|
- No one wanted to play with Tango except the little boy.
- Küçük çocuk dışında kimse Tango ile oynamak istemiyordu.
- The little boy disappeared down the road.
- Küçük çocuk yolun aşağısında kayboldu.
- The little boy was ecstatic.
- Küçük çocuk kendinden geçmişti.
- I gave it to the little boy.
- Onu küçük çocuğa verdim.
- The little boy was lost in the forest.
- Küçük çocuk ormanda kayboldu.
- The little boy goes for a walk with his mother.
- Küçük çocuk annesiyle yürüyüşe çıkıyor.
- The little boy is clever.
- Küçük çocuk zekidir.
- The snow began to fall so thickly that the little boy could not see his own hand.
- Kar o kadar yoğun yağmaya başlamıştı ki küçük çocuk kendi elini göremiyordu.
- The little boy got into mischief when he was left alone.
- Küçük çocuk yalnız kalınca yaramazlık yaptı.
- The little boy accidentally broke the glass.
- Küçük çocuk kazara bardağı kırdı.
- The little boy is afraid of the dark.
- Küçük çocuk karanlıktan korkuyor.
- The little boy is clever.
- Küçük çocuk çok zeki.
- The little boy felt secure in his father's arms.
- Küçük çocuk babasının kollarında kendini güvende hissetti.
- The little boy hung his head and said nothing.
- Küçük çocuk başını öne eğdi ve bir şey söylemedi.
- The little boy held his mother's hand firmly when crossing the street.
- Küçük çocuk, caddeyi geçerken annesinin elini sıkıca tuttu.
- That little boy likes to throw rocks on the neighbor's roof.
- O küçük çocuk komşunun çatısına taş atmayı seviyor.
- The little boy accidentally broke the glass.
- Küçük çocuk yanlışlıkla camı kırdı.
- The little boy got into mischief when he was left alone.
- Küçük çocuk yalnız bırakıldığında yaramazlık etti.
- The teachers greeted the little boys.
- Öğretmenler küçük çocukları selamladı.
- That little boy wears glasses.
- O küçük çocuk gözlük takıyor.
- The little boy was frightened and sprang from the chair.
- Küçük çocuk korkmuş ve sandalyeden fırlamıştı.
- I have to go to the little boys' room.
- Küçük çocukların odasına gitmeliyim.
- That little boy likes to throw rocks on the neighbor's roof.
- Şu küçük çocuk komşunun çatısına taş atmayı seviyor.
- The teachers greeted the little boys.
- Öğretmenler küçük çocukları karşıladılar.
- You oughtn't to go out with the little boy remaining alone.
- Yalnız kalan küçük çocukla dışarı çıkmamalısın.
- Every little boy needs a hero.
- Her küçük çocuğun bir kahramana ihtiyacı vardır.
- Poor little boy!
- Zavallı küçük çocuk!
- The little boy is being spoiled by his grandmother.
- Küçük çocuk büyükannesi tarafından şımartılıyor.
- That little boy is wearing glasses.
- O küçük çocuk gözlük takıyor.
- The little boy grew very fast.
- Küçük çocuk çok hızlı büyüdü.
- The little boy struggled to free himself from the policeman.
- Küçük çocuk kendini polisten kurtarmak için mücadele etti.
- The mischievous little boy loved his dad very much.
- Yaramaz küçük çocuk babasını çok severdi.
- The little boy is used to talking with grown-ups.
- Küçük çocuk yetişkinlerle konuşmaya alışkın.
- I have to go to the little boys' room.
- Küçük çocukların odasına gitmek zorundayım.
- The little boy has a dream.
- Küçük çocuğun bir hayali var.
- The dog attacked the little boy.
- Köpek küçük çocuğa saldırdı.
- The little boy hung his head and said nothing.
- Küçük çocuk başını eğdi ve hiçbir şey söylemedi.
- The little boy has lost the money given to him by his father.
- Küçük çocuk, babası tarafından kendisine verilen parayı kaybetti.
- I'm so glad you found my little boy.
- Küçük çocuğumu bulmana çok sevindim.
- The little boy goes for a walk with his mother.
- Küçük çocuk annesiyle birlikte yürüyüşe çıkar.
- You oughtn't to go out with the little boy remaining alone.
- Yalnız kalan küçük çocukla dışarı çıkmamalısınız.
- The little boy is crafty.
- Küçük çocuk kurnaz.
- I have to go to the little boys' room.
- Küçük çocukların odasına gitmem gerekiyor.
- The little boy plays.
- Küçük çocuk oynuyor.
- No one wanted to play with Tango except the little boy.
- Küçük çocuk hariç hiç kimse Tango ile oyun oynamak istemedi.
- The little boy was asleep in his bed.
- Küçük çocuk yatağında uyuyordu.
- The little boy is at the zoo.
- Küçük çocuk hayvanat bahçesinde.
- The little boy sat on his father's shoulders.
- Küçük çocuk babasının omuzlarına oturdu.
- The little boy lost a mitten playing in the snow.
- Küçük çocuk karda oynarken eldivenini kaybetmiş.
- Tom grabbed the little boy and threatened to kill him.
- Tom küçük çocuğu yakaladı ve onu öldürmekle tehdit etti.
- The little boy held his mother's hand firmly when crossing the street.
- Küçük çocuk, karşıdan karşıya geçerken annesinin elini sıkıca tuttu.
- The little boy embraced his dog.
- Küçük çocuk köpeğini kucakladı.
- The little boy was frightened and sprang from the chair.
- Küçük çocuk korktu ve sandalyeden fırladı.
- When the little boy saw the clown, the cat got his tongue.
- Küçük çocuk palyaçoyu gördüğünde, kedi onun dilini kaptı.
- I thought the little boy who was staring and pointing at the foreigner was very rude.
- Yabancıya bakıp onu işaret eden küçük çocuğun çok kaba olduğunu düşündüm.
- The little boy was asleep in his bed.
- Küçük çocuk yatağında uykudaydı.
Show More (53)
|