heavy - Englisch Türkisch Sätze
Englisch Türkisch
heavy ağır adj.
  • There is therefore a heavy responsibility upon us all, including the Greek Presidency.
  • Bu nedenle, Yunanistan Dönem Başkanlığı da dahil olmak üzere hepimizin üzerinde ağır bir sorumluluk bulunmaktadır.
  • I totally agree with a ban on the carriage of heavy petroleum products by single-hull tankers.
  • Tek gövdeli tankerlerle ağır petrol ürünlerinin taşınmasının yasaklanmasına tamamen katılıyorum.
  • Is this not too heavy a price for the Canaries to pay for their full integration into the European Union?
  • Bu, Kanarya Adaları'nın Avrupa Birliği'ne tam entegrasyonu için ödemesi gereken çok ağır bir bedel değil midir?
Show More (78)
heavy yoğun adj.
  • It involves heavy, ongoing investment.
  • Yoğun ve sürekli devam eden bir yatırım gerektirir.
  • However, this proposal instead met with heavy protest from certain Member States.
  • Ancak bu öneri bazı Üye Devletlerin yoğun itirazlarıyla karşılaştı.
  • The links between starting young and heavy alcohol consumption, drug abuse and crime are an established fact.
  • Genç yaşta başlama ile yoğun alkol tüketimi, uyuşturucu kullanımı ve suç arasındaki bağlantılar bilinen bir gerçektir.
Show More (6)
heavy şiddetli adj.
  • Heavy snow warning has been issued here in Jeju Island.
  • Jeju Adası'nda şiddetli kar uyarısı yapıldı.
  • A heavy snow kept us from going to school.
  • Şiddetli bir kar okula gitmemizi engelledi.
  • A heavy frost is expected tonight.
  • Bu gece şiddetli bir don bekleniyor.
Show More (1)
heavy çok adj.
  • Tom used to be a heavy smoker.
  • Tom eskiden çok sigara içerdi.
  • Tom is a heavy smoker.
  • Tom çok sigara içer.
  • Years of heavy drinking has left John with a beer gut.
  • Yıllar boyu çok içki içmek John'a bir bira göbeği bıraktı.
Show More (0)
heavy fazla adj.
  • One of the features of the mid-term review is the heavier emphasis on quality rather than quantity.
  • Orta vadeli gözden geçirmenin özelliklerinden biri de nicelikten ziyade niteliğe daha fazla vurgu yapılmasıdır.
Show More (-2)
heavy ağırlaşmış (göz) adj.
  • My eyelids are heavy.
  • Göz kapaklarım ağırlaştı.
Show More (-2)
heavy sert adj.
  • He received a heavy blow on the head.
  • Başına sert bir darbe aldı.
Show More (-2)