1 |
stuff |
şey |
n. |
|
- That is all very good stuff and to be welcomed, continued and improved upon.
- Bunların hepsi çok iyi şeyler ve memnuniyetle karşılanmalı, devam ettirilmeli ve geliştirilmelidir.
- That is all very good stuff and to be welcomed, continued and improved upon.
- Bunların hepsi çok iyi şeyler olup, memnuniyetle karşılanmalı, devam ettirilmeli ve geliştirilmelidir.
- You have a nice history of keeping stuff from me.
- Benden bir şeyler saklama konusunda başarılı bir geçmişin var.
- Look, in my opinion this is pretty powerful stuff.
- Bakın, bence bu oldukça etkili bir şey.
- Check out all this cool stuff Brandon sent us to sell.
- Brandon'ın satmamız için gönderdiği şu havalı şeylere bakın.
- Okay, being a godmother isn't all about buying stuff.
- Tamam, vaftiz anne olmak sadece bir şeyler satın almak değildir.
- You have a nice history of keeping stuff from me.
- Benden bir şeyler saklama konusunda güzel bir geçmişin var.
- Okay, being a godmother isn't all about buying stuff.
- Tamam, vaftiz annesi olmak sadece bir şeyler satın almakla ilgili değil.
- Look, in my opinion this is pretty powerful stuff.
- Bakın, bana göre bu epey etkili bir şey.
- They always seem to get the coolest stuff first out there.
- Görünüşe göre her zaman en havalı şeyleri ilk önce alıyorlar.
- You have a nice history of keeping stuff from me.
- Benden bir şeyler saklama konusunda iyi bir geçmişin var.
- What's this stuff here?
- Buradaki şey de nedir böyle?
- I'm not used to this kind of stuff.
- Bu tür şeylere alışkın değilim.
- Why don't you ever buy me stuff like that?
- Neden bana hiç onun gibi şeyler almıyorsun?
- You need to come up with new stuff.
- Yeni şeyler bulmalısın.
- Everybody does stupid stuff like that in high school.
- Lisede herkes böyle aptalca şeyler yapar.
- Tom is always sending me stuff.
- Tom her zaman bana bir şeyler gönderiyor.
- I want to get some stuff done.
- Bazı şeyleri halletmek istiyorum.
- Tom swears the stuff is safe.
- Tom bu şeyin güvenli olduğuna yemin ediyor.
- What's this green stuff?
- Bu yeşil şey de ne?
- Tom is putting stuff in his backpack.
- Tom sırt çantasına bir şeyler koyuyor.
- Tom's closet is full of stuff that he doesn't need.
- Tom'un dolabı ihtiyacı olmayan şeylerle dolu.
- This is pretty convincing stuff.
- Bunlar oldukça ikna edici şeyler.
- Do you really believe this stuff?
- Bu şeye gerçekten inanıyor musun?
- We've all bought stuff from that store.
- Hepimiz o mağazadan bir şeyler aldık.
- Tom said stuff about Mary that wasn't true.
- Tom, Mary hakkında doğru olmayan şeyler söyledi.
- This stuff works.
- Bu şey çalışır.
- We had to work some stuff out.
- Bazı şeyleri çözmemiz gerekiyordu.
- This stuff makes me sick.
- Bu şey beni hasta ediyor.
- We can still do stuff together.
- Hâlâ birlikte bir şeyler yapabiliriz.
- Get this stuff out of here.
- Bu şeyi buradan çıkarın.
- Why do we learn so much useless stuff in school?
- Neden okulda bu kadar gereksiz şey öğreniyoruz?
- We steal stuff.
- Biz bir şeyler çalarız.
- I just love that kind of stuff.
- Bu tür şeyleri seviyorum.
- Don't teach your kids useless stuff.
- Çocuklarınıza gereksiz şeyler öğretmeyin.
- What's this stuff?
- Bu şey nedir?
- Tom had nice stuff.
- Tom'da güzel şeyler vardı.
- Girls notice stuff like that.
- Kızlar böyle şeyleri fark eder.
- This stuff is good.
- Bu şey iyidir.
- I've downloaded some stuff.
- İnternetten bir şeyler indirdim.
- Can you believe this stuff?
- Bu şeylere inanabiliyor musun?
- I still need to get some stuff done.
- Hala bazı şeyleri halletmem gerekiyor.
- Tom is always sending me stuff.
- Tom bana sürekli bir şeyler gönderiyor.
- Tom and Mary talked about all kinds of stuff.
- Tom ve Mary her türlü şey hakkında konuşurlardı.
- There's plenty of stuff left.
- Bir sürü şey kaldı.
- I understood all that stuff.
- Bütün bu şeyleri anlıyorum.
- Tom's closet is full of stuff he doesn't need.
- Tom'un dolabı ihtiyacı olmadığı şeylerle dolu.
- Back in the day, we'd go out and do all kinds of illegal stuff.
- Eskiden, dışarı çıkar ve her türlü yasadışı şeyi yapardık.
- Tom knows a lot of stuff about Mary.
- Tom, Mary hakkında çok şey biliyor.
- I bought some stuff.
- Bazı şeyler aldım.
- Why don't you ever buy me stuff like that?
- Neden bana hiç böyle şeyler almıyorsun?
- People want stuff.
- İnsanlar bir şeyler isterler.
- Here's the stuff you wanted.
- İşte istediğin şeyler.
- This stuff happens all the time.
- Bu şey her zaman olur.
- I have some stuff to do at home.
- Evde yapmam gereken bazı şeyler var.
Show More (52)
|
2 |
stuff |
eşya |
n. |
|
- I left some stuff at my mother's house.
- Annemin evinde bazı eşyalarımı unuttum.
- It took me ages to pack up my stuff.
- Eşyalarımı paketlemem çok zamanımı aldı.
- Just put your stuff in there.
- Eşyalarınızı oraya koyun.
- Have you told Tom where to put his stuff?
- Tom'a eşyasını nereye koyacağını söyledin mi?
- How much of this stuff is Tom's and yours?
- Bu eşyaların ne kadarı Tom'un ne kadarı senin?
- I know it doesn't look like it, but I've actually gotten rid of a lot of stuff out of the spare room.
- Öyle görünmediğini biliyorum ama aslında boş odadaki birçok eşyadan kurtuldum.
- He steals stuff.
- O, eşya çalar.
- There's plenty of stuff there.
- Orada bol miktarda eşya var.
- Where's all my stuff?
- Eşyalarım nerede?
- I'm taking my stuff upstairs.
- Eşyalarımı yukarı çıkarıyorum.
- Where did you get that stuff?
- O eşyayı nereden aldın?
- Tom's closet is full of stuff that he doesn't need.
- Tom'un dolabı ihtiyaç duymadığı eşyalarla dolu.
- Grab your stuff.
- Eşyalarınızı alın.
- My apartment is filled with stuff that I never use.
- Evim hiç kullanmadığım eşyalarla dolu.
- Look at this stuff.
- Şu eşyalara bak.
- It would be stupid to get rid of all this stuff at this time.
- Şu anda tüm bu eşyalardan kurtulmak aptalca olurdu.
- Just put your stuff in there.
- Eşyalarını şuraya koy.
- Please put your stuff in the closet.
- Lütfen eşyalarını dolaba koy.
- My mother suggested that I throw away some of the stuff in my closet.
- Annem dolabımdaki bazı eşyaları atmamı önerdi.
- Tom swears the stuff is safe.
- Tom eşyaların güvende olduğuna yemin ediyor.
- We steal stuff.
- Biz eşya çalarız.
- Where's Tom's stuff?
- Tom'un eşyaları nerede?
- Don't touch my stuff.
- Eşyalarıma dokunma.
- Where's our stuff?
- Eşyamız nerede?
- I think we should throw all this stuff away.
- Sanırım bütün bu eşyayı atmalıyız.
- Did Tom tell you what to do with all his stuff?
- Tom sana tüm o eşyalarını ne yapacağını söyledi mi?
- Tom needed to store his stuff somewhere, so I told him he could put it in our garage.
- Tom'un eşyasını bir yere depolaması gerekiyordu, bu yüzden ona bizim garaja koyabileceğini söyledim.
- I steal stuff.
- Ben eşya çalarım.
- I'm giving my stuff away.
- Eşyalarımı dağıtıyorum.
- I want this stuff thrown away.
- Bu eşyaların atılmasını istiyorum.
Show More (27)
|
3 |
stuff |
(uyuşturucu anlamında) mal (ceza evi argosu) |
n. |
|
- I try my best to not make it my stuff and stay behind the short wall.
- Bunu kendime mal etmemek ve meselenin dışında kalmak için elimden geleni yapıyorum.
- I try my best to not make it my stuff and stay behind the short wall.
- Bunu kendime mal etmemek ve durumu olduğu gibi kabullenmek için elimden geleni yapıyorum.
- This stuff kicks like a mule.
- Bu mal fena çarpıyor.
- Sell your stuff.
- Mallarını sat.
Show More (1)
|
4 |
stuff |
doldurmak |
v. |
|
- I spent the afternoon stuffing the couch cushions.
- Öğleden sonrayı kanepenin minderlerini doldurarak geçirdim.
- We cannot stuff money into a new EU piggy bank every time.
- Her seferinde yeni bir AB kumbarasına para dolduramayız.
- He stuffed the money into his pocket.
- Parayı cebine doldurdu.
Show More (0)
|
5 |
stuff |
iş |
n. |
|
- She exhibited some of her stuff in the gallery.
- Galeride bazı işlerini sergiledi.
- Sorry, I have stuff to do tonight.
- Üzgünüm, bu gece yapacak işlerim var.
Show More (-1)
|
6 |
stuff |
tıkmak |
v. |
|
- She stuffed her jacket in her bag and stormed out.
- Ceketini çantasına tıktı ve hışımla çıktı.
Show More (-2)
|
7 |
stuff |
nitelik |
n. |
|
- He has the stuff it takes to be a pro.
- Profesyonel olmak için gereken niteliklere sahip.
Show More (-2)
|
8 |
stuff |
içini doldurmak (hayvan) |
v. |
|
- The cabin in the woods was packed with stuffed animals.
- Ormandaki kulübe içi doldurulmuş hayvan deryası gibiydi.
Show More (-2)
|
9 |
stuff |
(yiyecek) doldurmak |
v. |
|
- You should stuff the turkey before putting it in the oven.
- Hindiyi fırına koymadan önce içini doldurmalısın.
Show More (-2)
|
10 |
stuff |
malzeme |
n. |
|
- The shoes were made of some soft stuff that looked like leather.
- Ayakkabılar, deriye benzeyen yumuşak bir malzemeden yapıldı.
Show More (-2)
|
11 |
stuff |
saçmalık |
n. |
|
- Tom doesn't buy into any of this self-help stuff.
- Tom bu kişisel gelişim saçmalıklarının hiçbirine inanmıyor.
Show More (-2)
|