use - Englisch Türkisch Sätze
Englisch Türkisch
use kullanmak v.
  • Is it that the Commission wants to use the old tactic of divide and rule by attacking the solidarity of the ACP Group?
  • Yoksa Komisyon ACP Grubunun dayanışmasına saldırarak eski böl ve yönet taktiğini mi kullanmak istiyor?
  • What mechanisms could the Commission use to encourage the Member States to make fresh contributions to the WFP?
  • Komisyon, Üye Devletleri WFP'ye yeni katkılarda bulunmaya teşvik etmek için hangi mekanizmaları kullanabilir?
  • That is why the word I used may have appeared rather strong.
  • Bu nedenle kullandığım kelime oldukça sert görünmüş olabilir.
Show More (1415)
use kullanım n.
  • Attempts by governments to suppress the use of certain drugs are as old as their failure.
  • Hükümetlerin bazı uyuşturucuların kullanımını engelleme girişimleri, başarısızlıkları kadar eskidir.
  • The prohibition of the use of carcinogenic substances in cosmetics in the future is a great success for this Parliament.
  • Gelecekte kozmetiklerde kanserojen maddelerin kullanımının yasaklanması bu Parlamento için büyük bir başarıdır.
  • The use of the Kurdish language, too, is still subject to considerable restrictions.
  • Kürtçe dilinin kullanımı da hala önemli kısıtlamalara tabidir.
Show More (342)
use kullanmak v
  • The Commission also uses this information to assist third countries.
  • Komisyon ayrıca bu bilgileri üçüncü dünya ülkelerine yardımcı olmak için de kullanmaktadır.
  • Over and over again, Moscow uses the fight against terrorism as an argument for justifying everything.
  • Moskova, terörle mücadeleyi her şeyi meşrulaştırmak için bir argüman olarak tekrar tekrar kullanıyor.
  • The population has no firewood and uses the heat of this lava stream for their cooking fires.
  • Halkın yakacak odunu yok ve yemek pişirmek için bu lav akıntısının ısısını kullanıyor.
Show More (110)
use fayda n.
  • It is not much use for the European Council to issue generalities.
  • Avrupa Konseyi'nin genellemeler yapmasının pek bir faydası yoktur.
  • There is no use in continuing to bury our heads in the sand.
  • Kafamızı kuma gömmeye devam etmenin bir faydası yok.
  • We know that protecting only the environment while ruining the economy is no use to consumers.
  • Ekonomiyi mahvederken sadece çevreyi korumanın tüketiciye bir faydası olmadığını biliyoruz.
Show More (45)
use kullanılan adj.
  • These include using DNA tests against migrants and also the public health argument.
  • Bunlar arasında göçmenlere karşı DNA testlerinin kullanılması ve kamu sağlığı argümanı da yer almaktadır.
  • That means using qualified majority voting to ensure that decisions can be taken.
  • Bu da kararların alınabilmesi için nitelikli çoğunluk oylamasının kullanılması anlamına gelmektedir.
  • A major disadvantage of using this method is that traces of these toxic substances can be found in food.
  • Bu yöntemin kullanılmasının en büyük dezavantajı, bu zehirli maddelerin izlerinin gıdalarda bulunabilmesidir.
Show More (40)
use yarar n.
  • Our protection of data has therefore been of more use to the terrorists than it has to their victims.
  • Bu nedenle verileri korumamız, teröristlerin kurbanlarından daha çok işine yaramıştır.
  • Since, what use is an innovation if it cannot demonstrate its therapeutic advantage?
  • Tedavi avantajını gösteremeyen bir yenilik ne işe yarar?
  • There is little evidence to justify it, and your abuse of the press is of no use and makes no difference.
  • Bunu haklı çıkaracak çok az kanıt var ve basını suiistimal etmeniz hiçbir işe yaramıyor ve hiçbir fark yaratmıyor.
Show More (8)
use kullanılıyor expr.
  • School books still use terms such as 'unbelievers' to describe both Jews and Christians.
  • Okul kitaplarında hem Yahudileri hem de Hıristiyanları tanımlamak için hâlâ 'kâfirler' gibi terimler kullanılıyor.
  • School books still use terms such as 'unbelievers' to describe both Jews and Christians.
  • Okul kitaplarında hem Yahudileri hem de Hristiyanları tanımlamak için hâlâ 'kâfirler' gibi terimler kullanılıyor.
  • This textbook uses a new method of teaching.
  • Bu ders kitabında yeni bir öğretme yöntemi kullanılıyor.
Show More (2)
use davranmak v.
  • I suggest we organise things in the most practical order and, where the Treaty is silent, that we use common sense.
  • İşleri en pratik sıraya göre düzenlememizi ve Antlaşma'nın sessiz kaldığı yerlerde sağduyulu davranmamızı öneriyorum.
  • I suggest we organise things in the most practical order and, where the Treaty is silent, that we use common sense.
  • İşleri en pratik düzene göre organize etmemizi ve Antlaşmanın sessiz kaldığı yerlerde sağduyulu davranmamızı öneriyorum.
  • I'm using common sense.
  • Sağduyulu davranıyorum.
Show More (0)
use yaramak v.
  • I could use some extra money.
  • Fazladan para işime yarayabilir.
  • I certainly could use the money.
  • Para kesinlikle işime yarayabilirdi.
  • I could use a little more money.
  • Biraz daha para işime yarayabilir.
Show More (0)
use ihtiyaç n.
  • Tom could use some rest.
  • Tom'un biraz dinlenmeye ihtiyacı var.
  • We could all use something to eat.
  • Hepimizin yiyecek bir şeylere ihtiyacı var.
  • Tom could use a hand.
  • Tom'un yardıma ihtiyacı var.
Show More (0)
use harcamak v.
  • It is wholly unnecessary to use EUR 173 million each year in order to respect historical treaties.
  • Tarihi anlaşmalara saygı göstermek için her yıl 173 milyon Euro harcamak tamamen gereksizdir.
  • The iron uses a lot of electricity.
  • Ütü çok elektrik harcar.
Show More (-1)
use faydalanmak v.
  • If such an opportunity occurs, it will certainly be used.
  • Böyle bir fırsat ortaya çıkarsa kesinlikle bundan faydalanılacaktır.
  • He works diligently, using of all the trade secrets that he has learned.
  • Öğrenmiş olduğu tüm meslek sırlarından faydalanarak, gayretle çalışıyor.
Show More (-1)
use sarf etmek v.
  • In parallel, major efforts must be made to ensure that our energy is used more efficiently.
  • Buna paralel olarak enerjimizin daha verimli kullanılmasını sağlamak için büyük çaba sarf edilmelidir.
Show More (-2)
use kullanan adj.
  • Offensive language can also have an effect on those who use it.
  • Saldırgan dil, onu kullananları da etkileyebilir.
Show More (-2)
use değerlendirmek v.
  • If such an opportunity occurs, it will certainly be used.
  • Böyle bir imkan oluşursa kesinlikle değerlendirilecektir.
Show More (-2)
use yararlanmak v.
  • You can use my help.
  • Yardımımdan yararlanabilirsin.
Show More (-2)