|
- In Denmark, we have a lovely song that our family often sings.
- Danimarka'da ailemizin sık sık söylediği güzel bir şarkımız vardır.
- A lovely girl like that with no one else in the whole world.
- Böyle güzel bir kızın dünyada başka kimsesi yok.
- How nice of you and this lovely lady to join us.
- Bu sevimli hanımla beraber bize katılmanız ne kadar güzel.
- No, we're out for a lovely walk, nothing suspicious about that.
- Hayır, güzel bir yürüyüşe çıktık, bunda şüpheli bir şey yok.
- No, we're out for a lovely walk, nothing suspicious about that.
- Hayır, güzel bir yürüyüşe çıktık, bunda şüphelenilecek bir şey yok.
- You'd make a lovely couple.
- Sizden güzel bir çift olurdu.
- That girl has a lovely doll.
- O kızın güzel bir bebeği var.
- It was a lovely ceremony.
- O güzel bir törendi.
- It's a lovely day.
- Güzel bir gün.
- We had a lovely meal.
- Güzel bir yemek yedik.
- Isn't the weather lovely?
- Hava çok güzel değil mi?
- I had never seen her look so lovely.
- Onun bu kadar güzel göründüğünü hiç görmemiştim.
- What lovely flowers you brought.
- Ne güzel çiçekler getirdin.
- I hope this lovely weather will continue.
- Umarım bu güzel hava devam eder.
- That is one of the loveliest paintings I have ever seen.
- O şimdiye kadar gördüğüm en güzel tablolardan biridir.
- It was a lovely ceremony.
- Çok güzel bir törendi.
- It's a lovely day today.
- Bugün çok güzel bir gün.
- There's a lovely park in the centre of the town.
- Şehrin merkezinde çok güzel bir park var.
- They admired the lovely scenery.
- Onlar güzel manzaraya hayran kaldı.
- Those oranges look lovely.
- Şu portakallar çok güzel görünüyor.
- Those birds sound lovely.
- O kuşlar güzel ses çıkarıyor.
- The building is built of marble of a most lovely color.
- Bina çok güzel renkte mermerden inşa edilmiş.
- The woods are just as lovely in winter as in summer.
- Orman kışın da yazın olduğu kadar güzel.
- Because you're a sweet and lovely girl.
- Çünkü sen, tatlı ve güzel bir kızsın.
- Those apples look lovely.
- O elmalar güzel görünüyor.
- There was a large stove that gave lovely warmth and coziness.
- Güzel sıcaklık ve rahatlık veren büyük bir soba vardı.
- Those oranges look lovely.
- O portakallar güzel görünüyor.
- Isn't the weather lovely?
- Hava güzel değil mi?
- What lovely weather!
- Ne güzel bir hava!
- Everything was lovely.
- Her şey güzeldi.
- Her lovely voice was a real feast to the ears.
- Onun güzel sesi kulaklar için gerçek bir bayramdı.
- The woods are just as lovely in winter as in summer.
- Ormanlar kışın yaz aylarında olduğu kadar güzeldir.
- You have a lovely home.
- Çok güzel bir evin var.
- Ania is a lovely girl.
- Ania çok güzel bir kız.
- It was lovely.
- Çok güzeldi.
- What lovely flowers!
- Ne kadar güzel çiçekler!
- You make such a lovely couple.
- Sizden güzel bir çift olur.
- There are four lovely children in this photo.
- Bu fotoğrafta dört güzel çocuk var.
- Tom and Mary make a lovely couple.
- Tom ve Mary'den güzel bir çift olur.
- Tom has a lovely daughter.
- Tom'un güzel bir kızı var.
- Meg has a lovely face.
- Meg'in çok güzel bir yüzü var.
- Dan and Linda adopted a lovely little girl.
- Dan ve Linda güzel küçük bir kızı evlat edindi.
- What a lovely gift!
- Ne güzel bir hediye!
- Whenever we have such lovely rain, I recall the two of us, several years ago.
- Ne zaman böyle güzel yağmur yağsa, birkaç yıl önceki ikimizi hatırlıyorum.
- Do you still remember the lovely girls who were dancing?
- Dans eden güzel kızları hala hatırlıyor musun?
- We had a lovely meal.
- Biz güzel bir yemek yedik.
- It's a lovely country.
- Çok güzel bir ülke.
- Ixtli has a lovely face.
- Ixtli'nin güzel bir yüzü var.
- What a lovely day it is today!
- Bugün ne güzel bir gün!
- It's a lovely flower.
- Bu güzel bir çiçek.
- You're missing all the lovely snow.
- Bütün o güzel karı kaçırıyorsun.
- I had never seen her look so lovely.
- Onu hiç bu kadar güzel görmemiştim.
- Mary is a lovely girl.
- Mary çok güzel bir kız.
- That was lovely.
- O güzeldi.
- What lovely flowers you brought.
- Ne güzel çiçekler getirmişsin.
- What a lovely day it is!
- Ne güzel bir gün!
- A really lovely story!
- Gerçekten çok güzel bir hikaye!
- Doesn't Mary look lovely?
- Mary çok güzel görünmüyor mu?
- That is one of the loveliest paintings I have ever seen.
- Bu şimdiye kadar gördüğüm en güzel resimlerden biri.
- She had two lovely children.
- Onun iki tane güzel çocuğu vardı.
- You're a very lovely woman.
- Çok güzel bir kadınsın.
- She is, indeed, a lovely girl.
- Gerçekten de çok güzel bir kız.
- She's got such lovely eyes.
- Çok güzel gözleri var.
- At the noise, a window opened and a lovely maiden looked out.
- Gürültü üzerine bir pencere açıldı ve güzel bir kız dışarı baktı.
- That was lovely.
- Çok güzeldi.
- It's a lovely day.
- Bu güzel bir gün.
- It was a lovely evening.
- Çok güzel bir akşamdı.
- Sami and Layla lived in a lovely home.
- Sami ve Leyla güzel bir evde yaşıyorlardı.
- That's a lovely book.
- Çok güzel bir kitap.
- What a lovely doll!
- Ne güzel bir bebek!
- What lovely flowers!
- Ne güzel çiçekler!
- Doesn't Mary look lovely?
- Mary güzel görünmüyor mu?
- Japan, for the most part, is a lovely place to live.
- Japonya genelde yaşamak için güzel bir yerdir.
- That's a lovely necklace.
- Çok güzel bir kolye.
- It's a lovely idea.
- Bu güzel bir fikir.
- They had a lovely time together.
- Birlikte çok güzel vakit geçirdiler.
- It's a lovely day today.
- Bugün güzel bir gün.
- You have lovely eyes.
- Çok güzel gözlerin var.
- Greece is a lovely country.
- Yunanistan çok güzel bir ülke.
- What a lovely day!
- Ne güzel bir gün!
- You have a lovely home.
- Güzel bir evin var.
- Tom has a lovely daughter.
- Tom'un çok güzel bir kızı var.
- The weather was lovely when I left home.
- Evden ayrıldığımda hava güzeldi.
- Greece is a lovely country.
- Yunanistan güzel bir ülke.
- They're lovely.
- Onlar güzel.
- They look lovely.
- Çok güzel görünüyorlar.
- No language is as lovely as Japanese.
- Hiçbir dil Japonca kadar güzel değildir.
- Isn't it lovely?
- O güzel değil mi?
- Her lovely voice was a real feast to the ears.
- Güzel sesi kulaklar için gerçek bir ziyafetti.
- Ania is a lovely girl.
- Ania güzel bir kız.
- Mary is a lovely girl.
- Mary güzel bir kız.
- Lovely day, isn't it?
- Güzel bir gün, değil mi?
- These lilies smell lovely.
- Bu zambaklar güzel kokuyor.
- These feathers are lovely.
- Bu tüyler çok güzel.
- She gave me a lovely watch, but I lost it.
- Bana güzel bir saat verdi fakat onu kaybettim.
- What a lovely dress!
- Ne güzel bir elbise!
- A really lovely story!
- Gerçekten güzel bir hikaye!
- She greeted me with a lovely smile.
- O güzel bir gülümsemeyle beni selamladı.
- That is a lovely doll, isn't it?
- O güzel bir bebek, değil mi?
- It was a lovely evening.
- Güzel bir akşamdı.
- They had a lovely time together.
- Onlar birlikte güzel bir zaman geçirdiler.
- We stayed in a lovely little hotel in Paris.
- Paris'te güzel bir küçük otelde kaldık.
- We had a lovely time at the dance.
- Dansta güzel zaman geçirdik.
- You have a lovely daughter.
- Güzel bir kızın var.
- It's a lovely flower.
- Çok güzel bir çiçek.
- Given the lovely smell, there's no doubting that lunch is ready.
- Güzel kokuya bakılırsa, öğle yemeğinin hazır olduğuna şüphe yok.
- That's a lovely necklace.
- O güzel bir kolye.
- I hope this lovely weather will continue.
- Bu güzel havanın devam edeceğini umuyorum.
- It's as lovely as a rose.
- Bir gül kadar güzel.
- What a lovely view!
- Ne güzel bir görünüm!
- Isn't it a lovely day!
- Güzel bir gün değil mi!
- They make a lovely couple.
- Onlar güzel bir çift olurlar.
- She's got such lovely eyes.
- Onun çok güzel gözleri var.
- You have lovely eyes.
- Güzel gözlerin var.
- This morning we went for a lovely stroll around this part of the mountain.
- Bu sabah dağın bu kısmında güzel bir gezintiye çıktık.
- What a lovely thought!
- Ne güzel bir düşünce!
- Mary was such a lovely bride.
- Mary çok güzel bir gelindi.
- After several hours of labor, she delivered a lovely healthy baby.
- Birkaç saat süren doğumdan sonra çok güzel ve sağlıklı bir bebek dünyaya getirdi.
- You look lovely.
- Güzel görünüyorsun.
- She gave me a lovely watch, but I lost it.
- Bana çok güzel bir saat vermişti ama onu kaybettim.
- Isn't it lovely?
- Çok güzel değil mi?
- That would be lovely, wouldn't it?
- Bu güzel olur, değil mi?
- I was lovely.
- Ben güzeldim.
- It was a lovely autumn evening.
- Çok güzel bir sonbahar akşamıydı.
- The building is built of marble of a most lovely color.
- Bina, en güzel renkte mermerden inşa edilmiştir.
- They admired the lovely scenery.
- Güzel manzaraya hayran kaldılar.
- There was a large stove that gave lovely warmth and coziness.
- Güzel bir sıcaklık ve rahatlık veren büyük bir soba vardı.
- Everything was lovely.
- Her şey çok güzeldi.
- They're lovely.
- Çok güzeller.
- She looks very lovely.
- Çok güzel görünüyor.
- Japan, for the most part, is a lovely place to live.
- Japonya, çoğunlukla, yaşamak için güzel bir yer.
- She wanted to have a lovely wedding.
- Güzel bir düğün yapmak istiyordu.
- Isn't it a lovely morning?
- Ne güzel bir sabah, değil mi?
- Those apples look lovely.
- Bu elmalar çok güzel görünüyor.
- What a lovely view!
- Ne güzel bir manzara!
- What lovely legs!
- Ne güzel bacaklar!
- I had a lovely night.
- Güzel bir gece geçirdim.
- Sami had a lovely wife.
- Sami'nin güzel bir karısı vardı.
- Oh, look, Diana, what a lovely rainbow!
- Ah, bak, Diana, ne güzel bir gökkuşağı!
- What a lovely couple!
- Ne güzel bir çift!
- That's a lovely book.
- O güzel bir kitap.
- Sami and Layla lived in a lovely home.
- Sami ve Layla çok güzel bir evde yaşıyorlardı.
- What a lovely morning!
- Ne güzel bir sabah!
- There's a lovely view from the bridge.
- Köprüden çok güzel bir manzara var.
- We had a lovely weekend.
- Güzel bir hafta sonu geçirdik.
- America is a lovely place to be, if you are here to earn money.
- Amerika, para kazanmak için buradaysanız, güzel bir yer.
- Leanne is a lovely girl.
- Leanne güzel bir kız.
- The foundation have decided to restore that lovely old house.
- Vakıf o güzel eski evi restore etmeye karar verdi.
- Once upon a time a great and powerful king married a lovely princess.
- Bir zamanlar büyük ve güçlü bir kral, güzel bir prensesle evlenmiş.
- Tom had three lovely children.
- Tom'un üç güzel çocuğu vardı.
- Everyone has been so lovely.
- Herkes çok güzel oldu.
- You have lovely eyes, don't you?
- Güzel gözlerin var, değil mi?
- Isn't it a lovely morning?
- Güzel bir sabah, değil mi?
- What a lovely garden!
- Ne güzel bir bahçe!
- These lilies smell lovely.
- Bu zambaklar çok güzel kokuyor.
- Mary is a lovely woman.
- Mary güzel bir kadın.
- Meg has a lovely face.
- Meg'in güzel bir yüzü var.
- My neighbor is a lovely fat woman.
- Komşum güzel şişman bir kadın.
- It's such a lovely language.
- Çok güzel bir dil.
- Ixtli has a lovely face.
- Ixtli'nin çok güzel bir yüzü var.
- That girl has a lovely doll.
- Kızın çok güzel bir bebeği var.
- These flowers are lovely.
- Bu çiçekler çok güzel.
- There's a lovely park in the centre of the town.
- Kent merkezinde güzel bir park var.
- Thank you for the lovely surprise!
- Bu güzel sürpriz için teşekkür ederim!
- Great thanks for a lovely night.
- Bu güzel gece için çok teşekkürler.
- I've never seen such a lovely girl.
- Hiç bu kadar güzel bir kız görmemiştim.
- I had a really lovely time in Boston.
- Boston'da gerçekten çok güzel zaman geçirdim.
- America is a lovely place to be, if you are here to earn money.
- Eğer para kazanmak için buradaysanız Amerika çok güzel bir yer.
- What a lovely surprise!
- Ne güzel bir sürpriz!
- I think you make a lovely couple.
- Güzel bir çift olacağınızı düşünüyorum.
- She looked lovely.
- Çok güzel görünüyordu.
- Lovely sunset, isn't it?
- Güzel gün batımı, değil mi?
- The weather was lovely when I left home.
- Evden çıktığımda hava güzeldi.
- We had a lovely time at the dance.
- Dansta çok güzel vakit geçirdik.
- That is a lovely doll, isn't it?
- Çok güzel bir bebek, değil mi?
Show More (173)
|
|
- No, we're out for a lovely walk, nothing suspicious about that.
- Hayır, hoş bir yürüyüşe çıktık, bunda şüpheli bir durum yok.
- I think you make a lovely couple.
- Bence çok hoş bir çift olursunuz.
- I think it sounds lovely.
- Bence kulağa hoş geliyor.
- That sounds lovely.
- Kulağa hoş geliyor.
- You're such a lovely audience.
- Siz çok hoş bir seyircisiniz.
- These flowers are lovely.
- Bu çiçekler hoş.
- That would be lovely, wouldn't it?
- Çok hoş olurdu, değil mi?
- That would be lovely.
- Bu, çok hoş olurdu.
- They make a lovely couple.
- Çok hoş bir çift olurlardı.
- You're a very lovely woman.
- Çok hoş bir kadınsın.
- She greeted me with a lovely smile.
- Beni hoş bir gülümsemeyle karşıladı.
- That would be lovely.
- Hoş olurdu.
- This morning we went for a lovely stroll around this part of the mountain.
- Bu sabah dağın bu bölümü etrafında hoş bir gezintiye gittik.
- This is a lovely surprise.
- Bu hoş bir sürpriz.
- Mary is a lovely woman.
- Mary çok hoş bir kadın.
- You'd make a lovely couple.
- Çok hoş bir çift olurdunuz.
- You make such a lovely couple.
- Çok hoş bir çift olursunuz.
- It sounds lovely.
- Kulağa hoş geliyor.
- Leanne is a lovely girl.
- Leanne çok hoş bir kız.
- That is such a lovely sound.
- Bu çok hoş bir ses.
- You're such a lovely audience.
- Çok hoş bir dinleyicisiniz.
- Peter and Eve make a lovely couple.
- Peter ve Eve çok hoş bir çift oldular.
- How lovely!
- Ne kadar hoş!
- Those birds sound lovely.
- Bu kuşlar kulağa hoş geliyor.
- It was a lovely experience.
- Bu hoş bir deneyimdi.
- Men like lovely women.
- Erkekler hoş kadınları sever.
- She looks very lovely.
- O çok hoş görünüyor.
- Emily is very lovely.
- Emily çok hoş.
- These feathers are lovely.
- Bu kuş tüyleri hoş.
- This is a lovely surprise.
- Bu çok hoş bir sürpriz.
- It's a lovely idea.
- Bu çok hoş bir fikir.
- It was a lovely autumn evening.
- Hoş bir sonbahar akşamı idi.
- America is a lovely place to be, if you are here to earn money.
- Eğer para kazanmak için buradaysan, Amerika bulunmak için hoş bir yer.
- It was a lovely sight to see.
- Bakması çok hoş bir manzaraydı.
- It's such a lovely language.
- Çok hoş bir dil.
- It's a lovely country.
- Bu hoş bir ülke.
- Tom and Mary make a lovely couple.
- Tom ve Mary çok hoş bir çift oldular.
- My neighbor is a lovely fat woman.
- Komşum çok hoş, kilolu bir kadın.
- What a lovely day!
- Ne hoş bir gün.
- Mary is a very lovely woman.
- Mary çok hoş bir kadındır.
- Mary is a very lovely woman.
- Mary çok hoş bir kadın.
- I had a lovely night.
- Hoş bir gece geçirdim.
- He's a lovely young man.
- O çok hoş bir genç adam.
- There's a lovely view from the bridge.
- Köprüden hoş bir manzara var.
- It was a lovely experience.
- Çok hoş bir deneyimdi.
- Tom and Mary would make a lovely couple.
- Tom ve Mary çok hoş bir çift olurlardı.
- We had a lovely weekend.
- Hoş bir hafta sonu geçirdik.
Show More (45)
|
|
- I noticed they're brown and lovely, like her daughter's.
- Kızınınki gibi kahverengi ve sevimli olduklarını fark ettim.
- There are four lovely children in this photo.
- Bu fotoğrafta dört sevimli çocuk var.
- The two boys lived alone with a lovely cat.
- İki oğlan, sevimli bir kediyle yalnız yaşıyordu.
- She looked lovely.
- O sevimli görünüyordu.
- You have a lovely daughter.
- Sevimli bir kızın var.
- You're my lovely little baby.
- Sen benim küçük sevimli bebeğimsin.
- Do you still remember the lovely girls who were dancing?
- Dans eden sevimli kızları hala hatırlıyor musun?
- Mary is lovely.
- Mary sevimli.
- She wished the lovely dog belonged to her.
- O, sevimli köpeğin kendine ait olmasını diledi.
- She's smart and quite lovely.
- Akıllı ve oldukça sevimli.
- Sami had a lovely wife.
- Sami'nin sevimli bir karısı vardı.
- Emily is very lovely.
- Emily çok sevimli.
- Dan and Linda adopted a lovely little girl.
- Dan ve Linda sevimli küçük bir kız evlat edindiler.
- I was lovely.
- Sevimliydim.
- She wished the lovely dog belonged to her.
- Sevimli köpeğin kendisine ait olmasını dilemişti.
- The two boys lived alone with a lovely cat.
- İki çocuk, sevimli bir kediyle yalnız yaşıyordu.
- They look lovely.
- Onlar sevimli görünüyorlar.
- How lovely!
- Ne kadar sevimli!
- The stupider the child, the more lovely.
- Çocuk ne kadar aptalsa, o kadar sevimlidir.
- The stupider the child, the more lovely.
- Bir çocuk ne kadar aptalsa o kadar sevimlidir.
- You looked lovely.
- Sevimli görünüyordun.
- What a lovely garden!
- Ne sevimli bir bahçe!
- Mary is lovely.
- Mary çok sevimli.
- Because you're a sweet and lovely girl.
- Çünkü sen, tatlı ve sevimli bir kızsın.
- She had two lovely children.
- İki sevimli çocuğu vardı.
Show More (22)
|