1 |
hearing |
işitme |
n. |
|
- Noise at work can cause effects such as fatigue, communication difficulties and total hearing loss.
- İşyerinde gürültü, yorgunluk, iletişim güçlükleri ve tamamen işitme kaybı gibi etkilere neden olabilir.
- We know that, in actual fact, very little noise is needed to cause lasting damage to hearing.
- Gerçekte, işitmede kalıcı hasara neden olmak için çok az gürültüye ihtiyaç olduğunu biliyoruz.
- Because that is the part of the hearing spectrum industrial hearing loss often destroys.
- Çünkü endüstriyel işitme kaybı genellikle işitme spektrumunun bu kısmını tahrip eder.
- We are talking about tinnitus and permanent loss of hearing.
- Kulak çınlaması ve kalıcı işitme kaybından bahsediyoruz.
- Noise at work can cause effects such as fatigue, communication difficulties and total hearing loss.
- İşyerindeki gürültü yorgunluk, iletişim güçlükleri ve tamamen işitme kaybı gibi etkilere neden olabilir.
- Cochlear is the world leader in implantable hearing solutions.
- Cochlear, implante edilebilir işitme çözümlerinde dünya lideridir.
- Hearing loss can have a negative effect on your relationships with others.
- İşitme kaybı başkalarıyla olan ilişkilerinizi olumsuz etkileyebilir.
- Hearing loss can have a negative effect on your relationships with others.
- İşitme kaybı başkalarıyla ilişkileriniz üzerinde olumsuz etki yaratabilir.
- Hearing loss can have a negative effect on your relationships with others.
- İşitme kaybı, başkalarıyla olan ilişkilerinizi olumsuz etkileyebilir.
- Beethoven gradually lost his hearing.
- Beethoven yavaş yavaş işitme yetisini kaybetti.
- Tom has selective hearing.
- Tom'un seçici işitme yeteneği var.
- My hearing isn't as good as it used to be.
- İşitmem eskisi kadar iyi değil.
- My hearing is essential for my work.
- İşitmem işim için gereklidir.
- She is handicapped by poor hearing.
- İşitme zayıflığından ötürü engelli.
- He had difficulty in hearing and could not walk.
- İşitme güçlüğü vardı ve yürüyemiyordu.
- How is your hearing?
- İşitmeniz nasıl?
- I'm hard of hearing in one ear.
- Bir kulağımda işitme problemi var.
- She pretended to be hard of hearing.
- İşitme güçlüğü varmış gibi davrandı.
- I have good hearing.
- İşitmem iyidir.
- You have very acute hearing.
- İşitmeniz çok keskin.
- Leaf-blowers can cause hearing loss.
- Yaprak üfleyiciler işitme kaybına neden olabilir.
- She is handicapped by poor hearing.
- İşitme engelli.
- My hearing isn't what it used to be.
- İşitmem eskiden olduğu gibi değil.
- Is there a problem with your hearing?
- İşitmenle ile ilgili bir sorun var mı?
- My hearing is essential for my work.
- İşitmem işim için çok önemli.
- Tom has trouble hearing.
- Tom'un işitme güçlüğü var.
Show More (23)
|
2 |
hearing |
oturum |
n. |
|
- I am thinking of something that happened yesterday during a hearing concerning the Takeover Directive.
- Dün Devralma Direktifi ile ilgili bir oturum sırasında yaşanan bir olayı düşünüyorum.
- It was even thought worthwhile arranging a public hearing on this topic.
- Hatta bu konuda halka açık bir oturum düzenlenmesinin faydalı olacağı düşünülmüştür.
- I myself opened this hearing just this morning.
- Bu oturumu daha bu sabah ben açtım.
- The Commission worked on them for four years, conducting a series of hearings, studies and assessments.
- Komisyon dört yıl boyunca bu konular üzerinde çalışarak bir dizi oturum, çalışma ve değerlendirme gerçekleştirdi.
- We had a public hearing on this subject a year ago.
- Bir yıl önce bu konuda halka açık bir oturum yaptık.
- Parliament, too, has made its own important contribution in a public hearing which attracted a great deal of attention.
- Parlamento da büyük ilgi gören halka açık bir oturumda kendi önemli katkısını yapmıştır.
- We had a public hearing on this subject a year ago.
- Bu konuda bir yıl önce halka açık bir oturum gerçekleştirmiştik.
- In March, the Commission organised a public hearing.
- Mart ayında Komisyon halka açık bir oturum düzenlemiştir.
- A public hearing on the radio was held on 24 May 2000.
- Radyoda 24 Mayıs 2000 tarihinde kamuya açık bir oturum düzenlenmiştir.
- As you know, both proposals were discussed at a hearing and are complementary.
- Bildiğiniz gibi her iki öneri de bir oturumda tartışıldı ve birbirini tamamlıyor.
- They must then be discussed in a hearing.
- Daha sonra bunların bir oturumda tartışılması gerekir.
- Yesterday's hearing on this subject in the Committee on Budgets highlighted the amount of work that is still to be done.
- Dün Bütçe Komitesi'nde bu konuyla ilgili olarak yapılan oturum, daha yapılması gereken çok iş olduğunu ortaya koymuştur.
Show More (9)
|
3 |
hearing |
duruşma |
n. |
|
- The third date for the hearing has now been arranged for 11 December 2003.
- Duruşma için üçüncü tarih 11 Aralık 2003 olarak belirlendi.
- There was, in fact, due to be a court hearing this Monday.
- Aslında bu Pazartesi günü bir mahkeme duruşması yapılacaktı.
- All asylum-seekers must be entitled to a fair hearing and an appeal with suspensory effect.
- Tüm sığınmacılar adil bir duruşma ve askıya alma etkisi olan bir temyiz hakkına sahip olmalıdır.
- We are unable to confirm whether or not this hearing took place.
- Bu duruşmanın gerçekleşip gerçekleşmediğini teyit edemiyoruz.
- The hearing emphasised the importance of these qualifications.
- Duruşmada bu niteliklerin önemi vurgulandı.
- All their hearings have taken place in camera.
- Tüm duruşmalar kamera önünde gerçekleştirilmiştir.
- The hearing emphasised the importance of these qualifications.
- Duruşma bu niteliklerin önemini vurgulamıştır.
- Mr Duisenberg, I asked you at your hearing whether you are able to stay on.
- Sayın Duisenberg, duruşmanızda size devam edip edemeyeceğinizi sormuştum.
- Why do the other political groups here in the European Parliament not want a hearing?
- Avrupa Parlamentosu'ndaki diğer siyasi gruplar neden bir duruşma istemiyor?
- I hope that all political groups will support us in our request for a public hearing.
- Tüm siyasi grupların kamuya açık bir duruşma talebimizde bizi destekleyeceğini umuyorum.
- How did Tom's hearing go?
- Tom'un duruşması nasıl geçti?
- This is a hearing, not a trial.
- Bu bir duruşma, mahkeme değil.
Show More (9)
|
4 |
hearing |
işitme duyusu |
n. |
|
- Irrespective of whether it sounds pleasant or unpleasant, noise can cause very serious damage to hearing.
- İster kulağa hoş gelsin ister gelmesin, gürültü işitme duyusuna çok ciddi zararlar verebilir.
- His hearing is very bad, he is almost deaf.
- İşitme duyusu çok kötü, neredeyse sağır.
- Tom's hearing is beginning to go.
- Tom'un işitme duyusu gitmeye başladı.
- Tom has good hearing.
- Tom'un iyi işitme duyusu var.
- Tom is beginning to lose his hearing.
- Tom işitme duyusunu kaybetmeye başladı.
- My grandma's hearing is better than ever before.
- Büyükannemin işitme duyusu her zamankinden daha iyi.
- Tom lost his hearing.
- Tom işitme duyusunu kaybetti.
- You have very acute hearing.
- İşitme duyun çok keskin.
- How is your hearing?
- İşitme duyunuz nasıl?
Show More (6)
|
5 |
hearing |
görüşme |
n. |
|
- We are unable to confirm whether or not this hearing took place.
- Bu görüşmenin gerçekleşip gerçekleşmediğini teyit edemiyoruz.
Show More (-2)
|