|
- In the work implementing Tampere we have five outstanding directives on the table?
- Tampere'de yürütülen çalışmalarda masada bekleyen beş direktifimiz var.
- Now I come to the amendments tabled.
- Şimdi masaya yatırılan değişikliklere geliyorum.
- Proposals were tabled earlier for creating a type of technical committee.
- Bir tür teknik komite oluşturulmasına yönelik teklifler daha önce masaya yatırılmıştı.
- In fact, those proposals had already partly been tabled.
- Aslında bu teklifler zaten kısmen masaya yatırılmıştı.
- I deplore the rejection of the proposal to table a European Parliament resolution on the subject.
- Konuyla ilgili bir Avrupa Parlamentosu kararının masaya yatırılması teklifinin reddedilmesinden üzüntü duyuyorum.
- We must get back round the table on this very fundamental basis.
- Bu çok temel temel üzerinde masaya geri dönmeliyiz.
- In her speech, the President-in-Office mentioned that there are proposals on the table for the milk sector.
- Sayın Cumhurbaşkanı konuşmasında süt sektörüne yönelik tekliflerin masada olduğundan bahsetti.
- The first, I repeat, is not tabling amendments that cannot be accepted by the Council and the Commission.
- Birincisi, tekrar ediyorum ki, Konsey ve Komisyon tarafından kabul edilemeyecek değişiklikleri masaya yatırmamaktır.
- On the main amendments tabled for the vote tomorrow, the Commission's position is as follows.
- Yarın oylanmak üzere masaya yatırılan ana değişikliklerle ilgili olarak Komisyonun tutumu aşağıdaki gibidir.
- It seems that it was agricultural subsidies in the EU that yet again broke one of the deals on the table.
- Öyle görünüyor ki masadaki anlaşmalardan birini bozan yine AB'deki tarımsal sübvansiyonlar olmuştur.
- Those are the ideas now on the table.
- Bunlar şu anda masada olan fikirler.
- The Committee on Budgetary Control has tabled many amendments that were voted on in the Committee.
- Bütçe Kontrol Komitesi, Komite'de oylanan birçok değişiklik önergesini masaya yatırmıştır.
- I am extremely pleased with the compromises that have been tabled.
- Masaya yatırılan uzlaşılardan son derece memnunum.
- However, to my knowledge, there is no specific proposal on the table.
- Ancak, bildiğim kadarıyla masada belirli bir öneri yok.
- We cannot ignore, for example, some of these issues which are still left on the table.
- Örneğin hala masada duran bazı konuları görmezden gelemeyiz.
- In her speech, the President-in-Office mentioned that there are proposals on the table for the milk sector.
- Dönem Başkanı konuşmasında süt sektörüne yönelik önerilerin masada olduğundan bahsetti.
- The way forward is for both sides to get together around a table.
- Bunun yolu her iki tarafın da bir masa etrafında bir araya gelmesidir.
- That is what is being called for today after overturning the table.
- Masanın devrilmesinden sonra bugün yapılmak istenen de budur.
- The issue is now on the table and these discussions have provided a solid foundation on which we can build.
- Konu artık masadadır ve bu tartışmalar üzerine inşa edebileceğimiz sağlam bir temel oluşturmuştur.
- Tomorrow, there will be 11 amendments on the table for us to vote on.
- Yarın oylamamız için masada 11 değişiklik önergesi olacak.
- As yet, nothing has been put on the table - nothing!
- Henüz masaya hiçbir şey konulmadı - hiçbir şey!
- What is now upon the table seems the best possible deal that the Turkish Cypriots can ever expect.
- Şu anda masada olan, Kıbrıslı Türklerin bekleyebileceği en iyi anlaşma gibi görünmektedir.
- We have put a large number of suggestions on the table.
- Masaya çok sayıda öneri koyduk.
- One such action is the proposal now being tabled by the Commission.
- Bu eylemlerden biri de şu anda Komisyon tarafından masaya yatırılan tekliftir.
- All who sit round the table carry a heavy responsibility.
- Masanın etrafında oturan herkes ağır bir sorumluluk taşır.
- Lastly, 44 recommendations have been tabled.
- Son olarak 44 öneri masaya yatırılmıştır.
- Why cannot we just be satisfied with the common position currently tabled?
- Neden şu anda masaya yatırılan ortak tutum ile yetinemiyoruz?
- The issue is now on the table and these discussions have provided a solid foundation on which we can build.
- Konu artık masada ve bu tartışmalar üzerine inşa edebileceğimiz sağlam bir temel oluşturdu.
- The Commission is right to table proposals for multi-annual recovery programmes for cod and hake.
- Komisyon, morina ve berlam balığı için çok yıllı kurtarma programlarına yönelik teklifleri masaya yatırmakta haklıdır.
- We can get them round the table.
- Onları masanın etrafına toplayabiliriz.
- What do we have on the table today?
- Bugün masada ne var?
- Can it now outline what proposals it intends to table?
- Şimdi hangi önerileri masaya yatırmayı planladığını açıklayabilir mi?
- These same proposals are also on the table of the Council of Ministers.
- Aynı öneriler Bakanlar Kurulu'nun masasında da bulunmaktadır.
- We did, however, table a number of amendments.
- Bununla birlikte bir dizi değişikliği masaya yatırdık.
- The Commission, therefore, looks favourably on the initiative adopted by the Greek Government to table this proposal.
- Dolayısıyla Komisyon, Yunan Hükümeti'nin bu teklifi masaya yatırmak üzere benimsediği inisiyatife olumlu bakmaktadır.
- Yet you want to sweep everything under the table!
- Yine de her şeyi masanın altına süpürmek istiyorsunuz!
- What is now upon the table seems the best possible deal that the Turkish Cypriots can ever expect.
- Şu anda masada olan, Kıbrıslı Türklerin bekleyebileceği en iyi anlaşma gibi görünüyor.
- In conclusion, my Group supports the compromise and tabled the full set of amendments involved.
- Sonuç olarak, Grubum uzlaşmayı desteklemekte ve ilgili tüm değişiklikleri masaya yatırmaktadır.
- On all four main and outstanding issues, some balanced solutions are now on the table.
- Dört ana ve çözüm bekleyen meselenin tamamında, bazı dengeli çözümler artık masada.
- That then is also why it makes little sense to table a legislative proposal.
- Bu durumda bir yasa teklifini masaya yatırmanın pek bir anlamı da kalmıyor.
- We have also looked at tabling amendments.
- Ayrıca değişiklikleri masaya yatırmayı da değerlendirdik.
- If we look at the facts on the table two complexes of problems stand out.
- Masadaki gerçeklere baktığımızda iki karmaşık sorun göze çarpmaktadır.
- The three components are included in the agenda of the 'Negotiating Table'.
- Üç bileşen 'Müzakere Masası'nın gündeminde yer almaktadır.
- We talk about creating transparency through the 'from stable to table' concept.
- Karardan masaya' konsepti aracılığıyla şeffaflık yaratmaktan bahsediyoruz.
- Malta's position on the agricultural chapter should, I hope, also soon be on the table.
- Malta'nın tarım faslına ilişkin tutumunun da yakında masaya yatırılacağını umuyorum.
- The cards are now on the table and it is up to us to shoulder our responsibilities.
- Kartlar artık masada ve sorumluluklarımızı yerine getirmek bize düşüyor.
- Some time before, you should table a proposal that we can debate.
- Belli bir süre önceden, tartışabileceğimiz bir öneriyi masaya yatırmalısınız.
- A global message was sent out and specific, globally agreed proposals were tabled.
- Küresel bir mesaj gönderildi ve küresel olarak kabul edilen spesifik öneriler masaya yatırıldı.
- A few other amendments have also been tabled, which allow for adoption at first reading.
- İlk okumada kabul edilmesine izin verilen birkaç başka değişiklik de masaya yatırıldı.
- That is definitely not the aim of the directives that are on the table now.
- Şu anda masada olan direktiflerin amacı kesinlikle bu değildir.
- The opinions now on the table at least show an awareness of the problem.
- Şu anda masada olan görüşler en azından sorunun farkında olunduğunu göstermektedir.
- The Commission notes and endorses the UN Secretary-General's statement that the peace plan will stay on the table.
- Komisyon, BM Genel Sekreteri'nin barış planının masada kalacağı yönündeki açıklamasını not eder ve onaylar.
- We can achieve the timetable because the issues are still on the table.
- Zaman çizelgesine ulaşabiliriz çünkü konular hala masada.
- The concerns that we have in this motion for a resolution need to be tabled.
- Bu karar önergesinde dile getirdiğimiz kaygıların masaya yatırılması gerekmektedir.
- The Council decided otherwise, and this proposal was not even put on the table for the negotiations.
- Konsey aksi yönde karar verdi ve bu teklif müzakereler için masaya bile konulmadı.
- The European Union must table initiatives and practical measures.
- Avrupa Birliği girişimleri ve pratik tedbirleri masaya yatırmalıdır.
- After Brussels, the reform of the CAP is still on the table.
- Brüksel'den sonra OTP reformu hala masada.
- The UN Secretary-General's peace plan is still on the table.
- BM Genel Sekreteri'nin barış planı hala masada.
- We have reached the point where all the cards are on the table.
- Tüm kartların masada olduğu bir noktaya gelmiş bulunuyoruz.
- Some time before, you should table a proposal that we can debate.
- Bir süre önce, tartışabileceğimiz bir öneriyi masaya yatırmalısınız.
- Now let us see what we have on the table.
- Şimdi masada ne var bir bakalım.
- Our instructions to you will be on the table very shortly.
- Size vereceğimiz talimatlar çok kısa bir süre içinde masada olacak.
- A different proposal on financial aid to Greenland should be tabled concurrently.
- Grönland'a mali yardım yapılmasına ilişkin farklı bir teklif de eş zamanlı olarak masaya yatırılmalıdır.
- The Commission must table specific and unambiguous text proposals promptly in order to make these clauses concrete.
- Komisyon, bu hükümleri somutlaştırmak amacıyla belirli ve açık metin önerilerini ivedilikle masaya yatırmalıdır.
- The Commission has nonetheless voluntarily promised to table the proposal we requested.
- Komisyon yine de gönüllü olarak talep ettiğimiz teklifi masaya yatırmaya söz verdi.
- The responsible parliamentary committee therefore decided, justifiably, to table them again.
- Bu nedenle sorumlu parlamento komitesi, haklı olarak, bunları tekrar masaya yatırmaya karar vermiştir.
- The regulation on the table has to take into account and interlink three different aspects.
- Masadaki yönetmelik üç farklı hususu dikkate almalı ve birbiriyle ilişkilendirmelidir.
- Why should we breed them just to kill them and serve them up at table?
- Neden onları sadece öldürmek ve masada servis etmek için yetiştirelim ki?
- This is why we are tabling several amendments, which seek to improve on the initial proposal.
- Bu nedenle ilk teklifi geliştirmeyi amaçlayan çeşitli değişiklikleri masaya yatırıyoruz.
- I think they, too, should have a place at the convention table.
- Bence onların da kongre masasında bir yeri olmalı.
- The Commission has tabled proposals to which the Committee is giving impetus and which it is developing.
- Komisyon, Komitenin ivme kazandırdığı ve geliştirmekte olduğu teklifleri masaya yatırmıştır.
- Our instructions to you will be on the table very shortly.
- Size vereceğimiz talimatlar çok kısa bir süre içinde masanızda olacak.
- The thinking behind the draft on the table is not short-termist or experimental.
- Masadaki taslağın ardındaki düşünce kısa vadeli ya da deneysel değildir.
- Unfortunately, neither of the parties has put a sound peace plan on the table.
- Ne yazık ki taraflardan hiçbiri masaya sağlam bir barış planı koymadı.
- The proposals and plans are on the table.
- Teklifler ve planlar masada.
- It means that the European Parliament will be there at the Convention with a set of proposals on the table.
- Bu, Avrupa Parlamentosunun Kongrede masada bir dizi öneriyle bulunacağı anlamına gelmektedir.
- Why is the Commission tabling two texts both of which intend to impose restraints on advertising?
- Komisyon neden her ikisi de reklamlara kısıtlama getirmeyi amaçlayan iki metni masaya yatırıyor?
- These proposals for transferring funds are now on the table and have been discussed in the Committee on Budgets.
- Fon aktarımına ilişkin bu teklifler şu anda masada ve Bütçe Komisyonunda görüşüldü.
- What political initiatives can we bring to the table?
- Masaya ne gibi siyasi inisiyatifler getirebiliriz?
- The three components are included in the agenda of the 'Negotiating Table'.
- Üç bileşen "Müzakere Masası" gündeminde yer almaktadır.
- This brings me to the amendments that have been tabled.
- Bu da beni masaya yatırılan değişikliklere getiriyor.
- After Brussels, the reform of the CAP is still on the table.
- Brüksel'den sonra CAP reformu hala masada.
- As regards "catch-the-eye", what is on the table is a compromise.
- "Kısa süreli söz alarak tartışma" konusunda ise masada bir uzlaşma söz konusudur.
- The Commission tabled a comprehensive proposal to make this desire a reality.
- Komisyon, bu arzuyu gerçeğe dönüştürmek için kapsamlı bir teklifi masaya yatırdı.
- The three components are included in the agenda of the 'Negotiating Table'.
- Üç bileşen 'Müzakere Masası' gündeminde yer almaktadır.
- To the Union table we each bring our national sovereignty, our differences, our national identities and our histories.
- Birlik masasına her birimiz ulusal egemenliğimizi, farklılıklarımızı, ulusal kimliklerimizi ve tarihimizi getiriyoruz.
- This invitation has been on the table since 1998, but the Turkish Cypriots have so far unfortunately not accepted it.
- Bu davet 1998'den beri masadadır, ancak Kıbrıslı Türkler ne yazık ki bugüne kadar kabul etmemiştir.
- That is why we have tabled Amendment No 48.
- Bu nedenle 48 numaralı Değişikliği masaya yatırdık.
- The EU at present is a very important negotiator at the political table.
- AB şu anda siyasi masada çok önemli bir müzakereci konumundadır.
- Now of course I understand that there is a need to get the parties around a table and get them moving.
- Şimdi elbette tarafları bir masa etrafında toplayıp harekete geçirmeye ihtiyaç olduğunu anlıyorum.
- When it is cleared away from the table, does the meal on the plate suddenly become special category waste?
- Masadan kaldırıldığında, tabaktaki yemek birdenbire özel kategori atığı haline mi geliyor?
- The financial package is now on the table.
- Mali paket şu anda masada.
- It seems that it was agricultural subsidies in the EU that yet again broke one of the deals on the table.
- Görünen o ki masadaki anlaşmalardan birini bozan yine AB'deki tarımsal sübvansiyonlar oldu.
- This is why we are tabling amendments.
- Bu nedenle değişiklikleri masaya yatırıyoruz.
- The Commission has just announced that it is going to table further papers following the attacks of 11 September.
- Komisyon, 11 Eylül saldırılarının ardından yeni belgeleri masaya yatıracağını açıkladı.
- It is very important for the United Nations plan to remain on the table.
- Birleşmiş Milletler planının masada kalması çok önemli.
- When it is cleared away from the table, does the meal on the plate suddenly become special category waste?
- Masadan kalktığında tabaktaki yemek birdenbire özel kategori atığı haline mi geliyor?
- What we have here on the table is a Green Paper.
- Burada masada duran şey bir Yeşil Kitap.
- Two documents, which were tabled on 26 September by Stuart Harbison, the Chairman of the WTO General Council.
- DTÖ Genel Konseyi Başkanı Stuart Harbison tarafından 26 Eylül'de masaya yatırılan iki belge.
- Tomorrow, I will ask you whether it is possible to table an oral compromise amendment during the vote.
- Yarın, oylama sırasında sözlü bir uzlaşma değişikliğinin masaya yatırılmasının mümkün olup olmadığını soracağım.
- For two years, we have had the Commission's proposal on the table.
- İki yıldır Komisyon'un teklifini masada tutuyoruz.
- After a year's work, the Echelon Committee tabled recommendations and requests.
- Echelon Komitesi bir yıllık çalışmasının ardından tavsiye ve talepleri masaya yatırdı.
- Within days of the attack on America, a series of concrete measures was tabled by the European Commission.
- Amerika'ya yapılan saldırıdan birkaç gün sonra Avrupa Komisyonu tarafından bir dizi somut önlem masaya yatırıldı.
- The two men embrace, then they sit at the table opposite one another.
- İki adam kucaklaşır, sonra masaya geçip karşılıklı otururlar.
- Ladies, it takes five minutes to get to that table and register.
- Hanımlar, şu masaya gidip kaydolmak için beş dakikanız var.
- Create another reason for why I would be going under the table.
- Neden masanın altına gireceğime dair başka bir neden yaratın.
- This device consists of a large, round table and some machinery.
- Bu aygıt büyük, yuvarlak bir masa ve bazı makinelerden oluşuyor.
- So we're going to want to create that table first.
- Bu bakımdan biz öncelikle bu masayı kurmayı arzu ediyoruz.
- This device consists of a large, round table and some machinery.
- Bu cihaz büyük, yuvarlak bir masa ve birtakım makinelerden oluşur.
- So we're going to want to create that table first.
- Bu yüzden önce o masayı oluşturmak isteyeceğiz.
- This device consists of a large, round table and some machinery.
- Bu alet, büyük yuvarlak bir masadan ve bir düzenekten oluşuyor.
- The two men embrace, then they sit at the table opposite one another.
- İki adam kucaklaşır, sonra masada karşılıklı otururlar.
- Please come down from the table sir.
- Lütfen masadan inin efendim.
- I'll bring the table in.
- Masayı içeri getireceğim.
- Generally we all eat together at the table.
- Genelde masada hep birlikte yemek yeriz.
- Are there books on the table?
- Masada kitap var mı?
- The cat jumps on top of the table.
- Kedi masanın üstüne atlıyor.
- Whose is the book on the table?
- Masadaki kitap kimin?
- The cat is under the table.
- Kedi masanın altında.
- A cat was on the table.
- Masanın üstünde bir kedi vardı.
- Who's the person sitting at the other end of the table?
- Masanın diğer ucunda oturan kişi kim?
- Tom sat alone at a table near the window.
- Tom pencerenin yanındaki masada yalnız oturdu.
- Are there forks and knives on the table?
- Masada çatal bıçak var mı?
- I need a hammer to repair the table.
- Masayı tamir etmek için bir çekice ihtiyacım var.
- Tom sat alone at a table near the window.
- Tom pencerenin yanındaki masada tek başına oturdu.
- Tom spilled coffee on the table.
- Tom masaya kahve döktü.
- Please take your book off this table.
- Lütfen kitabınızı masadan kaldırın.
- He sat at the head of the table.
- Masanın başına oturdu.
- There's something under the table.
- Masanın altında bir şey var.
- Tom put three candles on the dining room table.
- Tom yemek masasına üç mum koydu.
- Could we have a table on the terrace?
- Terasta bir masa alabilir miyiz?
- This is not a table.
- Bu bir masa değil.
- Sami threw his bag on the table.
- Sami çantasını masaya attı.
- They were playing footsie under the table.
- Masanın altında ayak oyunu oynuyorlardı.
- Sami got up from his table so fast.
- Sami masasından çok hızlı kalktı.
- He is sitting at the table.
- O, masada oturuyor.
- Whose dictionary is it on the table?
- Masadaki kimin sözlüğü?
- Tom wiped off the table with a damp rag.
- Tom nemli bir bezle masayı sildi.
- She carried this table by herself.
- Bu masayı tek başına taşıdı.
- Tom banged the table with his fist.
- Tom yumruğuyla masaya vurdu.
- Tom cleared off the table.
- Tom masayı temizledi.
- We can't eat on such a dirty table!
- Böyle kirli bir masada yemek yiyemeyiz!
- She spread a cloth over the table.
- Masanın üzerine bir örtü serdi.
- Could you please wipe the table?
- Lütfen masayı siler misin?
- Why are you preparing the table?
- Neden masayı hazırlıyorsun?
- This is my table.
- Bu benim masamdır.
- Tom feeds table scraps to his dog.
- Tom köpeğini masa artıklarıyla besliyor.
- Jessie sat at the far end of the table.
- Jessie masanın en ucuna oturdu.
- This table is made out of wood.
- Bu masa tahta.
- I don't know exactly where I left my keys, but I think they're on the dining room table.
- Anahtarlarımı nereye bıraktığımı tam olarak bilmiyorum ama sanırım onlar yemek odası masasındalar.
- Who is sitting at the other end of the table?
- Masanın diğer ucunda kim oturuyor?
- Could you please clear the table?
- Lütfen masayı temizler misin?
- This is a wood table.
- Bu ahşap bir masa.
- Grandmother carried the table by herself.
- Büyükannem masayı tek başına taşıdı.
- A cat has been on the table.
- Bir kedi masadaydı.
- Do you have a table for five?
- Beş kişilik masanız var mı?
- Tom put his keys on the table next to his sunglasses.
- Tom anahtarlarını masaya, güneş gözlüklerinin yanına koydu.
- Tom and Mary pushed the table against the wall.
- Tom ve Mary masayı duvara doğru ittiler.
- The waiter looked at the camera on the table.
- Garson masadaki kameraya baktı.
- He sat at the head of the table.
- O, masanın başına oturdu.
- There isn't an orange on the table.
- Masada bir portakal yok.
- Keep your elbows off the table.
- Dirseklerinizi masadan uzak tutun.
- Tom left the book on the table.
- Tom kitabı masanın üstüne bıraktı.
- Tom wiped the table with a wet cloth.
- Tom masayı ıslak bir bezle sildi.
- Do you have a table near the window?
- Pencerenin yanında masanız var mı?
- I've borrowed a table.
- Bir masa ödünç aldım.
- Tom began to light the candles on the table.
- Tom masadaki mumları yakmaya başladı.
- There's a package for you on the table.
- Masada senin için bir paket var.
- The dog was in a box under the table.
- Köpek, masanın altındaki bir kutunun içindeydi.
- There are two plates on the table.
- Masanın üstünde iki tabak var.
- Tom ate some of my rice while I was away from the table.
- Tom ben masadan uzaktayken pilavımın bir kısmını yedi.
- Tom put a dish with cheese and crackers on the table.
- Tom masaya içinde peynir ve kraker olan bir tabak koydu.
- Everyone is seated at the table except Tom.
- Tom dışında herkes masaya oturmuş.
- Who's the man at the other side of the table?
- Masanın diğer tarafındaki adam kim?
- Tom can't have that, but he can have anything else on the table.
- Tom onu yiyemez, fakat masadaki başka bir şeyi yiyebilir.
- There are still a lot of dishes on the table.
- Masada hala bir sürü tabak var.
- How many books are there on the table?
- Masanın üstünde kaç tane kitap var?
- The books are on the table.
- Kitaplar masada duruyor.
- In the middle of the table stood a vase of roses.
- Masanın ortasında bir gül vazosu bulunuyor.
- I've set out a table under a beautiful tree behind the cottage.
- Kulübenin arkasındaki güzel ağacın altına bir masa kurdum.
- Tom was the first to the table.
- Masaya ilk gelen Tom oldu.
- He banged his fist on the table.
- Yumruğunu masaya vurdu.
- The cat is hidden under the table.
- Kedi masanın altına gizlenmiş.
- It is my table.
- O benim masamdır.
- Tom wiped the table with a damp cloth.
- Tom masayı nemli bir bezle sildi.
- This old French table is a very valuable piece of furniture.
- Bu eski Fransız masası çok değerli bir mobilyadır.
- Mary slammed her purse on the table.
- Mary çantasını masaya çarptı.
- Do you have a table with a view of the ocean?
- Okyanus manzaralı bir masanız var mı?
- She could have waited for me and helped me to carry the table.
- Beni bekleyebilir ve masayı taşımama yardım edebilirdi.
- Tom took his place at head of the table.
- Tom masanın başında oturdu.
- It's on the table.
- Masanın üstünde.
- Tom and Mary shared a table.
- Tom ve Mary bir masayı paylaştılar.
- Tom sat alone at the table with a half-empty bottle of wine.
- Tom, yarısı boş bir şarap şişesiyle masada tek başına oturuyordu.
- Please leave the notebooks on the table as they are.
- Lütfen defterleri olduğu gibi masaya bırakın.
- Tom got up from the table.
- Tom masadan kalktı.
- A table has four legs.
- Bir masanın dört ayağı vardır.
- There are a lot of dishes on the table.
- Masada bir sürü tabak var.
- He jumped onto the table.
- Masanın üzerine atladı.
- Clear off the table.
- Masadan defolun.
- The table can be placed over there for now.
- Masa şimdilik şuraya koyulabilir.
- Tom is sitting at the table.
- Tom masada oturuyor.
- This table is made of wood.
- Bu masa tahtadan yapılmıştır.
- He banged his fist on the table.
- O, yumruğunu masaya vurdu.
- Tom examined the objects on the table.
- Tom masadaki nesneleri inceledi.
- Tom, Mary and John are sitting around the table.
- Tom, Mary ve John masanın etrafında oturuyorlar.
- Tom is hiding under the table.
- Tom masanın altına saklanıyor.
- Mike made a rude table from the logs.
- Mike kütüklerden kaba bir masa yaptı.
- There are no oranges on the table.
- Masanın üstünde hiç portakal yok.
- Keep your hands above the table.
- Ellerini masanın üstünde tut.
- Tom took his place at the table.
- Tom masada yerini aldı.
- There is a radio on the table.
- Masanın üstünde bir radyo var.
- I gave away the table because it does not fit in the living room.
- Masayı verdim çünkü oturma odasına sığmıyor.
- This is a wood table.
- Bu tahta bir masa.
- Sit at the head of the table.
- Masanın başında oturun.
- This table is made from wood.
- Bu masa ahşaptan yapılmış.
- The book is in front of the table.
- Kitap masanın önünde.
- Would you wipe the table for me?
- Masayı benim için siler misin?
- The family members sat around the table.
- Aile üyeleri masanın etrafına oturdu.
- Tom banged the table with his fist.
- Tom yumruğunu masaya vurdu.
- Let's sit at the same table.
- Aynı masada oturalım.
- Whose dictionary is it on the table?
- Masadaki sözlük kimin?
- I have a table.
- Benim masam var.
- If you want, you can use my table.
- İstersen benim masamı kullanabilirsin.
- Kindly clear the table after your meal.
- Lütfen yemeğinden sonra masayı temizle.
- I've set out a table under a beautiful tree behind the cottage.
- Kır evinin arkasında güzel bir ağacın altında bir masa kurdum.
- Why is the table so wobbly?
- Masa niye bu kadar sallanıyor?
- Don't let him move the table.
- Masayı oynatmasına izin verme.
- Tom left a large tip on the table.
- Tom masaya büyük bir bahşiş bıraktı.
- The dishes got sent to the wrong table.
- Tabaklar yanlış masaya gitmiş.
- Sit at the head of the table.
- Masanın başına otur.
- Do you have a table for five?
- Beş kişilik bir masanız var mı?
- Tom put his wallet on the table.
- Tom cüzdanını masanın üstüne koydu.
- I don't know exactly where I left my keys, but I think they're on the dining room table.
- Anahtarlarımı tam olarak nerede bıraktığımı bilmiyorum ama sanırım yemek masasının üzerinde.
- Do you think it's a good idea to feed your dog table scraps?
- Köpeğini masa artıkları ile beslemenin iyi bir fikir olduğunu düşünüyor musun?
- There are still a lot of dishes on the table.
- Masanın üstünde hâlâ bir sürü yemek var.
- Take your elbows off the table.
- Dirseklerinizi masadan kaldırın.
- The magazines are piled up next to the table.
- Dergiler masanın yanına yığılmış.
- Would you mind if I sit at the same table?
- Aynı masaya oturmamın bir sakıncası var mı?
- Tom lit the candle that was on the table.
- Tom masadaki mumu yaktı.
- They covered the table with a cloth.
- Masayı bir bezle örttüler.
- I put some cookies on the table and the kids ate them right up.
- Masaya biraz kurabiye koydum ve çocuklar hemen yedi.
- How many cups are on the table?
- Masada kaç fincan var?
- Please wipe off the table.
- Lütfen masayı silin.
- She bought the old table for next to nothing.
- Eski masayı yok pahasına satın aldı.
- This table has a smooth surface.
- Bu masanın pürüzsüz bir yüzeyi var.
- The boy and his uncle faced each other across the table.
- Çocuk ve amcası masada birbirleriyle karşı karşıya geldi.
- The table fits here perfectly.
- Masa buraya tam oturuyor.
- Please reserve this table for us.
- Lütfen bu masayı bizim için ayırın.
- Let's sit at the same table.
- Aynı masaya oturalım.
- The legs of the table are shaky.
- Masanın bacakları sallanıyor.
- Those candles burned the table.
- Şu mumlar masayı yaktı.
- No, the chairs are next to the table.
- Hayır, sandalyeler masanın yanında.
- This table is made from wood.
- Bu masa tahtadan yapılmıştır.
- The cat jumped on the table.
- Kedi masaya atladı.
- Nobody wanted to get up from the table.
- Hiç kimse masadan kalkmak istemedi.
- On the table is a green book.
- Masanın üstünde yeşil bir kitap var.
- He had the table to himself.
- O, masayı kendine ayırdı.
- Would you mind sharing your table, sir?
- Masanızı paylaşabilir misiniz, efendim?
- Tom left some money on the table for you.
- Tom sizin için masaya biraz para bıraktı.
- There's food on the table.
- Masada yiyecek var.
- Tom, Mary and John are sitting around the table.
- Tom, Mary ve John masanın etrafında oturuyor.
- Tom found what he was looking for under the table.
- Tom aradığı şeyi masanın altında buldu.
- Where's the table?
- Masa nerede?
- This table is clean.
- Bu masa temiz.
- Tom and Mary sat across from each other at a table in the corner.
- Tom ve Mary köşedeki bir masada karşılıklı oturdular.
- Tom wiped the table clean.
- Tom masayı temizledi.
- Food arrived on the table.
- Yemek masaya geldi.
- Will you put the glasses on the table?
- Bardakları masaya bırakır mısın?
- On the table is a book.
- Masanın üstünde bir kitap var.
- The paper is under the table.
- Gazete masanın altında.
- She is sitting at the table.
- O, masada oturuyor.
- Mike made a crude table out of logs.
- Mike kütüklerden kaba bir masa yaptı.
- Cookie is under the table.
- Bisküvi masanın altındadır.
- I excused myself from the table.
- izin isteyip masadan kalktım.
- She sat alone at a table in front of a cup of coffee.
- O, bir fincan kahvenin önünde bir masada tek başına oturdu.
- Tom, Mary and John are seated around the table.
- Tom, Mary ve John masanın etrafına oturdular.
- Stop resting your elbows on the table.
- Dirseklerinizi masaya yaslamayı bırakın.
- The magazines are piled up next to the table.
- Dergiler masanın yanında yığılı.
- All options are on the table.
- Tüm seçenekler masada.
- Could you clear off the table?
- Masayı temizler misin?
- Maybe we can sit at a table near the window.
- Belki pencereye yakın bir masaya oturabiliriz.
- The room had only a bed, a table and a chair.
- Odada sadece bir yatak, bir masa ve bir sandalye vardı.
- There was a half-eaten pizza on the table.
- Masada yarısı yenmiş bir pizza vardı.
- He does not know how to behave at the table.
- Masada nasıl davranılacağını bilmiyor.
- We'd like a table in the non-smoking section.
- Biz sigara içilmeyen bölümde bir masa istiyoruz.
- Cookie is under the table.
- Cookie masanın altında.
- Could we have a table outside?
- Dışarıda bir masaya oturabilir miyiz?
- A crystal chandelier was hanging over the table.
- Masanın üzerinde kristal bir avize asılıydı.
- Could we have a table in the corner?
- Köşedeki bir masaya geçebilir miyiz?
- There's a small brown dog under the table.
- Masanın altında küçük kahverengi bir köpek var.
- They were sitting around the table.
- Masanın etrafında oturuyorlardı.
- Before going to bed, he usually takes all the coins from his pockets and dumps them on the table.
- Yatmadan önce genelde ceplerindeki tüm bozuk paraları çıkartıp masaya boşaltır.
- I hit my funny bone on the edge of the table.
- Dirsek sinirimi masanın kenarına çarptım.
- This is a table.
- Bu bir masadır.
- The table does not occupy much space.
- Masa fazla yer kaplamıyor.
- Whose book is that on the table?
- Masanın üstündeki kimin kitabı?
- Tom is sitting at a table.
- Tom masada oturuyor.
- We bought a round table.
- Yuvarlak bir masa aldık.
- Tom wiped the table off with a damp rag.
- Tom masayı nemli bir bezle sildi.
- I think this table takes up too much space.
- Bence bu masa çok fazla yer kaplıyor.
- Tom turned on the table lamp.
- Tom masa lambasını yaktı.
- The cat on the table is sleeping.
- Masadaki kedi, uyuyor.
- The salt cellar will be on the table.
- Tuzluk masada olacak.
- She always clears the table after a meal.
- Yemekten sonra daima masayı temizler.
- We should have phoned ahead and reserved a table.
- Önceden telefon edip bir masa ayırtmalıydık.
- Tom looked at the map on the table.
- Tom masadaki haritaya baktı.
- He came in while we were at table.
- Biz masadayken içeri girdi.
- Tom is sitting at the table over there.
- Tom şuradaki masada oturuyor.
- Tom placed some cups of tea on the table.
- Tom masaya birkaç bardak çay koydu.
- Who is the man at the other side of the table?
- Masanın diğer tarafındaki adam kim?
- Should I set the table?
- Masayı ben mi kurmalıyım?
- Tom was sitting by himself at a table in the corner and was reading a book.
- Tom köşedeki masada tek başına oturmuş kitap okuyordu.
- This table is made out of salvaged wood.
- Bu masa hurda ahşaptan yapılmış.
- She drummed her fingers on the table.
- Parmaklarını masaya vurdu.
- There isn't a table in the room.
- Odada masa yok.
- The dog was in the box under the table.
- Köpek masanın altındaki kutunun içindeydi.
- Take the book that has been left on the table.
- Masaya bırakılmış kitabı al.
- Can we sit at the table over there?
- Şuradaki masaya oturabilir miyiz?
- I need help moving this table into my room.
- Bu masayı odama taşımak için yardıma ihtiyacım var.
- At the neighbouring table sat a German-speaking couple.
- Komşu masada Almanca konuşan bir çift oturuyordu.
- He turned the table upside down.
- Masayı ters çevirdi.
- The baby tried to get at the red candle on the table.
- Bebek, masadaki kırmızı muma ulaşmaya çalıştı.
- That evening I left my tip under a coffee cup, which I left upside down on the table.
- O akşam bahşişimi, masada başaşağı bıraktığım bir kahve fincanının altına bıraktım.
- A fork fell off the table.
- Masadan bir çatal düştü.
- I cleared the table of the dishes.
- Masadan tabakları temizledim.
- I'd like to reserve a table for two.
- İki kişilik bir masa ayırtmak istiyorum.
- There is a table in the corner of the room.
- Odanın kenarında bir masa var.
- Take the table outside, please.
- Masayı dışarıya çıkar lütfen.
- May I help you clear the table?
- Masayı temizlemene yardımcı olabilir miyim?
- She laid the table for six.
- Masayı altıya hazırladı.
- Sami continued to sit at Layla's lunch table.
- Sami, Leyla'nın yemek masasında oturmaya devam etti.
- That table is made of wood.
- Bu masa ahşaptan yapılmış.
- A cookie is under the table.
- Masanın altında bir kurabiye var.
- There are some cookies under the table.
- Masanın altında bazı kurabiyeler var.
- The persian cat slept on the table.
- İran kedisi masada uyudu.
- The table is red.
- Masa kırmızı.
- You hid under the table.
- Masanın altına saklanmışsın.
- The teapot is on the table.
- Çaydanlık masanın üstünde.
- Stop resting your elbows on the table.
- Dirseklerini masaya dayamayı bırak.
- Please put those on the table.
- Lütfen onları masanın üstüne koy.
- Be quiet at the table.
- Masada sessiz olun.
- My basket is under the table.
- Benim sepet masanın altındadır.
- Tom's keys are still on the table.
- Tom'un anahtarları hala masanın üstünde.
- There is no book on the table.
- Masada kitap yok.
- The tablecloth on our dining room table is white.
- Yemek masamızdaki masa örtüsü beyaz.
- I cleared the table of the dishes.
- Masadaki tabakları temizledim.
- Why is he hiding under the table?
- O niçin masanın altına saklanıyor?
- We used a barrel for a makeshift table.
- Bir geçici masa için bir varil kullandık.
- Tom saw a vase of flowers on the table near the window.
- Tom pencerenin yanındaki masada bir vazo çiçek gördü.
- Tom told the men sitting around the table that he'd never played poker before.
- Tom masanın etrafında oturan erkeklere daha önce hiç poker oynamadığını söyledi.
- Tom emptied the contents of the sack onto the table.
- Tom çuvalın içindekileri masanın üzerine boşalttı.
- I don't need a table.
- Masaya ihtiyacım yok.
- Did you look under the table?
- Masanın altına baktın mı?
- We can't eat on such a dirty table!
- Böyle kirli bir masada yiyemeyiz!
- She carried that table by herself.
- O masayı tek başına taşıdı.
- I gave away the table because it does not fit in the living room.
- Oturma odasına uymadığı için masayı hediye olarak verdim.
- As Tom sat down, he bumped the table and his coffee spilled onto the tablecloth.
- Tom otururken, masaya çarptı ve kahvesi masa örtüsüne döküldü.
- In the attic, there was a round table.
- Tavan arasında yuvarlak bir masa vardı.
- The table is in the living room.
- Masa oturma odasında.
- This table is made from reclaimed wood.
- Bu masa kullanılmış tahtadan yapılır.
- This table's surface is smooth.
- Bu masanın yüzeyi pürüzsüz.
- The maid immediately cleaned the dishes from the table.
- Hizmetçi hemen masadaki bulaşıkları temizledi.
- I'd like a table near the window.
- Pencereye yakın bir masa istiyorum.
- There were two red hats on this table two hours ago.
- İki saat önce bu masada iki tane kırmızı şapka vardı.
- Tom was sitting at a table near the window with Mary.
- Tom, Mary ile pencereye yakın bir masada oturuyordu.
- The cat jumped onto the table.
- Kedi masanın üzerine atladı.
- I knocked a glass off the table.
- Masadan bir bardak düşürdüm.
- Tom banged his fist on the table.
- Tom yumruğunu masaya vurdu.
- Take the book that has been left on the table.
- Masaya bırakılan kitabı al.
- This table is made out of wood.
- Bu masa ahşaptan yapılmıştır.
- There is a small brown dog under that table.
- Şu masanın altında küçük kahverengi bir köpek var.
- I'll leave a key for you on the table.
- Masada senin için bir anahtar bırakacağım.
- That sofa is less expensive than this table.
- Şu kanepe bu masadan daha ucuz.
- The cat slept on the table.
- Kedi masanın üstünde uyudu.
- Tom ate the apple that Mary had left on the dining room table.
- Tom, Mary'nin yemek masasında bıraktığı elmayı yedi.
- Tom was sitting across the table from Mary.
- Tom masada Mary'nin karşısında oturuyordu.
- Lay it on the table.
- Onu masaya bırakın.
- Tom put the books on a table.
- Tom kitapları masanın üzerine koydu.
- They used this table.
- Bu masayı kullandılar.
- Can you give me a hand with this table?
- Bu masayı taşımama yardımcı olur musun?
- Tom took the money off the table.
- Tom masadaki parayı aldı.
- He reached across the table and shook my hand.
- Masaya uzandı ve elimi sıktı.
- Whose book is that on the table?
- Masadaki kimin kitabı?
- She banged the table with her fist.
- Yumruğu ile masaya vurdu.
- I have a metal table.
- Metal bir masam var.
- A decapitated body was on the coroner's table.
- Başı kesilmiş bir ceset adli tabibin masasındaydı.
- That is a table.
- O bir masa.
- The hungry boys ate everything on the table.
- Aç çocuklar masadaki her şeyi yedi.
- I'd like to reserve a table for four at six.
- Saat altıda dört kişilik bir masa ayırtmak istiyorum.
- I put some cookies on the table and the kids ate them right up.
- Masaya biraz kurabiye koydum ve çocuklar onları hemen yedi.
- They don't use the table and chairs.
- Masa ve sandalyeleri kullanmıyorlar.
- I might have left it on the table.
- Onu, masanın üstünde bırakmış olabilirim.
- He came in while we were at table.
- Biz masadayken o içeri girdi.
- She sat alone at a table in front of a cup of coffee.
- Bir fincan kahvenin önünde tek başına bir masaya oturdu.
- The woman is atop the table.
- Kadın masanın üstünde.
- Don't use the table next to the window.
- Pencerenin yanındaki masayı kullanmayın.
- The legs of the table are shaky.
- Masanın ayakları sallanıyor.
- Tom tossed his backpack on the table.
- Tom sırt çantasını masaya attı.
- I'll sit down at the table over there.
- Şuradaki masaya oturacağım.
- Do you have a table in front of the fireplace?
- Şöminenin önünde bir masan var mı?
- The boy and his uncle faced each other across the table.
- Çocuk ve amcası masanın karşısında karşı karşıya geldiler.
- This table is made out of salvaged wood.
- Bu masa kurtarılmış ahşaptan yapılır.
- This table is wobbling.
- Bu masa sallanıyor.
- They are sitting at the table.
- Masada oturuyorlar.
- Tom tried his best to move the table by himself, but he couldn't.
- Tom masayı tek başına taşımak için elinden geleni yaptı ama taşıyamadı.
- The tape recorder was on the table.
- Teyp masanın üstündeydi.
- He folded the papers and threw them onto the table.
- Kağıtları katladı ve masanın üzerine attı.
- There's a letter on the table addressed to you.
- Masada size gönderilmiş bir mektup var.
- Nobody wanted to get up from the table.
- Kimse masadan kalkmak istemedi.
- What's on the table?
- Masada ne var?
- There is a melon on the table.
- Masada bir kavun var.
- This is a wooden table.
- Bu tahta bir masadır.
- Come over to our table.
- Masamıza gel.
- There's nothing on the table.
- Masada bir şey yok.
- There is a basket under the table.
- Masanın altında bir sepet vardır.
- The chicken the waiter brought to the table was still raw.
- Garsonun masaya getirdiği tavuk hâlâ çiğdi.
- This ancient table is still in use.
- Bu eski masa hâlâ kullanılıyor.
- I made a wood table.
- Ahşap bir masa yaptım.
- The table and the bed stood in their former places.
- Masa ve yatak eski yerlerinde duruyordu.
- This table is made out of recycled wood.
- Bu masa geri dönüşümlü ahşaptan yapılır.
- Under the table was a black cat.
- Masanın altında siyah bir kedi vardı.
- This table takes up too much space.
- Bu masa çok fazla yer tutuyor.
- There are two plates on the table.
- Masada iki tabak var.
- Tom and Mary shared a table.
- Tom ve Mary bir masayı paylaştı.
- There is no book on the table.
- Masanın üstünde hiç kitap yok.
- He's sitting at the table.
- O masada oturuyor.
- Someone left a burning cigarette on the table.
- Birisi masanın üstünde yanan bir sigara bıraktı.
- Tom laid his cards down on the table with a smile.
- Tom gülümseyerek kartlarını masaya bıraktı.
- This table is missing a leg.
- Bu masanın bir ayağı eksik.
- Tom put thirty dollars on the table.
- Tom masaya otuz dolar koydu.
- Tom tried his best to move the table by himself, but he couldn't.
- Tom masayı tek başına taşımak için elinden geleni yaptı ama başaramadı.
- The cat sat on the table.
- Kedi masaya oturdu.
- Would you mind sharing your table?
- Masanızı paylaşabilir misiniz?
- The cat is under the table.
- Kedi masanın altındadır.
- My dog cowers under the table whenever he hears thunder.
- Köpeğim ne zaman gök gürültüsünü duysa masanın altına siner.
- Please wipe off the table.
- Lütfen masayı sil.
- The waiter came up to his table.
- Garson onun masasına geldi.
- Maru crawled out from under the table.
- Maru masanın altından sürünerek çıktı.
- Put it onto the table.
- Masanın üzerine koy.
- She drummed her fingers on the table.
- O parmaklarıyla masada tempo tuttu.
- Tom took his place at the table.
- Tom masadaki yerini aldı.
- Tom, Mary, John and Alice were sitting around the table, playing cards.
- Tom, Mary, John ve Alice masanın etrafında oturuyorlardı ve iskambil oynuyorlardı.
- I need your help clearing this table.
- Bu masayı temizlemek için yardımına ihtiyacım var.
- There are no oranges on the table.
- Masada hiç portakal yok.
- We have a small table in the kitchen.
- Mutfakta küçük bir masamız var.
- There's not even one orange on the table.
- Masada bir portakal bile yok.
- The box will serve as a table.
- Kutu, masa işlevi görecek.
- Tom emptied the contents of the sack onto the table.
- Tom torbanın içindekileri masanın üstüne boşalttı.
- Tom put a cup of coffee on the table in front of Mary.
- Tom, Mary'nin önündeki masaya bir fincan kahve koydu.
- I made a wood table.
- Ben ahşap bir masa yaptım.
- The cup is on the table.
- Fincan masanın üstünde.
- The cat is lying under the table.
- Kedi masanın altında yatıyor.
- Tom was sitting at a nearby table.
- Tom yakın bir masada oturuyordu.
- My basket is under the table.
- Sepetim masanın altında.
- I have a wooden table.
- Tahta bir masam var.
- We sat at the table in silence.
- Biz sessizce masaya oturduk.
- That cat needs help to climb off a table.
- O kedinin masadan inmek için yardıma ihtiyacı var.
- I found a note on the table, but I don't know who it's from.
- Masanın üstünde bir not buldum ama kimden olduğunu bilmiyorum.
- The orange is on the table.
- Portakal masanın üstünde.
- Take this table away.
- Bu masayı götürün.
- Could you please wipe off the table?
- Lütfen masayı silebilir misiniz?
- The dog was in a box under the table.
- Köpek masanın altında bir kutunun içindeydi.
- Clean the table already!
- Masayı önceden temizle!
- He's sitting at the table.
- Masada oturuyor.
- If you want, you can use my table.
- Eğer istiyorsan benim masamı kullanabilirsin.
- Tom cleared the table.
- Tom masayı temizledi.
- He moved the table aside.
- Masayı kenara çekti.
- I don't need a table.
- Bir masaya ihtiyacım yok.
- There was some half-eaten food on the table.
- Masada yarısı yenmiş yiyecekler vardı.
- They are in their seats at the table.
- Onlar masadaki kendi koltuklarındaydılar.
- This table accommodated six persons.
- Bu masada altı kişi oturabildi.
- They left it under the table.
- Onu masanın altında bıraktılar.
- There isn't a table in the room.
- Odada hiç bir masa yok.
- Can we sit at the table over there?
- Biz oradaki masada oturabilir miyiz?
- We'd like a table in the non-smoking section.
- Sigara içilmeyen bölümde bir masa istiyoruz.
- There were four chairs by the table.
- Masanın yanında dört sandalye vardı.
- Why is there no dinner on the table?
- Neden masada yemek yok?
- Dinner is on the table.
- Yemek masada.
- Tom is wiping the table.
- Tom masayı siliyor.
- I think that there is water under the table.
- Sanırım masanın altında su var.
- I wonder if we could have the table over there.
- Oradaki masada oturmamız mümkün mü?
- The kitten was drinking milk under the table.
- Yavru kedi masanın altında süt içiyordu.
- His pen was not under the table.
- Kalemi masanın altında değildi.
- Put it onto the table.
- Onu masaya bırak.
- Unfortunately you'll have to wait until the table is available.
- Maalesef masa boşalana kadar beklemeniz gerekecek.
- Father took his place at the head of the table.
- Babam masanın başındaki yerini aldı.
- Tom told the men sitting around the table that he'd never played poker before.
- Tom masanın etrafında oturan insanlara daha önce hiç poker oynamadığını söyledi.
- There are three boxes on the table.
- Masada üç kutu var.
- I can't understand this table.
- Bu masayı anlayamıyorum.
- I looked under the table.
- Masanın altına baktım.
- On the table were a bottle of champagne and two glasses.
- Masada bir şişe şampanya ve iki bardak vardı.
- Tom didn't come to the table to sit with the others.
- Tom diğerleriyle oturmak için masaya gelmedi.
- Under the table is a cat.
- Masanın altındaki bir kedidir.
- My cat has come out from under the table.
- Kedim masanın altından çıktı.
- He sits at a table, surrounded by false friends and shameless women.
- Sahte arkadaşlar ve utanmaz kadınlarla çevrili bir masada oturuyor.
- Tom found his contact lens near the table.
- Tom kontak lensini masanın yanında buldu.
- This table takes up too much space.
- Bu masa çok yer kaplıyor.
- Tom scratched Mary's name on the table.
- Tom, Mary'nin adını masaya kazıdı.
- The salt cellar was on the table.
- Tuzluk masadaydı.
- Dinner is on the table.
- Akşam yemeği masada.
- Do you have a table on the patio?
- Verandada masanız var mı?
- Tom looked under the table.
- Tom masanın altına baktı.
- Tom put his bag under the table.
- Tom çantasını masanın altına koydu.
- The lunch is on the table.
- Öğle yemeği masada.
- Tom cleared the table and Mary washed the dishes.
- Tom masayı temizledi ve Mary bulaşıkları yıkadı.
- Your table is ready, sir.
- Masanız hazır, efendim.
- Besides a sofa and a table, there wasn't any furniture in the living room.
- Bir koltuk ve masa dışında, oturma odasında hiç mobilya yoktu.
- She cleared away the dishes from the table.
- Bulaşıkları masadan kaldırdı.
- Please come to the table.
- Lütfen masaya gel.
- Don't put your elbows on the table.
- Dirseklerinizi masanın üstüne koymayın.
- Those candles burned the table.
- O mumlar masayı yaktı.
- Let's sit at that table over there.
- Şuradaki masaya oturalım.
- You should lay your cards out on the table.
- Kartlarınızı masaya açmalısınız.
- Tom sat alone at a corner table.
- Tom köşedeki masada tek başına oturuyor.
- Tom removed his pistol from his shoulder holster and laid it on the table.
- Tom silahını kılıfından çıkardı ve onu masaya bıraktı.
- The cat jumps off the table.
- Kedi masadan atlıyor.
- To get a table at Tom's Tavern, you have to make reservations weeks in advance.
- Tom's Tavern'de masa bulmak için haftalar öncesinden rezervasyon yaptırmanız gerekiyor.
- There's a small box on the table.
- Masanın üstünde küçük bir kutu var.
- He sits at a table, surrounded by false friends and shameless women.
- O, sahte arkadaşlar ve utanmaz kadınlarla çevrili bir masada oturuyor.
- Do you have a table near the window?
- Pencere yanında masanız var mı?
- Tom and Mary were sitting at a table in the corner.
- Tom ve Mary köşedeki masada oturuyordu.
- Should we get a table?
- Bir masa bulalım mı?
- They sat around the table playing cards.
- Masanın etrafında oturup kart oynadılar.
- Tom put some flowers on the table.
- Tom masaya çiçek koydu.
- The cat is sitting on top of the table.
- Kedi masanın üstünde oturuyor.
- Tom and Mary are sitting at a table over near the jukebox.
- Tom ve Mary müzik kutusuna yakın bir masada oturuyorlar.
- Tom and Mary sat at a table close to the entrance.
- Tom ve Mary girişe yakın bir masaya oturdular.
- The box will serve as a table.
- Kutu masa olarak kullanılacak.
- Tom saw Mary eating at a table near the window.
- Tom, Mary'yi pencerenin yanındaki masada yemek yerken gördü.
- Tom kicked Mary under the table.
- Tom, Mary'yi masanın altına doğru tekmeledi.
- Don't put the table so close to the wall.
- Masayı duvara çok yakın koymayın.
- This giant table occupies the entire room.
- Bu kocaman masa tüm odayı işgal ediyor.
- The dog is under the table.
- Köpek masanın altında.
- Could you help me move the table?
- Masayı taşımama yardım eder misin?
- Set the table at once.
- Masayı hemen hazırlayın.
- My table is old.
- Masam eski.
- Tom crawled under the table.
- Tom masanın altına süründü.
- Tom left something on the table for you.
- Tom masaya senin için bir şey bıraktı.
- Tom was the first to the table.
- Tom masaya ilk gelendi.
- Tom looked underneath the table.
- Tom masanın altına baktı.
- The restaurant owner allowed her to take table scraps home to feed all of her dogs.
- Restoran sahibi, tüm köpeklerini beslemek için masa artıklarını eve götürmesine izin verdi.
- I'd like a table by the window.
- Pencerenin yanında bir masa istiyorum.
- She left the table after dinner.
- O, akşam yemeğinden sonra masadan ayrıldı.
- He reached across the table and shook my hand.
- Masanın üzerinden uzandı ve elimi sıktı.
- It's under the table.
- O, masanın altında.
- That's a table.
- Şu bir masa.
- Keep your elbows off the table.
- Dirseklerinizi masaya yaklaştırmayın.
- Tom is standing on the table to change a lightbulb.
- Tom ampulü değiştirmek için masanın üstünde dikiliyor.
- The table at which I dined was close to the window.
- Yemek yediğim masa pencereye yakındı.
- The cat is on the table.
- Kedi masanın üstünde yatıyor.
- Tom was sitting at a table near the window with his date.
- Tom, flörtüyle birlikte pencereye yakın bir masada oturuyordu.
- There were three empty wine bottles on the table.
- Masada üç tane boş şarap şişesi vardı.
- The phone is on the table.
- Telefon masanın üstünde.
- Why is Tom lying down on the table?
- Neden Tom masada yatıyor?
- Who left food on the table of the meeting room?
- Toplantı odasındaki masaya kim yiyecek bıraktı?
- The cup broke when it fell off the table.
- Fincan masadan düştüğünde kırıldı.
- He folded the papers and threw them onto the table.
- O, kağıtları katladı ve masanın üzerine attı.
- Look, there's your cap on the table!
- Bak, şapkan masada!
- Clear off the table.
- Masadan çekilin.
- Tom drummed his fingers on the table.
- Tom masada parmaklarıyla tempo tuttu.
- I guess there were almost twenty kinds of cheeses on the table.
- Sanırım masada neredeyse yirmi çeşit peynir vardı.
- This table is unusable since it is missing a leg.
- Bir bacağı eksik olduğu için bu masa kullanılamaz.
- There is no table in the room.
- Odada hiç masa yok.
- Tom returned to the table with the drinks.
- Tom içeceklerle masaya döndü.
- They are in their seats at the table.
- Masadaki yerlerindeydiler.
- The calculator on the table is mine.
- Masadaki hesap makinesi, benim.
- The pencil case is on the table.
- Kalem kutusu masanın üstünde.
- Were there any glasses on the table?
- Masada hiç bardak var mıydı?
- The CD on the table is mine.
- Masadaki CD benim.
- There were three coffee mugs on the table.
- Masada üç tane kahve bardağı vardı.
- Tom sometimes feeds his dog table scraps.
- Tom bazen köpeğine masadan artanları veriyor.
- The tape recorder was lying on the table.
- Kasetçalar, masanın üstündeydi.
- Tom took the money off the table.
- Tom parayı masadan aldı.
- Could you clear the table, please?
- Masayı temizleyebilir misin lütfen?
- He found the box under the table.
- Kutuyu masanın altında buldu.
- There were four pieces of cheese on the table.
- Masanın üstünde dört parça peynir vardı.
- The dog is walking around the table.
- Köpek, masanın etrafında yürüyor.
- Tom is at the roulette table.
- Tom rulet masasında.
- Tom and Mary sat at the dining room table facing each other.
- Tom ve Mary yemek masasında karşılıklı oturdular.
- There was some half-eaten food on the table.
- Masada yarı yenmiş bir yemek vardı.
- Above the table is a lamp.
- Masanın üstünde bir lamba var.
- Tom bought a table.
- Tom bir masa satın aldı.
- Put your hands flat on the table.
- Ellerini masanın üstüne düz koy.
- An apple is sitting on the table.
- Bir elma masada duruyor.
- Grandmother carried the table by herself.
- Büyükanne masayı kendi başına taşıdı.
- He reached out for the sugar that was on the table.
- O, masadaki şeker için uzandı.
- There's a small brown dog under this table.
- Bu masanın altında küçük kahverengi bir köpek var.
- There is a basket under the table.
- Masanın altında bir sepet var.
- Fred tried to get to the door, but the table was in the way.
- Fred kapıya gitmeye çalıştı ama masa engel oldu.
- She's hiding under the table.
- Masanın altında saklanıyor.
- Let's move over to that table.
- O masaya geçelim.
- Do you have a table?
- Bir masan var mı?
- I left my keys on the table.
- Anahtarlarımı masada bıraktım.
- Tom wiped the table.
- Tom masayı sildi.
- I have a table.
- Bir masam var.
- That's a table.
- Bu bir masa.
- There are a lot of dishes on the table.
- Masada bir sürü yemek var.
- He's sitting at an empty table.
- O boş bir masada oturuyor.
- As Tom sat down, he bumped the table and his coffee spilled onto the tablecloth.
- Tom otururken masaya çarptı ve kahvesi masa örtüsüne döküldü.
- Tom was sitting at a table by himself.
- Tom kendi başına bir masada oturuyordu.
- It is a table.
- Bu bir masa.
- The waitress put a white tablecloth on the table.
- Garson masaya beyaz bir masa örtüsü koydu.
- There are footprints of a cat on the table.
- Masanın üstünde, bir kedinin ayak izleri var.
- She spilled coffee on the table.
- Masaya kahve döktü.
- He had the table to himself.
- Masa ona kalmıştı.
- Why don't you join us at our table?
- Neden masamızda bize katılmıyorsun?
- The dog was in the box under the table.
- Köpek, masanın altındaki kutudaydı.
- It's on the table.
- O masada.
- He's making a table in his workshop.
- Atölyesinde bir masa yapıyor.
- You can have any cake on the table.
- Masadaki herhangi bir pastayı yiyebilirsin.
- Come out from under the table!
- Masanın altından dışarı çık!
- Don't put the glass near the edge of the table.
- Bardağı, masanın kenarına yakın koymayın.
- Tom and Mary are at a table in a quiet corner.
- Tom ve Mary sessiz bir köşedeki masadalar.
- This table is made of wood.
- Bu masa ahşaptan yapılmış.
- You must not make a noise at the table.
- Masada gürültü yapmamalısınız.
- This table is taken.
- Bu masa tutulmuş.
- Tom painted the chairs and the table the same color.
- Tom sandalyelerle masayı aynı renge boyadı.
- Why is the table dirty?
- Masa neden kirli?
- I have a wooden table.
- Ahşap bir masam var.
- After Tom wiped the table with a dirty rag, it looked dirtier than before.
- Tom masayı kirli bir bezle sildikten sonra, masa eskisinden daha kirli görünüyordu.
- The dog went under the table.
- Köpek masanın altına gitti.
- The wet vase left a mark on the table.
- Islak vazo, masada bir iz bıraktı.
- The small table is gray.
- Küçük masa gridir.
- Could you clear off the table?
- Masayı temizleyebilir misiniz?
- Tom left something on the table for you.
- Tom senin için masanın üstüne bir şey bıraktı.
- I was going to buy a new table, but my husband fixed the broken leg.
- Yeni bir masa alacaktım ama kocam kırık bacağı tamir etti.
- Tom, Mary and John are seated around the table.
- Tom, Mary ve John masanın etrafında oturmuş.
- I helped him clear the table.
- Onun masayı temizlemesine yardım ettim.
- The table can be placed over there for now.
- Masa şimdilik oraya konabilir.
- They used this table.
- Onlar bu masayı kullandılar.
- A cookie is under the table.
- Bir kurabiye masanın altındadır.
- There's a radio on the table.
- Masada bir radyo var.
- The table is made of wood.
- Masa tahtadan yapılmış.
- Why is Tom lying down on the table?
- Tom neden masaya uzanmış?
- Tom was sitting on the table.
- Tom masada oturuyordu.
- You shouldn't speak with your mouth full at table.
- Masada ağzın doluyken konuşmamalısın.
- We are sitting around the table.
- Masanın etrafında oturuyoruz.
- There was a broken cup on the table.
- Masanın üstünde kırık bir fincan vardı.
- The dishes got sent to the wrong table.
- Tabaklar yanlış masaya gönderilmiş.
- There was a lamp hanging above the table.
- Masanın üzerinde asılı bir lamba vardı.
- Silence at the table!
- Masada sessizlik!
- Why don't you go sit down at the table?
- Neden gidip masaya oturmuyorsun?
- My father and I clear the table in my family.
- Bizim ailede masayı babam ve ben toplarız.
- She always clears the table after a meal.
- O her zaman bir yemekten sonra masayı temizler.
- Tom left some books for you on that table over there.
- Tom şuradaki masaya senin için birkaç kitap bıraktı.
- Maybe we can sit at a table near the window.
- Belki pencerenin yanındaki bir masada oturabiliriz.
- Tom was tapping his fingers nervously on the table.
- Tom gergin bir biçimde parmaklarını masaya vuruyordu.
- There is a book on the table.
- Masanın üstünde bir kitap var.
- Lie down on the examination table.
- Muayene masasına uzanın.
- The table is green.
- Masa yeşil.
- This table is a priceless antique.
- Bu masa paha biçilmez bir antika.
- She spread a cloth over the table.
- Masaya bir örtü serdi.
- Is there a cat under the table?
- Masanın altında kedi mi var?
- I'd like a table by the window.
- Pencere kenarında bir masa istiyorum.
- A cat was on the table.
- Bir kedi masanın üstündeydi.
- Mary spread the big map on the table.
- Mary, büyük haritayı masanın üstüne yaydı.
- The dog went under the table.
- Köpek masanın altına girdi.
- The table is broken, it must be repaired.
- Masa kırılmış, tamir edilmeli.
- There is a cookie under the table.
- Masanın altında bir kurabiye var.
- The woman is atop the table.
- Kadın masanın üstündedir.
- Could you please wipe the table?
- Masayı silebilir misiniz lütfen?
- My mother set the table.
- Masayı annem kurdu.
- Tom knocked the vase off the table.
- Tom vazoyu masanın üzerinden düşürdü.
- Father took his place at the head of the table and began to say grace.
- Babam masanın başındaki yerini aldı ve dua etmeye başladı.
- This table is made of wood.
- Bu masa ahşaptandır.
- That evening I left my tip under a coffee cup, which I left upside down on the table.
- O akşam bahşişimi, masaya ters bıraktığım bir kahve fincanının altına bıraktım.
- Take the books away from the table, please.
- Kitapları masadan alın, lütfen.
- Tom and Mary sat at a table for two near the window.
- Tom ve Mary pencerenin yanında iki kişilik bir masaya oturdular.
- There is a glass on the table.
- Masanın üstünde bir bardak var.
- Tom reached for the sugar that was on the next table.
- Tom bitişik masadaki şekere uzandı.
- The couch is in the foreground next to the table.
- Kanepe önde, masanın yanında.
- There are some apples on the table.
- Masada bazı elmalar var.
- You took the cellphone from the table.
- Sen cep telefonunu masadan aldın.
- There are plenty of fresh eggs on the table.
- Masada bir sürü taze yumurta var.
- The cookies are under the table.
- Kurabiyeler masanın altındalar.
- Kate spread the cloth over the table.
- Kate örtüyü masanın üstüne yaydı.
- I don't mind sharing my table.
- Masamı paylaşmanın sakıncası yok.
- Were there any glasses on the table?
- Masanın üstünde hiç bardak var mıydı?
- Tom and Mary were sitting across from each other at a table on the veranda.
- Tom ve Mary verandadaki bir masada karşılıklı oturuyorlardı.
- Your pen was under the table.
- Senin kalemin masanın altındaydı.
- The table is red.
- Masa kırmızıdır.
- Tom saw a half-eaten pizza on the table.
- Tom masada yarısı yenmiş bir pizza gördü.
- Why is the table so wobbly?
- Masa neden bu kadar sallanıyor?
- This table is wobbling.
- Bu masa dengede durmuyor.
- How many cups are on the table?
- Masada kaç bardak var?
- Put that back on the table.
- Onu masaya geri koy.
- It's under the table.
- Masanın altında.
- We should've phoned ahead and reserved a table.
- Önceden telefon edip bir masa ayırtmalıydık.
- He put the book on the table.
- O, kitabı masanın üstüne koydu.
- Tom hid himself under the table.
- Tom kendini masanın altına sakladı.
- Tom and Mary sat next to each other at the table in the conference room.
- Tom ve Mary konferans salonundaki masada yan yana oturdular.
- Tom brought the dish over to the table.
- Tom tabağı masaya getirdi.
- There is a cup on the table.
- Masanın üstünde bir fincan var.
- I asked for a table over there.
- Ben orada bir masa istedim.
- Sitting at the adjoining table was a German-speaking couple.
- Bitişik masada Almanca konuşan bir çift oturuyordu.
- Tom put three candles on the dining room table.
- Tom yemek odası masasına üç tane mum koydu.
- We sit down at the table.
- Masaya oturduk.
- The food is on the table.
- Yemek masada.
- Tom is seated across the table from Mary.
- Tom Mary'nin karşısındaki masaya oturmuş.
- There is a bottle of wine on the table.
- Masanın üstünde bir şişe şarap var.
- I threw the strange package on the table.
- Masadaki garip paketi attım.
- Tom bent down to look under the table.
- Tom masanın altına bakmak için eğildi.
- Have you got a table booked?
- Masa ayırttınız mı?
- The older girl helped set the table.
- Büyük kız masanın kurulmasına yardım etti.
- This table is made of wood.
- Bu masa ahşaptır.
- I'd like to reserve a table for four at six.
- Altıda dört kişilik bir masa ayırtmak istiyorum.
- I shouldn't have put my laptop so close to the edge of the table.
- Dizüstü bilgisayarımı masanın kenarına bu kadar yakın koymamalıydım.
- Tom's cellphone vibrated on the table.
- Tom'un cep telefonu masada titredi.
- In the middle of the library there was a table completely covered with magazines.
- Kütüphanenin ortasında tamamen dergilerle kaplı bir masa vardı.
- Tom knocked the vase off the table.
- Tom masadan vazoyu düşürdü.
- Lie on the examining table.
- Muayene masasına uzan.
- The dog walks around the table.
- Köpek masanın etrafında dolaşıyor.
- Father took his place at the head of the table and began to say grace.
- Babam masanın başındaki yerini aldı ve şükran duasını okumaya başladı.
- We were seated at the supper table.
- Akşam yemeği masasına oturduk.
- The table had been covered with dust.
- Masa tozla kaplıydı.
- Please sit at the table.
- Lütfen masaya oturun.
- The cat is on the table.
- Kedi masanın üstünde.
- The table is broken, it must be repaired.
- Masa kırık, tamir edilmelidir.
- Is there a cat on the table?
- Masada kedi mi var?
- This table is unusable since it is missing a leg.
- Bir ayağı eksik olduğu için bu masa kullanılamaz durumda.
- He set the box down on the table.
- Kutuyu masanın üstüne bıraktı.
- This box will serve as a table.
- Bu kutu masa olarak kullanılacak.
- There are some books on the table.
- Masanın üstünde bazı kitaplar var.
- There is a vase on the table.
- Masanın üstünde bir vazo vardır.
- He left the book on the table.
- O, kitabı masaya bıraktı.
- Would you wipe the table for me?
- Benim için masayı siler misin?
- Please take your book off this table.
- Lütfen kitabınızı bu masadan alın.
- Let's move over to that table.
- Şu masaya geçelim.
- When eating, the largest plate is always the table.
- Yemek yerken en büyük tabak her zaman masadır.
- She took a table out.
- Bir masayı dışarı çıkardı.
- He jumped onto the table.
- O masanın üstüne atladı.
- Don't put the table so close to the wall.
- Masayı duvara çok yakın koyma.
- Besides a sofa and a table, there wasn't any furniture in the living room.
- Oturma odasında bir kanepe ve masadan başka mobilya yoktu.
- The woman is on top of the table.
- Kadın masanın üstünde.
- I bought a table for the living room.
- Oturma odası için bir masa aldım.
- You took the cellphone from the table.
- Masadan cep telefonunu aldın.
- Tom took one of the newspapers from the table and waited until his name was called.
- Tom gazetelerin birini masadan aldı ve onun adı okununcaya kadar bekledi.
- This is my table.
- Bu benim masam.
- Tom was hiding under the table.
- Tom masanın altında saklanıyordu.
- There's nothing on the table.
- Masada hiçbir şey yok.
- This giant table occupies the entire room.
- Bu dev masa tüm odayı kaplıyor.
- Tom bought a table.
- Tom bir masa aldı.
- The waitress spread a white cloth over the table.
- Garson masaya beyaz bir örtü serdi.
- Tom took some money out of his pocket and put it on the table.
- Tom cebinden biraz para çıkardı ve onu masanın üstüne koydu.
- All options are on the table.
- Bütün seçenekler masada.
- Don't leave your glasses on the table.
- Gözlüklerini masada bırakma.
- There is a dog under the table.
- Masanın altında bir köpek var.
- The bread's on the table.
- Ekmek masada.
- Everything is under the table.
- Her şey masanın altında.
- The table is made of wood.
- Masa ahşap.
- There were three empty beer cans on the dining room table in front of Tom.
- Yemek odası masasında Tom'un önünde üç boş bira kutusu vardı.
- Please step up here, then sit on this table.
- Lütfen buraya çıkın, sonra bu masaya oturun.
- Everyone was sitting around the table.
- Herkes masanın etrafında oturuyordu.
- The table is askew, it's likely going to turn over soon.
- Masa eğri, yakında devrilecek gibi duruyor.
- The calculator on the table is mine.
- Masanın üstündeki hesap makinesi, benim.
- I've borrowed a table.
- Ben bir masa ödünç aldım.
- The salt cellar is on the table.
- Tuzluk masada.
- The table doesn't take much room.
- Masa fazla yer kaplamıyor.
- Could we have a table near the window?
- Pencereye yakın bir masa alabilir miyiz?
- Tom walked past the table where Mary was sitting.
- Tom, Mary'nin oturduğu masanın yanından geçti.
- Within a few minutes, he had eaten up all the food on the table.
- Birkaç dakika içinde masadaki tüm yemeği yedi.
- Can you help me move the table?
- Masayı taşımama yardım eder misin?
- Tom held Mary's hand under the table.
- Tom masanın altında Mary'nin elini tuttu.
- The teapot is under the table.
- Çaydanlık masanın altındadır.
- Kindly clear the table after you finish your meal.
- Yemeğini bitirdikten sonra lütfen masayı temizle.
- Sami continued to sit at Layla's lunch table.
- Sami, Layla'nın öğle yemeği masasında oturmaya devam etti.
- My children are sitting at the table.
- Çocuklarım masada oturuyor.
- Please put that on the table.
- Lütfen onu masanın üstüne koy.
- Tom banged his knee on the table.
- Tom dizini masaya vurdu.
- Tom took one of the newspapers from the table and waited until his name was called.
- Tom masadaki gazetelerden birini aldı ve adı söylenene kadar bekledi.
- Could you hand me the newspaper on the table?
- Masadaki gazeteyi verebilir misin?
- There are still a lot of dishes on the table.
- Masanın üstünde hâlâ bir sürü tabak var.
- Tom can't have that, but he can have anything else on the table.
- Tom bunu alamaz ama masadaki diğer her şeyi alabilir.
- He does not know how to behave at the table.
- Masada nasıl davranacağını bilmiyor.
- There are plenty of fresh eggs on the table.
- Masada bol miktarda taze yumurta var.
- They covered the table with a cloth.
- Onlar masaya örtü örttüler.
- The calculator on the table is mine.
- Masadaki hesap makinesi benim.
- There's no table in the room.
- Odada masa yok.
- Take the books away from the table, please.
- Kitapları masadan kaldırın lütfen.
- A decapitated body was on the coroner's table.
- Adli tabibin masasında başı kesilmiş bir ceset vardı.
- The table is not in the bedroom.
- Masa yatak odasında değil.
- I need a hammer to repair the table.
- Masayı tamir etmek için çekiç lazım.
- Everything is on the table.
- Her şey masanın üstünde.
- Lie down on the examination table.
- Muayene masasına uzan.
- Let's move the table.
- Masanın yerini değiştirelim.
- Tom slammed his fist on the table.
- Tom yumruğunu masaya vurdu.
- Tom had the table to himself.
- Tom masayı kendine ayırdı.
- Please step up here, then sit on this table.
- Lütfen buraya çıkıp masanın üstüne oturun.
- Tom put the books on a table.
- Tom, kitapları bir masanın üzerine koydu.
- I have no one with me at table, and my own thoughts must be my Christmas guests.
- Masada yanımda kimse yok ve Noel konuklarım kendi düşüncelerim olmalı.
- There's a cat under the table.
- Masanın altında bir kedi var.
- In the middle of the table stood a vase of roses.
- Masanın ortasında bir vazo gül duruyordu.
- This is a table.
- Bu bir masa.
- Be quiet at the table.
- Masada sessiz ol.
- Tom set the pizzas down on the table.
- Tom, pizzaları masanın üstüne koydu.
- There is an orange on the table.
- Masada bir portakal var.
- This old table is still in use.
- Bu eski masa hâlâ kullanımda.
- There are some oranges on the table.
- Masada birkaç portakal var.
- She will clear the table of the dishes.
- Masadaki bulaşıkları temizleyecek.
- The cat is sleeping on the table.
- Kedi masanın üstünde uyuyor.
- He moved the table aside.
- Masayı bir kenara taşıdı.
- We used a barrel for a makeshift table.
- Geçici bir masa için bir varil kullandık.
- Is that table reserved?
- O masa rezerve mi?
- Is there a cat under the table?
- Masanın altında bir kedi var mı?
- Tom started clearing the table.
- Tom masayı temizlemeye başladı.
- Sitting at the adjoining table was a German-speaking couple.
- Bitişik masada oturan, Almanca konuşan bir çiftti.
- They entered the inn and the three settled down at the table, but none of them had an appetite.
- Hana girdiler ve üçü masaya oturdu, ama hiçbirinin iştahı yoktu.
- Tom is hiding under the table.
- Tom masanın altında saklanıyor.
- Tom and Mary sat at a small table in the garden playing chess.
- Tom ve Mary bahçedeki küçük masada oturmuş satranç oynuyorlardı.
- Is the book on the table?
- Kitap masanın üstünde mi?
- He put his hand on my knee under the table.
- Masanın altında elini dizime koydu.
- You can have any cake on the table.
- Masada, istediğiniz pastayı yiyebilirsiniz.
- Why are you under the table?
- Niçin masanın altındasın?
- We usually eat together at the table.
- Genellikle masada birlikte yeriz.
- The newcomer sat down at the foot of the table.
- Yeni gelen masanın dibine oturdu.
- Do you have a table?
- Senin masan var mı?
- Tom saw Mary sitting at a table with another man.
- Tom, Mary'nin bir masada başka bir adamla oturduğunu gördü.
- Tom closed the book and put it on the small table next to his chair.
- Tom kitabı kapattı ve koltuğunu yanındaki küçük masanın üzerine koydu.
- Tom left his wallet on the table.
- Tom cüzdanını masaya bıraktı.
- The vase is on the table.
- Vazo masanın üstünde.
- Tom's sunglasses are still on the table.
- Tom'un güneş gözlüğü hâlâ masada.
- The woman is on top of the table.
- Kadın masanın üstündedir.
- For some unknown reason, he got up on the table and started singing.
- Bilinmeyen bir nedenle, masadan kalktı ve şarkı söylemeye başladı.
- Sit at the end of the table.
- Masanın sonuna otur.
- The table is askew, it's likely going to turn over soon.
- Masa yamuk, muhtemelen yakında devrilecek.
- Tom sat at the far end of the table.
- Tom masanın en ucuna oturdu.
- I'll set the table for six people.
- Masayı altı kişi için hazırlayacağım.
- He set the table with cups, saucers, plates and chargers.
- Masayı fincanlar, tabaklar, tabaklar ve şarj aletleriyle hazırladı.
- Tom is sitting at his usual table.
- Tom her zamanki masasında oturuyor.
- There was a blue notebook on the table.
- Masada mavi bir defter vardı.
- Who is the man sitting at the other end of the table?
- Masanın diğer ucunda oturan adam kim?
- The apple is on the table.
- Elma masanın üstünde.
- His fist thundered on the table.
- Yumruğu masayı gümletti.
- This table is made out of wood.
- Bu masa ağaçtan yapılmıştır.
- The table is not in the bedroom.
- Masa, yatak odasında değil.
- Tom looked down at the table.
- Tom masaya baktı.
- The table was loaded with fruit.
- Masa meyve ile doldurulmuştu.
- She removed the dishes from the table.
- Bulaşıkları masadan kaldırdı.
- There is a small teacup and an egg on the table.
- Masanın üstünde, küçük bir fincan ve bir yumurta var.
- Come out from under the table!
- Masanın altından çık!
- On the table there was a cat.
- Masanın üstünde bir kedi vardı.
- Tom came over to join us at our table.
- Tom masamızda bize katılmak için uğradı.
- I bought a set of table linen.
- Bir takım masa örtüsü aldım.
- Take your elbows off the table.
- Dirseklerini masadan çek.
- You just put a toy down on the table.
- Masaya demin bir oyuncak koydun.
- Tom sat opposite Mary at the table.
- Tom masada Mary'nin karşısına oturdu.
- Tom was sitting at a table by himself.
- Tom tek başına bir masada oturuyordu.
- I need help moving this table into my room.
- Bu masanın odama taşınması için yardıma ihtiyacım var.
- Tom took his place at head of the table.
- Tom masanın başındaki yerini aldı.
- Could we have a table by the window?
- Pencerenin yanında bir masa alabilir miyiz?
- Tom is at a blackjack table.
- Tom bir yirmi bir masasında.
- This table is missing a leg.
- Bu masanın bir bacağı eksiktir.
- Tom is sitting at the table, drinking wine.
- Tom masada oturmuş şarap içiyor.
- This table doesn't fit well here.
- Bu masa buraya uymuyor.
- There is an orange on the table.
- Masanın üstünde bir portakal var.
- A cat is on the table.
- Masanın üstünde bir kedi var.
- My pencil fell from the edge of my table.
- Kalemim masamın kenarından düştü.
- Have you ever wiped the table?
- Hiç masayı sildin mi?
- Tom was tapping his fingers nervously on the table.
- Tom parmaklarını gergin bir şekilde masaya vuruyordu.
- There are some apples on the table.
- Masada birkaç elma var.
- He left a pack of cigarettes on the table.
- O, masaya bir paket sigara bıraktı.
- The cat jumps off the table.
- Kedi masadan atlar.
- Sir, you have left your lighter on the table.
- Bayım, çakmağınızı masada unuttunuz.
- Tom was sitting alone at a private table eating the most expensive meal that the restaurant served.
- Tom özel bir masada tek başına oturup restoranın sunduğu en pahalı yemeği yiyordu.
- There were three empty beer cans on the dining room table in front of Tom.
- Tom'un önündeki yemek masasının üzerinde üç boş bira kutusu vardı.
- The book is on the table.
- Kitap masanın üstündedir.
- There's an orange on the table.
- Masada bir portakal var.
- Are you ready to go to the table?
- Masaya gitmeye hazır mısın?
- Sit at the table.
- Masaya oturun.
- Tom and Mary sat at a table close to the entrance.
- Tom ve Mary girişe yakın bir masada oturdu.
- Do you see your table?
- Masanı görüyor musun?
- We sat down at the table.
- Masaya oturduk.
- I got up and began clearing the table.
- Ayağa kalktım ve masayı temizlemeye başladım.
- There is a small teacup and an egg on the table.
- Masada, küçük bir çay fincanı ve bir yumurta var.
- Tom and Mary will sit at the same table as John and Alice.
- Tom ve Mary, John ve Alice ile aynı masada oturacaklar.
- Tom closed the book and put it on the small table next to his chair.
- Tom kitabı kapattı ve sandalyesinin yanındaki küçük masanın üzerine koydu.
- The cat is hidden under the table.
- Kedi masanın altına saklanmış.
- My table is old.
- Benim masam eski.
- Tom went back to the table.
- Tom masaya geri döndü.
- Sami threw his bag on the table.
- Sami çantasını masaya fırlattı.
- There are some cookies under the table.
- Masanın altında biraz kurabiye var.
- Tom set the plates down on the table.
- Tom tabakları masaya dizdi.
- I helped her clear the table.
- Onun masayı temizlemesine yardım ettim.
- What should I do with the books on the table?
- Ben masanın üstündeki kitaplarla ne yapmalıyım?
- They sat around the table playing cards.
- Masanın etrafına oturup iskambil oynadılar.
- Let me clear the table.
- Masayı temizleyeyim.
- Food finally arrived on the table.
- Yemek nihayet masaya geldi.
- Why are you preparing the table?
- Masayı neden hazırlıyorsun?
- I'd like a table near the window.
- Pencerenin yakınında bir masa istiyorum.
- The waitress spread a white cloth over the table.
- Garson kız masanın üzerine beyaz bir örtü serdi.
- There isn't an orange on the table.
- Masada portakal yok.
- The gentlemen at this table were naval commanders during the first Gulf War.
- Bu masadaki beyler Birinci Körfez Savaşı sırasındaki deniz komutanlarıydı.
- This table is expensive.
- Bu masa pahalı.
- There's a fan on the table.
- Masada bir vantilatör var.
- The blue phone is on the table.
- Mavi telefon masanın üstünde.
- Lay the book on the table.
- Kitabı masaya bırak.
- Tom, Mary, John and Alice were sitting around the table, playing cards.
- Tom, Mary, John ve Alice masanın etrafında oturmuş kart oynuyorlardı.
- This table is made from reclaimed wood.
- Bu masa geri kazanılmış ahşaptan yapılmış.
- I found this under the table.
- Bunu masanın altında buldum.
- The maid immediately cleaned the dishes from the table.
- Hizmetçi bulaşıkları hemen masadan temizledi.
- The woman reached for the knife on the table.
- Kadın masadaki bıçağa uzandı.
- I guess there were almost twenty kinds of cheeses on the table.
- Masada neredeyse yirmi çeşit peynir vardı sanırım.
- Your cup is on the table.
- Senin fincanın masada.
- There was a pyramid of empty beer cans on the table.
- Masada boş bira kutularından bir piramit vardı.
- Tom leaned on the table.
- Tom masaya yaslandı.
- The blueberries are defrosting on the table.
- Masada yaban mersinlerinin buzları çözülüyor.
- Under the table is a cat.
- Masanın altında bir kedi var.
- Is there a table available for two on Friday?
- Cuma gününe iki kişilik masa var mı?
- He's sitting at an empty table.
- Boş bir masada oturuyor.
- Let's unfold the map on the table and discuss it.
- Masadaki haritayı açıp tartışalım.
- Tom sat down at the table.
- Tom masaya oturdu.
- Tom held Mary's hand under the table.
- Tom, Mary'nin elini masanın altında tuttu.
- We usually eat together at the table.
- Genelde masada birlikte yeriz.
- I'd like to reserve a table for three.
- Üç kişilik bir masa ayırtmak istiyorum.
- This table is wooden.
- Bu masa ahşap.
- He set the table with cups, saucers, plates and service plates.
- Masayı fincanlar, tabaklar, tabaklar ve servis tabakları ile kurdu.
- Your pen was under the table.
- Kalemin masanın altındaydı.
- Tom drummed his fingers on the table.
- Tom parmaklarını masaya vurdu.
- Tom drank Mary under the table.
- Tom masanın altında Mary'yi içti.
- Tom's knife is on the table.
- Tom'un bıçağı masanın üstünde.
- This table isn't steady.
- Bu masa sabit değil.
- Tom left some money on the table for you.
- Tom senin için masaya biraz para bıraktı.
- I asked for a table over there.
- Şurada bir masa istedim.
- There was a half-eaten pizza on the table.
- Masanın üstünde yarısı yenmiş bir pizza vardı.
- Is that table reserved?
- Bu masaya rezervasyon yapıldı mı?
- Tom ate as soon as the food was put on the table.
- Tom yemek masaya konur konmaz yedi.
- Tom forgot the keys on the table.
- Tom anahtarları masada unuttu.
- The teapot is on the table.
- Çaydanlık masanın üstündedir.
- This table is the same as that one.
- Bu masa bunun aynısı.
- The dog is walking around the table.
- Köpek, masanın etrafında dolaşıyor.
- The money on the table isn't mine.
- Masadaki para benim değil.
- There's one cup on the table.
- Masada bir fincan var.
- Do you have a table in front of the fireplace?
- Şömine önünde masanız var mı?
- Could we have a table by the window?
- Pencere kenarında bir masa alabilir miyiz?
- The book I bought is on the table.
- Aldığım kitap masanın üstünde.
- Tom leaned over the table and kissed Mary.
- Tom masanın üzerine eğildi ve Mary'yi öptü.
- Why don't you go sit down at the table?
- Neden masada oturmaya gitmiyorsun?
- This book is mine, but the one on the table is yours.
- Bu kitap benim ama masadaki senin.
- My dog cowers under the table whenever he hears thunder.
- Köpeğim ne zaman gök gürültüsü duysa masanın altına siner.
- The book that I bought is on the table.
- Aldığım kitap masanın üstünde.
- We sit down at the table.
- Biz masada otururuz.
- Would you mind giving me a hand moving this table?
- Şu masayı taşımama yardım eder misin?
- Tom found what he was looking for under the table.
- Tom, aradığı şeyi masanın altında buldu.
- Why are you under the table?
- Neden masanın altındasın?
- The cat on the table is sleeping.
- Masanın üstündeki kedi, uyuyor.
- Can you help me move the table?
- Masayı taşımama yardım edebilir misin?
- Tom returned to the table with the drinks.
- Tom içeceklerle masaya geri döndü.
- Tom left some books for you on that table over there.
- Tom oradaki masanın üstünde senin için bazı kitaplar bıraktı.
- He is sitting at the table.
- Masada oturuyor.
- Tom turned on the table lamp.
- Tom masa lambasını açtı.
- There's not even one orange on the table.
- Masada bir tane bile portakal yok.
- They don't use the table and chairs.
- Onlar masa ve sandalye kullanmazlar.
- That table is made of wood.
- Bu masa ahşaptır.
- They sat around the table to play cards.
- Kart oynamak için masanın etrafına oturdular.
- The table had been covered with dust.
- Masa tozla kaplanmıştı.
- There are some cat's tracks on the table.
- Masada bazı kedilerin izleri var.
- Tom got up from the table and went into the kitchen.
- Tom masadan kalktı ve mutfağa gitti.
- There are books about art on the table.
- Masada sanatla ilgili kitaplar var.
- Would you mind giving me a hand moving this table?
- Bu masayı taşımama yardım eder misin?
- The hungry boys ate everything on the table.
- Aç çocuklar masadaki her şeyi yediler.
- I hid under the table.
- Masanın altına saklandım.
- This is a wooden table.
- Bu tahta bir masa.
- They left it under the table.
- Masanın altına bırakmışlar.
- On the table there's a plate, a fork, and a knife.
- Masada bir tabak, bir çatal ve bir bıçak var.
- This table is made of good oak.
- Bu masa iyi bir meşeden yapılmış.
- They entered the inn and the three settled down at the table, but none of them had an appetite.
- Onlar yolcu hanına girdi ve üçü masaya yerleşti fakat onlardan hiçbirinin iştahı yoktu.
- He put the new tablecloth he had just bought on the table.
- Masaya yeni aldığı masa örtüsünü serdi.
- Tom pounded the table violently with his fists.
- Tom masayı yumruklarıyla şiddetle dövdü.
- I wonder if we could have the table over there.
- Şuradaki masayı alabilir miyiz acaba?
- There isn't a book on the table.
- Masada kitap yok.
- Don't use the table next to the window.
- Pencerenin yanındaki masayı kullanma.
- Mike made a crude table out of logs.
- Mike kütüklerden basit bir masa yaptı.
- I put the book on the table in the living room.
- Ben kitabı oturma odasındaki masanın üstüne koydum.
- He put his hand on my knee under the table.
- Masanın altında elini benim dizimin üzerine koydu.
- Put the glass on the table!
- Bardağı masanın üstüne koy!
- There's something for you on the table.
- Masada senin için bir şey var.
- When we entered the shack, we saw a half-eaten pie on the table.
- Kulübeye girdiğimizde, masada yarısı yenmiş bir turta gördük.
- This table is made of wood.
- Bu masa ahşaptan yapılmıştır.
- Do you have a table on the patio?
- Verandada bir masan var mı?
- There was nothing under the table.
- Masanın altında hiçbir şey yoktu.
- The teapot is under the table.
- Çaydanlık masanın altında.
- Everything on top of the table started rattling when the earthquake hit.
- Deprem vurduğunda masanın üstündeki her şey sallanmaya başladı.
- The manager reprimanded the man by pounding on the table.
- Müdür masaya vurarak adamı azarladı.
- Tom covered the table with the new tablecloth he'd just bought.
- Tom masayı yeni aldığı masa örtüsüyle örttü.
- How often does Tom set the table?
- Tom masayı ne sıklıkla kuruyor?
- Could you dust off the table?
- Masanın tozunu alabilir misin?
- That's a large table.
- Bu büyük bir masa.
- Tom was sitting at the table.
- Tom masada oturuyordu.
- There were three empty wine bottles on the table.
- Masada üç boş şarap şişesi vardı.
- The kitten was drinking milk under the table.
- Kedi yavrusu masanın altında süt içiyordu.
- Tom sat at the dining room table, drinking chocolate milk through a straw.
- Tom yemek masasında oturmuş, pipetle çikolatalı süt içiyordu.
- Do you have a table in your room?
- Odanda bir masa var mı?
- I set the tray down on the table.
- Tepsiyi masaya bıraktım.
- There are two chairs next to the table.
- Masanın yanında iki sandalye var.
- Please put the table next to the wall.
- Lütfen masayı duvarın yanına koy.
- Tom is sitting at the table over there.
- Tom oradaki masada oturuyor.
- Could we have a table near the window?
- Pencerenin yanında bir masa alabilir miyiz?
- Who's the man sitting at the other end of the table?
- Masanın diğer ucunda oturan adam kim?
- Tom picked up something off the table.
- Tom masadan bir şey aldı.
- There's a table.
- Bir masa var.
- Why is he hiding under the table?
- Neden masanın altında saklanıyor?
- Everyone is seated at the table except Tom.
- Tom dışında herkes masaya oturdu.
- A table has four legs.
- Bir masanın dört bacağı var.
- Whose dictionary is it on the table?
- Masanın üstündeki kimin sözlüğü?
- What was there above the little table?
- Küçük masanın üstünde ne vardı?
- We sat at the table in silence.
- Sessizce masaya oturduk.
- On the table, there was a plate with three fried eggs on it.
- Masada, üzerinde üç kızarmış yumurta olan bir tabak vardı.
- I'll sit down at the table over there.
- Oradaki masada oturacağım.
- The waitress put a white tablecloth on the table.
- Garson kız masaya beyaz bir masa örtüsü koydu.
- I saw a flower on the table.
- Ben masada bir çiçek gördüm.
- I hit my funny bone on the edge of the table.
- Dirseğimi masanın köşesine çarptım.
- Will you help me move this heavy table?
- Bu ağır masayı taşımama yardım eder misin?
- Don't put the glass near the edge of the table.
- Bardağı, masanın kenarına koymayın.
- Tom painted the table and the chairs.
- Tom masa ve sandalyeleri boyadı.
- This table is heavy.
- Bu masa ağır.
- He repaired the legs of the table.
- Masanın ayaklarını tamir etti.
- Tom put a cup of coffee on the table in front of Mary.
- Tom Mary'nin önündeki masaya bir fincan kahve koydu.
- There was a plate of uneaten food on the table.
- Masada yenmemiş bir tabak yemek vardı.
- You'll have to modify the height of the table to make it fit.
- Uyacak hale getirmek için masanın yüksekliğini değiştirmeniz gerekecek.
- Table salt is composed of sodium and chlorine atoms.
- Masa tuzu sodyum ve klor atomlarından oluşur.
- Take the table outside, please.
- Masayı dışarı çıkarın lütfen.
- I was going to buy a new table, but my husband fixed the broken leg.
- Yeni bir masa alacaktım ama kocam kırık bacağı onardı.
- The hungry children ate everything on the table.
- Aç çocuklar masadaki her şeyi yedi.
- Tom banged his knee on the table.
- Tom dizini masaya çarptı.
- The CD on the table is mine.
- Masanın üstündeki CD benim.
- Clean the table already!
- Masayı temizle artık!
- Everything on top of the table started rattling when the earthquake hit.
- Deprem vurduğunda masanın üstündeki her şey tıkırdamaya başladı.
- Maybe I left it on the table.
- Belki de masanın üstünde bıraktım.
- There's dust on the table.
- Masada toz var.
- Tom sat down at the table.
- Tom masada oturdu.
- The couch is in the foreground next to the table.
- Kanepe masanın yanında ön tarafta.
- He hid under the table.
- Masanın altına saklandı.
- The small table is gray.
- Küçük masa gri.
- Your cup is on the table.
- Fincanın masanın üstünde.
- Tom was sitting at a nearby table.
- Tom yakındaki bir masada oturuyordu.
- There were three coffee mugs on the table.
- Masada üç kahve fincanı vardı.
- There is a table in the corner of the room.
- Odanın köşesinde bir masa var.
- There were two red hats on this table two hours ago.
- İki saat önce bu masada iki kırmızı şapka vardı.
- Whose is the book on the table?
- Masanın üstündeki kitap kimin?
- I once sat at the same table with him at a dinner party.
- Bir keresinde bir akşam yemeğinde onunla aynı masada oturmuştum.
- Maybe your earring is under the table.
- Belki küpen masanın altındadır.
- I helped Tom clear the table.
- Tom'un masayı temizlemesine yardım ettim.
- I don't like these cups; I prefer those on the table.
- Bu fincanları sevmiyorum; masadakileri tercih ederim.
- Everyone was at the table eating dinner.
- Herkes masada akşam yemeği yiyordu.
- Tom is at a blackjack table.
- Tom blackjack masasında.
- Let's spread the map on the table and talk it over.
- Haritayı masaya yayalım ve onun üzerinde konuşalım.
- She cleared away the dishes from the table.
- Masadaki bulaşıkları temizledi.
- I have no one with me at table, and my own thoughts must be my Christmas guests.
- Masada benimle birlikte olan hiç kimsem yok ve kendi düşüncelerim noel misafirlerim olmalı.
- She banged the table with her fist.
- Yumruğuyla masaya vurdu.
- I need help moving this table into my room.
- Bu masayı odama taşırken yardıma ihtiyacım var.
- A fork fell off of the table.
- Masadan bir çatal düştü.
- I've already set the table.
- Masayı şimdiden kurdum.
- Within a few minutes, Tom had eaten up all the food on the table.
- Birkaç dakika içinde Tom masadaki tüm yemeği yedi.
- He stood up and reached for his hat on the table.
- Ayağa kalktı ve masadaki şapkasına uzandı.
- We have a square table.
- Kare bir masamız var.
- She cleared the dishes from the table after dinner.
- O, yemekten sonra masadan yemekleri temizlendi.
- Could you hand me the newspaper on the table?
- Masanın üstündeki gazeteyi uzatır mısın?
- We want Tom at our table.
- Tom'u masamızda istiyoruz.
- Tom had the table to himself.
- Tom'un kendisine ait masası vardı.
- There is a cup on the table.
- Masada bir fincan var.
- On the table, there was a plate with three fried eggs on it.
- Masada üzerinde üç kızarmış yumurta bulunan bir tabak vardı.
- The table is in the room.
- Masa odadadır.
- There is a flower on the table.
- Masanın üstünde bir çiçek var.
- Tom painted the table and the chairs.
- Tom masayı ve sandalyeleri boyadı.
- Tom and Mary pushed the table against the wall.
- Tom ve Mary masayı duvara doğru itti.
- My pencil fell from the edge of my table.
- Benim kalemim masamın kenarından düştü.
- Fred tried to get to the door, but the table was in the way.
- Fred, kapıya ulaşmaya çalıştı fakat yolda masa vardı.
- Everyone was sitting at the table.
- Herkes masada oturuyordu.
- The cat jumps on top of the table.
- Kedi masanın üstüne atlar.
- This table is made out of recycled wood.
- Bu masa geri dönüştürülmüş ahşaptan yapılmış.
- Tom asked for a table near the window.
- Tom pencereye yakın bir masa istedi.
- The table doesn't take up much room.
- Masa fazla yer kaplamıyor.
- There is a small brown dog under that table.
- Masanın altında küçük kahverengi bir köpek var.
- I keep my diary on the table by my bed.
- Günlüğümü yatağımın yanındaki masada tutuyorum.
- Will you please wipe the dust off the table?
- Masanın üzerindeki tozu siler misin, lütfen?
- She cleared the dishes from the table after dinner.
- Yemekten sonra masadaki bulaşıkları temizledi.
- Mayuko wiped a table with a cloth.
- Mayuko masayı bir bezle sildi.
- There is an apple on the table.
- Masanın üstünde bir elma var.
- There's a letter on the table for you.
- Masada senin için bir mektup var.
- We should've phoned ahead and reserved a table.
- Önceden telefon etmeliydik ve bir masa ayırtmalıydık.
- The blue telephone is on the table.
- Mavi telefon masanın üstünde.
- This table is reserved.
- Bu masa rezerve edildi.
- She poured coffee into the cups on the table.
- Masadaki fincanlara kahve doldurdu.
- The table is in the room.
- Masa odanın içinde.
- This table is made out of wood.
- Bu masa ahşaptandır.
- What you said earlier at that table really moved me.
- O masada söylediklerin beni gerçekten etkiledi.
- We would like to reserve a table for 6 o'clock.
- Saat 6 için bir masa ayırtmak istiyoruz.
- The table can be placed over there for now.
- Masa şimdilik oraya yerleştirilebilir.
- This table is white.
- Bu masa beyaz.
- It is my table.
- Bu benim masam.
- After supper, she cleared the table.
- Yemekten sonra, masayı temizledi.
- Who left food on the table of the meeting room?
- Toplantı odasındaki masaya kim yemek bıraktı?
- We ought to have phoned ahead and reserved a table.
- Önceden telefon edip bir masa ayırtmalıydık.
- The table in that room is very nice.
- Şu odadaki masa çok güzel.
- Tom put a dish with cheese and crackers on the table.
- Tom masaya peynir ve kraker dolu bir tabak koydu.
- The only thing on the table that I normally wouldn't eat is that stuff on the yellow plate.
- Masada normalde yemediğim tek şey sarı tabaktaki şey.
- Tom drank Mary under the table.
- Tom masanın altında Mary'i içti.
- The gentlemen at this table were naval commanders during the first Gulf War.
- Bu masadaki beyler birinci Körfez Savaşı sırasında donanma komutanlarıydı.
- Tom wiped off the table with a damp rag.
- Tom masayı nemli bir bezle sildi.
- Tom excused himself and left the table.
- Tom izin istedi ve masadan ayrıldı.
- What was there above the little table?
- Küçük masanın üzerinde ne vardı?
- Tom is seated across the table from Mary.
- Tom masada Mary'nin karşısında oturuyor.
- He circulated from table to table at the reception.
- Resepsiyonda masadan masaya dolaştı.
- Some books are on the table.
- Bazı kitaplar masanın üstündeler.
- Tom painted the chairs and the table the same color.
- Tom sandalyeleri ve masayı aynı renge boyadı.
- Tom is sitting at the table near the window.
- Tom pencerenin yanındaki masada oturuyor.
- Tom was sitting at the next table.
- Tom bitişik masada oturuyordu.
- The bread's on the table.
- Ekmek masanın üstünde.
- Tom came over to join us at our table.
- Tom bize katılmak için masamıza geldi.
- The table takes up a lot of space in this room.
- Masa bu odada çok yer kaplıyor.
- The book is in front of the table.
- Kitap masanın önünde duruyor.
- Unfortunately you'll have to wait until the table is available.
- Ne yazık ki masa hazır olana kadar beklemeniz gerekecek.
- Don't shake the table.
- Masayı sallama.
- Tom sat across the table from Mary.
- Tom masada Mary'nin karşısına oturdu.
- The table in that room is very nice.
- Şu odadaki masa çok iyi.
- We sat down at the table.
- Masada oturduk.
- There's food on the table.
- Masada yemek var.
- Don't put your books on the dining room table.
- Kitaplarını yemek masasının üzerine koyma.
- Tom sat at the far end of the table.
- Tom masanın ucunda oturdu.
- We ate together at the table in the small kitchen.
- Küçük mutfaktaki masada birlikte yemek yedik.
- Maybe I left it on the table.
- Belki masanın üstünde bırakmışımdır.
- He struck his fist on the table.
- Yumruğunu masaya vurdu.
- Silence at the table!
- Masada sessiz olun!
- Tom feeds table scraps to his dog.
- Tom masa artıklarıyla köpeğini besler.
- Tom went back to the table.
- Tom masaya geri gitti.
- Tom and Mary were sitting across the table from John and Alice.
- Tom ve Mary masada John ve Alice'in karşısında oturuyorlardı.
- This old table is still in use.
- Bu eski masa hala kullanılıyor.
- Tom saw Mary eating at a table near the window.
- Tom, Mary'nin pencerenin yakınında bir masada yemek yediğini gördü.
- You must clear the table.
- Masayı temizlemelisin.
- The cup broke when it fell off the table.
- Fincan masadan düşerken kırıldı.
- Kate spread the cloth over the table.
- Kate örtüyü masanın üzerine serdi.
- A cat sat on the table.
- Bir kedi masaya oturdu.
- Please put the table next to the wall.
- Lütfen masayı duvarın yanına koyun.
- Tom ate some of my rice while I was away from the table.
- Tom ben masadan uzaktayken pilavımın birazını yedi.
- She is sitting at the table.
- Masada oturuyor.
- The table was loaded with fruit.
- Masa meyve doluydu.
- Food finally arrived on the table.
- Yemek sonunda masaya geldi.
- Tom sat opposite Mary at the table.
- Tom masada Mary'nin karşısında oturdu.
- Tom came into the restaurant and sat at his usual table.
- Tom restorana geldi ve her zamanki masasına oturdu.
- Don't put books on the table.
- Kitapları masanın üstüne koyma.
- Tom and Mary sat at a table for two near the window.
- Tom ve Mary pencerenin yanındaki iki kişilik masaya oturdular.
- Do you have a table in your room?
- Odanızda masa var mı?
- They sat around the table to play cards.
- Onlar iskambil oynamak için masanın etrafına oturdular.
- Tom leaned on the table.
- Tom masaya dayandı.
- The table was covered with dust.
- Masa tozla kaplıydı.
- A cat has been on the table.
- Masada bir kedi vardı.
- Tom hid under the table.
- Tom masanın altına saklandı.
- Your table is ready.
- Masanız hazır.
- There is a crate under the table.
- Masanın altında bir sandık var.
- Tom was sitting by himself at a table in the corner and was reading a book.
- Tom köşede bir masada kendi başına oturuyordu ve bir kitap okuyordu.
- Can you give me a hand with this table?
- Bu masa için bana yardım edebilir misiniz?
- The cookies are under the table.
- Kurabiyeler masanın altında.
- Please leave the notebooks on the table as they are.
- Lütfen defterleri masaya olduğu gibi bırakın.
- Tom was sitting across the table from Mary.
- Tom Mary'nin karşısındaki masada oturuyordu.
- The newcomer sat down at the foot of the table.
- Yeni gelen masanın dibinde oturdu.
- Will you please wipe the dust off the table?
- Lütfen, masanın tozunu siler misin?
- We should have phoned ahead and reserved a table.
- Önceden telefon etmeliydik ve bir masa ayırtmalıydık.
- I once sat at the same table with him at a dinner party.
- Bir zamanlar bir akşam yemeği partisinde onunla aynı masaya oturdum.
- Tom and Mary were sitting at a table in the corner.
- Tom ve Mary köşedeki bir masada oturuyorlardı.
- May I share this table with you?
- Bu masayı sizinle paylaşabilir miyim?
- The silver is on the table.
- Gümüş masanın üstünde.
- Let me help you clear the table.
- Masayı temizlemene yardım edeyim.
- I placed a book on the table.
- Masaya bir kitap koydum.
- I'm wiping the table.
- Masayı siliyorum.
- Tom resumed clearing the table.
- Tom masayı temizlemeye devam etti.
- This box will serve as a table.
- Bu kutu bir masa işlevi görecek.
- That place is always crowded, but I reserved a table today, so we don't have to worry.
- Orası her zaman kalabalıktır, ama bugün bir masa ayırttım, bu yüzden endişelenmemize gerek yok.
- Tom sat alone at the table with a half-empty bottle of wine.
- Tom yarısı boş bir şarap şişesiyle masada tek başına oturdu.
- Tom walked past the table where Mary was sitting.
- Tom Mary'nin oturduğu masanın yanından geçti.
Show More (1167)
|
|
- Sometimes you wonder which bureaucrat sitting behind his desk thought this one up.
- Bazen masasının başında oturan hangi bürokratın bunu düşündüğünü merak ediyorsunuz.
- I can see the requests to speak piling up on my desk.
- Masamda biriken konuşma taleplerini görebiliyorum.
- We cannot monitor what is going on from behind a desk.
- Neler olup bittiğini masa başından izleyemeyiz.
- Under no circumstances should OLAF become nothing more than a help desk.
- OLAF hiçbir koşulda bir yardım masasından başka bir şey olmamalıdır.
- We should no longer be thinking mainly about messages arriving at a PC on our desk.
- Artık esas olarak masamızdaki bilgisayara gelen mesajları düşünmemeliyiz.
- I would like to raise the problems which are still piled up high on our desks.
- Hâlâ masalarımızın üzerinde yığılı duran sorunları gündeme getirmek istiyorum.
- I should also like to know when the information desks will be set up in the different Member States.
- Ayrıca farklı Üye Devletlerde bilgi masalarının ne zaman kurulacağını da bilmek isterim.
- In my opinion, the information desks should focus on the role of offering guidance to the consumer.
- Bence bilgi masaları tüketiciye rehberlik etme rolüne odaklanmalıdır.
- Put it on Tom's desk.
- Tom'un masasına koy.
- This is the desk that Tom uses.
- Tom'un kullandığı masa bu.
- This desk is designed for children.
- Bu masa çocuklar için tasarlanmış.
- A cat came out from under the desk.
- Masanın altından bir kedi çıktı.
- This desk is made out of reclaimed wood.
- Bu masa geri kazanılmış ahşaptan yapılmış.
- The desk was covered in dust.
- Masa tozla kaplıydı.
- These are our desks.
- Bunlar bizim masalarımız.
- He left his key on the desk, as he usually did.
- Her zaman yaptığı gibi anahtarını masanın üzerine bıraktı.
- What is on the desk?
- Masanın üzerinde ne var?
- Help me move this desk.
- Bu masayı taşımama yardım et.
- He knocked my books off my desk.
- Kitaplarımı masamdan düşürdü.
- Nancy couldn't move the desk herself.
- Nancy masayı kendi başına hareket ettiremezdi.
- Tom sat on the edge of his desk.
- Tom masasının kenarına oturdu.
- Tom sat down behind his desk.
- Tom masasının arkasına oturdu.
- Tom is sitting on his desk.
- Tom masasının üstünde oturuyor.
- The dictionary is on the desk.
- Sözlük masanın üstünde.
- Tom was sitting at his desk when a giant asteroid collided with the earth.
- Dev bir asteroid dünyaya çarptığında Tom masasında oturuyordu.
- Tom left his briefcase on his desk.
- Tom evrak çantasını masasının üzerinde bıraktı.
- This desk cost you $300, didn't it?
- Bu masa sana 300 dolara mal oldu, değil mi?
- If you'd like, you may use my desk.
- İstersen benim masamı kullanabilirsin.
- Tom entered his office and saw a box on his desk.
- Tom ofisine girdi ve masasının üzerinde bir kutu gördü.
- Tom has a picture of Mary on his desk.
- Tom'un masasında Mary'nin bir resmi var.
- This desk is made of wood.
- Bu masa ahşaptan yapılmıştır.
- The cat is sitting on the desk.
- Kedi masanın üzerinde oturuyor.
- Just put it on the desk.
- Masanın üzerine koy.
- A cat appeared from under the desk.
- Masanın altından bir kedi çıktı.
- We found him sleeping under the desk.
- Biz onu masanın altında uyurken bulduk.
- There's a big package on the desk for you.
- Masada sizin için büyük bir paket var.
- The desk which Ken uses is old.
- Ken'in kullandığı masa eski.
- Is there a pen on the desk?
- Masanın üzerinde kalem var mı?
- Tom is studying at his desk.
- Tom masasında ders çalışıyor.
- This is the desk which Ken uses.
- Ken'in kullandığı masa bu.
- Tom is in his office at his desk.
- Tom ofisinde masasında.
- Tom put the key on the desk.
- Tom anahtarı masanın üzerine koydu.
- Don't lean on my desk.
- Masama dayanmayın.
- Tom sat at his desk working.
- Tom masasına oturmuş çalışıyordu.
- I found this in your desk drawer.
- Masa çekmecenizde bunu buldum.
- Tom was the one who bought my old desk.
- Tom benim eski masamı satın alan kişiydi.
- Someone put an envelope on your desk.
- Birisi masana bir zarf koymuş.
- This desk was too heavy for Patty to lift.
- Bu masa, Patty'nin kaldıramayacağı kadar ağır.
- Meg straightened up her desk.
- Meg masasını düzeltti.
- It's on my desk.
- O benim masamda.
- The hat on the desk is Tom's.
- Masanın üstündeki şapka Tom'undur.
- That desk does not fit in this room.
- Bu masa bu odaya sığmaz.
- This was in Tom's desk.
- Bu Tom'un masasındaydı.
- We found him sleeping under the desk.
- Onu masanın altında uyurken bulduk.
- Please move the desk to the left.
- Lütfen masayı sola doğru kaydır.
- Can I pick the desk by the window?
- Pencereye yakın masayı alabilir miyim?
- The desk is made of wood.
- Masa ahşaptan yapılmış.
- I want those reports on my desk within the hour.
- Şu raporları bir saat içinde masamda istiyorum.
- This was on Tom's desk.
- Bu Tom'un masasındaydı.
- He put the book on the desk.
- O, kitabı masaya koydu.
- I put down a rug under my desk.
- Masamın altına bir kilim serdim.
- I kept it locked in my top desk drawer.
- Ben onu masamın üst çekmecesinde kilitli tuttum.
- Is this your desk?
- Bu senin masan mı?
- There is a bag on the desk.
- Masanın üstünde bir çanta var.
- I see a book on the desk.
- Masanın üzerinde bir kitap görüyorum.
- What a heavy desk this is!
- Ne kadar da ağır bir masa bu!
- I put the documents you requested on your desk.
- İstediğin evrakları masana koydum.
- I fell asleep while studying at my desk.
- Masamda çalışırken uykuya daldım.
- Have your paper on my desk by Monday.
- Ödevin pazartesiye kadar masamda olsun.
- There are no pens on the desk.
- Masada hiç dolma kalem yok.
- Tom is still at his desk.
- Tom hâlâ masasında.
- Tom came into the classroom and sat at his desk.
- Tom sınıfa geldi ve masasına oturdu.
- This desk is used by Yumi.
- Bu masa Yumi tarafından kullanılıyor.
- There's another package for you on your desk.
- Masanda senin için başka bir paket var.
- Have your paper on my desk by Wednesday.
- Çarşamba gününe kadar kağıdını masama koy.
- He is studying at his desk.
- O, masasında çalışıyor.
- Tom is at his desk doing paperwork.
- Tom masasında evrak işi yapıyor.
- This desk is too small for me.
- Bu masa benim için çok küçük.
- There is a map on the desk.
- Masanın üstünde bir harita var.
- Tom's desk is cluttered with papers.
- Tom'un masası kağıtlarla dolu.
- There's a book lying open on the desk.
- Masanın üzerinde açık duran bir kitap var.
- Sami was behind his desk.
- Sami masasının arkasındaydı.
- Where does this desk go?
- Bu masa nereye gidiyor?
- Put the chair in front of the desk.
- Sandalyeyi masanın önüne koy.
- You can use my desk.
- Benim masamı kullanabilirsin.
- I don't have enough space in my room for that desk.
- Odamda o masa için yeterli yer yok.
- Leave your desk as it is.
- Masanı olduğu gibi bırak.
- I was chained to the desk all day.
- Bütün gün masaya zincirlendim.
- Is there a desk by the window?
- Pencerenin yanında bir masa var mı?
- It's right there on your desk.
- Masanın üzerinde duruyor.
- Are there any books under the desk?
- Masanın altında hiç kitap var mı?
- The desk Ken uses is old.
- Ken'in kullandığı masa eskidir.
- I'll be at my desk.
- Ben masamda olacağım.
- My desk is next to Tom's.
- Masam Tom'unkinin yanında.
- Tom saw Mary's letter on the desk.
- Tom masanın üzerinde Mary'nin mektubunu gördü.
- There are some books on the desk.
- Masanın üstünde bazı kitaplar vardır.
- Tom looked at the calendar on his desk.
- Tom masasının üzerindeki takvime baktı.
- Tom bought a new swivel chair to go with his new computer desk.
- Tom yeni bilgisayar masasıyla uyumlu olması için yeni bir döner sandalye aldı.
- He is studying at his desk.
- Masasında ders çalışıyor.
- He is now at the desk.
- Şu anda masada.
- Tom isn't at his desk right now.
- Tom şu anda masasında değil.
- This desk is used by Tom.
- Bu masa Tom tarafından kullanılıyor.
- Tom straightened up his desk.
- Tom masasını düzeltti.
- There's a dictionary on top of the desk.
- Masanın üstünde bir sözlük var.
- Tom is afraid that Mary might eat his lunch if he leaves it on his desk.
- Tom masasında bırakırsa Mary'nin onun öğle yemeğini yiyebileceğinden korkuyor.
- Lay these books on my desk, if you don't mind.
- Sakıncası yoksa, bu kitapları masamın üstüne koyun.
- Tom is at his desk.
- Tom masasında.
- Tom is used to sitting all day at his desk.
- Tom, bütün gün masasında oturmaya alışkın.
- Tom turned off his desk lamp.
- Tom masa lambasını kapattı.
- Tom wasn't the one who bought my old desk.
- Eski masamı alan Tom değildi.
- What is in the desk?
- Masanın içinde ne var?
- Tom is afraid that Mary might eat his lunch if he leaves it on his desk.
- Tom, öğle yemeğini masasında bırakırsa Mary'nin onu yiyebileceğinden korkuyordu.
- This desk is used by him.
- Bu masa onun tarafından kullanılıyor.
- Could I use your desk?
- Masanızı kullanabilir miyim?
- The desk is covered with dust.
- Masa tozla kaplı.
- Tom put his feet up on his desk.
- Tom ayaklarını masasının üzerine koydu.
- There was a note on my desk in Tom's handwriting.
- Masamda Tom'un el yazısıyla yazılmış bir not vardı.
- You can use my desk.
- Masamı kullanabilirsin.
- I want my desk back.
- Masamı geri istiyorum.
- You've got one on your desk.
- Masanda bir tane var.
- There are no pens on the desk.
- Masada hiç kalem yok.
- After some hesitation, he laid the book on the desk.
- Biraz tereddütten sonra kitabı masaya koydu.
- The desk drawer is open.
- Masanın çekmecesi açık.
- There were no more than two books on the desk.
- Masada en fazla iki kitap vardı.
- We need to dust the desk.
- Masanın tozunu almamız gerekir.
- I found this in your desk drawer.
- Bunu masanın çekmecesinde buldum.
- This is the desk which Ken uses.
- Bu, Ken'in kullandığı masadır.
- I want to go back to my desk.
- Masama geri gitmek istiyorum.
- Tom sat at his desk doing his homework.
- Tom masasında oturmuş ödevini yapıyordu.
- There are several books on the desk.
- Masanın üstünde birkaç kitap var.
- Tom put his cell phone on his desk.
- Tom cep telefonunu masasına koydu.
- Do you eat lunch at your desk?
- Öğle yemeğini masanızda mı yiyorsunuz?
- Tom sat on the edge of the desk.
- Tom masanın kenarına oturdu.
- This is my desk.
- Bu benim masam.
- She found her purse under the desk.
- Masanın altında çantasını buldu.
- Tom sat down behind the desk and picked up a pencil.
- Tom masanın arkasına oturdu ve bir kurşun kalem aldı.
- Tom is sitting on the desk.
- Tom masanın üstünde oturuyor.
- Could I use your desk?
- Masanı kullanabilir miyim?
- Tom put his bag on Mary's desk.
- Tom çantasını Mary'nin masasına koydu.
- There's a dictionary on top of the desk.
- Masanın üzerinde bir sözlük var.
- I put the documents you requested on your desk.
- İstediğiniz belgeleri masanıza koydum.
- He cleared out his desk.
- O, masasını temizledi.
- The radio on the desk is a Sony.
- Masadaki radyo bir Sony.
- This desk is used by Yumi.
- Bu masa Yumi tarafından kullanılır.
- My desk is made of wood.
- Masam ahşaptan yapılmıştır.
- There is a card on the desk.
- Masanın üzerinde bir kart var.
- Tom put his briefcase behind his desk.
- Tom evrak çantasını masasının arkasına koydu.
- Tom is at his desk writing something.
- Tom masasında bir şeyler yazıyor.
- Tom noticed an envelope on Mary's desk.
- Tom, Mary'nin masasında bir zarf fark etti.
- Tom put his wallet on the desk.
- Tom cüzdanını masanın üzerine koydu.
- There's a book about dancing on the desk.
- Masanın üstünde dans etme hakkında bir kitap var.
- He put the key on the desk as usual.
- Her zamanki gibi anahtarı masanın üzerine koydu.
- There's a dictionary on the desk.
- Masanın üstünde bir sözlük var.
- My book is on your desk.
- Kitabım masanın üzerinde.
- Tom tapped his fingers on his desk.
- Tom parmaklarını masasının üzerine vurdu.
- Tom left his key on the desk, as he usually does.
- Tom her zaman yaptığı gibi anahtarını masanın üstüne bıraktı.
- There were no more than two books on the desk.
- Masanın üzerinde ikiden fazla kitap yoktu.
- What a heavy desk this is!
- Bu ne ağır bir masa!
- Tom moved his desk closer to the window.
- Tom masasını pencereye yaklaştırdı.
- There is a desk in a corner of the room.
- Odanın köşesinde bir masa var.
- I usually toss my loose change into my desk drawer.
- Bozuk paramı genellikle masamın çekmecesine atarım.
- Put it on Tom's desk.
- Onu Tom'un masasına koy.
- Tom put the scissors in his desk drawer.
- Tom makası masasının çekmecesine koydu.
- The desk is made of wood.
- Masa ahşaptan yapılmıştır.
- Tom turned off his desk lamp and sat in the dark thinking about what he should do.
- Tom masa lambasını kapattı ve karanlıkta oturup ne yapması gerektiğini düşündü.
- I put it on your desk.
- Onu masana koydum.
- I'm talking about this pen, not that one over there on the desk.
- Ben bu dolma kalemden bahsediyorum oradaki masada olandan değil.
- Where's my desk?
- Masam nerede?
- This desk is designed for children.
- Bu masa çocuklar için tasarlanmıştır.
- A coin rolled under the desk.
- Masanın altından bir bozuk para yuvarlandı.
- He laid the book on the desk.
- Kitabı masanın üzerine koydu.
- This desk is too small for her.
- Bu masa onun için çok küçük.
- This desk is good.
- Bu masa iyi.
- Meg cleared her desk.
- Meg, masasını temizledi.
- This is a desk.
- Bu bir masa.
- There is food on the desk.
- Masanın üzerinde yiyecek vardır.
- I kept it locked in my top desk drawer.
- Onu masamın üst çekmecesinde kilitli tuttum.
- There are two or three pens on the desk.
- Masanın üzerinde iki ya da üç kalem var.
- These desks are too small for us.
- Bu masalar bizim için çok küçük.
- The pen is on the desk.
- Kalem masanın üzerinde.
- Tom tossed the documents on Mary's desk.
- Tom belgeleri Mary'nin masasına attı.
- Tom pointed to the book on the desk.
- Tom masanın üzerindeki kitabı gösterdi.
- Tom's desk was so untidy that the cleaner refused to clean the room.
- Tom'un masası o kadar dağınıktı ki temizlikçi odayı temizlemeyi reddetti.
- This desk is made of wood.
- Bu masa ahşaptan yapılmış.
- You can use my desk if you want to.
- İstersen benim masamı kullanabilirsin.
- This desk is made of hard wood.
- Bu masa sert ahşaptan yapılmıştır.
- There is an interesting book on my desk.
- Masamın üzerinde ilginç bir kitap var.
- There is an interesting book on my desk.
- Masamda ilginç bir kitap var.
- Tom ate a sandwich at his desk.
- Tom masasında sandviç yedi.
- Tom is at his desk writing something.
- Tom masasında bir şey yazıyor.
- A book is open on the desk.
- Masanın üzerinde açık bir kitap var.
- Tom is sitting at his desk.
- Tom masasında oturuyor.
- This desk cost me 20,000 yen.
- Bu masa bana 20,000 Yen'e mal oldu.
- There is an album on the desk.
- Masanın üstünde bir albüm var.
- I saw something lying on my desk.
- Masamda duran bir şey gördüm.
- Mary wrote something in Tom's notebook while he was away from his desk.
- Mary, Tom masasından uzaktayken onun defterine bir şeyler yazdı.
- He reached for an English-Japanese dictionary on the desk.
- O, masanın üstündeki İngilizce-Japonca sözlüğe uzandı.
- I helped Tom move his desk.
- Tom'un, kendi masasını taşımasına yardım ettim.
- Don't use the desk by that window.
- O pencerenin yanındaki masayı kullanmayın.
- Tom is writing at his desk.
- Tom masasında yazı yazıyor.
- Don't lean on my desk.
- Masama yaslanmayın.
- Why are you under the desk?
- Neden masanın altındasın?
- Here's your desk.
- İşte masan.
- There are several books on the desk.
- Masanın üzerinde birkaç kitap var.
- Tom has a mahogany desk.
- Tom'un maun bir masası var.
- There were a desk and a chair in the room.
- Odada bir masa ve bir sandalye vardı.
- The documents will be on your desk in the morning.
- Belgeler sabahleyin masanızda olacak.
- There's a cat on the desk.
- Masanın üstünde bir kedi var.
- I don't mind if you use my desk.
- Benim masamı kullanmanızın bir sakıncası yok.
- I want to go back to my desk.
- Masama geri dönmek istiyorum.
- Tom tossed the documents on Mary's desk.
- Tom belgeleri Mary'nin masasına fırlattı.
- The desk is covered with dust.
- Masa tozla kaplanmış.
- Tom bought a new swivel chair to go with his new computer desk.
- Tom yeni bilgisayar masasına uyan yeni bir döner sandalye satın aldı.
- How many pens are there on the desk?
- Masada kaç tane kalem var?
- There is a book on the desk.
- Masanın üzerinde bir kitap var.
- This desk is a little low for me.
- Bu masa benim için biraz alçak.
- He is now at the desk.
- O şimdi masada.
- There are some books on the desk.
- Masanın üzerinde birkaç kitap var.
- How many magazines are on the desk?
- Masada kaç tane dergi var?
- I'll buy this desk for Tom.
- Bu masayı Tom için alacağım.
- Tom ate his lunch at his desk.
- Tom öğle yemeğini masasında yedi.
- Tom laid the book on the desk.
- Tom kitabı masanın üzerine koydu.
- I don't have a desk in my bedroom.
- Yatak odamda masam yok.
- Tom has a picture of his family on his desk.
- Tom'un masasında ailesinin bir resmi var.
- There is only one book on the desk.
- Masanın üzerinde sadece bir kitap var.
- I want those reports on my desk within the hour.
- O raporların bir saat içinde masamda olmasını istiyorum.
- We put the desk by that window.
- Biz masayı o pencerenin yanına koyduk.
- Tom moved the desk to Mary's bedroom.
- Tom masayı Mary'nin yatak odasına taşıdı.
- Tom reached into his desk drawer and took out a medicine bottle.
- Tom masasının çekmecesine uzandı ve bir ilaç şişesi çıkardı.
- My desk is old.
- Benim masam eski.
- On my desk there are many electronic devices.
- Masamın üzerinde birçok elektronik cihaz vardır.
- I'd better get back to my desk.
- Masama dönsem iyi olacak.
- Tom rose slowly from behind his desk.
- Tom masasının arkasından yavaşça kalktı.
- My sibling is at their desk.
- Kardeşim masasındadır.
- I don't have a desk in my bedroom.
- Yatak odamda bir masam yok.
- My French textbook is on my desk.
- Fransızca ders kitabım masamın üzerinde.
- Tom got up from his desk.
- Tom masasından kalktı.
- This desk takes up too much room.
- Bu masa çok fazla yer kaplar.
- There is a pen on the desk.
- Masada bir kalem var.
- There's a fan on the desk.
- Masada bir vantilatör var.
- You had better put the book back on the desk, for the owner will come back there.
- Kitabı masanın üzerine geri koysanız iyi olur, çünkü sahibi oraya geri gelecektir.
- Look at that picture on the desk.
- Masadaki şu resme bak.
- This desk is too small for him.
- Bu masa onun için çok küçük.
- The key is on the desk.
- Anahtar masanın üzerinde.
- My grandfather would often read and study at this desk.
- Büyükbabam sık sık bu masada okur ve ders çalışırmış.
- There is a bag on the desk.
- Masanın üzerinde bir çanta var.
- Sami vandalized Layla's desk.
- Sami, Layla'nın masasına zarar verdi.
- This desk is good.
- Bu masa iyidir.
- Each student has his own desk.
- Her öğrencinin kendi masası var.
- It's on my desk.
- Masamda duruyor.
- There's a big pile of mail on your desk.
- Masanızda büyük bir yığın posta var.
- I usually toss my loose change into my desk drawer.
- Bozuk paralarımı genellikle masamın çekmecesine atarım.
- My desk is next to Tom's.
- Benim masam Tom'unkinin yanında.
- Tom sat down on the desk.
- Tom masanın üzerine oturdu.
- Tom is sitting on his desk.
- Tom masasında oturuyor.
- Tom's desk is perfectly clean.
- Tom'un masası tamamen temiz.
- Your bag is on my desk.
- Çantan masamın üstünde.
- Someone put an envelope on your desk.
- Biri senin masanın üzerine bir zarf koydu.
- It's right there on your desk.
- Orada, masanın üstünde.
- Did you request a new desk?
- Yeni bir masa istediniz mi?
- The word processor on the desk is my father's.
- Masanın üzerindeki kelime işlemci babama ait.
- Tom is at his desk, studying French.
- Tom masasında Fransızca çalışıyor.
- This desk is mine.
- Bu masa benim.
- Tom was the one who bought my old desk.
- Tom benim eski masamı alan kişiydi.
- Just put it back on the desk.
- Masaya geri koy.
- Your watch is on the desk.
- Sizin saatiniz masanın üstünde.
- What's on your desk at home?
- Evdeki masanın üstünde ne var?
- I left my calculator on my desk.
- Hesap makinemi masamda bıraktım.
- My notebook is in the desk.
- Defterim masada.
- There's a big package on the desk for you.
- Masada senin için büyük bir paket var.
- I'm talking about this pen, not that one over there on the desk.
- Bu kalemden bahsediyorum, masanın üstündekinden değil.
- This is the desk that Tom uses.
- Bu Tom'un kullandığı masa.
- What's that on the desk?
- Masanın üstündeki ne?
- Look at the book which he put on the desk.
- Masanın üzerine koyduğu kitaba bak.
- There is an apple under the desk.
- Masanın altında bir elma var.
- Please put this book on my desk.
- Lütfen bu kitabı masama koy.
- He put the key on the desk, as he always does.
- Her zaman yaptığı gibi anahtarı masanın üzerine koydu.
- Tom was sitting at his desk, flipping through an old photo album.
- Tom masasında oturuyordu ve eski bir foto albümüne göz atıyordu.
- Tom is working at his desk.
- Tom masasında çalışıyor.
- Tom is at his desk doing paperwork.
- Tom masasında evrak işleriyle uğraşıyor.
- Tom sat on top of his desk, looking out the window.
- Tom masasının üstüne oturmuş, pencereden dışarı bakıyordu.
- There is a photo of Tom on Mary's desk.
- Mary'nin masasında Tom'un bir fotoğrafı var.
- I put it on your desk.
- Masana koydum.
- Was there a book on the desk?
- Masada kitap var mıydı?
- He made a desk and two benches for us.
- Bizim için bir masa ve iki bank yaptı.
- A book is lying on the desk.
- Masanın üzerinde bir kitap var.
- Look at that picture on the desk.
- Masanın üzerindeki şu resme bak.
- Tom put the box on the floor next to his desk.
- Tom kutuyu masasının yanına, yere koydu.
- Don't lean on my desk.
- Masama yaslanma.
- Tom set his glasses down on the desk next to his computer.
- Tom gözlüğünü masaya bilgisayarının yanına koydu.
- The desk Ken uses is old.
- Ken'in kullandığı masa eski.
- Tom wasn't allowed to eat lunch at his desk.
- Tom'un öğle yemeğini masasında yemesine izin verilmiyordu.
- There's a book about dancing on the desk.
- Masanın üzerinde dansla ilgili bir kitap var.
- He laid the book on the desk.
- O, kitabı masanın üstüne koydu.
- A book about dancing is lying on the desk.
- Masanın üzerinde dansla ilgili bir kitap duruyor.
- He left his key on the desk, as he usually did.
- O, genellikle yaptığı gibi, anahtarını masaya bıraktı.
- There are two or three pens on the desk.
- Masada iki ya da üç kalem var.
- Do you sell desk lamps here?
- Burada masa lambaları satıyor musunuz?
- I saw something lying on my desk.
- Masamın üzerinde bir şey gördüm.
- The desk was covered with dust.
- Masa tozla kaplıydı.
- Tom sat down at his desk and started working.
- Tom masasına oturdu ve çalışmaya başladı.
- Tom keeps an extra tie in his desk drawer at work.
- Tom iş yerindeki masasının çekmecesinde fazladan bir kravat tutuyor.
- Tom ate his lunch at his desk.
- Tom masasında öğle yemeğini yedi.
- I see a flower on the desk.
- Masanın üzerinde bir çiçek görüyorum.
- Whose book is this on the desk?
- Masadaki kimin kitabı?
- Tom stepped out from behind his desk.
- Tom masasının arkasından çıktı.
- I use this desk.
- Bu masayı kullanıyorum.
- Which of these items do you have on your desk?
- Masanızda bu eşyalardan hangisi var?
- Meg cleared her desk.
- Meg, kendi masasını temizledi.
- This desk cost three hundred dollars.
- Bu masa 300 dolara mal oldu.
- The key is on the desk.
- Anahtar masanın üstünde.
- I guess this desk will serve the purpose until we can get a new one.
- Sanırım yenisini alana kadar bu masa işimizi görecek.
- Are there some cats on the desks?
- Masaların üzerinde kediler var mı?
- Tom wasn't sitting at his desk when I entered his office.
- Ofisine girdiğimde Tom masasında oturmuyordu.
- Tom spilled ink on the desk.
- Tom masanın üzerine mürekkep döktü.
- Are there some cats on the desk?
- Masanın üzerinde kedi var mı?
- There's a package for Tom on my desk.
- Masamda Tom için bir paket var.
- Your knife is on my desk.
- Bıçağın masamın üzerinde.
- Are there some cats on the desks?
- Masada kedi var mı?
- They will order a new desk.
- Yeni bir masa sipariş edecekler.
- The documents will be on your desk in the morning.
- Belgeler sabah masanızda olacak.
- Tom is at his desk, isn't he?
- Tom masasında, değil mi?
- My desk is made of wood.
- Masam tahtadan yapılmış.
- This desk cost three hundred dollars.
- Bu masanın fiyatı üç yüz dolar.
- Tom sat down at his desk.
- Tom masasına oturdu.
- Was there a book lying on the desk?
- Masanın üzerinde bir kitap var mıydı?
- Can I pick the desk by the window?
- Cam kenarındaki masayı seçebilir miyim?
- Tom is looking through his desk drawers.
- Tom masa çekmecelerine bakıyor.
- Tom has a pile of textbooks on his desk.
- Tom'un masasında bir yığın ders kitabı var.
- This desk cost me $300.
- Bu masa bana 300 dolara mal oldu.
- Tom is in his office at his desk.
- Tom ofisinde masasının başında.
- Don't use the desk by that window.
- Pencerenin yanındaki masayı kullanma.
- The dictionary that is on the desk is Tom's.
- Masanın üzerindeki sözlük Tom'a ait.
- Why are you sitting at a desk?
- Neden masada oturuyorsun?
- Tom had the desk moved to Mary's bedroom.
- Tom masayı Mary'nin yatak odasına taşıttı.
- Can you move this desk by yourself?
- Bu masayı kendin taşıyabilir misin?
- This desk is used by him.
- Bu masayı o kullanıyor.
- The dictionary on the desk is Tom's.
- Masanın üstündeki sözlük Tom'unki.
- Don't put it on my desk.
- Masama koyma.
- I left my calculator on my desk.
- Hesap makinemi masamda unutmuşum.
- The teacher asked the students to draw their desks together into a semicircle.
- Öğretmen öğrencilerin hep birlikte masalarını yarım daire şeklinde düzenlemelerini istedi.
- The dictionary is on the desk.
- Sözlük masanın üzerinde.
- He left all kinds of papers on his desk.
- Masasına bir sürü kağıt bırakmış.
- This desk is made of hard wood.
- Bu masa sert ahşaptan yapılmış.
- It's on your desk.
- Masanda duruyor.
- Meg straightened up her desk.
- Mary masasını düzenledi.
- What is in the desk?
- Masanın içindeki nedir?
- Is that a picture of Tom on your desk?
- Masandaki Tom'un resmi mi?
- Tom sat at his desk with his eyes closed.
- Tom masasında gözleri kapalı oturdu.
- There is a cat under the desk.
- Masanın altında bir kedi var.
- There's a book on my desk.
- Masamda bir kitap var.
- Tom entered his office and saw a box on his desk.
- Tom ofisine girdi ve masasının üstünde bir kutu gördü.
- There's a fan on the desk.
- Masanın üzerinde bir fan vardır.
- We put the desk by that window.
- Masayı pencerenin yanına koyduk.
- Crystals of many colors and sizes were scattered across his desk.
- Masasının üzerine birçok renk ve boyutta kristaller dağılmıştı.
- Put that on my desk.
- Onu masama koy.
- The desk drawer is open.
- Masa çekmecesi açık.
- Tom straightened up his desk.
- Tom masasını düzenledi.
- Tom noticed an envelope on Mary's desk.
- Tom Mary'nin masasındaki bir zarfı fark etti.
- I only missed one day of work because of a cold and my desk is piled high with papers.
- Soğuk algınlığı yüzünden sadece bir gün işe gitmedim ve masam kağıtlarla dolu.
- Good students always keep their desk clean.
- İyi öğrenciler masalarını her zaman temiz tutar.
- Tom is already at his desk.
- Tom zaten masasında.
- That desk is too small for Meg.
- Bu masa Meg için çok küçük.
- What's that on the desk?
- Masanın üstündeki o şey ne?
- There's a dictionary on the desk.
- Masanın üzerinde bir sözlük var.
- I helped Tom carry his desk.
- Tom'un masasını taşımasına yardım ettim.
- There is a dictionary on the desk.
- Masanın üstünde bir sözlük var.
- Please move the desk to the left.
- Lütfen masayı sola kaydırın.
- While Tom was away from his desk, Mary drew a caricature of him on the cover of his notebook.
- Tom masasından uzaktayken Mary onun defterinin kapağında onun bir karikatürünü çizdi.
- Tom is studying at his desk.
- Tom masasında çalışıyor.
- Was there a book on the desk?
- Masanın üzerinde bir kitap var mıydı?
- Tom wasn't the one who bought my old desk.
- Tom eski masamı satın alan kişi değildi.
- I cleared up my desk.
- Masamı temizledim.
- Put it back on the desk.
- Onu masaya geri koy.
- This desk, which I bought yesterday, is very big.
- Dün aldığım bu masa çok büyük.
- Tom left an envelope on your desk.
- Tom masana bir zarf bıraktı.
- Look at the book on the desk.
- Masanın üzerindeki kitaba bak.
- Tom was sitting at his desk the last time I saw him.
- Onu son gördüğümde Tom masasında oturuyordu.
- Tom pounded his fists on the desk.
- Tom yumruklarını masaya vurdu.
- My sister is at her desk.
- Kardeşim masasında.
- Tom got out from behind his desk and went over to open a window.
- Tom masasından kalktı ve pencereyi açmaya gitti.
- Tom sat at his desk.
- Tom masasında oturdu.
- I don't like big desk lamps.
- Büyük masa lambalarını sevmiyorum.
- Put it back on the desk.
- Masaya geri koy.
- There is a dictionary on the desk.
- Masanın üzerinde bir sözlük var.
- Don't let anyone move my desk.
- Kimsenin masamın yerini değiştirmesine izin verme.
- Tom put the book on the desk.
- Tom kitabı masaya koydu.
- My sister is at her desk.
- Kardeşim masasındadır.
- I want that report on my desk in one hour.
- O raporu bir saat içinde masamda istiyorum.
- There is a desk in a corner of the room.
- Odanın bir köşesinde bir masa var.
- There was a bowling trophy on the shelf above Tom's desk.
- Tom'un masasının üstündeki rafta bir bowling kupası vardı.
- Just put it on the desk.
- Onu sadece masaya koydu.
- There were no more than two books on the desk.
- Masanın üstünde ikiden daha fazla kitap yoktu.
- Could you put those documents on my desk?
- Bu belgeleri masama koyar mısın?
- I kept it locked in my top desk drawer.
- Masamın üst çekmecesinde kilitli tuttum.
- Why are you sitting at a desk?
- Neden bir masada oturuyorsun?
- I was chained to the desk all day.
- Bütün gün masaya zincirliydim.
- Tom put the pencil down on the desk.
- Tom kalemi masanın üzerine koydu.
- Tom saw Mary sitting alone at her desk.
- Tom, Mary'nin masasında tek başına oturduğunu gördü.
- The watch on the desk is mine.
- Masanın üzerindeki saat benim.
- Tom put the document on Mary's desk.
- Tom belgeyi Mary'nin masasına koydu.
- This desk was too heavy to lift.
- Bu masa, kaldırılamayacak kadar ağır.
- There is only one book on the desk.
- Masanın üstünde sadece bir kitap var.
- I noticed a note on my desk, but I do not know who wrote it.
- Masamda bir not fark ettim ama kimin yazdığını bilmiyorum.
- Tom pounded his fists on the desk.
- Tom masasını yumrukladı.
- Someone else might want your old desk if you don't want it anymore.
- Sen artık istemiyorsan, bir başkası eski masanı isteyebilir.
- I'll buy this desk for him.
- Bu masayı onun için alacağım.
- Tom's desk is cluttered with papers.
- Tom'un masası kağıtlar ile darmadağın.
- Tom cleared out his desk.
- Tom masasını temizledi.
- Tom may use my desk.
- Tom benim masamı kullanabilir.
- Tom looked at the calendar on his desk.
- Tom masasındaki takvime baktı.
- I'll be at my desk.
- Masamda olacağım.
- He put the key on the desk as usual.
- Her zamanki gibi anahtarı masaya koydu.
- After the meeting she headed straight to her desk.
- Toplantıdan sonra o doğruca masasına doğru yöneldi.
- Tom went back to his desk.
- Tom masasına geri döndü.
- Tom put the box on the floor next to his desk.
- Tom kutuyu masasının yanına yere koydu.
- There's something for you on your desk.
- Masanızda sizin için bir şey var.
- Put the book on the desk.
- Kitabı masanın üzerine koyun.
- I helped him bring the desk.
- Onun masayı getirmesine yardımcı oldum.
- He cleared out his desk.
- Masasını temizledi.
- He started leaving love notes on her desk.
- Masasına aşk notları bırakmaya başladı.
- There's a fan on the desk.
- Masanın üzerinde bir yelpaze var.
- Tom pointed to the book on the desk.
- Tom masanın üzerindeki kitabı işaret etti.
- The desk was covered in dust.
- Masa toz içinde kalmıştı.
- The hat on the desk is Chama's.
- Masanın üstündeki şapka Chama'nın.
- Tom put his briefcase on the floor next to his desk.
- Tom evrak çantasını masasının yanına, yere koydu.
- The book you're looking for is on my desk.
- Aradığınız kitap masamın üzerinde.
- I keep a stress ball on my desk.
- Masamda bir stres topu taşıyorum.
- Tom left his briefcase on his desk.
- Tom çantasını masasının üstüne bıraktı.
- I put the dictionary back on Tom's desk.
- Sözlüğü Tom'un masasına geri koydum.
- After the meeting she headed straight to her desk.
- Toplantıdan sonra doğruca masasına gitti.
- Is that a picture of Tom on your desk?
- Masandaki o resim Tom'un mu?
- Tom left something on your desk.
- Tom masana bir şey bıraktı.
- He reached for an English-Japanese dictionary on the desk.
- Masanın üzerindeki İngilizce-Japonca sözlüğe uzandı.
- She keeps a human skull on her desk.
- Masasında bir insan kafatası bulundurur.
- The radio on the desk is a Sony.
- Masanın üzerindeki radyo bir Sony.
- The thieves pulled open all the drawers of the desk in search of money.
- Hırsızlar para aramak için masanın bütün çekmecelerini açtı.
- Can I pick my own desk?
- Kendi masamı seçebilir miyim?
- Let's straighten out the desk.
- Masayı düzeltelim.
- When I read about the untranslatability of some language, I feel an irresistable urge to go back to my desk and translate another novel.
- Bir dilin çevrilemezliği hakkında bir şeyler okuduğumda, masama dönüp başka bir roman çevirmek için dayanılmaz bir istek duyuyorum.
- The desk has three drawers.
- Masanın üç çekmecesi var.
- There's a stack of comic books on Tom's desk.
- Tom'un masasında bir yığın çizgi roman var.
- Whose book is this on the desk?
- Masanın üzerindeki bu kitap kimin?
- Tom got up from behind the desk.
- Tom masanın arkasından kalktı.
- Tom put his wallet on the desk.
- Tom cüzdanını masaya koydu.
- We had to show our papers at the security desk.
- Güvenlik masasında evraklarımızı göstermek zorundaydık.
- Tom put his cell phone on his desk.
- Tom cep telefonunu masasının üzerine koydu.
- Tom said it was on his desk.
- Tom masasında olduğunu söyledi.
- Tom rose slowly from behind his desk.
- Tom masanın arkasından yavaşça kalktı.
- I just bought a new desk for my computer.
- Bilgisayarım için yeni bir masa aldım.
- He has a large desk in his small room.
- Küçük odasında büyük bir masası var.
- Tom has a picture of his family on his desk.
- Tom masasında ailesinin bir resmine sahip.
- Tom sat at his desk, deep in thought.
- Tom masasında oturmuş, derin düşüncelere dalmıştı.
- The dictionary on the desk is mine.
- Masadaki sözlük benim.
- There is a fan on the desk.
- Masanın üzerinde bir fan vardır.
- Tom eats lunch at his desk.
- Tom öğle yemeğini masasında yer.
- The cat is sitting on the desk.
- Kedi masanın üstünde oturuyor.
- Tom sits at his desk all night working.
- Tom bütün gece masasında oturup çalışıyor.
- All the desk drawers were empty.
- Masanın tüm çekmeceleri boştu.
- There is a pen on the desk.
- Masada bir dolma kalem var.
- There is an apple on the desk.
- Masanın üstünde bir elma var.
- Tom spilled ink on the desk.
- Tom masaya mürekkep döktü.
- Tom left his key on the desk, as he usually does.
- Tom her zaman yaptığı gibi anahtarını masanın üzerinde bıraktı.
- After some hesitation, he laid the book on the desk.
- Biraz tereddüt ettikten sonra kitabı masanın üzerine koydu.
- We need to dust the desk.
- Masanın tozunu almalıyız.
- Tom sat down at the desk.
- Tom masaya oturdu.
- Tom pulled something out of his pocket and put it on his desk.
- Tom cebinden bir şey çıkardı ve masasının üzerine koydu.
- I don't like big desk lamps.
- Ben büyük masa lambalarını sevmiyorum.
- Just leave it on my desk.
- Masamın üzerine bırak.
- Do you sell desk lamps here?
- Burada masa lambası satıyor musunuz?
- There is a card on the desk.
- Masada bir kart var.
- Tom was writing at his desk when Mary entered the room.
- Mary odaya girdiğinde Tom masasında yazıyordu.
- My desk is old.
- Masam eskimiş.
- Tom walked over to the desk.
- Tom masaya doğru yürüdü.
- Is there a desk by the window?
- Pencerenin yanında bir masa var mıdır?
- The dictionary on the desk is Tom's.
- Masanın üzerindeki sözlük Tom'a ait.
- This desk is as good as that one.
- Bu masa da onun kadar iyi.
- Tom pulled a bottle of bourbon out of his desk drawer.
- Tom masasının çekmecesinden bir şişe burbon çıkardı.
- Dust had accumulated on the desk.
- Masanın üstünde toz birikmiş.
- You can use my desk if you want.
- İstersen masamı kullanabilirsin.
- Put it on my desk.
- Masamın üzerine koy.
- There is one apple on the desk.
- Masada bir elma var.
- There is an apple on the desk.
- Masada bir elma var.
- Put it on my desk.
- Onu masama koy.
- There is a fan on the desk.
- Masanın üzerinde bir vantilatör var.
- Tom is standing near his desk.
- Tom masasının yanında duruyor.
- Move the chair nearer to the desk.
- Sandalyeyi masaya yaklaştırın.
- Tom sat at his desk.
- Tom masasına oturdu.
- Tom was sitting on the edge of the desk playing his ukulele.
- Tom masanın kenarında oturmuş ukulele çalıyordu.
- There is a desk in this room.
- Bu odada bir masa var.
- I helped Tom move his desk.
- Tom'un masasını taşımasına yardımcı oldum.
- He put the book on the desk.
- Kitabı masanın üzerine koydu.
- Tom put an envelope on Mary's desk.
- Tom Mary'nin masasına bir zarf koydu.
- The desk that Ken uses is old.
- Ken'in kullandığı masa eskidir.
- These desks are too small for them.
- Bu masalar onlar için çok küçük.
- There are desks in the room.
- Odada masalar var.
- Tom is looking through his desk drawers.
- Tom masasının çekmecelerini karıştırıyor.
- Put those files on my desk, and I'll look at them first thing in the morning.
- Dosyaları masama koy, sabah ilk iş onlara bakacağım.
- Tom sat at his desk grading papers.
- Tom masasında oturmuş kağıtlara not veriyordu.
- Tom sat at his desk doing paperwork.
- Tom evrak işleriyle uğraşarak masasında oturuyordu.
- Tom was working at his desk the last time I saw him.
- Tom onu son gördüğümde masasında çalışıyordu.
- Tom is at his desk working.
- Tom masasında çalışıyor.
- Thomas has a picture of his family on his desk.
- Thomas'ın masasında ailesinin bir resmi var.
- Tom sat at his desk with his eyes closed.
- Tom masasında gözleri kapalı oturuyordu.
- This desk is as good as that one.
- Bu masa, o masa kadar iyidir.
- Is there a pen on the desk?
- Masada bir kalem var mı?
- What's beside the desk?
- Masanın yanında ne var?
- She found her purse under the desk.
- O, çantasını masanın altında buldu.
- He noticed a letter on the desk.
- Masanın üzerinde bir mektup fark etti.
- I see a book on the desk.
- Masanın üstünde bir kitap görüyorum.
- Don't lean on my desk.
- Masama dayanma.
- Tom put his briefcase on the floor next to his desk.
- Tom çantasını masasının yanında yere koydu.
- Tom sat behind his desk.
- Tom masasının arkasında oturuyordu.
- This might be Tom's desk.
- Bu Tom'un masası olabilir.
- Look at the book on the desk.
- Masadaki kitaba bak.
- The thieves pulled open all the drawers of the desk in search of money.
- Hırsızlar para aramak için masanın tüm çekmecelerini açmışlar.
- Tom was working at his desk the last time I saw him.
- Onu son gördüğümde Tom masasında çalışıyordu.
- There is an album on the desk.
- Masanın üzerinde bir albüm var.
- I helped him bring the desk.
- Masayı getirmesine yardım ettim.
- Tom ate at his desk.
- Tom masasında yedi.
- Tom is busy writing something at his desk.
- Tom masasında bir şeyler yazmakla meşgul.
- Tom was sitting at his desk, flipping through an old photo album.
- Tom masasında oturmuş eski bir fotoğraf albümünü karıştırıyordu.
- Tom was sitting on the edge of the desk playing his ukulele.
- Tom ukelelesini çalarak masanın kenarında oturuyordu.
- There's a big pile of mail on your desk.
- Masanda büyük bir posta yığını var.
- Could you put those documents on my desk?
- Şu belgeleri masama koyabilir misin?
- Tom tapped his fingers on his desk.
- Tom parmaklarını masasına vurdu.
- Tom has a picture of Mary on his desk.
- Tom'un masasında Mary'nin bir fotoğrafı var.
- From now on, I want a hot cup of coffee on my desk when I arrive at the office.
- Şu andan itibaren, ofise geldiğimde masamın üzerinde sıcak bir fincan kahve istiyorum.
- I looked at the calendar on my desk.
- Masamdaki takvime baktım.
- The hat on the desk is Tom's.
- Masanın üzerindeki şapka Tom'un.
- Tom is sitting on the desk.
- Tom masanın üzerinde oturuyor.
- Help me move this desk.
- Masayı taşımama yardım et.
- This desk is better than that one.
- Bu masa, ondan daha iyi.
- I wonder if Tom knows who left this package on my desk.
- Bu paketi masama kimin bıraktığını Tom'un bilip bilmediğini merak ediyorum.
- Tom had the desk moved to Mary's bedroom.
- Tom masayı Mary'nin yatak odasına taşıdı.
- Tom keeps a lot of cash in his desk drawer.
- Tom masanın çekmecesinde çok para saklıyor.
- My brother is at his desk.
- Kardeşim masasının başında.
- The word processor on the desk is my father's.
- Masadaki kelime işlemci benim babamın.
- Tom's desk is next to Mary's.
- Tom'un masası Mary'ninkinin yanındadır.
- Tom's desk was perfectly clean.
- Tom'un masası tertemizdi.
- The money on the desk is not mine.
- Masanın üzerindeki para benim değil.
- He was sitting on the edge of the desk playing his guitar.
- Masanın kenarına oturmuş gitarını çalıyordu.
- The desk seems small in this room.
- Masa bu odada küçük görünüyor.
- We need three more desks.
- Üç masaya daha ihtiyacımız var.
- Just put it back on the desk.
- Masanın üzerine onu geri koy.
- Good students always keep their desk clean.
- İyi öğrenciler masalarını her zaman temiz tutarlar.
- Tom pulled something out of his pocket and put it on his desk.
- Tom cebinden bir şey çıkardı ve onu masasına koydu.
- What's beside the desk?
- Masanın yanındaki ne?
- There is food on the desk.
- Masanın üzerinde yiyecek var.
- This desk is broken.
- Bu masa kırık.
- He is at his desk.
- O masasında.
- Tom put the document on Mary's desk.
- Tom evrakı Mary'nin masasına koydu.
- I just organized my desk.
- Masamı düzenledim.
- They will order a new desk.
- Onlar yeni bir masa sipariş edecek.
- I don't have enough space in my room for that desk.
- O masa için odamda yeterli yerim yok.
- There is a desk in this room.
- Bu odada bir masa vardır.
- This desk was broken by Tony.
- Bu masa Tony tarafından kırıldı.
- Tom's desk is covered with stuff.
- Tom'un masası eşyalarla dolu.
- Was there a book lying on the desk?
- Masanın üstünde duran bir kitap var mıydı?
- Tom saw Mary studying at her desk.
- Tom, Mary'yi masasında çalışırken gördü.
- Tom was sitting at his desk when a giant asteroid collided with the earth.
- Dev bir asteroit dünya ile çarpıştığında Tom masasında oturuyordu.
- My sibling is at their desk.
- Kardeşim masasında.
- Are there any pens on the desk?
- Masada hiç dolma kalem var mı?
- An apple is under the desk.
- Masanın altında bir elma var.
- My brother is at his desk.
- Kardeşim masasındadır.
- She removed the papers from the desk.
- Kağıtları masadan kaldırdı.
- Tom sat at his desk all day crunching numbers.
- Tom bütün gün masasına oturup sayılar hesapladı.
- Look at the book which he put on the desk.
- Onun masaya bırakdığı kitaba bak.
- Do you have a messy desk at work?
- İş yerinde dağınık bir masanız mı var?
- There is a pair of scissors on the desk.
- Masanın üstünde bir makas var.
- Tom laid the book on the desk.
- Tom kitabı masanın üstüne koydu.
- Will you help me move this desk?
- Bu masayı taşımama yardım eder misin?
- The desk that Ken uses is old.
- Ken'in kullandığı masa eski.
- Tom opened his desk drawer and took out a pen.
- Tom masasının çekmecesini açtı ve bir kalem çıkardı.
- You have to fill out an application for admission to the hospital at the front desk.
- Ön masada hastaneye giriş için bir başvuru formu doldurmak zorundasın.
- There's a cat on the desk.
- Masanın üzerinde bir kedi var.
- The desk is too small for Meg.
- Masa Meg için çok küçük.
- I put a cup of hot tea on your desk.
- Masana bir fincan sıcak çay koydum.
- I fell asleep while studying at my desk.
- Masamda ders çalışırken uyuyakaldım.
- Many pictures are placed on Xiaoding's desk.
- Xiaoding'in masasında birçok resim var.
- You can use my desk if you want.
- İstersen benim masamı kullanabilirsin.
- Tom is at his desk eating a sandwich.
- Tom masasında bir sandviç yiyor.
- From now on, I want a hot cup of coffee on my desk when I arrive at the office.
- Bundan sonra, ofise geldiğimde masamda sıcak bir fincan kahve istiyorum.
- What's on your desk at home?
- Evdeki masanda ne var?
- Tom is still at his desk.
- Tom hala masasında.
- I have a calendar on my desk.
- Masamda bir takvim var.
- I have an old mahogany desk.
- Eski bir maun masam var.
- You had better put the book back on the desk, for the owner will come back there.
- Kitabı masaya geri koysan iyi olur, zira sahibi oraya geri dönecek.
- Not every book on the desk belongs to me.
- Masadaki her kitap bana ait değil.
- There is a pair of scissors on the desk.
- Masanın üzerinde bir makas var.
- Which of these items do you see on your desk?
- Masanızdaki şu öğelerden hangisini görüyorsunuz?
- There is a key on the desk.
- Masanın üzerinde bir anahtar var.
- Was there a book on the desk a moment ago?
- Az önce masanın üzerinde bir kitap var mıydı?
- I put my desk by the window.
- Masamı pencerenin yanına koydum.
- This desk is too small for you.
- Bu masa senin için çok küçük.
- Tom is writing at his desk.
- Tom masasında yazıyor.
- Tom ate a sandwich at his desk.
- Tom masasında bir sandviç yedi.
- Just stay out of my desk.
- Masamdan uzak dur.
- Your cat doesn't want to climb off my desk.
- Kedin masamdan inmek istemiyor.
- Put those files on my desk, and I'll look at them first thing in the morning.
- O dosyaları masama koy, sabah ilk iş onlara bakacağım.
- While I was cleaning out my desk, I came across this old picture.
- Masamı temizlerken bu eski resme rastladım.
- When I tried to move the desk, one of its legs made a jarring sound as it scraped across the floor.
- Masayı hareket ettirmeye çalıştığımda, ayaklarından biri zeminde sürtünürken rahatsız edici bir ses çıkardı.
- I wonder if Tom knows who left this package on my desk.
- Acaba Tom bu paketi masama kimin bıraktığını biliyor mu?
- The money on the desk is not mine.
- Masadaki para benimki değil.
- I'd better get back to my desk.
- Masama geri dönsem iyi olur.
- My book is on your desk.
- Benim kitabım masanızın üstündedir.
- A coin rolled under the desk.
- Masanın altına madeni para yuvarlandı.
- There is a map on the desk.
- Masanın üzerinde bir harita var.
- This desk is a little too low for you, isn't it?
- Bu masa senin için biraz alçak, değil mi?
- Tom sat down behind the desk and picked up a pencil.
- Tom masanın arkasına oturdu ve eline bir kalem aldı.
- I noticed a note on my desk, but I do not know who wrote it.
- Masamda bir not gördüm ama kimin yazdığını bilmiyorum.
- If you'd like, you may use my desk.
- İstersen, benim masamı kullanabilirsin.
- Tom sat at his desk doing some paperwork.
- Tom masasında oturmuş bazı evrak işlerini yapıyordu.
- Tom drummed on the desk.
- Tom masanın üzerine vuruyordu.
- My pencil fell off the edge of my desk.
- Kalemim masamın kenarından düştü.
- Nancy couldn't move the desk herself.
- Nancy, masayı kendisi hareket ettiremedi.
- Tom sat at his desk all day crunching numbers.
- Tom bütün gün masasında oturup rakamları çıtırdatıyordu.
- There's a fan on the desk.
- Masanın üzerinde bir vantilatör var.
- Your book is on the desk.
- Kitabın masanın üstünde.
- He moved the desk to the right.
- Masayı sağ tarafa taşıdı.
- Which of these items do you see on your desk?
- Masanızda bu eşyalardan hangilerini görüyorsunuz?
- Tom said it was on his desk.
- Tom bunun masasının üzerinde olduğunu söyledi.
- Tom's desk is next to Mary's.
- Tom'un masası Mary'ninkinin yanında.
- My son disarranged the papers on my desk.
- Oğlum masamdaki kağıtları dağıttı.
- Tom eats lunch at his desk.
- Tom masasında öğle yemeği yiyor.
- Are there any pens on the desk?
- Masada hiç kalem var mı?
- There's another package for you on your desk.
- Masanızın üzerinde sizin için başka bir paket var.
- Can you move this desk by yourself?
- Bu masayı tek başına taşıyabilir misin?
- I guess this desk will serve the purpose until we can get a new one.
- Sanırım bu masa yeni bir tane alana kadar amacına hizmet edecek.
- This desk is better than that one.
- Bu masa, o masadan daha iyidir.
- How many pens are there on the desk?
- Masanın üstünde kaç tane dolma kalem var?
- Tom put the pencil down on the desk.
- Tom kalemi masanın üstüne koydu.
- Four drawers can be found in my desk.
- Masamda dört çekmece bulunmaktadır.
- The hat on the desk is Chama's.
- Masanın üzerine şapka Chama'ya ait.
- Did you request a new desk?
- Yeni bir masa talep ettiniz mi?
- This desk takes up too much room.
- Bu masa çok fazla yer kaplıyor.
- I'm going to ask for a new desk.
- Yeni bir masa isteyeceğim.
- On my desk there are many electronic devices.
- Masamın üzerinde bir sürü elektronik alet var.
- Don't put it on my desk.
- Onu masamın üzerine koymayın.
- Don't put it on my desk.
- Onu masama koymayın.
- Dust had accumulated on the desk.
- Masanın üzerinde toz birikmiş.
- How many magazines are on the desk?
- Masanın üzerinde kaç tane dergi var?
- There's a secret drawer in the desk.
- Masada gizli bir çekmece var.
- I put down a rug under my desk.
- Masamın altına bir kilim koydum.
- Tom is used to sitting all day at his desk.
- Tom bütün gün masasında oturmaya alışkın.
- Mary is sitting at the desk.
- Mary, masada oturuyor.
- Tom was sitting at his desk.
- Tom masasında oturuyordu.
- The book is on the desk.
- Kitap masanın üzerinde.
- There's a photo of Tom on Mary's desk.
- Mary'nin masasında Tom'un bir fotoğrafı var.
- He left all kinds of papers on his desk.
- Her türden kağıdı masasının üzerinde bıraktı.
- This desk is too small for Tom.
- Bu masa Tom için çok küçük.
- Put that on my desk.
- Onu masamın üstüne koyun.
- You can use my desk if you want to.
- Eğer istersen, masamı kullanabilirsin.
- On my desk there is always a bottle of water.
- Masamın üzerinde her zaman bir şişe su vardır.
- Your watch is on the desk.
- Saatin masanın üzerinde.
- Tom drummed on the desk.
- Tom masanın üzerinde parmaklarıyla tempo tuttu.
- This desk was too heavy for Patty to lift.
- Bu masa, Patty'nin kaldırması için çok ağırdı.
- Tom is at his desk, reading a book.
- Tom masasında kitap okuyor.
- He moved the desk to the right.
- O, masayı sağa doğru kaydırdı.
- Tom may use my desk.
- Tom masamı kullanabilir.
- I keep a stress ball on my desk.
- Masamda bir stres topu tutuyorum.
- Tom set his glasses down on the desk next to his computer.
- Tom gözlüklerini bilgisayarının yanındaki masanın üzerine koydu.
- This desk is different from the one I ordered.
- Bu masa sipariş ettiğimden farklı.
- Tom grabbed a letter opener off his desk.
- Tom masasından bir mektup açacağı aldı.
- There are no books under the desk.
- Masanın altında hiç kitap yok.
- While Tom was away from his desk, Mary drew a caricature of him on the cover of his notebook.
- Tom masasından uzaktayken Mary defterinin kapağına onun bir karikatürünü çizdi.
- Tom keeps a lot of cash in his desk drawer.
- Tom masasının çekmecesinde bir sürü para saklıyor.
- He was sitting on the edge of the desk playing his guitar.
- Masanın kenarında oturmuş gitarını çalıyordu.
- Tom asked the man at the front desk where he could get his suit pressed.
- Tom ön masadaki adama takım elbisesini nerede ütületebileceğini sordu.
- Bill wanted to get to the office in good time to clean his desk.
- Bill masasını temizlemek için zamanında ofise gitmek istiyordu.
- An apple is under the desk.
- Bir elma masanın altında.
- This desk is used by Tom.
- Bu masa Tom tarafından kullanılır.
- That desk does not fit in this room.
- O masa bu odaya uymuyor.
- There are three books on Tom's desk.
- Tom'un masasında üç kitap var.
- Your bag is on my desk.
- Çantan benim masanın üstünde.
Show More (672)
|
