find - Englisch Türkisch Sätze
Englisch Türkisch
find bulmak v.
  • We should all being pulling together to find good, forward-looking solutions to European transport problems.
  • Avrupa'nın ulaşım sorunlarına iyi ve ileriye dönük çözümler bulmak için hep birlikte çalışmalıyız.
  • I find the goings-on in this sensitive area scarcely credible.
  • Bu hassas alanda yaşananları pek inandırıcı bulmuyorum.
  • The Council’s failure to put sufficient emphasis on this issue is something that I find unacceptable.
  • Konseyin bu konuya yeterince vurgu yapmamasını kabul edilemez buluyorum.
Show More (1963)
find bir durumda bulmak v.
  • So the airlines find themselves in an extremely difficult situation.
  • Dolayısıyla havayolu şirketleri kendilerini son derece zor bir durumda buluyorlar.
  • We now find ourselves in a situation in which government receipts will decline for cyclical reasons.
  • Şu anda kendimizi, devlet gelirlerinin konjonktürel nedenlerle azalacağı bir durumda buluyoruz.
  • These efforts cannot end in December, for otherwise, we will find ourselves in a very difficult situation.
  • Bu çabalar Aralık ayında sona eremez, aksi takdirde kendimizi çok zor bir durumda bulacağız.
Show More (5)
find rastlamak v.
  • Unfortunately we also find misunderstandings on this bookshelf and perhaps even wilful distortions.
  • Ne yazık ki bu kitaplıkta yanlış anlamalara ve hatta belki de kasıtlı çarpıtmalara da rastlıyoruz.
  • Successive examples of this can be found in every embassy of Member States.
  • Üye Devletlerin tüm büyükelçiliklerinde bunun örneklerine rastlamak mümkündür.
  • We cannot find any such formal mispractice at all.
  • Böyle bir resmi yanlış uygulamaya hiç rastlamadık.
Show More (3)
find çıkarmak v.
  • We now find, however, that two of the reports are giving us serious problems.
  • Ancak şimdi raporlardan ikisinin bize ciddi sorunlar çıkardığını görüyoruz.
  • Time must be found to draw up a clear balance sheet on the Uruguay Round.
  • Uruguay Turu'na ilişkin net bir bilanço çıkarmak için zaman bulunmalıdır.
  • That is the lesson to be learnt from today's failure to find an acceptable common resolution.
  • Bugün kabul edilebilir ortak bir çözüm bulunamamasından çıkarılması gereken ders budur.
Show More (1)
find keşfetmek v.
  • I found a really nice pizza shop in the old town.
  • Eski şehir merkezinde şirin bir pizzacı keşfettim.
  • The Chinese have found that the better their children know English, the less they use idiomatic expressions in Chinese.
  • Çinliler, çocuklarının İngilizceyi ne kadar iyi bilirlerse, Çince deyimsel ifadeleri o kadar az kullandıklarını keşfettiler.
  • She looked like a teacher, and later I found that she actually is one.
  • O bir öğretmene benziyordu ve sonra aslında onun bir öğretmen olduğunu keşfettim.
Show More (1)
find tespit etmek v.
  • Those found in breach of them must be dealt with severely.
  • Bunları ihlal ettiği tespit edilenler ciddi bir şekilde ele alınmalıdır.
  • These reports, which found serious weaknesses, are already available on the Internet.
  • Ciddi zayıflıklar tespit eden bu raporlar halihazırda internette mevcuttur.
  • We also find that, in the Corbett report on which we have just voted, Rule 136 was not amended.
  • Ayrıca, az önce oyladığımız Corbett raporunda Kural 136'nın değiştirilmediğini de tespit ettik.
Show More (0)
find anlamak v.
  • If you do this you will find that it is not hard.
  • Eğer böyle yaparsan anlayacaksın ki bu iş zor değil.
  • When Tom woke up, he found that Mary had vanished.
  • Tom uyandığında Mary'nin ortadan kaybolduğunu anladı.
  • We were greatly relieved to find that the worst dangers were over.
  • Biz en kötü tehlikelerin bittiğini anladığımızda çok rahatladık.
Show More (0)
find ulaşmak v.
  • She has made every effort to find a consensus position.
  • Bir uzlaşı tutumuna ulaşmak için her türlü çabayı göstermiştir.
  • Above all, it is a question of helping members of the public to find more easily the information that they are seeking.
  • Her şeyden önce bu, halkın aradığı bilgiye daha kolay ulaşmasına yardımcı olma meselesidir.
Show More (-1)
find karar vermek n.
  • The courts found in favour of government action with regard to the contiguous cull.
  • Mahkemeler, bitişik itlafla ilgili olarak hükümetin eylemi lehine karar verdi.
Show More (-2)
find sağlamak v.
  • I am very pleased that we have found so broad a consensus here in this joint resolution.
  • Bu ortak kararda bu kadar geniş bir mutabakat sağlamış olmaktan büyük memnuniyet duyuyorum.
Show More (-2)
find buluntu n.
  • Everyone knew at once that these were brilliant finds.
  • Herkes bunların harika buluntular olduğunu hemen anladı.
Show More (-2)
find aramak v.
  • That's like finding a needle in a haystack.
  • Bu samanlıkta iğne aramak gibi bir şey.
Show More (-2)