|
- Lastly, a final word to young Europe, our Europe, this young girl that we are creating.
- Son olarak, genç Avrupa'ya, bizim Avrupa'mıza, yaratmakta olduğumuz bu genç kıza son bir söz.
- A few days ago in Britain, a nineteen-year-old Muslim girl and a taxi driver were the victims of an unprovoked attack.
- Birkaç gün önce İngiltere'de on dokuz yaşında bir Müslüman kız ve bir taksi şoförü sebepsiz bir saldırının kurbanı oldu.
- We had the case of Leah Betts, a young girl who died taking ecstasy, an amphetamine.
- Bir amfetamin olan ecstasy kullanırken ölen genç kız Leah Betts vakasını yaşadık.
- I spent time first with a beautiful Greek Cypriot girl and then with a beautiful Turkish Cypriot girl.
- Önce güzel bir Kıbrıslı Rum kızla, sonra da güzel bir Kıbrıslı Türk kızla vakit geçirdim.
- A lovely girl like that with no one else in the whole world.
- Onun gibi tatlı bir kızın koca dünyada kimsesi yok.
- I'll take getting beaten up by a girl over being the fall guy to this mess any day.
- Bir kızdan dayak yemeyi bu karmaşanın şamar oğlanı olmaya her zaman tercih ederim.
- I'll be your girl for just tonight.
- Sadece bu gece senin kızın olacağım.
- So your mom should start looking for a nice girl.
- O zaman annen hanım hanımcık bir kız aramaya başlamalı.
- Perhaps all we have is just a very confused young girl.
- Belki de karşımızda sadece kafası karışık genç bir kız var.
- When I was a girl, we studied presidents who owned people like this president.
- Ben küçük bir kızken, bu başkan gibi insanlara sahip olan başkanları incelerdik.
- Remember the scene in a teepee with the medicine man and a pregnant girl that was sick?
- Çadırda büyücü adam ve hasta hamile bir kızın olduğu sahneyi hatırlıyor musun?
- I need one of us with that little girl.
- Bizden birinin o kızın yanında olması lazım.
- Cristina ran away from home, and she is a drug addict, and has a 2-year-old girl who lives in an orphanage.
- Cristina evden kaçtı, ve bir uyuşturucu bağımlısı ve yetimhanede yaşayan 2 yaşında bir kızı var.
- And you'll meet some French girl who speaks your own language.
- Ve sizin dilinizi konuşan bir Fransız kızla tanışacaksınız.
- Not since I was a little girl.
- Küçük bir kız olduğum zamandan beri öyle değil.
- Seriously, though, whatever you need, I'm your girl.
- Cidden, neye ihtiyacın olursa olsun, ben senin kızınım.
- Seriously, though, whatever you need, I'm your girl.
- Cidden, neye ihtiyacın varsa, ben senin kızınım.
- It is so small a single girl could eat it.
- Tek başına bir kızın yiyebileceği kadar küçük.
- It must be my mad girl; watch how I'll manage her.
- Bu benim deli kızım olmalı; nnu nasıl idare edeceğimi izle.
- So your mom should start looking for a nice girl.
- O halde annen hoş bir kız aramaya başlamalı.
- Perhaps all we have is just a very confused young girl.
- Belki de elimizde sadece kafası karışık bir genç kız vardır.
- Then he heard the girl screaming in another room.
- Sonra kızın öbür odadan gelen çığlıklarını duydu.
- I'll be your girl for just tonight.
- Ancak ben sadece bu geceliğine sizin kızınız olacağım.
- There is a girl in my daughter's class who is not nice.
- Kızımın sınıfında sevimsiz bir kız var.
- A lovely girl like that with no one else in the whole world.
- Böyle güzel bir kızın dünyada başka kimsesi yok.
- It is so small a single girl could eat it.
- Bir kızın kendi başına yiyebileceği kadar ufak.
- She does have awe-inspiring strength for a girl her size.
- O boyda bir kıza göre hayranlık uyandıran bir gücü var.
- Then he heard the girl screaming in another room.
- Daha sonra başka bir odada kızın çığlık attığını duydu.
- Not since I was a little girl.
- Küçük bir kız olduğumdan beri hayır.
- My only crime is I look like someone who killed that girl.
- Benim tek suçum o kızı öldüren birine benziyor olmam.
- This girl you are taking care of is under arrest for dealing stolen medicine in the black market.
- Baktığınız bu kız karaborsada çalıntı ilaç satmaktan tutuklu.
- Then he heard the girl screaming in another room.
- Sonra başka bir odada kızın çığlıklarını duydu.
- So your mom should start looking for a nice girl.
- Yani annen kibar bir kız için bakınmaya başlamalı.
- But many men in love with a woman's smile have made the mistake of marrying the whole girl.
- Ama bir kadının gülümsemesine aşık olan pek çok erkek, kızın tamamıyla evlenme hatasına düşmüştür.
- When I was a girl, we studied presidents who owned people like this president.
- Ben küçük bir kızken, bu başkan gibi insanlara sahip olan başkanları okurduk.
- And you'll meet some French girl who speaks your own language.
- Sen de kendi dilini konuşan bir Fransız kızıyla tanışırsın.
- And you'll meet some French girl who speaks your own language.
- Ve kendi dilinizi konuşan bir Fransız kızla tanışacaksınız.
- But many men in love with a woman's smile have made the mistake of marrying the whole girl.
- Ancak bir kadının gülümsemesine aşık olan birçok erkek, kızın bütünüyle evlenme hatasına düşmüştür.
- Perhaps all we have is just a very confused young girl.
- Belki de elimizdeki tek şey kafası karışık bir genç kızdır.
- Not since I was a little girl.
- O zamanlar ben küçük bir kız olduğum için, hayır değil.
- I had never seen such a beautiful girl before.
- Daha önce hiç bu kadar güzel bir kız görmemiştim.
- It's too soon to tell whether it's a boy or a girl.
- Kız mı erkek mi olduğunu söylemek için çok erken.
- The badly decomposed body of a young girl was found on the side of a highway.
- Bir otoyolun kenarında genç bir kızın çürümüş cesedi bulundu.
- I've never fallen in love with a girl.
- Hiç bir kıza aşık olmamıştım.
- The girl running over there is my sister.
- Orada koşan kız benim kardeşim.
- Every girl dreams of owning a pony.
- Her kız bir midilli sahibi olmayı hayal eder.
- Jasmin is a German girl.
- Jasmin bir Alman kızı.
- You're the girl of my dreams.
- Sen hayallerimin kızısın.
- Do you know that nice-looking girl?
- O güzel kızı tanıyor musun?
- Do you know that girl over there with pigtails?
- Oradaki saçı iki örgülü kızı tanıyor musun?
- Fadil married a girl who couldn't speak Arabic.
- Fadıl, Arapça konuşamayan bir kızla evlendi.
- That girl looks very pretty.
- O kız çok güzel görünüyor.
- I met an American girl.
- Bir Amerikalı kızla tanıştım.
- Tom had never been in a girl's room before.
- Tom daha önce hiç bir kızın odasına girmemişti.
- That is the girl whose father is a doctor.
- Babası bir doktor olan kız, o.
- Fadil had an inappropriate and illegal relationship with a young girl named Layla.
- Fadıl, Layla adlı genç bir kızla uygunsuz ve yasadışı bir ilişki yaşadı.
- What does it mean when a girl winks at you?
- Bir kızın size göz kırpması ne anlama geliyor?
- How can I make a girl fall in love with me?
- Bir kızı kendime nasıl aşık edebilirim?
- Tom met a girl named Mary last weekend.
- Tom geçen hafta sonu Mary adlı bir kızla tanıştı.
- Sami wasn't interested in any girl.
- Sami hiçbir kızla ilgilenmiyordu.
- I wonder who that girl is.
- Şu kızın kim olduğunu merak ediyorum.
- Tom tried to remember the name of the girl he'd met in Boston.
- Tom Boston'da tanıştığı kızın adını hatırlamaya çalıştı.
- I saw Tom kissing another girl at the party.
- Tom'u partide başka bir kızı öperken gördüm.
- The girl was visibly shaken after the accident.
- Kız kazadan sonra gözle görülür biçimde sarsıldı.
- A cute girl caught Tom's eye.
- Şirin bir kız Tom'un gözüne takıldı.
- A laughing girl was standing before us.
- Önümüzde gülen bir kız duruyordu.
- The reckless girl climbed the tree regardless of danger.
- Pervasız kız, tehlikeye aldırmadan ağaca tırmandı.
- Is that a boy or a girl?
- O bir erkek mi yoksa bir kız mı?
- I saw a girl whose hair came down to her waist.
- Saçları beline inen bir kız gördüm.
- The girl wore a light blue kimono.
- Kız açık mavi bir kimono giydi.
- Sami was dating a girl named Layla.
- Sami Leyla adlı bir kızla ilişki içindeydi.
- As far as I know, she is a kind girl.
- Bildiğim kadarıyla nazik bir kız.
- You're the first girl I ever kissed.
- Sen öptüğüm ilk kızsın.
- Aren't you still seeing the same girl?
- Hâlâ aynı kızla görüşmüyor musun?
- A girl named Mary said she was looking for you.
- Mary adında bir kız seni aradığını söyledi.
- The girl broke the window.
- Kız, pencereyi kırdı.
- Are you afraid of a little girl?
- Küçük bir kızdan mı korkuyorsunuz?
- The only girl who ever really liked Tom was Mary.
- Şimdiye kadar Tom'u gerçekten seven tek kız Mary idi.
- This girl changed her look.
- Bu kız görünüşünü değiştirdi.
- As far as I know, she is a kind girl.
- Bildiğim kadarıyla, o nazik bir kız.
- The girl was looking at him too.
- Kız da ona bakıyordu.
- The young girl is singing.
- Genç kız şarkı söylüyor.
- It is said that the girl sold her body.
- Kızın bedenini sattığı söyleniyor.
- A girl appeared before me.
- Önümde bir kız belirdi.
- Nancy was the first girl to come.
- Nancy, ilk gelen kızdı.
- Dan had been having an affair with a girl named Linda.
- Dan'in Linda adında bir kızla ilişkisi vardı.
- A cute girl caught Tom's eye.
- Güzel bir kız Tom'un gözüne çarptı.
- She really is a miserable girl.
- O gerçekten sefil bir kız.
- She looks just like a girl I know.
- Tıpkı tanıdığım bir kıza benziyor.
- This girl looks boyish.
- Şu kız oğlansı görünüyor.
- That's because you're a girl.
- Çünkü sen bir kızsın.
- She's an honest girl.
- O, dürüst bir kız.
- The girl walking with Tom is Mary.
- Tom'la birlikte yürüyen kız Mary.
- She's a very timid girl.
- O çok ürkek bir kız.
- He is enchanted by the girl's beauty.
- Kızın güzelliğinden mest oldu.
- I met a girl.
- Bir kızla tanıştım.
- The girl standing over there is Mary.
- Şurada duran kız, Mary.
- A girl was making a speech in the park.
- Bir kız parkta konuşma yapıyordu.
- The letter is written by the girl.
- Mektup kız tarafından yazılmış.
- This girl is very awful.
- Bu kız çok berbat.
- He's not a girl.
- O bir kız değil.
- I called him, but a girl answered the phone.
- Onu aradım ama telefonu bir kız açtı.
- I've never gone out with a Canadian girl.
- Kanadalı bir kızla hiç çıkmadım.
- I have seen that girl before.
- O kızı daha önce görmüştüm.
- All three of them were in love with the same girl.
- Üçü de aynı kıza aşıktı.
- I met a girl who knows Tom.
- Tom'u tanıyan bir kızla karşılaştım.
- Instantly the girl saw her mother, she burst out crying.
- Kız annesini görür görmez gözyaşlarına boğuldu.
- Layla was a popular girl in high school.
- Leyla lisede popüler bir kızdı.
- This girl is crazy.
- Deli bu kız.
- I saw the girl swimming in the river.
- Kızı nehirde yüzerken gördüm.
- When I was a young girl, I always wanted to live underwater.
- Ben genç bir kızken hep sualtında yaşamak istedim.
- That girl looks like a boy.
- Şu kız bir erkek çocuğu gibi görünüyor.
- Can you describe your dream girl?
- Hayalinizdeki kızı tarif edebilir misiniz?
- That girl who's wearing a scarf is a virgin.
- Şu eşarp takan kız bakire.
- We have three boys and one girl.
- Üç oğlumuz ve bir kızımız var.
- There was a pretty girl with black hair in the park.
- Parkta siyah saçlı güzel bir kız vardı.
- I've never liked that girl.
- O kızı hiç sevmemişimdir.
- When I met Tom, he was dating a girl named Mary.
- Tom'la tanıştığımda Mary adında bir kızla çıkıyordu.
- This girl has very good judgment.
- Bu kızın çok iyi bir muhakemesi var.
- The girl sat beside me.
- Kız yanıma oturdu.
- Tom and John fell in love with the same girl.
- Tom ve John aynı kıza âşık oldular.
- Tell me about this girl.
- Bana bu kızdan bahset.
- A silhouette of a girl appeared on the curtain.
- Perdede bir kızın silueti belirdi.
- Sami was dating a girl named Layla.
- Sami, Layla adında bir kızla çıkıyordu.
- The poor girl looked up at the sky.
- Zavallı kız gökyüzüne baktı.
- The girl singing over there is my sister.
- Orada şarkı söyleyen kız benim kardeşim.
- I met the girl in the park the other day, and I saw her again.
- Geçen gün parkta bir kızla karşılaştım ve onu bir daha gördüm.
- I met a girl who knows Tom.
- Tom'u tanıyan bir kıza rastladım.
- The girl opened her umbrella.
- Kız şemsiyesini açtı.
- Nancy is the tallest girl in her class.
- Nancy, sınıfında en uzun boylu kız.
- Please introduce me to the attractive girl who is talking with Tom.
- Lütfen beni Tom'la konuşan çekici kızla tanıştırın.
- She was a tall, thin girl with long, soft brown hair.
- Uzun boylu, ince yapılı, uzun ve yumuşak kahverengi saçları olan bir kızdı.
- This music reminds me of that girl.
- Bu müzik bana o kızı hatırlatıyor.
- The only girl Tom ever really liked was Mary.
- Tom'un şimdiye kadar gerçekten sevdiği tek kız Mary idi.
- The girl released the birds from the cage.
- Kız kuşları kafesten saldı.
- She's not a bad girl.
- O kötü bir kız değil.
- He married a Canadian girl.
- O, Kanadalı bir kızla evlendi.
- I'm often mistaken for a girl because I have long hair.
- Saçım uzun olduğu için sıklıkla kız sanıldığım oluyor.
- She is quite a clever girl.
- Oldukça zeki bir kız.
- He wants to meet that good-looking girl.
- Şuradaki güzel kızla tanışmak istiyor.
- That girl over there is my sister.
- Şuradaki kız benim kardeşim.
- She was a girl of about our age.
- O, yaklaşık bizim yaşımızda bir kızdı.
- Look at the girl over there.
- Şuradaki kıza bak.
- Tom looks like a girl.
- Tom bir kız gibi görünüyor.
- The girl entered the room.
- Kız odaya girdi.
- She's the perfect girl for you.
- O senin için mükemmel kız.
- The girl who works at the bakery is pretty.
- Fırında çalışan kız çok güzel.
- What does that girl look like?
- Bu kız neye benziyor?
- I saw Tom kissing another girl at the party.
- Tom'u partide başka bir kızla öpüşürken gördüm.
- The past 6 months have made me a very happy girl.
- Geçtiğimiz 6 ay beni çok mutlu bir kız yaptı.
- The girl's ability to speak four languages fluently impressed me.
- Kızın dört dili akıcı bir şekilde konuşabilmesi beni etkiledi.
- Can you describe your dream girl?
- Hayalindeki kızı tarif edebilir misin?
- That's my girl.
- O benim kızımdır.
- Fadil met a charming girl named Dania.
- Fadıl, Dania adlı büyüleyici bir kızla tanıştı.
- He slipped outside to meet up with a girl.
- Bir kızla buluşmak için dışarı çıktı.
- Sami met a girl in Egypt.
- Sami Mısır'da bir kızla tanıştı.
- The girl likes the dog.
- Kız köpekten hoşlanıyor.
- His parents' view was that he was wasting his earnings on a silly girl.
- Ailesinin görüşü, kazancını aptal bir kız için harcadığı yönündeydi.
- That girl is good-looking.
- Bu kız çok yakışıklı.
- Fadil dated a Muslim girl from Egypt.
- Fazıl Mısırlı Müslüman bir kızla çıkmıştı.
- That girl resembles her mother.
- Şu kız, annesine benziyor.
- I want to meet the girl of my dreams.
- Hayallerimdeki kızla tanışmak istiyorum.
- The story about the girl was in the news.
- Kız hakkındaki hikâye, haberlerdeydi.
- The girl wore a yellow ribbon in her hair.
- Kızın saçında sarı bir kurdele vardı.
- He falls in love as soon as he sees a girl with green eyes.
- Yeşil gözlü bir kız görünce hemen âşık olur.
- I told her that you're a nice girl.
- Ona senin iyi bir kız olduğunu söyledim.
- The poor girl looked up at the sky.
- Yoksul kız gökyüzüne baktı.
- Everyone was very surprised to discover that the slave girl was in reality a princess.
- Köle kızın gerçekte bir prenses olduğunu öğrenince herkes çok şaşırdı.
- Haven't you ever kissed a girl?
- Sen hiç bir kızı öpmedin mi?
- She is an educated girl.
- O eğitimli bir kız.
- Tom fell in love with a beautiful German girl.
- Tom, güzel bir Alman kızına âşık oldu.
- Are you still dating the same girl?
- Hala aynı kızla mı çıkıyorsun?
- The girl is afraid of dogs.
- Kız, köpeklerden korkuyor.
- Tom married a girl from Boston.
- Tom Bostonlu bir kızla evlendi.
- Sami met a Muslim girl, fell in love with her and married her.
- Sami Müslüman bir kızla tanıştı, ona aşık oldu ve onunla evlendi.
- This girl has special powers.
- Bu kızın özel güçleri var.
- That girl can't ride a bicycle.
- O kız bisiklete binemiyor.
- Beth is an odd girl who likes snakes.
- Beth, yılanları seven garip bir kızdır.
- The girl imagines that she is a doctor.
- Kız doktor olduğunu hayal ediyor.
- She's a wonderful girl.
- O müthiş bir kız.
- I thought he loved you, but as it is, he loved another girl.
- Seni sevdiğini sanmıştım ama başka bir kızı seviyormuş.
- The girl is smelling the flowers.
- Kız çiçekleri kokluyor.
- Tom got hit by a girl.
- Tom bir kız tarafından dövüldü.
- The boy talks as if he were a girl.
- Erkek çocuğu, sanki bir kızmış gibi konuşuyor.
- The girl was very useful about the house.
- Kız ev için çok faydalıydı.
- The girl was used to staying up late.
- Kız geç saatlere kadar ayakta kalmaya alışkındı.
- My brother is a boy and my sister is a girl.
- Abim bir oğlan ve ablam bir kız.
- You look a little bit like a girl.
- Biraz kıza benziyorsun.
- Tom kissed a girl and danced with her all night.
- Tom bir kızı öptü ve bütün gece onunla dans etti.
- She was eyeing the girl's beautiful ring.
- Kızın güzel yüzüğünü izliyordu.
- The girl is reading with her grandfather.
- Kız büyükbabasıyla kitap okuyor.
- I'm a city girl.
- Ben bir şehir kızıyım.
- There was a five-year-old girl in the family.
- Ailede beş yaşında bir kız vardı.
- This reminds me of a girl.
- Bu bana bir kızı hatırlatıyor.
- Have you seen a little girl with short black hair?
- Kısa siyah saçlı küçük bir kız gördün mü?
- What's the ideal age for a girl?
- Bir kız için ideal yaş kaçtır?
- That girl can't ride a bicycle.
- Şu kız bisiklet süremiyor.
- You're a peculiar girl.
- Sen tuhaf bir kızsın.
- There is a girl reading under a tree.
- Bir ağacın altında kitap okuyan bir kız var.
- He is madly in love with that girl.
- O kıza deli gibi aşık.
- The girl reads with her grandfather.
- Kız büyükbabasıyla okuyor.
- She's a stubborn girl.
- O inatçı bir kız.
- I was crazy about that girl.
- O kız için deli oluyordum.
- Tom knows a girl named Mary.
- Tom Mary adında bir kız tanıyor.
- Isn't that the girl who married Tom?
- Tom'la evlenen kız şu değil mi?
- His eyes rested on the girl.
- Gözleri kızın üzerindeydi.
- The girl coming in at the door now is always late.
- Şu anda kapıdaki içeri gelen kız her zaman geç kalıyor.
- She was a girl of about our age.
- Bizim yaşlarımızda bir kızdı.
- You're a nice girl.
- Sen iyi bir kızsın.
- Tom knows a girl who can speak French quite well.
- Tom çok iyi Fransızca konuşabilen bir kız tanıyor.
- Ah Mei is an adorable girl.
- Ah Mei sevimli bir kızdır.
- Diamonds are a girl's best friends.
- Elmaslar bir kızın en iyi arkadaşlarıdır.
- He had the good fortune to marry a pretty girl.
- Güzel bir kızla evlenme fırsatı yakalamıştı.
- I know a girl who speaks French well.
- İyi Fransızca konuşan bir kız tanıyorum.
- Today I met the most amazing girl.
- Bugün harika bir kızla tanıştım.
- You're not a city girl, are you?
- Şehirli bir kız değilsin, değil mi?
- He is enchanted by the girl's beauty.
- Kızın güzelliği onu büyüledi.
- That girl likes that music.
- O kız o müzikten hoşlanır.
- The adopted girl is from Panama.
- Evlat edinilen kız Panama'dan.
- This girl is much stronger than him.
- Bu kız ondan çok daha güçlüdür.
- That girl looks like her mother.
- Şu kız annesine benziyor.
- The girl sitting over there is Nancy.
- Orada oturan kız, Nancy'dir.
- That girl resembles her mother.
- O kız, annesine benziyor.
- I want to have a girl and I will name her Yagmur.
- Bir kızım olmasını istiyorum ve ona Yagmur adını vereceğim.
- You're a very pretty girl.
- Çok güzel bir kızsın.
- I can remember when you were just a little girl.
- Senin sadece küçük bir kız olduğun zamanı hatırlayabiliyorum.
- You look like a little girl in that dress.
- O elbisenin içinde küçük bir kız gibi görünüyorsun.
- He killed the girl in cold blood just to get the money.
- Sırf parayı almak için kızı soğukkanlılıkla öldürdü.
- The heroine of this story is a little girl.
- Bu hikayenin kahramanı küçük bir kız.
- I didn't know that this was the first time you kissed a girl.
- İlk kez bir kızı öptüğünü bilmiyordum.
- I see a girl standing under that tree.
- Şu ağacın altında duran bir kız görüyorum.
- The older girl helped set the table.
- Büyük kız masayı hazırlamaya yardım etti.
- Tom got hit by a girl.
- Tom'a bir kız çarptı.
- Tom got hit by a girl.
- Tom'a bir kız vurdu.
- The girl looked at him too.
- Kız ona da baktı.
- What does it mean when a girl winks at you?
- Bir kız sana göz kırptığında bu ne anlama gelir?
- The boy kissed the girl.
- Oğlan kızı öptü.
- Tom married a rich girl from Boston.
- Tom Boston'dan zengin bir kızla evlendi.
- The girl is writing.
- Kız yazıyor.
- What's a nice girl like you doing in a place like this?
- Senin gibi hoş bir kızın böyle bir yerde ne işi var?
- Sami was really in love with that girl.
- Sami o kıza gerçekten aşıktı.
- The girl insisted on going shopping with her mother.
- Kız annesi ile alışverişe gitmek için ısrar etti.
- How do I know if a girl is interested in me?
- Bir kızın benimle ilgilendiğini nasıl anlarım?
- This dog saved the girl's life.
- Bu köpek kızın hayatını kurtardı.
- You're not an innocent girl, are you?
- Masum bir kız değilsin, değil mi?
- The girl resembles her mother very much.
- Kız annesine çok benziyor.
- A girl with blonde hair came to see you.
- Sarışın bir kız seni görmeye gelmiş.
- She is a lively girl.
- O hayat dolu bir kız.
- What does the girl want to know?
- Kız neyi bilmek istiyor?
- The girl insisted on going shopping with her mother.
- Kız annesiyle alışverişe gitmek için ısrar etti.
- She was a girl with finely chiseled features.
- İnce yapılı yüz hatları olan bir kızdı.
- I wanna marry a gamer girl.
- Oyuncu bir kızla evlenmek istiyorum.
- The girl Tom was beginning to love was beginning to love him, too.
- Tom'un sevmeye başladığı kız da onu sevmeye başlamıştı.
- The girl screamed when she saw the flames.
- Kız alevleri görünce çığlık attı.
- The girl wearing the blue coat is my daughter.
- Mavi ceket giyen kız benim kızım.
- Since they had no children of their own, they decided to adopt a little girl.
- Onların kendi çocukları olmadığı için küçük bir kızı evlat edinmeye karar verdiler.
- That girl is completely crazy.
- O kız tamamen deli.
- The girl that we were talking about lives here.
- Bahsettiğimiz kız burada yaşıyor.
- Where's the girl?
- Kız nerede?
- The story about the girl was in the news.
- Kızla ilgili hikaye haberlerdeydi.
- Jasmin is a German girl.
- Jasmin bir Alman kızıdır.
- I can remember when you were just a little girl.
- Küçük bir kız olduğun zamanları hatırlayabiliyorum.
- It's the story of a boy, a girl, and a cat.
- O, bir oğlan, bir kız ve bir kedinin hikayesi.
- That girl has a lovely doll.
- Kızın çok güzel bir bebeği var.
- He arrived with a pretty girl on his arm.
- Kolunda güzel bir kızla geldi.
- The girl staring back at me was angry.
- Bana gözünü dikmiş bakan kız kızgındı.
- A young girl was at the steering wheel.
- Genç bir kız direksiyondaydı.
- I saw a little girl who was sweet and happy.
- Tatlı ve mutlu küçük bir kız gördüm.
- Yanni impersonated a girl on Facebook.
- Yanni Facebook'ta kız kılığına girdi.
- The girl kissed her father on the cheek.
- Kız babasını yanağından öptü.
- This girl is not that girl.
- Bu kız o kız değildir.
- That fat girl consumes too much sugary food.
- O şişman kız çok fazla şekerli yiyecek tüketiyor.
- She's a sweet girl.
- O, tatlı bir kız.
- That girl who has long hair is Judy.
- Uzun saçlı o kız Judy'dir.
- Fifth Harmony is an amazing girl group.
- Beşinci Harmoni inanılmaz bir kız grubudur.
- The girl talking with John is Susan.
- John ile konuşan kızın adı Susan.
- He saw a pretty girl.
- Güzel bir kız gördü.
- Tom is flirting with some girl inside the bar.
- Tom barda bir kızla flört ediyor.
- He came accompanied by a Canadian girl.
- Kanadalı bir kızla birlikte geldi.
- She's a blonde girl.
- O sarışın bir kız.
- The girl was always following her mother.
- Kız, daima annesinin peşinden gidiyordu.
- The girl who I thought was a singer proved to be a different person.
- Şarkıcı olduğunu sandığım kızın başka biri olduğu ortaya çıktı.
- Joe's nuts about the girl.
- Joe, kız için çıldırıyor.
- A boy and a girl are sitting on the fence.
- Bir oğlan ve bir kız çitin üzerinde oturuyor.
- The girl is buying milk at the supermarket.
- Kız süpermarketten süt alıyor.
- The poem was written by a girl.
- Şiir bir kız tarafından yazılmış.
- The girl who'd got lost sobbed as she said her name.
- Kaybolan kız adını söylerken hıçkırarak ağladı.
- Do you like this girl?
- Bu kızdan hoşlanıyor musun?
- Layla was a girl then.
- Layla o zamanlar küçük bir kızdı.
- I heard a little girl crying.
- Küçük bir kızın ağladığını duydum.
- He married a dark-haired Italian girl.
- Siyah saçlı bir İtalyan kızla evlendi.
- The girl closely resembles my dead mother.
- Kız ölmüş anneme çok benziyor.
- Tom met a girl about his age.
- Tom kendi yaşlarında bir kızla tanıştı.
- This is the girl you asked to see.
- Bu, görmek istediğin kız.
- I think you're the kind of girl I'd like to marry.
- Sanırım sen evlenmek istediğim türden bir kızsın.
- I remember you often went to Betty's house to tea when you were a little girl.
- Sen küçük bir kızken sık sık Betty'nin evine çaya gittiğini hatırlıyorum.
- I once dated a girl just like Mary.
- Bir zamanlar tam Mary gibi bir kızla çıkıyordum.
- The girl had a big red hat.
- Kızın büyük bir kırmızı şapkası vardı.
- Fadil met a charming girl named Dania.
- Fadıl, Dania adında çekici bir kızla tanıştı.
- He married a girl that he chose for himself.
- O kendisi için seçtiği kızla evlendi.
- The girl appeared sick.
- Kız hasta görünüyordu.
- She is a very shy girl.
- O çok utangaç bir kız.
- I will employ the girl, because she can speak French.
- Kızı işe alacağım çünkü Fransızca konuşabiliyor.
- Are you still dating the same girl?
- Hâlâ aynı kızla mı flört ediyorsun?
- How many dolls did you have when you were a little girl?
- Küçük bir kızken kaç tane bebeğin vardı?
- She's a modern girl.
- O modern bir kızdır.
- That girl is really shy.
- Bu kız gerçekten utangaç.
- A girl asked Tom to dance.
- Bir kız Tom'un dans etmesini istedi.
- I see the girl.
- Kızı görüyorum.
- I'm just an average girl.
- Ben sıradan bir kızım.
- This girl's eyes are blue.
- Bu kızın gözleri mavi.
- Son, are you watching girl cartoons again?
- Oğlum, yine kız çizgi filmleri mi seyrediyorsun?
- No other girl in my class is prettier than Linda.
- Sınıfımda hiçbir kız Linda'dan daha güzel değil.
- As I thought, Catherine is a beautiful girl after all.
- Düşündüm gibi, Catherine sonuçta güzel bir kız.
- She's a smart girl.
- O akıllı bir kız.
- The boy was speechless when talking to a girl.
- Bir kızla konuşurken çocuğun nutku tutuldu.
- The girl talking with Jim is Mary.
- Jim ile konuşan kız Mary'dir.
- She's a clever girl.
- O zeki bir kız.
- What kind of girl do you think I am?
- Ne tür bir kız olduğumu düşünüyorsun?
- This girl is the flower of the school.
- Bu kız okulun çiçeği.
- That girl is Mary.
- O kız, Mary'dir.
- Was that the girl who was looking at you?
- Sana bakan kız o muydu?
- Who's that girl sitting over there?
- Şurada oturan kız kim?
- Tom dressed like a girl.
- Tom bir kız gibi giyinmişti.
- The girl is playing with her doll.
- Kız oyuncak bebeğiyle oynuyor.
- I'll introduce you to a nice girl.
- Seni güzel bir kızla tanıştıracağım.
- Layla was just a little girl.
- Layla sadece küçük bir kızdı.
- Are they going to have a boy or a girl?
- Kız mı erkek mi olacak?
- Do you recognize that girl?
- O kızı tanıyor musunuz?
- I am a Christian girl.
- Ben Hristiyan bir kızım.
- Do you see that cute girl over there?
- Oradaki sevimli kızı görüyor musun?
- This music reminds me of that girl.
- Bu müzik bana o kızı hatırlatır.
- A girl appeared before me.
- Benim önümde bir kız göründü.
- Leave the poor girl alone.
- Zavallı kızı rahat bırak.
- Peter fell in love with the girl.
- Peter kıza aşık olmuştu.
- That girl has very delicate features.
- O kızın çok narin özellikleri var.
- The girl swimming in the pool is my cousin.
- Havuzda yüzen kız, benim kuzenim.
- She is a beautiful girl with blonde hair and blue eyes.
- O sarı saçlı ve mavi gözlü güzel bir kızdır.
- I'm dating a girl named Mary.
- Mary adında bir kızla çıkıyorum.
- Tom saw a girl sitting all alone, so he went over to talk to her.
- Tom tek başına oturan bir kız gördü ve onunla konuşmak için yanına gitti.
- You'll never find a girl like her.
- Onun gibi bir kızı asla bulamazsın.
- He married a girl older than he.
- Kendisinden büyük bir kızla evlendi.
- You're a peculiar girl.
- Tuhaf bir kızsın.
- Layla thought that Fadil was talking to a girl.
- Leyla, Fadıl'ın bir kızla konuşuyor olduğunu düşündü.
- The girl staring back at me was angry.
- Bana dik dik bakan kız öfkeliydi.
- I am a girl.
- Ben bir kızım.
- The instant the girl saw her mother, she burst out crying.
- Kız annesini görür görmez ağlamaya başladı.
- Everyone was friendly to the new girl.
- Herkes yeni kıza karşı cana yakındı.
- Tom is married to a very pretty girl.
- Tom çok sevimli bir kızla evlidir.
- Tom and his wife adopted a girl whose parents had been killed in an automobile accident.
- Tom ve karısı, ailesi bir otomobil kazasında ölen bir kızı evlat edinmişler.
- Tom knows a girl who can speak French quite well.
- Tom Fransızcayı oldukça iyi konuşabilen bir kız tanıyor.
- Kumi is the girl whose father likes dogs.
- Babası köpekleri seven kız, Kumi.
- She's not the right girl for you.
- O sizin için doğru kız değil.
- The young girl was chased by the old man.
- Genç kız yaşlı adam tarafından takip edildi.
- She's a very timid girl.
- Çok ürkek bir kız.
- I saw a girl with long hair.
- Ben uzun saçlı bir kız gördüm.
- The girl rowing a boat is my cousin.
- Botta kürek çeken kız, kuzenimdir.
- Who was that girl you were with at the beach today?
- Bugün plajda beraber olduğun kız kimdi?
- Tom met a girl named Mary last night.
- Tom dün gece Mary adında bir kızla tanıştı.
- The girl you were talking to is my sister.
- Konuştuğun kız benim kardeşim.
- Every girl in the class had a crush on Tom.
- Sınıftaki her kız Tom'a aşıktı.
- The girl is pulling her mom's hair.
- Kız annesinin saçını çekiyor.
- That girl over there is very fat.
- Şuradaki kız çok şişman.
- I had a phone call from a girl.
- Bir kızdan telefon aldım.
- What a kind girl she is!
- Ne kadar nazik bir kız!
- The girl dressed in white is his fiancée.
- Beyaz elbiseli kız onun nişanlısı.
- The girl was laughed at by all her classmates.
- Kıza tüm sınıf arkadaşları gülüyordu.
- Tom married an older girl.
- Tom, daha yaşlı bir kızla evlendi.
- She did not act like a normal girl.
- Normal bir kız gibi davranmıyordu.
- I hate this girl.
- Bu kızdan nefret ediyorum.
- This girl sings pretty well.
- Bu kız oldukça iyi şarkı söylüyor.
- The girl talking with Tom is Mary.
- Tom'la konuşan kız Mary'dir.
- A beautiful girl sat next to me.
- Güzel bir kız yanıma oturdu.
- Sami raped a girl.
- Sami bir kıza tecavüz etti.
- Anna is a little girl.
- Anna küçük bir kız.
- The girl did nothing but read all day.
- Kız bütün gün okumaktan başka bir şey yapmadı.
- The girl waiting for that boy is a friend of mine.
- O çocuğu bekleyen kız benim bir arkadaşım.
- That girl is arrogant because of her beauty.
- O kız güzelliği yüzünden kibirli.
- When Tom was a kid, he became obsessed with the girl who lived across the street from him.
- Tom çocukken, onun karşısındaki caddede yaşayan kıza saplantılı oldu.
- Sami wasn't interested in any girl.
- Sami herhangi bir kızla ilgilenmiyordu.
- She's a plain looking girl.
- Sade görünümlü bir kız.
- The girl with long hair is Mary.
- Uzun saçlı kız Mary'dir.
- I see the girl is beautiful.
- Görüyorum ki kız çok güzel.
- A girl is playing the flute.
- Bir kız flüt çalıyor.
- Do you love me just because I'm a Chinese girl?
- Beni sırf Çinli bir kız olduğum için mi seviyorsunuz?
- Ann is a little girl.
- Ann, küçük bir kızdır.
- The girl has a sweet heart.
- Kızın tatlı bir kalbi var.
- Tom is not a girl.
- Tom bir kız değil.
- I sometimes wonder if I am a girl.
- Bazen bir kız olup olmadığımı merak ediyorum.
- I think that girl cut her hair to give herself a new look.
- Sanırım o kız kendine yeni bir görünüm vermek için saçlarını kestirdi.
- I saw Tom talking to a beautiful girl.
- Tom'un güzel bir kızla konuştuğunu gördüm.
- The girl walking over there is my daughter.
- Orada yürüyen kız, benim kızım.
- The reckless girl climbed the tree regardless of danger.
- Umarsız kız, tehlikeyi düşünmeden ağaca tırmandı.
- Tom met a pretty girl at the party.
- Tom partide güzel bir kızla tanıştı.
- Layla was a bad girl and Sami was a bad boy.
- Leyla kötü bir kızdı ve Sami kötü bir çocuktu.
- That girl, she's so beautiful that no boy dares approach her.
- O kız o kadar güzel ki hiçbir erkek ona yanaşmaya cüret edemez.
- No girl in my class is prettier than Linda.
- Sınıfımdaki hiçbir kız Linda'dan daha güzel değil.
- The girl walking with Tom is Mary.
- Tom'la yürüyen kız Mary'dir.
- The girl wearing a white dress is my sister.
- Beyaz elbise giyen kız benim kardeşim.
- The girl who is dressed in white is my fiancée.
- Beyaz giymiş kız benim nişanlım.
- I met a girl who knows Tom.
- Tom'u bilen bir kızla tanıştım.
- I am an 11-year-old girl.
- Ben 11 yaşında bir kızım.
- The girl was used to sitting up till late.
- Kız geç vakte kadar uyanık durmaya alışmıştı.
- A little girl, with tears in her eyes, searched for her mother.
- Küçük bir kız, gözlerinde yaşlarla annesini arıyordu.
- The girl playing the piano is my sister.
- Piyano çalan kız, benim kardeşim.
- What a beautiful girl she is.
- Ne güzel bir kız.
- You look like a little girl in that dress.
- O elbisenin içinde küçük bir kıza benziyorsun.
- She's not the kind of girl you think she is.
- O senin düşündüğün gibi bir kız değil.
- She was a girl with finely chiseled features.
- İnce hatları olan bir kızdı.
- The girl trembled with fear.
- Kız korkudan titredi.
- He met the girl on his way home yesterday.
- Dün eve dönerken kızla tanıştı.
- Emily is my favourite girl.
- Emily benim en sevdiğim kız.
- This girl is incredibly hot.
- Bu kız inanılmaz ateşli.
- A girl is playing the flute.
- Bir kız, flüt çalıyor.
- I know an American girl who speaks Japanese very well.
- Japonca'yı çok iyi konuşan bir Amerikalı kız tanıyorum.
- When I met Tom, he was dating a girl named Mary.
- Tom'la tanıştığımda Mary adlı bir kızla çıkıyordu.
- He saw a pretty girl.
- O güzel bir kız gördü.
- The girl rowing a boat is my cousin.
- Kayıkta kürek çeken kız, benim kuzenim.
- The girl waiting for that boy is a friend of mine.
- O oğlanı bekleyen kız benim bir arkadaşımdır.
- A little girl caught her fingers in the door.
- Küçük bir kız parmaklarını kapıya sıkıştırdı.
- A girl was making a speech in the park.
- Bir kız parkta bir konuşma yapıyordu.
- A pretty girl like you will definitely be noticed.
- Senin gibi güzel bir kız kesinlikle fark edilir.
- Aren't you the girl Tom has been dating?
- Sen Tom'un çıktığı kız değil misin?
- He smiled at the girl.
- Kıza gülümsedi.
- Sami started talking to this girl from Egypt.
- Sami Mısır'dan bir kızla konuşmaya başladı.
- What kind of girl are you?
- Ne tür bir kızsın sen?
- Tom is dancing with another girl.
- Tom başka bir kızla dans ediyor.
- Every boy and girl knows him.
- Tüm kızlar ve erkekler onu tanır.
- The girl likes the music.
- Kız müziği sever.
- That girl who has long hair is Judy.
- Uzun saçlı kız Judy'ydi.
- The girl, who had her head on the boy's shoulder, looked around in surprise.
- Başını delikanlının omzuna koyan kız şaşkınlıkla etrafına bakındı.
- That girl over there is my sister.
- Oradaki şu kız benim kız kardeşim.
- That girl has very delicate features.
- O kızın çok hassas özellikleri var.
- She's the girl of my dreams.
- O benim hayallerimin kızı.
- You're a beautiful girl.
- Sen güzel bir kızsın.
- I have never heard that girl say no.
- O kızın hayır dediğini hiç duymadım.
- He praised the girl for her honesty.
- Kızı dürüstlüğü için övdü.
- Who are you, a good guy or a pretty girl?
- Kimsin sen, iyi bir adam mı yoksa güzel bir kız mı?
- Everyone was friendly to the new girl.
- Herkes yeni kıza dostça davrandı.
- I know a girl who speaks French well.
- Fransızcayı iyi konuşan bir kız tanıyorum.
- A little girl, with tears in her eyes, searched for her mother.
- Gözlerinde yaşlar olan küçük bir kız annesini arıyordu.
- This girl sings pretty well.
- Bu kız çok güzel şarkı söylüyor.
- I saw the girl swimming in the river.
- Nehirde yüzen kızı gördüm.
- What a bad girl!
- Ne kötü bir kız!
- The girl opened her eyes, saw the bear, and fled toward the window.
- Kız gözlerini açtı, ayıyı gördü ve pencereye doğru kaçtı.
- The girl said that she had never heard of such a person.
- Kız böyle birini hiç duymadığını söyledi.
- The girl with blue eyes is Jane.
- Mavi gözlü kız Jane.
- There is a girl reading under a tree.
- Bir ağacın altında okuyan bir kız var.
- The girl sitting next to you on the bench was very attractive.
- Bankta yanında oturan kız çok çekiciydi.
- The girl drank down the milk in one gulp.
- Kız, sütü tek yudumda içti.
- The girl seems to be rich.
- Kız zengin görünüyor.
- Who is the girl standing at the door?
- Kapıda duran kız kim?
- Layla was the only girl in the room.
- Layla odadaki tek kızdı.
- The only girl Tom has ever dated is Mary.
- Tom'un çıktığı tek kız Mary'dir.
- You're the best-looking girl in the room.
- Odadaki en güzel kız sensin.
- This girl is not ashamed of anything.
- Bu kız hiçbir şeyden utanmaz.
- Are you interested in that girl?
- O kız ile ilgileniyor musunuz?
- Shinya married a pretty girl.
- Shinya güzel bir kızla evlendi.
- I love a girl, but I'll never tell her about it.
- Bir kızı seviyorum ama bunu ona asla söylemem.
- I refuse to herd geese any longer with that girl.
- Ben artık o kızla kazları gütmeyi reddediyorum.
- The girl made an awkward bow.
- Kız garip bir selam verdi.
- Long long ago, there lived a pretty girl.
- Uzun uzun zaman önce güzel bir kız yaşardı.
- I know a girl who speaks French.
- Fransızca konuşan bir kız tanıyorum.
- That girl is hot.
- Bu kız çok seksi.
- The girl seems to be rich.
- Kız zengin gibi görünüyor.
- I was attracted to the girl.
- Ben kızın cazibesine kapıldım.
- Tom met a pretty girl at the party.
- Tom partide hoş bir kızla tanıştı.
- Do you know the girl waving at us over there?
- Şurada bize el sallayan kızı tanıyor musun?
- He praised the girl for her honesty.
- Dürüstlüğü için kızı övdü.
- When Tom was a kid, he became obsessed with the girl who lived across the street from him.
- Tom çocukken, sokağın karşısında oturan kıza kafayı takmıştı.
- The girl was visibly shaken after the accident.
- Kız kazadan sonra gözle görülür şekilde sarsılmıştı.
- She's a modern girl.
- O modern bir kız.
- Nancy was the first girl to come.
- Nancy, gelen ilk kızdı.
- He got caught kissing a girl in the back seat of the car.
- Arabanın arka koltuğunda bir kızı öperken yakaladı.
- I know the girl playing tennis.
- Tenis oynayan kızı tanıyorum.
- Who's that girl waving at me?
- Bana el sallayan kız kim?
- Tom had never kissed a girl before he kissed Mary.
- Tom, Mary'yi öpmeden önce hiç bir kızı öpmemişti.
- She is my dream girl.
- O benim hayalimdeki kız.
- The naughty boys kept egging on their friend to pull the girl's hair.
- Yaramaz çocuklar kızın saçını çekmesi için arkadaşlarını kışkırtmaya devam ettiler.
- What a charming girl you are!
- Ne çekici bir kızsın!
- That's a pretty girl.
- Güzel bir kız.
- Maria is a very polite, simple girl.
- Maria çok kibar, sıradan bir kız.
- All in all, after ten years of searching, my friend got married to a girl from the Slantsy region.
- Sonuç olarak, on yıllık arayıştan sonra arkadaşım Slantsy bölgesinden bir kızla evlendi.
- The girl wearing the blue coat is my daughter.
- Mavi mont giyen kız benim kızım.
- I know the girl.
- Kızı tanıyorum.
- The girl singing with Tom is Mary.
- Tom'la şarkı söyleyen kız Mary'dir.
- The girl opened her eyes, saw the bear, and fled to the window.
- Kız gözlerini açtı, ayıyı gördü ve pencereye doğru kaçtı.
- This girl speaks English and German.
- Bu kız İngilizce ve Almanca konuşur.
- Mother gave the girl a ring.
- Annesi kıza bir yüzük verdi.
- A crying girl opened the door.
- Ağlayan bir kız kapıyı açtı.
- Where is the girl studying?
- Kız nerede ders çalışıyor?
- The girl burst into tears.
- Kız gözyaşlarına boğuldu.
- He married a girl that he chose for himself.
- Kendi seçtiği bir kızla evlendi.
- The girl has golden hair.
- Kızın altın sarısı saçları var.
- I've never seen Tom with a girl before.
- Tom'u daha önce bir kızla hiç görmedim.
- I met the girl in the park the other day, and I saw her again.
- Geçen gün parkta kızla tanıştım ve onu tekrar gördüm.
- Sami never met this girl in his life.
- Sami bu kızla hayatında hiç karşılaşmamıştı.
- I am a nice, good-looking girl looking for the man of my life.
- Ben hayatımın erkeğini arayan hoş ve güzel bir kızım.
- Tom knows a girl named Mary.
- Tom, Mary adında bir kız tanıyor.
- Junko is a beautiful girl.
- Junko güzel bir kız.
- That girl knows German and English.
- Bu kız Almanca ve İngilizce biliyor.
- The young man saved the girl from drowning.
- Genç adam kızı boğulmaktan kurtardı.
- That girl is arrogant because of her beauty.
- Kız, güzelliği nedeniyle kibirli.
- The girl said she was going shopping with her mother, and didn't listen to what I said.
- Kız annesi ile birlikte alışverişe gideceğini söyledi ve söylediğimi dinlemedi.
- Tom looks a little bit like a girl.
- Tom biraz kıza benziyor.
- Yes, she was a shy girl.
- Evet, utangaç bir kızdı.
- You're an interesting girl.
- Sen ilginç bir kızsın.
- A girl came running, with her hair streaming in the wind.
- Bir kız rüzgârda akan saçlarıyla koşarak geldi.
- That girl looks boyish.
- O kız erkek çocuğu gibi görünüyor.
- The girl opened her eyes, saw the bear, and fled toward the window.
- Kız gözlerini açtı, ayıyı gördü ve pencereye doğru koştu.
- I've never seen such a lovely girl.
- Hiç bu kadar güzel bir kız görmemiştim.
- Both the boy and the girl are clever.
- Hem oğlan hem de kız akıllı.
- First things first, let's go to the girl with her head in the clouds.
- İlk olarak, kafası bulutlarda olan kıza gidelim.
- Where are you going in such a hurry, girl?
- Böyle aceleyle nereye gidiyorsun, kız?
- A girl was attacked tonight.
- Bu gece bir kız saldırıya uğradı.
- Hello, girl with the red dress!
- Merhaba, kırmızı elbiseli kız!
- There's a girl missing.
- Bir kız eksik.
- He fell in love with the girl.
- O, kıza aşık oldu.
- Mary's favorite superhero is Squirrel Girl.
- Mary'nin en sevdiği süper kahraman Sincap Kız.
- You're a cute girl.
- Sen tatlı bir kızsın.
- She is a girl and I'm a boy.
- O bir kız ve ben bir oğlanım.
- The girl is Irish.
- Kız İrlandalı.
- Don't you want to know who that girl is?
- O kızın kim olduğunu bilmek istemiyor musun?
- The young girl hugged Tom.
- Genç kız Tom'a sarıldı.
- The girl let the bird go.
- Kız kuşu azat etti.
- Tom gave the girl his phone number.
- Tom kıza telefon numarasını verdi.
- The girl did nothing but cry.
- Kız ağlamaktan başka bir şey yapmadı.
- She's a great girl.
- O harika bir kız.
- I am one lucky girl to have such wonderful friends, family, and boyfriend.
- Böyle harika arkadaşlara, aileye ve erkek arkadaşa sahip olduğum için şanslı bir kızım.
- This girl speaks English and German.
- Bu kız İngilizce ve Almanca konuşuyor.
- The girl paused and smiled; the young man paused and sighed.
- Kız durdu ve gülümsedi; genç adam durdu ve içini çekti.
- Layla was just a little girl.
- Leyla sadece küçük bir kızdı.
- The girl reads with her grandfather.
- Kız büyükbabasıyla kitap okuyor.
- Are you the girl Tom has been dating?
- Tom'un çıktığı kız sen misin?
- Dan was forced into an unhappy marriage with girl he had never loved.
- Dan hiç sevmediği bir kızla mutsuz bir evliliğe zorlanmıştı.
- Do you know where the girl lives?
- Kızın nerede yaşadığını biliyor musun?
- The past 6 months have made me a very happy girl.
- Son 6 ay beni çok mutlu bir kız yaptı.
- My friend saved the girl at the risk of his own life.
- Arkadaşım kendi hayatını tehlikeye atarak kızı kurtardı.
- The girl who's talking with Tom is Mary.
- Tom ile konuşan kız Mary.
- I met an American girl.
- Bir Amerikalı kızla karşılaştım.
- What a cute little girl!
- Ne tatlı küçük bir kız!
- You look like a little girl.
- Küçük bir kız gibi görünüyorsun.
- The girl with long hair is Mary.
- Uzun saçlı kızın adı Mary.
- Tom said that, from childhood, he had felt like a girl who had been born in the body of a man.
- Tom, çocukluğundan beri kendini erkek bedeninde doğmuş bir kız gibi hissettiğini söyledi.
- That girl looks very cute.
- Bu kız çok tatlı görünüyor.
- Tom met a girl named Mary last weekend.
- Tom geçen hafta sonu Mary adında bir kızla tanıştı.
- That girl is walking slowly.
- O kız yavaş yürüyor.
- The girl looked so pale.
- Kız çok solgun görünüyordu.
- Ann is a little girl.
- Ann, küçük bir kız.
- The girl Tom is talking with is Mary.
- Tom'un konuştuğu kız Mary.
- A girl stood there crying.
- Bir kız orada ağlayarak duruyordu.
- Aren't you still dating the same girl?
- Hala aynı kızla çıkmıyor musun?
- That girl isn't able to ride a bicycle.
- Şu kız bisiklet süremiyor.
- The girl reading a book is Kate.
- Bir kitap okuyan kız Kate'tir.
- The girl bought milk from the market.
- Kız, marketten süt satın aldı.
- What's the name of the girl we saw at the festival?
- Festivalde gördüğümüz kızın adı nedir?
- That girl drives me crazy.
- O kız beni çıldırtıyor.
- The girl's father is a doctor.
- Kızın babası bir doktor.
- What's the name of the girl we saw at the festival?
- Festivalde gördüğümüz kızın adı ne?
- Who's the girl in this picture?
- Bu resimdeki kız kim?
- What was the name of the girl?
- Kızın adı neydi?
- The poor girl went out of her mind.
- Zavallı kız aklını yitirdi.
- That girl at the bar gave you a fake phone number, didn't she?
- Bardaki o kız sana sahte bir telefon numarası verdi, değil mi ?
- Is it possible that a 22 year old girl never had erotic dreams?
- 22 yaşında bir kızın hiç erotik rüya görmemiş olması mümkün mü?
- She is an angel of a girl.
- Melek gibi bir kızdır.
- I know the girl who is making cakes.
- Kek yapan kızı tanıyorum.
- As I thought, Catherine is a beautiful girl after all.
- Düşündüğüm gibi, Catherine her şeye rağmen güzel bir kız.
- Tom married a rich girl.
- Tom zengin bir kızla evlendi.
- Sami fell in love with a Muslim girl named Layla.
- Sami, Layla adında Müslüman bir kıza aşık oldu.
- Who was that girl I saw you dancing with?
- Birlikte dans ettiğini gördüğüm o kız kimdi?
- Because you're a sweet and lovely girl.
- Çünkü sen, tatlı ve güzel bir kızsın.
- Wait, did you say girl or guy?
- Bekle, kız mı dedin yoksa oğlan mı?
- Beth is an odd girl who likes snakes.
- Beth, yılanlardan hoşlanan tuhaf bir kız.
- The police arrested the man who had murdered the girl.
- Kızı öldüren adamı polis tutukladı.
- The girl speaks English very well.
- Kız çok iyi İngilizce konuşuyor.
- Are you still seeing the same girl?
- Hâlâ aynı kızla mı görüşüyorsun?
- I've never seen such a beautiful girl.
- Hiç bu kadar güzel bir kız görmemiştim.
- The girl at the door is Lucy.
- Kapıdaki kız Lucy.
- The girl is eating bread.
- Kız ekmek yiyor.
- Tom didn't know who the girl was.
- Tom kızın kim olduğunu bilmiyordu.
- What happened to the German girl?
- Alman kıza ne oldu?
- Who's the girl at the door?
- Kapıdaki kız kim?
- The girl was aware of the danger.
- Kız tehlikenin farkındaydı.
- Jolanta is a very beautiful teenager girl from Bronisław's university.
- Jolanta, Bronisław'ın üniversitesinden çok güzel bir genç kız.
- The girl melted into tears.
- Kız gözyaşlarına boğuldu.
- The girl did not say anything.
- Kız hiçbir şey söylemedi.
- I was not a happy girl.
- Mutlu bir kız değildim.
- I was very much infatuated with that girl.
- O kıza çok aşıktım.
- What happened to the girl you were sharing the bedroom with?
- Yatak odanı paylaştığın kıza ne oldu?
- I've been looking for a girl like you.
- Senin gibi bir kız arıyorum.
- We love the same girl.
- Aynı kızı seviyoruz.
- That girl drives me crazy.
- O kız beni deli ediyor.
- The boy and the girl felt awkward after they confessed their love for each other.
- Oğlan ve kız birbirlerine aşklarını itiraf ettikten sonra kendilerini garip hissettiler.
- You can't blame a girl for trying.
- Çabaladığı için bir kızı suçlayamazsın.
- Sami was talking to another girl.
- Sami başka bir kızla konuşuyordu.
- The girl said she was going shopping with her mother, and didn't listen to what I said.
- Kız annesiyle alışverişe gideceğini söyledi ve söylediklerimi dinlemedi.
- Lucy is a pretty little girl.
- Lucy, oldukça küçük bir kız.
- I really like that girl.
- O kızdan gerçekten hoşlanıyorum.
- My niece is a serious girl.
- Yeğenim ciddi bir kızdır.
- I refuse to herd geese any longer with that girl.
- O kızla daha fazla kaz gütmeyi reddediyorum.
- The girl said she was going shopping with her mother, ignoring what she was told.
- Kız kendine söyleneni görmezden gelerek annesiyle alışverişe gideceğini söyledi.
- You're an interesting girl.
- İlginç bir kızsın.
- The girl over there waiting for Tom is a friend of mine.
- Orada Tom'u bekleyen kız benim bir arkadaşım.
- The girl was called Elizabeth after her grandmother.
- Kıza büyükannesinin anısına Elizabeth adı verildi.
- The girl vanished like magic.
- Kız, sihir gibi kayboldu.
- That girl is hot.
- O kız seksi.
- She is just a little girl.
- O yalnızca küçük bir kız.
- We love that girl.
- O kızı seviyoruz.
- He has a crush on this girl.
- Bu kıza aşık.
- A pretty girl with black hair was in the park.
- Parkta siyah saçlı güzel bir kız vardı.
- Dan was forced into an unhappy marriage with girl he had never loved.
- Dan hiç sevmediği bir kızla mutsuz bir evliliğe zorlandı.
- I'm not an easy girl.
- Ben kolay bir kız değilim.
- The mother gave the girl a ring.
- Annesi kıza bir yüzük verdi.
- Tom and his wife adopted a girl.
- Tom ve karısı bir kız evlat edindiler.
- She is more beautiful than any other girl.
- Diğer tüm kızlardan daha güzel.
- She must have been a pretty girl when she was young.
- Gençken hoş bir kız olmalı.
- She's the most popular girl in the class.
- O, sınıftaki en popüler kızdır.
- The dog saved the girl's life.
- Köpek kızın hayatını kurtardı.
- The girl had a large red hat on.
- Kızın başında büyük kırmızı bir şapka vardı.
- I called him, but a girl answered the phone.
- Onu aradım ama bir kız telefona cevap verdi.
- The girl standing over there is Mary.
- Orada ayakta duran kız, Mary.
- That girl wants a good slap!
- Şu kız iyi bir tokat istiyor!
- Tom is apparently dating a girl named Mary.
- Tom görünüşe göre Mary adında bir kızla çıkıyor.
- Don't let that girl interfere with your studies.
- O kızın derslerine karışmasına izin verme.
- Sami picked up the girl.
- Sami kızı aldı.
- Tom wrote a short story about a young girl and her dog.
- Tom genç bir kız ve köpeği hakkında kısa bir hikaye yazdı.
- You were the first girl I ever kissed.
- Öptüğüm ilk kız sendin.
- A girl was assaulted on the métro.
- Metroda bir kız saldırıya uğradı.
- The girl with blue eyes is Jane.
- Mavi gözlü kız, Jane'dir.
- The police arrested the man who had murdered the girl.
- Polis, kızı öldüren adamı tutukladı.
- Joe is madly in love with that girl.
- Joe o kıza deli gibi aşık.
- I fell in love with a girl I met in Boston last year.
- Geçen yıl Boston'da tanıştığım bir kıza aşık oldum.
- I know a girl who can ride a unicycle.
- Tek tekerlekli bisiklete binebilen bir kız tanıyorum.
- Hurry up, girl!
- Acele et, kızım!
- Why can't I remember the name of the girl I'm trying to forget?
- Neden unutmaya çalıştığım kızın adını hatırlayamıyorum.
- Fadil dated a Muslim girl from Egypt.
- Fadıl, Mısırlı Müslüman bir kızla flört etti.
- The girl has a soft heart.
- Kızın yumuşak bir kalbi var.
- You're a beautiful girl.
- Çok güzel bir kızsın.
- He rescued a girl from drowning and was given a reward.
- Bir kızı boğulmaktan kurtardığı için ona ödül verildi.
- That girl is very attractive.
- O kız çok çekici.
- A stranger asked the girl whether her father was at home or at his office.
- Bir yabancı kıza babasının evde mi yoksa ofiste mi olduğunu sordu.
- The girl got her fingers caught in the door.
- Kızın parmakları kapıya sıkıştı.
- I've met that girl before.
- O kızla daha önce tanışmıştım.
- The girl singing with Tom is Mary.
- Tom'la birlikte şarkı söyleyen kız Mary.
- That girl just drives me wild.
- Bu kız beni deli ediyor.
- What girl are you talking about?
- Hangi kızdan bahsediyorsun?
- Look at that girl.
- Şu kıza bak.
- The girl's voice became weaker and weaker.
- Kızın sesi gittikçe zayıfladı.
- I want to have a girl and I will name her Yagmur.
- Bir kızım olsun istiyorum ve adını Yağmur koyacağım.
- That girl isn't dumb.
- O kız aptal değil.
- The girl who works at the bakery is cute.
- Fırında çalışan kız çok tatlı.
- The girl did not say anything.
- Kız, bir şey söylemedi.
- As far as I know, she is a kind girl.
- Bildiğim kadarıyla, o iyi bir kız.
- You seem like a nice girl.
- İyi bir kıza benziyorsun.
- We haven't found the girl.
- Kızı bulamadık.
- She's a very lucky girl.
- O da çok şanslı bir kız.
- A crying girl opened the door.
- Kapıyı ağlayan bir kız açtı.
- The girl wore yellow ribbons in her hair.
- Kız saçına sarı kurdeleler taktı.
- Yanni impersonated a girl on Facebook.
- Yanni Facebook'ta bir kızı taklit etti.
- The girl combed her doll's hair.
- Kız oyuncak bebeğinin saçını taradı.
- The girl started to sob.
- Kız hıçkırarak ağlamaya başladı.
- Then the girl kissed me.
- Sonra kız beni öptü.
- Who's that girl waving at you?
- Sana el sallayan o kız kim?
- I'm walking with a girl in the garden.
- Bahçede bir kızla yürüyorum.
- The girl looked ill.
- Kız hasta görünüyordu.
- She was jealous from him talking to another girl.
- O başka bir kızla konuştuğunda kıskanıyordu.
- The girl is too shy.
- Kız çok çekingen.
- The girl that plays the piano is my sister.
- Piyano çalan kız benim kardeşim.
- Sami never met this girl in his life.
- Sami bu kızla hayatında hiç tanışmamıştı.
- This girl is from Japan.
- Bu kız Japonya'dan.
- That girl is so beautiful that she attracts even the most self-possessed men.
- Bu kız o kadar güzel ki, en kendini beğenmiş erkekleri bile cezbediyor.
- The girl wrote something on the page of the book.
- Kız kitabın sayfasına bir şey yazdı.
- She used to be a very shy girl.
- Eskiden çok utangaç bir kızdı.
- I bought the girl a sweater.
- Kıza bir kazak aldım.
- Who's the girl with you?
- Seninle olan kız kim?
- This girl is really hot.
- Bu kız gerçekten çok seksi.
- Don't be selfish, young girl!
- Bencil olma, genç kız!
- She was jealous when he talked to another girl.
- Başka bir kızla konuştuğunda kıskanırdı.
- What was the girl's name?
- Kızın adı neydi?
- Have you ever kissed a girl?
- Hiç bir kızı öptün mü?
- She's a plain looking girl.
- O sade görünümlü bir kız.
- That man is on trial for the murder of a little girl.
- O adam, küçük bir kızı öldürmekten yargılanıyor.
- That girl is certainly a hard worker.
- Bu kız kesinlikle çok çalışkan.
- The girl went to school in spite of her illness.
- Hastalığına rağmen kız okula gitti.
- The girl lifted her face, still wet with tears.
- Kız hala gözyaşlarıyla hala ıslak olan yüzünü kaldırdı.
- He ogled a girl outside a pub.
- Bir barın dışında bir kıza baktı.
- I talked to the girl you told me about.
- Bana bahsettiğin kızla konuştum.
- The poor girl went out of her mind.
- Zavallı kız aklını kaçırdı.
- She was the first girl I'd ever kissed.
- Öptüğüm ilk kızdı.
- It is said that the girl sold her body.
- Kızın vücudunu sattığı söylenir.
- The girl I went to the movies with is a friend of mine.
- Sinemaya birlikte gittiğim kız benim arkadaşım.
- Tom and John fell in love with the same girl.
- Tom ve John aynı kıza aşık oldular.
- The girl smiled at me.
- Kız bana gülümsedi.
- The girl made a doll out of a piece of cloth.
- Kız bir kumaş parçasından bir oyuncak bebek yaptı.
- Tom came to the party with a girl half his age.
- Tom yarı yaşında bir kızla partiye geldi.
- Who is the girl in this picture?
- Bu resimdeki kız kimdir?
- It is not safe for a girl to go out by herself so late at night.
- Bir kızın gecenin bu saatinde tek başına dışarı çıkması güvenli değil.
- She's by far the tallest girl.
- Açık ara en uzun kız o.
- Who's the girl at the door?
- Kapıdaki kız kimdir?
- The girl exercised on the parallel bars.
- Kız paralel barlarda egzersiz yapıyordu.
- Long long ago, there lived a pretty girl.
- Çok çok uzun zaman önce, güzel bir kız yaşarmış.
- By tomorrow morning this girl will have done it.
- Yarın sabaha kadar bu kız yapmış olacak.
- The girl with blue eyes is Jane.
- Mavi gözleri olan kız Jane'dir.
- The girl likes horses.
- Kız atları seviyor.
- Are you knowing the girl who is over there?
- Oradaki kızın kim olduğunu biliyor musun?
- That man grabbed the young girl's wrist.
- O adam genç kızın bileğini yakaladı.
- A girl asked Tom to dance.
- Bir kız Tom'u dansa davet etti.
- She's a sweet girl.
- O tatlı bir kız.
- He introduced me to a pretty girl.
- O beni güzel bir kızla tanıştırdı.
- I have never seen such a beautiful girl.
- Hiç bu kadar güzel bir kız görmemiştim.
- The girl wore yellow ribbons in her hair.
- Kız saçına sarı kurdeleler takmıştı.
- A girl approached the king from among the crowd.
- Kalabalığın arasından bir kız krala yaklaştı.
- I know that girl from somewhere.
- Bu kızı bir yerden tanıyorum.
- I have met this girl before.
- Bu kızla daha önce tanışmıştım.
- The tall girl picked up the small child.
- Uzun boylu kız küçük çocuğu aldı.
- Dating a much younger girl wasn't a problem for him.
- Çok daha genç bir kızla çıkmak onun için sorun değildi.
- Sometimes you sound like a girl.
- Bazen bir kız gibi görünüyorsun.
- That girl just drives me wild.
- Şu kız beni çıldırtıyor.
- The girl spends hours drawing superhero comics.
- Kız saatlerini süper kahraman çizgi romanları çizerek geçiriyor.
- The girl fainted, but she came to when we threw water on her face.
- Kız bayıldı fakat biz yüzüne su atınca kendine geldi.
- She is a well-mannered girl.
- O iyi huylu bir kız.
- The girl singing over there is my sister.
- Orada şarkı söyleyen kız benim kız kardeşimdir.
- Is she a pretty girl?
- O güzel bir kız mı?
- She's a blonde girl.
- Sarışın bir kız.
- A girl came running, with her hair streaming in the wind.
- Saçları rüzgarda uçuşan bir kız koşarak geldi.
- He is a boy and she is a girl.
- O bir oğlandır ve o da bir kızdır.
- No girl in my class is prettier than Linda.
- Sınıfımdaki hiçbir kız Linda'dan daha güzel değildir.
- He's crazy about a girl called Julie.
- Julie adında bir kız için deli oluyor.
- He was talking to a girl.
- Bir kızla konuşuyordu.
- Calm down, Tatoeba is not a girl, it's just a website.
- Sakin olun, Tatoeba bir kız değil, sadece bir web sitesi.
- Tom has started dating another girl.
- Tom başka bir kızla çıkmaya başladı.
- The girl's name reminds me of my happy school days.
- Kızın adı bana mutlu okul günlerimi hatırlatıyor.
- The lonely girl eats a soggy sandwich.
- Yalnız kız vıcık vıcık bir sandviç yiyor.
- Tom sat on the steps talking to a girl named Mary.
- Tom merdivenlerde oturmuş Mary adında bir kızla konuşuyordu.
- This girl is well educated.
- Bu kız iyi eğitimli.
- The older girl helped set the table.
- Büyük kız masanın kurulmasına yardım etti.
- What's the ideal age for a girl?
- Bir kız için ideal yaş nedir?
- Dan and Linda adopted a lovely little girl.
- Dan ve Linda güzel küçük bir kızı evlat edindi.
- This could make any girl quiver.
- Bu her kızı titretebilir.
- As a little girl, I’d played all over the building—even up in the balcony and in the choir loft.
- Küçük bir kızken binanın her yerinde, hatta balkonda ve koro çatı katında bile oynamıştım.
- The girl who works at that bakery is cute.
- O fırında çalışan kız sevimli.
- Do you know that girl?
- O kızı tanıyor musun?
- I've met that girl before.
- Daha önce o kızla karşılaştım.
- The girl is reading.
- Kız okuyor.
- She is a very kind girl.
- O çok nazik bir kız.
- The girl who's playing the piano is my sister.
- Piyano çalan kız benim kardeşim.
- The girl reads with her grandfather.
- Kız dedesiyle birlikte kitap okuyor.
- He shook hands with the girl.
- Kızla el sıkıştı.
- Ania is a lovely girl.
- Ania güzel bir kız.
- That girl smiled and waved to me.
- O kız gülümsedi ve bana el salladı.
- The girl was afraid of her own shadow.
- Kız kendi gölgesinden korkuyordu.
- The girl who Brown married is a nurse.
- Brown'ın evlendiği kız bir hemşire.
- Isn't that a girl's name?
- O bir kız adı değil mi?
- The girl is happily reading.
- Kız mutlu bir şekilde kitap okuyor.
- That girl is Icelandic, but now she lives in the United States.
- Bu kız İzlandalı, ama şimdi Amerika'da yaşıyor.
- I like the girl I met yesterday afternoon very much.
- Dün öğleden sonra tanıştığım kızdan çok hoşlanıyorum.
- That is the girl whom I know well.
- O, benim iyi tanıdığım kız.
- A girl with blonde hair came to see you.
- Sarı saçlı bir kız seni görmeye geldi.
- The girl has a white horse.
- Kızın beyaz bir atı var.
- Is it a boy or a girl?
- Erkek mi kız mı?
- It's too soon to tell whether it's a boy or a girl.
- Onun bir erkek mi yoksa bir kız mı olduğunu söylemek için çok erken.
- Meg was the only girl that was wearing jeans.
- Meg kot pantolon giyen tek kızdı.
- She's a good-looking girl.
- Yakışıklı bir kız.
- A dessert without cheese is like a one-eyed pretty girl.
- Peynirsiz bir tatlı, tek gözlü güzel bir kız gibidir.
- Sami wasn't interested in any girl.
- Sami bir kızla ilgili değildi.
- Every girl cannot be a ballerina.
- Her kız balerin olamaz.
- The girl has a beautiful doll.
- Kızın çok güzel bir oyuncak bebeği var.
- The nervous girl is in the habit of chewing the end of her pencil.
- Asabi kızın kaleminin arkasını çiğneme alışkanlığı var.
- The girl who sings there is my sister.
- Orada şarkı söyleyen kız benim kız kardeşim.
- That girl told him.
- O kız ona söyledi.
- Last week she gave birth to a beautiful baby girl.
- Geçen hafta güzel bir kız çocuğu dünyaya getirdi.
- She's a very lucky girl.
- O çok şanslı bir kız.
- The girl wanted to tell him the truth, but she couldn't.
- Kız ona gerçeği söylemek istedi ama yapamadı.
- The girl greeted me with a smile.
- Kız beni gülümseyerek karşıladı.
- He fell in love with the girl at first sight.
- İlk görüşte kıza âşık oldu.
- Marika is Finnish, but she looks like an Asian girl.
- Marika Finlandiyalı ama Asyalı bir kıza benziyor.
- The girl spends hours drawing superhero stories.
- Kız saatlerce süper kahraman hikayeleri çiziyor.
- A cute girl caught Tom's eye.
- Güzel bir kız Tom'un dikkatini çekti.
- Tom married a girl much younger than himself.
- Tom kendinden çok daha genç bir kızla evlendi.
- Fadil married a girl who couldn't speak Arabic.
- Fadıl Arapça konuşamayan bir kızla evlendi.
- I didn't know that this was the first time you kissed a girl.
- Bir kızla ilk defa öpüştüğünü bilmiyordum.
- The girl is friendly to me.
- Kız bana dostça davranıyor.
- Tom is dating a girl named Mary.
- Tom, Mary adında bir kızla çıkıyor.
- The boy talks as if he were a girl.
- Oğlan sanki bir kızmış gibi konuşuyor.
- The girl I told you about lives here.
- Sana bahsettiğim kız burada yaşıyor.
- Layla was a healthy little girl.
- Layla sağlıklı küçük bir kızdı.
- She is, indeed, a lovely girl.
- Gerçekten de çok güzel bir kız.
- The girl was homesick.
- Kız yurt özlemi çekiyordu.
- She is a pretty girl to look at.
- O bakacak güzel bir kız.
- My father used to read me stories when I was a little girl.
- Ben küçük bir kızken babam bana hikayeler okurdu.
- Every boy and girl knows Columbus.
- Her kız ve erkek Columbus'u bilir.
- Tom asked me who the girl with red hair was.
- Tom bana kızıl saçlı kızın kim olduğunu sordu.
- Marie was the only girl to wear a skirt.
- Marie bir etek giyen tek kızdı.
- That's a pretty girl.
- O güzel bir kızdır.
- You punch like a girl.
- Bir kız gibi yumruk atıyorsun.
- This girl is much stronger than him.
- Bu kız ondan çok daha güçlü.
- The girl speaks English very well.
- Kız İngilizceyi çok iyi konuşuyor.
- That song reminds me of a certain girl.
- O şarkı bana bir kızı hatırlatıyor.
- I found at my elbow a pretty girl.
- Yanıbaşımda güzel bir kız buldum.
- The girl dressed in white is his fiancée.
- Beyaz giysili kız onun nişanlısıdır.
- That girl has become a woman.
- O kız bir kadın oldu.
- Please introduce me to a cute girl.
- Lütfen beni sevimli bir kızla tanıştır.
- I want to marry a girl like her.
- Onun gibi bir kızla evlenmek istiyorum.
- Tom started screaming like a 15-year old girl.
- Tom 15 yaşındaki bir kız gibi çığlık atmaya başladı.
- The girl is doing homework.
- Kız ev ödevini yapıyor.
- Sami dated a white girl.
- Sami beyaz bir kızla çıktı.
- That is the girl whom I know well.
- Bu, iyi tanıdığım kız.
- She's a very timid girl.
- O çok çekingen bir kız.
- Tom married a girl who couldn't speak French.
- Tom Fransızca konuşamayan bir kızla evlendi.
- The girl on the right is Mary.
- Sağdaki kız Mary.
- The boy stroked the girl on the chin and kissed her on the cheeks.
- Çocuk kızın çenesini okşadı ve yanaklarından öptü.
- The girl with blue eyes is Jane.
- Mavi gözlü kızın adı Jane.
- The girl is blowing bubbles.
- Kız baloncukları üflüyor.
- I met a girl who knows Tom.
- Tom'u tanıyan bir kızla tanıştım.
- The girl broke into tears.
- Kız gözyaşlarına boğuldu.
- I see the girl is beautiful.
- Kızın güzel olduğunu görüyorum.
- She is my dream girl.
- O benim idealimdeki kız.
- She's a shy girl, but very affecctionate.
- Utangaç bir kız ama çok duyarlı.
- This girl is driving me crazy.
- Bu kız beni deli ediyor.
- The girl has grown into a slender woman.
- Kız büyüdü ve ince bir kadın oldu.
- Look at the girl whose hair is long.
- Uzun saçlı kıza bak.
- She's the cutest girl in town.
- O kasabanın en çekici kızı.
- The girl doesn't like juice.
- Kız meyve suyu sevmiyor.
- The girl was pleased when she got a present.
- Kız bir hediye aldığında memnundu.
- The girl playing the piano is my sister.
- Piyano çalan kız kız, kardeşimdir.
- Calm down, Tatoeba is not a girl, it's just a website.
- Sakin ol, Tatoeba bir kız değil, o sadece bir web sitesi.
- You're the first girl I've ever kissed.
- Sen öptüğüm ilk kızsın.
- The girl came without complaint.
- Kız şikayet etmeden geldi.
- Do you know the girl over there?
- Oradaki kızı tanıyor musun?
- Who's the girl in the pink dress, sat over there?
- Orada oturan pembe elbiseli kız kim?
- The girl with the long hair is Mary.
- Uzun saçlı kız Mary.
- The girl who works at the bakery is pretty.
- Fırında çalışan kız şirin.
- The girl started to sob.
- Kız hıçkırmaya başladı.
- He married a very pretty girl.
- O, çok güzel bir kız ile evlendi.
- Tom had never seen a girl as beautiful as Mary before.
- Tom daha önce hiç Mary kadar güzel bir kız görmemişti.
- The girl didn't like to wash dishes.
- Kız bulaşıkları yıkamayı sevmiyordu.
- The girl had to abandon the idea of becoming a singer.
- Kız şarkıcı olma fikrinden vazgeçmek zorunda kaldı.
- That man grabbed the young girl's wrist.
- O adam genç kızın bileğini tuttu.
- The girl I told you about is from Boston.
- Sana bahsettiğim kız Boston'dan.
- The girl sitting over there is Mary.
- Orada oturan kız Mary'dir.
- The cute girl was bitten by a zombie dog and became zombie.
- Sevimli kız zombi bir köpek tarafından ısırıldı ve zombi oldu.
- Tom didn't marry the girl his parents wanted him to.
- Tom ailesinin istediği kızla evlenmedi.
- She's not a bad girl.
- Kötü bir kız değil.
- The prince thought the young girl had been eaten by a dragon.
- Prens, genç kızı bir ejderhanın yediğini düşündü.
- The girl is really hungry.
- Kız gerçekten aç.
- She's a perfectly ordinary girl.
- Tamamen sıradan bir kız.
- I saw Tom kissing another girl.
- Tom'u başka bir kızı öperken gördüm.
- This is actually a guy dressed as a girl.
- Bu aslında kız gibi giyinmiş bir adam.
- I know that girl's name.
- O kızın adını biliyorum.
- She is still a girl.
- O hâlâ bir kız.
- You're the girl of my dreams.
- Sen rüyalarımın kızısın.
- The girl looked around.
- Kız etrafına bakındı.
- She's just the girl next door.
- O sadece bitişik evdeki kız.
- This girl is really hot.
- Bu kız gerçekten seksi.
- Tom was with a girl, but I didn't manage to see who it was.
- Tom bir kızla birlikteydi ama kim olduğunu göremedim.
- An Irish girl is writing.
- İrlandalı bir kız yazıyor.
- The girl wants to know the truth.
- Kız, gerçeği bilmek istiyor.
- She is a beautiful girl with blonde hair and blue eyes.
- Sarı saçlı ve mavi gözlü güzel bir kız.
- The girl sees the boy.
- Kız erkeği görüyor.
- I've never fallen in love with a girl.
- Ben bir kıza hiç âşık olmadım.
- The girl had no one to turn to for advice.
- Kızın tavsiye için başvuracağı kimsesi yoktu.
- That's Tom's girl.
- O, Tom'un kızı.
- The girl is somewhat of a killjoy.
- Kız gıcık bir şey.
- I'm not sure if it's a boy or a girl.
- Kız mı erkek mi emin değilim.
- The girl bought some lip gloss at the convenience store.
- Kız marketten biraz dudak parlatıcısı aldı.
- The girl likes the music.
- Kız müziği seviyor.
- The girl drinks orange juice.
- Kız portakal suyu içiyor.
- Tom is flirting with some girl inside the bar.
- Tom barın içinde bir kızla flört ediyor.
- The girl bought milk from the market.
- Kız marketten süt aldı.
- The girl who wrote this composition is Nancy.
- Bu besteyi yazan kızın adı Nancy.
- The girl was called Elizabeth after her grandmother.
- Kıza büyükannesinden sonra Elizabeth adı verildi.
- Fadil savagely assaulted a nine-year-old girl.
- Fadıl dokuz yaşındaki bir kıza vahşice saldırdı.
- This is a girl.
- Bu bir kız.
- She was the first girl I'd ever kissed.
- Şu ana kadar öptüğüm ilk kızdı.
- She is the cutest girl.
- Çok tatlı bir kız.
- Haven't you ever kissed a girl?
- Hayatında hiç bir kızı öpmedin mi?
- That tall girl standing next to Tom is Mary.
- Tom'un yanında duran uzun boylu kız Mary.
- The girl is small for her age.
- Kız yaşına göre küçük.
- The girl wearing a white dress is my sister.
- Beyaz bir elbise giyen kız benim kız kardeşim.
- The girl tore the cloth.
- Kız kumaşı yırttı.
- Do you recognize that girl?
- Bu kızı tanıdın mı?
- Who's that girl with Tom?
- Tom'un yanındaki kız kim?
- The girl resembles her mother.
- Kız, annesine benziyor.
- He had the fortune to marry a nice girl.
- Onun güzel bir kızla evlenme şansı vardı.
- This girl is my girlfriend.
- O kız benim sevgilim.
- Ania is a lovely girl.
- Ania çok güzel bir kız.
- That girl looks like her mother.
- Bu kız annesine benziyor.
- Tom has a little girl named Mary.
- Tom'un Mary adında küçük bir kızı var.
- Tom met a girl named Mary last night.
- Tom dün gece Mary adlı bir kızla tanıştı.
- The girl that works at the bakery is cute.
- Fırında çalışan kız çok tatlı.
- He finally made up his mind to marry the girl he had met in Paris.
- O sonunda Paris'te tanıştığı kızla evlenme kararını verdi.
- Are you the girl Tom has been seeing?
- Tom'un görüştüğü kız sen misin?
- He met the girl on his way home yesterday.
- Dün eve giderken kızla tanıştı.
- I'm a simple girl.
- Ben basit bir kızım.
- The prince fell in love with a simple peasant girl and married her.
- Prens basit bir köylü kızına aşık oldu ve onunla evlendi.
- Miho is the girl I like best.
- Miho en çok hoşlandığım kızdır.
- Is Nady a boy or a girl?
- Nady bir erkek mi yoksa bir kız mı?
- The girl greeted me with a smile.
- Kız beni tebessümle selamladı.
- They searched for the girl.
- Kızı aradılar.
- He saw the girl.
- Kızı gördü.
- This girl is very awful.
- Bu kız çok kötü.
- The girl screamed with fear, which we all shared.
- Kız, hepimizin paylaştığı korkuyla bağırdı.
- I know the girl who's talking to Tom.
- Tom'la konuşan kızı tanıyorum.
- It was natural that everyone should like the girl.
- Herkesin kızdan hoşlanması doğaldı.
- The girl insisted on being taken to the zoo.
- Kız hayvanat bahçesine götürülme konusunda ısrar etti.
- Who's the lucky girl?
- Şanslı kız kim?
- The girl who is dressed in white is my fiancée.
- Beyaz giyinmiş kız benim nişanlımdır.
- You're the first girl I ever kissed.
- Sen şu ana kadar öptüğüm ilk kızsın.
- Fadil wasn't familiar with that new girl.
- Fadıl o yeni kızı tanımıyordu.
- The girl imagines that she is a doctor.
- Kız bir doktor olduğunu hayal ediyor.
- Let me tell you about a girl I met yesterday.
- Sana dün tanıştığım bir kızdan bahsedeyim.
- This girl's eyes are blue.
- Bu kızın gözleri mavidir.
- I know a very rich girl who only eats seasonal vegetables.
- Sadece mevsim sebzeleri yiyen çok zengin bir kız tanıyorum.
- That girl looks like Mary.
- O kız Mary'ye benziyor.
- The girl was laughed at by all her classmates.
- Kızla tüm sınıf arkadaşları alay etti.
- That girl looks very pretty.
- Şu kız çok güzel gözüküyor.
- The girl was afraid to jump down from the roof.
- Kız, çatıdan aşağıya atlamaya korkuyordu.
- The poor girl made a living by selling flowers.
- Zavallı kız çiçek satarak geçimini sağlıyordu.
- I love a girl, but I'll never tell her about it.
- Ben bir kızı seviyorum ama bunu ona asla söylemeyeceğim.
- Can I tell you that you're a beautiful girl?
- Çok güzel bir kız olduğunu söyleyebilir miyim?
- There was a phone call from a girl.
- Bir kızdan telefon geldi.
- That girl just drives me wild.
- Bu kız beni çılgına çeviriyor.
- Stop crying like a girl.
- Bir kız gibi ağlamayı kes.
- The girl seemed to pay no attention to him.
- Kız ona hiç dikkat etmiyor gibi görünüyordu.
- That girl is so bad.
- O kız çok kötü.
- The girl was looking at him too.
- Kız ona da bakıyordu.
- I wish I had treated the girl more kindly at that time.
- Keşke o zaman kıza daha kibar davransaydım.
- I really like that girl.
- O kızı gerçekten seviyorum.
- I know that girl.
- O kızı tanıyorum.
- The girl in the picture is smiling.
- Resimdeki kız gülümsüyor.
- The girl talked to trees.
- Kız ağaçlarla konuştu.
- She is a beautiful girl.
- O çok güzel bir kız.
- Stop looking at that girl.
- O kıza bakmayı kes.
- We have three boys and one girl.
- Bizim üç oğlumuz bir kızımız var.
- I have never seen a girl more beautiful than you.
- Senden daha güzel bir kız hiç görmedim.
- The girl at the door is Lucy.
- Kapıdaki kız, Lucy'dir.
- Is she a pretty girl?
- Güzel bir kız mı?
- The girl went to sleep.
- Kız uyumaya gitti.
- It's duck soup for a girl of easy virtue to find a new man.
- Yeni bir erkek bulmak, yollu bir kız için çocuk oyucağıdır.
- The girl sitting over there is Nancy.
- Şurada oturan kız, Nancy.
- The girl is reading happily.
- Kız mutlu bir şekilde okuyor.
- The girl shed some tears when her father died.
- Kız babası öldüğünde biraz gözyaşı döktü.
- She was just the kind of girl he had been looking for.
- Tam da aradığı türden bir kızdı.
- When he got back up on his feet, the girl and the goat had disappeared.
- O yine ayağa kalktığında kız ve keçi gözden kaybolmuştu.
- The girl is drinking tea now.
- Kız şu an çay içiyor.
- A girl was assaulted on the métro.
- Bir kız metroda saldırıya uğradı.
- Do you have a girl?
- Bir kızın var mı?
- They're both in love with the same girl.
- İkisi de aynı kıza aşık.
- The girl playing the piano is my daughter.
- Piyano çalan kız benim kızım.
- Tom dressed like a girl for Halloween.
- Tom Cadılar Bayramı için bir kız gibi giyindi.
- That tall girl standing next to Tom is Mary.
- Tom'un yanında duran o uzun kız Mary'dir.
- That girl isn't able to ride a bicycle.
- O kız bisiklete binemiyor.
- When Tom was a kid, he became obsessed with the girl who lived across the street from him.
- Tom çocukken, sokağın karşısında yaşayan kıza kafayı takmıştı.
- Do you know this girl?
- Bu kızı tanıyor musun?
- The girl broke the window.
- Kız camı kırdı.
- The girl is right.
- Kız haklı.
- The boy made fun of the girl.
- Oğlan kızla dalga geçti.
- The girl made an awkward bow.
- Kız uygunsuz bir selamlama yaptı.
- Sami contacted that girl.
- Sami o kızla bağlantı kurdu.
- Please look at the girl who wore the blue clothes.
- Lütfen mavi elbise giymiş kıza bak.
- Layla was the only girl in the room.
- Leyla odadaki tek kızdı.
- The only girl that will even talk to Tom is Mary.
- Tom'la konuşacak tek kız Mary'dir.
- What's the best way to approach a girl?
- Bir kıza yaklaşmanın en iyi yolu nedir?
- Tom married a very pretty girl.
- Tom çok güzel bir kızla evlendi.
- A beautiful girl sat next to me.
- Yanımda güzel bir kız oturuyordu.
- That girl isn't stupid.
- O kız aptal değil.
- Tom and I adopted a girl.
- Tom ve ben bir kız evlat edindik.
- A girl's got to do what a girl's got to do.
- Bir kız, bir kızın yapması gerekeni yapmalı.
- I'm not a little girl anymore.
- Ben artık küçük bir kız değilim.
- The girl was afraid to jump down from the roof.
- Kız çatıdan aşağı atlamaya korkuyordu.
- He almost looks like a girl.
- O neredeyse bir kız gibi görünüyor.
- The girl stood looking into the mirror.
- Kız aynaya bakarak durdu.
- He has two boys and a girl.
- İki oğlu ve bir kızı var.
- Can you introduce me to the girl talking with Tom?
- Beni Tom'la konuşan kızla tanıştırabilir misin?
- A young girl is chased by an old man.
- Genç bir kız yaşlı bir adam tarafından kovalanıyor.
- The girl insisted on being taken to the zoo.
- Kız hayvanat bahçesine götürülmek için ısrar etti.
- She's a good-looking girl.
- O güzel bir kız.
- Why can't I remember the name of the girl I'm trying to forget?
- Unutmaya çalıştığım kızın adını neden hatırlayamıyorum?
- I saw the girl.
- Kızı gördüm.
- You're not a city girl, are you?
- Sen bir şehir kızı değilsin, değil mi?
- This is the girl you wanted to see.
- Bu, görmek istediğin kızdır.
- Sometimes I forget you're a girl.
- Bazen senin bir kız olduğunu unutuyorum.
- You're a funny girl.
- Sen komik bir kızsın.
- The girl standing there is Mary.
- Orada duran kız, Mary.
- You really know how to make a girl feel special.
- Bir kızı nasıl özel hissettireceğini gerçekten biliyorsun.
- Layla was a very popular girl in town.
- Layla kasabada çok popüler bir kızdı.
- She is a kind girl.
- O nazik bir kız.
- The instant the girl saw her mother, she burst out crying.
- Kız annesini gördüğü anda gözyaşlarına boğuldu.
- Is this baby a boy or a girl?
- Bu bebek bir erkek mi yoksa bir kız mı?
- The girl talked to her parents about her college life in Tokyo.
- Kız ailesine Tokyo'daki üniversite hayatını anlattı.
- My thirteen year old girl loves to watch romance movies.
- On üç yaşındaki kızım aşk filmleri izlemeyi seviyor.
- A silhouette of a girl appeared on the curtain.
- Perdede bir kız silueti belirdi.
- The girl sings and dances and then laughs at me.
- Kız şarkı söyleyip dans ediyor ve sonra bana gülüyor.
- I want to marry a virgin girl.
- Bakire bir kızla evlenmek istiyorum.
- Where did you go with that girl?
- O kızla nereye gittin?
- The girl fainted, but she came to when we threw water on her face.
- Kız bayıldı ama yüzüne su döktünce kendine geldi.
- I was crazy about that girl.
- O kıza bayılıyordum.
- She is not such a girl as you imagine her to be.
- O, senin düşündüğün gibi bir kız değildir.
- The only girl Tom has ever kissed is Mary.
- Tom'un bugüne dek öptüğü tek kız Mary.
- Tom looks like a girl.
- Tom bir kıza benziyor.
- The baby turned out to be a girl after all.
- Sonuçta bebeğin kız olduğu ortaya çıktı.
- Tom laughs like a girl.
- Tom bir kız gibi gülüyor.
- Tom has three boys and a girl.
- Tom'un üç oğlu ve bir kızı var.
- Laurie is a beautiful girl.
- Laurie çok güzel bir kız.
- Layla was a popular girl in high school.
- Layla lisede popüler bir kızdı.
- The young girl lost her bracelet.
- Genç kız bileziğini kaybetti.
- I saw Tom holding hands with a girl.
- Tom'u bir kızla el ele tutuşurken gördüm.
- The tall girl picked up the small child.
- Uzun boylu kız küçük çocuğu kucağına aldı.
- Tom says I look like a girl.
- Tom bir kıza benzediğimi söylüyor.
- They described the girl as being small.
- Kızı minyon tipli olarak tanımladılar.
- This is the girl you asked to see.
- Görmek istediğin kız bu.
- The girl we saw waiting in front of Tom's house was Mary.
- Tom'un evinin önünde beklerken gördüğümüz kız Mary'ydi.
- This is the girl you wanted to see.
- Bu görmek istediğiniz kız.
- The naughty girl assumed an air of innocence.
- Yaramaz kız masum bir havaya büründü.
- The girl talking with Mayumi is my sister.
- Mayumi ile konuşan kız benim kız kardeşim.
- She's the girl who accepts and loves me as I am.
- Beni olduğum gibi kabul eden ve seven kız.
- A girl approached the king from among the crowd.
- Bir kız kalabalığın arasından krala yaklaştı.
- She's a marvelous girl.
- O harika bir kız.
- What's the name of that fat girl you used to date in high school?
- Lisede çıktığın şu şişman kızın adı nedir?
- The young girl was chased by the old man.
- Genç kız yaşlı adam tarafından kovalandı.
- Tom introduced me to a very pretty girl.
- Tom beni çok güzel bir kızla tanıştırdı.
- Tom is married to a very pretty girl.
- Tom çok güzel bir kızla evli.
- Do you ever think about that girl?
- O kızı hiç düşünüyor musun?
- The girl paused and smiled; the young man paused and sighed.
- Kız durakladı ve gülümsedi; genç adam durakladı ve iç çekti.
- What does that girl look like?
- O kız neye benziyor?
- A girl from America is in our class.
- Sınıfımızda Amerikalı bir kız var.
- The girl was used to sitting up till late.
- Kız geç saatlere kadar oturmaya alışkındı.
- The girl jumped at the chance to go to New York.
- Kız New York'a gitme şansı yakaladı.
- Sami married a Muslim girl.
- Sami Müslüman bir kızla evlendi.
- The girl saw it, too.
- Kız da bunu gördü.
- A girl can be a tomboy.
- Bir kız, bir erkek fatma olabilir.
- She was a little girl then.
- O zamanlar küçük bir kızdı.
- The girl is beautiful.
- Kız güzel.
- She is a pretty girl.
- Güzel bir kız.
- That girl wanted to become a movie star.
- O kız bir film yıldızı olmak istiyordu.
- I'm just an average girl.
- Ben sadece sıradan bir kızım.
- He is madly in love with that girl.
- O kıza deli gibi âşık.
- Please introduce me to the attractive girl who is talking with Tom.
- Lütfen beni Tom'la konuşan çekici kızla tanıştır.
- Isn't this the girl you were talking about?
- Bu senin bahsettiğin kız değil mi?
- You're a cute girl.
- Tatlı bir kızsın.
- Who is the girl you care about the most?
- En fazla ilgilendiğin kız kim?
- The girl is somewhat of a killjoy.
- Kız biraz oyunbozan.
- The girl had no one to turn to for advice.
- Kızın tavsiye almak için başvuracağı kimse yoktu.
- A boy like Tom doesn't deserve a girl like Mary.
- Tom gibi bir çocuk Mary gibi bir kızı hak etmiyor.
- I've never fallen in love with a girl.
- Ben asla bir kıza âşık olmadım.
- I had never seen such a beautiful girl before.
- Ben daha önce böyle güzel bir kız hiç görmemiştim.
- I was only a seven-year-old girl at that time.
- O zamanlar sadece yedi yaşında bir kızdım.
- It's because you're a girl.
- Çünkü sen bir kızsın.
- A girl can dream, right?
- Bir kız rüya görebilir, değil mi?
- The girl treated her horse kindly.
- Kız atına nazik davrandı.
- The young girl remained silent.
- Genç kız sessiz kaldı.
- The girl put the key in her pocket.
- Kız anahtarı cebine koydu.
- Layla was a girl then.
- Leyla o zamanlar bir kızdı.
- Who's the girl in this picture?
- Bu resimdeki kız kimdir?
- The girl, closing her eyes, listened to the pastor.
- Kız gözlerini kapatarak papazı dinledi.
- I was attracted to the girl.
- Kızdan etkilendim.
- I love the girl I met yesterday.
- Dün tanıştığım kızı seviyorum.
- I am the unhappiest girl in Prince Edward Island.
- Prens Edward Adası'ndaki en mutsuz kız benim.
- She's a really nice girl.
- O gerçekten iyi bir kız.
- The girl jumped at the chance to go to New York.
- Kız New York'a gitme şansına balıklama atladı.
- Tatoeba is not even a girl.
- Tatoeba bir kız bile değil.
- Tom got hit by a girl.
- Tom'a bir kız tarafından vuruldu.
- The poor girl went blind.
- Zavallı kız kör oldu.
- Who's that girl waving at me?
- Bana el sallayan o kız kim?
- Look at the girl over there.
- Oradaki kıza bak.
- Tom married a girl from Boston.
- Tom Boston'dan bir kızla evlendi.
- That fat girl consumes too much sugary food.
- Şu şişman kız çok fazla şekerli yiyecek tüketiyor.
- Sami was swearing at a Muslim girl.
- Sami Müslüman bir kıza küfrediyordu.
- The girl was not upset, even after being laughed at by her classmates.
- Kız, sınıf arkadaşları tarafından kendisine gülünmesine rağmen üzülmedi.
- I bought the girl a sweater.
- Ben kıza bir kazak aldım.
- The girl, like her parents, was very sympathetic.
- Kız, ailesi gibi çok sempatikti.
- No other girl in my class is prettier than Linda.
- Sınıfımdaki hiçbir kız Linda'dan daha güzel değil.
- I dreamed about the girl I met yesterday whose name I do not know.
- Dün gördüğüm, adını bilmediğim kızın hayâlini kurdum.
- Have you ever kissed a girl?
- Hiç bir kız öptün mü?
- What a charming girl you are!
- Ne kadar büyüleyici bir kızsın sen!
- Do you want to know who that girl is?
- O kızın kim olduğunu bilmek ister misin?
- He married a girl older than he.
- Ondan daha yaşlı bir kızla evlendi.
- You can't expect a man to change his habits at once, girl.
- Bir erkeğin alışkanlıklarını hemen değiştirmesini bekleyemezsin, kızım.
- She's the perfect girl for you.
- O sizin için mükemmel bir kız.
- She was jealous from him talking to another girl.
- Onun başka bir kızla konuşmasını kıskanıyordu.
- Maria is a very polite, simple girl.
- Maria çok kibar ve sade bir kız.
- She's the most popular girl in the class.
- O sınıfın en popüler kızı.
- Tom fell in love with a beautiful German girl.
- Tom güzel bir Alman kızına aşık oldu.
- That girl looks just like Mary.
- Bu kız tıpkı Mary'ye benziyor.
- She is a shy, insecure, overly sensitive girl.
- Utangaç, güvensiz, aşırı hassas bir kız.
- The girl got her fingers caught in the door.
- Kız, parmaklarını kapıya sıkıştırdı.
- The girl talking with John is Susan.
- John'la konuşan kız, Susan'dır.
- Ah Mei is an adorable girl.
- Ah Mei çok sevimli bir kız.
- Who is the girl at the door?
- Kapıdaki kız kim?
- I'm in love with a wonderful girl.
- Harika bir kıza aşık oldum.
- The girl turned her back to the man.
- Kız adama sırtını döndü.
- You're an attractive girl.
- Çekici bir kızsın.
- There is a beautiful girl on the paper.
- Kağıdın üzerinde güzel bir kız var.
- The girl brought me a red and a white rose.
- Kız bana bir kırmızı ve bir beyaz gül getirdi.
- She's a smart and independent girl.
- O akıllı ve bağımsız bir kız.
- The young girl was in the next room playing with a doll.
- Genç kız yan odada bir bebekle oynuyordu.
- She was a young girl about your age.
- Sizin yaşlarınızda genç bir kızdı.
- Sami knows this girl is Layla.
- Sami bu kızın Leyla olduğunu biliyor.
- You'll never find a girl like her.
- Asla onun gibi bir kız bulamazsın.
- The girl Tom was going out with left him.
- Tom'un çıktığı kız onu terk etti.
- Have you ever dated a girl?
- Hiç bir kızla çıktın mı?
- Every girl knows that singer.
- Her kız, bu şarkıcıyı tanır.
- Somehow I have taken a fancy to that girl.
- Bir şekilde o kızdan hoşlandım.
- The girl brought me a red and a white rose.
- Kız bana kırmızı ve beyaz bir gül getirdi.
- How well that girl skis!
- O kız ne kadar iyi kayıyor!
- Layla was an attractive girl.
- Leyla çekici bir kızdı.
- When Tom was a kid, he became obsessed with the girl who lived across the street from him.
- Tom çocukken, sokağın karşı tarafında yaşayan kıza kafayı takmıştı.
- I'm walking with a girl in the garden.
- Bahçede bir kızla birlikte yürüyorum.
- A girl's got to do what a girl's got to do.
- Bir kız bir kızın yapmak zorunda olduğu şeyi yapmak zorundadır.
- Isn't that a girl's name?
- Bu bir kız ismi değil mi?
- I think that girl was pretty when she was younger.
- Bence bu kız gençken çok güzeldi.
- Nancy is a hard girl for me to deal with.
- Nancy, benim için uğraşması zor bir kız.
- The girl had a telescope in her hand.
- Kızın elinde bir teleskop vardı.
- The girl Tom is talking with is Mary.
- Tom'un konuştuğu kız Mary'dir.
- The girl flung her arms around him.
- Kız kollarını onun omzuna attı.
- Tom saw a girl sitting all alone, so he went over to talk to her.
- Tom yapayalnız oturan bir kız gördü, bu yüzden onunla konuşmaya gitti.
- The girl wore a light blue kimono.
- Kız açık mavi bir kimono giyiyordu.
- They searched for the girl.
- Onlar kızı bulmaya çalıştılar.
- You look like a girl.
- Bir kıza benziyorsun.
- Are you still seeing the same girl?
- Hala aynı kızla mı görüşüyorsun?
- Laurie is a young girl.
- Laurie genç bir kız.
- The girl closed her eyes and listened to the pastor.
- Kız gözlerini kapattı ve papazı dinledi.
- You throw like a girl.
- Bir kız gibi atıyorsun.
- This girl is the most intelligent.
- Bu kız en akıllısı.
- This girl has become a woman.
- Bu kız bir kadın oldu.
- I fell in love with a girl from Vienna.
- Viyana'lı bir kıza aşık oldum.
- Are you afraid of a little girl?
- Küçük bir kızdan mı korkuyorsun?
- I think that he's trying to impress the girl who lives next door.
- Sanırım yan dairede yaşayan kızı etkilemeye çalışıyor.
- Layla was a single-minded, uneducated girl and she probably was too immature to be a mother.
- Leyla tek bir gayesi olan eğitimsiz bir kızdı ve muhtemelen anne olmak için fazla toydu.
- You're a funny girl.
- Sen de komik bir kızsın.
- Layla was the only girl Sami saw every day.
- Layla, Sami'nin her gün gördüğü tek kızdı.
- He played a tune for the girl that he'd written himself.
- Kız için kendi yazdığı bir melodiyi çaldı.
- This girl has no mother.
- Bu kızın bir annesi yok.
- The poor girl was on the point of death.
- Zavallı kız ölümün eşiğindeydi.
- The girl brought me a red and white rose.
- Kız bana bir kırmızı beyaz gül getirdi.
- She is a girl and I'm a boy.
- O bir kız ve ben bir erkeğim.
- How can I make a girl fall in love with me?
- Bir kızın bana aşık olmasını nasıl sağlayabilirim?
- The reckless girl climbed the tree regardless of danger.
- Pervasız kız, tehlikeyi önemsemeden ağaca tırmandı.
- I have met this girl before.
- Daha önce bu kızla tanıştım.
- She is a blonde girl.
- O, sarışın bir kız.
- Do you know that girl over there with pigtails?
- Şuradaki atkuyruklu kızı tanıyor musun?
- Do you ever think about that girl?
- Hiç o kızı düşündün mü?
- I saw a girl with long hair.
- Uzun saçlı bir kız gördüm.
- I used to play with dolls when I was a little girl.
- Küçük bir kızken oyuncak bebeklerle oynardım.
- The girl drawing a picture in the first row is my niece.
- İlk sırada resim çizen kız benim yeğenim.
- Layla was a happy little girl.
- Leyla mutlu küçük bir kızdı.
- The girl was gazing at the dock.
- Kız iskeleye bakıyordu.
- The only girl Tom has ever kissed is Mary.
- Tom'un şimdiye kadar öptüğü tek kız Mary'dir.
- That girl is Mary.
- Bu kız Mary.
- Meg was the only girl wearing jeans.
- Meg kot giyen tek kızdı.
- When a girl has sex for the first time, her hymen ruptures and bleeds.
- Bir kız ilk kez seks yaptığında, onun kızlık zarı parçalanır ve kanar.
- There's an American girl who wants to see you.
- Seni görmek isteyen Amerikalı bir kız var.
- I'd like to marry a girl who likes to play video games.
- Video oyunu oynamayı seven bir kızla evlenmek istiyorum.
- The girl closed her eyes and listened to the pastor.
- Kız gözlerini kapadı ve papazı dinledi.
- The girl in the red dress ignored the man dressed in black and called a friend on her cellphone.
- Kırmızı elbiseli kız siyah giyimli adamı görmezden geldi ve cep telefonundan bir arkadaşını aradı.
- They're both in love with the same girl.
- Onların ikisi de aynı kıza aşıklar.
- He's meeting with a Japanese girl.
- Japon bir kızla buluşacak.
- The girl is happily reading.
- Kız mutlu bir şekilde okuyor.
- This girl is not ashamed of anything.
- Bu kız hiçbir şeyden utanmıyor.
- The girl walking with Ken is May.
- Ken ile yürüyen kız May'dir.
- I would like to leave this girl with you.
- Bu kızı sana bırakmak istiyorum.
- Do you see that girl over there?
- Şuradaki kızı görüyor musun?
- Vibeke is a beautiful girl from Norway.
- Vibeke, Norveç'ten güzel bir kızdır.
- The girl is too shy.
- Kız çok utangaç.
- He married a pretty girl.
- Güzel bir kızla evlendi.
- You're my favorite girl.
- Sen benim en sevdiğim kızsın.
- Was that the girl who asked you to take a photo of her?
- Senden fotoğrafını çekmeni isteyen kız bu muydu?
- Every boy and girl knows him.
- Her erkek ve kız onu tanır.
- The girl resembled her mother.
- Kız annesine benziyordu.
- He played a tune for the girl that he'd written himself.
- O kız için kendi yazdığı bir melodiyi çaldı.
- The girl made off with her employer's money.
- Kız işvereninin parasını çalıp kaçtı.
- Is your child a boy or a girl?
- Çocuğunuz kız mı erkek mi?
- The girl staring back at me was angry.
- Bana bakan kız kızgındı.
- Emily is the brightest girl in school.
- Emily okuldaki en zeki kız.
- A young girl's body was discovered near Dan's home.
- Dan'ın evinin yakınında genç bir kızın cesedi bulundu.
- How can I know if a girl likes me?
- Bir kızın benden hoşlandığını nasıl anlayabilirim?
- Tom almost looks like a girl.
- Tom adeta bir kız gibi gözüküyor.
- The girl was used to staying up late.
- Kız geç saatlere kadar yatmamaya alışkındı.
- Tom thought the girl he saw was Mary.
- Tom gördüğü kızın Mary olduğunu düşündü.
- Tom married a very pretty girl.
- Tom çok tatlı bir kızla evlendi.
- He has a crush on this girl.
- Bu kıza tutkusu var.
- Who's the girl Tom is talking to?
- Tom'un konuştuğu kız kim?
- The girl made a doll out of a piece of cloth.
- Kız bir parça bezden bir bebek yaptı.
- This reminds me of a girl I once knew.
- Bu bana bir zamanlar tanıdığım bir kızı hatırlatıyor.
- The girl talking with John is called Susan.
- John'la konuşan kızın adı Susan.
- Are you a girl or a boy?
- Sen kız mısın erkek mi?
- That girl wearing a red dress is Mary.
- Kırmızı elbise giyen şu kız Mary'dir.
- Sami was dating an Egyptian girl.
- Sami Mısırlı bir kızla çıkıyordu.
- The girl didn't say anything.
- Kız herhangi bir şey söylemedi.
- She was jealous when he talked to another girl.
- O başka bir kızla konuştuğunda kıskanırdı.
- You're a very pretty girl.
- Sen çok güzel bir kızsın.
- Please look at the girl who wore the blue clothes.
- Lütfen mavi elbise giyen kıza bak.
- Whenever I hear that song, I think of a certain girl.
- Ne zaman o şarkıyı duysam belli bir kızı düşünürüm.
- They fell in love with the same girl.
- Aynı kıza aşık oldular.
- Elena is the tallest girl in the class.
- Elena sınıftaki en uzun kız.
- Eva is not such an ugly girl.
- Eva öyle çirkin bir kız değil.
- That's because you're a girl.
- Kız olduğun için.
- Here's the girl who came yesterday.
- İşte dün gelen kız.
- You can't expect a man to change his habits at once, girl.
- Bir adamın alışkanlıklarını hemen değiştirmesini bekleyemezsin, kızım.
- Layla thought that Fadil was talking to a girl.
- Leyla, Fadıl'ın bir kızla konuştuğunu düşündü.
- It is not safe for a girl to go out by herself so late at night.
- Bir kız için gece geç saatte kendi başına dışarı çıkmak güvenli değildir.
- I saw the girl swimming in the river.
- Kızın nehirde yüzdüğünü gördüm.
- The girl is blind from birth.
- Kız doğuştan kör.
- Heather is a very beautiful girl.
- Heather çok güzel bir kız.
- She is an angel of a girl.
- O, melek gibi bir kız.
- Any boy or girl can do it.
- Her erkek ya da kız bunu yapabilir.
- What's the name of the girl we saw at the festival?
- Festivalde gördüğümüz kızın adı neydi?
- I don't know that girl's name.
- O kızın adını bilmiyorum.
- Joe's nuts about the girl.
- Joe, kıza deli divane oluyor.
- Who was that girl I saw you dancing with?
- Seni dans ederken gördüğüm kız kimdi?
- The girl was pleased when she got a present.
- Kız bir hediye aldığında çok sevindi.
- Tom had never been in a girl's room before.
- Tom daha önce bir kızın odasında hiç bulunmamıştı.
- The girl was badly injured in the traffic accident.
- Kız trafik kazasında ağır yaralandı.
- The girl playing the piano is named Akiko.
- Piyano çalan kızın adı Akiko.
- Son, are you watching girl cartoons again?
- Oğlum, yine kız çizgi filmleri izliyor musun?
- I've been looking for a girl like you.
- Senin gibi bir kız arıyordum.
- Who is the girl standing over there?
- Orada duran kız kim?
- The girl let the bird go.
- Kız kuşu bıraktı.
- This girl was always good and dutiful.
- Bu kız her zaman iyi ve saygılıydı.
- Leanne is a lovely girl.
- Leanne güzel bir kız.
- She's a very very funny girl.
- O çok ama çok komik bir kız.
- I met again the girl who I had met in the park the other day.
- Geçen gün parkta tanıştığım kızla tekrar karşılaştım.
- Is your child a boy or a girl?
- Çocuğunuz oğlan mı yoksa kız mı?
- His eyes rested on the girl.
- Gözleri kıza dikilmişti.
- Isn't that the girl who married Tom?
- Bu Tom'la evlenen kız değil mi?
- Layla was an attractive girl.
- Layla çekici bir kızdı.
- Laurie is a beautiful girl.
- Laurie güzel bir kız.
- The magician made the girl float in thin air.
- Sihirbaz kızı havada uçurdu.
- She was a girl with golden hair.
- Altın saçlı bir kızdı.
- The other day I saw the girl.
- Geçen gün kızı gördüm.
- That's my girl.
- O benim kızım.
- I know the girl you were talking to yesterday.
- Dün konuştuğun kızı tanıyorum.
- The girl was carrying a plastic bag stuffed full of things.
- Kız, içi bir şeylerle dolu plastik bir çanta taşıyordu.
- That girl wearing a red dress is Mary.
- Kırmızı elbise giyen kız Mary.
- Girl, what beautiful hair you have.
- Kızım, ne güzel saçların var.
- The girl tried hard to hold back her tears.
- Kız gözyaşlarını tutmak için çok gayret etti.
- The baby girl didn't let me see the toy.
- Küçük kız oyuncağı görmeme izin vermedi.
- The girl is reading with her grandfather.
- Kız, büyükbabasıyla okuyor.
- I wanted to meet and talk with the girl at the window.
- Penceredeki kızla tanışmak ve konuşmak istedim.
- A pretty girl with black hair was in the park.
- Siyah saçlı güzel bir kız parktaydı.
- I'm having a date with a girl named Mary.
- Mary adında bir kızla randevum var.
- His parents' view was that he was wasting his earnings on a silly girl.
- Ebeveynlerinin görüşü onun kazancını aptal bir kıza harcadığı idi!
- What do you intend to do with that girl?
- O kızla ne yapmayı amaçlıyorsun?
- I've never been out with a Canadian girl.
- Kanadalı bir kızla hiç çıkmadım.
- The girl is jumping on the bed.
- Kız yatakta zıplıyor.
- A fierce dog attacked the girl.
- Vahşi bir köpek kıza saldırdı.
- The girl was kind enough to show me the way to the museum.
- Kız bana müzenin yolunu gösterecek kadar nazikti.
- Marie was the only girl wearing a skirt.
- Marie etek giyen tek kızdı.
- The girl was homesick.
- Kız evini özlüyordu.
- One morning he saw a pretty girl.
- Bir sabah hoş bir kız gördü.
- Sami never met this girl in his life.
- Sami bu kızla hayatında hiç buluşmamıştı.
- The girl still believes in Santa Claus.
- Kız hala Noel Baba'ya inanıyor.
- The girl asked her father to read the book to her.
- Kız, babasından ona kitabı okumasını istedi.
- The girl stood looking into the mirror.
- Kız durmuş aynaya bakıyordu.
- Who is the girl singing on the stage?
- Sahnede şarkı söyleyen kız kim?
- She is an obstinate girl.
- O inatçı bir kız.
- Fadil started dating a Muslim girl from Egypt.
- Fadıl, Mısırlı Müslüman bir kızla çıkmaya başladı.
- The girl is lonely.
- Kız yalnız.
- I sometimes wonder if I am a girl.
- Bazen bir kız mıyım diye merak ediyorum.
- Tom didn't marry the girl his parents wanted him to.
- Tom ebeveynlerinin evlenmesini istediği kızla evlenmedi.
- Peter had fallen in love with that girl.
- Peter o kıza aşık olmuştu.
- The girl is drinking tea now.
- Kız şimdi çay içiyor.
- What is this girl's name?
- Bu kızın ismi ne?
- Layla was a happy little girl.
- Layla mutlu küçük bir kızdı.
- Who was that girl?
- Kimdi o kız?
- Kumi is the girl who likes dogs.
- Kumi köpekleri seven kızdır.
- A girl called me.
- Bir kız beni çağırdı.
- For a girl of her age, Mary expresses very clever, remarkable thoughts.
- Onun yaşındaki bir kıza göre, Mary çok zeki ve dikkat çekici düşünceler ifade ediyor.
- I think that girl cut her hair to give herself a new look.
- Ben, o kızın kendisine yeni bir görünüm vermek için saçını kestiğini düşünüyorum.
- The girl sitting at the piano is my daughter.
- Piyanoda oturan kız benim kızımdır.
- Is that a boy or a girl?
- Bu kız mı erkek mi?
- Have you ever kissed another girl?
- Hiç başka bir kızı öptün mü?
- The girl looked around.
- Kız etrafına baktı.
- He's in love with that girl.
- O kıza aşık.
- The girl is used to playing all by herself.
- Kız tek başına oynamaya alışkın.
- Wait, did you say girl or guy?
- Bekle, kız mı dedin, erkek mi?
- The girl talked to her parents about her college life in Tokyo.
- Kız, ebeveynlerine Tokyo'daki üniversite hayatından bahsetti.
- I saw Tom kissing another girl.
- Tom'un başka bir kızla öpüştüğünü gördüm.
- A pretty girl like you will definitely be noticed.
- Senin gibi güzel bir kız kesinlikle fark edilecektir.
- Are you knowing the girl who is over there?
- Oradaki kızı tanıyor musun?
- Are you the girl Tom has been seeing?
- Tom'un gördüğü kız sen misin?
- Do you like this girl?
- Bu kızı beğeniyor musunuz?
- Sometimes I forget you're a girl.
- Bazen kız olduğunu unutuyorum.
- The girl playing the piano is Akiko.
- Piyano çalan kızın adı, Akiko.
- She is a well-mannered girl.
- O iyi huylu bir kızdır.
- The girl released the birds from the cage.
- Kız, kuşları kafesten serbest bıraktı.
- Layla was a gorgeous girl.
- Layla muhteşem bir kızdı.
- Sami never heard about this girl before.
- Sami'nin bu kızdan daha önce hiç haberi olmadı.
- Modesty is befitting to a young girl.
- Alçakgönüllülük genç bir kıza yakışır.
- The girl opened her eyes, saw the bear, and fled to the window.
- Kız gözlerini açtı, ayıyı gördü ve pencereye kaçtı.
- When I was a young girl, I always wanted to live underwater.
- Genç bir kızken hep su altında yaşamak isterdim.
- The girl was always following her mother.
- Kız her zaman annesini takip ediyordu.
- Every girl dreams of owning a pony.
- Her kız bir midilli sahibi olmanın hayalini kurar.
- She was a narrow-thinking religious girl.
- Dar görüşlü dindar bir kızdı.
- The girl let the bird loose.
- Kız kuşu serbest bıraktı.
- Who's the girl in a yellow raincoat?
- Sarı yağmurluk giyen kız kim?
- I wonder who that girl is.
- O kızın kim olduğunu merak ediyorum.
- That girl looks boyish.
- Şu kız, oğlan gibi görünüyor.
- My niece is a serious girl.
- Yeğenim ciddi bir kız.
- The fat girl is eating too much sweets with lots of sugar.
- Şişman kız çok fazla şekerli tatlı yiyor.
- The girl doesn't know how to do it.
- Kız bunu nasıl yapacağını bilmiyor.
- The police asked the girl to make a rough sketch of her lost dog.
- Polis kızdan kayıp köpeğinin kabataslak bir resmini çizmesini istedi.
- Do you know the girl standing by the window?
- Pencerenin yanında duran kızı tanıyor musun?
- Who's the girl standing at the door?
- Kapıda duran kız kim?
- I've never kissed a girl.
- Hiç bir kızı öpmedim.
- I sometimes wonder if I am a girl.
- Bazen kız olup olmadığımı merak ediyorum.
- This girl was always good and dutiful.
- Bu kız hep iyi ve saygılıydı.
- They both like the same girl.
- İkisi de aynı kızdan hoşlanıyor.
- The girl is skillful with her fingers.
- Kızın parmakları becerikli.
- I dated a girl like that many years ago.
- Yıllar önce öyle bir kızla çıktım.
- Sami started to chat with this girl from Egypt.
- Sami bu Mısırlı kızla sohbet etmeye başladı.
- Instantly the girl saw her mother, she burst out crying.
- Kız annesini görür görmez ağlamaya başladı.
- It's the story of a boy, a girl, and a cat.
- Bir oğlan, bir kız ve bir kedinin hikayesi.
- The girl, who had her head on the boy's shoulder, looked around in surprise.
- Kafasını erkeğin omuzuna koymuş olan kız şaşkın şaşkın etrafına bakındı.
- They described the girl as being small.
- Kızı küçük olarak tanımladılar.
- She was the one girl who actually loved me.
- O beni gerçekten seven tek kızdı.
- Maybe this girl is not a girl at all.
- Belki de bu kız aslında kız değildir.
- He cheated on the test by copying from the girl in front.
- Sınavda öndeki kızın kağıdından kopya çekti.
- The boy and the girl seem to know each other.
- Oğlan ve kız birbirlerini tanıyor gibi görünüyor.
- The girl walked slowly.
- Kız yavaşça yürüdü.
- Suzanne is the girl over there speaking with Jan.
- Orada Jan ile konuşan kız Suzanne'dır.
- The girl swimming in the pool is my cousin.
- Havuzda yüzen kız, kuzenimdir.
- Emina is a girl from Sarajevo.
- Emina, Saraybosnalı bir kızdır.
- She's a perfectly ordinary girl.
- O mükemmel sıradan bir kız.
- Do you know the girl over there?
- Şuradaki kızı tanıyor musun?
- That girl looks like Mary.
- Bu kız Mary'ye benziyor.
- Is it possible that a 22 year old girl never had erotic dreams?
- 22 yaşındaki bir kızın hiç erotik rüya görmemiş olması mümkün mü?
- Fadil dated a Muslim girl from Egypt.
- Fadıl Mısır'dan Müslüman bir kızla çıkıyordu.
- The girl loitered in front of the house.
- Kız evin önünde oyalandı.
- Who's that girl?
- Kim bu kız?
- To see him talk, you might think he's a girl.
- Onun konuşmasını görsen, bir kız olduğunu düşünebilirsin.
- The girl who's talking with Tom is Mary.
- Tom'la konuşan kız Mary'dir.
- The girl brought me a red and white rose.
- Kız bana kırmızı ve beyaz bir gül getirdi.
- Sami took another girl prisoner.
- Sami başka bir kızı esir aldı.
- I've met the most wonderful girl in the world.
- Dünyadaki en harika kızla tanıştım.
- She is a pretty girl to look at.
- Bakması güzel bir kız.
- Eva is not such an ugly girl.
- Eva o kadar da çirkin bir kız değil.
- The boy and the girl felt awkward after they confessed their love for each other.
- Sevgilerini birbirlerine itiraf ettikten sonra oğlan ve kız garip hissettiler.
- The Indian girl in the film isn't a professional actress.
- Filmdeki Hintli kız profesyonel bir oyuncu değil.
- She was a young girl about your age.
- Yaklaşık senin yaşında genç bir kızdı.
- I saw a girl tumble and ran to her in spite of myself.
- Bir kızın yuvarlandığını görünce ona koşmaktan kendimi alamadım.
- Are you a girl or a boy?
- Kız mısın yoksa oğlan mısın?
- No sooner had the girl caught sight of the monster than she ran away.
- Kız canavarı görür görmez kaçmaya başladı.
- Tom has kissed almost every girl in our class.
- Tom sınıftaki neredeyse her kızı öptü.
- Is it a girl or a boy?
- O bir kız mı yoksa oğlan mı?
- A girl can be a tomboy.
- Bir kız, erkeksi bir kız olabilir.
- The girl playing the piano is named Akiko.
- Piyano çalan kızın adı Akiko'dur.
- Look at the girl with the long hair.
- Uzun saçlı kıza bak.
- Fifth Harmony is an amazing girl group.
- Fifth Harmony muhteşem bir kız grubudur.
- Was that the girl who was looking at you?
- Sana bakan kız bu muydu?
- Actually, that boy that you saw was a girl.
- Aslında, gördüğün o çocuk bir kızdı.
- Who is the girl in the pink dress?
- Pembe elbiseli kız kim?
- The girl resembles her mother.
- Kız, annesine benzemektedir.
- I want to see that girl again some day.
- Bir gün o kızı tekrar görmek istiyorum.
- Sami fell in love with a Muslim girl named Layla.
- Sami Leyla isimli Müslüman bir kıza abayı yakmıştı.
- A girl was attacked tonight.
- Bir kız bu gece saldırıya uğradı.
- Do you know the girl waving at us over there?
- Orada bize el sallayan kızı tanıyor musun?
- Stop crying like a little girl.
- Küçük bir kız gibi ağlamayı kes.
- Do you see that girl over there?
- Oradaki o kızı görüyor musun?
- The girl tried hard to hold back her tears.
- Kız gözyaşlarını tutmak için çok uğraştı.
- You look like a little girl.
- Küçük bir kıza benziyorsun.
- Jamie dropped his mobile, but a girl found it.
- Jamie cep telefonunu düşürdü fakat bir kız onu buldu.
- This girl is a loser.
- Bu kız eziğin teki.
- She's a very beautiful girl.
- O çok güzel bir kız.
- I can't help feeling sorry for the girl.
- Kız için üzülmemek elimde değil.
- The girl Tom was chatting with fainted.
- Tom'un sohbet ettiği kız bayıldı.
- The girl didn't say anything.
- Kız hiçbir şey söylemedi.
- The girl was gazing at the doll.
- Kız bebeğe bakıyordu.
- I like the girl I met yesterday afternoon very much.
- Dün öğleden sonra tanıştığım kızdan çok hoşlandım.
- She is a very shy girl.
- Çok utangaç bir kız.
- Are you the girl Tom has been hanging out with?
- Tom'un takıldığı kız sen misin?
- No Japanese girl is called Tatoeba.
- Hiçbir Japon kızın adı Tatoeba değildir.
- Tom went to meet some girl named Mary.
- Tom, Mary adında bir kızla buluşmaya gitti.
- She used to be a very shy girl.
- O, çok utangaç bir kızdı.
- Tom, I think that girl is waiting for you.
- Tom, sanırım şu kız seni bekliyor.
- She's the girl who accepts and loves me as I am.
- O beni olduğum gibi kabul ederek seven tek kızdı.
- The girl sitting at the piano is my daughter.
- Piyanonun başında oturan kız benim kızım.
- The girl standing there is Mary.
- Orada ayakta duran kız, Mary'dir.
- You're just a girl.
- Sen sadece bir kızsın.
- This girl is not that girl.
- Bu kız o kız değil.
- Since they had no children of their own, they decided to adopt a girl.
- Kendi çocukları olmadığı için bir kız evlat edinmeye karar verdiler.
- The girl made off with her employer's money.
- Kız, işverenin parasını aşırdı.
- She's by far the tallest girl.
- O, açık ara farkla en uzun kızdır.
- She is a girl.
- O bir kız.
- Tom came to the party with a girl half his age.
- Tom partiye yarı yaşında bir kızla geldi.
- I have never kissed a girl before.
- Daha önce hiç bir kızı öpmemiştim.
- Miho is the girl I like best.
- Miho en çok sevdiğim kız.
- The girl talked to trees.
- Kız ağaçlarla konuşuyordu.
- Jamie dropped his mobile, but a girl found it.
- Jamie telefonunu düşürmüş ama bir kız onu bulmuş.
- Look at that girl!
- Şu kıza bak!
- Where's the new girl?
- Yeni kız nerede?
- Do you love me just because I'm a Chinese girl?
- Beni sadece Çinli bir kız olduğum için mi seviyorsun?
- They fell in love with the same girl.
- Onlar aynı kıza aşk oldular.
- Emina is a girl from Sarajevo.
- Emina Saraybosnalı bir kız.
- Layla was a healthy little girl.
- Leyla sağlıklı küçük bir kızdı.
- The girl squeezed her doll affectionately.
- Kız oyuncak bebeğini şefkatle kucağına bastırdı.
- Since they had no children of their own, they decided to adopt a girl.
- Onların kendi çocukları olmadığı için bir kız evlat edinmeye karar verdiler.
- Next Friday, I'm going on a date with a girl named Mary.
- Gelecek cuma Mary isimli bir kızla çıkacağım.
- What a pretty girl!
- Ne güzel bir kız!
- The girl is doing the dishes.
- Kız bulaşıkları yıkıyor.
- She is really a nice girl.
- O gerçekten iyi bir kız.
- Have you seen a little girl with short black hair?
- Kısa siyah saçlı küçük bir kız gördünüz mü?
- I once dated a girl just like Mary.
- Bir zamanlar Mary gibi bir kızla çıkmıştım.
- She is still a girl.
- O hala bir kız.
- That girl whose hair is long is Judy.
- Saçları uzun olan kız Judy.
- Look at the girl with the long hair there.
- Şuradaki uzun saçlı kıza bak.
- I'm not that kind of girl.
- Ben o tür bir kız değilim.
- The boy stroked the girl on the chin and kissed her on the cheeks.
- Oğlan kızın çenesini okşadı ve yanaklardan öptü.
- The girl speaking French to Tom is Mary.
- Tom'la Fransızca konuşan kız Mary'dir.
- My mother is said to have been beautiful when she was a girl.
- Annemin küçük bir kızken çok güzel olduğu söylenir.
- He stole a glance at the girl.
- O, çaktırmadan kıza baktı.
- I've never dated a Canadian girl.
- Hiç Kanadalı bir kızla çıkmadım.
- Tom wrote a short story about a young girl and her dog.
- Tom genç bir kız ve köpeği hakkında kısa bir öykü yazdı.
- Layla wanted to see what it was like to be a bad girl.
- Layla kötü bir kız olmanın nasıl bir şey olduğunu görmek istiyordu.
- A young girl's body was discovered near Dan's home.
- Dan'in evinin yakınlarında genç bir kızın cesedi bulundu.
- Do not punish the girl severely; go easy on her.
- Kızı sert bir şekilde cezalandırmayın; ona yumuşak davranın.
- The girl went to school in spite of her illness.
- Kız hastalığına rağmen okula gitti.
- The girl over there waiting for Tom is a friend of mine.
- Şurada Tom'u bekleyen kız benim bir arkadaşım.
- Mary's favorite superhero is Squirrel Girl.
- Mary'nin en sevdiği süper kahraman Sincap Kız'dır.
- That girl is really shy.
- O kız gerçekten utangaç.
- Who is this girl?
- Kim bu kız?
- Look at the girl who is now singing.
- Şu anda şarkı söyleyen kıza bak.
- The girl sitting over there is Mary.
- Şurada oturan kız Mary.
- Sami started talking to this girl from Egypt.
- Sami, Mısır'dan gelen bu kızla konuşmaya başladı.
- She is more beautiful than any other girl.
- Diğer kızlardan çok daha güzel.
- Tom met a girl about his age.
- Tom yaklaşık kendi yaşında bir kızla tanıştı.
- The girl danced for joy.
- Kız sevinçten dans etti.
- What do you intend to do with that girl?
- O kızla ne yapmayı düşünüyorsun?
- The girl didn't like to wash dishes.
- Kız bulaşık yıkamayı sevmiyordu.
- I can't help feeling sorry for the girl.
- Kız için üzülmekten kendimi alamıyorum.
- Is it a boy or a girl?
- O, bir erkek mi yoksa bir kız mı?
- The young girl pulled on her mother's coat.
- Genç kız annesinin ceketini çekti.
- I saw a girl whose hair came down to her waist.
- Saçları beline kadar inen bir kız gördüm.
- He saw the girl.
- O, kızı gördü.
- That girl is completely crazy.
- Bu kız tamamen deli.
- He said that that girl had kissed him.
- O kızın onu öptüğünü söyledi.
- As this girl entered the room, every child was laughing at her little hat.
- Bu kız odaya girdiğinde, bütün çocuklar onun küçük şapkasına gülüyordu.
- Layla was a popular girl in high school.
- Leyla lisede sevilen bir kızdı.
- The girl had to drop the idea of becoming a singer.
- Kız şarkıcı olma fikrinden vazgeçmek zorunda kaldı.
- I have never seen a girl more beautiful than you.
- Senden daha güzel bir kız görmedim.
- Laurie is a girl.
- Laurie bir kızdır.
- Who was the girl you were with the other day?
- Geçen gün birlikte olduğun kız kimdi?
- I used to play with dolls when I was a little girl.
- Ben küçük bir kızken oyuncak bebeklerle oynardım.
- You're the first girl I've ever kissed.
- Sen benim öptüğüm ilk kızsın.
- The girl was gazing at the doll.
- Kız, oyuncak bebeğe gözünü dikmişti.
- There is a beautiful girl on the paper.
- Kâğıtta güzel bir kız var.
- Vibeke is a beautiful girl from Norway.
- Vibeke Norveçli güzel bir kız.
- Sami started to chat with this girl from Egypt.
- Sami Mısır'dan gelen bu kızla sohbet etmeye başladı.
- You're an overly optimistic girl.
- Sen Pollyannacı bir kızsın.
- Any boy or girl can do it.
- Herhangi bir oğlan ya da kız bunu yapabilir.
- A girl phoned me.
- Bir kız beni aradı.
- What a sweet little girl you are!
- Ne tatlı bir kızsın sen!
- This girl's aunt works at our place.
- Bu kızın teyzesi bizim evde çalışıyor.
- That girl is certainly a hard worker.
- Bu kız kesinlikle çok çalışan biri.
- That girl drives me crazy.
- Şu kız beni deli ediyor.
- Dan and Linda adopted a lovely little girl.
- Dan ve Linda sevimli küçük bir kız evlat edindiler.
- To see him talk, you might think he's a girl.
- Onu konuşurken gördüğünüzde, bir kız olduğunu düşünebilirsiniz.
- Tom has kissed almost every girl in our class.
- Tom neredeyse sınıfımızdaki her kızı öptü.
- Sami never heard about this girl before.
- Sami bu kızı daha önce hiç duymamış.
- Don't let that girl interfere with your studies.
- O kızın çalışmalarınıza engel olmasına izin verme.
- The girl flung her arms around him.
- Kız kollarını onun boynuna doladı.
- Tom dresses like a girl.
- Tom bir kız gibi giyiniyor.
- Who's the girl in the pink dress, sat over there?
- Şurada oturan pembe elbiseli kız kim?
- The girl is a nurse.
- Kız bir hemşire.
- The girl said she was going shopping with her mother, ignoring what she was told.
- Kız, kendisine söylenenleri görmezden gelerek annesiyle alışverişe gideceğini söyledi.
- I'm often mistaken for a girl because I have long hair.
- Saçlarım uzun olduğu için beni kız sananlar oluyor sık sık.
- Are you interested in that girl?
- O kızla ilgileniyor musun?
- I saw a girl tumble and ran to her in spite of myself.
- Bir kızın yuvarlandığını gördüm ve elimde olmadan ona doğru koştum.
- The girl got her fingers caught in the door.
- Kız, parmaklarını kapıya kaptırdı.
- What was the girl called?
- Kızın adı neydi?
- I'm not a little girl anymore.
- Artık küçük bir kız değilim.
- It's a girl thing.
- Bu bir kız meselesi.
- This girl is always smiling, but she's not happy.
- Kızi her zaman gülümsüyor ama mutlu değil.
- Aren't you the girl Tom has been seeing?
- Tom'un görüştüğü kız sen değil misin?
- Stop looking at that girl.
- O kıza bakmayı bırak.
- The girl wearing the yellow dress is Mary.
- Sarı elbise giyen kız Mary.
- The girl is friendly to me.
- Kız, bana karşı cana yakın.
- Let me tell you about a girl I met yesterday.
- Dün tanıştığım bir kızdan bahsedeyim.
- She's a glamorous girl.
- O büyüleyici bir kız.
- Fadil started dating a Muslim girl from Egypt.
- Fadıl Mısırlı Müslüman bir kızla çıkmaya başladı.
- Do you remember what the girl who was with me last night was wearing?
- Dün gece benimle olan kızın ne giydiğini hatırlıyor musun?
- My friend saved the girl at the risk of his own life.
- Arkadaşım kendi hayatı pahasına kızı kurtardı.
- I was only a seven-year-old girl at that time.
- Ben o zaman sadece yedi yaşında bir kızdım.
- The girl jumped to her feet and left the room.
- Kız ayağa fırladı ve odadan ayrıldı.
- I wish I had treated the girl more kindly at that time.
- Keşke o zaman kıza daha nazik davransaydım.
- Tom kissed a girl and danced with her all night.
- Tom bir kızı öptü ve tüm gece onunla dans etti.
- Hurry up, girl!
- Acele et kız!
- The girl hugs me.
- Kız bana sarılıyor.
- I have seen that girl before.
- O kızı daha önce gördüm.
- That girl is Icelandic, but now she lives in the United States.
- Bu kız İzlandalı, ama şimdi o, Amerika Birleşik Devletleri'nde yaşıyor.
- He finally made up his mind to marry the girl he had met in Paris.
- Sonunda Paris'te tanıştığı kızla evlenmeye karar verdi.
- Tom tried to impress a girl.
- Tom bir kızı etkilemeye çalıştı.
- Sometimes you sound like a girl.
- Bazen bir kız gibi konuşuyorsun.
- What a cute girl!
- Ne sevimli bir kız!
- You look like a girl.
- Sen bir kıza benziyorsun.
- A young girl is chased by an old man.
- Genç kız, yaşlı bir adam tarafından kovalanıyor.
- The girl with the long hair is Mary.
- Uzun saçlı kızın adı Mary.
- Layla is Fadil's baby girl.
- Leyla Fadıl'ın küçük kızı.
- He is a boy, she is a girl.
- O bir oğlan, o bir kız.
- The girl caught a small fish.
- Kız, küçük bir balık yakaladı.
- What is this girl's name?
- Bu kızın adı ne?
- The girl is somewhat of a killjoy.
- Kız tam bir oyunbozan.
- He apparently dates a Japanese girl called Tatoeba.
- Görünüşe göre Tatoeba adında bir Japon kızla çıkıyor.
- Tom sat on the steps talking to a girl named Mary.
- Tom, Mary adında bir kızla konuşarak merdivenlerde oturuyordu.
- He arrived with a pretty girl on his arm.
- O, kolunda güzel bir kızla geldi.
- I got hit by a girl.
- Bir kız bana çarptı.
- She's a glamorous girl.
- Göz alıcı bir kız.
- If there's a way to tell whether or not a girl has a boyfriend, please tell me.
- Bir kızın erkek arkadaşı olup olmadığını anlamanın bir yolu varsa, lütfen bana söyleyin.
- He almost looks like a girl.
- Neredeyse bir kıza benziyor.
- This is a girl I know well.
- Bu iyi bildiğim bir kız.
- The adopted girl is from Panama.
- Evlat edinilen kız Panamalıdır.
- She's the perfect girl.
- O, mükemmel kız.
- I dressed up as a girl for the school festival.
- Okul festivali için kız gibi giyinmiştim.
- Who is this girl?
- Bu kız kimdir?
- Do you see that cute girl over there?
- Şuradaki tatlı kızı görüyor musun?
- Who was that girl you were with at the beach today?
- Bugün plajda birlikte olduğun kız kimdi?
- She is a blonde girl.
- Sarışın bir kızdır.
- Who is the girl in the pink dress?
- Pembe elbiseli kız kimdir?
- She's the girl who accepts and loves me as I am.
- O beni olduğum gibi kabul eden ve seven kız.
- A pretty girl lived in that village.
- O köyde güzel bir kız yaşıyordu.
- That girl has a lovely doll.
- O kızın güzel bir bebeği var.
- A girl caught her fingers in the door.
- Bir kız parmaklarını kapıya sıkıştırdı.
- Who was that girl?
- O kız kimdi?
- This girl comes from Japan.
- Bu kız Japonyalı.
- You seem like such a nice girl.
- Çok hoş bir kız gibi duruyorsun.
- The girl said that she had never heard of such a person.
- Kız böyle bir kişiyi asla duymadığını söyledi.
- He smiled at the girl.
- O, kıza gülümsedi.
- The girl he's speaking to is Nancy.
- Konuştuğu kızın adı Nancy.
- This girl is crazy.
- Bu kız çılgın.
- This girl is from Japan.
- Bu kız Japonyalı.
- The girl sees the boy.
- Kız oğlanı görüyor.
- Since they had no children of their own, they decided to adopt a little girl.
- Kendi çocukları olmadığı için küçük bir kızı evlat edinmeye karar vermişler.
- Who are you, a good guy or a pretty girl?
- Sen kimsin, iyi bir adam mı yoksa güzel bir kız mı?
- Where are you going in such a hurry, girl?
- Bu aceleyle nereye gidiyorsun, kızım?
- That girl hugged her doll.
- O kız bebeğine sarıldı.
- I'm often mistaken for a girl because I have long hair.
- Uzun saçlarım olduğu için sık sık kız sanılıyorum.
- A girl drowned in the pond yesterday.
- Dün gölette bir kız boğuldu.
- Who is the girl in your car?
- Arabandaki kız kimdir?
- Tom dressed like a girl.
- Tom bir kız gibi giyindi.
- The girl likes the dog.
- Kız köpeği seviyor.
- He is a boy, she is a girl.
- O bir erkek, kız bir kız.
- He is a boy and she is a girl.
- O bir erkek ve kız bir kız.
- Modesty is befitting to a young girl.
- Alçak gönüllülük genç bir kıza yakışıyor.
- She's not the right girl for you.
- O senin için doğru kız değil.
- The girl lacked musical ability.
- Kızın müzik yeteneği yoktu.
- How well that girl skis!
- Kız ne kadar iyi kayıyor.
- I've never seen Tom with a girl before.
- Daha önce Tom'u bir kızla hiç görmedim.
- As far as I know, she is a kind girl.
- Bildiğim kadarıyla kendisi yardımsever bir kız.
- That girl wants a good slap!
- Bu kız iyi bir tokat istiyor!
- The boy stated that he would give a bouquet of roses to the girl that he liked, talk with her, and invite her to have a coffee.
- Oğlan hoşlandığı kıza bir buket gül vereceğini, onunla konuşacağını ve onu bir kahve içmeye davet edeceğini belirtti.
- Tom was with a girl, but I didn't manage to see who it was.
- Tom bir kızla birlikteydi ama onun kim olduğunu görmeyi başaramadım.
- I used to play with dolls a lot when I was a little girl.
- Ben küçük bir kızken oyuncak bebeklerle çok oynardım.
- The girl came into the room and burst into tears.
- Kız odaya geldi ve gözyaşlarına boğuldu.
- What's your favorite girl's name?
- En sevdiğin kız ismi ne?
- I've never loved any girl other than you.
- Senden başka hiçbir kızı sevmedim.
- Joe is madly in love with that girl.
- Joe bu kıza çılgınca âşık.
- The girl was kidnapped.
- Kız kaçırıldı.
- This girl is always smiling, but she's not happy.
- Kız hep gülümsüyor ama mutlu değil.
- The girl that we were talking about lives here.
- Hakkında konuştuğumuz kız, burada yaşıyor.
- The girl who'd got lost sobbed as she said her name.
- Kaybolan kız adını söylerken hıçkıra hıçkıra ağladı.
- That girl's eyes are blue.
- O kızın gözleri mavi.
- The girl was overcome with grief.
- Kız kederle dolup taşmıştı.
- That girl's face is incredibly ugly.
- Şu kızın yüzü inanılmaz çirkin.
- He falls in love as soon as he sees a girl with green eyes.
- Yeşil gözlü bir kız görür görmez aşık oluyor.
- The young girl sighed.
- Genç kız iç çekti.
- I dreamed about the girl I met yesterday whose name I do not know.
- Dün tanıştığım ve adını bilmediğim kızı rüyamda gördüm.
- That girl who's wearing a scarf is a virgin.
- Bir eşarp takan o kız bakire.
- Layla was a brave, happy and outgoing little girl.
- Layla cesur, mutlu ve dışa dönük küçük bir kızdı.
- He had the good fortune to marry a pretty girl.
- Güzel bir kızla evlenmek için iyi şansı vardı.
- I want to meet the girl of my dreams.
- Rüyalarımdaki kızla tanışmak istiyorum.
- That girl is more cute than beautiful.
- O kız, güzelden çok şirin.
- Whenever I hear that song, I think of a certain girl.
- Ne zaman bu şarkıyı duysam, aklıma bir kız geliyor.
- The girl looked at him too.
- Kız da ona baktı.
- Stop screaming like a girl.
- Bir kız gibi bağırmayı kes.
- Who's that girl with Tom?
- Tom'un yanındaki şu kız kim?
- He married a Canadian girl.
- Kanadalı bir kızla evlendi.
- Where did the other girl go?
- Diğer kız nereye gitti?
- Tom dressed like a girl for Halloween.
- Tom Cadılar Bayramı için bir kız gibi giyinmiş.
- When I was traveling from Boston to New York, I met a nice girl on the bus.
- Boston'dan New York'a seyahat ederken otobüste hoş bir kızla tanıştım.
- The girl in a blue coat is my daughter.
- Mavi ceketli kız, benim kızım.
- She is not such a girl as you imagine her to be.
- O senin hayal ettiğin gibi bir kız değil.
- She is a shy, insecure, overly sensitive girl.
- O utangaç, güvensiz, aşırı duyarlı bir kız.
- I'll get you a nice girl.
- Seni hoş bir kızla tanıştıracağım.
- That girl looks just like Mary.
- Şu kız tam Mary'ye benziyor.
- By tomorrow morning this girl will have done it.
- Yarın sabaha kadar bu kız onu yapmış olacak.
- Tom married a rich girl from Boston.
- Tom Bostonlu zengin bir kızla evlendi.
- You're a stubborn girl.
- Sen inatçı bir kızsın.
- That girl's eyes are blue.
- Şu kızın gözleri mavi.
- What a beautiful girl she is.
- Ne kadar güzel bir kız.
- Every boy and every girl was delighted.
- Tüm erkekler ve her kızlar çok mutluydu.
- She's a very nice girl.
- O çok güzel bir kız.
- The girl speaking French to Tom is Mary.
- Tom'la Fransızca konuşan kızın adı Mary.
- The girl had a telescope in her hand.
- Kızın elinde bir teleskobu vardı.
- It's duck soup for a girl of easy virtue to find a new man.
- Hafif meşrep bir kız için yeni bir erkek bulmak çok basit.
- The girl said nothing.
- Kız hiçbir şey söylemedi.
- He got caught kissing a girl in the back seat of the car.
- Arabanın arka koltuğunda bir kızı öperken yakalandı.
- Wow, that girl's gorgeous!
- Vay, bu kız muhteşem!
- Aren't you the girl Tom has been seeing?
- Sen Tom'un görüştüğü kız değil misin?
- The girl in the blue coat is my daughter.
- Mavi ceketli kız benim kızım.
- The girl wanted to tell him the truth, but she couldn't.
- Kız ona gerçeği söylemek istedi ama söyleyemedi.
- A girl can dream, right?
- Bir kız hayal kurabilir, değil mi?
- This girl has no mother.
- Bu kızın annesi yok.
- Suzanne is the girl over there speaking with Jan.
- Suzanne, Jan ile konuşan kız.
- Between sobs, that lost girl said her name.
- Hıçkırıklar arasında, o kayıp kız adını söyledi.
- I see that the girl is pretty.
- Kızın güzel olduğunu görüyorum.
- The girl I spoke to you about lives in Tokyo.
- Sana bahsettiğim kız Tokyo'da yaşıyor.
- She was eyeing the girl's beautiful ring.
- Kızın güzel yüzüğüne bakıyordu.
- Every girl knows that singer.
- O şarkıcıyı her kız tanır.
- He married a pretty girl.
- O güzel bir kız ile evlendi.
- He had never kissed a girl before.
- Daha önce hiç bir kızı öpmemişti.
- I've never liked that girl.
- Ben o kızı hiç sevmedim.
- The girl caught a small fish.
- Kız küçük bir balık yakaladı.
- The girl I told you about is from Boston.
- Sana hakkında konuştuğum kız Bostonlu.
- She's the girl of my dreams.
- O hayallerimin kızı.
- Aren't you the girl Tom has been dating?
- Tom'un çıktığı kız sen değil misin?
- The girl he's speaking to is Nancy.
- Onun konuştuğu kız Nancy'dir.
- She's an honest girl.
- O dürüst bir kız.
- You have to show compassion to your girl.
- Kızına şefkat göstermelisin.
- I know an American girl who speaks Japanese very well.
- Çok iyi Japonca konuşan Amerikalı bir kız tanıyorum.
- Who's the girl wearing the red dress?
- Kırmızı elbise giyen kız kim?
- Who's the girl in a yellow raincoat?
- Sarı yağmurluklu kız kim?
- A boy and a girl are sitting on the fence.
- Bir erkek ve bir kız çitin üzerinde oturuyorlar.
- Who is that girl waving to you?
- Sana el sallayan kız kim?
- You should have introduced yourself to the girl.
- Kıza kendini tanıtmalıydın.
- I met again the girl who I had met in the park the other day.
- Geçen gün parkta karşılaştığım kızla tekrar karşılaştım.
- She's the most beautiful girl.
- O çok güzel bir kız.
- Chris saw his favorite girl, Kate, having a private conversation with Beth.
- Chris, en sevdiği kız olan Kate'i, Beth ile özel bir konuşma yaparken gördü.
- Peter fell in love with the girl.
- Peter kıza âşık oldu.
- His father would never sanction his engagement to a girl who did not share the same religious beliefs as their family.
- Babası, aileleriyle aynı dini inançları paylaşmayan bir kızla nişanlanmasını asla onaylamaz.
- This is a girl I know well.
- Bu iyi tanıdığım bir kız.
- Tom is the kind of guy that a girl could fall in love with.
- Tom bir kızın aşık olabileceği türden bir adam.
- I'm in love with a wonderful girl.
- Harika bir kıza aşığım.
- The girl who works at that bakery is cute.
- O fırında çalışan kız çok tatlı.
- The girl playing the piano is Akiko.
- Piyano çalan kız, Akiko'dur.
- The girl had a big red hat.
- Kızın büyük kırmızı bir şapkası vardı.
- Tom had never kissed a girl before.
- Tom daha önce hiç bir kızı hiç öpmemişti.
- She is a beautiful girl.
- O, güzel bir kızdır.
- That girl is very beautiful.
- Bu kız çok güzel.
- Who's the girl with you?
- Yanındaki kız kim?
- A girl can be a tomboy.
- Bir kız erkek fatma olabilir.
- The girl I told you about lives in Kyoto.
- Sana bahsettiğim kız Kyoto'da yaşıyor.
- That girl is far from being shy.
- O kız hiç utangaç değil.
- Leanne is a lovely girl.
- Leanne çok hoş bir kız.
- Fadil had an inappropriate and illegal relationship with a young girl named Layla.
- Fadıl'ın Layla adında genç bir kızla uygunsuz ve yasadışı bir ilişkisi vardı.
- Having met the girl before, I recognized her at once.
- Kızla daha önce tanıştığım için onu hemen tanıdım.
- Tom started screaming like a 15-year old girl.
- Tom 15 yaşında bir kız gibi çığlık atmaya başladı.
- He has two boys and a girl.
- Onun iki oğlu ve bir kızı var.
- Haven't you ever kissed a girl?
- Şimdiye kadar, bir kızı hiç öpmedin mi?
- I'm in love with the girl next door.
- Bitişikteki kıza aşığım.
- Layla was a gorgeous girl.
- Leyla muhteşem bir kızdı.
- The girl is skillful at knitting.
- Kız örgü örmekte çok yetenekli.
- A young girl on crutches asked Tom where he lived.
- Koltuk değnekli genç bir kız Tom'a nerede yaşadığını sordu.
- She was the first girl to win that contest.
- O yarışmayı kazanan ilk kızdı.
- The girl has a high voice.
- Kızın yüksek bir sesi var.
- The girl was kind enough to show me the way to the museum.
- Kız, bana müzeye giden yolu gösterecek kadar nazikti.
- The young girl laughed carelessly.
- Genç kız umursamazca güldü.
- She's a wonderful girl.
- O harika bir kız.
- The girl opened up her birthday present and smiled.
- Kız doğum günü hediyesini açtı ve gülümsedi.
- Aren't you still dating the same girl?
- Hâlâ aynı kızla çıkmıyor musun?
- The girl usually drinks orange juice.
- Kız genelde portakal suyu içer.
- Tom married a local girl.
- Tom buralı bir kızla evlendi.
- The poem was written by a girl.
- Şiir bir kız tarafından yazıldı.
- The girl lifted the heavy box with one hand.
- Kız, ağır kutuyu tek eliyle kaldırdı.
- Layla was the only girl Sami saw every day.
- Sami'nin her gün gördüğü tek kız Leyla'ydı.
- The girl danced for joy.
- Kız eğlenmek için dans etti.
- I'm not a girl anymore.
- Ben artık bir kız değilim.
- Tom had never kissed a girl before.
- Tom daha önce hiç bir kızı öpmemişti.
- This girl is wearing a burkini.
- Bu kız burkini giyiyor.
- The young girl burst into tears.
- Genç kız gözyaşlarına boğuldu.
- Do not punish the girl severely; go easy on her.
- Kızı ağır biçimde cezalandırma; onun huyuna git.
- The young girl wants to be famous like Nicki Minaj.
- Genç kız Nicki Minaj gibi ünlü olmak istiyor.
- The heroine of this story is a little girl.
- Bu hikayenin kahramanı küçük bir kızdır.
- The only girl Tom ever really liked was Mary.
- Tom'un gerçekten hoşlandığı tek kız Mary'di.
- The girl was sick for home.
- Kız, evini özlüyordu.
- She is an obstinate girl.
- O inatçı bir kızdır.
- Have you met the new girl?
- Yeni kızla tanıştın mı?
- I am the unhappiest girl in Prince Edward Island.
- Ben Prens Edward Adası'ndaki mutsuz kızım.
- First things first, let's go to the girl with her head in the clouds.
- Her şeyden önce ayakları yere basmayan kızın yanına gidelim.
- That girl sure has a lot of energy.
- Bu kızın çok enerjisi var.
- Is this baby a boy or a girl?
- Bu bebek kız mı erkek mi?
- The girl talking with Jim is Mary.
- Jim'le konuşan kız Mary.
- I'm not a girl anymore.
- Artık bir kız değilim.
- Can I tell you that you're a beautiful girl?
- Sizin güzel bir kız olduğunu söyleyebilir miyim?
- The girl that came yesterday was a stranger to me.
- Dün gelen kız benim için bir yabancıydı.
- They were taking care of a girl from India and a boy from Italy.
- Hindistan'dan gelen bir kız ve İtalya'dan gelen bir oğlana bakıyorlardı.
- I dated a girl like that many years ago.
- Yıllar önce böyle bir kızla çıkmıştım.
- Look at the girl who is now singing.
- Şimdi şarkı söyleyen kıza bak.
- I think I know that girl over there.
- Sanırım oradaki kızı tanıyorum.
- He married a rich girl.
- Zengin bir kızla evlendi.
- He cheated on the test by copying from the girl in front.
- O öndeki kızdan kopya çekerek testte hile yaptı.
- Isn't this the girl you were talking about?
- Bahsettiğin kız bu değil miydi?
- Who is the girl in this picture?
- Bu resimdeki kız kim?
- The girl I went to the movies with is a friend of mine.
- Birlikte sinemaya gittiğim kız benim bir arkadaşım.
- Both the boy and the girl are clever.
- Hem oğlan hem de kız zeki.
- He fell in love with the girl.
- Kıza aşık oldu.
- She was a girl with golden hair.
- O altın saçlı bir kızdı.
- The girl hugged her doll.
- Kız, bebeğini kucakladı.
- You're not actually suggesting that I go out with another girl, are you?
- Sen aslında başka bir kızla çıkmamı önermiyorsun, değil mi?
- A young girl was at the steering wheel.
- Direksiyonda genç bir kız vardı.
- That is the girl whose father is a doctor.
- Babası doktor olan kız bu.
- What's the name of that fat girl you used to date in high school?
- Lisedeyken çıktığın o şişman kızın adı neydi?
- The girl had a long scarf around her neck.
- Kızın boynunda uzun bir eşarp vardı.
- He married a dark-haired Italian girl.
- O koyu saçlı İtalyan bir kızla evlendi.
- The girl is jumping.
- Kız atlıyor.
- I used to play with dolls a lot when I was a little girl.
- Küçük bir kızken bebeklerle çok oynardım.
- Sami fell in love with a Muslim girl named Layla.
- Sami Leyla adında Müslüman bir kıza âşık oldu.
- The young girl was in the next room playing with a doll.
- Genç kız yan odada oyuncak bir bebekle oynuyordu.
- It was him that saved the girl.
- Kızı kurtaran oydu.
- Somehow I have taken a fancy to that girl.
- Her nedense o kızdan hoşlanmaya başladım.
- Every boy and girl knows Columbus.
- Her oğlan ve kız Kolomb'u bilir.
- One morning he saw a pretty girl.
- O, bir sabah güzel bir kız gördü.
- The girl has no mother.
- Kızın annesi yok.
- The girl came without complaint.
- Kız, şikayet etmeden geldi.
- When he got back up on his feet, the girl and the goat had disappeared.
- Tekrar ayağa kalktığında, kız ve keçi ortadan kaybolmuştu.
- Tom married a Canadian girl.
- Tom Kanadalı bir kızla evlendi.
- The girl shed some tears when her father died.
- Babası öldüğünde kız biraz gözyaşı döktü.
- Is it a little boy or a little girl?
- Küçük bir oğlan mı yoksa küçük bir kız mı?
- She was jealous when he talked to another girl.
- Başka bir kızla konuştuğunda, o kıskanmıştı.
- No Japanese girl is called Tatoeba.
- Japonya'da hiçbir kızın ismi Tatoeba değil.
- The only girl who ever really liked Tom was Mary.
- Tom'dan gerçekten hoşlanan tek kız Mary'ydi.
- I'm often mistaken for a girl because I have long hair.
- Saçlarım uzun olduğu için sık sık kız sanılıyorum.
- A girl stood there crying.
- Bir kız orada durmuş ağlıyordu.
- Fadil's new bride was no ordinary girl.
- Fadıl'ın yeni gelini sıradan bir kız değildi.
- The girl hugs me.
- Kız bana sarılır.
- The girl drank down the milk in one gulp.
- Kız sütü bir yudumda içti.
- Layla was a normal fifteen-year-old girl.
- Leyla on beş yaşında normal bir kızdı.
- She is just a little girl.
- O sadece küçük bir kız.
- The girl under the tree looks sad.
- Ağacın altındaki kız üzgün görünüyor.
- The girl hugged her doll.
- Kız bebeğine sarıldı.
- She's the perfect girl for him.
- Kız onun için mükemmel bir kız.
- I know the girl you were talking to yesterday.
- Senin dün konuştuğun kızı tanıyorum.
- That girl at the bar gave you a fake phone number, didn't she?
- Bardaki kız sana sahte bir telefon numarası vermiş, değil mi?
- The young man saved the girl from a bunch of hoodlums.
- Genç adam kızı bir grup serseriden kurtardı.
- He married a very pretty girl.
- Çok güzel bir kızla evlendi.
- Is it a girl or a boy?
- Kız mı erkek mi?
- There was a Brazilian girl in my class last year.
- Geçen sene sınıfımda Brezilyalı bir kız vardı.
- I was dressed up as a girl at the school festival.
- Okul festivalinde kız gibi giyinmiştim.
- Who's that girl?
- O kız kimdir?
- She is a really good girl.
- O gerçekten iyi bir kız.
- I had a baby girl the year after I got married.
- Evlendikten bir yıl sonra bir kızım oldu.
- When I was traveling from Boston to New York, I met a nice girl on the bus.
- Boston'dan New York'a seyahat ederken otobüste güzel bir kızla tanıştım.
- Who's that girl waving at you?
- Sana el sallayan kız kim?
- The girl is doing homework.
- Kız ödev yapıyor.
- That girl is walking slowly.
- Bu kız yavaş yürüyor.
- It was him that saved the girl.
- Kızı kurtaran oyduydu.
- She is a pretty girl.
- O güzel bir kız.
- When a girl has sex for the first time, her hymen ruptures and bleeds.
- Bir kız ilk kez seks yaptığında, kızlık zarı yırtılır ve kanar.
- The girl talking with Mayumi is my sister.
- Mayumi ile konuşan kız benim kardeşimdir.
- The girl seemed to pay no attention to him.
- Kız ona aldırış etmiyor gibiydi.
- Tom married an older girl.
- Tom kendinden büyük bir kızla evlendi.
- I saw Tom dancing with another girl.
- Tom'u başka bir kızla dans ederken gördüm.
- That girl over there is very fat.
- Oradaki kız çok şişman.
- The girl trembled with fear.
- Kız korkudan titriyordu.
- That girl likes that music.
- Şu kız şu müziği seviyor.
- As a girl, Elisa loved to play nurse with her dolls.
- Elisa küçük bir kızken bebekleriyle hemşirelik oynamayı çok severdi.
- She really is a miserable girl.
- O gerçekten perişan bir kız.
- I saw him kissing another girl.
- Onu başka bir kızı öperken gördüm.
- A girl with blonde hair came to see you.
- Sarı saçlı bir kız sizi görmeye geldi.
- This is the boy who looks like a girl.
- Kıza benzeyen oğlan bu.
- She's a shy girl, but very affecctionate.
- O utangaç bir kız, ama çok sevecen.
- A girl named Kate came to see you.
- Kate adında bir kız seni görmeye geldi.
- Tom almost looks like a girl.
- Tom neredeyse bir kıza benziyor.
- It was Tom that saved the girl.
- Kızı kurtaran Tom'du.
- Who is the girl in your car?
- Arabanızdaki kız kim?
- Aren't you still seeing the same girl?
- Hala aynı kızla görüşmüyor musun?
- He rescued a girl from drowning and was given a reward.
- Bir kızı boğulmaktan kurtardı ve ödüllendirildi.
- Tom and I adopted a girl.
- Tom ve ben bir kızı evlat edindik.
- Layla was a normal fifteen-year-old girl.
- Layla on beş yaşında normal bir kızdı.
- What does the girl want to know?
- Kız ne bilmek istiyor?
- The girl coming in at the door now is always late.
- Kapıdan giren kız artık hep geç kalıyor.
- Sami knows this girl is Layla.
- Sami bu kızın Layla olduğunu biliyordu.
- I think I know that girl over there.
- Sanırım şuradaki kızı biliyorum.
- She was jealous when he talked to another girl.
- Başka bir kızla konuştuğunda onu kıskanıyordu.
- He married a local girl.
- Buralı bir kızla evlendi.
- The girl reading a book is Kate.
- Kitap okuyan kızın adı Kate.
- Who is the girl you care about the most?
- En çok değer verdiğin kız kim?
- I'm a normal girl.
- Ben normal bir kızım.
- That girl's face is incredibly ugly.
- O kızın yüzü inanılmaz derecede çirkin.
- There's a girl missing.
- Kayıp bir kız var.
- I see a girl.
- Bir kız görüyorum.
- The girl is drinking tea.
- Kız çay içiyor.
- A girl opened the door in answer to my knock.
- Kapıyı çaldığımda bir kız açtı.
- You're an overly optimistic girl.
- Sen aşırı iyimser bir kızsın.
- You're a peculiar girl, Mary.
- Sen tuhaf bir kızsın, Mary.
- That girl hugged her doll.
- O kız, bebeğini kucakladı.
- I couldn't but sympathize with the girl who had lost her parents in the accident.
- Kazada anne ve babasını kaybeden kızın acısını paylaşmadan edemedim.
- I met an American girl.
- Amerikalı bir kızla tanıştım.
- Tom fell in love with a Russian girl he met online.
- Tom internette tanıştığı bir Rus kıza aşık oldu.
- Is Nady a boy or a girl?
- Nady kız mı erkek mi?
- I saw Tom talking to a beautiful girl.
- Tom'u güzel bir kızla konuşurken gördüm.
- Tom has started dating a new girl, but he hasn't told Mary about it.
- Tom yeni bir kızla çıkmaya başladı ama Mary'ye bundan bahsetmedi.
- Layla was a bad girl and Sami was a bad boy.
- Layla kötü bir kız, Sami ise kötü bir çocuktu.
- Who's that cute girl?
- Kim bu tatlı kız?
- I've never been out with a Canadian girl.
- Ben hiç Kanadalı bir kızla çıkmadım.
- The girl in the blue coat is my daughter.
- Mavi paltolu kız benim kızım.
- The girl is reading.
- Kız kitap okuyor.
- I will employ the girl, because she can speak French.
- Kızı işe alırım, çünkü Fransızca konuşabiliyor.
- Where is the girl studying?
- Kız nerede okuyor?
- I know that girl from somewhere.
- Ben şu kızı bir yerden tanıyorum.
- What happened to the girl?
- Kıza ne oldu?
- The girl lifted the heavy box with one hand.
- Kız, ağır kutuyu tek elle kaldırdı.
- The man caught the girl by the wrist.
- Adam kızı bileğinden yakaladı.
- The boy made fun of the girl.
- Çocuk, kızla alay etti.
- She was a gorgeous girl of 22.
- O 22 yaşında muhteşem bir kızdı.
- Layla was Fadil's baby girl.
- Leyla, Fadıl'ın küçük kızıydı.
- I can't wait to meet this girl.
- Bu kızla tanışmak için sabırsızlanıyorum.
- What shall we do with this delinquent girl?
- Bu suçlu kızla ne yapacağız?
- You look a little bit like a girl.
- Birazcık bir kız gibi görünüyorsun.
- What kind of girl are you?
- Sen ne tür bir kızsın?
- I'm a twelve-year-old girl.
- Ben on iki yaşında bir kızım.
- I was looking at the young girl.
- Genç kıza bakıyordum.
- The girl lacked musical ability.
- Kız müzikal yetenekten yoksundu.
- He stole a glance at the girl.
- Kıza bir bakış attı.
- He fell in love with the girl at first sight.
- Kıza ilk görüşte aşık oldu.
- Sami took another girl prisoner.
- Sami başka bir kızı daha tutsak olarak aldı.
- The girl saw it, too.
- Kız da onu gördü.
- Heather is a cute girl.
- Heather sevimli bir kız.
- That girl is very beautiful.
- Şu kız çok güzel.
- You seem like such a nice girl.
- Çok iyi bir kıza benziyorsun.
- The girl is somewhat of a killjoy.
- Kız gıcık bir tip.
- Laurie is a girl.
- Laurie bir kız.
- The girl who sings there is my sister.
- Orada şarkı söyleyen kız benim kardeşim.
- The girl is ugly.
- Kız çirkin.
- The girl came into the room and burst into tears.
- Kız odaya girdi ve gözyaşlarına boğuldu.
- He's meeting with a Japanese girl.
- O bir Japon kızla buluşuyor.
- The girl you were talking to is my sister.
- Konuştuğun kız benim kız kardeşim.
- The girl combed her doll's hair.
- Kız bebeğinin saçını taradı.
- That girl whose hair is long is Judy.
- Saçı uzun olan kız Judy.
- This is the girl I know well.
- Bu iyi tanıdığım bir kız.
- The girl grew up to be a pianist.
- Kız büyüdü ve bir piyanist oldu.
- Who is the girl standing over there?
- Orada duran kız kimdir?
- Tom, I think that girl is waiting for you.
- Tom, sanırım o kız seni bekliyor.
- He looks like a girl.
- O bir kıza benziyor.
- The badly decomposed body of a young girl was found on the side of a highway.
- Genç bir kızın fena halde çürümüş cesedi otoyolun kenarında bulundu.
- The only girl that will even talk to Tom is Mary.
- Tom'la konuşan tek kız Mary.
- I knew there was something wrong about that girl.
- O kızda bir terslik olduğunu biliyordum.
- I'm not sure about who to give the present to - the boy, or the girl?
- Hediyeyi kime vereceğimden emin değilim; oğlana mı, kıza mı?
- The girl is blowing bubbles.
- Kız kabarcıkları üflüyor.
- Typical girl talk!
- Tipik kız konuşması!
- You mustn't keep a girl waiting.
- Bir kızı bekletmemelisin.
- He married a rich girl.
- O, zengin bir kızla evlendi.
- A laughing girl was standing before us.
- Gülen bir kız önümüzde duruyordu.
- Sami was swearing at a Muslim girl.
- Sami bir Müslüman kıza küfür ediyordu.
- The girl is skillful at knitting.
- Kız, örgü örmede yeteneklidir.
- Where is the girl?
- Kız nerede?
- Instantly the girl saw her mother, she burst out crying.
- Kız annesini gördüğü anda ağlamaya başladı.
- Because you're a sweet and lovely girl.
- Çünkü sen, tatlı ve sevimli bir kızsın.
- That girl knows German and English.
- O kız Almanca ve İngilizce biliyor.
- You're a strange girl.
- Sen tuhaf bir kızsın.
- I've never gone out with a Canadian girl.
- Hiç Kanadalı bir kızla çıkmadım.
- I know a girl whose father is a lawyer.
- Babası avukat olan bir kız tanıyorum.
- The girl was overcome with grief.
- Kız üzüntüye yenik düştü.
- A girl called me.
- Bir kız beni aradı.
- What a kind girl she is!
- Ne kadar da kibar bir kız!
- He introduced me to a pretty girl.
- Beni güzel bir kızla tanıştırdı.
- The girl usually drinks orange juice.
- Kız genellikle portakal suyu içiyor.
- I fell in love with a girl from Vienna.
- Viyanalı bir kıza aşık oldum.
- Nancy is the tallest girl in her class.
- Nancy, sınıfındaki en uzun kız.
- The girl goes to school.
- Kız okula gidiyor.
- You're not actually suggesting that I go out with another girl, are you?
- Başka bir kızla çıkmamı önermiyorsun, değil mi?
- All three of them were in love with the same girl.
- Onların üçü de aynı kıza aşıktı.
- Sami would never chase after a girl.
- Sami asla bir kızın peşinden koşmazdı.
- Jolanta is a very beautiful teenager girl from Bronisław's university.
- Jolanta, Bronisław'ın üniversitesinden gelen, çok güzel bir genç kızdır.
- Layla was a very popular girl in town.
- Leyla kasabada çok popüler bir kızdı.
- Next Friday, I'm going on a date with a girl named Mary.
- Gelecek Cuma, Mary adında bir kızla çıkacağım.
- Does anybody know who the tall, blond girl dressed in green is?
- Uzun boylu, sarışın, yeşil giysili kızın kim olduğunu bilen var mı?
- The girl has a beautiful doll.
- Kızın güzel bir bebeği var.
- The girl was gazing at the dock.
- Kız limana bakıyordu.
- Who's the new girl?
- Yeni kız kim?
- The girl who works at the bakery is cute.
- Fırında çalışan kız sevimlidir.
- This girl is the flower of the school.
- Bu kız okulun çiçeğidir.
- I know the girl who is making cakes.
- Pasta yapan kızı tanıyorum.
- What a cute girl!
- Ne tatlı bir kız!
- That girl hugged her doll.
- O kız, bebeğine sarıldı.
- He shook hands with the girl.
- O kızla tokalaştı.
- There was a girl in Tom's car.
- Tom'un arabasında bir kız vardı.
- I want to meet the girl of my dreams.
- Rüyalarımın kızı ile tanışmak istiyorum.
- Heather is a cute girl.
- Heather tatlı bir kız.
- The poor girl was on the point of death.
- Zavallı kız ölümle burun burunaydı.
- The girl's name reminds me of my happy school days.
- Kızın ismi bana mutlu okul günlerimi anımsatıyor.
- How dare you do that to a girl, Tom?
- Bunu bir kıza yapmaya nasıl cüret edersin, Tom?
- The girl walking with Ken is May.
- Ken'le yürüyen kızın adı May.
- I've never dated a Canadian girl.
- Ben hiç Kanadalı bir kızla çıkmadım.
- Sami met a Muslim girl, fell in love with her and married her.
- Sami Müslüman bir kızla tanıştı, sonra ona âşık oldu ve evlendi.
- The girl washed her hair.
- Kız saçını yıkadı.
- The boy and the girl seem to know each other.
- Oğlan ve kız birbirlerini tanıyor gibiydiler.
- I'll get you a nice girl.
- Sana iyi bir kız bulacağım.
- The story about the girl was in the news.
- Kızın hakkındaki öykü, haberlerdeydi.
- As a young girl, Mary wanted to become a professional tennis player.
- Genç bir kızken Mary profesyonel bir tenis oyuncusu olmak istiyordu.
- The girl screamed with fear, which we all shared.
- Kız, hepimizin paylaştığı korkuyla çığlık attı.
- The girl wants to know the truth.
- Kız gerçekleri bilmek istiyor.
- The girl had to abandon the idea of becoming a singer.
- Kız, bir şarkıcı olma fikrinden vazgeçmek zorunda kaldı.
- The girl vanished like magic.
- Kız sihir gibi ortadan kayboldu.
- I wish I had treated the girl more kindly.
- Keşke kıza daha nazik davransaydım.
- That girl is more cute than beautiful.
- O kız güzel olmaktan ziyade sevimli.
- The girl was badly injured in the traffic accident.
- Kız, trafik kazasında kötü biçimde yaralandı.
- He was talking to a girl.
- O bir kızla konuşuyordu.
- Marie was the only girl to wear a skirt.
- Marie etek giyen tek kızdı.
- Look at the girl whose hair is long.
- Saçı uzun olan kıza bak.
- The girl has a mouse.
- Kızın bir faresi var.
- Leave the poor girl alone.
- Zavallı kızı yalnız bırak.
- He bent over the girl and kissed her.
- Kızın üzerine eğildi ve onu öptü.
- The girl walking over there is my daughter.
- Orada yürüyen kız benim kızım.
- Sami contacted that girl.
- Sami o kızla temasa geçti.
- Junko is a pretty girl.
- Junko güzel bir kız.
- Do you see the girl's mum?
- Kızın annesini görüyor musun?
- The girl jumped to her feet and left the room.
- Kız ayağa fırladı ve odadan çıktı.
- I think that girl was pretty when she was younger.
- Sanırım o kız gençken güzeldi.
- Look at the girl with the long hair there.
- Oradaki uzun saçlı kıza bak.
- This girl comes from Japan.
- Bu kız Japonya'dan geliyor.
- Kumi is the girl whose father likes dogs.
- Kumi, babası köpekleri seven kızdır.
- Shinya married a pretty girl.
- Shinya güzel bir kız ile evlendi.
- That girl looks like a boy.
- Bu kız erkek gibi görünüyor.
- They adopted a little girl.
- Küçük bir kız evlat edindiler.
- You are a pretty girl.
- Güzel bir kızsın.
- She did not act like a normal girl.
- Normal bir kız gibi davranmadı.
- He had the fortune to marry a nice girl.
- Güzel bir kızla evlenme şansına sahip oldu.
- The girl talking with Tom is Mary.
- Tom ile konuşan kız Mary'dir.
- There's a new girl in school.
- Okulda yeni bir kız var.
- Who's that cute girl?
- Şu tatlı kız kim?
- She was a narrow-thinking religious girl.
- O dar görüşlü dindar bir kızdı.
- What's your favorite girl's name?
- Favori kız adın nedir?
Show More (1920)
|