|
- Complementarity in this form leaves a nasty taste in my mouth.
- Bu haliyle tamamlayıcılık ağzımda kötü bir tat bırakıyor.
- We all know that children under three put toys in their mouths.
- Hepimiz üç yaşından küçük çocukların oyuncaklarını ağızlarına koyduklarını biliyoruz.
- Our aim must be a foot and mouth policy that is not anonymous.
- Amacımız anonim olmayan bir ayak ve ağız politikası olmalıdır.
- Children in this age group will put any toy in their mouths.
- Bu yaş grubundaki çocuklar her oyuncağı ağızlarına götüreceklerdir.
- Lastly, the document as a whole leaves a nasty taste in the mouth.
- Son olarak, belge bir bütün olarak ağızda kötü bir tat bırakıyor.
- Some Member States, including Ireland, were additionally afflicted by the foot and mouth crisis.
- İrlanda dahil bazı Üye Devletler, ayrıca ağız ve ayak hastalığı kriziyle de uğraşmaktadır.
- As every parent knows, young children put absolutely everything in their mouths.
- Her ebeveynin bildiği gibi, küçük çocuklar ağızlarına kesinlikle her şeyi koyarlar.
- The Commission also financially assists a national food and mouth disease control and eradication programme.
- Komisyon ayrıca ulusal gıda ve ağız hastalıkları kontrol ve eradikasyon programına da mali destek sağlamaktadır.
- We now have to put our money where our mouth is.
- Artık paramızı ağzımızın olduğu yere koymak zorundayız.
- Lastly, the document as a whole leaves a nasty taste in the mouth.
- Son olarak, belge bir bütün olarak ağızda kötü bir tat bırakmaktadır.
- It makes your mouth water even more!
- İnsanın ağzını daha da sulandırıyor!
- Complementarity in this form leaves a nasty taste in my mouth.
- Bu formdaki tamamlayıcılık ağzımda kötü bir tat bırakıyor.
- It makes your mouth water even more.
- Bu durum insanın ağzını daha da sulandırıyor.
- It was not so much me who had their mouth watering.
- Onların ağzını sulandıran ben değildim.
- Often there is not enough space inside the mouth for this tooth.
- Çoğunlukla, ağızda bu dişler için yeterli alan yoktur.
- Often there is not enough space inside the mouth for this tooth.
- Çoğu zaman ağız içinde bu diş için yeterli alan yoktur.
- Often there is not enough space inside the mouth for this tooth.
- Genellikle bu diş için ağız içinde yeterli alan yoktur.
- That's why I'm starting on the head and mouth first.
- Bu yüzden önce baş ve ağızdan başlıyorum.
- To do this, open your mouth wide and breathe hard.
- Bunu yapmak için ağzınızı iyice açın ve sertçe nefes alın.
- Kozak, dry mouth is a minor side effect.
- Kozak, ağız kuruluğu önemsiz bir yan etkidir.
- To do this, open your mouth wide and breathe hard.
- Bunu yapmak için ağzınızı genişçe aç ve derin nefes al.
- I'm so tired, I thought you were my mouth.
- Çok yorgunum, seni ağzım sandım.
- That's why I'm starting on the head and mouth first.
- O nedenle ilkin baş ve ağızdan başlıyorum.
- Don't open your mouth.
- Ağzınızı açmayın.
- Tom opened his mouth to scream.
- Tom çığlık atmak için ağzını açtı.
- Everything is bigger in Texas, including Sami's mouth.
- Teksas'ta her şey daha büyüktür, Sami'nin ağzı da dahil.
- They put words in my mouth.
- Kelimeleri ağzıma tıktılar.
- Wash your mouth out.
- Ağzını yıka.
- Open your mouth wide.
- Ağzını iyice aç.
- Tom's palms were sweaty and his mouth was dry.
- Tom'un avuçları terli ve ağzı kuruydu.
- Mary's covering her mouth and yawning.
- Mary ağzını kapatıyor ve esniyor.
- Mary's covering her mouth and yawning.
- Mary ağzını kapatıp esniyor.
- Tom covered his mouth with his hand.
- Tom eliyle ağzını kapattı.
- She opened her mouth as if to speak, but didn't say anything.
- Konuşacakmış gibi ağzını açtı ama bir şey söylemedi.
- Don't look a gift horse in the mouth.
- Hediye atın ağzına bakma.
- The orange left a strange taste in my mouth.
- Portakal ağzımda garip bir tat bıraktı.
- Pepper burned his mouth.
- Biber ağzını yaktı.
- Tom had a cigar in his mouth.
- Tom'un ağzında bir puro vardı.
- The accident occurred at the mouth of the tunnel.
- Kaza tünelin ağzında meydana geldi.
- Cover your mouth when you cough, sneeze, or yawn.
- Öksürürken, hapşırırken veya esnerken ağzınızı kapatın.
- We have two ears and one mouth, so we should listen more than we say.
- İki kulağımız ve bir ağzımız var, bu yüzden söylediğimizden daha çok dinlemeliyiz.
- Tom says you've got a big mouth.
- Tom senin koca bir ağzın olduğunu söylüyor.
- Tom kept his mouth shut.
- Tom ağzını kapalı tuttu.
- The boy stuffed cake into his mouth.
- Oğlan ağzına kek tıkıştırdı.
- You've got a big mouth.
- Büyük bir ağzın var.
- My mouth was suddenly dry.
- Ağzım birden kurudu.
- Why do women open their mouths when they apply makeup to their eyes?
- Kadınlar gözlerine makyaj yaparken neden ağızlarını açarlar?
- The bandits put a gag in his mouth.
- Haydutlar onun ağzına bir tıkaç koydu.
- Then, finally, she opened her mouth.
- Daha sonra, nihayet, ağzını açtı.
- Tom told me to keep my mouth shut.
- Tom bana ağzımı kapalı tutmamı söyledi.
- I told you to watch your mouth!
- Ağzından çıkanlara dikkat etmeni söyledim!
- Don't chew with your mouth open.
- Ağzın açık çiğneme.
- That guy's got a big mouth.
- Bu adamın koca bir ağzı var.
- Do you regularly experience dry mouth?
- Ağzınız çok kuruyor mu?
- I have a ulcer in my mouth.
- Ağzımda bir yaram var.
- I kept my mouth shut.
- Ağzımı kapalı tuttum.
- Open your mouth, please!
- Ağzınızı açın lütfen!
- Watch your mouth, Tom.
- Ağzından çıkana dikkat et, Tom.
- Tom put his hand over Mary's mouth.
- Tom elini Mary'nin ağzının üstüne koydu.
- If only my thoughts were to come out of my mouth like a receipt being printed.
- Keşke fikirlerim ağzımdan fiş basılır gibi çıksa.
- He never opens his mouth without complaining about something.
- Bir şey hakkında şikayet etmeden ağzını asla açmaz.
- Tom never opens his mouth without complaining about something.
- Tom bir şeyden şikayet etmeden ağzını açmaz.
- Breathe through your nose, not your mouth.
- Burnunuzdan nefes alın, ağzınızdan değil.
- You better not open your mouth.
- Ağzını açmasan iyi edersin.
- She's beautiful, that's true—but once she opens her mouth, you'll only want to get away!
- Çok güzel, bu doğru. Ama bir kez ağzını açmaya gör, kaçmak isteyeceksin!
- How about you shut your big mouth?
- O koca ağzını kapatmaya ne dersin?
- The gorgeous cake made my mouth water.
- Muhteşem kek, ağzımı sulandırdı.
- Why is your mouth open?
- Neden ağzın açık?
- The pharyngeal part of the throat is behind the nose and mouth.
- Yutak, boğazın ağız ve burnun arkasında kalan kısmıdır.
- Tom was born with a silver spoon in his mouth.
- Tom ağzında gümüş bir kaşıkla doğdu.
- He has a big mouth.
- Onun büyük bir ağzı var.
- Tom opened his mouth to say something, but Mary interrupted him.
- Tom bir şey söylemek için ağzını açtı ama Mary onun sözünü kesti.
- The pharyngeal part of the throat is behind the nose and mouth.
- Boğazın yutak kısmı burun ve ağzın arkasındadır.
- God gave the man two ears and a mouth so that he would listen more and talk less.
- Allah bir insana daha çok dinlesin ve daha az konuşsun diye iki kulak ve bir ağız verdi.
- You must swallow pills, not chew them in your mouth.
- Hapları yutmalısın, onları ağzında çiğnememelisin.
- Tom has a funny-looking mouth.
- Tom'un komik görünümlü bir ağzı var.
- Tom didn't dare to open his mouth.
- Tom ağzını açmaya cesaret edemedi.
- Think before you open your mouth.
- Ağzını açmadan önce düşün.
- Breathe deeply through your mouth.
- Ağzınızdan derin nefes alın.
- Neither Tom nor Mary covered their mouths.
- Ne Tom ne de Mary ağzını kapattı.
- The dog had a piece of meat in its mouth.
- Köpeğin ağzında bir parça et vardı.
- Cover your mouth when you cough, sneeze, or yawn.
- Öksürürken, hapşırırken ya da esnerken ağzınızı kapatın.
- Tom's got a really big mouth.
- Tom'un gerçekten büyük bir ağzı var.
- Open your mouth.
- Ağzınızı açın.
- Tom put his hands over Mary's mouth.
- Tom ellerini Mary'nin ağzının üstüne koydu.
- He stood with his finger in his mouth.
- Parmağı ağzında duruyordu.
- Keep your mouth shut and do as you're told.
- Ağzını kapalı tut ve sana söylendiği gibi yap.
- From personal experience, I know that any encounter with him will leave a bad taste in your mouth.
- Kişisel deneyimlerimden, onunla tartışmanın ağzında kötü bir tat bırakacağını biliyorum.
- Tom never opens his mouth without complaining about something.
- Tom asla ağzını bir şeyi şikayet etmeden açmaz.
- Don't curse or I'll wash your mouth out with soap.
- Küfür etme yoksa ağzını sabunla yıkarım.
- Tom opened his mouth to protest.
- Tom protesto etmek için ağzını açtı.
- My mouth is numbed.
- Ağzım uyuştu.
- I'm keeping my mouth shut.
- Ağzımı kapalı tutuyorum.
- The baby is putting the rattle in its mouth.
- Bebek çıngırağı ağzına koyuyor.
- Tom tried to scream, but Mary covered his mouth with her hand.
- Tom çığlık atmaya çalıştı ama Mary eliyle ağzını kapattı.
- Tom sneezes without covering his mouth.
- Tom aksırırken ağzını kapamaz.
- She was born with a silver spoon in her mouth.
- Ağzında gümüş bir kaşıkla doğdu.
- Why is your mouth open?
- Ağzın neden açık?
- I don't know how he can speak without taking the cigarette out of his mouth.
- Ağzından sigarayı çıkarmadan nasıl konuşabildiğini bilmiyorum.
- We have one mouth only.
- Sadece bir ağzımız var.
- What is that strange thing in your dog's mouth?
- Senin köpeğinin ağzındaki o tuhaf şey nedir?
- You better not open your mouth.
- Ağzını açmasan iyi olur.
- Tom rinsed his mouth.
- Tom ağzını duruladı.
- Don't open your mouth if you are not certain that what you want to say is better than silence.
- Söylemek istediğin şeyin sessizlikten daha iyi olduğundan emin değilsen ağzını açma.
- Tom sleeps with his mouth open.
- Tom ağzı açık uyuyor.
- Keep your mouth shut and your eyes open.
- Ağzını kapalı tut, gözlerini ise açık.
- Tom put the thermometer in his mouth.
- Tom termometreyi ağzına koydu.
- He left the pizzeria with his mouth smeared with sauce.
- O, sos bulaşmış ağzı ile pizzacıdan ayrıldı.
- He opened his mouth wide.
- Ağzını sonuna kadar açtı.
- Both Tom and Mary covered their mouths.
- Hem Tom hem de Mary ağızlarını kapattılar.
- I'm sorry I opened my mouth.
- Ağzımı açtığım için özür dilerim.
- Please rinse out your mouth.
- Lütfen ağzını çalkala.
- She laughed the way schoolgirls do, with her hand over her mouth.
- Eliyle ağzını kapatarak kız öğrencilerin yaptığı gibi güldü.
- Tom should keep his mouth shut.
- Tom ağzını kapalı tutmalı.
- He was sitting there with a pipe in his mouth.
- Ağzında piposuyla orada oturuyordu.
- Open your mouth!
- Ağzınızı açın.
- Tom sneezes without covering his mouth.
- Tom hapşırırken ağzını kapatmaz.
- He opened his mouth.
- O ağzını açtı.
- You've got a big mouth.
- Kocaman bir ağzın var.
- I told Tom that he shouldn't talk with his mouth full.
- Tom'a dolu ağzıyla konuşmaması gerektiğini söyledim.
- When eating, don't speak with food in your mouth.
- Yemek yerken, ağzınızda yemek varken konuşmayın.
- That word dropped from his mouth.
- O kelime, onun ağzından döküldü.
- Close your mouth.
- Ağzınızı kapatın.
- That big mouth of yours is going to get you killed.
- O koca ağzın seni öldürtecek.
- He stood with his finger in his mouth.
- O parmağı ağzında durdu.
- Watch your mouth, Tom.
- Ağzından çıkanlara dikkat et, Tom.
- I don't know how he can speak without taking the cigarette out of his mouth.
- Sigarayı ağzından çıkarmadan nasıl konuşabiliyor bilmiyorum.
- From personal experience, I know that any encounter with him will leave a bad taste in your mouth.
- Kişisel tecrübelerime dayanarak, onunla karşılaştığınızda ağzınızda kötü bir tat bırakacağını biliyorum.
- Tom says you've got a big mouth.
- Tom büyük bir ağzın olduğunu söylüyor.
- Tom has a pretty big mouth.
- Tom'un oldukça büyük bir ağzı var.
- He opened his mouth as if to speak, but didn't say anything.
- Konuşacakmış gibi ağzını açtı ama bir şey söylemedi.
- Tom put something in his mouth.
- Tom ağzına bir şey koydu.
- If only you'd thought of that before shooting your big mouth off.
- Keşke bunu o koca ağzını açmadan önce düşünseydin.
- I need to rinse my mouth.
- Ağzımı çalkalamalıyım.
- Sami is gonna keep his mouth shut.
- Sami ağzını kapalı tutacak.
- Don't laugh with your mouth open.
- Ağzın açıkken gülme.
- Don't put words in my mouth.
- Kelimeleri ağzıma tıkma.
- She tossed me grapes and I tried to catch them with my mouth.
- Bana üzüm attı ve ben de ağzımla yakalamaya çalıştım.
- If you don't have anything nice to say, keep your mouth shut.
- Söyleyecek güzel bir şeyin yoksa ağzını kapalı tut.
- Tom opened his mouth.
- Tom ağzını açtı.
- Tom closed his mouth.
- Tom ağzını kapattı.
- We have one mouth only.
- Yalnızca bir ağzımız var.
- I think you need to keep your mouth closed.
- Bence ağzını kapalı tutmalısın.
- Your nose is in my mouth.
- Burnun ağzıma giriyor.
- Sami kept his mouth shut.
- Sami ağzını kapalı tuttu.
- Tom sometimes chews with his mouth open.
- Tom bazen ağzı açık çiğniyor.
- He didn't open his mouth all afternoon.
- Bütün öğleden sonra ağzını açmadı.
- Tom's mother told him not to talk with his mouth full.
- Tom'un annesi ona dolu ağızla konuşmamasını söyledi.
- He put his hand to his mouth and coughed.
- Elini ağzına götürdü ve öksürdü.
- Watch your mouth.
- Ağzına dikkat et.
- Herbert opened his mouth, but Tom gave him a menacing look.
- Herbert ağzını açtı ama Tom ona tehditkâr bir bakış attı.
- He closed his mouth for a moment.
- Bir an için ağzını kapattı.
- My mouth was suddenly dry.
- Ağzım aniden kurudu.
- You have one mouth and two ears, so listen more and speak less.
- Bir ağzın ve iki kulağın var, bu yüzden daha çok dinle ve daha az konuş.
- Why is your mouth so big?
- Ağzın neden bu kadar büyük?
- He opened his mouth as if to speak, but didn't say anything.
- Konuşacakmış gibi ağzını açtı ama hiçbir şey söylemedi.
- You shouldn't speak with your mouth full at table.
- Masada dolu ağızla konuşmamalısın.
- Tom has a pretty big mouth.
- Tom'un ağzı çok bozuk.
- You're putting words in my mouth.
- Lafı ağzıma tıktın.
- Tom covered his mouth when he sneezed.
- Tom hapşırdığında ağzını kapattı.
- He didn't open his mouth all evening.
- Bütün akşam ağzını açmadı.
- I told you to keep your mouth shut.
- Sana ağzını kapalı tutmanı söyledim.
- Tom shut his mouth.
- Tom ağzını kapattı.
- Just shut your mouth if you value your job.
- İşine değer veriyorsan ağzını hemen kapa.
- I have a ulcer in my mouth.
- Ağzımda ülser var.
- Please, open your mouth!
- Lütfen, aç ağzını!
- Something's coming out of your mouth.
- Ağzından bir şey geliyor.
- If you press the nose, the mouth opens.
- Burna bastırırsan, ağız açılır.
- He can't open his mouth without saying a swear-word.
- Küfür etmeden ağzını açamıyor.
- Don't put the knife in your mouth.
- Bıçağı ağzına koyma.
- Cover your mouth and nose with a disposable tissue when coughing or sneezing.
- Öksürürken veya hapşırırken ağzınızı ve burnunuzu tek kullanımlık bir mendille kapatın.
- Tom is never be able to keep his mouth shut.
- Tom asla ağzını kapalı tutamaz.
- Tom doesn't dare to open his mouth.
- Tom ağzını açmaya cesaret edemiyor.
- Wash your mouth out.
- Ağzınızı yıkayın.
- Breathe through your nose, not your mouth.
- Burnundan nefes al, ağzından değil.
- He left the pizzeria with his mouth smeared with sauce.
- Ağzı sosa bulanmış bir şekilde pizzacıdan ayrıldı.
- He has a big mouth.
- Büyük bir ağzı var.
- Tom knows how to keep his mouth shut.
- Tom ağzını kapalı tutmayı biliyor.
- Donna was born with a silver spoon in her mouth.
- Donna ağzında gümüş kaşıkla doğdu.
- Don't talk while you have food in your mouth.
- Ağzında yemek varken konuşma.
- She laughed the way schoolgirls do, with her hand over her mouth.
- O eli ağzının üzerinde okul kızlarının yapma tarzına güldü.
- Tom should've kept his mouth shut.
- Tom ağzını kapalı tutmalıydı.
- Tom took the hook out of the fish's mouth.
- Tom kancayı balığın ağzından çıkardı.
- That word dropped from his mouth.
- O sözcük, onun ağzından kaçtı.
- He didn't open his mouth all afternoon.
- O tüm öğleden sonra ağzını açmadı.
- Tom, watch your mouth!
- Tom, ağzından çıkana dikkat et!
- You shouldn't run around with a toothbrush in your mouth.
- Ağzında diş fırçasıyla dolaşmamalısın.
- What is that strange thing in your dog's mouth?
- Köpeğinin ağzındaki o garip şey de ne?
- Hey, watch your mouth.
- Hey, ağzından çıkana dikkat et.
- Tom took a piece of candy, unwrapped it and put it in his mouth.
- Tom bir parça şeker aldı, paketini açtı ve ağzına attı.
- Keep your mouth shut.
- Ağzını kapalı tut.
- Neither Tom nor Mary covered their mouths.
- Ne Tom ne de Mary ağızlarını kapattı.
- The baby opened his mouth.
- Bebek ağzını açtı.
- Hippos have huge mouths.
- Su aygırlarının kocaman ağızları vardır.
- Don't touch your eyes, mouth or nose with your hands.
- Ellerinizle gözlerinize, ağzınıza ve burnunuza dokunmayın.
- I never should've opened my mouth.
- Asla ağzımı açmamalıydım.
- Tom had a very foul mouth.
- Tom'un çok bozuk bir ağzı vardı.
- You must swallow pills, not chew them in your mouth.
- Hapları yutmalısın, ağzında çiğnememelisin.
- She has a sensual mouth.
- Onun şehvetli bir ağzı var.
- I'll wash your mouth out with soap!
- Ben ağzını sabunla yıkayacağım.
- Now therefore cursed shalt thou be upon the earth, which hath opened her mouth and received the blood of thy brother at thy hand.
- Artık döktüğün kardeş kanını içmek için ağzını açan toprağın laneti altındasın.
- He didn't open his mouth all evening.
- Akşam boyunca ağzını bile açmadı.
- Tom sometimes chews with his mouth open.
- Tom bazen ağzı açık çiğner.
- I need to rinse my mouth.
- Benim ağzımı çalkalamam gerekiyor.
- They had better have kept their mouths shut.
- Ağızlarını kapalı tutsalardı iyi olurdu.
- Close your mouth.
- Ağzını kapat.
- Try breathing through your mouth.
- Ağzından nefes almayı dene.
- He can't open his mouth without saying a swear-word.
- Ağzından küfürlü laf çıkmadan konuşamıyor.
- Your nose is in my mouth.
- Burnun ağzımda.
- Shut your mouth.
- Ağzını kapat.
- My mouth waters when I read cooking books.
- Yemek kitapları okuduğumda ağzım sulanıyor.
- That experience left a bad taste in my mouth.
- Bu deneyim ağzımda kötü bir tat bıraktı.
- Sami's mouth was open.
- Sami'nin ağzı açıktı.
- I think you need to keep your mouth closed.
- Sanırım ağzını kapalı tutman gerekiyor.
- The gorgeous cake made my mouth water.
- Muhteşem pasta, ağzımı sulandırdı.
- I don't understand how he can speak with a cigarette in his mouth.
- Ağzında sigara varken nasıl konuşabiliyor anlamıyorum.
- I threw a ball to my dog and he caught it in his mouth.
- Köpeğime bir top attım ve o da topu ağzına aldı.
- I don't understand how he can speak with a cigarette in his mouth.
- Ağzında sigarayla konuşmayı nasıl beceriyor anlamıyorum.
- I told you to watch your mouth!
- Ağzından çıkana dikkat et demiştim sana!
- My mouth dried up.
- Ağzım kurudu.
- Breathe deeply through your mouth.
- Ağzınızdan derin bir nefes alın.
- I'm sorry I opened my mouth.
- Ben ağzımı açtığım için üzgünüm.
- Now therefore cursed shalt thou be upon the earth, which hath opened her mouth and received the blood of thy brother at thy hand.
- Bu nedenle, ağzını açıp kardeşinin kanını eline bulaştıran yeryüzü seni lanetlesin.
- She opened her mouth.
- Ağzını açtı.
- Keep your mouth shut and your eyes open.
- Ağzını kapalı, gözlerini ise açık tut.
- Tom tried to scream, but Mary covered his mouth with her hand.
- Tom çığlık atmaya çalıştı, ama Mary eliyle onun ağzını kapattı.
- Open up your mouth.
- Ağzını aç.
- Tom put his hand over Mary's mouth.
- Tom elini Mary'nin ağzına koydu.
- Why do women open their mouths when they apply makeup to their eyes?
- Neden kadınlar gözlerine makyaj yaparken ağızlarını açıyor?
- Her mouth dropped open.
- Ağzı açık kaldı.
- He lifted the spoon up to his mouth.
- Kaşığı ağzına kadar kaldırdı.
- The lion opened its huge mouth and roared.
- Aslan kocaman ağzını açtı ve kükredi.
- You have a really foul mouth!
- Ağzın çok bozuk!
- You took the words right out of my mouth, pal.
- Lafı ağzımdan aldın dostum.
- That made my mouth water.
- Bu ağzımı sulandırdı.
- My mouth was dry.
- Ağzım kuruydu.
- Mary has a mouth, but not a tongue.
- Mary'nin ağzı var dili yok.
- Why is your mouth so big?
- Niçin ağzınız o kadar büyük?
- Don't open your mouth.
- Ağzını açma.
- Tom put his hands over his mouth.
- Tom ellerini ağzının üzerine koydu.
- If you have gum in your mouth, spit it out.
- Ağzınızda sakız varsa tükürün.
- God gave the man two ears and a mouth so that he would listen more and talk less.
- Tanrı adama iki kulak ve bir ağız verdi ki daha çok dinlesin ve daha az konuşsun.
- Hippos have huge mouths.
- Suaygırlarının kocaman ağızları var.
- Tom has a funny-looking mouth.
- Tom'un komik görünüşlü bir ağzı var.
- You had better watch your mouth.
- Ağzından çıkana dikkat etsen iyi olur.
- I'll wash your mouth out with soap!
- Ağzını sabunla yıkayacağım!
- Pepper burned his mouth.
- Biber onun ağzını yaktı.
- I have a ulcer in my mouth.
- Ağzımda ülser çıktı.
- I never should've opened my mouth.
- Ağzımı hiç açmamalıydım.
- Tom put his hands over Mary's mouth.
- Tom ellerini Mary'nin ağzına kapattı.
- Cover your mouth and nose with a disposable tissue when coughing or sneezing.
- Öksürme ve hapşırma sırasında ağzınızı, burnunuzu tek kullanımlık mendille kapayın.
- Tom put his hand over his mouth.
- Tom elini ağzına koydu.
- Tom wiped his mouth with the back of his hand.
- Tom elinin tersiyle ağzını sildi.
- Tom dipped a strawberry in chocolate and then put it in his mouth.
- Tom bir çileği çikolataya batırdı ve sonra ağzına attı.
- He spoke with a pipe in his mouth.
- Ağzında bir pipo ile konuşuyordu.
- Tom put a thermometer in his mouth.
- Tom ağzına bir termometre koydu.
- Don't curse or I'll wash your mouth out with soap.
- Küfretme yoksa ağzını sabunla yıkarım.
- Tom told his son not to eat with his mouth open.
- Tom oğluna ağzı açık yemek yememesini söylemiş.
- Don't put the knife in your mouth.
- Bıçağı ağzına sokma.
- Tom had a very foul mouth.
- Tom'un ağzı çok bozuktu.
- Tom would've kept his mouth shut.
- Tom ağzını kapalı tutardı.
- That guy's got a big mouth.
- O adamın büyük bir ağzı var.
- Think before opening your mouth!
- Ağzını açmadan önce düşün!
- Tom covered his mouth.
- Tom ağzını kapattı.
- Open your mouth one more time and I will beat you up!
- Bir kez daha ağzını açarsan seni döverim!
- Rabid dogs usually foam at the mouth.
- Kuduz köpekler genellikle ağızlarından köpükler saçarlar.
- Tom opened his mouth to say something, but Mary interrupted him.
- Tom bir şey söylemek için ağzını açtı ama Mary sözünü kesti.
- Don't laugh with your mouth open.
- Açık ağızla gülme.
- What's that in your mouth?
- Ağzındaki ne?
- He didn't open his mouth to protest.
- Protesto etmek için ağzını açmadı.
- Don't touch your eyes, mouth or nose with your hands.
- Ellerinizle gözlerinize, ağzınıza veya burnunuza dokunmayın.
- Tom couldn't keep his mouth shut about his father coming home.
- Tom babasının eve gelmesi hakkında ağzını kapalı tutamadı.
- Tom opened his mouth to say something.
- Tom bir şey söylemek için ağzını açtı.
- The boy stuffed cake into his mouth.
- Çocuk ağzına kek doldurdu.
- Tom opened his mouth wide.
- Tom ağzını kocaman açtı.
- Chew with your mouth closed.
- Ağzın kapalıyken çiğne.
- Why don't you sew your mouth shut?
- Neden ağzını kapatmıyorsun?
- You're putting words in my mouth.
- Lafı ağzıma tıkıyorsun.
- They put words in my mouth.
- Onlar lafı ağzıma tıkıyorlar.
- The bandits put a gag in his mouth.
- Haydutlar ağzına bir tıkaç koymuşlar.
- Tom's mouth dropped open.
- Tom'un ağzı açık kaldı.
- The dentist told me to open my mouth.
- Dişçi ağzımı açmamı söyledi.
- Don't speak with your mouth full.
- Ağzında yemek varken konuşma.
- My mouth is clean.
- Ağzım temiz.
- Tom closed his mouth.
- Tom ağzını kapadı.
- If only my thoughts were to come out of my mouth like a receipt being printed.
- Keşke düşüncelerim ağzımdan basılan bir makbuz gibi çıksaydı.
- My mouth is dry.
- Ağzım kuru.
- He closed his mouth for a moment.
- Bir an ağzını kapattı.
- Tom sneezes without covering his mouth.
- Tom ağzını kapatmadan hapşırıyor.
- Tom sleeps with his mouth open.
- Tom ağzı açık uyur.
- When eating, don't speak with food in your mouth.
- Yemek yerken ağzında yemekle konuşma.
- My mouth is numb.
- Ağzım uyuştu.
- Tom's got a big mouth.
- Tom'un büyük bir ağzı var.
- Tom knows how to keep his mouth shut.
- Tom ağzını nasıl kapalı tutacağını biliyor.
- That experience left a bad taste in my mouth.
- O deneyim ağzımda kötü bir tat bıraktı.
- Open your mouth wide.
- Ağzınızı geniş açın.
- Tom can't keep his mouth shut.
- Tom ağzını kapalı tutamaz.
- Tom opened his mouth to speak.
- Tom konuşmak için ağzını açtı.
- Do you regularly experience dry mouth?
- Sık sık ağız kuruluğu yaşıyor musunuz?
- He didn't open his mouth to protest.
- O, protesto etmek için ağzını açmadı.
- Do you regularly experience dry mouth?
- Düzenli olarak ağız kuruluğu yaşıyor musunuz?
- He was sitting there with a pipe in his mouth.
- Ağzında bir pipoyla orada oturuyordu.
- She tossed me grapes and I tried to catch them with my mouth.
- O bana üzümleri attı ve ben ağzım ile onları yakalamaya çalıştım.
- She was born with a silver spoon in her mouth.
- O, ağzında gümüş bir kaşıkla doğmuş.
- Mary has a mouth, but not a tongue.
- Mary'nin ağzı var ama dili yok.
- Do you ever think before you open your big mouth?
- O koca ağzını açmadan önce hiç düşündün mü?
- It makes my mouth water.
- Ağzımı sulandırıyor.
- This man only has to open his mouth for you to see that he lacks education.
- Bu adamın eğitimsiz olduğunu görmeniz için sadece ağzını açması yeterli.
- I need to rinse my mouth.
- Ağzımı çalkalamam lazım.
- That woman has a mouth.
- O kadının bir ağzı var.
- I eat with my mouth and smell with my nose.
- Ağzımla yerim ve burnumla koklarım.
- Tom can't keep his mouth shut.
- Tom ağzını kapalı tutamıyor.
- The accident occurred at the mouth of the tunnel.
- Kaza, tünelin ağzında meydana geldi.
- Something's coming out of your mouth.
- Ağzınızdan bir şeyler çıkıyor.
- Everything is bigger in Texas, including Sami's mouth.
- Teksas'ta, Sami'nin ağzı da dahil olmak üzere her şey daha büyüktür.
- Tom rinsed his mouth.
- Tom ağzını çalkaladı.
- The baby is putting the rattle in its mouth.
- Bebek çıngırağı ağzına sokuyor.
- I'll keep my mouth shut.
- Ağzımı kapalı tutacağım.
- Can you stop chewing with your mouth open?
- Ağzın açık çiğnemeyi keser misin?
- That child stared at me, his mouth agape.
- Şu çocuk, ağzı bir karış açık halde bana baktı.
- Tom put his hand over his mouth.
- Tom eliyle ağzını kapattı.
- She has a sensual mouth.
- Şehvetli bir ağzı var.
- Tom opened his mouth to interrupt.
- Tom sözünü kesmek için ağzını açtı.
- Don't open your mouth if you are not certain that what you want to say is better than silence.
- Söylemek istediğiniz şeyin sessizlikten daha iyi olduğundan emin değilseniz ağzınızı açmayın.
- My mouth is numb.
- Ağzım uyuşuk.
- Watch your mouth!
- Ağzından çıkana dikkat et!
- He opened his mouth wide.
- Ağzını kocaman açtı.
- I only have one mouth, but I have two ears.
- Sadece bir ağzım var, ama iki kulağım var.
- He never opens his mouth without complaining about something.
- Bir şeyden şikayet etmeden asla ağzını açmazdı.
- My mouth was dry.
- Ağzım kurudu.
Show More (327)
|