| 1 |
sink |
batmak |
v. |
|
- The pebble he threw slowly sunk to the bottom of the lake.
- Attığı çakıl taşı yavaşça gölün dibine battı.
- We had very little coverage in Ireland of the tanker that sank.
- İrlanda'da batan tankerle ilgili çok az haberimiz vardı.
- The Erika need not have sunk if it could have entered the port, and it is therefore a reflection of the situation here.
- Erika limana girebilseydi batması gerekmezdi ve bu nedenle buradaki durumun bir yansımasıdır.
- Was it factored in to the calculations that one or other ship might sink?
- Gemilerden birinin ya da diğerinin batabileceği hesaplamalara dahil edilmiş miydi?
- Not only did he rescue the people from a sinking ship, but subsequently too he consistently took the side of the people.
- Halkı batan bir gemiden kurtarmakla kalmadı, daha sonra da sürekli olarak halkın yanında yer aldı.
- In other words, had it not sunk, it would still be sailing.
- Başka bir deyişle, eğer batmamış olsaydı, hala yelken açıyor olacaktı.
- Those were my very words when the Erika sank off the coast of Brittany.
- Erika Brittany açıklarında battığında bu sözleri ben söylemiştim.
- The sinking of the Erika had a completely new and surprising effect.
- Erika'nın batması tamamen yeni ve şaşırtıcı bir etki yaratmıştır.
- It would therefore never have broken up and sunk off the coast of Europe.
- Bu nedenle asla parçalanmaz ve Avrupa kıyılarında batmazdı.
- Tom's boat sank.
- Tom'un teknesi battı.
- A ship sank near here yesterday.
- Dün buraya yakın bir yerde bir gemi battı.
- The sun sank slowly below the horizon.
- Güneş ufkun altında yavaşça battı.
- The sinking of the RMS Lusitania caused an international outcry.
- RMS Lusitania'nın batması uluslararası bir tepkiye neden oldu.
- Tom was the only one aboard the ship when it sank.
- Gemi battığında Tom gemideki tek kişiydi.
- He can't swim, he will sink!
- O yüzemez, batacak!
- My heart sank into my boots.
- Kalbim botlarımın içine battı.
- They're just like rats leaving a sinking ship.
- Batan bir gemiyi terk eden fareler gibiler.
- The boat began to take in water and soon sank.
- Tekne, su almaya başladı ve kısa süre sonra battı.
- Tom's boots sank into the deep snow.
- Tom'un botları derin kara battı.
- The submarine sank, never to rise again.
- Denizaltı bir daha asla yükselmemek üzere battı.
- Many people died when a large South Korean ferry sank.
- Büyük bir Güney Kore feribotu battığında birçok insan öldü.
- The ship sank three meters into the water.
- Gemi suya üç metre battı.
- Tom tried to walk on water, but he sank to the bottom.
- Tom suyun üzerinde yürümeye çalıştı ama dibe battı.
- Tom's boots sank deep into the snow.
- Tom'un botları karın derinliklerine battı.
- We're sinking.
- Biz batıyoruz.
- Before the ship sank, the radio operator broadcast one final message - SOS!
- Gemi batmadan önce, telsiz operatörü son bir mesaj yayınladı - SOS!
- Many passengers from the ship that sank never reached the shore.
- Batan gemideki pek çok yolcu kıyıya ulaşmayı başaramadı.
- A ship sank near here yesterday.
- Dün buralarda bir gemi battı.
- A lot of people drowned when the ship sank.
- Gemi battığında birçok insan boğuldu.
- Many people died when a large South Korean ferry sank.
- Büyük bir Güney Kore feribotu battığında pek çok insan öldü.
- Tom and Mary went on a cruise near Italy for their honeymoon, but the ship sank and Tom was drowned in his cabin.
- Tom ve Mary balayıları için İtalya yakınında vapurla seyahate çıktılar fakat gemi battı ve Tom kamarasında boğuldu.
- The ship began to sink.
- Gemi batmaya başladı.
- The ship sunk and all hands were lost.
- Gemi battı ve herkes kayboldu.
- It was in 1912 that the Titanic sank during her first voyage.
- Titanik, 1912'de ilk yolculuğu sırasında battı.
- The ship sank.
- Gemi battı.
- A hundred years have passed since the Titanic sank.
- Titanic battığından beri yüz yıl geçti.
- The ship was ready to sink any time.
- Gemi her an batmaya hazırdı.
- The skyscraper is expected to sink into the bog.
- Gökdelenin bataklığa batması bekleniyor.
- The cruise ship is sinking.
- Yolcu gemisi batıyor.
- The ship was ready to sink any time.
- Gemi her an batmaya hazır durumdaydı.
Show More (39)
|
| 2 |
sink |
lavabo |
n. |
|
- Please don’t leave your dirty dishes in the sink.
- Lütfen kirli tabaklarınızı lavaboda bırakmayın.
- It had been hoped that the sinks would not have been so important.
- Lavaboların bu kadar önemli olmayacağı umuluyordu.
- Norway has set a good example by saying that it does not intend to make use of its sinks in the same way.
- Norveç, lavabolarını aynı şekilde kullanmayı düşünmediğini söyleyerek iyi bir örnek oluşturmuştur.
- Sami used Layla's sink.
- Sami, Leyla'nın lavabosunu kullandı.
- Do not use this product near a bathtub, sink, shower, swimming pool, or anywhere else where water or moisture are present.
- Bu ürünü küvet, lavabo, duş, yüzme havuzu ya da su ve rutubetin olduğu başka herhangi bir yerin yanında kullanmayınız.
- I'll fix your sink for you if you want.
- İstersen, senin için lavabonu tamir edeceğim.
- She put the dirty dishes in the sink.
- Kirli bulaşıkları lavaboya koydu.
- There was a half-eaten apple near the kitchen sink.
- Mutfak lavabosunun yanında yarısı yenmiş bir elma vardı.
- She's washing her hands in the sink.
- Lavaboda ellerini yıkıyor.
- Tom poured the remaining beer into the sink.
- Tom kalan birayı lavaboya döktü.
- The sink is dirty and clogged.
- Lavabo kirli ve tıkalı.
- The sink is almost overflowing.
- Lavabo taşmak üzere.
- Most kitchen sinks are made of stainless steel.
- Çoğu mutfak lavabosu paslanmaz çelikten yapılır.
- Tom filled the sink with water.
- Tom lavaboyu suyla doldurdu.
- The police found a blonde hair in the sink.
- Polis lavaboda bir sarı saç buldu.
- I keep the cleaning products under the sink.
- Temizlik ürünlerini lavabonun altında tutuyorum.
- The toothpaste is on the sink.
- Diş macunu lavabonun üzerinde.
- Tom went to the sink and poured the rest of his drink down the drain.
- Tom lavaboya gitti ve içkisinin geriye kalanını döktü.
- Keiko deftly piles up the dishes and takes them to the sink.
- Keiko ustalıkla bulaşıkları toplar ve onları lavaboya götürür.
- Wooden spoons start to mildew if they're left in the sink too long.
- Tahta kaşıklar lavaboda uzun süre bekletilirse küflenmeye başlar.
- I thought you were going to fix the sink.
- Lavaboyu tamir edeceğini düşündüm.
- I scrubbed the sink.
- Lavaboyu temizledim.
- We keep the empty bags under the sink.
- Boş torbaları lavabonun altında tutarız.
- I am able to fix the sink this afternoon.
- Bu öğleden sonra lavaboyu tamir edebilirim.
- It's possible that Tom doesn't know how to unclog a sink.
- Tom'un lavabo tıkanıklığını nasıl açacağını bilmemesi de mümkün.
- I often leave dirty dishes in the sink.
- Genellikle lavaboda kirli bulaşık bırakıyorum.
- Wooden spoons start to mildew if they're left in the sink too long.
- Tahta kaşıklar çok uzun süre lavaboda bırakılırsa küflenmeye başlar.
- I washed a sink full of dishes three times today.
- Bugün üç kez bir lavabo dolusu bulaşık yıkadım.
- I keep the cleaning products under the sink.
- Ben temizlik ürünlerini lavabonun altında tutarım.
- The kitchen sink was full of dirty dishes.
- Mutfak lavabosu kirli bulaşıklarla doluydu.
- Can you fix my sink?
- Lavabomu tamir edebilir misin?
- The sink is almost overflowing.
- Lavabo taştı taşacak.
- I am able to fix the sink this afternoon.
- Lavaboyu bu öğleden sonra tamir edebilirim.
- Tom is washing his hands in the sink.
- Tom lavaboda ellerini yıkıyor.
- Keiko deftly piles up the dishes and takes them to the sink.
- Keiko bulaşıkları ustalıkla yığıyor ve lavaboya götürüyor.
- Sami used Layla's sink.
- Sami, Layla'nın lavabosunu kullandı.
- She put the dirty dishes in the sink.
- Kirli tabakları lavaboya koydu.
- Tom's roommate often leaves dirty dishes in the sink.
- Tom'un oda arkadaşı kirli bulaşıkları sık sık lavaboya bırakır.
- Tom is trying to unclog the sink.
- Tom tıkanan lavaboyu açmaya çalışıyor.
- Tom put the dirty dishes in the sink.
- Tom kirli bulaşıkları lavaboya koydu.
- Tom was standing in front of the kitchen sink.
- Tom mutfak lavabosunun önünde duruyordu.
Show More (38)
|
| 3 |
sink |
batırmak |
v. |
|
- The Commission has tried various ways of sinking this agreement.
- Komisyon bu anlaşmayı batırmak için çeşitli yollar denedi.
- The motion before us will sink our work without trace.
- Önümüzdeki önerge, çalışmalarımızı iz bırakmadan batıracak.
- The storm sank the boat.
- Fırtına tekneyi batırdı.
- The rebels tried in vain to sink the submarine.
- İsyancılar denizaltıyı batırmak için boşuna uğraştılar.
Show More (1)
|
| 4 |
sink |
gömülmek |
v. |
|
- Ginny sank into the couch and turned on the TV.
- Ginny kanepeye gömüldü ve televizyonu açtı.
- They sank a few bottles of wine that evening.
- O akşam birkaç şişe şaraba gömüldüler.
Show More (-1)
|
| 5 |
sink |
(kuyu) açmak |
v. |
|
- We needed water for the field, so we sank a well.
- Tarla için bize su lazımdı, biz de bir kuyu açtık.
Show More (-2)
|
| 6 |
sink |
düşmek |
v. |
|
- Even the strongest personalities can sink into depression.
- En güçlü şahsiyetler bile bunalıma düşebilirler.
Show More (-2)
|
| 7 |
sink |
yıkık dökük |
adj. |
|
- The new homes built on the former sink estate transformed the neighborhood.
- Önceden var olan yıkık dökük arazilere inşa edilmiş yeni evler mahalleyi dönüşüme uğrattı.
Show More (-2)
|
| 8 |
sink |
(ses) kısılmak |
v. |
|
- Kevin’s voice sank as he gave Lina the gossip.
- Lina'ya dedikoduyu anlatırken Kevin'in sesi kısıldı.
Show More (-2)
|
| 9 |
sink |
geçirmek |
v. |
|
- The cat sank her teeth into my finger.
- Kedi dişlerini parmağıma geçirdi.
Show More (-2)
|
| 10 |
sink |
gerilemek |
v. |
|
- Unemployment has sunk to around ten percent.
- İşsizlik oranı yüzde on civarına geriledi.
Show More (-2)
|
| 11 |
sink |
(para vb. bir şeye) gömmek |
v. |
|
- She sank her weekly allowance into that video game.
- Haftalık harçlığını o video oyununa gömmüş.
Show More (-2)
|
| 12 |
sink |
(ay vb.) batmak |
v. |
|
- The full moon sank behind the tall skyscrapers.
- Dolunay yüksek gökdelenlerin arkasında battı.
Show More (-2)
|
| 13 |
sink |
(atış) yapmak |
v. |
|
- Danny sank a free throw at Madison Square Garden.
- Danny, Madison Square Garden'da bir serbest atış yaptı.
Show More (-2)
|
| 14 |
sink |
sulara gömülmek |
v. |
|
- The Titanic sank after hitting an iceberg.
- Titanik bir buzdağına çarpmasının ardından sulara gömülmüştür.
Show More (-2)
|
| 15 |
sink |
yutak |
n. |
|
- We cannot conceal our reticence over emissions trading and its monitoring or the use of sinks.
- Emisyon ticareti ve bunun izlenmesi ya da yutakların kullanımı konusundaki suskunluğumuzu gizleyemeyiz.
Show More (-2)
|
