live - Inglés Turco Frases
Inglés Turco
live yaşamak v.
  • Whether we like it or not, we live in Huxley's Brave New World.
  • Hoşumuza gitse de gitmese de Huxley'in Cesur Yeni Dünyasında yaşıyoruz.
  • Such medicines often cost more than the annual income of people living there.
  • Bu tür ilaçların maliyeti genellikle orada yaşayan insanların yıllık gelirinden daha fazladır.
  • We want to see two states living side by side, peaceful and prosperous.
  • Yan yana, barış ve refah içinde yaşayan iki devlet görmek istiyoruz.
Show More (1898)
live oturmak v.
  • We found out where he lives.
  • Onun nerede oturduğunu öğrendik.
  • I used to live on the coast.
  • Eskiden sahilde otururdum.
  • They live next door to us.
  • Yanımızda oturuyorlar.
Show More (51)
live canlı adj.
  • The maximum period of transport for live animals should make these redundant.
  • Canlı hayvanların azami nakil süresi bu süreleri gereksiz kılmalıdır.
  • This will clearly show how much money is actually being spent on live animal exports.
  • Bu da canlı hayvan ihracatı için gerçekte ne kadar para harcandığını açıkça gösterecektir.
  • This also applies to the inhuman transport of live animals to slaughterhouses.
  • Bu aynı zamanda canlı hayvanların mezbahalara insanlık dışı bir şekilde taşınması için de geçerlidir.
Show More (26)
live geçinmek v.
  • The twenty thousand people who live from fishing in Galicia do not understand you very well.
  • Galiçya'da balıkçılıkla geçinen yirmi bin kişi sizi pek iyi anlamıyor.
  • That island's population lives on fishing.
  • Bu adanın nüfusu balıkçılıkla geçiniyor.
  • The old man lives on his pension.
  • Yaşlı adam, emekli maaşı ile geçiniyor.
Show More (1)
live ikamet etmek v.
  • Do you live in this building?
  • Bu binada mı ikamet ediyorsunuz?
  • Dan lived only four miles away.
  • Dan sadece 4 mil uzakta ikamet etti.
  • Do you live in this building?
  • Siz bu binada mı ikamet ediyorsunuz?
Show More (1)
live canlı olarak adv.
  • I believe that our proceedings in this Chamber today are being broadcast live.
  • Sanırım bugün bu Meclisteki görüşmelerimiz canlı olarak yayınlanıyor.
  • The satellite launch was broadcast live.
  • Uydu fırlatma canlı olarak yayınlandı.
Show More (-1)
live geçirmek v.
  • In fact, the world has never lived a single day of peace.
  • Aslında dünya hiçbir zaman huzurlu bir gün geçirmemiştir.
  • Tom lived most of his life in Australia.
  • Tom hayatının çoğunu Avustralya'da geçirdi.
Show More (-1)
live beslenmek v.
  • She lives on vegetables and brown rice.
  • Sebze ve esmer pirinçle besleniyor.
  • They live on potatoes around here.
  • Buralarda patatesle besleniyorlar.
Show More (-1)
live hayat geçirmek v.
  • I was trying so hard to live a life of love.
  • Sevgi dolu bir hayat geçirmek için çok çaba harcadım.
Show More (-2)
live sürmek (yaşam/ömür) v.
  • You can control all five senses and live a peaceful longlife.
  • Beş duyunuzu da kontrol edebilir ve huzurlu bir yaşam sürebilirsiniz.
Show More (-2)