| 1 |
supreme |
üstün |
adj. |
|
- But I do not want a market where competition rules supreme.
- Ancak rekabetin üstün geldiği bir piyasa istemiyorum.
- The European Union has no supreme power to intervene in these matters.
- Avrupa Birliği'nin bu konulara müdahale etmek için üstün bir yetkisi yoktur.
- The European Union has no supreme power to intervene in these matters.
- Avrupa Birliği'nin bu konulara müdahale edecek üstün bir gücü yoktur.
- Let us make a supreme effort and, conscious of our duty, fulfill our destiny on this earth.
- Üstün bir çaba gösterelim ve görevimizin bilincinde olarak bu dünyadaki yazgımızın gereğini yerine getirelim.
- Let us make a supreme effort and, conscious of our duty, fulfill our destiny on this earth.
- Üstün bir çaba gösterelim ve görevimizin bilincinde olarak bu dünyadaki kaderimizi ifa edelim.
- He believed in the supreme power of the law.
- Hukukun üstün gücüne inanıyordu.
- He believed in the supreme power of the law.
- Yasaların üstün gücüne inanıyordu.
Show More (4)
|
| 2 |
supreme |
yüce |
adj. |
|
- As regards practical action, I am taking up the call made again this morning by the Supreme Pontiff.
- Pratik eylem konusunda ise, bu sabah Yüce Papa tarafından yapılan çağrıyı tekrarlıyorum.
- Knowledge is the supreme goal.
- Bilgi en yüce amaçtır.
Show More (-1)
|
| 3 |
supreme |
yüksek |
adj. |
|
- The President of the Supreme Council is the Minister of Justice.
- Yüksek Kurul'un Başkanı, Adalet Bakanı'dır.
- On 7 February, the Deputy Supreme Allied Commander for Europe was appointed as operation commander.
- 7 Şubat'ta Avrupa Müttefik Yüksek Komutan Yardımcısı operasyon komutanı olarak atanmıştır.
Show More (-1)
|
| 4 |
supreme |
en büyük |
adj. |
|
- Knowledge is the supreme power.
- Bilgi en büyük güçtür.
- Knowledge is the supreme goal.
- Bilgi en büyük hedeftir.
Show More (-1)
|
