man - Englisch Türkisch Sätze
Englisch Türkisch
man adam n.
  • This report proves once again that Eurofederalism is divorced from the reality of the man in the street.
  • Bu rapor bir kez daha Eurofederalizmin sokaktaki adamın gerçekliğinden kopuk olduğunu kanıtlıyor.
  • You must be a very happy man.
  • Çok mutlu bir adam olmalısınız.
  • The man in the street in the countries of Latin America is the one who will pay.
  • Latin Amerika ülkelerinde sokaktaki adam bunun bedelini ödeyecek olan kişidir.
Show More (53)
man insan n.
  • When reading this report, I wonder whether, in the rapporteur's mind, man is still included in this biodiversity.
  • Bu raporu okurken, sözcünün zihninde insanın hala bu biyoçeşitliliğe dahil olup olmadığını merak ediyorum.
  • One is born one and, from that moment, one faces a huge number of obstacles which would not be there if one were a man.
  • İnsan tek doğar ve o andan itibaren, erkek olsaydı karşılaşmayacağı çok sayıda engelle karşılaşır.
  • Men were massacred and we had no power to intervene.
  • İnsanlar katledildi ve bizim müdahale edecek gücümüz yoktu.
Show More (18)
man kişi n.
  • It is a mission involving, if we have rightly understood, 500 men, including those in command.
  • Eğer doğru anlamışsak, komuta kademesi de dahil olmak üzere 500 kişinin katıldığı bir görev bu.
  • These men paid with their lives for their commitment to democracy.
  • Bu kişiler demokrasiye olan bağlılıklarının bedelini hayatlarıyla ödediler.
  • The army detained 11 men who were said to be wanted terrorists.
  • Ordu, aranan teröristler olduğu söylenen 11 kişiyi gözaltına aldı.
Show More (8)
man erkek n.
  • Still I cling to the good Biblical institution of marriage as a lasting union between man and woman.
  • Ben yine de kadın ve erkek arasında kalıcı bir birliktelik olarak İncil'deki iyi evlilik kurumuna bağlıyım.
  • One is born one and, from that moment, one faces a huge number of obstacles which would not be there if one were a man.
  • Kişi bir kez doğar, ve o andan itibaren, erkek olsaydı hiç var olmayacak olan çok sayıda engelle yüz yüze gelir.
  • Every Angolan is the man or woman for whom others wait.
  • Her Angolalı, başkalarının beklediği kadın ya da erkektir.
Show More (4)
man insanoğlu n.
  • We are the Europe we have built, the best thing man has given mankind.
  • Biz inşa ettiğimiz Avrupa'yız, insanoğlunun insanlığa verdiği en iyi şeyiz.
  • It was very easy for man to hunt a slow, lumbering large animal.
  • Yavaş, hantal büyük bir hayvanı avlamak insanoğlu için çok kolaydı.
Show More (-1)
man biri n.
  • For a man with limited speaking time you did well!
  • Kısıtlı konuşma süresi olan biri için iyi iş çıkardınız!
  • Look, man, you-you seem like a nice enough guy.
  • Bak dostum, sen nazik birine benziyorsun.
Show More (-1)
man mensup n.
  • An army man couldn't get a better opportunity.
  • Bir ordu mensubu bundan daha iyi bir fırsat bulamazdı.
Show More (-2)