| 1 |
edge |
kenar |
n. |
|
- She threw a rock over the edge of the cliff.
- Uçurumun kenarına bir taş attı.
- The poster has got ragged and shabby and curling at the edges.
- Poster yırtık pırtık, perişan ve kenarları kıvrılmış durumda.
- National governments are generally relegated to the edge of the European structure.
- Ulusal hükümetler genellikle Avrupa yapısının kenarına itilmişlerdir.
- My pencil fell from the edge of my table.
- Kalemim masamın kenarından düştü.
- This road will take you down to the edge of Lake Biwa.
- Bu yol sizi Biwa Gölü'nün kenarına götürecektir.
- Tom was sitting on the edge of the desk playing his ukulele.
- Tom ukelelesini çalarak masanın kenarında oturuyordu.
- The edge of this knife is sharp and cuts well.
- Bu bıçağın kenarı keskin ve iyi kesiyor.
- Tom was sitting on the edge of the bed.
- Tom yatağın kenarında oturuyordu.
- Sami's body was discovered at the edge of a lake.
- Sami'nin cesedi bir gölün kenarında keşfedildi.
- He stood on the edge of the cliff.
- O, uçurumun kenarında durdu.
- Mary sat on the edge of the bed and told Tom a story until he felt asleep.
- Mary yatağın kenarına oturdu ve Tom uyuyana kadar ona bir hikaye anlattı.
- Tom stood on the edge of his farmland.
- Tom tarlasının kenarında durdu.
- Tom stood on the edge of his farmland.
- Tom arazinin kenarında durdu.
- It would be dangerous to go too near the edge of the cliff.
- Uçurumun kenarına çok yaklaşmak tehlikeli olabilir.
- This road will take you down to the edge of Lake Biwa.
- Bu yol seni Biwa Gölü kenarına götürecek.
- Tom pushed Mary over the edge of the cliff.
- Tom Mary'yi uçurumun kenarına itti.
- They camped at the water's edge.
- Onlar suyun kenarında kamp yaptılar.
- People gathered at the water's edge.
- İnsanlar suyun kenarında toplandı.
- He was sitting on the edge of the desk playing his guitar.
- Masanın kenarında oturmuş gitarını çalıyordu.
- Will you please hold this edge?
- Lütfen bu kenarı tutar mısın?
- Tom pushed Mary off the edge of the cliff.
- Tom Mary'yi uçurumun kenarından itti.
- He sat at the edge of the stream.
- Nehrin kenarında oturdu.
- Tom sat on the edge of his desk.
- Tom masasının kenarına oturdu.
- Tom sat on the edge of the desk.
- Tom masanın kenarına oturdu.
- Don't put the glass near the edge of the table.
- Bardağı, masanın kenarına yakın koymayın.
- People gathered at the water's edge.
- İnsanlar suyun kenarında toplanırdı.
- Are you sure it's safe to stand that close to the edge of the cliff?
- Uçurumun kenarına bu kadar yakın durmanın güvenli olduğundan emin misin?
- Tom pushed Mary off the edge of the cliff.
- Tom Mary'i uçurumun kenarından itti.
- It would be dangerous to go too near the edge of the cliff.
- Uçurumun kenarına çok yaklaşmak tehlikeli olurdu.
- Don't put the glass near the edge of the table.
- Bardağı, masanın kenarına koymayın.
- A new shopping mall opened on the edge of town.
- Şehrin kenarında yeni bir alışveriş merkezi açıldı.
- My pencil fell from the edge of my table.
- Benim kalemim masamın kenarından düştü.
- Tom nearly had a heart attack when he saw Mary standing on the edge of the roof.
- Tom, Mary'nin çatının kenarında durduğunu gördüğünde neredeyse kalp krizi geçiriyordu.
- He stood on the edge of the cliff.
- Uçurumun kenarında durdu.
- He chipped the edge of the tea cup.
- Çay bardağının kenarını yonttu.
- Fadil was pushed to the edge.
- Fadıl uçurumun kenarına itildi.
- They camped at the water's edge.
- Suyun kenarında kamp kurdular.
- Don't go near the edge.
- Kenara yaklaşma.
- Be careful near the edge of the cliff.
- Uçurumun kenarında dikkatli olun.
- Tom was sitting on the edge of the desk playing his ukulele.
- Tom masanın kenarında oturmuş ukulele çalıyordu.
- Tom pushed Mary over the edge of the cliff.
- Tom, Mary'i uçurumun kenarından itti.
- Tom walked to the edge of the pool.
- Tom havuzun kenarına yürüdü.
- Tom sat on the edge of the bed and put on his socks.
- Tom yatağın kenarına oturdu ve çoraplarını giydi.
- The soldiers cornered Tom at the edge of a high cliff.
- Askerler Tom'u yüksek bir uçurumun kenarında kıstırdı.
- He was sitting on the edge of the desk playing his guitar.
- Masanın kenarına oturmuş gitarını çalıyordu.
- The knife has a very sharp edge.
- Bıçağın çok keskin bir kenarı var.
- A new shopping mall opened on the edge of town.
- Kasabanın kenarında yeni bir alışveriş merkezi açıldı.
- Please step back from the edge of the platform.
- Lütfen platformun kenarından geri çekilin.
- The soldiers cornered Tom at the edge of a high cliff.
- Askerler yüksek bir uçurumun kenarında Tom'u köşeye sıkıştırdılar.
- Sami's body was discovered at the edge of a lake.
- Sami'nin cesedi bir gölün kenarında bulundu.
- I shouldn't have put my laptop so close to the edge of the table.
- Dizüstü bilgisayarımı masanın kenarına bu kadar yakın koymamalıydım.
- My pencil fell off the edge of my desk.
- Kalemim masamın kenarından düştü.
- The university is located a few blocks from the edge of the ghetto.
- Üniversite gettonun kenarından birkaç blok ötede bulunuyor.
- The bedroom curtains have faded at the edges.
- Yatak odasının perdelerinin kenarları solmuş.
- Tom nearly had a heart attack when he saw Mary standing on the edge of the roof.
- Tom Mary'nin çatının kenarında durduğunu gördüğü zaman neredeyse kalp krizi geçirmişti.
- Tom went to the edge of the cliff.
- Tom uçurumun kenarına gitti.
Show More (53)
|
| 2 |
edge |
avantaj |
n. |
|
- Knowing a third language will give your an edge over other candidates.
- Üçüncü bir dil bilmek size diğer adaylar karşısında avantaj sağlayacaktır.
- Tom still has an edge.
- Avantaj hâlâ Tom'da.
- Tom still has an edge.
- Tom'un hala bir avantajı var.
Show More (0)
|
| 3 |
edge |
uç |
n. |
|
- Our group has tabled compromise amendments which would trim the sharp edges.
- Grubumuz, sivri uçları törpüleyecek uzlaşmacı değişiklik önerileri sunmuştur.
- Everybody was on the edge of their seat.
- Herkes koltuğunun ucundaydı.
- I love living on the edge.
- Ben hayatı uçlarda yaşamayı severim.
Show More (0)
|
| 4 |
edge |
köşe |
n. |
|
- Will you please hold this edge?
- Bu köşeyi tutar mısınız lütfen?
- Tom sat on the edge of the bed and put on his socks.
- Tom yatağın köşesine oturdu ve çoraplarını giydi.
- I hit my funny bone on the edge of the table.
- Dirseğimi masanın köşesine çarptım.
Show More (0)
|
| 5 |
edge |
kıyı |
n. |
|
- She stood at the edge of the lake.
- Gölün kıyısında dikiliyordu.
- Tom was sitting on the edge of the bed.
- Tom yatağın kıyısında oturuyordu.
Show More (-1)
|
| 6 |
edge |
üstünlük |
n. |
|
- Our team of expertise has the edge in design and space planning.
- Uzman ekibimiz tasarım ve mekan planlamasında üstünlüğe sahiptir.
- After six games, Sampras had the edge on his opponent.
- Altı oyundan sonra, Sampras rakibine üstünlük sağladı.
Show More (-1)
|
| 7 |
edge |
biçmek |
v. |
|
- You should edge your lawn regularly.
- Çimlerinizi düzenli olarak biçmelisiniz.
Show More (-2)
|
| 8 |
edge |
yavaş yavaş yükselmek |
v. |
|
- Real estate prices are beginning to edge up again.
- Emlak fiyatları yeniden yavaş yavaş yükselmeye başladı.
Show More (-2)
|
| 9 |
edge |
vurucu |
n. |
|
- His story was rejected for not having enough edge.
- Hikâyesi yeterince vurucu olmadığı için ret aldı.
Show More (-2)
|
| 10 |
edge |
ağız |
n. |
|
- Be careful not to hold that edge of the razor.
- Dikkat et, usturanın ağzını tutma sakın.
Show More (-2)
|
| 11 |
edge |
parça |
n. |
|
- There was an edge of resentment in her voice.
- Sesinde bir parça kızgınlık vardı.
Show More (-2)
|
| 12 |
edge |
yavaş yavaş ilerlemek |
v. |
|
- He edged his way towards the exit.
- Çıkışa doğru yavaş yavaş ilerledi.
Show More (-2)
|
| 13 |
edge |
kenarlarını belirginleştirmek |
v. |
|
- My towel was edged with a satin border.
- Havlumun kenarları saten bir kenar süsüyle belirginleştirilmiş.
Show More (-2)
|
| 14 |
edge |
eşik (kıyamet/sorun vb) |
n. |
|
- We were at the edge of the hurricane.
- Biz kasırganın eşiğindeydik.
Show More (-2)
|
| 15 |
edge |
sınır |
n. |
|
- We were at the edge of the hurricane.
- Kasırganın sınırındaydık.
Show More (-2)
|
| 16 |
edge |
bıçak ağzı |
n. |
|
- The edge of this knife is sharp and cuts well.
- Bu bıçağın ağzı keskindir ve iyi keser.
Show More (-2)
|
