talk - Englisch Türkisch Sätze
Englisch Türkisch
talk konuşmak v.
  • We talk in the industry of ‘just on time’, and that is where the problem lies.
  • Sektörde "tam zamanında" diye konuşuyoruz ve sorun da burada yatıyor.
  • In Johannesburg, the entire world is talking about sustainable development.
  • Johannesburg'da tüm dünya sürdürülebilir kalkınmayı konuşuyor.
  • The person who had sat in my office and with whom I had talked warmly and companionably about politics had disappeared.
  • Ofisimde oturan ve siyaset hakkında sıcak ve dostça konuştuğum kişi ortadan kaybolmuştu.
Show More (1735)
talk bahsetmek v.
  • There has been talk of first- and second-class citizens.
  • Birinci ve ikinci sınıf vatandaşlardan bahsediliyor.
  • Once upon a time there was talk of 1% contamination; now we are down to 0.3 and 0.5%.
  • Bir zamanlar %1 kirlilikten bahsediliyordu; şimdi %0.3 ve %0.5'e kadar düştük.
  • The Bambi or Walt Disney syndrome needs to be avoided, however, with its talk of fishes' well-being.
  • Balıkların refahından bahsederek Bambi ya da Walt Disney sendromu yaratmaktan kaçınılmalıdır.
Show More (102)
talk konuşma n.
  • There has been a great deal of talk about enlargement.
  • Büyütme hakkında çok fazla konuşma yapıldı.
  • Moreover, there has been no talk about substance.
  • Dahası, öze ilişkin hiçbir konuşma yapılmadı.
  • There is a lot of talk about subsidiarity at present.
  • Şu anda yetki ikamesi hakkında çok fazla konuşma var.
Show More (56)
talk hakkında konuşmak v.
  • This morning we talked in this House about the foot and mouth crisis of 2001.
  • Bu sabah bu Mecliste 2001 yılındaki şap krizi hakkında konuştuk.
  • We were talking earlier on about mountain regions.
  • Daha önce dağlık bölgeler hakkında konuşuyorduk.
  • We talk more about democratisation than democracy.
  • Demokrasiden ziyade demokratikleşme hakkında konuşuyoruz.
Show More (21)
talk söz etmek v.
  • There is talk of a ‘Common Space’, but with no common construction.
  • Bir "Ortak Alan"dan söz ediliyor ama ortak bir yapıdan söz edilmiyor.
  • There is talk of a ‘Common Space’, but with no common construction.
  • Bir 'Ortak Alan'dan söz ediliyor ama ortak bir yapıdan söz edilmiyor.
  • In addition, there is talk of a kind of internal isolation.
  • Buna ek olarak, bir tür iç izolasyondan da söz edilmektedir.
Show More (17)
talk sohbet etmek v.
  • You will have only one opportunity to talk with the interviewees.
  • Görüşülecek kişilerle sadece bir kez sohbet etme şansınız olacak.
  • We want to talk with you.
  • Seninle sohbet etmek istiyoruz.
  • They talked over a cup of coffee.
  • Bir fincan kahve içerken sohbet ettiler.
Show More (9)
talk görüşmek v.
  • I am sure you have had talks with some of them.
  • Eminim bazılarıyla görüşmüşsünüzdür.
  • I have been talking with a number of Members over recent days who are all in favour of double hulls.
  • Son günlerde çift gövdeden yana olan çok sayıda Üye ile görüştüm.
  • The Council does not wish to engage in talks with us.
  • Konsey bizimle görüşmek istemiyor.
Show More (4)
talk talk n.
  • You should have your own talk show.
  • Kendi talk show'unu yapmalısın.
  • I love watching talk shows.
  • Talk show izlemeyi seviyorum.
  • What's your favorite talk show?
  • En sevdiğin talk show hangisi?
Show More (3)
talk (bir konuyu) anlatmak/işlemek v.
  • The Palestinians talked about their daily suffering under occupation.
  • Filistinliler işgal altında yaşadıkları günlük acıları anlattılar.
  • Tom used to talk to me about what he did at work.
  • Tom bana işyerinde yaptıklarını anlatırdı.
  • He talked about his expectations.
  • Beklentilerini anlattı.
Show More (2)
talk laf n.
  • Incidentally, these bodies are basically talking shops without any real power.
  • Bu arada, bu kurumlar temelde gerçek bir gücü olmayıp lafla peynir gemisi yürütülen yerlerdir.
  • The emphasis here is on voluntary; to me, everything else is just talk.
  • Buradaki vurgu gönüllülük üzerinedir; bana göre geri kalan her şey sadece laftan ibarettir.
  • As the Commission has repeatedly emphasised, we are determined that Madrid will not just be a talking shop like that.
  • Komisyon'un da defalarca vurguladığı üzere, Madrid'in bu şekilde lafta kalmayacağı konusunda kararlıyız.
Show More (1)
talk sohbet n.
  • I love watching talk shows.
  • Sohbet programları izlemeye bayılırım.
  • I had a long talk with Tom tonight.
  • Bu gece Tom'la uzun bir sohbetim oldu.
  • I love watching talk shows.
  • Sohbet programı izlemeyi severim.
Show More (1)
talk dil n.
  • Mary was the talk of the town.
  • Mary tüm kasabanın dilindeydi.
  • Mary was the talk of the town.
  • Mary kasabanın dilindeydi.
  • If walls could talk, what stories would they tell us?
  • Duvarlar dile gelseydi, bize ne hikayeler anlatırdı.
Show More (0)
talk boş laf n.
  • Without this political will, these great promises on employment policy are nothing more than idle talk.
  • Bu siyasi irade olmadan istihdam politikasına ilişkin bu büyük vaatler boş laftan başka bir şey değildir.
  • They should be clear and comprehensible and not consist of idle talk.
  • Açık ve anlaşılır olmalı ve boş laflardan ibaret olmamalıdır.
Show More (-1)
talk söz konusu n.
  • We talk and talk and we change absolutely nothing when it comes to the Council's position.
  • Konuşuyoruz, konuşuyoruz ve Konseyin tutumu söz konusu olduğunda kesinlikle hiçbir şeyi değiştirmiyoruz.
  • As far as social policy is concerned, I should like to talk mainly about two points.
  • Sosyal politika söz konusu olduğunda esas olarak iki noktadan bahsetmek istiyorum.
Show More (-1)
talk görüşme n.
  • We have managed it and we are continuing to work, to negotiate and to facilitate those talks as the European Union.
  • Bunu başardık ve Avrupa Birliği olarak çalışmaya, müzakere etmeye ve bu görüşmeleri kolaylaştırmaya devam ediyoruz.
  • The first thing the Council should allow the Commission to do is to talk with the United States on its own.
  • Konseyin yapması gereken ilk şey Komisyon'un ABD ile kendi başına görüşmesine izin vermektir.
Show More (-1)
talk söz n.
  • Despite these fine words, President Duisenberg considered the talk of relaxing the rules very worrying.
  • Bu güzel sözlere rağmen Başkan Duisenberg kuralların gevşetilmesinden bahsedilmesini çok endişe verici bulmuştur.
  • There's more talk than action.
  • Eylemden fazla söz var.
Show More (-1)
talk söylemek v.
  • Jessie stood at Charles's side talking into his ear.
  • Jessie Charles'ın yanında durmuş kulağına bir şeyler söylüyordu.
  • Look who's talking.
  • Söyleyene bak.
Show More (-1)
talk gevezelik etmek v.
  • Shall we shoot the breeze for a while before talking business?
  • İşten konuşmadan önce biraz gevezelik edelim mi?
Show More (-2)
talk müzakere etmek v.
  • They will hold talks tomorrow.
  • Yarın müzakere edecekler.
Show More (-2)
talk lakırdı etmek v.
  • I constantly talk to myself.
  • Daima kendi kendime lakırdı ederim.
Show More (-2)
Englisch Türkisch
talk talk n.
  • You should have your own talk show.
  • Kendi talk show'unu yapmalısın.
  • I love watching talk shows.
  • Talk show izlemeyi seviyorum.
  • What's your favorite talk show?
  • En sevdiğin talk show hangisi?
Show More (5)