeliğin kapsamı dışında bırakmayı amaçlamaktadır.
- The Community called for stricter provisions in certain respects but did not manage to push them through.
- Topluluk, bazı konularda daha katı hükümler talep etmiş ancak bunları kabul ettirmeyi başaramamıştır.
- Spain is proposing a law to list certain flags-of-convenience countries and we welcome that.
- İspanya bazı elverişli bayrak ülkelerini listelemek için bir yasa öneriyor ve bunu memnuniyetle karşılıyoruz.
- Certain actions are administrative and do not require scientific expertise.
- Bazı eylemler idari niteliktedir ve bilimsel uzmanlık gerektirmez.
- It is the case that, in future, certain substances will be banned in the European Union, as they have been in the past.
- Geçmişte olduğu gibi gelecekte de bazı maddelerin Avrupa Birliği'nde yasaklanması söz konusudur.
- Reading the preparatory documents gives rise to certain fears in this regard.
- Hazırlık belgelerini okumak bu konuda bazı korkulara yol açıyor.
- We must not conceal that aspect or pretend the problem no longer exists in certain Arab countries.
- Bu yönü gizlememeli veya bazı Arap ülkelerinde sorun artık yokmuş gibi davranmamalıyız.
- I would like to emphasise certain points that have already been raised.
- Daha önce dile getirilmiş olan bazı hususları vurgulamak istiyorum.
- A warning has been issued about lifting the immunity of certain politicians.
- Bazı siyasetçilerin dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda uyarıda bulunulmuştur.
- With regard to the content of the coordination, I think it is worth expanding on certain points.
- Koordinasyonun içeriğiyle ilgili olarak bazı noktaların genişletilmeye değer olduğunu düşünüyorum.
- As you indicated, the discussion on the role of certain advisory committees has been launched.
- Sizin de belirttiğiniz gibi bazı danışma komitelerinin rolüne ilişkin tartışma başlatılmıştır.
- The success of this will depend on making certain changes which would have been required even without enlargement.
- Bunun başarısı, genişleme olmadan da gerekli olabilecek bazı değişikliklerin yapılmasına bağlı olacaktır.
- Galileo came into existence after marked opposition from certain countries.
- Galileo, bazı ülkelerin belirgin muhalefeti sonrasında ortaya çıktı.
- Certain breezes are perhaps detectable, but not much more.
- Bazı esintiler belki tespit edilebilir, ancak daha fazlası değil.
- Perhaps certain Ministers have taken part in this game, but that is not the important thing.
- Belki bazı bakanlar bu oyunda yer almış olabilir, ancak önemli olan bu değil.
- Why are all countries equal, but certain large countries more equal than others?
- Neden tüm ülkeler eşit de bazı büyük ülkeler diğerlerinden daha eşit?
- Certain other areas may also be covered by this exemption.
- Diğer bazı alanlar da bu muafiyet kapsamına girebilir.
- Certain other officious bureaucratic provisions have been removed.
- Diğer bazı işgüzar bürokratik hükümler kaldırıldı.
- In the Committee, we tried to add certain things.
- Komite'de bazı şeyler eklemeye çalıştık.
- However, there are certain lessons we can draw from our experience.
- Bununla birlikte, deneyimlerimizden çıkarabileceğimiz bazı dersler vardır.
- The way in which OMC has been applied, however, reveals certain weaknesses.
- Ancak Açık Koordinasyon Yöntemi'nin uygulanma şekli bazı zayıflıkları ortaya koymaktadır.
- Neither should this directive mean expensive agricultural aid for certain Member States.
- Bu direktif bazı Üye Devletler için pahalı tarımsal yardım anlamına da gelmemelidir.
- In particular the issues of missing persons and access by certain human rights organisations to Algeria are worrying.
- Özellikle kayıp kişiler ve bazı insan hakları örgütlerinin Cezayir'e erişimi konuları endişe vericidir.
- That brings me to material amendments to the directive, which add or delete certain important provisions.
- Bu da beni direktifte yapılan ve bazı önemli hükümleri ekleyen ya da çıkaran önemli değişikliklere getiriyor.
- Nonetheless, certain Members of this House have voiced their opposition to all this.
- Bununla birlikte bu Meclisin bazı Üyeleri tüm bunlara karşı olduklarını dile getirmişlerdir.
- I have voted in favour of the joint resolution even though it contains certain points with which I do not agree.
- Katılmadığım bazı noktalar içermesine rağmen ortak karar tasarısı lehinde oy kullandım.
- In certain circumstances they serve as excellent local solutions.
- Bazı durumlarda mükemmel yerel çözümler olarak hizmet vermektedirler.
- These representations have been accompanied, in certain cases, by offers of technical assistance in this field.
- Bu temsillere, bazı durumlarda, bu alanda teknik yardım teklifleri de eşlik etmiştir.
- I think good progress is being made on certain subjects, such as the social clause.
- Sosyal madde gibi bazı konularda iyi bir ilerleme kaydedildiğini düşünüyorum.
- This may be a less high profile case, but it is nonetheless important, especially for certain developing countries.
- Bu daha az dikkat çeken bir durum olabilir, ancak yine de özellikle gelişmekte olan bazı ülkeler için önemlidir.
- The report confirms the existence of links between certain parts of the state machinery and organised crime.
- Rapor, devlet mekanizmasının bazı bölümleri ile örgütlü suçlar arasındaki bağlantıların varlığını teyit etmektedir.
- For that to happen, though, we need to see progress in certain areas.
- Ancak bunun gerçekleşmesi için bazı alanlarda ilerleme kaydetmemiz gerekiyor.
- I would like to thank you, therefore, for this opportunity and thus quickly mention certain points.
- Bu nedenle size bu fırsatı verdiğiniz için teşekkür etmek ve bazı hususlara hızlıca değinmek istiyorum.
- Therefore, certain references do not seem necessary to us, such as its not exceeding 2003.
- Bu nedenle 2003'ü aşmaması gibi bazı referanslar bize gerekli görünmemektedir.
- During this debate, certain things have become clear and have enjoyed general consensus.
- Bu tartışma sırasında bazı şeyler netlik kazanmış ve genel bir uzlaşıya varılmıştır.
- With certain necessary changes, we have almost got it right.
- Bazı gerekli değişikliklerle neredeyse doğru olanı yaptık.
- Tomorrow, certain former Soviet republics will join our Union.
- Yarın bazı eski Sovyet cumhuriyetleri Birliğimize katılacak.
- One speaker has said that Greece has to accept certain things.
- Bir konuşmacı Yunanistan'ın bazı şeyleri kabul etmesi gerektiğini söyledi.
- However, the Commission also shares the concern that certain MEPs have highlighted.
- Bununla birlikte Komisyon, bazı Avrupa Parlamentosu üyelerinin vurguladığı endişeleri de paylaşmaktadır.
- I can also accept that certain basic criteria be transferred from the annexes to the articles.
- Bazı temel kriterlerin eklerden maddelere aktarılmasını da kabul edebilirim.
- Does America or do certain groups of Americans have an interest in supplying arms?
- Amerika'nın ya da bazı Amerikalı grupların silah tedarikinde çıkarı var mı?
- In our opinion, we have to recognise that it will be necessary to make certain structural changes to achieve this.
- Bize göre bunu başarmak için bazı yapısal değişikliklerin yapılması gerekeceğini kabul etmeliyiz.
- However, there are certain aspects which should not be exclusively regulated by the EU.
- Bununla birlikte sadece AB tarafından düzenlenmemesi gereken bazı hususlar da bulunmaktadır.
- The new rule, however, leaves us no option but to vote against certain reports.
- Ancak yeni kural, bizlere bazı raporların aleyhinde oy kullanmaktan başka seçenek bırakmamaktadır.
- They will complement them and, in certain cases, they will replace provisions in the bilateral agreements.
- Bunlar ikili anlaşmaları tamamlayacak ve bazı durumlarda ikili anlaşmalarda yer alan hükümlerin yerini alacaktır.
- The treatment of this phenomenon by certain television programmes, certain films and by advertising is very important.
- Bu olgunun bazı televizyon programları, bazı filmler ve reklamlar tarafından ele alınması çok önemlidir.
- On that, there are naturally certain things that we expect of 2003.
- Bu konuda doğal olarak 2003'ten beklediğimiz bazı şeyler var.
- This may result in the further depopulation of certain disadvantaged areas.
- Bu durum bazı dezavantajlı bölgelerin nüfusunun daha da azalmasına neden olabilir.
- Today, however, that inefficiency is visible in the growth of RALs, as certain other groups have remarked here.
- Ancak bugün, diğer bazı grupların da burada belirttiği gibi, bu verimsizlik RAL'lerin büyümesinde görülebilir.
- The gulf is still wide, although certain historical taboos have been broken.
- Bazı tarihi tabular yıkılmış olsa da aradaki uçurum hala geniş.
- Certain minerals break down at high temperatures and release metallic iron.
- Bazı mineraller yüksek sıcaklıklarda parçalanır ve metalik demir açığa çıkar.
- Certain cleaning products can be harmful to one's health.
- Bazı temizlik ürünleri kişinin sağlığına zararlı olabilir.
- You have learned to recycle certain things and to live more in harmony with the planet in some areas.
- Bazı şeyleri geri dönüştürmeyi ve bazı alanlarda gezegenle daha uyumlu yaşamayı öğrendiniz.
- Certain cleaning products can be harmful to one's health.
- Bazı temizlik ürünleri sağlığa zararlı olabilir.
- Certain papaya enzyme compounds can help the body properly break down and use proteins.
- Bazı papaya enzim bileşikleri vücudun proteinleri düzgün bir şekilde parçalamasına ve kullanmasına yardımcı olabilir.
- Certain cleaning products can be harmful to one's health.
- Bazı temizlik ürünleri insan sağlığı için zararlı olabilir.
- You have learned to recycle certain things and to live more in harmony with the planet in some areas.
- Bazı şeyleri geri dönüştürmeyi ve bazı bölgelerde gezegenle daha uyum içinde yaşamayı öğrendiniz.
- Show her how you can't do certain things anymore in your life.
- Hayatında artık bazı şeyleri nasıl yapamayacağını göster ona.
- It also doesn't explain why certain knowledge arises at different times.
- Ayrıca bazı bilgilerin neden farklı zamanlarda ortaya çıktığını da açıklamıyor.
- Tom knew certain things about Mary that she hoped he wouldn't tell John.
- Tom, Mary hakkında John'a söylememesini umduğu bazı şeyler biliyordu.
- Certain circles keep saying the same thing insistently.
- Bazı çevreler aynı şeyi ısrarla söyleyip duruyorlar.
- The doctor told me to avoid certain foods.
- Doktor bazı yiyeceklerden uzak durmamı söyledi.
- I don't like to talk about certain things.
- Bazı şeyleri konuşmaktan hoşlanmam.
- Certain details of the crime were not made public.
- Suçun bazı detayları halka açıklanmadı.
- Certain restrictions may apply.
- Bazı kısıtlamalar uygulanabilir.
- Certain questions remained unanswered.
- Bazı sorular yanıtsız kaldı.
- Do you get heartburn after eating certain foods?
- Bazı yiyecekleri yedikten sonra mideniz yanıyor mu?
- Sami misspelt certain words.
- Sami bazı kelimeleri yanlış yazdı.
- The prices of certain foods vary from week to week.
- Bazı yiyeceklerin fiyatları haftadan haftaya değişir.
- Certain taboos, which had remained untouchable for so many years, have come to be broken.
- Yıllardır dokunulmaz olan bazı tabular yıkılmaya başladı.
- The toy industry in Spain is already starting to feel the shortage of certain plastics.
- İspanya'daki oyuncak endüstrisi şimdiden bazı plastik ürünlerin temininde sıkıntı yaşamaya başladı.
- Certain restrictions may apply.
- Bazı kısıtlamalar geçerli olabilir.
- For certain tasks, my computer can be very useful.
- Bazı işler için bilgisayarım çok faydalı olabilir.
- I don't like to talk about certain things.
- Bazı şeyler hakkında konuşmayı sevmiyorum.
- The job requires certain skills that I don't have.
- Bu iş benim sahip olmadığım bazı beceriler gerektiriyor.
- When reading certain comments, people can completely lose faith in humanity.
- Bazı yorumları okurken, insanlar insanlığa olan inançlarını tamamen kaybedebilirler.
- You can't communicate without a basic understanding of certain rules.
- Bazı kuralları anlamadan iletişim kuramazsınız.
- Sami misspelt certain words.
- Sami bazı kelimeleri yanlış yazıyordu.
- Tom doesn't think it's disgusting to eat certain insects.
- Tom bazı böcekleri yemenin iğrenç olduğunu düşünmüyor.
- There are certain expressions which are now only used ironically.
- Artık sadece ironik olarak kullanılan bazı ifadeler var.
- Certain injuries can't be avoided.
- Bazı yaralanmalar önlenemez.
- Certain creoles obtain an official status, for example like in Malaysia.
- Örneğin Malezya'da olduğu gibi bazı creoleler resmi bir statü kazanıyor.
- Certain religions are against organ donation.
- Bazı dinler organ bağışına karşıdır.
- It seems that certain operations cannot take place.
- Görünüşe göre bazı işlemler gerçekleşemiyor.
- Without a basic understanding of certain norms, communication is impossible.
- Bazı normlarla ilgili temel bir anlayış olmadan, iletişim mümkün değildir.
- Is the guillotine still used by certain countries?
- Giyotin hala bazı ülkeler tarafından kullanılıyor mu?
- The toy industry in Spain is already starting to feel the shortage of certain plastics.
- İspanya'daki oyuncak endüstrisi şimdiden bazı plastiklerin eksikliğini hissetmeye başladı.
- There are sentences whose translation into certain languages is senseless and, therefore, should be avoided.
- Bazı dillere çevirisi anlamsız olan ve bu nedenle kaçınılması gereken cümleler vardır.
- Certain questions remained unanswered.
- Bazı sorular cevapsız kaldı.
- When reading certain comments, people can completely lose faith in humanity.
- Bazı yorumları okurken, insanlar insanlığa olan inancını tamamen kaybedebilir.
- Certain things are better left unsaid.
- Bazı şeylerin söylenmemesi daha iyidir.
- The prices of certain foods vary from week to week.
- Bazı gıdaların fiyatları haftadan haftaya değişmektedir.
- You can't communicate without a basic understanding of certain rules.
- Bazı temel kuralları bilmeden iletişim kuramazsın.
- Properly used, certain poisons will prove beneficial.
- Doğru kullanıldığında, bazı zehirler faydalı olacaktır.
- Certain values make people American.
- Bazı değerler insanları Amerikalı yapar.
- I have certain rights.
- Bazı haklarım var.
Show More (296)
|
3 |
certain |
belirli |
adj. |
|
- Might not the loss of certain capacities expose our soldiers to danger?
- Belirli kapasitelerin kaybı askerlerimizi tehlikeye maruz bırakmaz mı?
- On certain issues, there is of course great creativity when it comes to using the Rules of Procedure.
- Belirli konularda Usul Kurallarının kullanımı söz konusu olduğunda elbette büyük bir yaratıcılık söz konusudur.
- The motion for a resolution is restricted to certain essential issues.
- Karar önerisi belirli temel konularla sınırlıdır.
- The present nation-states were born at a certain moment with an internal trend towards their transformation.
- Mevcut ulus-devletler, dönüşümlerine yönelik içsel bir eğilimle belirli bir anda doğdular.
- However, a certain degree of flexibility and pragmatism will be required.
- Bununla birlikte, belirli bir ölçüde esneklik ve pragmatizm gerekecektir.
- For example, we undertook in Kyoto to adhere to certain quotas.
- Örneğin, Kyoto'da belirli kotalara uymayı taahhüt ettik.
- It would be very radical to try to ban a certain plant.
- Belirli bir bitkiyi yasaklamaya çalışmak çok radikal olur.
- We are told that Israel will use nuclear weapons in certain circumstances.
- Bize İsrail'in belirli durumlarda nükleer silah kullanacağı söyleniyor.
- On certain positions in principle and an equal footing.
- Prensipte ve eşitlik temelinde belirli tutumlarda.
- In certain circumstances, this issue can be resolved quite easily.
- Belirli koşullar altında bu mesele oldukça kolay bir şekilde çözülebilir.
- The Commission has therefore presented a proposal aimed at simplifying certain documentary procedures.
- Bu nedenle Komisyon, belirli belge prosedürlerini basitleştirmeyi amaçlayan bir teklif sunmuştur.
- The following stages will be examined to a certain extent in the first mid-term review in 2003.
- Aşağıdaki aşamalar 2003 yılındaki ilk orta vadeli gözden geçirmede belirli ölçüde incelenecektir.
- But we are now giving them an incentive, and a certain amount of time, to come up with alternatives.
- Ancak şimdi onlara alternatifler bulmaları için bir teşvik ve belirli bir süre veriyoruz.
- That applies particularly to their use in certain types of medical equipment.
- Bu durum özellikle belirli tıbbi ekipmanlarda kullanımları için geçerlidir.
- This must be measured, and certain substances should not be excluded for no apparent reason.
- Bu ölçülmeli ve belirli maddeler görünürde bir neden olmaksızın dışlanmamalıdır.
- The Commission will propose a certain number of rules ensuring that the promoter acts in this regard.
- Komisyon, destekleyicinin bu konuda hareket etmesini sağlayacak belirli sayıda kural önerecektir.
- I stress that there has only been a certain degree of discipline.
- Sadece belirli bir disiplin derecesi olduğunu vurgulamak isterim.
- There are currently companies which resolve certain issues themselves.
- Şu anda belirli sorunları kendi başlarına çözen şirketler var.
- There are time restrictions, limiting the use of boats only to certain hours each day.
- Teknelerin kullanımını her gün sadece belirli saatlerle sınırlayan zaman kısıtlamaları var.
- This is a term that gives the general public the feeling that certain products are 'trustworthy'.
- Bu, kamuoyuna belirli ürünlerin "güvenilir" olduğu hissini veren bir terimdir.
- We would like to see certain safeguards built into the Financial Regulation.
- Mali Tüzükte belirli güvencelerin yer aldığını görmek istiyoruz.
- A notification should only provide certain minimum information.
- Bir bildirim sadece belirli asgari bilgileri sağlamalıdır.
- I regard it as progress that a certain element of labelling is associated with the ".EU" domain.
- Belirli bir etiketleme unsurunun ".EU" alan adıyla ilişkilendirilmesini bir ilerleme olarak görüyorum.
- This decision-making power also brings with it a certain responsibility which is expressed in two ways.
- Bu karar alma yetkisi aynı zamanda iki şekilde ifade edilen belirli bir sorumluluğu da beraberinde getirmektedir.
- The Danish initiative envisages a certain flexibility concerning the burden of proof.
- Danimarka girişimi, ispat yükümlülüğüne ilişkin belirli bir esneklik öngörmektedir.
- Some Member States are not at all involved in certain fishing regions.
- Bazı Üye Devletler belirli balıkçılık bölgelerinde hiç yer almamaktadır.
- Clearly, if we accept amendments to content in certain areas we must, of course, fund them.
- Açıkçası belirli alanlarda içerik değişikliklerini kabul edersek elbette bunları finanse etmeliyiz.
- Member States would also be able to ban or limit recreational traffic on certain lakes.
- Üye Devletler ayrıca belirli göllerde eğlence amaçlı trafiği yasaklayabilecek veya sınırlandırabileceklerdir.
- The employees must have certain opportunities to act in situations such as these.
- Çalışanlar bu gibi durumlarda harekete geçmek için belirli fırsatlara sahip olmalıdır.
- This only becomes dangerous if education fails to reach a certain standard.
- Bu durum ancak eğitimin belirli bir standarda ulaşamaması durumunda tehlikeli hale gelir.
- It is therefore apparent that there is a useful role for Europe to play, subject to certain conditions.
- Dolayısıyla, belirli koşullara bağlı olarak Avrupa'nın oynayabileceği faydalı bir rol olduğu açıktır.
- This is an important distinction, and it still needs to be maintained at certain points in the text.
- Bu önemli bir ayrımdır ve metnin belirli noktalarında hala muhafaza edilmesi gerekmektedir.
- The same applies for certain social conditions and constraints.
- Aynı durum belirli sosyal koşullar ve kısıtlamalar için de geçerlidir.
- This must be measured, and certain substances should not be excluded for no apparent reason.
- Bu ölçülmeli ve belirli maddeler görünürde bir neden olmaksızın hariç tutulmamalıdır.
- This is a term that gives the general public the feeling that certain products are 'trustworthy'.
- Bu, kamuoyuna belirli ürünlerin 'güvenilir' olduğu hissini veren bir terimdir.
- The new Rule, however, leaves no option but to abstain on certain reports.
- Ancak yeni Kural, belirli raporlarda çekimser kalmaktan başka bir seçenek bırakmamaktadır.
- Some fishing grounds are being reserved solely for certain States.
- Bazı balıkçılık alanları sadece belirli Devletler için ayrılmıştır.
- Some better system must replace the outdated and inefficient system of preferences for certain imports.
- Belirli ithalatlar için tercih edilen modası geçmiş ve verimsiz sistemin yerine daha iyi bir sistem getirilmelidir.
- I do not feel that the report reflects or upholds certain values of our European civilisation.
- Raporun Avrupa medeniyetimizin belirli değerlerini yansıttığını ya da koruduğunu düşünmüyorum.
- The call for certain legislative measures to be speeded up should therefore be addressed primarily to the Council.
- Bu nedenle belirli yasal tedbirlerin hızlandırılması çağrısı öncelikle Konsey'e yapılmalıdır.
- There must be certain rights.
- Belirli haklar olmalı.
- Such an invasion of privacy is only permissible on certain conditions.
- Böyle bir mahremiyet ihlaline ancak belirli koşullar altında izin verilebilir.
- Our preventative audio-metric testing will be made available under certain circumstances.
- Önleyici ses-metrik testlerimiz belirli koşullar altında kullanıma sunulacaktır.
- This is the case of regional investment aid, for example, and aid to certain sectors.
- Örneğin bölgesel yatırım yardımları ve belirli sektörlere yönelik yardımlar için durum böyledir.
- The reduction of certain VAT rates could be an advantage for consumers.
- Belirli KDV oranlarının düşürülmesi tüketiciler için bir avantaj olabilir.
- This directive allocates certain tasks relating to environmental impact reports to the Member States.
- Bu direktif, çevresel etki raporlarına ilişkin belirli görevleri Üye Devletlere tahsis etmektedir.
- The European Monetary Union is accompanied by a certain level of coordination in the field of budgets.
- Avrupa Para Birliği'ne bütçe alanında belirli bir koordinasyon düzeyi eşlik etmektedir.
- Its intention was to take certain steps in order to deal with a difficult situation it was facing.
- Niyeti, karşı karşıya kaldığı zor bir durumla başa çıkmak için belirli adımlar atmaktı.
- It is a matter of guaranteeing a certain standard of living.
- Bu, belirli bir yaşam standardını garanti altına alma meselesidir.
- The nominal objectives are linked to certain assumptions on growth.
- Nominal hedefler büyümeye ilişkin belirli varsayımlarla bağlantılıdır.
- Furthermore, we cannot declare a certain treatment to be experimental.
- Ayrıca, belirli bir uygulamayı deneysel olarak ilan edemeyiz.
- It is therefore apparent that there is a useful role for Europe to play, subject to certain conditions.
- Dolayısıyla, belirli koşullara tabi olmak kaydıyla, Avrupa'nın oynayabileceği faydalı bir rol olduğu açıktır.
- Certain requirements' is the wording on which the whole comitology system is based.
- Belirli gereklilikler' tüm komitoloji sisteminin dayandığı ifadedir.
- They wanted it to be limited to certain infectious diseases.
- Bunun belirli bulaşıcı hastalıklarla sınırlandırılmasını istediler.
- Citizenship must be defined by certain civic behaviour as much as by active and daily participation in society.
- Vatandaşlık, topluma aktif ve günlük katılım kadar belirli sivil davranışlarla da tanımlanmalıdır.
- As far as company law is concerned, a certain level of harmonisation has already been achieved.
- Şirketler hukuku ile ilgili olarak, belirli bir uyumlulaşma düzeyine şimdiden erişilmiştir.
- We are told that Israel will use nuclear weapons in certain circumstances.
- Bize İsrail'in belirli durumlarda nükleer silah kullanacağı söylendi.
- This only becomes dangerous if education fails to reach a certain standard.
- Bu durum ancak eğitimin belirli bir standarda ulaşamaması halinde tehlikeli bir hal alır.
- They also offer certain guarantees in case of incapacity.
- Ayrıca iş göremezlik durumunda da belirli garantiler sunarlar.
- Member States would also be able to ban or limit recreational traffic on certain lakes.
- Üye Devletler ayrıca belirli göllerde eğlence amaçlı trafiği yasaklayabilecek ya da sınırlayabilecektir.
- Only in certain countries, Germany, for example is there specialised jurisdiction.
- Sadece belirli ülkelerde, örneğin Almanya'da, uzmanlaşmış yargı yetkisi vardır.
- People there have relied on being able to pursue their livelihood subject to certain restrictions.
- Buradaki insanlar, belirli kısıtlamalara tabi olarak geçimlerini sürdürebilmeye bel bağlamışlardır.
- The proposal as it is violates certain principles.
- Teklif bu haliyle belirli ilkeleri ihlal etmektedir.
- In Parliament, we have focused on tightening up the proposal in certain key areas.
- Parlamento'da, teklifi belirli kilit alanlarda sıkılaştırmaya odaklandık.
- For example, only in certain countries, Germany, is there specialised jurisdiction.
- Örneğin sadece belirli ülkelerde, Almanya'da, uzmanlaşmış yargı yetkisi vardır.
- Seven of the fifteen States already impose restrictions for certain categories of vehicle.
- On beş Devletten yedisi halihazırda belirli araç kategorileri için kısıtlamalar uygulamaktadır.
- The average citizen will not venture into certain areas of our big cities after dusk.
- Ortalama bir vatandaş büyük şehirlerimizin belirli bölgelerine hava karardıktan sonra girmeyecektir.
- In Parliament, we have certain rules that are applicable to everyone.
- Parlamento'da herkes için geçerli olan belirli kurallarımız var.
- As we have heard in this House, ice-strengthening is also required in certain marine areas.
- Bu Mecliste de duyduğumuz üzere, belirli deniz alanlarında buzun güçlendirilmesi de gerekmektedir.
- Firstly, there is going to be a mandatory inspection for certain ships.
- İlk olarak, belirli gemiler için zorunlu bir denetim olacak.
- The remaining amendments are technical, mainly aimed at giving greater precision to certain provisions.
- Geri kalan değişiklikler teknik olup, esas olarak belirli hükümlere daha fazla kesinlik kazandırmayı amaçlamaktadır.
- This is an achievement in itself in certain sectors of agriculture.
- Bu, tarımın belirli sektörlerinde başlı başına bir başarıdır.
- Obviously cultural traditions which go back centuries in certain areas of our planet form part of it.
- Gezegenimizin belirli bölgelerinde yüzyıllar öncesine dayanan kültürel geleneklerin bunun bir parçası olduğu açıktır.
- Some better system must replace the outdated and inefficient system of preferences for certain imports.
- Belirli ithalatlar için uygulanan eski ve verimsiz tercihler sisteminin yerini daha iyi bir sistem almalıdır.
- It refined and specified certain aspects of the Commission’s proposal.
- Komisyon'un teklifinin belirli yönlerini iyileştirmiş ve belirlemiştir.
- These are partnerships that receive certain fiscal benefits during a certain period of time.
- Bunlar belirli bir süre boyunca belirli mali yardımlar alan ortaklıklardır.
- Another crucial feature of the budgetary management was the low rate of use of payment appropriations in certain areas.
- Bütçe yönetiminin bir diğer önemli özelliği de belirli alanlarda ödeme ödeneklerinin düşük oranda kullanılmasıdır.
- The Commission has invariably acted in accordance with certain principles, which it has repeatedly emphasised.
- Komisyon her zaman, defalarca vurguladığı belirli ilkeler doğrultusunda hareket etmiştir.
- This is because US law provides that no new evidence can be introduced after a certain stage.
- Bunun nedeni, ABD yasalarının belirli bir aşamadan sonra yeni delil sunulamayacağını öngörmesidir.
- However, there is still a certain amount of concern in this area.
- Ancak, bu alanda hala belirli bir endişe söz konusudur.
- The traditional flow between certain Third World regions and Western destinations continues.
- Belirli Üçüncü Dünya bölgeleri ile Batılı varış noktaları arasındaki geleneksel akış devam etmektedir.
- We have a certain margin of manoeuvre within which to do it.
- Bunu yapmak için belirli bir manevra alanımız var.
- The EQUAL initiative is not restricted to certain groups of people.
- EQUAL girişimi belirli insan gruplarıyla sınırlı değildir.
- There are time restrictions, limiting the use of boats only to certain hours each day.
- Teknelerin kullanımını her gün sadece belirli saatlerle sınırlayan zaman kısıtlamaları vardır.
- A certain period of transition is therefore required.
- Bu nedenle belirli bir geçiş dönemi gereklidir.
- The new rule, however, leaves no option but to vote against certain reports.
- Ancak yeni kural, belirli raporlara karşı oy kullanmaktan başka seçenek bırakmıyor.
- This is the shortcoming on certain job markets which this directive is designed to rectify or prevent in future.
- Bu direktifin gelecekte düzeltmek veya önlemek için tasarlandığı belirli iş piyasalarındaki eksiklik budur.
- First it was certain countries, and now it is others.
- Önce belirli ülkelerdi, şimdi ise diğerleri.
- In Parliament, we have focused on tightening up the proposal in certain key areas.
- Parlamentoda teklifi belirli kilit alanlarda sıkılaştırmaya odaklandık.
- This situation, which reveals a chronic under-use of payments in certain areas, must come to an end.
- Belirli alanlarda ödemelerin kronik bir şekilde eksik kullanıldığını ortaya koyan bu durum sona ermelidir.
- Rather, it leaves a certain amount of room in which negotiations can be conducted in a sensible way.
- Aksine, müzakerelerin mantıklı bir şekilde yürütülebilmesi için belirli bir alan bırakmaktadır.
- It appears however, according to professionals and scientists, that only certain species need to be protected.
- Ancak profesyonellere ve bilim insanlarına göre sadece belirli türlerin korunması gerekmektedir.
- Politically speaking, they have always been considered transitory and due to disappear at a certain moment.
- Siyasi olarak konuşursak her zaman geçici ve belirli bir anda ortadan kalkacakları düşünüldü.
- They use certain words and pseudonyms.
- Belirli kelimeler ve takma adlar kullanıyorlar.
- Some fishing grounds are being reserved solely for certain States.
- Bazı balıkçılık alanları sadece belirli Devletlere ayrılmıştır.
- The Member States should retain a certain level of policy freedom.
- Üye Devletler belirli bir düzeyde politika özgürlüğünü muhafaza etmelidir.
- But our report tried to highlight certain and concrete strengths and weaknesses of national systems and policies.
- Ancak raporumuz ulusal sistem ve politikaların belirli ve somut güçlü ve zayıf yönlerini vurgulamaya çalışmıştır.
- We also need to involve children in certain decision-making processes at appropriate levels.
- Çocukları da uygun düzeylerde belirli karar alma süreçlerine dahil etmemiz gerekmektedir.
- Hence, a number of measures to make it easier to obtain certain categories of visa.
- Dolayısıyla, belirli kategorilerdeki vizelerin alınmasını kolaylaştıracak bir dizi tedbir.
- Enlargement is not a matter of meeting a certain number of technical requirements.
- Genişleme, belirli sayıda teknik gereksinimin karşılanması meselesi değildir.
- Is there a certain strategy in order to encourage our businesses to become European companies?
- İşletmelerimizi Avrupa şirketi olmaya teşvik etmek için belirli bir strateji var mı?
- It is clear that some Member States will continue to have problems with certain aspects of this directive.
- Bazı Üye Devletlerin bu direktifin belirli yönleriyle ilgili sorun yaşamaya devam edeceği açıktır.
- The complexity and diversity of this indispensable partnership inevitably generate a certain degree of friction.
- Bu vazgeçilmez ortaklığın karmaşıklığı ve çeşitliliği kaçınılmaz olarak belirli ölçüde sürtüşme yaratmaktadır.
- However, we cannot support certain parts of the report.
- Bununla birlikte, raporun belirli bölümlerini destekleyemiyoruz.
- Therefore, the responsibility of the European Union has to be seen in a certain context.
- Bu nedenle, Avrupa Birliği'nin sorumluluğu belirli bir bağlamda görülmelidir.
- Politically speaking, they have always been considered transitory and due to disappear at a certain moment.
- Siyasi olarak konuşursak, her zaman geçici ve belirli bir anda ortadan kalkacakları düşünüldü.
- This type of procedure should be reserved for certain directives, such as Seveso or Natura 2000.
- Bu tür bir prosedür Seveso veya Natura 2000 gibi belirli direktifler için ayrılmalıdır.
- Certain alcoholic drinks, such as wine, must obey specific rules on labelling.
- Şarap gibi bazı alkollü içecekler, etiketleme konusunda belirli kurallara uymak zorundadır.
- Under the current arrangements, only establishments dealing with certain feed additives are registered.
- Mevcut düzenlemelere göre, sadece belirli yem katkı maddeleri ile uğraşan işletmeler kayıt altına alınmaktadır.
- The remaining amendments are technical, mainly aimed at giving greater precision to certain provisions.
- Geri kalan değişiklikler tekniktir ve esas olarak belirli hükümlere daha fazla kesinlik kazandırmayı amaçlamaktadır.
- The EU's restoring or prolonging state aid to certain vessels would not help.
- AB'nin belirli gemilere devlet yardımını yeniden sağlaması ya da uzatması yardımcı olmayacaktır.
- There therefore remains a certain lack of agreement, something upon which I wish to comment shortly.
- Bu nedenle, üzerinde kısaca yorum yapmak istediğim belirli bir mutabakat eksikliği devam etmektedir.
- However, there is still a certain amount of concern in this area.
- Bununla birlikte bu alanda hala belirli bir endişe söz konusudur.
- We do not agree upon certain, very specific, issues, but we will deal with these when the time is right.
- Belirli, çok spesifik konular üzerinde mutabık değiliz ancak bunları zamanı geldiğinde ele alacağız.
- The Agency has a certain degree of autonomy, like all European agencies.
- Ajans, tüm Avrupa ajansları gibi belirli bir özerkliğe sahiptir.
- The candidate countries must focus their efforts on certain areas.
- Aday ülkeler çabalarını belirli alanlara odaklamalıdır.
- He said that criticism is a healthy exercise, but that it must be levelled under certain premises.
- Eleştirinin sağlıklı bir egzersiz olduğunu, ancak bunun belirli öncüller altında yapılması gerektiğini söyledi.
- Such an invasion of privacy is only permissible on certain conditions.
- Böyle bir mahremiyet ihlaline yalnızca belirli koşullarda izin verilebilir.
- Our preventative audio-metric testing will be made available under certain circumstances.
- Önleyici odyometri testlerimiz belirli koşullar altında kullanıma sunulacaktır.
- I asked for an update on the targeted sanctions applied against certain persons.
- Belirli kişilere karşı uygulanan hedefli yaptırımlara ilişkin bir güncelleme istedim.
- This could be our response, with a certain number of conditions.
- Bu, belirli sayıda koşulla birlikte bizim yanıtımız olabilir.
- The average citizen will not venture into certain areas of our big cities after dusk.
- Ortalama bir vatandaş büyük şehirlerimizin belirli bölgelerine akşam karanlığından sonra girmeye cesaret edemez.
- Certain Member States would then be able to form a military alliance within the EU.
- Belirli Üye Devletler daha sonra AB içinde askeri bir ittifak oluşturabilecektir.
- There is also going to be a need to provide consumers with special protection in certain sectors.
- Belirli sektörlerde tüketicilere özel koruma sağlanmasına da ihtiyaç olacaktır.
- The Danish initiative envisages a certain flexibility concerning the burden of proof.
- Danimarka'nın girişimi ispat yükümlülüğüne ilişkin belirli bir esneklik öngörmektedir.
- There is no doubt that this could achieve certain synergies.
- Bunun belirli sinerjiler sağlayabileceğine şüphe yoktur.
- We also need to involve children in certain decision-making processes at appropriate levels.
- Ayrıca çocukları uygun düzeylerde belirli karar alma süreçlerine dahil etmemiz gerekiyor.
- The Community called for stricter provisions in certain respects but did not manage to push them through.
- Topluluk belirli açılardan daha katı hükümler getirilmesini talep etti ancak bunları kabul ettirmeyi başaramadı.
- It would be unacceptable if certain tasks were to be delegated to another executive agency on a discretionary basis.
- Belirli görevlerin takdire bağlı olarak başka bir yürütme kurumuna devredilmesi kabul edilemez.
- Account must be taken of the fact that insurance companies need a certain amount of time to prepare.
- Sigorta şirketlerinin hazırlanmak için belirli bir süreye ihtiyaç duydukları gerçeği göz önünde bulundurulmalıdır.
- Certain areas need special protection from noise and other emissions, and this option must exist.
- Belirli alanların gürültü ve diğer emisyonlara karşı özel korumaya ihtiyacı vardır ve bu seçenek mevcut olmalıdır.
- Each party continues to grant reciprocal concessions on certain products.
- Taraflar belirli ürünlerde karşılıklı tavizler vermeyi sürdürmektedir.
- However, we cannot determine a certain space for their existence.
- Ancak onların mevcudiyeti için belirli bir mekân tayin edemeyiz.
- In fact, capitalist production first appears at a certain stage of development of industry.
- Aslında kapitalist üretim ilk olarak sanayinin belirli bir gelişme aşamasında ortaya çıkar.
- However, we cannot determine a certain space for their existence.
- Ancak, varoluşları için belirli bir mekan belirleyemeyiz.
- When you use the Services, our servers automatically record certain information your web browser sends.
- Hizmetleri kullandığınızda, sunucularımız web tarayıcınızın gönderdiği belirli bilgileri otomatik olarak kaydeder.
- The delays of time are inevitable in the presence of certain space conditions.
- Belirli mekân koşullarının varlığında zamansal gecikmeler olması kaçınılmazdır.
- The delays of time are inevitable in the presence of certain space conditions.
- Belirli mekansal koşulların varlığı halinde zamansal gecikmeler kaçınılmazdır.
- Second, the scientific world conception is marked by application of a certain method, namely logical analysis.
- İkincisi, bilim dünyasının anlayışı belirli bir yöntemin, yani mantıksal çözümleme ile belirlenir.
- In all cases, the payout you will get after winning a certain trade is stated beforehand.
- Her durumda, belirli bir anlaşmayı kazandıktan sonra alacağınız ödeme önceden belirtilir.
- The delays of time are inevitable in the presence of certain space conditions.
- Zamansal gecikmeler, belirli mekân koşullarının mevcudiyetinde kaçınılmazdır.
- I didn't have a certain president in mind.
- Aklımda başkanlık için belirli biri yoktu.
- In all cases, the payout you will get after winning a certain trade is stated beforehand.
- Her durumda, belirli bir işleme hak kazandıktan sonra alacağınız ödeme önceden belirtilir.
- Second, the scientific world conception is marked by application of a certain method, namely logical analysis.
- İkinci olarak, bilimsel dünya anlayışı belirli bir yöntemin, yani mantıksal çözümlemenin uygulanmasıyla belirginleşir.
- It also doesn't explain why certain knowledge arises at different times.
- Ayrıca belirli bilgilerin neden farklı zamanlarda ortaya çıktığını da açıklamıyor.
- In fact, capitalist production first appears at a certain stage of development of industry.
- Aslında, kapitalist üretim ilk olarak sanayinin gelişiminin belirli bir aşamasında ortaya çıkar.
- Properly used, certain poisons will prove beneficial.
- Uygun şekilde kullanılırsa, belirli zehirler yararlı olacaktır.
- Each kind of atom has a certain unique number of particles called protons, neutrons, and electrons in it.
- Her atom türünün içinde proton, nötron ve elektron adı verilen belirli sayıda benzersiz parçacık vardır.
- They hate certain ethnic groups; I hate all ethnic groups.
- Onlar belirli etnik gruplardan nefret ediyorlar; ben bütün etnik gruplardan nefret ediyorum.
- He is threatened by a certain gangster.
- O belirli bir gangster tarafından tehdit edilmektedir.
- If you want to know how a certain word is used, look it up in this dictionary.
- Belirli bir kelimenin nasıl kullanıldığını öğrenmek istiyorsanız, bu sözlüğe bakın.
- You can search sentences containing a certain word and get translations for these sentences.
- Belirli bir kelimeyi içeren cümleleri arayabilir ve bu cümleler için çeviriler alabilirsiniz.
- Governments usually resort to price control when inflation has reached a certain level.
- Hükümetler genellikle enflasyon belirli bir seviyeye ulaştığında fiyat kontrolüne başvurur.
- He's being threatened by a certain gangster.
- Belirli bir gangster tarafından tehdit ediliyordu.
- Is the guillotine still used by certain countries?
- Giyotin belirli ülkeler tarafından hâlâ kullanılıyor mu?
- They hate certain ethnic groups; I hate all ethnic groups.
- Belirli etnik gruplardan nefret ediyorlar; ben tüm etnik gruplardan nefret ediyorum.
- Without a basic understanding of certain norms, communication is impossible.
- Belirli normlar hakkında temel bir anlayış olmadan iletişim imkansızdır.
- You can search sentences containing a certain word and get translations for these sentences.
- Belirli bir kelimeyi içeren cümleleri arayabilirsiniz ve bu cümleler için çeviriler alabilirsiniz.
- The third star belonged to a certain king.
- Üçüncü yıldız belirli bir krala aitti.
- I can trust him to a certain extent.
- Belirli bir ölçüde ona güvenebilirim.
- I have a certain amount of money on me.
- Üzerimde belirli bir miktar para var.
- He has the backing of a certain politician.
- Belirli bir politikacının desteğine sahip.
- All forecasts have a certain degree of uncertainty.
- Bütün tahminler belirli bir ölçüde belirsizlik içerirler.
- Each kind of atom has a certain unique number of particles called protons, neutrons, and electrons in it.
- Her tür atomun içinde protonlar, nötronlar ve elektronlar denilen belirli benzersiz parçacıkları vardır.
- If you want to know how a certain word is used, look it up in this dictionary.
- Belirli bir sözcüğün nasıl kullanıldığını bilmek istiyorsanız, bu sözlüğe bakın.
- This book has a certain value.
- Bu kitap belirli bir değere sahiptir.
Show More (163)
|
4 |
certain |
kesin |
adj. |
|
- It is certain that 2 plus 2 equals to 4.
- 2 artı 2'nin 4 ettiği kesindir.
- Support for Amendment No 76 means yes to a simple, clear and, so too, legally certain definition.
- 76 No'lu Değişikliğe verilen destek, basit, açık ve yasal olarak da kesin bir tanıma evet anlamına gelmektedir.
- However, a whole range of new methods will certainly be required.
- Bununla birlikte, bir dizi yeni yönteme ihtiyaç duyulacağı kesindir.
- Support for Amendment No 76 means yes to a simple, clear and, so too, legally certain definition.
- 75 No'lu Değişikliğe destek, basit, açık ve yasal olarak da kesin bir tanıma evet demektir.
- It is absolutely certain that all three left us with an ecological disaster.
- Her üçünün de bizi ekolojik bir felaketle baş başa bıraktığı kesinlikle kesindir.
- However, I see no certain gains from growing GM products in Europe.
- Ancak, Avrupa'da GDO'lu ürünlerin yetiştirilmesinden kesin bir kazanç göremiyorum.
- So we were told with some certainty that it would not take Kabul.
- Bu yüzden bize Kabil'i alamayacağı kesin olarak söylendi.
- The former is certain and stable, while the latter remains uncertain.
- Birincisi kesin ve istikrarlı, ikincisi ise belirsizliğini koruyor.
- That is not entirely certain, however, as no precedents have been set.
- Ancak bu tam olarak kesin değildir, zira emsal teşkil edecek bir durum söz konusu değildir.
- It is certain that they will impose this policy, however much their opponents react.
- Muhalifleri ne kadar tepki gösterse de bu politikayı dayatacakları kesin.
- You have certainly done more than your duty in this field.
- Bu alanda üzerinize düşeni fazlasıyla yaptığınız kesin.
- It is their certain knowledge and solace that God is watching over His church everywhere.
- Tanrı'nın kilisesini her yerde izlediği onların kesin bilgisi ve tesellisidir.
- No one can say with certainty what the advantages and disadvantages of the two options will be in the next two years.
- Önümüzdeki iki yıl içinde iki seçeneğin avantaj ve dezavantajlarının ne olacağını kimse kesin olarak söyleyemez.
- I believe that this is now being done, but nothing is absolutely certain yet.
- Şu anda bunun yapıldığına inanıyorum, ancak henüz hiçbir şey kesin değil.
- There is no certain answer to this, just as there is no certain answer to how we should approach this area.
- Bunun kesin bir cevabı yok, tıpkı bu alana nasıl yaklaşmamız gerektiğinin kesin bir cevabı olmadığı gibi.
- We are certainly in the same boat so to speak.
- Tabiri caizse aynı gemide olduğumuz kesin.
- Certainly, the current rules benefit car manufacturers and dealers and disadvantage consumers.
- Mevcut kuralların otomobil üreticilerine ve bayilerine fayda sağladığı, tüketicilere ise dezavantaj sağladığı kesin.
- We do not know this with any certainty because no organisations or media are permitted in the area.
- Bunu kesin olarak bilmiyoruz çünkü bölgeye hiçbir kuruluşun ya da medyanın girmesine izin verilmiyor.
- That aside, it looks as though we can certainly reach an agreement fairly soon.
- Bu bir yana, çok yakında bir anlaşmaya varabileceğimiz kesin gibi görünüyor.
- However, I see no certain gains from growing GM products in Europe.
- Bununla birlikte, Avrupa'da GD ürünlerin yetiştirilmesinden kesin bir kazanç görmüyorum.
- This means that farmers can also plan with certainty.
- Bu, çiftçilerin de kesin olarak planlama yapabileceği anlamına gelir.
- The Commission proposal on tax incentives with regard to certain biofuels is worthy of our firm support.
- Belirli biyoyakıtlara ilişkin vergi teşvikleri hakkındaki Komisyon önerisi kesin desteğimizi hak etmektedir.
- They are certainly capable of conveying detailed information on these issues.
- Bu konularda detaylı bilgi aktarabilecek kapasiteye sahip oldukları kesin.
- Although not the aim of the amendment, it would certainly lead to unnecessary bureaucracy.
- Değişikliğin amacı bu olmasa da, gereksiz bürokrasiye yol açacağı kesindir.
- I cannot say that this is the view of all the Members of the PSE Group, but it is certainly the view of some of us.
- Bunun PSE Grubunun tüm Üyelerinin görüşü olduğunu söyleyemem, ancak bazılarımızın görüşü olduğu kesin.
- While reports from the area are sometimes unclear, the situation is certainly serious.
- Bölgeden gelen haberler bazen net olmasa da durumun ciddi olduğu kesindir.
- One certain consequence of this would be an increase in the overall expenditure of the budget.
- Bunun kesin sonuçlarından biri, bütçenin toplam harcamalarında bir artış olacaktır.
- What is certain, however, is that the goal will be to improve the experience.
- Ancak şurası kesin ki, amaç deneyimi geliştirmek olacak.
- Is it certain that he will come tomorrow?
- Yarın geleceği kesin mi?
- Is it certain that he will help us?
- Bize yardım edeceği kesin mi?
- Nothing is more certain than death.
- Hiçbir şey ölümden daha kesin değildir.
- He is certain to turn up.
- Ortaya çıkacağı kesin.
- It is certain that he will succeed.
- Onun başaracağı kesin.
- It was far from certain.
- Kesin olmaktan çok uzaktı.
- That George will come is certain.
- George'un geleceği kesindir.
- It is by no means certain.
- Hiçbir şekilde kesin değil.
- That he is alive is certain.
- Hayatta olduğu kesin.
- That she was there is certain.
- Orada olduğu kesin.
- She is certain to pass the exam.
- Sınavı geçeceği kesin.
- He is certain to come.
- O kesin gelecek.
- She is certain to turn up.
- Ortaya çıkacağı kesin.
- He is certain to turn up.
- O, kesin dönecek.
- It is certain that he missed the train.
- Onun treni kaçırdığı kesindir.
- It is certain that he will succeed.
- Başarılı olacağı kesin.
- In the film about the world coming to an end, death was certain within twelve hours.
- Dünyanın sonunun geldiğini anlatan filmde on iki saat içinde ölüm kesindi.
- Tom is certain to turn up.
- Tom kesin gelecek.
- Nothing's certain when it comes to him.
- Konu o olunca hiçbir şey kesin değil.
- Tom is certain to do that.
- Tom'un onu yapacağı kesin.
- That's almost certain to happen.
- Bunun olacağı neredeyse kesin.
- Death is certain, but its time is not.
- Ölüm kesindir, ama onun zamanı kesin değildir.
- It is certain that he will agree with us.
- Onun bize katılacağı kesin.
- He's certain to succeed.
- Başarılı olacağı kesin.
- That he will succeed is certain.
- Başarılı olacağı kesin.
- It is certain that he will come here.
- Onun buraya geleceği kesin.
- It is certain that he will come here.
- Buraya geleceği kesin.
- Tom is certain to succeed.
- Tom'un başarıya ulaşacağı kesin.
- The baseball team is certain to win the next game.
- Beyzbol takımının bir sonraki maçı kazanacağı kesin.
- Tom is certain to turn up.
- Tom'un geleceği kesin.
- It's certain that some things can be changed, but on the whole they have managed as best as they can.
- Bazı şeylerin değiştirilebileceği kesin, ancak genel olarak mümkün olan en iyi şekilde idare ettiler.
- It is certain that Lucy will marry the pop singer.
- Lucy'nin pop şarkıcısıyla evleneceği kesin.
- It'll be a hard game, that's for certain.
- Zor bir karşılaşma olacak, orası kesin.
- It is certain that he didn't go out that day.
- Onun o gün dışarı çıkmadığı kesindir.
- Tom is certain to come on time.
- Tom'un zamanında geleceği kesin.
- It was far from certain.
- Kesin olmaktan uzaktı.
- It's certain that George will come.
- George kesin gelecek.
- It isn't certain whether he will come or not.
- Gelip gelmeyeceği kesin değil.
- She is certain to pass the exam.
- Onun sınavı geçeceği kesindir.
- She is certain to come on time.
- Zamanında geleceği kesin.
- It is certain that prices will go up.
- Fiyatların yükseleceği kesin.
- That he is alive is certain.
- Onun hayatta olduğu kesin.
- Lucy is certain to come.
- Lucy kesin gelecek.
- It isn't certain whether he will come or not.
- Onun gelip gelmeyeceği kesin değil.
- He is certain to come.
- Geleceği kesin.
- It is certain that he will pass the examination.
- Onun sınavı geçmesi kesindir.
- It's still not certain who's going to win this match.
- Bu maçı kimin kazanacağı hâlâ kesin değil.
- Tom is certain to succeed.
- Tom'un başarılı olacağı kesin.
- He's certain to succeed.
- Başarılı olması kesindir.
- Death is certain, but its time is not.
- Ölüm kesin, ama zamanı değil.
- It is certain that he missed the train.
- Treni kaçırdığı kesin.
- It is certain that the price of gold will go up.
- Altın fiyatının yükseleceği kesin.
- He is certain to win the game.
- Oyunu kazanacağı kesin.
- That you will pass the exam is certain.
- Sınavı geçeceğin kesindir.
- My mother is certain to say no.
- Annem kesin hayır der.
- Tom is certain to show up.
- Tom'un geleceği kesin.
- It is certain that he is in Hawaii now.
- Şu anda Hawaii'de olduğu kesin.
- This isn't certain yet.
- Bu henüz kesin değil.
- It is certain that he is wrong.
- Hatalı olduğu kesin.
- These facts are certain.
- Bu gerçekler kesin.
- It is certain that he passed the examination.
- Sınavı geçtiği kesin.
- Is there anything certain you can tell us about Tom?
- Tom hakkında bize söyleyebileceğin kesin bir şey var mı?
- It is certain that he will agree with us.
- Bizimle aynı fikirde olacağı kesin.
- It's not certain whether he carried out his assignment.
- Görevini yerine getirip getirmediği kesin değil.
- For certain, no one will look for this sentence.
- Bu cümleyi kimsenin aramayacağı kesin.
- Death is certain, only the time is not certain.
- Ölüm kesin, sadece zamanı kesin değil.
- That George will come is certain.
- George'un geleceği kesin.
- I think it certain that our team will win.
- Bence takımımızın kazanacağı kesin.
- That you will pass the exam is certain.
- Sınavı geçeceğiniz kesin.
- That he will fail is certain.
- Başarısız olacağı kesin.
- It's nearly certain that the truth will come out.
- Gerçeğin ortaya çıkacağı neredeyse kesin.
- That's almost certain to happen.
- Bunun olacağı kesin gibi.
- Tom is certain to win.
- Tom'un kazanacağı kesin.
- It's certain that George will come.
- George'un geleceği kesin.
- Death is certain, only the time is not certain.
- Ölüm kesin, sadece zaman kesin değil.
- I cannot say for certain that the patient will recover.
- Hastanın iyileşeceğine dair kesin bir şey söyleyemem.
- It is not certain when he came here.
- Buraya ne zaman geldiği kesin değil.
- She is certain to be surprised.
- Şaşıracağı kesin.
- Tom is certain to be surprised.
- Tom'un şaşıracağı kesin.
- Lucy is certain to come.
- Lucy'nin geleceği kesin.
- It is certain that Jim stayed at home that day.
- Jim'in o gün evde kaldığı kesin.
- Tom is certain to come.
- Tom'un geleceği kesin.
- Is there anything certain you can tell us about Tom?
- Bize Tom hakkında söyleyebileceğin kesin bir şey var mı?
- It is certain that he is in Hawaii now.
- Onun şimdi Hawaii'de olduğu kesindir.
- It is certain that he helped them for the benefit of himself.
- Onlara kendi çıkarı için yardım ettiği kesindir.
- It is by no means certain.
- O, hiçbir şekilde kesin değil.
- That he will fail is certain.
- Onun başarısız olacağı kesindir.
- It's impossible to tell for certain.
- Kesin bir şey söylemek imkansız.
- It is certain that he will pass the examination.
- Sınavı geçeceği kesin.
- It is certain that he didn't go out that day.
- O gün dışarı çıkmadığı kesin.
- Death is certain.
- Ölüm kesindir.
- Is it certain that he will help us?
- Onun bize yardım edeceği kesin mi?
- That he will succeed is certain.
- Başaracağı kesin.
- It'll be a hard game, that's for certain.
- Zor bir maç olacağı kesin.
Show More (119)
|
5 |
certain |
belli |
adj. |
|
- The convenience store is only open at certain times of the day.
- Market sadece günün belli saatlerinde açık.
- There is also a certain confusion in the report when it comes to trade relations with LDCs.
- Raporda EAGÜ'lerle ticari ilişkiler söz konusu olduğunda da belli bir kafa karışıklığı var.
- There are a certain number of cultural differences, but what is a good standard?
- Belli sayıda kültürel farklılıklar var, ama iyi bir standart nedir?
- There is a certain contradiction in Europe.
- Avrupa'da belli bir çelişki var.
- We have to rely to a certain extent on parliamentary fair play.
- Belli bir ölçüde parlamentonun adil oyununa güvenmek zorundayız.
- We must observe a certain balance.
- Belli bir denge gözetmeliyiz.
- We feel that, in this respect, there may have been a certain naive short-sightedness.
- Bu bağlamda, belli bir naif dar görüşlülüğün söz konusu olabileceğini düşünüyoruz.
- However, there have to be certain principles.
- Ancak belli ilkeler olmalı.
- There is, in fact, a certain amount of discord among us on this point.
- Aslında bu noktada aramızda belli bir anlaşmazlık var.
- There is a certain conference-weariness, but some knots can perhaps be unravelled.
- Belli bir konferans yorgunluğu var, ancak bazı düğümler belki çözülebilir.
- We have a certain lack of cohesion here and it is up to us to clarify our agricultural and industrial social model.
- Burada belli bir uyum eksikliğimiz var ve tarımsal ve endüstriyel sosyal modelimizi netleştirmek bize bağlı.
- There was a certain annoyance because three Member States had met together.
- Üç Üye Devlet bir araya geldiği için belli bir sıkıntı vardı.
- It is now impossible to hide a certain amount of disappointment that has been felt, at least to date.
- En azından bugüne kadar hissedilen belli bir hayal kırıklığını gizlemek artık mümkün değildir.
- But, after a certain point, it creates practical problems which need to be addressed.
- Ancak, belli bir noktadan sonra, ele alınması gereken pratik sorunlar yaratmaktadır.
- I think that a certain lesson can be drawn from this.
- Bundan belli bir ders çıkarılabileceğini düşünüyorum.
- One can see a certain logic in this.
- Bunda belli bir mantık görülebilir.
- There is, in fact, a certain amount of discord among us on this point.
- Aslında bu konuda aramızda belli bir anlaşmazlık var.
- All that range, to a certain degree, is given this treatment.
- Belli bir dereceye kadar tüm bu aralık bu muameleyi görmektedir.
- The Commission has a certain amount of experience here and I trust it will be able to improve on it.
- Komisyon'un bu konuda belli bir tecrübesi var ve bunu geliştirebileceğine inanıyorum.
- I should also like to ask for a certain amount of consistency in this Parliament.
- Ayrıca bu Parlamentoda belli bir tutarlılık sağlanmasını rica ediyorum.
- There is, of course, the World Trade Organisation, which requires that we observe certain rules.
- Elbette bir de Dünya Ticaret Örgütü var ki bu da belli kurallara uymamızı gerektiriyor.
- It is only natural that the issue of the fight against terrorism should be given a certain amount of attention in Ghent.
- Terörle mücadele konusuna Gent'te belli bir önem verilmesi son derece doğaldır.
- Such operations have long been considered with a certain degree of forbearance.
- Bu tür faaliyetler uzun zamandır belli bir hoşgörü ile karşılanmaktadır.
- While a certain amount of progress has been made, it is clear that a single insurance market does not yet exist.
- Belli bir ilerleme kaydedilmiş olsa da tek bir sigorta piyasasının henüz mevcut olmadığı açıktır.
- It is now impossible to hide a certain amount of disappointment that has been felt, at least to date.
- En azından bugüne kadar hissedilen belli bir hayal kırıklığını gizlemek artık mümkün değil.
- Relations between the EU and Iran are characterised by a certain amount of caution, which is good.
- AB ile İran arasındaki ilişkilerde belli bir temkinlilik söz konusudur ki bu da iyi bir şeydir.
- We feel that, in this respect, there may have been a certain naive short-sightedness.
- Bu bağlamda belli bir naif dar görüşlülüğün söz konusu olabileceğini düşünüyoruz.
- Firstly, this Chamber has a certain dignity, and that dignity is manifested in the way we work.
- İlk olarak, bu Meclisin belli bir saygınlığı vardır ve bu saygınlık çalışma şeklimizde kendini gösterir.
- So I have a certain amount of 'form' on this issue, as football managers would say.
- Dolayısıyla futbol menajerlerinin dediği gibi, bu konuda belli bir 'formum' var.
- There are a certain number of cultural differences, but what is a good standard?
- Belli sayıda kültürel farklılıklar var ama iyi bir standart nedir?
- For certain people in certain sections of society, there is a danger in any country.
- Toplumun belli kesimlerindeki belli insanlar için her ülkede tehlike vardır.
- What I mean is that we have arrived at a certain point.
- Demek istediğim şu ki, belli bir noktaya geldik.
- The motion for a resolution is restricted to certain essential issues.
- Karar önergesi belli temel konularla sınırlandırılmıştır.
- No, I do believe there must be a certain amount of self-criticism.
- Hayır, belli bir miktar özeleştiri yapılması gerektiğine inanıyorum.
- To a certain extent we are faced with a surprising situation.
- Belli bir ölçüde şaşırtıcı bir durumla karşı karşıyayız.
- The present government has a certain degree of balance.
- Mevcut hükümetin belli bir dengesi var.
- In other words, at a certain point, the two institutions will converge, but only briefly.
- Başka bir deyişle belli bir noktada iki kurum yakınlaşacaktır ancak bu sadece kısa bir süre için olacaktır.
- So I have a certain amount of 'form' on this issue, as football managers would say.
- Dolayısıyla futbol menajerlerinin dediği gibi bu konuda belli bir "duruşum" var.
- All that range, to a certain degree, is given this treatment.
- Tüm bu aralık, belli bir dereceye kadar, bu muameleye tabi tutulur.
- In conclusion, I want to say that there is a certain confusion where the amendments are concerned.
- Sonuç olarak, değişiklikler söz konusu olduğunda belli bir kafa karışıklığı olduğunu söylemek istiyorum.
- At least a certain balance has been achieved in these texts.
- Bu metinlerde en azından belli bir denge sağlanmıştır.
- There was a certain annoyance because three Member States had met together.
- Üç Üye Devlet bir araya geldiği için belli bir rahatsızlık vardı.
- There therefore remains a certain lack of agreement, something upon which I wish to comment shortly.
- Bu nedenle, üzerinde kısaca yorum yapmak istediğim belli bir uzlaşmazlık söz konusudur.
- However, we are now facing a certain inconsistency.
- Ancak şu anda belli bir tutarsızlıkla karşı karşıyayız.
- Mr Andersson is pointing in a certain direction, and this direction receives our support.
- Sayın Andersson belli bir yöne işaret ediyor ve bu yön bizim desteğimizi alıyor.
- The Commission has a certain amount of experience here and I trust it will be able to improve on it.
- Komisyon'un bu konuda belli bir deneyimi var ve bunu geliştirebileceğine inanıyorum.
- Rather, it leaves a certain amount of room in which negotiations can be conducted in a sensible way.
- Aksine, müzakerelerin mantıklı bir şekilde yürütülebilmesi için belli bir alan bırakmaktadır.
- Hitherto, this has been somewhat taboo up to a certain point.
- Şimdiye kadar bu konu belli bir noktaya kadar tabu olarak görülmüştür.
- We shall be voting on several proposals which might represent a certain amount of progress.
- Belli bir miktar ilerlemeyi temsil edebilecek birkaç öneriyi oylayacağız.
- Although the Member States have similar problems with their soil to a certain extent, the cause varies.
- Üye Devletler topraklarıyla ilgili belli ölçüde benzer sorunlar yaşasa da bunun nedeni farklılık göstermektedir.
- That cannot be such a big problem because these Minutes become public after a certain time anyway.
- Bu o kadar büyük bir sorun olamaz çünkü bu Tutanaklar zaten belli bir süre sonra kamuya açık hale geliyor.
- This book attracted a certain amount of attention in China when it was published last year.
- Bu kitap geçen yıl yayınlandığında Çin'de belli bir ilgi gördü.
- At least a certain balance has been achieved in these texts.
- En azından bu metinlerde belli bir denge sağlandı.
- There always is one universal truth of a certain situation.
- Belli bir durumla ilgili her zaman tek bir evrensel gerçek söz konusudur.
- In fact, capitalist production first appears at a certain stage of development of industry.
- Aaslında, kapitalist üretim, ilkin, sanayinin belli bir gelişme aşamasında ortaya çıkar.
- In a certain sense I see this editorial as an opportunity.
- Belli bir anlamda bu başyazıyı bir fırsat olarak görüyorum.
- She felt that it gave her a certain amount of freedom.
- Bunun kendisine belli bir miktar özgürlük verdiğini hissetti.
- However, we cannot determine a certain space for their existence.
- Ancak onların varlığı için belli bir mekan saptayamıyoruz.
- She felt that it gave her a certain amount of freedom.
- Bunun ona belli bir miktar özgürlük sağladığını hissetti.
- You have learned to recycle certain things and to live more in harmony with the planet in some areas.
- Belli ürünleri geri dönüştürmeyi ve bazı bölgelerde gezegenle daha fazla uyum içinde yaşamayı öğrendiniz.
- I didn't have a certain president in mind.
- Aklımda belli bir başkan yoktu.
- Unfortunately, we have no choices but a certain buffer zone.
- Ne yazık ki, belli bir tampon bölge dışında seçeneğimiz yok.
- The third star belonged to a certain king.
- Üçüncü yıldız belli bir krala aitti.
- I felt a certain anxiety in my chest.
- Göğsümde belli bir endişe hissettim.
- Whenever I hear that song, I think of a certain girl.
- Ne zaman o şarkıyı duysam belli bir kızı düşünürüm.
- This book has a certain value.
- Bu kitabın belli bir değeri var.
- The doctor told me to avoid certain foods.
- Doktor belli gıdalardan kaçınmamı söyledi.
- Certain circles keep saying the same thing insistently.
- Belli çevreler ısrarla aynı şeyi söyleyip duruyor.
- Tom does have a certain charm, doesn't he?
- Tom'un belli bir cazibesi var, değil mi?
- This is the humorous variation of a certain proverb.
- Bu, belli bir atasözünün mizahi varyasyonudur.
- Ted was certain of winning the game.
- Ted'in oyunu kazanacağı belliydi.
- It's still not certain who's going to win this match.
- Bu maçı kimin kazanacağı hala belli değil.
- I have a certain amount of money on me.
- Üzerimde belli bir miktar para var.
- That requires a certain courage.
- Bu belli bir cesaret gerektirir.
- When I was a student at MIT I used to eat at a certain restaurant in Boston.
- MIT'de öğrenciyken Boston'da belli bir restoranda yemek yerdim.
- After a certain point, everything became a little more difficult.
- Belli bir noktadan sonra her şey biraz daha zor oldu.
- I met her on a certain winter day.
- Onunla belli bir kış gününde tanıştım.
- I have certain standards.
- Benim belli standartlarım var.
- He was taken care of by a certain young doctor.
- Ona belli bir genç doktor tarafından bakıldı.
- He has the backing of a certain politician.
- O belli bir politikacının desteğine sahip.
- At a certain age they want to imitate.
- Belli bir yaşa geldiklerinde taklit etmek isterler.
- It's actually quite pretty if you look at it from a certain angle.
- Belli bir açıdan bakarsanız aslında oldukça güzel.
- There is a certain pleasure in pointing out other people's errors.
- Başkalarının hatalarını göstermekten belli bir zevk duyulur.
- Playing chess requires a certain amount of skill.
- Satranç oynamak belli bir beceri gerektirir.
- Governments usually resort to price control when inflation has reached a certain level.
- Enflasyon belli bir düzeye ulaştığında Hükümetler genellikle fiyat kontrolüne başvururlar.
- He is threatened by a certain gangster.
- Belli bir gangster tarafından tehdit ediliyor.
- I have certain standards.
- Belli standartlarım var.
- He's being threatened by a certain gangster.
- Belli bir gangster tarafından tehdit ediliyor.
- We usually met at a certain place in the city.
- Genellikle şehirde belli bir yerde buluşurduk.
- This is the humorous variation of a certain proverb.
- Bu belli bir atasözünün mizahi varyasyonudur.
- After a certain point, everything became a little more difficult.
- Belli bir noktadan sonra her şey biraz daha zorlaştı.
- All forecasts have a certain degree of uncertainty.
- Tüm tahminlerde belli bir belirsizlik vardır.
Show More (89)
|
6 |
certain |
kesinlik |
n. |
|
- They would also be less legally certain without the backing of the Court of Justice for their adoption.
- Ayrıca, Adalet Divanı'nın desteği olmadan kabul edilmelerinin yasal açıdan kesinliği de daha az olacaktır.
Show More (-2)
|