| 1 |
tight |
sıkı |
adj. |
|
- The jar lid is so tight that I can't open it.
- Kavanozun kapağı o kadar sıkı ki açamıyorum.
- The company keeps tight control over its finances.
- Şirket mali durumunu sıkı kontrol altında tutuyor.
- The ballerina twisted her hair into a tight bun.
- Balerin kız saçını sıkı bir topuz yaptı.
- If the political will is there, you can meet tight deadlines.
- Siyasi irade varsa, sıkı teslim tarihlerini karşılayabilirsiniz.
- That might be the most appropriate approach to ensuring tight coordination and continuity within the Council.
- Konsey içinde sıkı bir koordinasyon ve süreklilik sağlamak için en uygun yaklaşım bu olabilir.
- However, that opinion is not as cast-iron or as tight as we would like to think it is.
- Ancak bu görüş, düşündüğümüz kadar sağlam ya da sıkı değil.
- The resolution was extremely tight on several points, especially the question of threshold values.
- Karar, başta eşik değerler konusu olmak üzere birçok noktada son derece sıkıydı.
- This acceptance of the financial framework must not, however, lead us to forget how tight it is.
- Ancak mali çerçevenin bu şekilde kabul edilmesi, ne kadar sıkı olduğunu unutmamıza yol açmamalıdır.
- That might be the most appropriate approach to ensuring tight coordination and continuity within the Council.
- Konsey içerisinde sıkı bir koordinasyon ve süreklilik sağlamak için en uygun yaklaşım bu olabilir.
- We're a real tight group.
- Biz gerçekten sıkı bir grubuz.
- They held each other tight.
- Birbirlerini sıkı tuttular.
- It sure is tight.
- Çok sıkı.
- Security was extremely tight.
- Güvenlik son derece sıkıydı.
- We're pretty tight.
- Çok sıkı fıkıyız.
- We're a real tight group.
- Gerçekten sıkı bir grubuz.
- Tom has got Mary on a tight leash.
- Tom, Mary'nin tasmasını sıkı tutuyor.
- It's as tight as a drum.
- Bir davul kadar sıkıdır.
- She has a tight schedule.
- Onun sıkı bir programı var.
- Pull the rope tight.
- İpi sıkı çekin.
- He has a tight schedule.
- Onun sıkı bir programı var.
- My swimsuit is too tight.
- Benim mayom çok sıkı.
- It's going to be tight.
- Sıkı olacak.
- Is this too tight?
- Bu çok mu sıkı?
- I have an extremely tight schedule for tomorrow.
- Yarın için son derece sıkı bir programım var.
- They're a little tight.
- Biraz sıkılar.
- Hold Tom tight.
- Tom'u sıkı tut.
- It's too tight.
- Bu çok sıkı.
- The group is extremely tight.
- Grup son derece sıkıdır.
- Check all the loose knots and fasten them tight.
- Tüm gevşek düğümleri kontrol edin ve onları sıkı bağlayın.
- We're on a tight schedule today.
- Bugün sıkı bir programdayız.
- It sure is tight.
- O kesinlikle sıkı.
- It's going to be tight.
- Bu sıkı olacak.
- I have a tight schedule.
- Sıkı bir programım var.
- My hands are tight.
- Ellerim çok sıkı.
- Tom has a tight schedule.
- Tom'un sıkı bir çalışma programı var.
- They're really tight.
- Onlar gerçekten sıkılar.
- They're a little tight.
- Onlar biraz sıkı.
- She has a tight schedule.
- Sıkı bir programı var.
- These shoes are too tight.
- Bu ayakkabılar çok sıkı.
- Tom likes to wear tight clothes.
- Tom sıkı giysiler giymekten hoşlanır.
- Tom has a tight schedule.
- Tom'un sıkı bir programı var.
Show More (38)
|
| 2 |
tight |
dar |
adj. |
|
- She looked stylish in those tight jeans.
- O dar kotun içinde şık görünüyordu.
- There probably never will be one because they have got themselves into a very tight corner now.
- Muhtemelen hiçbir zaman da olmayacak çünkü şu anda kendilerini çok dar bir köşeye sıkıştırmış durumdalar.
- The pants I bought are too tight.
- Satın aldığım pantolon çok dar.
- This hat is too tight for me.
- Bu şapka benim için çok dar.
- I've gained weight and these pants are quite tight.
- Ben kilo aldım ve bu pantolon oldukça dar.
- Mary was wearing a tight red dress.
- Mary dar bir kırmızı elbise giyiyordu.
- My swimsuit is too tight.
- Mayom çok dar.
- This sweater is too tight for me.
- Bu kazak benim için çok dar.
- Tom's shoes were so tight he couldn't wiggle his toes.
- Tom'un ayakkabıları o kadar dardı ki ayak parmaklarını oynatamıyordu.
- This jacket is too tight for me.
- Bu ceket benim için çok dar.
- This skirt is a little too tight.
- Bu etek biraz fazla dar.
- The pants I bought are too tight.
- Aldığım pantolon çok dar.
- Those pants are a little too tight in the waist.
- Bu pantolonun beli biraz fazla dar.
- These shoes are too tight to wear.
- Bu ayakkabılar giymek için çok dar.
- This sweater is too tight for me.
- Bu kazak bana çok dar geliyor.
- Your pants are too tight.
- Pantolonun çok dar.
- I think that sweater is too tight on you.
- Bence bu kazak sana çok dar.
- I've gained weight and these pants are quite tight.
- Kilo aldım ve bu pantolon oldukça dar.
- Mary was wearing a tight red dress.
- Mary dar kırmızı bir elbise giyiyordu.
- I think that sweater is too tight on you.
- Sanırım bu kazak sana çok dar.
- I think Mary's dress is too tight.
- Bence Mary'nin elbisesi çok dar.
- Tom's shoes were so tight he couldn't wiggle his toes.
- Tom'un ayakkabıları o kadar dardı ki o parmaklarını kıpırdatamadı.
Show More (19)
|
| 3 |
tight |
sıkışık |
adj. |
|
- Ou team is working under a very tight deadline.
- Ekibimiz çok sıkışık bir teslim tarihi çerçevesinde çalışıyor.
- I managed to pack everything in the suitcase, but it was a tight fit.
- Bavula her şeyi sığdırmayı başardım ama çok sıkışık oldu.
- No one can talk their way out of that one, because we know that two years are tight enough as it is.
- Kimse bundan kaçamaz çünkü iki yılın zaten yeterince sıkışık olduğunu biliyoruz.
- The timetable for 2004 is a tight one.
- 2004 yılı için zaman çizelgesi sıkışıktır.
- We have a tight schedule.
- Sıkışık bir programımız var.
- I have a tight schedule this weekend.
- Bu hafta sonu sıkışık bir programım var.
- I understand that Tom is on a tight schedule, but I'd really appreciate it if I could get an appointment with him.
- Tom'un programının sıkışık olmasını anlıyorum ama ondan bir randevu alabilirsem çok memnun olurum.
- I have an extremely tight schedule for tomorrow.
- Yarın için son derece sıkışık bir programım var.
- I have a tight schedule this weekend.
- Bu hafta sonu programım sıkışık.
- I have a pretty tight schedule today.
- Bugün de oldukça sıkışık bir programım var.
- My schedule is a little tight.
- Programım biraz sıkışık.
- My schedule is tight for the next three days.
- Önümüzdeki üç gün için programım sıkışık.
- Were you on a tight schedule?
- Sıkışık bir programda mısın?
Show More (10)
|
| 4 |
tight |
yoğun |
adj. |
|
- We have had a less tight agenda today and are finishing as early as 5.36 p.m.
- Bugün daha az yoğun bir gündemimiz var ve saat 17.36 gibi erken bir saatte bitiriyoruz.
- My schedule is tight for the next three days.
- Önümüzdeki üç gün için takvimim yoğun.
- You seem to be on a very tight schedule.
- Çok yoğun bir programınız var gibi görünüyor.
- I'm on a tight schedule.
- Yoğun bir programım var.
- We're on a tight schedule today.
- Bugün çok yoğun bir programımız var.
- You're on a tight schedule, aren't you?
- Çok yoğun bir takviminiz var, değil mi?
Show More (3)
|
| 5 |
tight |
gergin |
adj. |
|
- "Did you take my car?' he asked in a tight voice.
- "Arabamı sen mi aldın?" diye sordu gergin bir sesle.
- It's as tight as a drum.
- Bir davul kadar gergin.
- Your upper back is really tight.
- Sırtının üst kısmı çok gergin.
Show More (0)
|
| 6 |
tight |
zor |
adj. |
|
- Tom found himself in a tight spot.
- Tom kendini zor bir vaziyette buldu.
- I found myself in a tight spot.
- Kendimi zor bir durumda buldum.
Show More (-1)
|
| 7 |
tight |
kıt |
adj. |
|
- Now that money is tight, we need to avoid unnecessary expenses.
- Artık paramız kıt olduğuna göre gereksiz harcamalardan kaçınmamız lazım.
Show More (-2)
|
| 8 |
tight |
sıkı durun |
adv. |
|
- Hold tight! It's about to get bumpy.
- Sıkı durun! Birazdan sarsıntı olacak.
Show More (-2)
|
| 9 |
tight |
gerginlik |
adj. |
|
- His throat felt tight, and his hands were shaking.
- Boğazında gerginlik hissediyor ve elleri titriyordu.
Show More (-2)
|
| 10 |
tight |
cimri |
adj. |
|
- He's too tight to give money to charity.
- Hayır kurumlarına para veremeyecek kadar cimri.
Show More (-2)
|
| 11 |
tight |
sımsıkı |
adj. |
|
- The kitten curled up in a tight little ball.
- Yavru kedi sımsıkı kıvrıldı.
Show More (-2)
|
| 12 |
tight |
kafayı (bulma) |
adj. |
|
- She got tight on tequila and left early.
- Tekilayla kafayı buldu ve erkenden çıkıp gitti.
Show More (-2)
|
| 13 |
tight |
harika |
adj. |
|
- The pianist conducted a tight performance.
- Piyanist harika bir performans sergiledi.
Show More (-2)
|
| 14 |
tight |
kıran kırana |
adj. |
|
- Last night's game was tight; a real nail-biter.
- Dün geceki maç kıran kırana geçti; hop oturup hop kaldıran cinstendi.
Show More (-2)
|
| 15 |
tight |
samimi |
adj. |
|
- We live in a fairly tight community.
- Oldukça samimi bir topluluk içerisinde yaşıyoruz.
Show More (-2)
|
| 16 |
tight |
keskin |
adj. |
|
- James slowed down at a tight bend.
- James keskin bir viraja gelince yavaşladı.
Show More (-2)
|
| 17 |
tight |
eli sıkı |
adj. |
|
- My hands are tight.
- Benim ellerim sıkıdır.
Show More (-2)
|
| 18 |
tight |
sıkıca |
adv. |
|
- They held each other tight.
- Birbirlerine sıkıca sarıldılar.
Show More (-2)
|
| 19 |
tight |
sıkışmış |
adj. |
|
- Money's tight for me this month.
- Bu ay paraya sıkışığım.
Show More (-2)
|
