para - Englisch Türkisch Sätze
Englisch Türkisch
money para n.
  • Can we draw from this the conclusion that the Member States no longer need the money?
  • Buradan Üye Devletlerin artık paraya ihtiyacı olmadığı sonucunu çıkarabilir miyiz?
  • It will cost money to turn this report into a reality.
  • Bu raporu gerçeğe dönüştürmek paraya mal olacaktır.
  • And the money should be paid out in a targeted manner.
  • Ve para hedefe yönelik bir şekilde ödenmelidir.
Show More (1909)
monetary para adj.
  • We welcome the draft resolution's clear support for the ECB's monetary policy strategy.
  • Karar taslağının ECB'nin para politikası stratejisine verdiği açık desteği memnuniyetle karşılıyoruz.
  • This budgetary policy must dovetail with the monetary policy of the European Central Bank.
  • Bu bütçe politikası Avrupa Merkez Bankası'nın para politikasıyla uyumlu olmalıdır.
  • There is relatively little room for manoeuvre within the terms of the monetary and budgetary policies.
  • Para ve bütçe politikaları açısından nispeten az manevra alanı bulunmaktadır.
Show More (30)
coin para n.
  • M1 means notes and coin in circulation plus bank sight deposits.
  • M1, dolaşımdaki banknotlar ve metal paralar artı vadesiz banka mevduatı anlamına gelir.
  • M1 generally means notes and coin in circulation plus bank sight deposits.
  • M1 genel olarak dolaşımdaki banknotlar ve metal paralar artı vadesiz banka mevduatı anlamına gelir.
  • All the citizens of the European Union have amassed foreign coins from their travels abroad on business or pleasure.
  • Tüm Avrupa Birliği vatandaşları, iş veya eğlence amaçlı yurtdışı seyahatlerinden yabancı paralar biriktirmiştir.
Show More (14)
cash para n.
  • One of the previous speakers said that people think that the streets of Brussels are paved with cash.
  • Önceki konuşmacılardan biri, insanların Brüksel sokaklarının para ile döşeli olduğunu düşündüklerini söyledi.
  • The thieves might try to move all the cash they collected at once.
  • Hırsızlar topladıkları tüm parayı bir kerede taşımaya çalışabilir.
  • Tom doesn't have any cash.
  • Tom'un hiç parası yok.
Show More (14)
dough para n.
  • That guy's rolling in dough.
  • Şu adam para içinde yüzüyor.
  • We're rolling in dough.
  • Para içinde yüzüyoruz.
  • She's rolling in dough.
  • O çok para kazanıyor.
Show More (2)
funds para n.
  • Suppose a person transferred funds to several details at once.
  • Bir kişinin aynı anda birkaç ayrıntıya para aktardığını varsayalım.
  • This politician spends most of his time raising funds.
  • Bu politikacı zamanının çoğunu para toplamakla geçiriyor.
  • They are out of funds.
  • Paraları bitmiş.
Show More (1)
currency para n.
  • The exchange office can supply you with foreign currency.
  • Döviz bürosu size yabancı para birimlerini temin edebilir.
  • With regard to Kosovo, there is a significant level of possession of physical currency.
  • Kosova ile ilgili olarak önemli düzeyde fiziki para bulundurma söz konusudur.
  • Somebody has been selling false currency in this Parliament.
  • Birileri bu Parlamento'da sahte para satıyor.
Show More (0)
buck para n.
  • It comes down to more bang for our buck.
  • Paramızın karşılığını daha fazla almamız gerekiyor.
  • It comes down to more bang for our buck.
  • Bu, paramızın karşılığını daha fazla almamıza bağlı.
  • For the poor countries, this is one way of making a fast buck, but offers no solutions in the long run.
  • Yoksul ülkeler için bu, hızlı para kazanmanın bir yoludur, ancak uzun vadede hiçbir çözüm sunmaz.
Show More (0)
penny para n.
  • They do it in their spare time and do not get paid a penny more.
  • Bunu boş zamanlarında yapıyorlar ve bir kuruş fazla para almıyorlar.
  • What is the worth of a jar full of pennies?
  • Bir kavanoz dolusu bozuk paranın değeri nedir?
Show More (-1)
brass para n.
  • Such a thing could only occur to a functionary who has never had to put even a brass farthing into his own industry.
  • Böyle bir şey ancak kendi sanayisine bir kuruş bile para yatırmak zorunda kalmamış bir memurun aklına gelebilir.
Show More (-2)
means para n.
  • He lives beyond his means.
  • O, kazandığından çok para harcıyor.
Show More (-2)
dimes para n.
  • They're a dime a dozen.
  • Onlar beş para etmezler.
Show More (-2)
finances para n.
  • A household is a group that shares the same living space and finances.
  • Ev halkı, aynı yaşam alanını ve parayı paylaşan bir gruptur.
Show More (-2)