|
- As an exception, I will give you fifteen seconds in which to ask your question.
- Bir istisna olarak, sorunuzu sormanız için size on beş saniye vereceğim.
- You have spoken for 22 seconds more than your three minutes.
- Üç dakikadan 22 saniye fazla konuştunuz.
- In my last few seconds I will speak not about methods but about content.
- Son birkaç saniyemde yöntemlerden değil içerikten bahsedeceğim.
- Every three seconds, a child dies of malnutrition.
- Her üç saniyede bir çocuk yetersiz beslenme nedeniyle ölüyor.
- That means I would have 20 seconds for each.
- Bu da her biri için 20 saniyem olacağı anlamına geliyor.
- You have 15 seconds to say your final word.
- Son sözünüzü söylemek için 15 saniyeniz var.
- You have spoken for 22 seconds more than your three minutes.
- Üç dakikadan 22 saniye daha fazla konuştunuz.
- Each birth is followed by another birth just seconds later.
- Her doğumu birkaç saniye sonra bir diğeri takip ediyor.
- I will give you three seconds to give us back the Flash Drive!
- Flaş belleği bize geri vermeniz için size üç saniye veriyorum!
- I had activated the machine seconds before you appeared inside it.
- Sen içinde belirmeden saniyeler önce makineyi çalıştırmıştım.
- I had activated the machine seconds before you appeared inside it.
- Sen içinde görünmeden saniyeler önce makineyi çalıştırmıştım.
- The PS4 will take a few seconds to copy the update file from the flash drive.
- PS4'ün güncelleme dosyasını flash sürücüden kopyalaması birkaç saniye sürecektir.
- And those three seconds took away two whole years.
- Ve o üç saniye iki koca yılı alıp götürdü.
- And those three seconds took away two whole years.
- O üç saniye koskoca iki seneyi alıp götürdü.
- We can communicate with one another in seconds.
- Saniyeler içerisinde birbirimiz ile bağlantı kurabiliyoruz.
- Each birth is followed by another birth just seconds later.
- Her doğumu saniyeler sonra başka bir doğum takip eder.
- And those three seconds took away two whole years.
- Ve o üç saniye tam iki yılı götürdü.
- Each birth is followed by another birth just seconds later.
- Her doğumu birkaç saniye sonra başka bir doğum takip ediyor.
- It takes only seconds.
- Sadece saniyeler sürer.
- My watch gains five seconds a day.
- Saatim günde beş saniye ileri gidiyor.
- There are 86,400 seconds in a day.
- Bir günde 86.400 saniye var.
- The pilot ejected his seat seconds before the plane crashed.
- Uçak kaza yapmadan saniyeler önce pilot koltuğunu fırlattı.
- You have three seconds to make your choice.
- Seçimini yapmak için üç saniyen var.
- After eleven seconds they can cross the street.
- On bir saniye sonra caddeyi geçebilirler.
- He can run 100 metres in 12 seconds.
- 100 metreyi 12 saniyede koşabiliyor.
- Sixty minutes make an hour, and a minute is made up of sixty seconds.
- Altmış dakika bir saat yapar ve bir dakika altmış saniyeden oluşur.
- He can run 100 meters in less than twelve seconds.
- 100 metreyi 12 saniyeden daha kısa sürede koşabiliyor.
- The first airplane flew in 1903 for twelve seconds.
- İlk uçak 1903 yılında on iki saniye uçtu.
- There are sixty seconds in a minute.
- Bir dakikada altmış saniye var.
- He ran 100 meters in 11 seconds flat.
- 11 saniyede 100 metre koştu.
- The fox scampered off after a few seconds.
- Tilki birkaç saniye sonra kaçtı.
- I missed the train by thirty seconds.
- Otuz saniye ile treni kaçırdım.
- I made the last bus by a few seconds.
- Birkaç saniye ile son otobüse yetiştim.
- Sami stood there for like ten seconds.
- Sami on saniye kadar orada durdu.
- This message will self-destruct in five seconds.
- Bu mesaj beş saniye içinde kendini imha edecektir.
- This sentence will self-destruct in five seconds.
- Bu cümle beş saniye içinde kendini imha edecek.
- Within seconds, Dan's life will change forever.
- Saniyeler içinde Dan'ın hayatı sonsuza dek değişecek.
- With Microsoft Office documents, versions 2003 or earlier, when you save a file with a password, hackers can break that password in seconds.
- Microsoft Office belgelerinin 2003 veya daha önceki sürümlerinde, bir dosyayı parola ile kaydettiğinizde, bilgisayar korsanları bu parolayı saniyeler içinde kırabilir.
- Set cooking time for 1 minute 45 seconds.
- Pişirme süresini 1 dakika 45 saniyeye ayarlayın.
- The lighthouse flashes every twelve seconds.
- Fener her 12 saniyede bir yanıp sönüyor.
- Tom wanted to sit down for a few seconds.
- Tom birkaç saniye oturmak istedi.
- It's going to take a few seconds.
- Birkaç saniye sürecek.
- The bomb will explode in 10 seconds.
- Bomba 10 saniye içinde patlayacak.
- This message will explode in three seconds.
- Bu mesaj üç saniye içinde patlayacak.
- Do you really need to check your phone every 30 seconds?
- Gerçekten her 30 saniyede bir telefonunu kontrol etmen gerekiyor mu?
- Every day has eighty-six thousand four hundred seconds.
- Her günün seksen altı bin dört yüz saniyesi vardır.
- An hour has sixty minutes, and a minute has sixty seconds.
- Bir saatte altmış dakika ve bir dakikada altmış saniye vardır.
- Give me a few seconds.
- Bana birkaç saniye ver.
- Tom ran a hundred meters in twelve seconds.
- Tom yüz metreyi on iki saniyede koştu.
- I made the last bus by a few seconds.
- Birkaç saniye ile son otobüsü yakaladım.
- Set cooking time for 1 minute 45 seconds.
- Pişirme süresini 1 dakika 45 saniyeye ayarla.
- A few seconds ago I was in the open air and the bright daylight, and now my eyes refuse to serve me in this darkness.
- Birkaç saniye önce açık havada ve parlak gün ışığındaydım, şimdi ise gözlerim bu karanlıkta bana hizmet etmeyi reddediyor.
- This message will self-destruct in five seconds.
- Bu mesaj beş saniye içinde kendini yok edecektir.
- Replay the last 10 seconds.
- Son 10 saniyeyi tekrar oynat.
- Tom and Mary stared at each other for several seconds.
- Tom ve Mary birkaç saniye birbirlerine baktılar.
- My watch gains thirty seconds a month.
- Saatim bir ayda otuz saniye ileri gidiyor.
- Pictures sent on snapchat are destroyed after a few seconds.
- Snapchat'te gönderilen resimler birkaç saniye sonra imha edilir.
- He ran 100 meters in 11 seconds flat.
- 100 metreyi 11 saniyede koştu.
- Every two seconds somewhere on Earth a child dies of starvation, while elsewhere there are abundant food resources going to waste.
- Dünyanın herhangi bir yerinde her iki saniyede bir çocuk açlıktan ölürken, başka yerlerde bol miktarda gıda kaynağı boşa gidiyor.
- Just give me a few seconds.
- Bana birkaç saniye ver.
- He can run a hundred meters in twelve seconds.
- O on iki saniyede yüz metre koşabilir.
- Sami fixed the engine seconds after opening the hood.
- Sami kaputu açtıktan saniyeler sonra motoru tamir etti.
- The fight lasted three seconds.
- Kavga üç saniye sürdü.
- There are 86,400 seconds in a day.
- Bir günde 86.400 saniye vardır.
- Tom paused for a few seconds.
- Tom birkaç saniye durakladı.
- Buttons occur when you press the screen and disappear again after 3 seconds.
- Düğmeler ekrana bastığınızda ortaya çıkar ve 3 saniye sonra tekrar kaybolur.
- The fastest runner can't run 100 meters in 9 seconds.
- En hızlı koşucu bile 9 saniyede 100 metre koşamaz.
- He can run 100 meters within twelve seconds.
- 100 metreyi 12 saniyede koşabilir.
- He can run 100 meters within twelve seconds.
- On iki saniye içinde 100 metre koşabilir.
- It'll just take three seconds.
- Sadece üç saniye sürecek.
- He can run 100 metres in 12 seconds.
- 100 metreyi 12 saniyede koşabilir.
- Give me thirty seconds.
- Bana otuz saniye ver.
- The pilot ejected his seat seconds before the plane crashed.
- Pilot, uçak düşmeden saniyeler önce koltuğundan fırladı.
- A day has 86,400 seconds.
- Bir günde 86,400 saniye vardır.
- You have thirty seconds.
- Otuz saniyeniz var.
- I missed the train by thirty seconds.
- Treni otuz saniye ile kaçırdım.
- That all happened in the space of three seconds.
- Bunların hepsi üç saniyelik arada oldu.
- Tom, won't you keep quiet for at least ten seconds?
- Tom, en az on saniye sessiz kalmaz mısın?
- In one year there are more than thirty-one million seconds.
- Bir yıl içinde otuz bir milyondan fazla saniye vardır.
- You have thirty seconds.
- Otuz saniyen var.
- If anything happens, we'll be in in three seconds.
- Eğer bir şey olursa üç saniye içinde evde olacağız.
- One minute has sixty seconds.
- Bir dakikada altmış saniye vardır.
- Pictures sent on snapchat are destroyed after a few seconds.
- Snapchat'te gönderilen resimler birkaç saniye sonra yok oluyor.
- It was all over in a matter of seconds.
- Birkaç saniye içinde onun hepsi bitti.
- Within seconds, Dan's life will change forever.
- Saniyeler içinde Dan'in hayatı sonsuza dek değişecek.
- You've got thirty seconds.
- Otuz saniyen var.
- Sami stood there for like ten seconds.
- Sami orada on saniye kadar durdu.
- Each day has 86,400 seconds.
- Her günün 86.400 saniyesi vardır.
- Tom can solve a Rubik's Cube in less than 30 seconds.
- Tom bir Rubik Küpü'nü 30 saniyeden kısa sürede çözebiliyor.
- You've only got thirty seconds to explain yourself.
- Kendini açıklamak için sadece otuz saniyen var.
- He can run a hundred meters in twelve seconds.
- Yüz metreyi on iki saniyede koşabiliyor.
- You have three seconds to make your choice.
- Seçiminizi yapmak için üç saniyeniz var.
- The rocket blew up a few seconds after launch.
- Roket fırlatıldıktan birkaç saniye sonra patladı.
- After eleven seconds they can cross the street.
- On bir saniye sonra onlar caddeyi geçebilir.
- The strange noise only lasted for about thirty seconds.
- Garip ses sadece otuz saniye kadar sürdü.
- It'll take a few seconds.
- Birkaç saniye sürecek.
- Sixty minutes make an hour, and a minute is made up of sixty seconds.
- Altmış dakika bir saat eder ve bir dakika altmış saniyeden oluşur.
- You have ten seconds left to live.
- Yaşamak için on saniyen kaldı.
- It'll just take three seconds.
- Bu sadece üç saniye sürecek.
- In three seconds midnight will strike.
- Üç saniye içinde gece yarısı olacak.
- He can run 100 meters in less than twelve seconds.
- On iki saniyeden kısa sürede yüz metre koşabilir.
- The first airplane flew in 1903 for twelve seconds.
- 1903'te ilk uçak on iki saniye uçtu.
- He can run 100 meters within twelve seconds.
- 100 metreyi on iki saniyede koşabilir.
- The fastest runner can't run 100 meters in 9 seconds.
- En hızlı koşucu 100 metreyi 9 saniyede koşamaz.
- That all happened in the space of three seconds.
- Hepsi üç saniyelik boşluk içinde oldu.
- He can run a hundred meters in less than ten seconds.
- Yüz metreyi on saniyeden kısa sürede koşabiliyor.
- It was all over in a matter of seconds.
- Her şey birkaç saniye içinde bitti.
- It takes years to grow a tree, yet it takes seconds to cut it.
- Bir ağacı büyütmek yıllar alır, ve ama onu kesmek saniyeler sürer.
- It takes only seconds.
- Bu sadece saniyeler sürer.
- He can run 100 meters within twelve seconds.
- On iki saniyede 100 metre koşabilir.
- Tom can solve a Rubik's Cube in less than 30 seconds.
- Tom 30 saniyeden daha az süre içinde Rubik küpünü çözebilir.
- One minute has sixty seconds.
- Bir dakikanın altmış saniyesi vardır.
- I made the last bus by a few seconds.
- Son otobüse birkaç saniyeyle yetiştim.
- This sentence will self-destruct in five seconds.
- Bu cümle beş saniye içinde kendi kendini imha edecek.
- If anything happens, we'll be in in three seconds.
- Eğer bir şey olursa, üç saniye içinde orada olacağız.
- With Microsoft Office documents, versions 2003 or earlier, when you save a file with a password, hackers can break that password in seconds.
- Kaydederken şifrelediğiniz 2003 ve daha eski sürüm Microsoft Office belgelerinin şifresini hackerlar saniyeler içinde kırabiliyor.
- The lighthouse flashes every twelve seconds.
- Deniz feneri her on iki saniyede bir yanıp sönüyor.
- You have ten seconds left to live.
- Yaşamak için on saniyeniz kaldı.
- It's going to take a few seconds.
- Bu birkaç saniye sürecek.
- Tom and Mary stared at each other for several seconds.
- Tom ve Mary birkaç saniye boyunca birbirlerine baktılar.
- Tom closed his eyes for a few seconds.
- Tom birkaç saniyeliğine gözlerini kapattı.
- Tom wanted to sit down for a few seconds.
- Tom, birkaç saniye için oturmak istedi.
- The rocket blew up a few seconds after launch.
- Roket, fırlatıldıktan birkaç saniye sonra havaya uçtu.
- This message will explode in three seconds.
- Bu mesaj üç saniyede patlayacak.
- In one year there are more than thirty-one million seconds.
- Bir yılda otuz bir milyondan fazla saniye var.
- It takes years to grow a tree, yet it takes seconds to cut it.
- Bir ağacı büyütmek yıllar alır ama kesmek saniyeler alır.
- In three seconds midnight will strike.
- üç saniye içinde gece yarısı çalacak.
- A day has 86,400 seconds.
- Bir günde 86.400 saniye vardır.
- Could you stop checking your phone every 30 seconds?
- Her 30 saniyede bir telefonunu kontrol etmeyi bırakabilir misin?
- There are sixty seconds in a minute.
- Bir dakikada altmış saniye vardır.
- Tom, won't you keep quiet for at least ten seconds?
- Tom, en azından on saniye sessiz olmaz mısın?
- It'll take a few seconds.
- Birkaç saniye sürer.
- Tom, could you shut up for just ten seconds?
- Tom, sadece on saniyeliğine çeneni kapatabilir misin?
- The computer is going to turn off in a few seconds.
- Bilgisayar birkaç saniye içinde kapanacak.
Show More (131)
|
