1 |
tie |
kravat |
n. |
|
- One does not vote by secret ballot in the same way as one would change one's tie.
- Bir insan kravatını değiştirir gibi gizli oy kullanmaz.
- For your information, I can point out that I am wearing neither a tie, shirt nor jacket.
- Bilginiz için, ne kravat, ne gömlek ne de ceket giydiğimi belirtebilirim.
- One does not vote by secret ballot in the same way as one would change one's tie.
- İnsan kravat değiştirir gibi gizli oy kullanmaz.
- I used to wear ties, but I don't anymore.
- Kravat takardım ama artık takmıyorum.
- I found a nice tie for you.
- Senin için hoş bir kravat buldum.
- I think Tom should wear a tie to the party.
- Bence Tom partide kravat takmalı.
- Tom wore a red and white striped tie.
- Tom, kırmızı ve beyaz çizgili kravat taktı.
- Could you help me choose a tie?
- Kravat seçmeme yardım eder misin?
- Tom is wearing a red tie.
- Tom kırmızı bir kravat takıyor.
- Without wearing a tie, you won't get in here!
- Kravat takmadan buraya giremezsin!
- The man wearing the red tie is the only one here I don't know.
- Kırmızı kravat takan adam burada tanıdığım tek kişi.
- They are required to wear a suit and tie to work.
- İşe giderken takım elbise giymeleri ve kravat takmaları gerekiyor.
- I would take this brown tie.
- Bu kahverengi kravatı alırdım.
- That tie is too expensive.
- O kravat çok pahalı.
- Everybody is supposed to wear a tie at the party.
- Herkesin partide bir kravat takması gerekiyor.
- Don't you think this paisley tie would look good on you?
- Bu şal desenli kravatın sana yakışacağını düşünmüyor musun?
- She helped him tie his tie.
- Ona kravatını bağlaması için yardımcı oldu.
- I wear a tie almost every day.
- Neredeyse her gün kravat takıyorum.
- I thought you'd like my tie.
- Kravatımı beğeneceğini düşünmüştüm.
- Tom is wearing the tie that Mary gave him.
- Tom, Mary'nin ona verdiği kravatı takıyor.
- I think you should wear a tie.
- Bence bir kravat takmalısın.
- He always wears his school tie.
- O, her zaman okul kravatını takar.
- Tom wore a black suit and tie.
- Tom siyah bir takım elbise ve kravat giymişti.
- Tom gave me this tie.
- Tom bana bu kravatı verdi.
- Tom doesn't like to wear ties.
- Tom kravat takmayı sevmez.
- Tom keeps an extra tie in his desk drawer at work.
- Tom iş yerindeki masasının çekmecesinde fazladan bir kravat tutuyor.
- I chose him a nice tie.
- Ona güzel bir kravat seçtim.
- Tom helped John tie his tie.
- Tom, John'un kravatını bağlamasına yardım etti.
- Loosen your tie.
- Kravatını gevşet.
- That tie suits you very well.
- Bu kravat sana çok yakışmış.
- Tom always wears a tie to work.
- Tom işe giderken hep kravat takar.
- I don't like to wear ties.
- Kravat takmayı sevmiyorum.
- Your tie looks good.
- Kravatın iyi görünüyor.
- They won't let you into that restaurant if you're not wearing a tie.
- Kravat takmıyorsan o restorana girmene izin vermezler.
- Tom didn't wear the tie Mary wanted him to wear.
- Tom, Mary'nin takmasını istediği kravatı takmadı.
- Take off your tie.
- Kravatını çıkar.
- Tom is wearing the tie Mary gave him.
- Tom, Mary'nin ona verdiği kravatı takıyor.
- I don't like the tie that you're wearing.
- Taktığın kravatı beğenmiyorum.
- This tie and that jacket go well together.
- Bu kravat ve bu ceket birbirine uyar.
- You're not wearing a tie.
- Kravat takmıyorsun.
- I don't always wear a tie to work.
- Çalışmak için her zaman kravat takmam.
- How much does this tie cost?
- Bu kravat ne kadar?
- Do I have to wear a tie at work?
- İş yerinde kravat takmak zorunda mıyım?
- I always have to wear a tie because of my job.
- İşim gereği her zaman kravat takmak zorundayım.
- He wore a light blue tie.
- O, açık mavi kravat takmıştı.
- Jeff wore the tie which Kim had given him for a birthday present.
- Jeff, Kim'in ona doğum günü hediyesi olarak verdiği kravatı taktı.
- Tom took off his tie.
- Tom kravatını çıkardı.
- Here's a picture of Tom wearing a red tie.
- İşte Tom'un kırmızı kravatlı bir fotoğrafı.
- He collects silk ties.
- O ipek kravatlar toplar.
- Your tie is crooked.
- Kravatın yamuk.
- I think I'll take this tie.
- Sanırım bu kravatı alacağım.
- Tom straightened his tie.
- Tom kravatını düzeltti.
- Do I need a tie?
- Bir kravata ihtiyacım var mı?
- I thought I'd wear a tie.
- Kravat takarım diye düşünmüştüm.
- I wear a tie almost every day.
- Neredeyse her gün kravat takarım.
- He is required to wear a suit and tie to work.
- İşe giderken takım elbise giymesi ve kravat takması gerekiyor.
- Tom always wears a tie to work, except on Fridays.
- Tom, Cuma günleri hariç, işe her zaman kravat takarak gider.
- Tom doesn't have to wear a suit and tie to work.
- Tom'un işe giderken takım elbise giyip kravat takması gerekmiyor.
- That's a nice tie you're wearing.
- Güzel bir kravat takmışsın.
- I like your tie.
- Ben senin kravatını beğeniyorum.
- I hardly ever wear a tie.
- Neredeyse hiç kravat takmam.
- Tom was wearing a tie.
- Tom kravat takıyordu.
- I bought a tie for Dan and I'll buy a scarf for Elena.
- Dan'e bir kravat aldım, Elena'ya da bir eşarp alacağım.
- I want a tie to go with this suit.
- Bu takımla uyumlu bir kravat istiyorum.
- I haven't worn this tie in almost three years.
- Bu kravatı neredeyse üç yıldır takmadım.
- That tie goes well with your shirt.
- Bu kravat gömleğine çok yakışıyor.
- You need to wear a tie there.
- Orada kravat takmanız gerekir.
- Help me pick out a tie to go with this suit.
- Bu takım elbise ile gidecek bir kravat seçmeme yardım et.
- Don't forget to wear a tie.
- Kravat takmayı unutma.
- Where's the red tie I bought you?
- Sana aldığım kırmızı kravat nerede?
- Why are you wearing a tie today?
- Bugün neden kravat takıyorsun?
- You should fix your tie.
- Kravatını düzeltmelisin.
- I rarely wear a tie.
- Ben nadiren kravat takıyorum.
- Which tie do you think goes best with this shirt?
- Sence bu gömleğe en çok hangi kravat yakışır?
- What do you think of this tie?
- Bu kravat hakkında ne düşünüyorsun?
- He's required to wear a suit and tie to work.
- İşe takım elbise ve kravatla gitmesi gerekiyor.
- What a nice tie!
- Ne güzel bir kravat!
- Tom and John always wear ties to work.
- Tom ve John işe giderken hep kravat takarlar.
- I rarely wear a tie.
- Nadiren kravat takarım.
- I wear a suit and tie.
- Ben bir takım elbise giyerim ve kravat takarım.
- Tom gave his father a tie on Father's Day.
- Tom babasına Babalar Günü'nde bir kravat verdi.
- A blue suit, white shirt and red tie are essential for all male workers.
- Mavi takım, beyaz gömlek ve kırmızı kravat tüm erkek işçiler için gereklidir.
- Tom is wearing the tie that Mary gave him.
- Tom, Mary'nin verdiği kravatı takmış.
- Tom wasn't wearing a red tie.
- Tom kırmızı kravat takmıyordu.
- No matter how many times I've been shown, I just can't learn how to tie a tie.
- Ne kadar gösterilirse gösterilsin, kravat bağlamayı bir türlü öğrenemiyorum.
- These ties are very expensive.
- Bu kravatlar çok pahalı.
- Do I need to wear a tie?
- Kravat takmam gerekiyor mu?
- Tom wore a suit and tie.
- Tom takım elbise ve kravat giydi.
- Tom wears a tie to work.
- Tom işe kravat takarak gitti.
- I don't have a favorite tie.
- Benim bir favori kravatım yok.
- Are you really going to wear that tie?
- Gerçekten o kravatı takacak mısın?
- It's been a long time since I've worn a tie.
- Kravat takmayalı uzun zaman oldu.
- Please choose me a tie for this suit.
- Bu takım elbise için bana bir kravat seç lütfen.
- The tall man wears a tie.
- Uzun boylu adam bir kravat takıyor.
- Do I have to wear a tie?
- Kravat takmam gerekiyor mu?
- Tom was wearing a gray suit with a red tie.
- Tom'un üzerinde gri bir takım elbise ve kırmızı bir kravat vardı.
- Tom found me a nice tie.
- Tom bana güzel bir kravat buldu.
- Tom put on a tie.
- Tom kravatını taktı.
- Tell Tom that he needs to wear a tie tomorrow.
- Tom'a yarın bir kravat takması gerektiğini söyle.
- You forgot to put on your tie.
- Kravatını takmayı unuttun.
- Do I have to wear a tie?
- Kravat takmak zorunda mıyım?
- Do I need to wear a tie?
- Kravat takmalı mıyım?
- I'm sorry, sir, but a jacket and tie are required.
- Üzgünüm efendim ama ceket ve kravat mecburidir.
- Doesn't Tom always wear a tie?
- Tom her zaman kravat takmaz mı?
- Tom didn't wear the tie Mary wanted him to wear.
- Tom Mary'nin takmasını istediği kravatı takmadı.
- I found a nice tie for Tom.
- Tom için güzel bir kravat buldum.
- She helped him tie his tie.
- Kravatını bağlamasına yardım etti.
- I don't need a tie.
- Bir kravata ihtiyacım yok.
- I hate the tie you're wearing.
- Taktığın kravattan nefret ediyorum.
- Everyone except Tom and John was wearing a tie.
- Tom ve John dışında herkes kravat takıyordu.
- I don't usually wear a tie.
- Genelde kravat takmam.
- Tom asked Mary what she thought of his tie.
- Tom Mary'ye kravatı hakkında ne düşündüğünü sordu.
- I wear a suit and tie.
- Takım elbise giyerim ve kravat takarım.
- I won't be wearing a tie.
- Ben bir kravat takmıyor olmayacağım.
- Tom adjusted his tie.
- Tom kravatını düzeltti.
- Tom wore a suit and tie.
- Tom takım elbise giydi ve kravat taktı.
- Help me with my tie.
- Kravatıma yardım et.
- She gave her father a tie.
- O babasına bir kravat verdi.
- Tom isn't wearing a tie.
- Tom kravat takmıyor.
- Tom was wearing a gray suit and a red tie.
- Tom gri bir takım elbise giyiyor ve kırmızı bir kravat takıyordu.
- Tom was wearing a gray suit with a red tie.
- Tom kırmızı kravatla gri bir takım elbise giyiyordu.
- Why don't you want to wear a tie?
- Neden kravat takmak istemiyorsun?
- Please choose me a tie for this suit.
- Lütfen bu takım için bana bir kravat seç.
- Tom was wearing the tie you gave him.
- Tom ona verdiğin kravatı takıyordu.
- Tom is wearing the tie that Mary gave him.
- Tom'un boynunda Mary'nin ona aldığı kravat var.
- Your tie looks good.
- Sizin kravatınız iyi görünüyor.
- I think you should wear a tie.
- Bence kravat takmalısın.
- For a long time I didn't wear a tie.
- Uzun süre kravat takmadım.
- Jeff wore the tie Kim had given him for a birthday present.
- Jeff, Kim'in ona doğum günü hediyesi olarak verdiği kravatı taktı.
- You should at least wear a tie.
- En azından kravat takmalısın.
- Tom didn't have to wear a suit and tie, but he did.
- Tom takım elbise giymek ve kravat takmak zorunda değildi ama yaptı.
- The tie doesn't go with my dress.
- Kravat elbiseme uymuyor.
- His tie came undone.
- Kravatı çözüldü.
- Tom put on a tie.
- Tom bir kravat taktı.
- I don't usually wear a tie to work.
- Genelde işe kravatla gitmem.
- Tom found a nice tie for me.
- Tom benim için güzel bir kravat buldu.
- I told Tom to wear a tie.
- Tom'a bir kravat takmasını söyledim.
- Tom never wears a tie.
- Tom asla kravat takmaz.
- I told them to wear ties.
- Onlara kravat takmalarını söyledim.
- Tom showed up at the party wearing a suit and tie.
- Tom bir takım elbise ve kravat giyerek partiye geldi.
- His ties were always wrinkled.
- Onun kravatları her zaman buruşuk.
- I'm sorry, sir, but a jacket and tie are required.
- Üzgünüm efendim ama ceket ve kravat gerekiyor.
- I don't often wear a tie.
- Ben genellikle kravat takmam.
- That's an ugly tie.
- Bu çirkin bir kravattır.
- That tie suits you.
- Bu kravat sana yakışmış.
- These ties are different.
- Bu kravatlar farklı.
- Tom was wearing a tie.
- Tom bir kravat takıyordu.
- Help me pick out a tie to go with this suit.
- Bu takımla uyumlu bir kravat seçmeme yardım et.
- In the office, I have to wear a tie.
- Ofiste kravat takmak zorundayım.
- Tom is wearing a tie, isn't he?
- Tom bir kravat takıyor, değil mi?
- I found a nice tie for him.
- Onun için güzel bir kravat buldum.
- This is the only tie I have.
- Bu da sahip olduğum tek kravat.
- This tie doesn't go with my suit.
- Bu kravat benim takım ile gitmez.
- This shirt doesn't go with that tie at all.
- Bu gömlek bu kravatla hiç uymuyor.
- A blue suit, white shirt and red tie are essential for all male workers.
- Tüm erkek çalışanlar için mavi takım elbise, beyaz gömlek ve kırmızı kravat şarttır.
- Tom took off his tie and started unbuttoning his shirt.
- Tom kravatını çıkardı ve gömleğinin düğmelerini çözmeye başladı.
- Show me another tie, please.
- Bana başka bir kravat göster, lütfen.
- I thought I'd wear a tie.
- Bir kravat takacağımı düşündüm.
- His tie came undone.
- Onun kravatı çözüldü.
- He always wears his school tie.
- Daima okul kravatını takar.
- Tom wasn't wearing a red tie.
- Tom kırmızı bir kravat takmıyordu.
- Tom can't tie a tie.
- Tom kravat bağlayamaz.
- Do you always wear a tie to work?
- Her zaman çalışmak için kravat takıyor musun?
- I can't tie a tie.
- Kravat bağlayamam.
- Tom keeps an extra tie in his desk drawer at work.
- Tom iş yerindeki çekmecesinde fazladan bir kravat bulunduruyor.
- Tom wore a tie yesterday.
- Tom dün kravat takmıştı.
- Tom is wearing the tie I gave him.
- Tom ona verdiğim kravatı takıyor.
- Your jacket and tie don't go together.
- Ceketin ve kravatın uymuyor.
- I don't wear a tie every day.
- Her gün kravat takmıyorum.
- I will take this tie, as it seems to be the best.
- En iyisi gibi göründüğü için bu kravatı alacağım.
- The boss told Tom that he had to wear a suit and tie to work.
- Patron Tom'a işe giderken takım elbise giymesi ve kravat takması gerektiğini söyledi.
- Do you always wear a tie to work?
- İşe giderken hep kravat takar mısın?
- I put on a tie.
- Kravat taktım.
- The tie doesn't go with my suit.
- Kravat takım elbiseme uymuyor.
- Tom is wearing the tie Mary gave him.
- Tom, Mary'nin verdiği kravatı takmış.
- I don't like to wear ties.
- Kravat takmaktan hoşlanmam.
- I used to wear ties, but I don't anymore.
- Eskiden kravat takardım ama artık takmıyorum.
- I almost bought that same tie.
- Neredeyse aynı kravatı alıyordum.
- I bought a tie for Dan and I'll buy a scarf for Elena.
- Dan için bir kravat aldım, Elena için bir şal alacağım.
- This tie is very out of fashion.
- Bu kravatın modası geçti.
- I wear a suit but wear no tie.
- Ben bir takım elbise giyerim ama hiç kravat takmam.
- That's a nice tie.
- Kravat güzelmiş.
- I don't need to wear a tie where I work.
- Çalıştığım yerde kravat takmama gerek yok.
- I usually don't wear a tie.
- Genellikle kravat takmam.
- We are required to wear a suit and tie to work.
- İşe giderken takım elbise giyip kravat takmak zorundayız.
- Tom will be wearing a tie.
- Tom bir kravat takıyor olacak.
- Where did you buy that tie?
- O kravatı nereden almıştın?
- Why don't you want to wear a tie?
- Neden kravat takmak istemiyorsunuz?
- Could you teach me how to tie a tie?
- Bana nasıl kravat bağlanacağını öğretebilir misin?
- I don't like the tie that you're wearing.
- Taktığın kravatı beğenmedim.
- Tom has gravy on his tie.
- Tom'un kravatında sos var.
- Tom is the man wearing the red tie.
- Tom kırmızı kravat takan adam.
- She suggested that the customer buy a blue tie.
- Müşteriye mavi bir kravat almasını önerdi.
- Tom doesn't know how to tie a tie.
- Tom kravat bağlamayı bilmiyor.
- I only wear a tie on special occasions.
- Ben sadece özel durumlarda kravat takarım.
- I always wear a tie to work.
- İşe giderken hep kravat giyerim.
- Your tie has come undone.
- Kravatın çözülmüş.
- I wore this tie yesterday.
- Bu kravatı dün takmıştım.
- Is that a new tie?
- Bu yeni bir kravat mı?
- He never wears a tie.
- O asla kravat takmaz.
- I dislike the tie you have on.
- Taktığın kravattan hoşlanmadım.
- How much is this tie?
- Bu kravat ne kadar?
- I wore this tie yesterday.
- Dün bu kravatı taktım.
- That's a nice tie you're wearing.
- Taktığın güzel bir kravat.
- You should at least wear a tie.
- En azından bir kravat takmalısın.
- Don't you have to wear a tie to work?
- Çalışmak için kravat takmak zorunda değil misiniz?
- Do I have to wear a tie at work?
- İş yerinde bir kravat takmam gerekir mi?
- Your tie has come undone.
- Kravatın açılmış.
- This tie goes well with the suit, I guess.
- Sanırım bu kravat takım elbise ile iyi gider.
- Tom is wearing the tie Mary gave him.
- Tom'un boynunda Mary'nin ona aldığı kravat var.
- You should buy yourself a new tie.
- Kendine yeni bir kravat almalısın.
- It's been a long time since I've worn a tie.
- Bir kravat taktığımdan beri uzun zaman oldu.
- I only wear a tie on special occasions.
- Ben sadece özel günlerde kravat takarım.
- I dislike the tie you have on.
- Taktığın kravatı sevmiyorum.
- Tom removed his tie and unbuttoned his collar.
- Tom kravatını çıkardı ve yaka düğmelerini açtı.
- Tom wears a different tie every day.
- Tom her gün farklı bir kravat takıyor.
- Tom is required to wear a suit and tie to work.
- Tom'un işe giderken takım elbise giymesi ve kravat takması gerekiyor.
- When was the last time you saw Tom wear a tie?
- Tom'u en son ne zaman kravat takarken gördün?
- Tom didn't need to wear a suit and tie, but he did.
- Tom'un takım elbise giymesi ve kravat takması gerekmiyordu ama taktı.
- Tom put on his tie.
- Tom kravatını taktı.
- Why aren't you wearing a tie?
- Neden bir kravat takmıyorsun?
- I used to wear a tie to work.
- Eskiden işe kravatla giderdim.
- Tom removed his tie and unbuttoned his collar.
- Tom kravatını çıkardı ve yakasının düğmelerini çözdü.
- Tom needs to wear a tie where he works.
- Tom'un çalıştığı yerde kravat takması gerekiyor.
- Tom loosened the knot on his tie.
- Tom kravatındaki düğümü gevşetti.
- This tie goes with your shirt.
- Bu kravat gömleğine uyar.
- I won't be wearing a tie.
- Kravat takmayacağım.
- This is the only tie I have.
- Bu sahip olduğum tek kravat.
- Tom is wearing the tie Mary gave him.
- Tom, Mary'nin verdiği kravatı takıyor.
- I always have to wear a tie because of my job.
- İşimden dolayı her zaman kravat takmak zorundayım.
- I never wear a tie.
- Ben asla kravat takmam.
- Do you have a tie I can borrow?
- Ödünç alabileceğim bir kravatınız var mı?
- I don't often wear a tie.
- Sık sık kravat takmam.
- I found a nice tie for her.
- Onun için hoş bir kravat buldum.
- Do you ever wear a tie?
- Hiç kravat takar mısın?
- I don't wear a tie every day.
- Ben her gün kravat takmıyorum.
- Ties suit you.
- Kravat sana yakışıyor.
- He wore a light blue tie.
- Açık mavi bir kravat takıyor.
- Do Tom and John usually wear ties to work?
- Tom ve John işe giderken kravat takarlar mı?
- I don't want to wear this stupid tie.
- Bu aptalca kravatı takmak istemiyorum.
- I wear a suit but wear no tie.
- Takım elbise giyerim ama kravat takmam.
- Tom didn't wear a tie to work today.
- Tom bugün işe kravat takmadan gitti.
- I never wear a tie.
- Ben hiç kravat takmam.
- This tie doesn't go with my suit.
- Bu kravat takım elbiseme uymuyor.
- That tie is too expensive.
- Bu kravat çok pahalı.
- Can you help me tie this tie?
- Şu kravatı bağlamama yardım eder misin?
- Tom can't tie a tie.
- Tom kravat bağlayamıyor.
- I think I'll buy this tie.
- Sanırım bu kravatı alacağım.
- Do you usually wear a tie to work?
- İşe giderken kravat takar mısın?
- I would take this brown tie.
- Ben olsam bu kahverengi kravatı alırdım.
- He looked quite handsome in his suit and tie.
- Takım elbisesi ve kravatıyla oldukça yakışıklı görünüyordu.
- This tie matches your suit.
- Bu kravat takımına uyar.
- This tie goes with your shirt.
- Bu kravat gömleğinizle uyumlu.
- Your tie has come undone.
- Kravatın çözülmedi.
- I bought him a tie.
- Ona bir kravat aldım.
- This tie goes very well with your shirt.
- Bu kravat gömleğinle çok iyi gider.
- Tom doesn't usually wear a tie.
- Tom genellikle kravat takmaz.
- Tom wasn't wearing a tie.
- Tom kravat takmıyordu.
- Tom wears a different tie every day.
- Tom her gün farklı bir kravat takar.
- Tom wore a tie yesterday.
- Tom dün kravat taktı.
- I don't think this shirt goes well with a red tie.
- Bu gömleğin kırmızı kravatla iyi gittiğini sanmıyorum.
- I usually don't wear a tie.
- Genelde kravat takmam.
- I don't think this shirt goes with that red tie.
- Bu gömleğin o kırmızı kravatla uyacağını sanmıyorum.
- What do you think of this tie?
- Bu kravatla ilgili ne düşünüyorsun?
- Don't forget to wear a tie.
- Bir kravat takmayı unutma.
- Tom isn't wearing a red tie.
- Tom kırmızı bir kravat takmıyor.
- This tie is not suitable for a situation like this.
- Bu kravat böyle bir durum için uygun değildir.
- I like that tie.
- Bu kravatı sevdim.
- That tie looks good on you.
- O kravat üzerinde iyi görünüyor.
- Don't you think this paisley tie would look good on you?
- Bu şal desenli kravatının sana yakışacağını düşünmüyor musun?
- Your tie is crooked.
- Sizin kravatınız yamuk.
- He's required to wear a suit and tie to work.
- İşe giderken takım elbise giymesi ve kravat takması gerekiyor.
- This tie suits him well.
- Bu kravat ona çok yakışıyor.
- The tall man wears a tie.
- Uzun boylu adam kravat takıyor.
- Tom was wearing a red tie.
- Tom kırmızı kravat giyiyordu.
- I think this tie will go great with that shirt.
- Bence bu kravat bu gömlekle harika gider.
- Do you like this tie?
- Bu kravatı seviyor musun?
- Tom wears silk ties.
- Tom ipek kravat takıyor.
- I bought a beautiful silk tie for my uncle.
- Amcam için güzel bir ipek kravat satın aldım.
- Tom doesn't often wear a tie.
- Tom sık sık kravat takmaz.
- I bought a beautiful silk tie for my uncle.
- Amcama güzel bir ipek kravat aldım.
- Tom asked me why I was wearing a coat and tie.
- Tom bana neden ceket giyip kravat taktığımı sordu.
- You spilled some ketchup on your tie.
- Kravatına ketçap dökmüşsün.
- Tom usually wears a tie at work.
- Tom iş yerinde genellikle kravat takar.
- Do I need a tie?
- Kravata ihtiyacım var mı?
- Mary bought a blue tie for Tom.
- Mary, Tom için mavi bir kravat aldı.
- That tie looks good on you.
- Bu kravat sana yakışmış.
- I like that tie.
- O kravatı seviyorum.
- I found a nice tie for you.
- Senin için güzel bir kravat buldum.
- This tie goes well with the suit, I guess.
- Bu kravat takım elbiseyle iyi gider, sanırım.
- Your tie blends well with your suit.
- Kravatınız takım elbisenizle iyi uyum sağlamış.
- Tom picked this tie out for me.
- Tom benim için bu kravatı seçti.
- Tom put on his tie.
- Tom kravatını bağlıyor.
- You're not wearing a tie.
- Bir kravat takmıyorsun.
- Tom wore a red and white striped tie.
- Tom kırmızı ve beyaz çizgili bir kravat taktı.
- He found me a nice tie.
- O, bana hoş bir kravat buldu.
- I really do love your tie.
- Kravatını gerçekten seviyorum.
- You forgot to put on your tie.
- Kravatını takmayı unutmuşsun.
- His ties were always wrinkled.
- Kravatları hep buruşuktu.
- Have you seen my red tie?
- Kırmızı kravatımı gördün mü?
- Do you like this tie?
- Bu kravatı beğendin mi?
- Could you help me choose a tie?
- Kravat seçmeme yardımcı olur musun?
- The tie is very beautiful.
- Kravat çok güzel.
- I like that tie of yours.
- Kravatını beğendim.
- Tom will be wearing a tie.
- Tom kravat takacak.
- The man wearing the red tie is the only one here I don't know.
- Kırmızı kravat takan adam burada tanımadığım tek kişi.
- You should fix your tie.
- Sen kravatını düzeltmelisin.
- Tom helped John tie his tie.
- Tom, John'un kravatını bağlamasına yardımcı oldu.
- She suggested that the customer buy a blue tie.
- Müşterinin mavi bir kravat almasını önerdi.
- Tom is wearing a bright red tie.
- Tom parlak kırmızı bir kravat takıyor.
- This tie is not suitable for a situation like this.
- Bu kravat böyle bir duruma uygun değil.
- This tie matches your suit.
- Bu kravat takım elbisene uyuyor.
- I don't think that this shirt suits a red tie.
- Bu gömleğin kırmızı kravata yakıştığını sanmıyorum.
- I don't usually wear a tie.
- Ben genellikle kravat takmam.
- Can you show me how to tie a tie?
- Bana kravat bağlamayı gösterebilir misin?
- Could you teach me how to tie a tie?
- Bana kravat bağlamayı öğretebilir misin?
- I told her to wear a tie.
- Ona kravat takmasını söyledim.
- That tie looks just like the one Tom is wearing.
- Bu kravat tıpkı Tom'un taktığı gibi görünüyor.
- Didn't Tom wear that same tie yesterday?
- Tom dün aynı kravatı takmadı mı?
- Where is your tie?
- Kravatın nerede?
- I'm not going to wear a tie.
- Kravat takmayacağım.
- I seldom wear a tie.
- Ben nadiren kravat takarım.
- Tom rarely wears a tie.
- Tom nadiren kravat takar.
- Tom is wearing a tie.
- Tom kravat takıyor.
- I almost never wear a tie.
- Neredeyse hiç kravat takmam.
- The tie goes with your jacket.
- Kravat ceketinle uyumlu.
- I put on a tie.
- Bir kravat taktım.
- I told him to wear a tie.
- Ona kravat takmasını söyledim.
- Didn't Tom wear that same tie yesterday?
- Tom dün de aynı kravatı takmamış mıydı?
- Where did you buy that tie?
- Bu kravatı nereden aldın?
- My tie is orange.
- Kravatım turuncu.
- I don't need a tie.
- Kravata ihtiyacım yok.
- I haven't worn this tie in almost three years.
- Neredeyse üç yıldır bu kravatı takmadım.
- I told Tom to wear a tie.
- Tom'a kravat takmasını söyledim.
- Tom isn't wearing a red tie.
- Tom kırmızı kravat takmıyor.
- They won't let you into that restaurant if you're not wearing a tie.
- Kravat takmazsan o restorana girmene izin vermezler.
- I am required to wear a suit and tie to work.
- İşe giderken takım elbise giyip kravat takmak zorundayım.
- Don't ever wear that tie again.
- Bir daha asla o kravatı takma.
- Tom loosened the knot on his tie.
- Tom kravatının düğümünü çözdü.
- You'll need to wear a tie.
- Kravat takman gerekecek.
- She helped him tie his tie because he didn't know how to.
- Kravatını bağlamasına yardım etti çünkü nasıl bağlanacağını bilmiyordu.
- Tom is wearing a reddish-orange tie.
- Tom kırmızımsı turuncu bir kravat takıyor.
- I thought you'd like my tie.
- Kravatımı istediğini düşündüm.
- I like that tie of yours.
- Senin o kravatını seviyorum.
- Tom loosened his tie and poured himself a drink.
- Tom kravatını gevşetti ve kendine bir içki doldurdu.
- Tom picked this tie out for me.
- Tom bu kravatı benim için seçti.
- This tie and that jacket go well together.
- Bu kravat ve o ceket birlikte iyi gider.
- Does Tom usually wear a tie to work?
- Tom işe giderken genellikle kravat takar mı?
- Tom doesn't often wear a tie.
- Tom çoğu kez kravat takmaz.
- This tie is very out of fashion.
- Bu kravat çok demode.
- She found a nice tie for me.
- Benim için güzel bir kravat buldu.
- Most men here wear ties every day.
- Buradaki çoğu erkek her gün kravat takar.
- Don't you have to wear a tie to work?
- İşe giderken kravat takman gerekmiyor mu?
- He collects silk ties.
- İpek kravat koleksiyonu yapıyor.
- Tom called Mary over to ask her what she thought of the tie he was thinking of buying.
- Tom, almayı düşündüğü kravat hakkında ne düşündüğünü sormak için Mary'yi çağırdı.
- Is that a new tie?
- O, yeni bir kravat mı?
- Tom needs to wear a tie where he works.
- Tom çalıştığı yerde bir kravat takmalı.
- My father has a blue and gray tie.
- Babamın mavi gri bir kravatı var.
- In the office, I have to wear a tie.
- İş yerinde kravat takmak zorundayım.
- Tom was wearing a red tie.
- Tom kırmızı bir kravat takıyordu.
- I think you should wear a tie.
- Bence bir kravat takmalısınız.
- She found a nice tie for me.
- O, benim için güzel bir kravat buldu.
- Do Tom and John usually wear ties to work?
- Tom ve John genellikle işe giderken kravat takarlar mı?
- Tom asked if he needed to wear a tie.
- Tom kravat takması gerekip gerekmediğini sordu.
- That's a nice tie.
- Kravatın güzelmiş.
- That's an ugly tie.
- Bu çirkin bir kravat.
- You'll need to wear a tie.
- Bir kravat takman gerekecek.
- Tom noticed a spot on John's tie.
- Tom, John'un kravatında bir leke fark etti.
- I can't tie a tie.
- Kravat bağlayamıyorum.
- Will you pick out a tie for me?
- Benim için bir kravat seçer misin?
- I found a nice tie for him.
- Onun için hoş bir kravat buldum.
- Tom didn't have to wear a suit and tie, but he did.
- Tom, bir takım elbise ve bir kravat giymek zorunda değildi fakat giydi.
- I found a nice tie for her.
- Onun için güzel bir kravat buldum.
- I like your tie.
- Kravatını beğendim.
- I don't want to wear this stupid tie.
- Bu aptal kravatı takmak istemiyorum.
- Tom is wearing the tie that Mary gave him.
- Tom, Mary'nin verdiği kravatı takıyor.
- He hates wearing a tie during the summer heat.
- Yaz sıcağında kravat takmaktan nefret eder.
- He looked quite handsome in his suit and tie.
- Takım elbisesi ve kravatı ile oldukça yakışıklı görünüyordu.
- These ties aren't mine.
- Bu kravatlar benim değil.
- Can you show me how to tie a tie?
- Bir kravat nasıl bağlanır gösterebilir misin?
- I don't need to wear a tie where I work.
- Çalıştığım yerde kravat takmam gerekmiyor.
- Tom took his tie off.
- Tom kravatını çıkardı.
- I don't think this shirt goes with that red tie.
- Bu gömleğin kırmızı kravatla uyumlu olduğunu sanmıyorum.
- Everyone except Tom and John was wearing a tie.
- Tom ve John hariç herkes kravat takıyordu.
- For a long time I didn't wear a tie.
- Uzun bir süre kravat takmadım.
- Tom won't be wearing a tie.
- Tom kravat takmayacak.
- Will you help me pick out a tie to go with this suit?
- Bu takım elbise ile gidecek bir kravat seçmeme yardımcı olur musun?
- How often does Tom wear that tie Mary gave him?
- Tom, Mary'nin ona verdiği kravatı ne sıklıkla takıyor?
- Your jacket and tie don't go together.
- Ceketin ve kravatın birbirine uymuyor.
- That tie looks just like the one Tom is wearing.
- Bu kravat Tom'un taktığına benziyor.
- Tom doesn't know how to tie a tie.
- Tom nasıl kravat bağlayacağını bilmiyor.
- Tom loosened his tie.
- Tom kravatını gevşetti.
- You spilled some ketchup on your tie.
- Kravatına biraz ketçap döktün.
- You are required to wear a suit and tie to work, aren't you?
- İşe giderken takım elbise giyip kravat takmanız gerekiyor, değil mi?
- I seldom wear a tie.
- Nadiren kravat takıyorum.
- Tom was wearing a gray suit and a red tie.
- Tom gri bir takım elbise giymiş ve kırmızı bir kravat takmıştı.
- Do you usually wear a tie to work?
- Genellikle çalışmak için kravat takıyor musunuz?
- I don't always wear a tie to work.
- İşe giderken her zaman kravat takmam.
- Tom asked if he needed to wear a tie.
- Tom bir kravat takması gerekip gerekmediğini sordu.
- I think Tom should wear a tie to the party.
- Bence Tom partide bir kravat takmalı.
- Tom is the man wearing the blue tie.
- Tom mavi kravat takan adam.
- The price of this tie is too high.
- Bu kravatın fiyatı fazla yüksek.
- Every boy is supposed to wear a tie at the party.
- Partide erkek çocuklarının kravat takması gerekiyor.
- Tom wore a black suit and tie.
- Tom siyah bir takım elbise giydi ve kravat taktı.
- I always wear a tie to work.
- Ben çalışmak için her zaman kravat takarım.
- I almost never wear a tie.
- Neredeyse asla kravat takmam.
- Tom showed up at the party wearing a suit and tie.
- Tom partiye takım elbise giyip kravat takarak geldi.
- I told you to wear a tie.
- Sana kravat takmanı söyledim.
- He found me a nice tie.
- Bana güzel bir kravat buldu.
- This was my dad's favorite tie.
- Bu babamın en sevdiği kravattı.
- Mary bought a blue tie for Tom.
- Mary, Tom'a mavi bir kravat aldı.
- Which tie do you think goes best with this shirt?
- Sence bu gömleğe en iyi hangi kravat gider?
- Everyone except Tom was wearing a tie.
- Tom hariç herkes kravat takıyordu.
- She gave her father a tie.
- Babasına bir kravat verdi.
- Will you help me pick out a tie to go with this suit?
- Bu takım elbiseye uygun bir kravat seçmeme yardım eder misin?
- Tom is wearing a tie, isn't he?
- Tom kravat takıyor, değil mi?
- Tom gave his father a tie on Father's Day.
- Tom Babalar Günü'nde babasına bir kravat hediye etti.
- This tie goes very well with your shirt.
- Bu kravat gömleğinize çok uyuyor.
- Tell Tom that he needs to wear a tie tomorrow.
- Tom'a yarın kravat takması gerektiğini söyle.
- This shirt doesn't go with that tie at all.
- Bu kravat o gömlekle hiç gitmiyor.
- I don't have a favorite tie.
- Favori bir kravatım yok.
- Why aren't you wearing a tie?
- Neden kravat takmıyorsun?
- Your tie blends well with your suit.
- Kravatın takım elbisenle iyi uyum sağlamış.
- I've never seen Tom wearing a tie.
- Tom'u hiç kravat takarken görmemiştim.
- Tom doesn't always wear a tie to work.
- Tom işe giderken her zaman kravat takmaz.
- The price of this tie is too high.
- Bu kravatın fiyatı çok yüksek.
- The tie doesn't fit with my suit.
- Kravat takım elbiseme uymuyor.
- I don't have time to buy a new tie before the banquet.
- Ziyafetten önce yeni bir kravat alacak vaktim yok.
- Tom doesn't like to wear ties.
- Tom kravat takmaktan hoşlanmaz.
- Where did you buy that tie?
- Nereden aldın o kravatı?
Show More (427)
|
2 |
tie |
bağlamak |
v. |
|
- Should I have their hands tied behind their backs?
- Ellerini arkadan mı bağlatmalıyım?
- Japan, incidentally, ties its debt relief to the responsibility to buy Japanese exports.
- Bu arada Japonya, borç hafifletmesini Japon ihracatını satın alma sorumluluğuna bağlıyor.
- She tied him to the chair.
- Onu sandalyeye bağladı.
- She wrapped the package and tied it with strings.
- Paketi sarıp iple bağladı.
- Everything is possible, the boy from Dollbergen said, tying his shoe with an earthworm.
- Dollbergen'li çocuk ayakkabısını bir solucanla bağlarken "Her şey mümkün" dedi.
- They tied the thief to the tree.
- Hırsızı ağaca bağladılar.
- Tom tied the horses to the post.
- Tom atları direğe bağladı.
- They tied the thief to the tree.
- Onlar hırsızı ağaca bağladılar.
- Tom tied his horse to the hitching post.
- Tom atını otağ direğine bağladı.
- Mary took off her sweater and tied it around her waist.
- Mary kazağını çıkardı ve beline bağladı.
- That child could barely manage to tie his shoes.
- O çocuk ayakkabılarını bağlamayı zar zor başardı.
- Tom taught me how to tie a square knot.
- Tom bana bir kare düğümü nasıl bağlayacağımı öğretti.
- I tied my dog to a tree in the garden.
- Köpeğimi bahçedeki bir ağaca bağladım.
- Tom tied the dog to a tree.
- Tom köpeği bir ağaca bağladı.
- Tom tied his dog to a tree.
- Tom köpeğini bir ağaca bağladı.
- Tom can't tie his shoelaces by himself.
- Tom, bağcıklarını tek başına bağlayamaz.
- Tom tied the rope around his waist.
- Tom ipi beline bağladı.
- The kidnappers tied my hands behind my back.
- Kaçıranlar arkamdan ellerimi bağladılar.
- I can't tie my own shoes.
- Kendi ayakkabılarımı bağlayamıyorum.
- Hold this while I tie my shoes.
- Ayakkabılarımı bağlarken bunu tut.
- I tied Tom's shoes for him.
- Tom'un ayakkabılarını onun için bağladım.
- Don't tie me up.
- Beni bağlama.
- Fadil tied the cable to Layla's hands.
- Fadıl kabloyu Leyla'nın ellerine bağladı.
- Everything is possible, the boy from Dollbergen said, tying his shoe with an earthworm.
- Dollbergen'li çocuk ayakkabısını bir solucanla bağlarken, "Her şey mümkün" dedi.
- Tom tied his horse to the wooden post.
- Tom atını tahta direğe bağladı.
- Do you know how to tie your shoes?
- Ayakkabılarını nasıl bağlayacağını biliyor musun?
- Tom can't tie his shoes.
- Tom ayakkabılarını bağlayamıyor.
- She tied him up.
- Onu bağladı.
- At your age I already knew how to tie my shoes.
- Senin yaşındayken ayakkabılarımı nasıl bağlayacağımı biliyordum.
- The burglar tied my hands behind my back with a rope.
- Hırsız ellerimi bir iple arkamdan bağladı.
- Tie the horse to that tree.
- Atı şu ağaca bağla.
- They tied me up.
- Onlar beni bağladı.
- Tie your shoes.
- Ayakkabılarını bağla.
- Tom tied the horses to the rail.
- Mary atları parmaklığa bağladı.
- I've forgotten how to tie a bow tie.
- Papyon bağlamayı unuttum.
- Tie your dog to that tree.
- Köpeğini o ağaca bağla.
- Tom tied his boat to the dock.
- Tom teknesini rıhtıma bağladı.
- Dan tied Linda's hands.
- Dan Linda'nın ellerini bağladı.
- I can't tie my shoes.
- Ayakkabılarımı bağlayamam.
- Tom can't tie his shoes by himself.
- Tom ayakkabılarını kendi başına bağlayamaz.
- Tom doesn't know how to tie his shoes.
- Tom ayakkabılarını nasıl bağlayacağını bilmiyor.
- Tom tied Mary to the chair.
- Tom Mary'yi sandelyeye bağladı.
- You should make sure that you tie a bowline.
- Bir papyon bağladığından emin olmalısın.
- Tom tied his shoe laces.
- Tom ayakkabılarının bağcıklarını bağladı.
- The kidnappers tied Tom's hands behind his back.
- Kaçıranlar Tom'un ellerini arkadan bağladılar.
- Tom is still too young to tie his own shoes.
- Tom hâlâ kendi ayakkabılarını bağlamak için çok küçük.
- Tom became aware that he had forgotten to tie his shoes.
- Tom ayakkabılarını bağlamayı unuttuğunun farkına vardı.
- Tom can't tie his own shoes.
- Tom ayakkabılarını kendi başına bağlayamaz.
- Mary took off her sweater and tied it around her waist.
- Mary kazağını çıkarıp beline bağladı.
- Tom can't tie his shoes by himself.
- Tom ayakkabılarını tek başına bağlayamaz.
- Tom had Mary help him tie his shoes.
- Tom, Mary'nin ayakkabılarını bağlamasına yardım etmesini sağladı.
- I tied Tom and Mary's shoes together.
- Tom ve Mary'nin ayakkabılarını birbirine bağladım.
- Tom tied his horse to the hitching post.
- Tom atını bağlama direğine bağladı.
- Tom tied Mary up.
- Tom Mary'yi bağladı.
- That child could barely manage to tie his shoes.
- O çocuk, ayakkabılarını güçlükle bağlayabildi.
- The kidnappers tied Tom's hands behind his back.
- Çocuk hırsızları Tom'un ellerini arkasından bağladılar.
- Mary tied an apron around her waist and then took the turkey out of the oven.
- Mary beline bir önlük bağladı ve sonra hindiyi fırından çıkardı.
- Tom and Mary tied John up.
- Tom ve Mary John'u bağladı.
- Tom can't tie his own shoes yet.
- Tom henüz kendi ayakkabılarını bağlayamıyor.
- They tied their shoelaces.
- Ayakkabı bağcıklarını bağladılar.
- I tied a stick to the plant to straighten it.
- Düzeltmek için bitkiye bir çubuk bağladım.
- Tom tied his sweater around his waist.
- Tom belinin çevresine kazağını bağladı.
- I can't tie my shoelaces.
- Ayakkabı bağcıklarımı bağlayamam.
- Dan tied Linda's hands.
- Dan, Linda'nın ellerini bağladı.
- Tie him to a tree.
- Onu bir ağaca bağla.
- Tom bent down to tie his shoe.
- Tom ayakkabısını bağlamak için eğildi.
- The soccer player is tying his shoes.
- Futbolcu ayakkabılarını bağlıyor.
- Tom tied his shoes.
- Tom ayakkabılarını bağladı.
- Tom tied his dog to the tree.
- Tom köpeğini ağaca bağladı.
- Tom tied his shoelaces.
- Tom ayakkabı bağcıklarını bağladı.
- He tied the dog to a tree.
- Köpeği bir ağaca bağladı.
- Tom leaned over to tie his shoelaces.
- Tom ayakkabı bağcıklarını bağlamak için eğildi.
- Tom wrapped the package and tied it with strings.
- Tom paketi sardı ve iplerle bağladı.
- He tied the canoe to the top of his car.
- Kanoyu arabasının üstüne bağladı.
- He tied the dog to a tree.
- O, köpeği bir ağaca bağladı.
- Tom tied Mary's shoes for her.
- Tom, Mary'nin ayakkabılarını onun için bağladı.
- Mary tied Tom's shoes together.
- Mary, Tom'un ayakkabılarını birbirine bağladı.
- I used a ribbon to tie my hair into a ponytail.
- Saçımı atkuyruğu bağlamak için bir kurdale kullandım.
- Tom can't tie his own shoes.
- Tom ayakkabılarını bağlayamaz.
- I tied a stick to the plant to straighten it.
- Onu düzeltmek için bitkiye bir çubuk bağladım.
- I can't tie my shoelaces.
- Ayakkabı bağcıklarımı bağlayamıyorum.
- They tied their shoelaces.
- Onlar ayakkabı bağcıklarını bağladı.
- Tom tied the horses to the rail.
- Tom atları demirlere bağladı.
- How old were you when you learned to tie your own shoes?
- Kendi ayakkabılarınızı bağlamayı öğrendiğinizde kaç yaşındaydınız?
- Tom doesn't know how to tie his shoelaces.
- Tom ayakkabı bağcıklarını nasıl bağlayacağını bilmiyor.
- Tom tied his laces.
- Tom bağcıklarını bağladı.
- Mary tied an apron around her waist and then took the turkey out of the oven.
- Mary beline bir önlük bağladı ve daha sonra hindiyi fırından çıkardı.
- They tied me up.
- Beni bağladılar.
- Tom said he wanted to learn how to tie a square knot.
- Tom kare bir düğüm bağlamayı öğrenmek istediğini söyledi.
- How old were you when you learned to tie your own shoes?
- Kendi ayakkabılarını bağlamayı öğrendiğinde kaç yaşındaydın?
- Tom tied Mary to the chair.
- Tom Mary'yi sandalyeye bağladı.
- Tom can't tie his shoelaces by himself.
- Tom, bağcıklarını kendisi bağlayamaz.
- They tied my hands to the chair.
- Ellerimi sandalyeye bağladılar.
- The mother tied a ribbon in her daughter's hair.
- Anne, kızının saçına bir kurdele bağladı.
- My friend tied my shoes together and I fell when I tried to stand up.
- Arkadaşım ayakkabılarımı birbirine bağladı ve ayağa kalkmaya çalışırken düştüm.
- I don't know how to tie my shoes.
- Ayakkabılarımı nasıl bağlayacağımı bilmiyorum.
- They tied him to a tree.
- Onu bir ağaca bağladılar.
- Tom can't tie his shoelaces by himself.
- Tom ayakkabı bağcıklarını kendi başına bağlayamıyor.
- Sami tied the cable to Layla's hands.
- Sami kabloyu Layla'nın ellerine bağladı.
- Sami tied Layla to a chair.
- Sami, Layla'yı bir sandalyeye bağladı.
- I can't tie my shoes by myself.
- Ayakkabılarımı kendi başıma bağlayamam.
- You should make sure that you tie a bowline.
- Borina halatı bağladığından emin olmalısın.
- Tie the horse to that tree.
- Atı o ağaca bağlayın.
- Tom can't tie his shoelaces.
- Tom ayakkabı bağcıklarını bağlayamıyor.
- Tie your shoe.
- Ayakkabını bağla.
- Tom became aware that he had forgotten to tie his shoes.
- Tom ayakkabılarını bağlamayı unuttuğunu fark etti.
- Tom and Mary tied John up.
- Tom ve Mary John'u bağladılar.
- I can't tie my shoes by myself.
- Ayakkabılarımı tek başıma bağlayamıyorum.
- Tom is still too young to tie his own shoes.
- Tom hala kendi ayakkabılarını bağlayamayacak kadar küçük.
- I knelt down to tie my shoes.
- Ayakkabılarımı bağlamak için diz çöktüm.
- He tied his dog up to the tree while he went into the store.
- Dükkana girerken köpeğini ağaca bağladı.
- Tom helped Mary tie her shoes.
- Tom, Mary'nin ayakkabılarını bağlamasına yardım etti.
- Mary tied the horses to the hitching post.
- Mary atları bağlama direğine bağladı.
- I can't tie my own shoes yet.
- Henüz kendi ayakkabılarımı bağlayamıyorum.
- Tie your dog to that tree.
- Köpeğini şu ağaca bağla.
- Tom had Mary help him tie his shoes.
- Tom, Mary'yi ayakkabılarını bağlamasına yardım ettirdi.
- I used a ribbon to tie my hair into a ponytail.
- Saçımı bir atkuyruğu bağlamak için bir kurdele kullandım.
- He tied the twigs into bundles.
- Dalları demetler halinde bağladı.
- The kidnappers tied my hands behind my back.
- Kaçıranlar ellerimi arkadan bağladılar.
- I won't tie your shoelaces for you.
- Ayakkabı bağcıklarını senin için bağlamayacağım.
- I tied my dog to a tree in the garden.
- Ben köpeğimi bahçedeki bir ağaca bağladım.
- Sami tied the cable to Layla's hands.
- Sami kabloyu Leyla'nın ellerine bağladı.
- He was kind enough to tie my shoelaces.
- Ayakkabı bağcıklarımı bağlama nezaketini gösterdi.
- She tied him up and gagged him, then she started to beat him savagely.
- Onu bağladı ve ağzını tıkadı, sonra onu vahşice dövmeye başladı.
- Tie your shoelaces.
- Ayakkabı bağcıklarını bağla.
- Tom took off his sweater and tied it around his waist.
- Tom kazağını çıkardı ve beline bağladı.
- Tom showed Mary how to tie knots.
- Tom Mary'ye düğümleri nasıl bağlayacağını gösterdi.
- He tied his dog to a post.
- Köpeğini bir direğe bağladı.
- Tom tied the balloon to Mary's wrist.
- Tom balonu Mary'nin bileğine bağladı.
- She wrapped the package and tied it with strings.
- Paketi sardı ve iplerle bağladı.
- Tom bent over to tie his shoes.
- Tom ayakkabılarını bağlamak için eğildi.
- I can't tie my shoes.
- Ayakkabılarımı bağlayamıyorum.
- Tom tied the canoe to the top of his car.
- Tom kanoyu arabasının üstüne bağladı.
- Tom tied his sweater around his waist.
- Tom kazağını beline bağladı.
- Tom tied Mary up.
- Tom Mary'i bağladı.
- We tied him up so that he wouldn't be able to escape.
- Kaçamasın diye onu bağladık.
- This necktie is hard to tie.
- Bu kravatı bağlamak zor.
- He bent over to tie his shoe.
- Ayakkabısını bağlamak için eğildi.
- He was tying his horse to the fence.
- Atını çite bağlıyordu.
- I used a ribbon to tie my hair into a ponytail.
- Saçımı at kuyruğu şeklinde bağlamak için bir kurdele kullandım.
- Tom tied Mary's shoelaces together.
- Tom, Mary'nin ayakkabı bağcıklarını birbirine bağladı.
- Tom can't tie his shoelaces by himself.
- Tom ayakkabı bağcıklarını kendi başına bağlayamaz.
- I can't tie my own shoes.
- Kendi ayakkabılarımı bağlayamam.
- Can you tie a bow?
- Fiyonk bağlayabilir misin?
- Tom helped Mary tie her shoes.
- Tom, Mary'nin ayakkabılarını bağlamasına yardımcı oldu.
- Tom tied Mary to the chair.
- Tom, Mary'yi sandalyeye bağladı.
- Tom tied his boat to the dock.
- Tom teknesini iskeleye bağladı.
- This necktie is hard to tie.
- Bu kravatı bağlamak çok zor.
- Tie him to a tree.
- Onu bir ağaca bağlayın.
- The mother tied a ribbon in her daughter's hair.
- Anne kızının saçına bir kurdele bağladı.
Show More (147)
|
3 |
tie |
bağ |
n. |
|
- I am also in favour of strengthening political and economic ties within Europe.
- Ben de Avrupa içindeki siyasi ve ekonomik bağların güçlendirilmesinden yanayım.
- The ties that bind us to the Venezuelan people and State run very deep.
- Bizi Venezuela halkı ve devletine bağlayan bağlar çok derindir.
- There are also long-standing ties with the Communist International in the region.
- Bölgede Komünist Enternasyonal ile de uzun süredir devam eden bağlar bulunmaktadır.
- The ties that bind us to the Venezuelan people and State run very deep.
- Bizi Venezüella halkı ve devletine bağlayan bağlar çok derindir.
- It is linked with both neighbours through agreements and economic ties.
- Her iki komşusuyla da anlaşmalar ve ekonomik bağlarla bağlıdır.
- In addition, the European Council has listed a number of principles which will allow strengthening ties with Turkey.
- Buna ek olarak, AB Konseyi, Türkiye ile bağların güçlendirilmesine izin verecek olan bir takım ilkeler sıraladı.
- I am very much in favour of strengthening the economic ties between the European Union and Vietnam.
- Avrupa Birliği ile Vietnam arasındaki ekonomik bağların güçlendirilmesinden yanayım.
- On the contrary, we must strengthen these ties with the Arab and Muslim world.
- Aksine Arap ve Müslüman dünyası ile bu bağları güçlendirmeliyiz.
- Other important matters include ties with everyday life, and, of course, the visitors service.
- Diğer önemli konular arasında günlük yaşamla bağlar ve tabii ki ziyaretçi hizmetleri yer alıyor.
- In this process it is a matter of priority to foster mutual knowledge and cultural ties between peoples.
- Bu süreçte halklar arasında karşılıklı bilgi ve kültürel bağların geliştirilmesi öncelikli bir konudur.
- The United Kingdom in particular has strong historical ties with India.
- Birleşik Krallık'ın özellikle Hindistan ile güçlü tarihi bağları bulunmaktadır.
- Our political ties need to be strengthened and broadened.
- Siyasi bağlarımızın güçlendirilmesi ve genişletilmesi gerekmektedir.
- The United Kingdom in particular has strong historical ties with India.
- Birleşik Krallık'ın özellikle Hindistan ile güçlü tarihi bağları vardır.
- Taiwan is a budding democracy with which we maintain sound economic ties.
- Tayvan, sağlam ekonomik bağlara sahip olduğumuz, gelişmekte olan bir demokrasidir.
- On the one hand, there are economic and military ties, and on the other, some people act as if she does not exist.
- Bir yandan ekonomik ve askeri bağlar var, diğer yandan bazıları sanki o yokmuş gibi davranıyor.
- The Northern Dimension will also enable ties to the west to be strengthened.
- Kuzey Boyutu aynı zamanda batı ile bağların güçlendirilmesini de sağlayacaktır.
- There are also long-standing ties with the Communist International in the region.
- Bölgede Komünist Enternasyonal ile uzun süredir devam eden bağlar da var.
- You cut ties with your family pretty fast after your daughter died.
- Kızınız öldükten sonra ailenizle bağlarınızı oldukça hızlı kopardınız.
- Healthy economic and trade ties serve as the base of relations.
- Sağlıklı ekonomik ve ticari bağlar ilişkilerin temelini oluşturmaktadır.
- You cut ties with your family pretty fast after your daughter died.
- Kızın öldükten sonra ailenle bağlarını çok çabuk kopardın.
- You cut ties with your family pretty fast after your daughter died.
- Kızınız öldükten sonra ailenizle bağları çok çabuk kopardınız.
- Healthy economic and trade ties serve as the base of relations.
- Sağlıklı ekonomik ve ticari bağlar, ilişkilerin temelini oluşturuyor.
- Healthy economic and trade ties serve as the base of relations.
- Sağlıklı ekonomik ve ticari bağlar ilişkilerin temelini oluşturur.
- I cut ties with him.
- Onunla bağımı kestim.
- Maintaining that tie is important.
- Bu bağı korumak önemli.
- Bumpy diplomatic relations haven't halted economic ties between the two nations.
- Sarsılan diplomatik ilişkiler iki ülke arasındaki ekonomik bağları koparmadı.
- Algeria and Turkey have very good economic ties.
- Cezayir ve Türkiye'nin çok iyi ekonomik bağları var.
- Sami had ties to Layla.
- Sami'nin Layla ile bağları vardı.
- You will never enter heaven unless you give up all your riches, position, and earthly ties.
- Tüm zenginliklerinizden, mevkilerinizden ve dünyevi bağlarınızdan vazgeçmedikçe asla cennete giremezsiniz.
- The bureaucrats maintain solid ties with the gigantic corporations.
- Bürokratlar devasa şirketlerle sağlam bağlar kuruyor.
- I have no ties to Tom.
- Tom'la hiçbir bağım yok.
- I feel the desire to renew my ties with my native country.
- Kendi ülkemle bağlarımı yenileme arzusu duyuyorum.
- The bureaucrats maintain solid ties with the gigantic corporations.
- Bürokratlar dev şirketler ile sağlam bağları sürdürürler.
- Bumpy diplomatic relations haven't halted economic ties between the two nations.
- İnişli çıkışlı diplomatik ilişkiler iki ülke arasındaki ekonomik bağları kesmemiştir.
- They both agreed to sever all ties.
- Ortak bir kararla tüm bağlarını kopardılar.
- I always tie my shoes tightly before I go jogging.
- Koşuya çıkmadan önce ayakkabılarımı her zaman sıkıca bağlarım.
- They both agreed to sever all ties.
- İkisi de tüm bağları koparmaya karar verdiler.
- I always tie my shoes tightly before I go jogging.
- Ben koşuya gitmeden önce ayakkabılarımı her zaman sıkı bağlarım.
- The two nations have strong trade ties.
- İki ulusun güçlü ticari bağları var.
- Sami wanted to break all ties with his friends.
- Sami arkadaşlarıyla olan tüm bağları kırmak istedi.
Show More (37)
|
4 |
tie |
ilişki |
n. |
|
- This is also compounded by the close ties between Hezbollah and Syria and, above all, the Islamic Republic of Iran.
- Hizbullah ile Suriye ve özellikle de İran İslam Cumhuriyeti arasındaki yakın ilişkiler de bu durumu pekiştirmektedir.
- Taiwan is a budding democracy with which we maintain sound economic ties.
- Tayvan, sağlam ekonomik ilişkiler sürdürdüğümüz gelişmekte olan bir demokrasidir.
- I cut ties with him.
- Onunla ilişiğimi kestim.
- Algeria and Turkey have very good economic ties.
- Cezayir ve Türkiye'nin çok iyi ekonomik ilişkileri var.
Show More (1)
|
5 |
tie |
berabere kalmak |
v. |
|
- Waseda tied Keio in yesterday's game.
- Waseda dünkü oyunda Keio ile berabere kaldı.
- Waseda tied Keio in yesterday's game.
- Waseda dünkü maçta Keio ile berabere kaldı.
- The game ended with a 1-1 tie.
- Maç 1-1 berabere kaldı.
- Tom and Mary tied for third place.
- Tom ve Mary üçüncülük için berabere kaldılar.
Show More (1)
|
6 |
tie |
beraberlik |
n. |
|
- The game was a tie, 2-2.
- Maç 2-2 beraberlikle bitti.
- The game ended with a 1-1 tie.
- Oyun 1-1 berabere bitti.
Show More (-1)
|
7 |
tie |
bağlanmak |
v. |
|
- I've forgotten how to tie a bowline.
- Papyon nasıl bağlanır unuttum.
- I showed Tom how to tie a bowline.
- Tom'a nasıl papyon bağlanacağını gösterdim.
Show More (-1)
|
8 |
tie |
bağlantı |
n. |
|
- The two nations have strong trade ties.
- İki ulusun güçlü ticaret bağlantısı var.
- Did Bush have ties to al-Qaida?
- Bush'un El Kaide ile bağlantısı var mıydı?
Show More (-1)
|