birleşen - Türkisch Englisch Wörterbuch
Verlauf

birleşen



Bedeutungen von dem Begriff "birleşen" im Englisch Türkisch Wörterbuch : 8 Ergebniss(e)

Türkisch Englisch
General
birleşen concurrent adj.
birleşen confluent adj.
birleşen enclitic adj.
birleşen joined adj.
birleşen converging adj.
birleşen enclitical adj.
birleşen reintegrative adj.
birleşen snap adj.

Bedeutungen, die der Begriff "birleşen" mit anderen Begriffen im Englisch Türkisch Wörterbuch erhalten hat: 71 Ergebniss(e)

Türkisch Englisch
General
birleşen nokta juncture n.
başkalarıyla birleşen bander n.
birleşen şey conjugation [obsolete] n.
ortak bir girişimde birleşen işçi ve çalışan grubu family n.
birbirine akarak birleşen (akarsu vb) confluent adj.
bir noktada birleşen convergent adj.
sıkı biçimde birleşen veya pekişen cementatory adj.
(kalas) uçları üst üste binmeden birleşen butt and butt adj.
birleşen eğimli oxbow adj.
gelişip birleşen concrescive adj.
büyüyüp birleşen concrescive adj.
cadde ile birleşen street adj.
Idioms
ortak düşmana karşı birleşen ama düşmandan çok bileşenlerine zarar veren grup, parti circular firing squad n.
Trade/Economic
bir işletme ile birleşen başka bir işletmenin getirdiği kar acquired surplus n.
gönüllü olarak birleşen ve aynı alanda ticaret yapan mağazalar voluntary chains n.
Politics
(armacılıkta) tacın kenarından çıkıp tepesinde birleşen kemer diadem n.
ırak'ta saddam hüseyin yönetimine karşı birleşen çeşitli gruplardan oluşan topluluk inc n.
merkezi hükümet altında birleşen federate adj.
merkezi hükümet altında birleşen federated adj.
Institutes
1955'te sanayi kuruluşları kongresi ile birleşen kuzey amerika işçi sendikaları federasyonu american federation of labor (afl) n.
Technical
bir başka akarsuyla birleşen akarsu confluent n.
diğer maddelerle kolayca birleşen gaz active gas n.
gazları kısmen tekrar birleşen nikel kadmiyum prizmatik ikincil tekli hücre cadmium prismatic secondary single cell with partial gas recombination n.
hidrat oluşturmak için bir madde ile kimyasal olarak birleşen su water of hydration n.
söndürülen osilasyon veya dalga hareketinin zirvesinde birleşen bir eğri die away curve n.
orijinde birleşen üç veya daha fazla halkadan oluşan bir düzlemsel eğri rose n.
bir noktada birleşen convergent adj.
Architecture
bir noktada birleşen iki simetrik çift eğriden oluşan bir kemer ogee n.
zirvedeki bir noktada birleşen iki ters s biçiminden oluşan bir dış hattı olan ogee adj.
birleşen iki ters s şeklinde olan ogeed adj.
birleşen iki ters s şeklinde olan ogival adj.
Anatomy
vücut üzerinde siniri oluşturmak için birleşen iki kök grubundan meydana gelen kraniyal sinir yapısı nervus accessorius n.
ön kolun radyal kenarı boyunca ilerleyip dirsek yakınındaki sefalik damar ile birleşen bir damar vena cephalica accessoria n.
orta hattan vücudun arka tarafına doğru devam eden ve büyük serebral veni oluşturmak için birleşen iki çift toplardamar vena cerebrum internus n.
orta hattan vücudun arka tarafına doğru devam eden ve büyük serebral veni oluşturmak için birleşen iki çift toplardamar internal cerebral vein n.
ana iliyak toplardamarı oluşturmak için dış iliyak atardamarla birleşen bir toplardamar hypogastric vein n.
boyun ve artkafa ile birleşen trachelo-occipital adj.
Parasitology
bazı akarların birleşen kamçıları labium n.
Optics
cismin farklı noktalarından gelip tek noktada birleşen ışık ışınları converging rays n.
bir noktada birleşen (ışık ışınları) focused adj.
bir noktada birleşen (ışık ışınları) focussed adj.
Geometry
bir noktada birleşen ortogonal üç düzlemin etrafındaki tüm üç boyutlu alanı böldüğü sekiz bölgeden her biri octant n.
Physics
birer ucundan birleşen iki farklı metal telden yapılmış bir tür termometre thermocouple n.
birer ucundan birleşen iki farklı metal telden yapılmış bir tür termometre thermocouple junction n.
Chemistry
maddeleri birbirinden ayrılmış ve yalnızca ateşleme ile kimyasal olarak birleşen fünye chemical fuze n.
birleşen her bir iyon için tek bir hidrojen iyonu bulunduran (molekül) monohydrogen adj.
Biology
farklı kaynaklardan çıkan ve kimyasal olarak birleşen dna molekülleri recombinant dna n.
birleşen gamet çiftinden her biri conjugant n.
birleşen organizma çiftinden her biri conjugant n.
kan pıhtılaşması boyunca fibrin oluşturmak için birleşen bir peptit fibrinopeptide n.
eşeyli üreme sırasında birleşen birbirinden farklı bir çift gamet ile ilgili anisogametic adj.
pedisel ile birleşen pedicellated adj.
(mantar bilimi) morfolojik farklılaşmanın olmadığı durumlarda üreme sırasında birleşen iki miselyum türünden birine ilişkin plus adj.
Marine Biology
birbirinin ayna tersi görüntüsü olan iki parçaya ayrılmış gövdesi çekirdek içeren bir köprü ile birleşen ve dikenli bir dış yüzeye sahip olan, desmidiaceae familyasına mensup tek hücreli tatlısu alglerine verilen ad desmid n.
dişleri ve çeneleri kemikli plakalarda birleşen bir balık grubu gymnodont n.
Botanic
alt yaprakları ve taç yaprakları üst çanak yaprağının altında birleşen uzun mahmuzlu bir orkide hooker's orchid (habenaria hookeri) n.
meksika'da yetişen, stamenleri el şeklinde birleşen kırmızı çiçekli bir ağaç hand tree n.
köşelerinden birleşen yaprakları olan gamophyllous adj.
(bazı mantarlarda) başlık veya peridyum dokusuyla birleşen continuous adj.
başçıklar ile birleşen syngenesious adj.
History
merkezi ispanya'nın kastilya krallığını oluşturmak için eski kastilya ile birleşen tarihi bölgesi new castile n.
Geography
güney iowa'dan doğup missouri nehri ile birleşen bir nehir chariton river n.
suyla birleşen şev banks n.
orta bolivya'da doğup kuzeyde beni nehri ile birleşen bir nehir mamoré n.
batı rusya'da doğup ukrayna'da dinyeper nehri ile birleşen bir nehir desna n.
umman denizi'nin basra körfezi ile birleşen kolu gulf of oman n.
birleşen iki nehir arasındaki alüvyonlu arazi doab n.
genellikle ana akarsu ile yeniden birleşen nispeten dar ve sığ kol snye [canada] n.
kolları akıntının yukarı yönüne doğru dar açıyla birleşen (akarsu) barbed adj.
Theatre
ortak bir temada birleşen ensemble adj.
Photography
(renkli fotoğraf emülsiyonu veya film yıkama solüsyonunda) boya oluşturmak için oksitlenmiş yıkayıcıyla birleşen bileşik coupler n.