| 1 |
frame |
çerçeve |
n. |
|
- The door fell down from its frame.
- Kapı çerçevesinden düşmüş.
- However, as I intimated, I do have a number of concerns about the way these regulations have been framed.
- Bununla birlikte, daha önce de belirttiğim gibi, bu düzenlemelerin çerçevesi konusunda bir takım endişelerim var.
- The other point I should have mentioned was the time frame.
- Bahsetmem gereken bir diğer nokta da zaman çerçevesiydi.
- Turkey has a right to know what the time frame is for its relations with the European Union.
- Türkiye'nin Avrupa Birliği ile ilişkilerinde zaman çerçevesinin ne olduğunu bilmeye hakkı vardır.
- Secondly, we now have a medium-term time frame and that is important.
- İkincisi artık orta vadeli bir zaman çerçevemiz var ve bu önemli.
- Secondly, we now have a medium-term time frame and that is important.
- İkinci olarak, artık orta vadeli bir zaman çerçevemiz var ve bu önemli.
- I will now turn to the Stability and Growth Pact, for which we have framed rules that are very clear.
- Şimdi çerçevesini çok net kurallarla belirlediğimiz İstikrar ve Büyüme Paktı'na dönüyorum.
- The other point I should have mentioned was the time frame.
- Bahsetmem gereken bir diğer husus da zaman çerçevesiydi.
- Rather than annual guidelines or annual recommendations, we have a medium-term time frame.
- Yıllık kılavuzlar ya da yıllık tavsiyeler yerine orta vadeli bir zaman çerçevemiz var.
- It is equally clear that, if enlargement is to succeed, it needs a clear time frame.
- Genişlemenin başarılı olması için net bir zaman çerçevesine ihtiyaç olduğu da aynı derecede açıktır.
- The directive before you today is framed within the actions intended to achieve this objective.
- Bugün önünüzde bulunan direktif, bu hedefe ulaşmayı amaçlayan eylemler çerçevesinde çerçevelenmiştir.
- Make this special frame as a first anniversary gift for wife.
- Bu özel çerçeveyi eşinize birinci yıl dönümü hediyesi olarak yapın.
- Make this special frame as a first anniversary gift for wife.
- Bu özel çerçeveyi eşiniz için birinci yıldönümü hediyesi olarak hazırlayın.
- I thought we could put it in a really nice frame.
- Çok şık bir çerçeveye koyulabilir diye düşündüm.
- Do you like the frame on this painting?
- Bu tablonun çerçevesini beğendin mi?
- From what material is the frame of your glasses?
- Senin gözlüğünün çerçevesi hangi malzemeden?
- The frame has to be sanded and varnished.
- Çerçeve kumlanmak ve verniklenmek zorunda.
- Bob mounted the portrait in a fancy frame, but it was upside down.
- Bob portreyi süslü bir çerçeveye yerleştirdi ama ters duruyordu.
- The frame of the machine should be rigid.
- Makinenin çerçevesi sabit olmalı.
- Do you like the frame on this painting?
- Bu resim üzerindeki çerçeveyi beğeniyor musun?
- He has a heavy frame.
- Ağır bir çerçevesi var.
- The frame itself is worth more than the picture.
- Çerçevenin kendisi resimden daha değerlidir.
- The frame has to be sanded and varnished.
- Çerçevenin zımparalanması ve verniklenmesi gerekiyor.
- From what material is the frame of your glasses?
- Gözlüğünüzün çerçevesi hangi malzemeden?
- They made a frame with tape.
- Bantla bir çerçeve yaptılar.
- The frame itself is worth more than the picture.
- Çerçevenin kendisi resimden daha değerli.
- I bought a leather frame for the picture.
- Ben resim için bir deri çerçeve satın aldım.
- He has a small frame.
- Küçük bir çerçevesi var.
- They made a frame with tape.
- Bantla bir çerçeve yapmışlar.
- He has a small frame.
- Onun küçük bir çerçevesi vardır.
Show More (27)
|
| 2 |
frame |
çerçeveletmek |
v. |
|
- I'm thinking of getting my diploma framed.
- Diplomamı çerçeveletmeyi düşünüyorum.
- He framed the picture he had bought on the street.
- Sokakta satın aldığı resmi çerçeveletti.
- You should have the picture of you and your mom that you recently took in Boston framed.
- Annenle Boston'da çektirdiğiniz fotoğrafı çerçeveletmelisin.
- You should have the picture of you and your mom that you recently took in Boston framed.
- Geçenlerde annen ile birlikte Boston'da çekildiğiniz o fotoğrafı çerçeveletmelisin.
- He framed the picture he had bought on the street.
- Caddede aldığı resmi çerçeveletti.
- Tom framed the photograph and hung it over the bed.
- Tom fotoğrafı çerçeveletip yatağın üzerine astı.
- Tom got his painting framed.
- Tom resmini çerçeveletti.
- I framed the picture.
- Resmi çerçevelettim.
Show More (5)
|
| 3 |
frame |
kare |
n. |
|
- A film is often displayed at 24 frames per second.
- Bir film genellikle saniyede 24 kare olarak gösterilir.
- He reviewed the footage frame by frame.
- Görüntüleri kare kare inceledi.
- I have seen every frame of Dan's movies.
- Ben Dan'in filmlerinin her karesini gördüm.
- He reviewed the footage frame by frame.
- O, kamera görüntüsünü kare kare gözden geçirdi.
- I have seen every frame of Dan's movies.
- Dan'in filmlerinin her karesini izledim.
Show More (2)
|
| 4 |
frame |
çerçevelemek |
v. |
|
- Have you framed those paintings I brought in last week?
- Geçen hafta getirdiğim tabloları çerçeveledin mi?
- Tom framed the photograph and hung it over the bed.
- Tom fotoğrafı çerçeveledi ve onu yatağın üzerine astı.
- Can you frame this picture?
- Bu resmi çerçeveletebilir misin?
- Can you frame this picture?
- Bu resmi çerçeveleyebilir misin?
- I framed the picture.
- Resmi çerçeveledim.
Show More (2)
|
| 5 |
frame |
iskelet (binaya ait) |
n. |
|
- The frame of the house should be finished in a day or two.
- Evin iskeleti bir veya iki gün içinde bitirilmelidir.
- The frame of the house should be finished in a day or two.
- Evin iskeleti bir iki gün içinde bitecek.
- The frame of the building is now complete.
- Binanın iskeleti artık tamamlandı.
Show More (0)
|
| 6 |
frame |
zaman dilimi |
n. |
|
- All this could have been dealt with differently and in a different time frame.
- Tüm bunlar farklı bir şekilde ve farklı bir zaman diliminde ele alınabilirdi.
- If we don’t make it, we shall need to prolong the time frame.
- Eğer yetişemezsek, zaman dilimini uzatmamız gerekecek.
Show More (-1)
|
| 7 |
frame |
oyun |
n. |
|
- Miller took the next two frames.
- Miller sonraki iki oyunu aldı.
Show More (-2)
|
| 8 |
frame |
oyuna getirilmek |
v. |
|
- I swear it wasn't me; I was framed!
- Yemin ederim ben değildim, oyuna getirildim!
Show More (-2)
|
| 9 |
frame |
(bilgisayar) çerçeve |
n. |
|
- We call the collection of frames in the browser window a frameset.
- Tarayıcı penceresindeki çerçeve koleksiyonuna çerçeve kümesi diyoruz.
Show More (-2)
|
| 10 |
frame |
şasi (otomobil/kamyon vb'nde) |
n. |
|
- I decided to paint my bicycle's frame.
- Bisikletimin şasisini boyamaya karar verdim.
Show More (-2)
|
| 11 |
frame |
vücut |
n. |
|
- She had an appetite to match her thin frame.
- İncecik vücuduna uygun düşen bir iştahı vardı.
Show More (-2)
|
| 12 |
frame |
gözlük çerçevesi |
n. |
|
- I would like to try a rounder frame.
- Daha yuvarlak bir gözlük çerçevesi denemek istiyorum.
Show More (-2)
|
| 13 |
frame |
çerçevesinde |
n. |
|
- The detective interpreted the incident within his own frame of reference.
- Dedektif olayı kendi referans çerçevesinde yorumladı.
Show More (-2)
|
| 14 |
frame |
sarmak |
v. |
|
- A dark silk scarf framed her face.
- Koyu ipek bir eşarp yüzünü sarıyordu.
Show More (-2)
|
| 15 |
frame |
ifade etmek |
v. |
|
- He made sure to frame his question clearly.
- Sorusunu son derece net bir şekilde ifade etmiştir.
Show More (-2)
|
| 16 |
frame |
düzenlemek |
v. |
|
- All governments should frame a law against fake news.
- Yalan haberlere karşı tüm hükümetler bir yasa düzenlemelidir.
Show More (-2)
|
| 17 |
frame |
çerçeveye almak |
v. |
|
- I bought a leather frame for the picture.
- Resim için deri bir çerçeve aldım.
Show More (-2)
|
| 18 |
frame |
iftira |
n. |
|
- Tom says he was framed.
- Tom ona iftira edildiğini söylüyor.
Show More (-2)
|
