| 1 |
up |
yukarı |
prep. |
|
- It is time we moved the bar up a few notches and looked for new challenges.
- Artık çıtayı birkaç kademe yukarı taşımanın ve yeni zorluklar aramanın zamanı geldi.
- I must tell you that women's rights have gone downhill, not up.
- Size şunu söylemeliyim ki kadın hakları yokuş aşağı gitti, yukarı değil.
- I must tell you that women's rights have gone downhill, not up.
- Kadın haklarının yukarı değil, aşağı doğru gittiğini söylemeliyim.
- I'll only come up if you really want me to.
- Eğer gerçekten istersen o zaman yukarı çıkarım.
- Okay, kid, up top.
- Tamam evlat, yukarı.
- Okay, kid, up top.
- Tamam evlat, hadi yukarı.
- Use the left and right keys to tilt up and down, maintain balance, and overcome obstacles like wooden blocks.
- Yukarı ve aşağı eğilmek, dengeyi sağlamak ve tahta bloklar gibi engelleri aşmak için sol ve sağ tuşları kullanın.
- Tom is walking up the sidewalk.
- Tom kaldırımdan yukarı doğru yürüyor.
- He felt something crawl up his leg.
- Bir şeyin bacağından yukarı çıktığını hissetti.
- Raise both of your arms up like this.
- Her iki kolunuzu da bu şekilde yukarı kaldırın.
- Tom slowly walked up the stairs.
- Tom yavaşça merdivenlerden yukarı yürüdü.
- When Vin Diesel does pushups, he's not pushing himself up - he's pushing the Earth down.
- Vin Diesel şınav çekerken kendini yukarı itmiyor, Dünya'yı aşağı itiyor.
- You can adjust the seat height by moving the adjustment lever up.
- Ayar kolunu yukarı doğru hareket ettirerek koltuk yüksekliğini ayarlayabilirsiniz.
- The workmen were climbing up and down the ladder.
- İşçiler merdivenden yukarı aşağı iniyorlardı.
- What are they doing up there?
- Yukarıda ne yapıyorlar?
- Sami is looking down here while the camera is up there.
- Kamera yukarıdayken Sami aşağıya bakıyor.
- He shook his head up and down.
- O, başını yukarı aşağı salladı.
- He keeps pacing up and down restlessly.
- Bir aşağı bir yukarı huzursuzca volta atıp duruyor.
- Send them up.
- Onları yukarı gönder.
- The flag is up.
- Bayrak yukarıda.
- The police told Tom to come out of the house with his hands up.
- Polis Tom'dan elleri yukarıda evden çıkmasını söyledi.
- They lugged the refrigerator up the stairs.
- Buzdolabını merdivenlerden yukarı taşıdılar.
- The swing is moving up and down.
- Salıncak yukarı ve aşağı hareket ediyor.
- They rowed up the river.
- Onlar nehrin yukarısına doğru kürek çektiler.
- There's nothing up here.
- Yukarıda hiçbir şey yok.
- Why are you up there?
- Neden yukarıdasın?
- My house is up the road.
- Evim yolun yukarısında.
- Tom is walking up the stairs.
- Tom merdivenlerden yukarı çıkıyor.
- Take hold of the rope, and I'll pull you up.
- İpi tut, seni yukarı çekeceğim.
- What are they doing up there?
- Onlar yukarıda ne yapıyor?
- Tom walked up the stairs.
- Tom merdivenlerden yukarı çıktı.
- What's Tom doing up?
- Tom yukarıda ne yapıyor?
- Tom and Mary hurried up the steps together.
- Tom ve Mary birlikte merdivenlerden aceleyle yukarı çıktı.
- He lives a floor up from me.
- Benden bir kat yukarıda oturuyor.
- We walked up stairs.
- Merdivenlerden yukarı yürüdük.
- I spent hours walking up and down on this street.
- Bu caddede aşağı yukarı yürüyerek saatler harcadım.
- What's up there?
- Yukarıda ne var?
- We walked up stairs.
- Biz merdivenlerden yukarı çıktık.
- Tom ran up the stairs.
- Tom merdivenlerden yukarı koştu.
- Tom is up in the attic.
- Tom yukarıda, tavan arasında.
- It is easier to go down a hill than to climb it up.
- Bir tepeden aşağı inmek, yukarı tırmanmaktan daha kolaydır.
- He went slowly up the stairs.
- O yavaşça merdivenlerden yukarı çıktı.
- The teacher ran up the stairs.
- Öğretmen merdivenlerden yukarı koştu.
- Just go up this street for about 200 meters.
- Bu caddede yaklaşık 200 metre yukarı doğru ilerleyin.
- Tom walked up the stairs.
- Tom merdivenlerden yukarı yürüdü.
- The Bakers have a farm up the river.
- Baker'ların nehrin yukarısında bir çiftliği var.
- I heard a noise up there.
- Yukarıda bir ses duydum.
- I spent hours walking up and down on this street.
- Bu sokakta bir aşağı bir yukarı yürüyerek saatler geçirdim.
- Tom came out of the house with his hands up.
- Tom elleri yukarıda evden çıktı.
- We need help up here.
- Yukarıda yardıma ihtiyacımız var.
- The old lady walked slowly up the hill.
- Yaşlı hanımefendi yokuş yukarı yavaşça yürüdü.
- Can you see anything up there?
- Yukarıda bir şey görebiliyor musun?
- What's going on up there?
- Yukarıda neler oluyor?
- Are you coming up?
- Yukarı geliyor musun?
- Send them up.
- Onları yukarı gönderin.
- Tom saw someone walking up the stairs.
- Tom merdivenlerden yukarı çıkan birini gördü.
- He's up there waiting for you.
- Yukarıda seni bekliyor.
- Tom ran up the steps.
- Tom merdivenlerden yukarı koştu.
- Put your hand up and step out of the vehicle.
- Elini yukarı koy ve araçtan in.
- There is a village about three kilometers up the river from here.
- Buradan nehrin yaklaşık üç kilometre yukarısında bir köy var.
- Come on up, Tom.
- Yukarı gel, Tom.
- It's about three kilometers up the road.
- O yaklaşık olarak yolun üç kilometre yukarısında.
- The bus rocked heavily up and down.
- Otobüs ağır bir şekilde aşağı yukarı sallandı.
- I have trouble walking up stairs.
- Merdivenlerden yukarı çıkmakta güçlük çekiyorum.
- Be careful up there.
- Yukarıda dikkatli ol.
- There's someone up there.
- Yukarıda biri var.
- Put your arms up.
- Kollarınızı yukarı kaldırın.
- Are you up there?
- Yukarıda mısın?
- What's up there?
- Ne var o yukarıda?
- The book is up there.
- Kitap yukarıda.
- Why are you up there?
- Neden orada yukarıdasın?
- Tom went quickly up the stairs.
- Tom hızla merdivenlerden yukarı çıktı.
- Would you mind carrying it up the stairs for me?
- Benim için onu merdivenlerden yukarı taşır mısın?
- Put it up a notch.
- Bir çentik yukarı koy.
- Can you send the bellboy up?
- Komiyi yukarı gönderir misin?
- It is up there.
- Yukarıda.
- In an earthquake, the ground can shake up and down, or back and forth.
- Depremde yer aşağı yukarı ya da ileri geri sallanabilir.
- What're you doing up here?
- Yukarıda ne yapıyorsun?
- Can you send the bellboy up?
- Belboyu yukarı gönderebilir misiniz?
- Tom lugged his suitcase up the stairs.
- Tom merdivenlerden yukarı bavulunu sürükledi.
- Tom is up there waiting for you.
- Tom yukarıda seni bekliyor.
- Tom lives a floor up from me.
- Tom benden bir kat yukarıda oturuyor.
- Send him up.
- Onu yukarı gönder.
- Please take off all of your clothes from the waist up.
- Lütfen belden yukarıdaki tüm giysilerinizi çıkarın.
- Ken ran up the slope.
- Ken yokuş yukarı koştu.
- There is another tunnel up there.
- Yukarıda başka bir tünel daha var.
- They bounced up and down.
- Bir aşağı bir yukarı zıpladılar.
- Send her up.
- Onu yukarı gönder.
- Pull me up.
- Beni yukarı çek.
- Tom started bouncing up and down on the bed.
- Tom yatakta bir aşağı bir yukarı zıplamaya başladı.
- They bounced up and down.
- Onlar yukarı aşağı zıpladı.
- There's somebody coming up the stairs.
- Merdivenlerden yukarı gelen birisi var.
- Can you zip up my dress?
- Elbisemin fermuarını yukarı çekebilir misin?
- There is a village about three kilometers up the river from here.
- Buradan yaklaşık nehrin üç kilometre yukarısında bir köy var.
- Send Tom up.
- Tom'u yukarı gönder.
- In an earthquake, the ground can shake up and down, or back and forth.
- Bir depremde, yer yukarı ve aşağı ya da geriye ve ileriye sallanabilir.
- Pull your pants up.
- Pantolonunu yukarı çek.
- We walked up and down the streets of Kyoto.
- Kyoto sokaklarında bir aşağı bir yukarı yürüdük.
- Would you help carry this up?
- Bunu yukarı taşımama yardım eder misin?
- I said keep your hands up.
- Ellerini yukarıda tut dedim.
- He walked up and down the room.
- Odada bir aşağı bir yukarı yürüdü.
- It's up one floor.
- Bir kat yukarıda.
- I teach French at the high school up the street.
- Caddenin yukarısındaki lisede Fransızca öğretirim.
- I teach French at the high school up the street.
- Caddenin yukarısındaki lisede Fransızca öğretiyorum.
- Tom waited up.
- Tom yukarıda bekledi.
- Tom is naked from the waist up.
- Tom'un belden yukarısı çıplak.
- Keep your hands up.
- Ellerini yukarıda tut.
- The children started bouncing up and down on the couch.
- Çocuklar kanepede bir aşağı bir yukarı zıplamaya başladılar.
- There's someone up there.
- Orada yukarıda biri var.
- Please take off all of your clothes from the waist up.
- Lütfen belinizden yukarıdaki tüm giysileri çıkarın.
- I saw her coming up the road.
- Onun yolun yukarısına doğru geldiğini gördüm.
- Turn that up.
- Şunu yukarı çevir.
- It's about three kilometers up the road.
- Yolun yaklaşık üç kilometre yukarısında.
- We walked up and down the streets of Kyoto.
- Biz Kyoto sokaklarında yukarı aşağı yürüdük.
- They lugged the refrigerator up the stairs.
- Buzdolabını merdivenlerden yukarı sürüklediler.
- Tom lugged his suitcase up the stairs.
- Tom bavulunu merdivenlerden yukarı taşıdı.
- The book is up there.
- Kitap orada, yukarıda.
- It's up one floor.
- O bir kat yukarıda.
- Tom followed Mary up the stairs.
- Tom, Mary'yi merdivenlerden yukarı kadar takip etti.
- I live right up the road.
- Yolun hemen yukarısında oturuyorum.
- He shook his head up and down.
- Başını aşağı yukarı salladı.
Show More (118)
|
| 2 |
up |
ayakta |
adj. |
|
- Tom is up, isn't he?
- Tom ayakta, değil mi?
- Tom looks like he's been up all night.
- Tom bütün gece ayaktaymış gibi görünüyor.
- I'm usually up before dawn.
- Genellikle şafaktan önce ayakta olurum.
- I was up late last night.
- Dün gece geç saate kadar ayaktaydım.
- Why were you up so late last night?
- Neden dün gece geç saatlere kadar ayaktaydın?
- I don't want to be up all night.
- Bütün gece ayakta olmak istemiyorum.
- I was up almost all night.
- Neredeyse bütün gece ayaktaydım.
- I was up all night writing this report.
- Bu raporu yazmak için bütün gece ayaktaydım.
- I make it a rule not to stay up late.
- Geç saatlere kadar ayakta kalmamayı bir kural haline getirdim.
- Tom is still up, isn't he?
- Tom hala ayakta, değil mi?
- Tom is usually up at three or four in the morning.
- Tom genellikle sabahleyin üçte ya da dörtte ayaktadır.
- Have you been up all night?
- Bütün gece ayakta mıydın?
- I'm still up.
- Hala ayaktayım.
- How long have you been up?
- Ne zamandır ayaktasın?
- Have you been up all night?
- Sen bütün gece ayakta mıydın?
- Tom has been up for hours.
- Tom saatlerdir ayakta.
- I don't want to be up all night.
- Bütün gece ayakta kalmak istemiyorum.
- Tom sleeps all day and is up all night.
- Tom bütün gün uyuyor ve bütün gece ayakta.
- Tom isn't up, but Mary is.
- Tom ayakta değil ama Mary ayakta.
- I've been up for three days.
- Üç gündür ayaktayım.
- Have you guys been up all night?
- Bütün gece ayakta mıydınız arkadaşlar?
- What keeps you up so late?
- Çok geç saatlere kadar seni ayakta tutan nedir?
- Tom was up all night.
- Tom bütün gece ayaktaydı.
- Tom is still up, isn't he?
- Tom hâlâ ayakta, değil mi?
- I used to stay up late.
- Gece geç saatlere kadar ayaktaydım.
- What kept you up last night?
- Dün gece seni ne ayakta tuttu?
- You're up late, aren't you?
- Geç saatlere kadar ayaktasın, değil mi?
- I was up all night, too.
- Ben de bütün gece ayaktaydım.
- She stayed up all night.
- Tüm gece ayaktaydı.
- Tom looked like he'd been up all night.
- Tom bütün gece ayaktaymış gibi görünüyordu.
- We were up all night.
- Bütün gece ayaktaydık.
- I make it a rule not to stay up late.
- Geç saatlere kadar ayakta kalmamak prensibimdir.
- I think Tom is still up.
- Bence Tom hâlâ ayaktadır.
- Is Tom still up?
- Tom hâlâ ayakta mı?
- I was up all night.
- Bütün gece ayaktaydım.
- Are you still up?
- Hâlâ ayakta mısın?
- Tom has been up most of the night.
- Tom gecenin çoğunda ayaktaydı.
- Tom has been up all night.
- Tom bütün gece ayaktaydı.
- Tom has been up since dawn.
- Tom şafaktan beri ayakta.
- You've been up all night, haven't you?
- Bütün gece ayaktaydın, değil mi?
- Tom is probably still up.
- Tom muhtemelen hâlâ ayakta.
- I make it a rule not to stay up late.
- Geç saatlere kadar ayakta kalmamayı prensip edindim.
- Were you up all night?
- Bütün gece ayakta mıydın?
- Tom sleeps all day and is up all night.
- Tom bütün gün uyur ve bütün gece ayaktadır.
- Tom is probably still up.
- Tom muhtemelen hala ayakta.
- I was up all night playing games.
- Bütün gece ayaktaydım, oyun oynuyordum.
- Are you still up?
- Hala ayakta mısın?
- My mother was up late last night.
- Annem dün gece geç saate kadar ayaktaydı.
- Tom was surprised that Mary was still up.
- Tom, Mary'nin hâlâ ayakta olmasına şaşırdı.
- Tom wasn't surprised that Mary was still up.
- Tom, Mary'nin hâlâ ayakta olmasına şaşırmadı.
- Most people were still up.
- Çoğu insan hâlâ ayaktaydı.
- Yesterday I couldn't sleep and stayed up all night.
- Dün uyuyamadım ve bütün gece ayaktaydım.
- I think that Tom is still up.
- Bence Tom hâlâ ayaktadır.
- Tom has been up for 24 hours.
- Tom 24 saattir ayakta.
- Tom is already up, isn't he?
- Tom zaten ayakta değil mi?
- Tom is still up.
- Tom hâlâ ayakta.
- Tom wasn't surprised that Mary was still up.
- Tom Mary hâlâ ayakta olduğu için şaşırmadı.
- I'm used to being up until late.
- Geç saatlere kadar ayakta kalmaya alışkınım.
- You were up all night, weren't you?
- Bütün gece ayaktaydın, değil mi?
- How late will you stay up?
- Kaça kadar ayaktasın?
- Do you think Tom is still up?
- Tom'un hâlâ ayakta olduğunu düşünüyor musunuz?
- I think Tom is still up.
- Sanırım Tom hala ayakta.
- Why were you up so late last night?
- Dün gece neden geç saate kadar ayaktaydın?
- I've been up and about all day, now I'm worn out.
- Bütün gün ayaktaydım, şimdi çok yorgunum.
- Tom has been up most of the night.
- Tom bütün gece ayaktaydı.
- I was up all night doing homework.
- Bütün gece ödev yapmak için ayaktaydım.
- Tom was up when Mary came home.
- Mary eve geldiğinde Tom ayaktaydı.
- Tom was up all night.
- Tom tüm gece ayaktaydı.
- I've been up most of the night.
- Gecenin çoğunda ayaktaydım.
- I've been up almost all night.
- Neredeyse bütün gece ayaktaydım.
- Everyone's up.
- Herkes ayakta.
- My mother was up late last night.
- Annem dün gece geç saatlere kadar ayaktaydı.
- Tom is still up.
- Tom hala ayakta.
- Tom wasn't up when Mary got home.
- Mary eve geldiğinde Tom ayakta değildi.
- You ought not to stay up so late.
- Geç saatlere kadar ayakta kalmamalısın.
- How long have you been up?
- Ne kadar zamandır ayaktasın?
Show More (75)
|
| 3 |
up |
olmakta |
adj. |
|
- I don't think it's up to you to decide.
- Karar vermenin sana bağlı olduğunu sanmıyorum.
- Can you tell us what Tom's up to?
- Tom'un neyin peşinde olduğunu söyleyebilir misin?
- I really don't understand what's up with her.
- Onun nesi olduğunu gerçekten anlamıyorum.
- Tom knows something's up.
- Tom bir şeyler olduğunu biliyor.
- Tom knows what's up.
- Tom, ne olduğunu biliyor.
- What's up with you?
- Sana ne oldu?
- I know what you're up to.
- Neyin peşinde olduğunu biliyorum.
- Tom knows what's up.
- Tom ne olduğunu biliyor.
- I know what's up.
- Ne olduğunu biliyorum.
- And just what do you think you're up to?
- Ve neyin peşinde olduğunu sanıyorsun?
Show More (9)
|
| 4 |
up |
yukarıya doğru |
adv. |
|
- We would like to give Europe back to the citizen, to adopt policy from the bottom up.
- Avrupa'yı vatandaşa geri vermek, politikayı aşağıdan yukarıya doğru benimsetmek istiyoruz.
- This must of course be exercised on a completely voluntary basis and from the bottom up.
- Bu elbette tamamen gönüllülük esasına dayalı olarak ve aşağıdan yukarıya doğru gerçekleştirilmelidir.
- The feminisation of politics is achieved from the bottom up and by pursuing the struggle outside Parliament.
- Siyasetin feminizasyonu aşağıdan yukarıya doğru ve mücadelenin Parlamento dışında sürdürülmesiyle sağlanır.
- We looked up.
- Biz yukarıya doğru baktık.
Show More (1)
|
| 5 |
up |
hazır |
adj. |
|
- The roadmap we drew up has been adhered to and everything is in place for the final decision.
- Çizdiğimiz yol haritasına sadık kalınmıştır ve nihai karar için her şey hazırdır.
- This measure is up and running.
- Bu önlem hazır ve çalışıyor.
- This measure is up and running.
- Bu tedbir hazır ve çalışıyor.
- This measure is also up and running.
- Bu tedbir de hazır ve çalışıyor.
Show More (1)
|
| 6 |
up |
dik |
adj. |
|
- She held her head up bravely.
- O cesur bir şekilde başını dik tuttu.
- Keep your head up.
- Başını dik tut.
- She held her head up bravely.
- Başını cesurca dik tuttu.
- Keep your chin up.
- Başını dik tut.
Show More (1)
|
| 7 |
up |
ayağa kalkmak |
v. |
|
- Drink this, and in a few days you'll be up and well.
- Bunu iç, birkaç gün içinde iyileşip ayağa kalkacaksın.
- She'll be up and around this afternoon.
- Bu öğleden sonra ayağa kalkacak.
- Everyone's up.
- Herkes ayağa kalktı.
- He will be up and about in a week.
- Bir hafta içinde ayağa kalkacak.
Show More (1)
|
| 8 |
up |
bitmiş |
adj. |
|
- Is my time up?
- Sürem bitti mi?
- Your time is up.
- Zamanın bitti.
- Time is up now.
- Süre şu an bitmiştir.
Show More (0)
|
| 9 |
up |
tepesinde |
prep. |
|
- The sun is up.
- Güneş tepede.
- Ken ran up the slope.
- Ken tepeye kadar koştu.
- My house is up the road.
- Benim evim yolun tepesinde.
Show More (0)
|
| 10 |
up |
yukarıya |
prep. |
|
- Send Tom up.
- Tom'u yukarıya gönder.
- She lifted the box up.
- Kutuyu yukarıya kaldırdı.
Show More (-1)
|
| 11 |
up |
ümitli |
adj. |
|
- Are you up for a promotion?
- Bir terfi için ümitli misin?
- Are you up for that?
- Bunun için ümitli misin?
Show More (-1)
|
| 12 |
up |
sonuna kadar |
adv. |
|
- It must, however, be made clear that this must be kept up to the very end.
- Bununla birlikte bunun sonuna kadar sürdürülmesi gerektiği açıkça belirtilmelidir.
Show More (-2)
|
| 13 |
up |
dikkate alarak |
adv. |
|
- Yes, that is a suggestion we will take up.
- Evet, bu öneriyi dikkate alacağız.
Show More (-2)
|
| 14 |
up |
yüksek |
adj. |
|
- Gas prices are up.
- Benzin fiyatları yüksek.
Show More (-2)
|
| 15 |
up |
yükselmiş |
adj. |
|
- The sun is already up.
- Güneş zaten yükselmiş.
Show More (-2)
|
| 16 |
up |
yukarda |
adv. |
|
- The flag is up.
- Bayrak yukarda.
Show More (-2)
|
| 17 |
up |
aday olan |
adj. |
|
- Tom isn't up for re-election.
- Tom yeniden aday olmayacak.
Show More (-2)
|
| 18 |
up |
yataktan kalkmış |
adj. |
|
- I was up before dawn.
- Şafaktan önce yataktan kalkmıştım.
Show More (-2)
|
