1 |
dishonest |
sahtekar |
adj. |
|
- Isn't that dishonest?
- Sahtekar değil mi?
- They are unbelievably dishonest.
- İnanılmaz derecede sahtekârlar.
- I don't think Tom is dishonest.
- Tom'un sahtekâr olduğunu sanmıyorum.
- Dan apologized to Linda for being dishonest.
- Dan sahtekar olduğu için Linda'dan özür diledi.
- Tom admitted that he'd been dishonest.
- Tom sahtekâr olduğunu itiraf etti.
- I'm not dishonest.
- Ben sahtekar değilim.
- I think that's kind of dishonest.
- Bence o biraz sahtekar.
- They are unbelievably dishonest.
- Onlar inanılmaz sahtekâr.
- She's dishonest.
- O sahtekar.
- There are many dishonest people in the world.
- Dünyada pek çok sahtekâr insan var.
- There are many dishonest people in the world.
- Dünyada bir sürü sahtekâr insan vardır.
- He's lazy and dishonest.
- O tembel ve sahtekar.
- Why are there so many dishonest people in the world?
- Neden dünyada bu kadar çok sahtekar insan var?
- He's dishonest.
- O sahtekar.
- Tom isn't dishonest.
- Tom sahtekar değil.
- I don't think Tom is dishonest.
- Tom'un sahtekar olduğunu sanmıyorum.
- Tom is dishonest, isn't he?
- Tom sahtekâr, değil mi?
- Mary thinks that Tom is dishonest.
- Mary, Tom'un sahtekâr olduğunu düşünüyor.
- You are unbelievably dishonest.
- Sen inanılmaz derecede sahtekarsın.
- Tom told me that he thought Mary was dishonest.
- Tom bana Mary'nin sahtekâr olduğunu düşündüğünü söyledi.
- At least he's honest about the fact he's dishonest.
- En azından sahtekâr olduğu konusunda dürüst.
- I've been accused of being dishonest.
- Sahtekâr olmakla suçlanıyorum.
- He's stupid and dishonest.
- O aptal ve sahtekar.
- Mary thinks that Tom is dishonest.
- Mary Tom'un sahtekar olduğunu düşünüyor.
- You're dishonest.
- Sen sahtekarsın.
- Tom is dishonest.
- Tom sahtekardır.
- You are unbelievably dishonest.
- İnanılmaz derecede sahtekarsın.
- Tom told me that he thought Mary was dishonest.
- Tom bana Mary'nin sahtekar olduğunu düşündüğünü söyledi.
Show More (25)
|
2 |
dishonest |
dürüst olmayan |
adj. |
|
- This is just a completely dishonest expression of the reality.
- Bu, gerçeğin tamamen dürüst olmayan bir ifadesidir.
- A dishonest car salesman can spoil the market for his competitors.
- Dürüst olmayan bir araba satıcısı, rakipleri için piyasayı bozabilir.
- Vetoes are being used in a dishonest way, and votes are up for sale.
- Vetolar dürüst olmayan bir şekilde kullanılıyor ve oylar satılık.
- Small localities in Sweden have so far been the losers in the dishonest job trading conducted in Europe.
- Avrupa'da yürütülen dürüst olmayan iş ticaretinde şimdiye kadar kaybedenler İsveç'teki küçük yerel yönetimler oldu.
- He has a bad reputation of being dishonest.
- Dürüst olmamakla kötü bir üne sahip.
- He's a dishonest salesperson.
- O dürüst olmayan bir satıcı.
- Sami had a dishonest relationship with Layla.
- Sami, Leyla ile dürüst olmayan bir ilişkiye sahipti.
- They accused him of being dishonest.
- Onu dürüst olmamakla suçladılar.
- I've been accused of being dishonest.
- Dürüst olmamakla suçlandım.
- John claimed that the dishonest salesman had tricked him into buying a useless piece of machinery.
- John dürüst olmayan satıcının kendisini işe yaramaz bir makine parçası alması için kandırdığını iddia etti.
- He's a dishonest salesperson.
- Bu, dürüst olmayan bir satıcı.
- Tom said Mary was dishonest.
- Tom, Mary'nin dürüst olmadığını söyledi.
- Sami had a dishonest relationship with Layla.
- Sami'nin Layla ile dürüst olmayan bir ilişkisi vardı.
- Tom said that Mary was dishonest.
- Tom, Mary'nin dürüst olmadığını söyledi.
- At least he's honest about the fact he's dishonest.
- En azından dürüst olmadığı konusunda dürüst.
Show More (12)
|
3 |
dishonest |
namussuz |
adj. |
|
- Why are there so many dishonest people in the world?
- Dünyada neden bu kadar çok namussuz insan var?
- I wasn't dishonest.
- Namussuz değildim.
- She is dishonest.
- O namussuzdur.
- I think Tom is dishonest.
- Tom'un namussuz olduğunu düşünüyorum.
Show More (1)
|