1 |
extra |
fazladan |
adj. |
|
- There is not a lot of extra money to give away.
- Verilecek çok fazla para yok.
- It is unacceptable for fishermen to have to suffer extra for sole and plaice.
- Balıkçıların dil balığı ve pisi balığı için fazladan eziyet çekmesi kabul edilemez.
- Each new acceding state and each new acceding nation has added something extra.
- Her yeni katılan devlet ve her yeni katılan ulus fazladan bir şeyler eklemiştir.
- So if they themselves say that, then who am I to give them extra money?
- Peki bunu kendileri söylüyorsa ben kim oluyorum da onlara fazladan para veriyorum?
- A little extra effort and it should be possible, and I am convinced that it is possible, to reach an agreement.
- Biraz daha fazla çaba ile bir anlaşmaya varmak mümkün olabilir ve ben bunun mümkün olduğuna inanıyorum.
- Last year, Parliament promoted an extra focus on employment and small businesses.
- Geçen yıl Parlamento, istihdam ve küçük işletmelere daha fazla odaklanılmasını teşvik etti.
- Each new acceding state, each new acceding nation has added something extra.
- Her yeni katılan devlet, her yeni katılan ulus fazladan bir şeyler ekledi.
- Another area where an extra few million would not go amiss is category five, administrative expenditure.
- Fazladan birkaç milyonun yanlış olmayacağı bir diğer alan da beşinci kategori olan idari harcamalardır.
- Is the average European citizen in need of extra information about the European Union?
- Ortalama bir Avrupa vatandaşının Avrupa Birliği hakkında daha fazla bilgiye ihtiyacı var mı?
- It is good that the report asks for extra attention for the encouragement of voluntary donation.
- Raporda gönüllü bağışların teşvik edilmesine daha fazla önem verilmesinin istenmesi sevindiricidir.
- Last year, Parliament promoted an extra focus on employment and small businesses.
- Parlamento geçen yıl istihdama ve küçük ölçekli işletmelere daha fazla odaklanılmasını teşvik etti.
- We want 30 million extra for these two items.
- Bu iki kalem için fazladan 30 milyon istiyoruz.
- We want the Greek Presidency to give extra momentum to the development of the Union.
- Yunanistan Dönem Başkanlığının Birliğin gelişimine daha fazla ivme kazandırmasını istiyoruz.
- As a result, you eat more than necessary and gain extra pounds.
- Sonuç olarak, gereğinden fazla yersiniz ve fazla kilo alırsınız.
- As a result, you eat more than necessary and gain extra pounds.
- Sonuç olarak gereğinden fazla yiyip fazla kilo alırsınız.
- As a result, you eat more than necessary and gain extra pounds.
- Sonuç olarak, gerekenden fazla yiyip fazladan kilo alırsınız.
- We have to work extra hard to retain positive memories.
- Olumlu anıları akılda tutmak için daha fazla çabalamamız gerekir.
- My second job brings a few extra dollars in.
- İkinci işim fazladan birkaç dolar getiriyor.
- Would a little extra time help?
- Biraz fazladan zaman yardımcı olur mu?
- I needed a little extra time.
- Biraz daha fazla zamana ihtiyacım vardı.
- They have an extra bed.
- Fazladan bir yatakları var.
- You have to pay 10,000 yen extra on holidays.
- Tatillerde fazladan 10,000 yen ödemeniz gerekir.
- Tom made some extra money by renting one of his rooms to a college student.
- Tom odalarından birini bir üniversite öğrencisine kiralayarak biraz daha fazla para kazandı.
- Tom has promised to pay us an extra $3,000 if we finish the job by next Monday.
- Tom, önümüzdeki Pazartesi gününe kadar işi bitirirsek bize fazladan 3.000 dolar ödeyeceğine söz verdi.
- Luckily, Tom had an extra umbrella.
- Neyse ki, Tom'un fazladan bir şemsiyesi vardı.
- This is an extra one.
- Bu fazladan bir tane.
- The batteries are extra.
- Piller fazladan.
- I have an extra pen I could lend you.
- Ödünç verebileceğim fazladan bir dolma kalemim var.
- Though I mainly work as a studio musician, I do a little busking to make some extra money.
- Esas olarak bir stüdyo müzisyeni olarak çalışsam da, fazladan para kazanmak için biraz sokak çalgıcılığı yaparım.
- It's likely to get cold tonight, so you may need an extra blanket.
- Bu gece hava muhtemelen soğuk olacak, bu yüzden fazladan bir battaniyeye ihtiyacınız olabilir.
- Do we have an extra one that Tom can borrow?
- Tom'un ödünç alabileceği fazladan bir tane var mı?
- They decided to leave extra food behind.
- Geride fazladan yiyecek bırakmaya karar verdiler.
- Luckily, Tom had an extra umbrella.
- Neyse ki Tom'un fazladan bir şemsiyesi vardı.
- You can always use some extra cash.
- Her zaman fazladan nakit kullanabilirsin.
- Do you have an extra ticket?
- Fazladan biletiniz var mı?
- Do you need an extra blanket?
- Fazladan bir battaniyeye ihtiyacın var mı?
- Do you have an extra English dictionary by any chance?
- Fazladan bir İngilizce sözlüğünüz var mı acaba?
- He didn't know what to do with the extra food.
- Fazla yiyeceği ne yapacağını bilmiyordu.
- Could you use an extra pair of hands?
- Fazladan bir çift el kullanabilir misin?
- He didn't know what to do with the extra food.
- Fazladan yiyeceklerle ne yapacağını bilmiyordu.
- I have an extra umbrella I could lend you.
- Sana ödünç verebileceğim fazladan bir şemsiyem var.
- You should pack an extra pair of socks.
- Yanına fazladan bir çift çorap almalısın.
- Tom could use a little extra time to review for the upcoming test.
- Tom yaklaşan sınavı gözden geçirmek için biraz daha fazla zaman kullanabilirdi.
- We don't have any extra money.
- Hiç fazladan paramız yok.
- Do you have an extra blanket?
- Fazladan bir battaniyeniz var mı?
- I have an extra ticket.
- Benim fazladan bir biletim var.
- Tom keeps an extra tie in his desk drawer at work.
- Tom iş yerindeki çekmecesinde fazladan bir kravat bulunduruyor.
- Tom causes me a lot of extra work.
- Tom bana çok fazla iş çıkarıyor.
- I could use some extra money.
- Fazladan biraz para işime yarayabilirdi.
- I could use some extra money.
- Fazladan para işime yarayabilir.
- I gave you an extra hour and you still didn't finish the job.
- Sana fazladan bir saat verdim ve sen hala işi bitirmedin.
- Do you want an extra blanket?
- Fazladan bir battaniye ister misin?
- Tom causes me a lot of extra work.
- Tom başıma fazladan iş çıkarıyor.
- They have an extra bed.
- Onların fazladan bir yatağı var.
- That job brings him in an extra 60,000 yen a month.
- Bu iş ona ayda fazladan 60,000 yen kazandırıyor.
- Why do I have to pay extra for protection for my computer?
- Neden bilgisayarımı korumak için fazladan para ödemek zorundayım?
- He did not know what to do with the extra food.
- Fazla yiyeceği ne yapacağını bilmiyordu.
- Where the hell are they going to find extra sailors from?
- Fazladan denizcileri nereden bulacaklar Allah aşkına?
- I have some extra tickets for the concert.
- Konser için fazladan biletlerim var.
- Do you have an extra bicycle that I could borrow?
- Ödünç alabileceğim fazladan bir bisikletin var mı?
- Are they paying you extra to work late?
- Geç saatlere kadar çalışman için sana fazladan para mı ödüyorlar?
- Do you have an extra blanket?
- Fazladan battaniyen var mı?
- I'm glad you stayed in Boston for an extra three days.
- Boston'da fazladan üç gün daha kalmana sevindim.
- Tom keeps an extra tie in his desk drawer at work.
- Tom iş yerindeki masasının çekmecesinde fazladan bir kravat tutuyor.
- Can you think of anyone who would want to rent my extra room?
- Fazladan odamı kiralamak isteyecek birini düşünebiliyor musun?
- It's a way to make a little extra on the side.
- Biraz daha fazla kazanmanın bir yolu bu.
- We won't get paid extra for doing this.
- Bunu yaptığımız için fazladan para almayacağız.
- I have an extra pen I could lend you.
- Sana ödünç verebileceğim fazladan bir tükenmez kalemim var.
- Do you have an extra shelf I can use?
- Kullanabileceğim fazla bir rafın var mı?
- Let's go the extra mile.
- Elimizden gelenin fazlasını yapalım.
- You need to pay extra for the batteries.
- Piller için fazladan ödeme yapmalısın.
- If you have an extra umbrella, can I borrow it?
- Fazladan şemsiyen varsa alabilir miyim?
- Do you have an extra shelf I can use?
- Kullanabileceğim fazladan bir rafınız var mı?
- Do you need an extra blanket?
- Fazladan battaniyeye ihtiyacın var mı?
- I'll pay extra.
- Fazladan ödeyeceğim.
- Sami found a way to make a little extra money.
- Sami fazladan para kazanmanın bir yolunu buldu.
- You have to pay 10,000 yen extra on holidays.
- Tatillerde 10,000 yen fazladan ödemek zorundasın.
- We stayed an extra two weeks in Paris; and we spent it seeing the sights.
- Paris'te fazladan iki hafta kaldık; ve bunu turistik yerleri görerek geçirdik.
- Do you have an extra English dictionary by any chance?
- Bir ihtimal, fazladan bir sözlüğün var mı?
- Do you have any extra tickets?
- Fazladan biletiniz var mı?
- You gave me an extra coin.
- Bana fazladan bir madeni para verdin.
- We stayed an extra three days in Boston.
- Boston'da fazladan üç gün kalmıştık.
- He did not know what to do with the extra food.
- Fazladan yiyeceklerle ne yapacağını bilmiyordu.
- Where do you put your extra change?
- Fazladan bozuklukları nereye koyuyorsun?
- We'll need an extra ten dollars.
- Fazladan on dolara ihtiyacımız olacak.
- Do you have an extra room?
- Fazladan bir odanız var mı?
- I have an extra ticket.
- Fazladan bir biletim var.
- I made an extra sandwich for you.
- Senin için fazladan bir sandviç yaptım.
- I'll pay extra.
- Fazladan öderim.
- If you have an extra umbrella, can I borrow it?
- Eğer fazladan bir şemsiyeniz varsa, ödünç alabilir miyim?
- I did some extra credit work in order to pass that class.
- O dersten geçmek için fazladan kredili ödev yaptım.
- Pack an extra pair of socks.
- Fazladan bir çift çorap al.
- I'm glad you stayed in Boston for an extra three days.
- Fazladan üç gün Boston'da kaldığına memnun oldum.
- It's likely to get cold tonight, so you may need an extra blanket.
- Muhtemelen bu gece soğuk olacak, bu yüzden fazladan bir battaniyeye ihtiyacın olabilir.
- We have no extra money.
- Fazladan paramız yok.
- In the wagon were a few tools and some extra guns.
- Arabada birkaç alet ve fazladan birkaç silah vardı.
- Do you have an extra ticket?
- Fazladan bir biletiniz var mı?
- I needed a little extra time.
- Biraz fazladan zamana ihtiyacım vardı.
- We stayed an extra three days in Boston.
- Biz Boston'da fazladan üç gün kaldık.
- I have some extra tickets for the concert.
- Konser için fazladan birkaç biletim var.
- I gave you an extra hour and you still didn't finish the job.
- Sana fazladan bir saat verdim ama yine de işi bitirmedin.
- We stayed an extra two weeks in Paris; and we spent it seeing the sights.
- Biz Paris'te fazladan iki hafta daha kaldık; ve bunu turistik yerleri gezerek geçirdik.
- Sami found a way to make a little extra money.
- Sami biraz fazla para kazanmanın bir yolunu buldu.
- Tom didn't know what to do with the extra food.
- Tom fazladan yiyecekle ne yapacağını bilmiyordu.
- We might need the extra room.
- Fazladan odaya ihtiyacımız olabilir.
- I wanted to give Tom an extra day to finish the report.
- Tom'a raporu bitirmesi için fazladan bir gün vermek istedim.
- We have extra toothbrushes.
- Bizim fazladan diş fırçalarımız var.
- We'll need an extra ten dollars.
- Fazladan bir on dolara ihtiyacımız olacak.
- During hard times, people might not go on a trip, but they might be willing to pay extra for good coffee.
- Zor zamanlarda insanlar seyahate çıkmayabilir, ancak iyi bir kahve için fazladan ödeme yapmaya istekli olabilirler.
- Having a few extra batteries handy is never a bad idea.
- Elinizin altında fazladan birkaç pil bulundurmak asla kötü bir fikir değildir.
- The body converts extra calories into fat.
- Vücut fazla kalorileri yağa dönüştürür.
- Do you have an extra bicycle that I could borrow?
- Ödünç alabileceğim fazladan bir bisikletiniz var mı?
- I have an extra five-gigabyte memory card.
- Fazladan beş gigabaytlık bir hafıza kartım var.
- I'm not forcing them to pay extra.
- Onları fazladan ödeme yapmaya zorlamıyorum.
- Get me an extra blanket.
- Bana fazladan bir battaniye getir.
- Do you have an extra one?
- Sende fazladan bir tane var mı?
- You gave me an extra coin.
- Bana fazladan bir jeton vermiştin.
- We have extra toothbrushes.
- Fazladan diş fırçalarımız var.
- I've got a little extra time right now.
- Şu anda biraz fazladan zamanım var.
Show More (116)
|
2 |
extra |
ekstra |
adj. |
|
- The proposal submitted is very sound, but there is no extra money set aside.
- Sunulan teklif çok sağlam, ancak bir kenara ayrılmış ekstra bir para yok.
- It is not enough to have a little training here, a bit of additional training there and an extra course there.
- Burada küçük bir eğitim, orada biraz ek eğitim ve orada ekstra bir kurs yeterli değildir.
- We have introduced three extra categories.
- Üç ekstra kategori ekledik.
- We believe extra leeway should be created for the months ahead.
- Önümüzdeki aylar için ekstra hareket alanı yaratılması gerektiğine inanıyoruz.
- Extra products should enhance pension security, not undermine it.
- Ekstra ürünler emeklilik güvenliğini zayıflatmamalı, arttırmalıdır.
- Since it is not being used, we are forced to afford certain environmentally sensitive areas extra protection.
- Kullanılmadığı için çevre açısından hassas bazı alanlara ekstra koruma sağlamak zorunda kalıyoruz.
- In this time of uncertainty, extra alertness is called for.
- Bu belirsizlik döneminde ekstra uyanıklık gerekmektedir.
- The Ministry of Justice considers that such an increase fits current needs for extra staff.
- Adalet Bakanlığı, bu artışın, ekstra personel ihtiyacını karşıladığı görüşündedir.
- The report has suggested some measures, such as periods of compensatory rest time and extra pay arrangements.
- Rapor, telafi edici dinlenme süreleri ve ekstra ücret düzenlemeleri gibi bazı tedbirler önermiştir.
- This would lead to unnecessary extra burdens on operators.
- Bu da operatörler üzerinde gereksiz ekstra yüklere yol açacaktır.
- This would lead to unnecessary extra burdens on operators.
- Bu, işletmeciler üzerinde gereksiz ekstra yüklere yol açacaktır.
- I should like to thank the President-in-Office for her willingness to go over time and take extra questions.
- Dönem Başkanına zaman aşımına uğrattığı ve ekstra sorulara cevap verdiği için teşekkür etmek istiyorum.
- Will this produce any extra benefits?
- Bu herhangi bir ekstra fayda sağlayacak mı?
- The EPLP submitted and supported Amendment 71, calling for an extra transition period for the UK.
- EPLP, Birleşik Krallık için ekstra bir geçiş dönemi talep eden Değişiklik 71'i sunmuş ve desteklemiştir.
- Nor should there be any extra levels of decision-making that could interfere with operational effectiveness.
- Operasyonel etkinliği engelleyebilecek herhangi bir ekstra karar alma seviyesi de olmamalıdır.
- If Slovakia is to keep up with the frontrunners, an extra effort will need to be made in this connection.
- Slovakya'nın önde gelen ülkelere ayak uydurabilmesi için bu konuda ekstra çaba sarf etmesi gerekecektir.
- The EPLP submitted and supported Amendment 71, calling for an extra transition period for the UK.
- EPLP Grubu, Birleşik Krallık için ekstra bir geçiş dönemi talep eden 71 sayılı Değişikliği sunmuş ve desteklemiştir.
- They should not be treated differently; they should be given extra help.
- Onlara farklı muamele yapılmamalı; onlara ekstra yardım sağlanmalıdır.
- In the areas in question an extra EUR 5 per tonne should be paid in subsidies.
- Söz konusu bölgelerde ton başına ekstra 5 Avro sübvansiyon ödenmelidir.
- The Commission should pursue this objective and approach during the extra year for which the plans will be extended.
- Komisyon, planların uzatılacağı ekstra yıl boyunca bu hedefi ve yaklaşımı sürdürmelidir.
- In addition, airports in border regions can cause extra problems.
- Ayrıca sınır bölgelerindeki havalimanları ekstra sorunlara neden olabilir.
- The proposal submitted is very sound, but there is no extra money set aside.
- Sunulan teklif çok sağlam ancak bir kenara ayrılmış ekstra bir para yok.
- My view is that in certain Member States hunting brings an important extra source of food to the dining table.
- Benim görüşüm, bazı Üye Devletlerde avlanmanın yemek masalarına önemli bir ekstra besin kaynağı getirdiği yönündedir.
- The intention is to meet the extra demand by increasing the use of natural gas.
- Ekstra talebin doğal gaz kullanımının artırılmasıyla karşılanması amaçlanmaktadır.
- This not only means extra work, however; it can also mean an enrichment for education.
- Ancak bu sadece ekstra iş anlamına gelmiyor; aynı zamanda eğitim için bir zenginlik anlamına da gelebilir.
- The Committee on Citizens' Freedoms and Rights, Justice and Home Affairs has an extra meeting this evening.
- Vatandaşların Özgürlükleri ve Hakları, Adalet ve İçişleri Komitesi'nin bu akşam ekstra bir toplantısı var.
- The extra cost this entails obviously falls to the traveller who must be fully aware of the actual cost of flying.
- Bunun gerektirdiği ekstra maliyet, uçmanın gerçek maliyetinin tamamen farkında olması gereken yolcuya düşmektedir.
- Easy check-in and check-out, extensive breakfast choices with many extra touches, friendly staff, and clean room.
- Kolay giriş ve çıkış, birçok ekstra dokunuşla geniş kahvaltı seçenekleri, güler yüzlü personel ve temiz oda.
- We asked for extra time to dry their uniforms and later check out.
- Üniformalarını kurutmak ve daha sonra çıkış yapmak için ekstra zaman istedik.
- Snack on these throughout the day to give yourself extra calories.
- Kendinize ekstra kalori vermek için gün boyunca bunları atıştırın.
- Chlorella can cause skin to become extra sensitive to the sun.
- Chlorella, cildin güneşe ekstra hassas hale gelmesine neden olabilir.
- I'm not forcing them to pay extra.
- Ekstra ödemeleri için onları zorlamıyorum.
- I've got a little extra time right now.
- Şu anda biraz ekstra zamanım var.
- The uncut version of the DVD only included one extra scene.
- DVD'nin kesilmemiş versiyonu sadece bir ekstra sahne içeriyordu.
- I requested extra salt on my french fries.
- Patates kızartmam için ekstra tuz rica ettim.
- You must cut down on extra expenses in order to live within your means.
- İmkanların dahilinde yaşamak için ekstra harcamaları azaltmalısın.
- Tom didn't know what to do with the extra food.
- Tom ekstra yiyecekle ne yapacağını bilmiyordu.
- I wanted to give Tom an extra day to finish the report.
- Raporu bitirmesi için Tom'a ekstra bir gün vermek istedim.
- The uncut version of the DVD only included one extra scene.
- DVD'nin kesilmemiş versiyonu sadece bir tane ekstra sahne içeriyordu.
- Is there any extra charge?
- Ekstra ücret var mı?
- The manager put up a notice about the extra holiday.
- Müdür ekstra tatil hakkında bir duyuru astı.
- Get me an extra blanket.
- Bana ekstra bir battaniye alın.
- As an extra precaution, Fadil installed surveillance cameras outside his house.
- Fadıl ekstra bir önlem olarak evinin dışına güvenlik kameraları yerleştirdi.
- There's an extra charge at the hotel for Internet access.
- Otelde internet erişimi için ekstra ücret alınıyor.
- We want to be extra cautious.
- Ekstra tedbirli olmak istiyoruz.
- There's an extra charge for breakfast.
- Kahvaltı için ekstra ücret alınıyor.
- They decided to leave extra food behind.
- Ekstra yiyeceği geride bırakmaya karar verdiler.
- They require extra help.
- Onların ekstra yardıma ihtiyacı var.
- We might need the extra room.
- Bize ekstra oda gerekebilir.
- You must cut down on extra expenses in order to live within your means.
- İmkanlarınız dahilinde yaşamak için ekstra harcamaları azaltmalısınız.
- Do you have any race shirts in extra small?
- Ekstra küçük beden yarış tişörtünüz var mı?
- Tom ordered a pepperoni pizza with extra cheese.
- Tom ekstra peynirli pepperoni pizza sipariş etti.
- The service charge is extra.
- Servis ücreti ekstradır.
- How much extra will we have to pay?
- Ne kadar ekstra ödeme yapmamız gerekecek?
- You need to be extra careful around Tom.
- Tom'un etrafında ekstra dikkatli olman gerekiyor.
- You need to pay extra for the batteries.
- Piller için ekstra ücret ödemeniz gerekir.
- Do you have an extra room?
- Ekstra bir odan var mı?
- I decided to stay a couple extra days in Boston.
- Birkaç ekstra gün Bostonda kalmaya karar verdim.
- I requested extra salt on my french fries.
- Patates kızartmam için ekstra tuz talep ettim.
- What is the charge for extra luggage?
- Ekstra bagaj için ücret nedir?
- What is the charge for extra luggage?
- Ekstra bagaj ücreti nedir?
- You have to be extra careful around him.
- Onun etrafında ekstra dikkatli olmak zorundasın.
- The service charge is extra.
- Servis ücreti ekstra.
- I'll have to be extra careful around her from now on.
- Bundan sonra onun etrafında ekstra dikkatli olmak zorunda olacağım.
- The students whose test grades were low had to come back after school for an extra lesson.
- Sınav notları düşük olan öğrenciler okuldan sonra ekstra ders almak için tekrar gelmek zorunda kaldılar.
- A permanent costs extra.
- Kalıcı olanları ekstra maliyet çıkarır.
- I wanted to stay in Boston a couple of extra days.
- Ekstra birkaç gün Boston'da kalmak istiyordum.
- Tom could use a little extra time to review for the upcoming test.
- Tom yaklaşan testi gözden geçirmek için biraz ekstra zaman kullanabilirdi.
- The body converts extra calories into fat.
- Vücut ekstra kaloriyi yağa dönüştürür.
- What with the visitors and all the extra housework, I've had a very busy week.
- Ziyaretçiler ve ekstra ev işleri yüzünden çok yoğun bir hafta geçirdim.
- Tom ordered an extra large pizza.
- Tom ekstra büyük bir pizza sipariş etti.
- I think we can do this without any extra help.
- Ekstra yardım olmadan bunu yapabileceğimizi sanıyorum.
- You can stay in the extra bedroom if you want.
- İstiyorsanız ekstra yatak odasında kalabilirsiniz.
- Do you want an extra blanket?
- Ekstra battaniye ister misin?
- I made an extra sandwich for you.
- Senin için ekstra bir sandviç yaptım.
- What is the charge for extra luggage?
- Ekstra bagaj ücreti ne kadar?
- You have to be extra careful around Tom.
- Tom'un etrafında ekstra dikkatli olmak zorundasın.
- A permanent is extra.
- Kalıcı bir ekstra.
- We might need the extra room.
- Ekstra odaya ihtiyacımız olabilir.
- They require extra help.
- Ekstra yardıma ihtiyaçları var.
- That job brings him in an extra 60,000 yen a month.
- Bu iş ona ayda ekstra 60.000 yen getiriyor.
- Do you have any extra tickets?
- Hiç ekstra biletin var mı?
- Are they paying you extra to work late?
- Onlar sana geç saatlere kadar çalışmak için ekstra para ödüyorlar mı?
- Let's be extra careful today.
- Bugün ekstra dikkatli olalım.
- You can stay in the extra bedroom if you want.
- İstersen ekstra yatak odasında kalabilirsin.
- Tom ordered a pepperoni pizza with extra cheese.
- Tom ekstra peynirli bir biberli pizza sipariş etti.
- We might need the extra room.
- Bizim ekstra odaya ihtiyacımız olabilir.
- Tom ordered a pepperoni pizza with extra cheese.
- Tom ekstra peynirli bir biberli pizza ısmarladı.
- In the wagon were a few tools and some extra guns.
- Vagonda birkaç araç ve birkaç ekstra silah vardı.
- It's easy to forget that the microphone costs extra.
- Mikrofonun ekstra ücrete tabi olduğunu unutmak kolay.
- I have an extra umbrella I could lend you.
- Size ödünç verebileceğim ekstra bir şemsiyem var.
- The service charge is extra.
- Hizmet bedeli ekstradır.
- Will there be an extra charge for that?
- Bunun için ekstra ücret alınacak mı?
- I think we can do this without any extra help.
- Sanırım bunu ekstra yardım almadan da yapabiliriz.
Show More (93)
|
3 |
extra |
ilave |
n. |
|
- We want the Greek Presidency to give extra momentum to the development of the Union.
- Yunanistan Dönem Başkanlığının Birliğin gelişimine ilave bir ivme kazandırmasını istiyoruz.
- That is why we need to build in a few extra clauses.
- Bu nedenle birkaç ilave madde daha eklememiz gerekiyor.
- That is why we need to build in a few extra clauses.
- Bu nedenle birkaç ilave madde eklememiz gerekiyor.
- My view is that in certain Member States hunting brings an important extra source of food to the dining table.
- Benim görüşüme göre bazı Üye Devletlerde avcılık, yemek masasına önemli bir ilave gıda kaynağı getirmektedir.
- A permanent costs extra.
- Kalıcı olanı ilave masraflar gerektirir.
Show More (2)
|
4 |
extra |
ek |
n. |
|
- That is why the Group of the Greens, in tandem with the Socialist Group, is tabling four extra amendments.
- Bu nedenle Yeşiller Grubu, Sosyalist Grup ile birlikte dört ek değişiklik önergesi sunmaktadır.
- There's an extra charge at the hotel for Internet access.
- Otelde internet erişimi için ek bir ücret var.
Show More (-1)
|
5 |
extra |
yedek |
adj. |
|
- Do you have an extra key?
- Yedek anahtarın var mı?
Show More (-2)
|