| 1 |
go in |
gitmek |
v. |
|
- Nonetheless, we can see how it goes in different phases.
- Yine de farklı aşamalarda nasıl gittiğini görebiliyoruz.
- Where must we go in the long term?
- Uzun vadede nereye gitmeliyiz?
- Nevertheless, Turkey has taken some steps that clearly go in the right direction.
- Yine de, Türkiye açıkça doğru yönde giden bazı adımlar atmıştır.
- How far should we go in protecting the environment and the obligation to repair the damage?
- Çevreyi koruma ve zararı onarma yükümlülüğü konusunda ne kadar ileri gitmeliyiz?
- To be more precise, this report is about the direction Parliament wishes to go in.
- Daha açık olmak gerekirse, bu rapor Parlamentonun gitmek istediği yönle ilgilidir.
- I think we really have to go in another direction.
- Bence gerçekten başka bir yöne gitmemiz gerekiyor.
- We'll see how far that discussion goes in the coming weeks.
- Bu tartışma daha nereye kadar gidecek önümüzdeki günlerde göreceğiz.
- He will go in your place.
- O, senin yerine gidecek.
- You don't want to go in there, Tom.
- Oraya gitmek istemezsin, Tom.
- I'm going in the museum.
- Ben müzeye gidiyorum.
- You should go in there.
- Oraya gitmelisin.
- Tom is going in the wrong direction.
- Tom yanlış yöne gidiyor.
- We'd better go in there and get Tom.
- Oraya gitsek ve Tom'u alsak iyi olur.
- The small dog Laike is not the only animal to have gone in space.
- Küçük köpek Laike uzaya gitmiş tek hayvan değildir.
- It doesn't matter where you go in Holland, you'll see windmills.
- Hollanda'da nereye giderseniz gidin, yel değirmenleri görürsünüz.
- Why are you going in costume this year?
- Bu yıl neden kostümle gidiyorsun?
- The war is going in our favor.
- Savaş bizim lehimizde gidiyor.
- Tom will go in your place.
- Tom senin yerine gidecek.
- Sami was going in that direction.
- Sami o yönde gidiyordu.
- I'll go in.
- İçeri gideceğim.
- Either you or I must go in his place.
- Ya sen ya da ben onun evine gitmeliyiz.
- I think I should go in alone.
- Sanırım yalnız gitmeliyim.
- No one's supposed to go in there.
- Hiç kimsenin oraya gitmesi gerekmiyor.
- I'll be ready to go in five minutes.
- Beş dakika içinde gitmeye hazır olacağım.
- Where are you going in such a hurry?
- Bu kadar aceleyle nereye gidiyorsunuz?
- You should go in the opposite direction.
- Aksi yöne gitmen gerekir.
- You're not going in the right direction.
- Doğru yöne gitmiyorsun.
- Either you or I must go in his place.
- Ya sen ya da ben onun yerine gitmeliyiz.
- Tom went in Mary's place.
- Tom Mary'nin evine gitti.
- Tom, where did you go in Australia?
- Avustralya'da nerelere gittin Tom?
- Are you going in costume this year?
- Bu yıl kostümle mi gideceksin?
- I went in Tom's place.
- Tom'un yerine ben gittim.
- Oh no, I'm not going in there.
- Oh hayır, ben oraya gitmiyorum.
- I've got to go in there.
- Oraya gitmek zorundayım.
- Where are you going in such a big hurry?
- Böyle büyük bir aceleyle nereye gidiyorsun?
- They went in opposite directions.
- Onlar zıt yönlere gittiler.
- Everything goes in the dumpster.
- Her şey çöp kutusuna gidiyor.
- We can't go in there.
- Biz oraya gidemeyiz.
- Am I going in the right direction?
- Doğru yöne mi gidiyorum?
- I'll go in that direction.
- O tarafa gideceğim.
- You don't need to go in such a hurry.
- Öyle aceleyle gitmene gerek yok.
- Sami was going in that direction.
- Sami o yöne doğru gidiyordu.
- Why are you going in costume?
- Neden kostüm içinde gidiyorsun?
- Sami can't go in that bedroom.
- Sami o yatak odasına gidemez.
- Did you go in costume this year?
- Bu yıl kostümle mi gittin?
- Go in the house right now.
- Hemen eve git.
- Sami went in.
- Sami içeri gitti.
- Where are you going in such a hurry, girl?
- Böyle aceleyle nereye gidiyorsun, kız?
- Where are they going in such a hurry?
- Bu kadar aceleyle nereye gidiyorlar?
- We're going in the right direction.
- Biz doğru yönde gidiyoruz.
- He will go in your place.
- Senin yerine o gidecek.
- No matter where you go in Holland, you'll see windmills.
- Hollanda'da nereye gidersen git, yel değirmenlerini göreceksin.
- I'll go in first.
- İlk olarak ben gideceğim.
Show More (50)
|
| 2 |
go in |
girmek |
v. |
|
- As we planned, we'll go in first.
- Planladığımız gibi, önce biz gireceğiz.
- As we planned, we'll go in first.
- Planladığımız gibi ilk biz gireceğiz.
- As we planned, we'll go in first.
- Planladığımız gibi, biz gireceğiz ilkin.
- He went in clean and came out a drug addict.
- İçeri temiz girdi ve bir uyuşturucu bağımlısı olarak çıktı.
- I can't go in there.
- Oraya giremem.
- Nobody go in there.
- Oraya kimse girmeyecek.
- We're going in here.
- Biz buraya giriyoruz.
- You can't go in there!
- Oraya giremezsin!
- You should go in there.
- Oraya girmelisiniz.
- Tom quickly went in the room.
- Tom hızla odaya girdi.
- Tom was scared to go in the cave by himself.
- Tom mağaraya tek başına girmeye korkuyordu.
- Go in and win!
- Gir ve kazan!
- He watched those who went in and out of the house.
- O, eve girenleri ve çıkanları izledi.
- Tom went in by himself.
- Tom içeri tek başına girdi.
- No one will go in there.
- Oraya kimse girmeyecek.
- Sorry, but you can't go in there.
- Üzgünüm ama oraya giremezsiniz.
- Don't go in my room.
- Odama girme.
- You can't go in there alone.
- Oraya yalnız giremezsin.
- Make sure that nobody goes in there.
- Kimsenin oraya girmediğinden emin olun.
- Tom was scared to go in the cave by himself.
- Tom mağaraya tek başına girmekten korkuyordu.
- Tom doesn't have to go in there.
- Tom'un oraya girmesine gerek yok.
- Oh no, I'm not going in there.
- Hayır, oraya girmeyeceğim.
- Don't go in that building.
- O binaya girmeyin.
Show More (20)
|
| 3 |
go in |
içeri girmek |
v. |
|
- We must be clear that there should be no interference with the ability of the inspectors to go in.
- Müfettişlerin içeri girmesine hiçbir şekilde müdahale edilmemesi gerektiği konusunda net olmalıyız.
- That is the explanation for going in and destroying villages and all the Palestinian structures.
- İçeri girip köyleri ve Filistinlilere ait tüm yapıları yıkmanın açıklaması budur.
- Let me go in and talk to him.
- Bırakın içeri girip onunla konuşayım.
- Tom can't go in.
- Tom içeri giremez.
- Why don't we go in?
- Neden içeri girmiyoruz?
- Don't you think we ought to go in?
- Sence de içeri girmemiz gerekmiyor mu?
- My ears are going to freeze if I don't go in.
- İçeri girmezsem kulaklarım donacak.
- Let me go in and talk to her.
- İçeri gireyim ve onunla konuşayım.
- Can I go in there now?
- Artık içeri girebilir miyim?
- Let's wait until everyone comes out before we go in.
- Biz içeri girmeden önce herkes dışarı çıkıncaya kadar bekleyelim.
- Don't go in.
- İçeri girme.
- Do you want to go in?
- İçeri girmek ister misin?
- Let me go in and talk to her.
- Bırakın içeri girip onunla konuşayım.
- Don't you think we ought to go in?
- Siz içeri girmemiz gerektiğini düşünmüyor musunuz?
- Let me go in and talk to him.
- İçeri gireyim ve onunla konuşayım.
- Would you like me to go in and talk to Tom for you?
- İçeri girmemi ve senin için Tom'la konuşmamı ister misin?
- I saw that the door was open, so I went in.
- Kapının açık olduğunu gördüm ve içeri girdim.
- I need to go in.
- İçeri girmem lazım.
- Let me go in and talk to Tom.
- İçeri girip Tom'la konuşayım.
- Let me go in and talk to them.
- İçeri gireyim ve onlarla konuşayım.
- Let's wait until everyone comes out before we go in.
- İçeri girmeden önce herkes çıkana kadar bekleyelim.
Show More (18)
|
| 4 |
go in |
içeriye girmek |
v. |
|
- I need to go in.
- İçeriye girmeliyim.
- I need to go in.
- İçeriye girmem gerekiyor.
- Why don't we go in?
- Niçin içeriye girmiyoruz?
Show More (0)
|
