| 1 |
soothe |
yatıştırmak |
v. |
|
- He tried to soothe the angry man.
- Kızgın adamı yatıştırmaya çalıştı.
- They say that music soothes the savage beast, but for me personally, it neither relaxes me nor calms me.
- Müziğin vahşi hayvanı yatıştırdığı söylenir ama şahsen benim için ne beni rahatlatıyor ne de sakinleştiriyor.
- I tried to soothe the child.
- Ben çocuğu yatıştırmaya çalıştım.
- The nurse soothed the crying child.
- Hemşire ağlayan çocuğu yatıştırdı.
- Classical music soothes me.
- Klasik müzik beni yatıştırıyor.
- He tried to soothe the angry man.
- Öfkeli adamı yatıştırmaya çalıştı.
- I tried to soothe the child.
- Çocuğu yatıştırmaya uğraştım.
- This medicine will soothe your headache.
- Bu ilaç baş ağrınızı yatıştıracaktır.
Show More (5)
|
| 2 |
soothe |
rahatlatmak |
v. |
|
- His words soothed her.
- Sözleri onu rahatlattı.
- Classical music soothes me.
- Klasik müzik beni rahatlatıyor.
Show More (-1)
|
| 3 |
soothe |
dindirmek |
v. |
|
- This medicine will soothe your headache.
- Bu ilaç baş ağrınızı dindirecektir.
Show More (-2)
|
| 4 |
soothe |
sakinleştirmek |
v. |
|
- The nurse soothed the crying child.
- Hemşire ağlayan çocuğu sakinleştirdi.
Show More (-2)
|
