1 |
illuminate |
aydınlatmak |
v. |
|
- Their petitions illuminate the path the Union still has to travel to ensure peace of mind for our citizens.
- Dilekçeleri, Birliğin vatandaşlarımızın huzurunu sağlamak için kat etmesi gereken yolu aydınlatıyor.
- Thousands of candles illuminated the church during the ceremony.
- Tören sırasında binlerce mum kiliseyi aydınlattı.
- Sun lights the landscape, pain illuminates the soul.
- Güneş manzarayı aydınlatır, acı ruhu aydınlatır.
- Thousands of candles illuminated the church during the ceremony.
- Ayin sırasında binlerce mum kiliseyi aydınlattı.
- I use a flashlight to illuminate dark areas.
- Karanlık yerleri aydınlatmak için el feneri kullanıyorum.
- I illuminate myself with immensity.
- Kendimi enginlikler ile aydınlatıyorum.
- I illuminate myself with immensity.
- Ben kendimi sınırsızlıkla aydınlatıyorum.
- I use a flashlight to illuminate dark areas.
- Karanlık alanları aydınlatmak için bir el feneri kullanırım.
Show More (5)
|
2 |
illuminate |
aydınlanmak |
v. |
|
- The space with square plan is illuminated by two small windows.
- Kare plana sahip olan mekân, iki küçük pencere ile aydınlanmaktadır.
- Once more than half of the disc of the Moon is illuminated, it has a shape we call gibbous.
- Ay diskinin yarısından fazlası aydınlandığında, gibbous dediğimiz bir şekle sahip olur.
Show More (-1)
|
3 |
illuminate |
ışık tutmak |
v. |
|
- In this context, the report illuminates a number of important aspects.
- Bu bağlamda, rapor bir dizi önemli hususa ışık tutmaktadır.
Show More (-2)
|