|
- As a democrat, I have to take on board decisions even if I do not like them.
- Bir demokrat olarak hoşuma gitmese bile alınan kararları kabul etmek zorundayım.
- Finally, we politicians must not legislate as soon as we see a phenomenon we do not like.
- Son olarak biz politikacılar hoşumuza gitmeyen bir olgu gördüğümüzde hemen yasa çıkarmamalıyız.
- Why, then, did I decide to vote for this resolution that I do not like?
- O halde neden hoşuma gitmeyen bu önergeye oy vermeye karar verdim?
- What we have seen of such committees in the past, we have not liked; they have been secretive, bureaucratic, Kafkaesque.
- Geçmişte bu tür komitelerde gördüklerimiz hoşumuza gitmedi; gizli, bürokratik ve Kafkaesk bir yapıya sahiplerdi.
- You must do the work, even if you do not like it.
- Hoşuna gitmese bile, bu işi yapmalısın.
- You may not like what you discover.
- Keşfettiğin şey hoşuna gitmeyebilir.
- Tom might not like it if we didn't come to his party.
- Partisine gelmememiz Tom'un hoşuna gitmeyebilir.
- You may not like what you hear.
- Duydukların hoşuna gitmeyebilir.
- You might not like this.
- Bu hoşuna gitmeyebilir.
- You might not like what you see.
- Gördüklerin hoşuna gitmeyebilir.
- You may not like it.
- Hoşuna gitmeyebilir.
- I might not like it.
- Hoşuma gitmeyebilir.
Show More (9)
|
