in all - Türkisch Englisch Wörterbuch

in all

Bedeutungen, die der Begriff "in all" mit anderen Begriffen im Englisch Türkisch Wörterbuch erhalten hat: 187 Ergebniss(e)

Englisch Türkisch
General
in all cases adv. her durumda
It seems to us that flexibility should be present in all cases.
Bize öyle geliyor ki esneklik her durumda mevcut olmalıdır.

More Sentences
all in all adv. son
All in all, therefore, it is perfectly normal for us to have this kind of joint debate.
Sonuç olarak, bu tür ortak tartışmalar yapmamız son derece normaldir.

More Sentences
in all adv. hepsi içinde
Ronnie's music and legacy live in all of us!
Ronnie'nin müziği ve mirası hepimizin içinde yaşıyor!

More Sentences
all in all adv. neticede
All in all, the novel was a success.
Neticede roman başarılıydı.

More Sentences
in all adv. toplam
Of 62 projects in all, seven included applicant countries.
Toplam 62 projeden yedisi başvuran ülkeleri içeriyordu.

More Sentences
all in all adv. sonuçta
But all in all, things have gone well.
Ama sonuçta her şey yolunda gitti.

More Sentences
in all respects adv. her bakımdan
We therefore feel that this agreement is, in all respects, not at all beneficial.
Bu nedenle bu anlaşmanın her bakımdan hiç de faydalı olmadığını düşünüyoruz.

More Sentences
in all adv. tamamı
It is possible to obtain more than one kit in all of these countries.
Bu ülkelerin tamamında birden fazla kit temin etmek mümkündür.

More Sentences
in all adv. hepsi
It is in all our interests to make real and lasting progress.
Gerçek ve kalıcı ilerleme kaydetmek hepimizin çıkarınadır.

More Sentences
in all circumstances adv. her koşulda
Citizens' rights and democracy must be promoted in all circumstances.
Vatandaş hakları ve demokrasi her koşulda desteklenmelidir.

More Sentences
in all directions adv. dört bir yana
Alarm bells are going off in all directions.
Dört bir yanda tehlike çanları çalıyor.

More Sentences
in all adv. toplamda
In all, 1.7 billion people do not have access to drinking water.
Toplamda 1,7 milyar insanın içme suyuna erişimi bulunmamaktadır.

More Sentences
Phrases
in all areas expr. her alanda
We agree that the EU must combat international terrorism in all areas.
AB'nin uluslararası terörizmle her alanda mücadele etmesi gerektiği konusunda hemfikiriz.

More Sentences
Colloquial
in all probability adv. büyük olasılıkla
Osama bin Laden is still at large and Saddam Hussein will, in all probability, remain at large.
Osama bin Ladin hala serbest ve Saddam Hüseyin de büyük olasılıkla serbest kalmaya devam edecek.

More Sentences
in all likelihood adv. büyük olasılıkla
This uneasiness is, in all likelihood, about the possible consequences within the governing party, too.
Bu tedirginlik, büyük olasılıkla, iktidar partisi içindeki olası sonuçlarla da ilgilidir.

More Sentences
in all probability adv. büyük bir olasılıkla
This means that in all probability the vote will not be taken until 1 p.m.
Bu da oylamanın büyük bir olasılıkla saat 13.00'e kadar yapılmayacağı anlamına geliyor.

More Sentences
in all probability adv. büyük bir ihtimalle
In all probability, the money will not be paid.
Çok büyük bir ihtimalle para ödenmeyecek.

More Sentences
in all likelihood adv. büyük bir ihtimalle
In all likelihood, you will pass the entrance exam if you use this textbook.
Büyük bir ihtimalle, bu ders kitabını kullanırsan, giriş sınavını geçeceksin.

More Sentences
General
go off in all these other directions v. bambaşka yönlere gitmek
support someone in all aspects of something v. birisine bir şeyin her alanında destek olmak
support someone in all aspects of something v. birisine bir şeyin her alanında yardım etmek
different in all aspects adj. her yönüyle farklı
in all sincerity adv. tam bir içtenlikle
in all adv. topu topu
in all my born days adv. bütün ömrümde
in all probability adv. her ihtimale göre
all in all adv. herşeyi hesaba katarak
in all my experience adv. bütün hayatım boyunca
in all respects adv. her hususta
in all conscience adv. vicdanen
in all reason adv. mantıki olarak
in all my experience adv. bütün ömrümde
in all likelihood adv. neredeyse kesin
all in all adv. her şey
in all reason adv. hakkıyla düşünülürse
all in all adv. her şeyi hesaba katarak
in all conscience adv. pek haklı olarak
in all likelihood adv. büyük ihtimalle
in all conscience adv. mutlaka
in all honesty adv. sahiden
in all adv. hepsinde
in all adv. toplam olarak
in all honesty adv. hakikaten
in all honesty adv. gerçekten
in all adv. topyekun
in all steps adv. tüm aşamalarda
in all phases adv. tüm aşamalarda
in all adv. hepsini toplasan
in all the countries of the world adv. dünyanın bütün ülkelerinde
in all probability adv. en iyi ihtimalle
in all likelihood adv. en iyi ihtimalle
(something) in all ways adv. nereden baksan
in all conditions adv. her koşulda
in all aspects adv. her haliyle
in all extents adv. her haliyle
in all aspects of adv. her bakımdan
in all aspects of adv. her yönden
in all probability adv. her türlü olasılıkta
in all probability adv. ne olursa olsun
in all reason adv. mantıklı olarak
in all reason adv. mantıken
in all its aspects adv. bütün yanlarıyla
in all its aspects adv. bütün yönleriyle
in all conscience adv. doğrusu
in all seriousness adv. oldukça ciddi bir biçimde
in all seriousness adv. bütün ciddiyetiyle
in all seriousness adv. tüm ciddiyetle
Phrases
in all adv. toplam olarak
in all adv. tutar olarak
in all honesty expr. açık söylemek gerekirse
in all fairness expr. doğruyu söylemek gerekirse
in all fields/branches of life expr. hayatın her alanında
in all spheres expr. her alanda
in all parameters expr. tüm parametrelerde
in all fields/branches of life expr. yaşamın her alanında
in (all) fairness (to one) expr. doğrusu
in all innocence expr. masumane bir biçimde
in all truthfulness expr. tüm samimiyetimle
in (all) fairness (to one) expr. doğruyu söylemek gerekirse
in all innocence expr. tüm iyi niyetiyle
in all truthfulness expr. bütün samimiyetimle
in (all) fairness (to one) expr. ne yalan söyleyeyim
in all innocence expr. hiçbir kötülük gütmeden
in all innocence expr. hiçbir art niyet gütmeden
in all innocence expr. safiyane
in all innocence expr. safça
in all innocence expr. safdillilikle
in all innocence expr. art niyetsiz
Proverb
moderation in all things her şeyi kararında yapmalı
moderation in all things her şey kararında olmalı
Colloquial
in all likelihood adv. büyük bir olasılıkla
in all probability adv. büyük ihtimalle
in all likelihood adv. büyük ihtimalle
in all likelihood expr. çok mümkündür
in all probability expr. çok mümkündür
all in all expr. hepsi içinde
in all my born days expr. hayatımda (böyle bir şey görmedim vb)
all in all expr. hepsi
in all aspects expr. nasıl bakarsan bak
in all aspects expr. nereden baksan
in all aspects expr. nereden bakarsan bak
in all likelihood expr. olası
in all probability expr. olası
in all expr. toplam olarak
all in all expr. topu topu
in all expr. yekun olarak
in all things expr. her zaman
in all things expr. her açıdan
in all things expr. her durumda
in all things expr. daima
in all weathers expr. her türlü hava şartında
in all its bearings expr. tüm yönleriyle
I've never (done something) in all my (born) days expr. hayatımda hiç (bir şeyi) yapmadım
I've never (done something) in all my (born) days expr. hayatımda hiç (bir şeyi) hissetmedim, duymadım, görmedim, deneyimlemedim, yaşamadım
Idioms
come in all shapes and sizes v. her çeşidi mevcut olmak
come in all shapes and sizes v. çeşit çeşit/türlü türlü olmak
come in all shapes and sizes v. farklı şekil ve boyutları bulunmak
come in all shapes and sizes v. farklı tipleri olmak
be in all somebody's glory v. bayram yapmak
ride off in all directions v. çil yavrusu gibi dört bir yana dağılmak
be in all somebody's glory v. çok mutlu/başarılı/güzel olmak
ride off in all directions v. dört dönmek
run off in all directions v. çil yavrusu gibi dört bir yana dağılmak
be in all somebody's glory v. gün doğmak
run off in all directions v. bir çok şeyi aynı anda yürütmeye/yapmaya çalışmak
run off in all directions v. bir çok şeyi aynı anda idare etmeye çalışmak
run off in all directions v. bir çok şeye aynı anda yetişmeye çalışmak
run off in all directions v. aynı anda bir çok rol üstlenmek
run off in all directions v. aynı anda her şeye yetişmeye çalışmak
run off in all directions v. dağınık bir şekilde hareket etmek
run off in all directions v. düzensiz bir şekilde hareket etmek
run off in all directions v. amaçsız bir şekilde hareket etmek
run off in all directions v. başıboş hareket etmek
run off in all directions v. kontrolsüz hareket etmek
run off in all directions v. dağınık hareket etmek
have curves in all the right places v. kıvrımlı hatlara sahip olmak
have curves in all the right places v. yuvarlak hatlı bir vücuda sahip olmak
have curves in all the right places v. balık etli olmak
have curves in all the right places v. düzgün vücut hatlarına sahip olmak
all in all expr. ayrıntısına inildiğinde
in all (one's) puff expr. bütün hayatı boyunca
all in all expr. bütün olarak (değerlendirildiğinde)
in all but name expr. her şeyi tam, bir tek ismi eksik
in all but name expr. her şeyi var, bir tek ismi yok
all in all expr. genel olarak (değerlendirildiğinde)
in all modesty expr. söylemesi ayıp (kendi başarılarından bahsederken)
in all good conscience expr. vicdanı rahatsız etmeden
in all good conscience expr. vicdanı rahat biçimde
in all shapes and sizes expr. her çeşitten
in all shapes and sizes expr. her türden
in all shapes and sizes expr. boy boy
in all shapes and sizes expr. çeşit çeşit
in (all) fairness (to somebody) expr. (biriyle ilgili olarak) doğrusu
in (all) fairness (to somebody) expr. (biriyle ilgili) doğruyu söylemek gerekirse
in (all) fairness (to somebody) expr. (biriyle ilgili olarak) ne yalan söyleyeyim
in all (one's) (born) days expr. hayatı boyunca
in all (one's) (born) days expr. doğduğundan beri
in all (one's) (born) days expr. bütün hayatı boyunca
in all (one's) (born) days expr. ömründe
in all (one's) (born) days expr. hayatında
in all (one's) (born) days expr. hiç
in all (someone's or something's) glory expr. bütün güzelliğiyle
in all (someone's or something's) glory expr. tüm ihtişamıyla
in all (someone's or something's) glory expr. tüm görkemiyle
in all one's born days expr. hayatı boyunca
in all one's born days expr. doğduğundan beri
in all one's born days expr. bütün hayatı boyunca
in all one's born days expr. ömründe
in all one's born days expr. hayatında
in all one's born days expr. hiç
in all your puff [uk] expr. bütün hayatı boyunca
in all your puff [uk] expr. ömründe
in all your puff [uk] expr. hayatında
Speaking
I've never seen anything like it in all my born days expr. hayatımda hiç böyle bir şey görmemiştim
the kid in all of us expr. içimizdeki çocuk
I didn't mean to get you involved in all this expr. seni buna bulaştırmak istememiştim
Chat Usage
you are beautiful in all aspects expr. her halinle güzelsin
you are beautiful in all ways expr. her halinle güzelsin
Trade/Economic
in all material respects expr. esasa ilişkin yönlerden
Politics
in all its parts adv. tüm yönleriyle
Ottoman Turkish
in all adv. bilcümle
in all adv. yekunu
Archaic
in all adv. ceman
Slang
curves in all the right places n. kıvrımlı hatlara sahip vücut
curves in all the right places n. yuvarlak hatlı vücut
curves in all the right places n. balık etli vücut
curves in all the right places n. düzgün vücut