| 1 |
stream |
dere |
n. |
|
- We found a stream where we can collect some drinking water.
- Biraz içme suyu toplayabileceğimiz bir dere bulduk.
- The swollen streams and rivers carried off everything in their path.
- Taşan dereler ve nehirler önlerine çıkan her şeyi sürükleyip götürdü.
- The swollen streams and rivers carried off everything in their path.
- Kabaran dereler ve nehirler önlerine çıkan her şeyi sürükleyip götürmüştür.
- We found a stream and swam a little bit.
- Bir dere bulduk ve biraz yüzdük.
- Tom followed the stream for a couple of kilometers.
- Tom dereyi birkaç kilometre boyunca takip etti.
- Tom washed himself in the stream.
- Tom derede yıkandı.
- Drink water from a stream.
- Bir dereden su için.
- As he crossed the bridge, he looked down at the stream.
- O, köprüyü geçerken, derede aşağı baktı.
- He fishes in a mountain stream.
- Bir dağ deresinde balık tutuyor.
- Tom waded across the stream.
- Tom dereyi yüzerek geçti.
- I crossed a stream and I got wet.
- Bir dereden geçtim ve ıslandım.
- There is no water in the stream.
- Derede hiç su yok.
- When Tom put his foot into the stream, he felt something bite his toe.
- Tom ayağını dereye soktuğunda, parmağını bir şeyin ısırdığını hissetti.
- A small stream ran down among the rocks.
- Kayaların arasından küçük bir dere akıyordu.
- We climbed up the stream in the mountain.
- Biz dağdaki derenin yukarısına tırmandık.
- The stream flows into the pond.
- Dere gölete akıyor.
- I crossed a stream and I got wet.
- Bir dereyi geçtim ve ıslandım.
- The stream flows into the pond.
- Dere göle akar.
- I waded across the stream.
- Dereyi yüzerek geçtim.
- As he crossed the bridge, he looked down at the stream.
- Köprüyü geçerken aşağıya, dereye baktı.
- There is some coal in the stream.
- Derede biraz kömür var.
- Tom finally decided to try jumping over the stream.
- Tom sonunda dereden atlamayı denemeye karar verdi.
- A stream flows into the lake.
- Bir dere göle akıyor.
- Drink water from a stream.
- Bir dereden su iç.
- A stream flows into the lake.
- Bir dere göle akmaktadır.
Show More (22)
|
| 2 |
stream |
akmak |
v. |
|
- Water came streaming from the open dam gates.
- Açık baraj kapaklarından su akıyordu.
- As autumn approached, yellow leaves came streaming down the river.
- Sonbahar yaklaşırken, sarı yapraklar nehirden aşağı akıyordu.
- Overwhelmed with happiness, the tears came streaming down her face.
- Mutluluktan havalara uçarken gözyaşları yüzünden aşağı akıp gidiyordu.
- Tears of joy streamed down Tom's face when he saw his baby daughter for the first time.
- Bebek kızını ilk kez gördüğünde Tom'un yüzünden sevinç gözyaşları aktı.
- Tears streamed down her cheeks.
- Gözyaşları yanaklarından aşağı aktı.
Show More (2)
|
| 3 |
stream |
akış |
n. |
|
- Tanaka's teaching goes against the stream of history.
- Tanaka'nın öğretisi tarihin akışına ters düşüyor.
- The blood stream is usually constant and continuous.
- Kan akışı genellikle sabit ve süreklidir.
- There was no gap in the stream of traffic.
- Trafik akışında bir kesinti yoktu.
- There was no gap in the stream of traffic.
- Trafik akışında hiç boşluk yoktu.
- It was something which brought a stream of new ideas.
- Bu yeni fikirlerin bir akışını getiren bir şeydi.
Show More (2)
|
| 4 |
stream |
akarsu |
n. |
|
- They had to build bridges over the many streams.
- Birçok akarsu üzerinde köprü inşa etmek zorundaydılar.
- We found a stream and swam a little bit.
- Bir akarsu bulduk ve biraz yüzdük.
- Tom finally decided to try jumping over the stream.
- Tom sonunda akarsu üzerinden atlamayı denemeye karar verdi.
- They had to build bridges over the many streams.
- Birçok akarsu üzerinde köprüler inşa etmek zorunda kaldılar.
- He sat next to the stream.
- Akarsuyun yanına oturdu.
Show More (2)
|
| 5 |
stream |
akıntı |
n. |
|
- I waded across the stream.
- Akıntıyı yürüyerek geçtim.
- The boat drifted down the stream.
- Tekne, akıntıyla sürüklendi.
Show More (-1)
|
| 6 |
stream |
süzülmek |
v. |
|
- The light of the full moon came streaming through the curtains.
- Dolunayın ışığı perdelerin arasından süzülüyordu.
Show More (-2)
|
| 7 |
stream |
akım |
n. |
|
- A constant stream of fresh air can reduce the humidity inside.
- Temiz havanın daimi akışı içerideki nemi azaltabilir.
Show More (-2)
|
| 8 |
stream |
yayınlanmak |
v. |
|
- Let's stay in; my favorite movie is streaming tonight.
- Hadi evde duralım; bu akşam en sevdiğim film yayınlanacak.
Show More (-2)
|
| 9 |
stream |
kademe |
n. |
|
- Austin worked hard to be in the top stream.
- Austin en üst kademede yer almak için çok çalıştı.
Show More (-2)
|
| 10 |
stream |
akın |
n. |
|
- A constant stream of people came to the museum.
- Müzeye sürekli bir insan akını oluyordu.
Show More (-2)
|
| 11 |
stream |
sel gibi akmak |
v. |
|
- Teenagers were streaming out of the concert hall.
- Gençler konser salonundan dışarı sel gibi akıyordu.
Show More (-2)
|
| 12 |
stream |
(uzun ve dar) lav akıntısı |
n. |
|
- The population has no firewood and uses the heat of this lava stream for their cooking fires.
- Halkın yakacak odunu yok ve yemek pişirmek için bu lav akıntısının ısısını kullanıyor.
Show More (-2)
|
| 13 |
stream |
nehir |
n. |
|
- He sat at the edge of the stream.
- Nehrin kenarında oturdu.
Show More (-2)
|
