| 1 |
bankrupt |
iflas ettirmek |
v. |
|
- High tax and poor sales bankrupted the company.
- Yüksek vergi ve kötü satış şirketi iflas ettirdi.
- We're bankrupt.
- İflas ettik.
- We're bankrupt.
- Biz iflas ettik.
- Tom declared himself bankrupt.
- Tom iflas ettiğini açıkladı.
- High tax and poor sales bankrupted the company.
- Yüksek vergi ve düşük satışlar şirketi iflas ettirdi.
Show More (2)
|
| 2 |
bankrupt |
iflas etmek |
v. |
|
- Any insurance intermediary must also be a person of good repute, who has not been made bankrupt.
- Herhangi bir sigorta aracısı da iflas etmemiş, itibarlı bir kişi olmalıdır.
- We still have to reform our common agricultural policy before it bankrupts us financially and politically.
- Bizi mali ve siyasi olarak iflas ettirmeden önce ortak tarım politikamızda reform yapmamız gerekiyor.
- The bankrupt will be helped to recover his self-esteem and the determination to try again.
- İflas edenlerin özgüvenlerini ve yeniden deneme kararlılıklarını yeniden kazanmalarına yardımcı olunacaktır.
- The Cuban economy is bankrupt, not because of American sanctions, but because of communism.
- Küba ekonomisi Amerikan yaptırımları yüzünden değil, komünizm yüzünden iflas etmiş durumda.
Show More (1)
|
| 3 |
bankrupt |
iflas |
n. |
|
- I hear his business is on the verge of going bankrupt.
- İşinin iflasın eşiğinde olduğunu duydum.
- I hear his business is on the verge of going bankrupt.
- Onun işinin iflasın eşiğinde olduğunu duydum.
Show More (-1)
|
| 4 |
bankrupt |
mahvolmuş |
adj. |
|
- His professional career was bankrupt.
- Mesleki kariyeri mahvoldu.
Show More (-2)
|
