light - Englisch Türkisch Sätze
Englisch Türkisch
light ışık n.
  • She read her book by the light of an oil lamp.
  • Kitabını bir yağ lambasının ışığında okurdu.
  • The color of the dress changed in different lights.
  • Farklı ışıklar altında elbisenin rengi değişiyordu.
  • Would you please switch on a light?
  • Lütfen ışığı açar mısın?
Show More (619)
light hafif adj.
  • Her luggage was quite light.
  • Valizleri oldukça hafifti.
  • Light rain began to fall as soon as we sat at the table.
  • Masaya oturur oturmaz hafif bir yağmur yağmaya başladı.
  • A light breeze ruffled the surface of the lake.
  • Hafif bir esinti gölün yüzeyini karıştırdı.
Show More (83)
light yakmak v.
  • A young gentleman offered to light her cigarette.
  • Genç bir bey sigarasını yakmayı teklif etti.
  • It wasn't Tom who lit the campfire.
  • Kamp ateşini yakan Tom değildi.
  • Mary lights the candles in her room.
  • Mary odasındaki mumları yakar.
Show More (59)
light açık (renk) adj.
  • She picked a light blue dress for the engagement party.
  • Nişan için açık mavi bir elbise seçmişti.
  • The European Parliament and the Commission clearly do not see matters in this light.
  • Avrupa Parlamentosu ve Komisyon'un meseleye bu açıdan bakmadığı açıktır.
  • Six, the governing structure of the funds should be light and transparent.
  • Altı, fonların yönetim yapısı açık ve şeffaf olmalıdır.
Show More (38)
light lamba n.
  • The light doesn't work.
  • Lamba çalışmıyor.
  • Turn on the lights.
  • Lambaları yak.
  • Have you got a light?
  • Bir lamban var mı?
Show More (20)
light aydınlatmak v.
  • The podium was lit by bright spotlights.
  • Podyum parlak spot ışıklarıyla aydınlatılmıştı.
  • Even today the case has still not fully come to light or been brought to justice.
  • Bugün bile dava hala tam olarak aydınlığa kavuşmuş ya da adalet önüne çıkarılmış değil.
  • All I need is a source of energy so that I can light my house and cook the next meal".
  • Tek ihtiyacım olan bir enerji kaynağı, böylece evimi aydınlatabilir ve bir sonraki yemeği pişirebilirim".
Show More (13)
light gün ışığı n.
  • In conclusion, I hope that this directive will, at last, see the light of day and be adopted.
  • Sonuç olarak, bu direktifin nihayet gün ışığına çıkacağını ve kabul edileceğini umuyorum.
  • Maybe the Commission could explain why, for some reason, these proposals never saw the light of day.
  • Belki Komisyon bu tekliflerin neden bir türlü gün ışığına çıkmadığını açıklayabilir.
  • Maybe the Commission could explain why, for some reason, these proposals never saw the light of day.
  • Belki Komisyon bu önerilerin neden bir türlü gün ışığına çıkmadığını açıklayabilir.
Show More (11)
light aydınlık n., adj.
  • The goal of the renovation was to create a light and tranquil space.
  • Yenilemenin amacı aydınlık ve sakin bir ortam yaratmaktı.
  • It's still light out.
  • Hava hâlâ aydınlık.
  • The room is spacious and light.
  • Oda geniş ve aydınlık.
Show More (10)
light aydınlanmak v.
  • Tom wakes up when it is already quite light.
  • Tom hava çoktan aydınlanmışken uyanır.
  • The room was lit by a single candle.
  • Oda tek bir mumla aydınlanıyordu.
  • It's already getting light.
  • Hava aydınlanmaya başladı.
Show More (9)
light aydınlık adj.
  • Their hotel room was light and spacious.
  • Otelde kaldıkları oda aydınlık ve ferahtı.
  • He went home while it was still light.
  • Hava hâlâ aydınlıkken eve gitti.
  • Let's pitch the tent while it's still light.
  • Hava hala aydınlıkken çadırı kuralım.
Show More (7)
light çakmak v.
  • Could I bum a cigarette and a light?
  • Bir sigara bir de çakmak otlanabilir miyim?
  • John lit a match.
  • John bir kibrit çaktı.
  • Will you give me a light?
  • Bana bir çakmak verir misin?
Show More (4)
light az adj.
  • Tom is a light eater.
  • Tom az yer.
  • I usually try to travel light.
  • Genelde az eşya ile seyahat etmeye çalışırım.
  • Traffic was light.
  • Trafik çok azdı.
Show More (3)
light kibrit yakmak v.
  • I lit a match.
  • Ben bir kibrit yaktım.
  • Tom lit a match.
  • Tom bir kibrit yaktı.
  • John lit a match.
  • John bir kibrit yaktı.
Show More (1)
light far n.
  • My car's lights on the left side aren't working.
  • Arabamın sol tarafındaki farlar çalışmıyor.
  • Tom's lights were on.
  • Tom'un farları yanıyordu.
  • Check your car before you drive to make sure that your lights are working.
  • Arabanı sürmeden önce farlarının çalıştığından emin ol.
Show More (0)
light yanmak v.
  • Tom struck the match, but it didn't light.
  • Tom kibriti çaktı ama yanmadı.
  • Even with a weak battery, the flashlight lit.
  • Zayıf bir pille bile el feneri yanıyordu.
  • Even with a weak battery, the flashlight lit.
  • Zayıf bir pille bile, el feneri yandı.
Show More (0)
light güneş ışığı n.
  • It can harm your eyes to read in the sun's light.
  • Güneş ışığında okumak gözlerinize zarar verebilir.
  • It can harm your eyes to read in the sun's light.
  • Güneş ışığında okumak gözlerine zarar verebilir.
  • A solar eclipse is when the Moon blocks the light from the Sun.
  • Bir güneş tutulması ay güneş ışığını engellediği zaman olur.
Show More (0)
light ince adj.
  • Remember to bring a light coat with you.
  • Yanınızda ince bir palto getirmeyi unutmayın.
  • I need a light coat.
  • İnce bir cekete ihtiyacım var.
Show More (-1)
light trafik ışığı n.
  • The light is green.
  • Trafik ışığı yeşil.
  • The light turned green.
  • Trafik ışığı yeşile döndü.
Show More (-1)
light ışıltı n.
  • A light of humor momentarily lit her face.
  • Bir an için yüzünde esprili bir ışıltı belirdi.
Show More (-2)
light diyet adj.
  • He ordered a sandwich with light cheese and pastrami.
  • Diyet peynirli ve pastırmalı bir sandviç sipariş etti.
Show More (-2)
light ufak adj.
  • They had a light dinner at home.
  • Evde ufak bir akşam yemeği yediler.
Show More (-2)
light usulca adj.
  • She gave him a light kiss as a greeting.
  • Selamlamak için ona usulca bir öpücük verdi.
Show More (-2)
light iyi mayalanmış adj.
  • The focaccia she made was light and fluffy.
  • Yaptığı İtalyan pidesi iyi mayalanmış ve kabarıktı.
Show More (-2)
light gevşek adj.
  • Light soils should drain quickly after rain or watering.
  • Gevşek topraklar yağmur veya sulamanın ardından hızla süzülmelidir.
Show More (-2)
light ateşlenmek v.
  • Europe is a powder keg waiting to be lit.
  • Avrupa ateşlenmeyi bekleyen bir barut fıçısıdır.
Show More (-2)
light ışık tutmak v.
  • The women's conference in Beijing brought an important point to light.
  • Pekin'deki kadın konferansı önemli bir noktaya ışık tuttu.
Show More (-2)
light aydınlık n.
  • It's not light enough in here to read.
  • Burası okumak için yeterince aydınlık değil.
Show More (-2)
light eğlenceli adj.
  • When meeting a person for the first time, keep the conversation light.
  • Biriyle ilk kez tanıştığınızda, sohbeti eğlenceli düzeyde tutun.
Show More (-2)
light aydınlatma n.
  • The light is perfect.
  • Aydınlatma mükemmel.
Show More (-2)
light açıklık n.
  • Can you shed light on this?
  • Bu konuya açıklık getirebilir misin?
Show More (-2)
light yükü hafif adj.
  • The burden is light on the shoulder.
  • Omuzdaki yük hafif.
Show More (-2)