fix - Inglés Turco Frases
Inglés Turco
fix tamir etmek v.
  • Our truck broke down and it took a whole day to fix.
  • Kamyonumuz bozuldu ve tamir edilmesi tam bir gün sürdü.
  • Get that prop fixed, and check out the tail.
  • Pervaneyi tamir ettirin ve kuyruğu kontrol edin.
  • Our truck broke down and it took a whole day to fix.
  • Kamyonumuz bozuldu ve tamir edilmesi bütün bir gün sürdü.
Show More (543)
fix düzeltmek v.
  • It is an odd matter that we have to fix.
  • Bu düzeltmemiz gereken garip bir konu.
  • Some things can't be fixed.
  • Bazı şeyler düzeltilemez.
  • I can fix it.
  • Bunu düzeltebilirim.
Show More (319)
fix onarmak v.
  • I know I can fix it.
  • Onu onarabileceğimi biliyorum.
  • Tom might be able to fix that.
  • Tom bunu onarabilir.
  • I don't think I'll be able to fix it.
  • Onu onarabileceğimi sanmıyorum.
Show More (129)
fix hazırlamak v.
  • I'll fix you some coffee.
  • Sana biraz kahve hazırlayacağım.
  • I'll fix a sandwich or something for your lunch.
  • Öğle yemeğin için bir sandviç falan hazırlayacağım.
  • I'm going to fix you a drink.
  • Sana bir içki hazırlayacağım.
Show More (38)
fix belirlemek v.
  • They fix clear rules regarding the relationship between military and humanitarian actors in UN humanitarian operations.
  • BM insani yardım operasyonlarında askeri ve insani yardım aktörleri arasındaki ilişkiye dair net kurallar belirlerler.
  • However, the Union has fixed a ceiling for the loans it guarantees.
  • Ancak Birlik, garanti ettiği krediler için bir tavan belirlemiştir.
  • Turkey has not even fixed a precise timetable for fulfilling the political criteria of Copenhagen.
  • Türkiye Kopenhag siyasi kriterlerini yerine getirmek için kesin bir takvim bile belirlememiştir.
Show More (2)
fix sabitlemek v.
  • It will fix the de facto external border of the Union at the green line.
  • Birliğin fiili dış sınırını yeşil hatta sabitleyecektir.
  • Nor should the candidate countries fix the measuring rod so high up that it is no longer possible to jump over it.
  • Aday ülkeler ölçüm çubuğunu üzerinden atlanamayacak kadar yükseğe de sabitlememelidir.
  • You had better fix the bookcase to the wall.
  • Kitaplığı duvara sabitleseniz iyi olur.
Show More (1)
fix çıkmaz n.
  • Tom found himself in a terrible fix.
  • Tom kendini berbat bir çıkmazda buldu.
  • I found myself in a terrible fix.
  • Kendimi korkunç bir çıkmazda buldum.
  • If you had followed my advice, you wouldn't be in such a fix now.
  • Tavsiyeme uysaydın şu anda böyle bir çıkmazda olmazdın.
Show More (1)
fix zor durum n.
  • I'm in a fix.
  • Zor durumdayım.
  • That would leave me in a fix.
  • Bu beni zor durumda bırakırdı.
Show More (-1)
fix takmak v.
  • She tried again to fix the earring into her ear.
  • O tekrar küpeyi kulağına takmaya çalıştı.
  • She tried again to fix the earring into her ear.
  • Küpeyi kulağına takmak için tekrar denedi.
Show More (-1)
fix yapmak v.
  • I'll fix you a cup of tea.
  • Sana bir bardak çay yapacağım.
Show More (-2)
fix tespit etmek n.
  • Fix a date for the meeting.
  • Toplantı için bir tarih tespit et.
Show More (-2)