Türkisch | Englisch | |||
---|---|---|---|---|
Common Usage | ||||
Common Usage | gıdıklamak | tickle v. | ||
Tom tickled Mary until she squealed. Tom, Mary'yi kıkırdatana kadar gıdıkladı. More Sentences |
||||
General | ||||
General | gıdıklamak | titillate v. | ||
Day after day the tabloids titillated the public with lurid details about the president's marital infidelity. Magazin gazeteleri her gün Başkan'ın evlilikteki sadakatsizliğiyle ilgili korkunç ayrıntılarla halkı gıdıklıyordu. More Sentences |
||||
General | gıdıklamak | make a cluck v. | ||
General | gıdıklamak | cackle v. | ||
General | gıdıklamak | cluck v. | ||
General | gıdıklamak | kittle v. |
Türkisch | Englisch | |
---|---|---|
General | ||
General | birini gıdıklamak | give someone a tickle v. |
Idioms | ||
Idioms | birini çok/neredeyse ölene kadar gıdıklamak | tickle someone to death v. |
Idioms | (bir çocuğun) hafifçe çenesinin altını gıdıklamak/sevmek | chuck someone under the chin v. |
Idioms | birinin çenesini gıdıklamak/sevmek | chuck under the chin v. |
Idioms | çok/neredeyse ölene kadar gıdıklamak | tickle to death v. |
Idioms | öldüresiye gıdıklamak | tickle to death v. |