old - Englisch Türkisch Sätze
Englisch Türkisch
old eski adj.
  • It is a misconception that old engines require sulphur in the fuel and that new engines cannot handle sulphurous fuel.
  • Eski motorların yakıtta kükürt gerektirdiği ve yeni motorların kükürtlü yakıtla çalışamayacağı yanlış bir kanıdır.
  • We insist on the Commission now finally completing old projects dating back to the eighties and nineties.
  • Komisyon'un seksenli ve doksanlı yıllardan kalma eski projeleri nihayet tamamlamasında ısrar ediyoruz.
  • There is a lot of talk, and rightly so, about old, single-hull tankers.
  • Eski, tek gövdeli tankerler hakkında çok fazla ve haklı olarak konuşuluyor.
Show More (1226)
old yaşlı adj.
  • This in our Parliament and in the life of our old continent and of our European Union is a very important moment.
  • Parlamentomuzda, yaşlı kıtamızda ve Avrupa Birliği'nde bu çok önemli bir andır.
  • Surely it should be possible for people to work for any institution at any age, even if they are as old as I am!
  • İnsanların her yaşta her kurumda çalışması mümkün olmalı, benim kadar yaşlı olsalar bile!
  • I did not support amendments which failed to recognise the positive developments in relation to care for older people.
  • Yaşlılara yönelik bakım konusundaki olumlu gelişmeleri görmezden gelen değişiklik önergelerini desteklemedim.
Show More (697)
old büyük adj.
  • You're old enough to know better, aren't you?
  • Daha iyisini bilecek kadar büyüksün, değil mi?
  • My son is not old enough for school.
  • Oğlum okula gidecek kadar büyük değil.
  • Is Tom old enough to drink?
  • Tom içmek için yeterince büyük mü?
Show More (47)
old eskimiş adj.
  • Let's get rid of this old furniture.
  • Şu eskimiş mobilyaları başımızdan atalım.
  • It may be fairly old.
  • Oldukça eskimiş olabilir.
  • She gave me these old coins.
  • Bana bu eskimiş madeni paraları verdi.
Show More (4)
old yaşlılar n.
  • We mentioned in the debate the issue of an adequate income for older people.
  • Tartışmada yaşlılar için yeterli gelir konusuna değinmiştik.
  • A detailed study on the financing of long-term care for older people is being carried out in my own country, Ireland.
  • Kendi ülkem olan İrlanda'da yaşlılar için uzun süreli bakımın finansmanı konusunda detaylı bir çalışma yürütülmektedir.
  • Young people, women, older people and people with disabilities have a particularly hard time of it.
  • Gençler, kadınlar, yaşlılar ve engelliler özellikle zor zamanlar geçirmektedir.
Show More (2)
old ihtiyar adj.
  • You're just an old guy pretending to be a little kid.
  • Sen de küçük bir çocuk gibi davranan ihtiyar bir adamsın.
  • The man is old.
  • Adam ihtiyar.
  • He was always getting in trouble with the Old Bill.
  • İhtiyar Bill'le başı hep derde girerdi.
Show More (0)
old bayat adj.
  • The bread is old.
  • Ekmek bayat.
  • The bread is old and hard.
  • Ekmek bayat ve sert.
  • This old bread is as hard as a rock.
  • Bu bayat ekmek bir kaya kadar sert.
Show More (0)
old kıdemli adj.
  • He's an old timer.
  • O kıdemli bir elemandır.
Show More (-2)
old antik adj.
  • He came across this old coin in an antique shop.
  • Bu antik paraya bir antikacı dükkanında rastladı.
Show More (-2)
old olgun adj.
  • You're old enough to know better.
  • Doğru karar verecek kadar olgunsun.
Show More (-2)