trade - Englisch Türkisch Sätze
Englisch Türkisch
trade ticaret n.
  • Her job is to promote trade between the two countries.
  • Görevi iki ülke arasındaki ticareti teşvik etmek.
  • In this way, if I may say so, we support all those who have invested in fair trade.
  • Bu şekilde, eğer söylememe izin verirseniz, adil ticarete yatırım yapan herkesi destekliyoruz.
  • This means that China has made a conscious choice in favour of openness, and this will not only be in the area of trade.
  • Bu, Çin'in açıklıktan yana bilinçli bir tercih yaptığı anlamına gelmektedir ve bu sadece ticaret alanında olmayacaktır.
Show More (342)
trade ticaret yapmak v.
  • Research is being carried out on imported stem cells that have been traded.
  • Ticareti yapılan ithal kök hücreler üzerinde araştırmalar yürütülmektedir.
  • Offering DNA testing is either a cross-border service, or DNA tests are products traded in the internal market.
  • DNA testi sunmak ya sınır ötesi bir hizmettir ya da DNA testleri iç pazarda ticareti yapılan ürünlerdir.
  • Why should we not trade in them in that case?
  • Bu durumda neden onlarla ticaret yapmayalım?
Show More (43)
trade takas etmek v.
  • I'm just trying to trade a kitchen range for some drugs.
  • Bir mutfak ocağını bazı ilaçlarla takas etmeye çalışıyorum işte.
  • Elka, you can't trade me for lipstick.
  • Elka, beni bir rujla takas edemezsin.
  • I'm just trying to trade a kitchen range for some drugs.
  • İşte bu mutfak aletini uyuşturucuyla takas etmeye çalışıyorum.
Show More (34)
trade ticari adj.
  • The agreement will only act as a substitute for the trade provisions of existing bilateral maritime agreements.
  • Anlaşma sadece mevcut ikili denizcilik anlaşmalarının ticari hükümlerinin yerine geçecektir.
  • Unilateral trade disarmament' is unacceptable.
  • Tek taraflı ticari silahsızlanma' kabul edilemez.
  • Secondly, the approach concerning multilateral trade relations should definitely be thoroughly reviewed.
  • İkinci olarak, çok taraflı ticari ilişkilere ilişkin yaklaşım kesinlikle kapsamlı bir şekilde gözden geçirilmelidir.
Show More (28)
trade değiş tokuş n.
  • You and I trade lives for a year.
  • Bir sene boyunca seninle hayatlarımızı değiş tokuş edeceğiz.
  • What I want today is a trade.
  • Bugün istediğim şey bir değiş tokuş.
  • Unfortunately, the trade can't happen immediately.
  • Maalesef değiş tokuş hemen gerçekleşemez.
Show More (25)
trade takas n.
  • The two groups agreed to trade prisoners.
  • İki grup esir takası konusunda anlaştı.
  • Unfortunately, the trade can't happen immediately.
  • Ne yazık ki, takas hemen gerçekleşemez.
  • It's a straight trade, yours for ours.
  • Dürüst bir takas, sizinkine karşılık bizimki.
Show More (22)
trade meslek n.
  • His father was a butcher by trade.
  • Babasının mesleği kasaplıktı.
  • These programs give young workers the opportunity to learn a trade or profession and earn a modest income.
  • Bu programlar genç işçilere bir zanaat veya meslek öğrenme ve mütevazı bir gelir elde etme olanağı vermektedir.
  • Years in this trade have taught me anybody can be bought and sold.
  • Bu meslekte geçirdiğim yıllar bana herkesin alınıp satılabileceğini öğretti.
Show More (20)
trade alışveriş n.
  • I guess you can call that a fair trade.
  • Sanırım buna adil bir alışveriş diyebilirsiniz.
  • I suppose in their minds, it's a simple trade.
  • Sanırım onların gözünde bu bir alışverişten ibaret.
  • It offers citizens a safe real estate trade environment.
  • Vatandaşa güvenli gayrimenkul alışveriş ortamı sunar.
Show More (19)
trade ticari n.
  • No other political or trade consideration is ever taken into account.
  • Başka hiçbir siyasi ya da ticari değerlendirme dikkate alınmamaktadır.
  • It is my job to handle the trade disputes that we are currently involved in.
  • Şu anda içinde bulunduğumuz ticari anlaşmazlıkları ele almak benim işim.
  • I have also received information to suggest that the Swedish Government is preparing to introduce trade sanctions.
  • İsveç Hükümeti'nin ticari yaptırımlar uygulamaya hazırlandığına dair bilgiler de aldım.
Show More (6)
trade n.
  • I don't know the trade and what's involved.
  • Bu mesleği ve işin içinde nelerin olduğunu bilmiyorum.
  • No, I'm in a desirable trade.
  • Hayır, ben cazip bir işin içindeyim.
  • Many stores are closing because there is no trade anymore.
  • İş olmadığı için birçok dükkân kapanıyor.
Show More (5)
trade işlem görmek v.
  • Without this form of monetary stimulus, the euro would trade higher.
  • Bu tür bir parasal teşvik olmasaydı euro daha yüksek fiyattan işlem görürdü.
  • Without this form of monetary stimulus, the euro would trade higher.
  • Bu tür bir parasal teşvik olmasaydı, Euro daha yüksekten işlem görürdü.
  • The benefits of the currency plunged down and started to trade in the red.
  • Para biriminin faydaları düşerek kırmızıda işlem görmeye başladı.
Show More (2)
trade alıp satmak v.
  • He has accumulated a large fortune from trading shares.
  • Hisse senedi alıp satarak büyük bir servet biriktirdi.
  • Women and children are being traded like goods and doomed to prostitution.
  • Kadınlar ve çocuklar mal gibi alınıp satılıyor ve fuhuşa mahkum ediliyor.
  • Health care is not simply a commercial product or service that is traded within the free market.
  • Sağlık hizmetleri sadece serbest piyasada alınıp satılan ticari bir ürün ya da hizmet değildir.
Show More (0)
trade değiştirmek v.
  • I traded in my car for a new one.
  • Arabamı yeni bir arabayla değiştirdim.
  • He recently traded in his jeep for a new Mercedes.
  • Yakın zamanda cipini yeni bir Mercedes ile değiştirdi.
  • I traded in my car for a new one.
  • Arabamı yenisiyle değiştirdim.
Show More (0)
trade müşteri n.
  • They put up a sign saying "on sale" to attract passing trade.
  • Gelip geçen müşterileri çekmek için "indirimde" yazan bir tabela astılar.
Show More (-2)
trade değiş tokuş etmek v.
  • The two children traded bikes for the day.
  • İki çocuk bir günlüğüne bisikletlerini değiş tokuş ettiler.
Show More (-2)
trade ticari faaliyet v.
  • The company was forced to cease trade.
  • Şirket ticareti faaliyetini durdurmak zorunda kaldı.
Show More (-2)
trade satmak v.
  • I think you trade in black-market fables.
  • Bence sen kara borsa hikayeler satıyorsun.
Show More (-2)
trade alışveriş yapmak v.
  • I travel, I trade, I meet people, I hear things.
  • Çok gezer, alışveriş yapar, yeni insanlarla tanışırım ve bir sürü şey duyarım.
Show More (-2)