| 1 |
usual |
her zamanki |
adj. |
|
- He did this with his usual spirit of openness, and very high level of expertise.
- Bunu her zamanki açıklık ruhu ve çok yüksek düzeydeki uzmanlığıyla yaptı.
- I have lost my voice and so I do not know whether I will be able to deliver my usual explanations of vote tomorrow.
- Sesimi kaybettim ve bu nedenle yarın her zamanki oy açıklamamı yapıp yapamayacağımı bilmiyorum.
- The European reaction, which has been somewhat more coherent than usual, has come at the right time.
- Her zamankinden biraz daha tutarlı olan Avrupa tepkisi doğru zamanda gelmiştir.
- Aware as I am of your usual agenda, I would like to thank you most sincerely for being here.
- Her zamanki gündeminizin farkında olarak, burada bulunduğunuz için size içtenlikle teşekkür etmek isterim.
- He has approached this matter with his usual conviction and great dedication.
- Kendisi bu konuya her zamanki inancı ve büyük özverisiyle yaklaşmıştır.
- He got up earlier than usual this morning.
- O, bu sabah her zamankinden daha erken kaktı.
- Since they were tired, they turned in earlier than usual.
- Onlar yorgun olduğu için her zamankinden daha erken döndüler.
- Tom got up earlier than usual.
- Tom her zamankinden daha erken kalktı.
- Today's a bit hotter than usual, don't you think?
- Bugün her zamankinden biraz daha sıcak, değil mi?
- I went to bed a little earlier than usual.
- Her zamankinden biraz daha erken yatmaya gittim.
- I'm no busier than usual.
- Her zamankinden daha meşgul değilim.
- Tom seemed to be happier than usual.
- Tom her zamankinden daha mutlu görünüyordu.
- Tom seemed happier than usual.
- Tom her zamankinden daha mutlu görünüyordu.
- Tom got up earlier than usual this morning.
- Tom bu sabah her zamankinden daha erken kalktı.
- I got up earlier than usual to get the first train.
- İlk trene yetişmek için her zamankinden erken kalktım.
- We had lunch earlier than usual and went out at twelve thirty.
- Öğle yemeğini her zamankinden erken yedik ve 12:30'da dışarı çıktık.
- He felt tired because he had worked longer than usual.
- O her zamankinden daha çok çalıştığı için yorgun hissetti.
- Tom came earlier than usual today.
- Tom bugün her zamankinden daha erken geldi.
- Tom left his apartment earlier this morning than usual.
- Tom bu sabah evinden her zamankinden daha erken çıktı.
- Tom hasn't been his usual self lately.
- Tom son zamanlarda her zamanki gibi değil.
- We have less snow than usual.
- Her zamankinden daha az kar var.
- Today's a bit hotter than usual, don't you think?
- Bugün her zamankinden biraz daha sıcak, sence de öyle değil mi?
- Tom came down to breakfast earlier than usual.
- Tom kahvaltıya her zamankinden erken geldi.
- Today's a bit warmer than usual, wouldn't ya say?
- Bugün her zamankinden biraz daha sıcak, değil mi?
- I left home later than usual, but fortunately I was in time for the train.
- Evden her zamankinden daha geç çıktım ama neyse ki trene zamanında yetiştim.
- Tom seemed busier than usual.
- Tom her zamankinden daha meşgul görünüyordu.
- I woke up earlier than usual.
- Her zamankinden önce kalkmıştım.
- I got up earlier than usual to catch the first train.
- İlk trene yetişmek için her zamankinden erken kalktım.
- I got up earlier than usual in order to catch the first train.
- İlk trene yetişmek için her zamankinden daha erken kalktım.
- On weekends, I get up later than usual.
- Hafta sonlarında her zamankinden daha geç kalkarım.
- Tom stayed up past his usual bedtime.
- Tom her zamanki yatma saatini geçecek şekilde yatmadı.
- Tom left for work earlier than usual.
- Tom işe her zamankinden daha erken gitti.
- Tom is his usual self today.
- Tom bugün her zamanki gibi.
- Tom left his apartment earlier this morning than usual.
- Tom bu sabah her zamankinden daha erken dairesinden ayrıldı.
- The moon is brighter than usual tonight.
- Ay bu gece her zamankinden daha parlak.
- Work was tougher than usual today.
- Bugün iş her zamankinden daha zordu.
- I got up earlier than usual so that I might catch the first train.
- İlk treni yakalayabilmek için her zamankinden daha erken kalktım.
- Tom isn't his usual self today.
- Tom bugün her zamanki halinde değil.
- Tom arrived at school earlier than usual this morning.
- Tom bu sabah okula her zamankinden erken geldi.
- Instead of taking a rest, he worked much harder than usual.
- Dinlenmek yerine her zamankinden çok daha fazla çalıştı.
- You seem more busy than usual.
- Her zamankinden daha meşgul görünüyorsun.
- It took me a more time than usual to fall asleep.
- Uykuya dalmak her zamankinden daha fazla zamanımı aldı.
- Today's lesson was longer than usual.
- Bugünün dersi her zamankinden daha uzundu.
- You look happier than usual.
- Her zamankinden daha mutlu görünüyorsun.
- I went to bed later than usual.
- Her zamankinden daha geç yattım.
- She sang better than usual.
- Her zamankinden daha iyi şarkı söylüyordu.
- Today's math class was more interesting than usual.
- Bugünkü matematik dersi her zamankinden daha ilginçti.
- Tired from the hard work, he went to bed earlier than usual.
- Çok çalışmaktan yorulduğu için her zamankinden daha erken yattı.
- I left home later than usual, but fortunately I was in time for the train.
- Ben evden her zamankinden daha geç ayrıldım ama bereket versin ki tren için tam zamanında vardım.
- I went to bed a little later than usual.
- Her zamankinden biraz daha geç yatmaya gittim.
- Tom and Mary were sitting in their usual places.
- Tom ve Mary her zamanki yerlerinde oturuyorlardı.
- Tom spoke louder than usual.
- Tom her zamankinden daha yüksek sesle konuştu.
- Tom is dressed a little more casually than usual.
- Tom her zamankinden biraz daha rahat giyinmiş.
- Tonight, Tom sang better than usual.
- Bu gece Tom her zamankinden daha iyi şarkı söyledi.
- You look uglier than usual.
- Her zamankinden daha çirkin görünüyorsun.
- I went to bed a little earlier than usual.
- Her zamankinden biraz daha erken yattım.
- Work was tougher than usual today.
- İş bugün her zamankinden daha zordu.
- Today's a bit warmer than usual, isn't it?
- Bugün her zamankinden biraz daha sıcak, değil mi?
- I woke up earlier than usual.
- Her zamankinden daha erken uyandım.
- Since he was tired, he turned in earlier than usual.
- Yorgun olduğu için her zamankinden daha erken döndü.
- He came home later than usual.
- O, eve her zamankinden daha geç geldi.
- We walked more quickly than usual.
- Her zamankinden daha hızlı yürüdük.
Show More (59)
|
| 2 |
usual |
olağan |
adj. |
|
- We must follow the usual legislative procedures if we want to find a solution to this issue.
- Bu konuya bir çözüm bulmak istiyorsak olağan yasama prosedürlerini takip etmeliyiz.
- At a time of economic crisis, it is usual to endeavour to find ways of boosting the economy.
- Ekonomik krizin yaşandığı bir dönemde, ekonomiyi canlandırmanın yollarını bulmak için çaba sarf etmek olağandır.
- In other contexts, it is usual to applaud Finnish innovation policy.
- Diğer bağlamlarda Finlandiya'nın inovasyon politikasını alkışlamak olağandır.
- That is not usual everywhere in Europe, but I do it.
- Bu Avrupa'nın her yerinde olağan bir şey değil ama ben bunu yapıyorum.
- Even then, we can go back to the usual procedures if only two groups or 32 Members make such a request.
- O zaman bile, sadece iki grup veya 32 Üye böyle bir talepte bulunursa olağan prosedürlere geri dönebiliriz.
- As far as enlargement with Turkey is concerned, it is the usual practice to have a debate.
- Türkiye ile genişleme söz konusu olduğunda, bir tartışma yapılması olağan bir uygulamadır.
- This is not the usual state of affairs.
- Bu olağan bir durum değildir.
- Then we shall follow the usual procedure, hearing one speaker in favour and one against.
- Daha sonra olağan prosedürü izleyerek lehte ve aleyhte birer konuşmacı dinleyeceğiz.
- Funds are granted by the Commission in accordance with the usual rules.
- Fonlar, olağan kurallara uygun olarak Komisyon tarafından verilir.
- In other contexts, it is usual to applaud the Finnish innovation policy.
- Diğer bağlamlarda, Finlandiya'nın inovasyon politikasını alkışlamak olağandır.
- We want a true international partnership so it is not just seen as donor business as usual.
- Gerçek bir uluslararası ortaklık istiyoruz ki bu sadece bağışçıların olağan işleri olarak görülmesin.
- A report will then be made available in the usual way.
- Daha sonra olağan şekilde bir rapor hazırlanacaktır.
- This investigation has been carried out according to the usual procedure.
- Bu soruşturma olağan prosedüre uygun olarak yürütülmüştür.
- They therefore belong in the Seveso Directive and not in the usual place for dealing with waste management.
- Dolayısıyla atık yönetimi ile ilgili olağan yere değil, Seveso Direktifine aittirler.
- This is, alas, the usual behaviour of French leaders, up to the highest level.
- Ne yazık ki bu, Fransız liderlerin en üst düzeydeki olağan davranışlarıdır.
- That is not usual everywhere in Europe, but I do it.
- Bu Avrupa'nın her yerinde olağan değil ama ben yapıyorum.
- Then it can be dealt with in the usual way.
- O halde bu konu olağan şekilde ele alınabilir.
- They therefore belong in the Seveso Directive and not in the usual place for dealing with waste management.
- Dolayısıyla atık yönetimi ile ilgili olağan yere değil, Seveso Direktifi'ne aittirler.
- It is not the Presidency that deserves to be criticised here, but the usual suspects who feel their plans may be upset.
- Burada eleştirilmeyi hak eden Cumhurbaşkanlığı değil, planlarının altüst olabileceğini düşünen olağan şüphelilerdir.
- All these symptoms are rather usual for powerful diet plan pills.
- Bu semptomların her biri etkili perhiz hapları için oldukça olağandır.
- All these symptoms are rather usual for powerful diet plan pills.
- Tüm bu belirtiler güçlü diyet hapları için oldukça olağandır.
- What is the usual cause for the pain?
- Ağrı için olağan neden nedir?
Show More (19)
|
| 3 |
usual |
normal |
adj. |
|
- I got up earlier than usual to catch the first train.
- Ben ilk treni yakalamak için normalden daha erken kalktım.
- Tom didn't eat any more than usual.
- Tom normalden fazla yemedi.
- The usual business hours in this office are from nine to five.
- Bu bürodaki normal iş saatleri dokuzdan beşe kadardır.
- We have had more snow than usual this winter.
- Bu kış normalden daha fazla kar yağdı.
- It took me a more time than usual to fall asleep.
- Uykuya dalmam normalden daha uzun sürdü.
- He felt tired because he had worked longer than usual.
- Normalden daha uzun süre çalıştığı için yorgun hissediyordu.
- He got time and a half when he worked beyond his usual quitting time.
- Normal çıkış saatinden sonra çalıştığında bir buçuk saat izin aldı.
- The cherry tree blooms earlier this year than usual.
- Kiraz ağacı bu yıl normalden daha erken çiçek açtı.
- On weekends, I get up later than usual.
- Hafta sonlarında normalden daha geç kalkarım.
- It took me a little more time than usual to fall asleep.
- Uykuya dalmam normalden biraz daha fazla zamanımı aldı.
- This year the cherry blossoms are coming out a little later than usual.
- Bu yıl kiraz çiçekleri normalden biraz daha geç açıyor.
Show More (8)
|
| 4 |
usual |
alışılagelmiş |
adj. |
|
- Moreover, the political front lines will probably not be the usual ones.
- Ayrıca siyasi cepheler muhtemelen alışılagelmiş cepheler olmayacak.
- Moreover, the political front lines will probably not be the usual ones.
- Dahası, siyasi cepheler muhtemelen alışılagelmiş cepheler olmayacaktır.
- Of course, we have the usual pronouncements about peace and democracy.
- Tabii ki barış ve demokrasiye ilişkin alışılagelmiş açıklamalarımız var.
- The only responses we could provide were the usual, run-of-the-mill ones.
- Verebileceğimiz tek yanıt, alışılagelmiş, sıradan yanıtlardır.
- Instead, we must take joint action and in this new coalition of action, we must go beyond usual concepts.
- Bunun yerine ortak hareket etmeli ve bu yeni eylem koalisyonunda alışılagelmiş kavramların ötesine geçmeliyiz.
Show More (2)
|
