|
- The directive drawn up by the Commission contains an obvious bias.
- Komisyon tarafından hazırlanan yönerge açık bir önyargı içermektedir.
- Nevertheless, the advantages of this European health card are obvious.
- Bununla birlikte bu Avrupa sağlık kartının avantajları açıktır.
- Mr Medina Ortega, it is quite obvious what you are doing.
- Sayın Medina Ortega, ne yaptığınız çok açık.
- The obvious answer from the presidency is yes; they must be coordinated.
- Başkanlık makamının açık cevabı evettir; bunlar koordine edilmelidir.
- We hope that the Feira summit can come to the obvious conclusion.
- Feira zirvesinin açık bir sonuca varmasını ümit ediyoruz.
- It is obvious that there is work available in the European Union for people from third countries.
- Avrupa Birliği'nde üçüncü ülkelerden gelen insanlar için iş olduğu açıktır.
- It must be obvious that the Commission did not lose sight of public security considerations.
- Komisyonun kamu güvenliği mülahazalarını gözden kaçırmadığı açık olmalıdır.
- It is obvious that the inspectors, under the leadership of Hans Blix and Mohamed ElBaradei, need more time.
- Hans Blix ve Mohamed ElBaradei liderliğindeki müfettişlerin daha fazla zamana ihtiyacı olduğu açıktır.
- It is obvious that, in each Member State, the legislation of that Member State must of course be respected.
- Her Üye Devlette, o Üye Devletin mevzuatına elbette saygı gösterilmesi gerektiği açıktır.
- This identity crisis is equally obvious with regard to the role of the Union in the world.
- Bu kimlik krizi, Birliğin dünyadaki rolüne ilişkin olarak da aynı derecede açıktır.
- So the case for harmonisation is obvious and is strong.
- Dolayısıyla, uyumlaştırma konusunda durum açıktır ve güçlüdür.
- Given these circumstances, it is more obvious to lower, rather than increase, the pensionable age.
- Bu koşullar göz önüne alındığında, emeklilik yaşını artırmak yerine düşürmenin daha doğru olacağı açıktır.
- The economic and environment benefits are obvious.
- Ekonomik ve çevresel faydaları çok açık.
- It is obvious that Syria, Iran, Cuba indeed, and North Korea are also on the agenda.
- Suriye, İran, Küba ve Kuzey Kore'nin de gündemde olduğu açıktır.
- That is obvious, and I am, of course, committed to this.
- Bu çok açık ve ben de elbette bu konuda kararlıyım.
- It is obvious that, in each Member State, the legislation of that Member State must of course be respected.
- Her bir Üye Devlette, o Üye Devletin mevzuatına elbette saygı gösterilmesi gerektiği açıktır.
- They are a rather obvious category of people who might be inclined to do that.
- Bunu yapmaya meyilli olabilecek insanlar oldukça açık bir kategoridir.
- The advantages here are obvious even to the layman.
- Buradaki avantajlar meslekten olmayanlar için bile açıktır.
- And the terms of reference would appear to me to be obvious.
- Görev tanımları da bana gayet açık görünüyor.
- It is obvious that the key amendments, given this Parliament's political vision, should be re-tabled.
- Parlamentonun siyasi vizyonu göz önünde bulundurulduğunda, temel değişikliklerin yeniden görüşülmesi gerektiği açıktır.
- The effort to mask the class aspects of the problem is obvious.
- Sorunun sınıfsal yönlerini maskeleme çabası açıktır.
- We should certainly not exclude force, but violence is not the obvious choice.
- Gücü kesinlikle dışlamamalıyız, ancak şiddet açık bir seçenek değildir.
- It is obvious that this self-handling by on-board personnel is going to function with short distance transport.
- Gemideki personel tarafından kendi kendine elleçlemenin kısa mesafeli taşımacılıkta işlev göreceği açıktır.
- This should be an obvious principle and fact of life.
- Bu, hayatın açık bir ilkesi ve gerçeği olmalıdır.
- Sadly, it is now very obvious that the commitments given at Abuja were a sham.
- Ne yazık ki Abuja'da verilen taahhütlerin sahte olduğu artık çok açık.
- Because it is obvious that we must exercise our right to intervene.
- Çünkü müdahale etme hakkımızı kullanmamız gerektiği açıktır.
- What is the perversity in the human soul that causes people to resist so obvious a good?".
- İnsanların bu kadar açık bir iyiliğe direnmelerine neden olan insan ruhundaki sapkınlık nedir?".
- It is therefore obvious that rules need to be tightened up.
- Bu nedenle kuralların sıkılaştırılması gerektiği açıktır.
- In today's globalised world, this fact is all the more obvious.
- Günümüzün küreselleşmiş dünyasında bu gerçek çok daha açık bir şekilde görülmektedir.
- This motion for a resolution has arisen from some simple but not obvious observations.
- Bu çözüm önerisi bazı basit ama açık olmayan gözlemlerden doğmuştur.
- Is the parallel with the loathsome regime of Saddam Hussein not obvious here?
- Burada Saddam Hüseyin'in iğrenç rejimiyle olan paralellik açık değil mi?
- It is therefore not obvious that Article 39 is relevant in this case.
- Bu nedenle 39. Maddenin bu davayla ilgili olduğu açık değildir.
- The common interest is obvious and clearly defined.
- Ortak çıkar açık ve net bir şekilde tanımlanmıştır.
- Secondly, the environmental yield is not always obvious.
- İkinci olarak, çevresel getiri her zaman açık değildir.
- The political importance of this directive is perhaps less obvious, but no less significant.
- Bu direktifin siyasi önemi belki daha az açıktır ancak daha az önemli değildir.
- The second obvious fact is that Côte d'Ivoire is in not facing a civil war.
- İkinci açık gerçek ise Fildişi Sahili'nin bir iç savaşla karşı karşıya olmadığıdır.
- To us, it is obvious that the use of carbon for energy production must be phased out.
- Bize göre, enerji üretimi için karbon kullanımının aşamalı olarak durdurulması gerektiği açıktır.
- It is obvious that these could be seen as measures that simply complicate people's daily lives.
- Bunların insanların günlük yaşamlarını zorlaştıran önlemler olarak görülebileceği açıktır.
- Even the Americans are, for the first time, considering this obvious arrangement.
- Amerikalılar bile ilk kez bu açık düzenlemeyi düşünüyor.
- Indeed it does seem obvious.
- Aslında bu çok açık görünüyor.
- It is also obvious that this is mainly a fiscal problem.
- Bunun esas olarak mali bir sorun olduğu da açıktır.
- What is the perversity in the human soul that causes people to resist so obvious a good?
- İnsan ruhundaki sapkınlık nedir ki, insanların bu kadar açık bir iyiliğe direnmesine neden oluyor?
- The reason is obvious if you think about it for a moment.
- Bir an için düşünürseniz bunun nedeni açıktır.
- So it is obvious that these are national efforts and national targets.
- Dolayısıyla bunların ulusal çabalar ve ulusal hedefler olduğu açıktır.
- This is most obvious in the fields of overt sexual material and gratuitous violence.
- Bu durum en belirgin şekilde açık cinsel materyal ve gereksiz şiddet alanlarında görülmektedir.
- It is therefore obvious that a solution must be found to ensure that their work can continue.
- Bu nedenle, çalışmaların devam edebilmesini sağlamak için bir çözüm bulunması gerektiği açıktır.
- It is obvious that Turkey itself has a long way to go before it can meet the Copenhagen criteria.
- Türkiye'nin de Kopenhag kriterlerini yerine getirebilmesi için önünde uzun bir yol olduğu açıktır.
- It is therefore obvious that a solution must be found to ensure that their work can continue.
- Bu nedenle çalışmaların devam edebilmesini sağlamak için bir çözüm bulunması gerektiği açıktır.
- These rights are not as obvious in every country in our world.
- Bu haklar dünyamızdaki her ülkede bu kadar açık değildir.
- I have voted in favour of the Bösch Report because it draws attention to a good example of this obvious scandal.
- Bösch Raporu lehinde oy kullandım çünkü bu açık skandalın iyi bir örneğine dikkat çekiyor.
- And the terms of reference would appear to me to be obvious.
- Ve görev tanımı bana çok açık görünüyor.
- The path which the Commission is walking is, in fact, obvious.
- Komisyon'un yürüdüğü yol aslında açıktır.
- It is, therefore, obvious that this should be extended to cross-border e-commerce.
- Dolayısıyla bunun sınır ötesi e-ticareti de kapsayacak şekilde genişletilmesi gerektiği açıktır.
- That regional offices are more economical than several individual offices is obvious.
- Bölgesel ofislerin birkaç bireysel ofisten daha ekonomik olduğu açıktır.
- That much is obvious to Parliament, the Commission and to those affected.
- Parlamento, Komisyon ve bu durumdan etkilenenler için bu çok açıktır.
- It is therefore obvious that production and consumption must change.
- Bu nedenle üretim ve tüketimin değişmesi gerektiği açıktır.
- It is obvious that the way the budget is managed by the Commission leaves much to be desired.
- Bütçenin Komisyon tarafından yönetilme şeklinin arzulanan çok şey bıraktığı açıktır.
- The economic incentive for using antibiotics as a feed additive is obvious.
- Antibiyotiklerin yem katkı maddesi olarak kullanılmasına yönelik ekonomik teşvik açıktır.
- It is therefore obvious that a regionalised land premium is far more progressive.
- Bu nedenle bölgeselleştirilmiş bir toprak priminin çok daha ilerici olduğu açıktır.
- The report acknowledges certain obvious truths.
- Rapor bazı açık gerçekleri kabul etmektedir.
- Let nobody try to tell me that that is obvious!
- Kimse bana bunun açık olduğunu söylemeye çalışmasın!
- It is obvious that industry, too, must play a part as far as possible.
- Endüstrinin de mümkün olduğunca bir rol oynaması gerektiği açıktır.
- This became most obvious of all when the Irish voted against the Treaty of Nice.
- Bu durum en açık şekilde İrlandalılar Nice Antlaşması'na karşı oy kullandıklarında ortaya çıkmıştır.
- Having formulated the question the answer becomes obvious.
- Soruyu formüle ettikten sonra cevap açık hale geliyor.
- It has already been said, and it is obvious, that Sabena is not an isolated incident.
- Sabena'nın münferit bir olay olmadığı zaten söylenmiştir ve bu açıktır.
- The problem in this field is obvious to everyone.
- Bu alandaki sorun herkes için açıktır.
- Secondly, it is obvious that all parties are tired of war and want peace.
- İkinci olarak, tüm tarafların savaştan yorulduğu ve barış istediği açıktır.
- It is obvious that this system has been implemented on purpose.
- Bu sistemin kasıtlı olarak uygulandığı açıktır.
- But what you told us goes without saying; it is blindingly obvious!
- Ama bize söyledikleriniz söylemeye bile gerek bırakmayacak kadar açık!
- It is palpably obvious that rural areas there need development.
- Oradaki kırsal alanların kalkınmaya ihtiyacı olduğu çok açık.
- It is obvious that the key amendments, given this Parliament's political vision, should be re-tabled.
- Parlamentonun siyasi vizyonu göz önünde bulundurulduğunda temel değişikliklerin yeniden görüşülmesi gerektiği açıktır.
- It is obvious that we cannot go along with this!
- Bu şekilde devam edemeyeceğimiz çok açık!
- What is more obvious than a more substantial input from the Member States within NATO?
- NATO içerisindeki Üye Devletlerin daha fazla katkı sağlamasından daha açık ne olabilir?
- If this is clear and obvious to the Council and the Commission, then admittedly this raises a number of questions.
- Eğer bu durum Konsey ve Komisyon için açık ve net ise kuşkusuz bu durum bir takım soruları da beraberinde getirmektedir.
- For the Group of the Greens/European Free Alliance, there is an obvious answer to this question.
- Yeşiller Grubu/Avrupa Özgür İttifakı için bu sorunun cevabı açıktır.
- Even the Americans are, for the first time, considering this obvious arrangement.
- Amerikalılar bile ilk kez bu açık düzenlemeyi dikkate alıyor.
- That should of course be obvious, especially to us Europeans.
- Bu elbette özellikle biz Avrupalılar için açık olmalıdır.
- What is more obvious than adequate input of the European Member States to NATO?
- Avrupalı Üye Devletlerin NATO'ya yeterli katkıda bulunmasından daha açık ne olabilir?
- It is obvious, though, that the Europeans have failed.
- Yine de Avrupalıların başarısız olduğu açıktır.
- It is, therefore, obvious that rules need to be tightened up.
- Bu nedenle kuralların sıkılaştırılması gerektiği açıktır.
- It must be obvious that the Commission did not lose sight of public security considerations.
- Komisyon'un kamu güvenliği mülahazalarını gözden kaçırmadığı açık olmalıdır.
- Air travel, nuclear power stations, chemical works and oil depots, are all obvious targets for terrorists.
- Hava yolculuğu, nükleer enerji santralleri, kimyasal tesisler ve petrol depoları teröristler için açık hedeflerdir.
- It is obvious that Turkey itself has a long way to go before it can meet the Copenhagen criteria.
- Türkiye'nin Kopenhag kriterlerini karşılayabilmesi için önünde kat etmesi gereken uzun bir yol olduğu açıktır.
- I believe it to be obvious that we must ensure that it does not become still more expensive.
- Bunun daha da pahalı hale gelmemesini sağlamamız gerektiğinin açık olduğuna inanıyorum.
- They are trying to prevent what I believe is obvious progress.
- Açık bir ilerleme olduğuna inandığım şeyi engellemeye çalışıyorlar.
- It seems pretty obvious to me.
- Bana oldukça açık görünüyor.
- Secondly, it is obvious that all parties are tired of war and want peace.
- İkinci olarak tüm tarafların savaştan yorulduğu ve barış istediği açıktır.
- It is obvious the new president faces big challenges.
- Yeni başkanın büyük zorluklarla karşı karşıya olduğu açık.
- What's not obvious to the public is when you look at the sculpture, you're actually looking at a web browser.
- Herkes için açık olmayan şey, heykele baktığınızda aslında bir web tarayıcısına bakıyor olmanızdır.
- That should be obvious.
- O açık olmalı.
- Is it that obvious?
- Bu o kadar açık mı?
- It is obvious to me that he has no political acumen at all.
- Hiç politik zekası olmadığı çok açık.
- That was fairly obvious.
- Bu oldukça açıktı.
- Their intentions are obvious.
- Niyetleri çok açık.
- It's obvious the man is wrong.
- Adamın yanıldığı çok açık.
- It's obvious that Tom knows what he's doing.
- Tom'un ne yaptığını bildiği açık.
- There are no obvious answers.
- Açık bir cevap yok.
- The potential is obvious.
- Potansiyel çok açık.
- I think it's obvious, don't you?
- Bence çok açık, sence de öyle değil mi?
- The answer to that's obvious.
- Bunun cevabı açıktır.
- It was obvious that Tom didn't need to do that.
- Tom'un bunu yapmasına gerek olmadığı açıktı.
- It's obvious that Tom isn't talking to Mary.
- Tom'un Mary ile konuşmadığı çok açık.
- It's obvious that she doesn't care about us.
- Bizi umursamadığı çok açık.
- It's obvious, isn't it?
- Bu açık, değil mi?
- It's very obvious that he likes you.
- Onun senden hoşlandığı çok açık.
- The attraction is obvious enough.
- Cazibe yeterince açık.
- I think that's pretty obvious.
- Sanırım o oldukça açık.
- It's obvious what he's trying to do.
- Ne yapmaya çalıştığı çok açık.
- This is the obvious solution.
- Bu açık çözümdür.
- The answer was very obvious.
- Cevap çok açıktı.
- It's so obvious that it's a lie!
- Bunun bir yalan olduğu o kadar açık ki!
- I don't know how to demonstrate it, since it's too obvious!
- Çok açık olduğu için nasıl göstereceğimi bilmiyorum!
- I think it's pretty obvious that Tom likes Mary.
- Bence Tom'un Mary'den hoşlandığı oldukça açık.
- It's obvious that Tom and Mary are more than just friends.
- Tom ve Mary'nin sadece arkadaştan daha fazlası olduğu açık.
- It was obvious Tom didn't want to kiss Mary.
- Tom'un Mary'yi öpmek istemediği açıktı.
- It's obvious that you're wrong.
- Yanıldığın çok açık.
- It was pretty obvious that Tom was the one who did that.
- Bunu yapanın Tom olduğu çok açıktı.
- It seems obvious.
- Açık görünüyor.
- What's obvious is that you're not very happy here.
- Burada çok mutlu olmadığın açık.
- It's obvious that Tom knows what he's doing.
- Tom'un ne yaptığını bildiği çok açık.
- It's very obvious that Tom doesn't understand French very well.
- Tom'un Fransızcayı çok iyi anlamadığı çok açık.
- Isn't this kind of obvious?
- Bu biraz açık değil mi?
- It's obvious that he lied.
- Yalan söylediği çok açık.
- It was obvious that she wanted to kiss me.
- Onun beni öpmek istediği açıktı.
- It's obvious that Tom is not interested in girls.
- Tom'un kızlara karşı ilgisi olmadığı çok açık.
- I think it's pretty obvious that Tom doesn't want to be here.
- Bence Tom'un burada olmak istemediği çok açık.
- It's obvious you two want to be alone together.
- İkinizin yalnız kalmak istediği çok açık.
- It's obvious that Tom is not interested in girls.
- Tom'un kızlara ilgili olmadığı çok açık.
- It's obvious Tom doesn't like Mary anymore.
- Tom'un artık Mary'den hoşlanmadığı açık.
- It's obvious he's wrong.
- Yanıldığı çok açık.
- It was an obvious conclusion, but it was absolutely wrong.
- Açık bir sonuçtu ama kesinlikle yanlıştı.
- I think that's pretty obvious.
- Bence bu oldukça açık.
- It was obvious that they had told a lie.
- Yalan söyledikleri çok açıktı.
- It was very obvious.
- Çok açıktı.
- That's perfectly obvious.
- Bu çok açık.
- The answer to that's obvious.
- Bunun cevabı çok açık.
- Perhaps it's obvious for you, but not for me.
- Belki senin için açık ama benim için değil.
- It's obvious that Tom isn't talking to Mary.
- Tom'un Mary'yle konuşmuyor olduğu açıktır.
- It's obvious that he's wrong.
- Yanıldığı çok açık.
- It's so obvious that it's a lie!
- Bunun bir yalan olduğu çok açık!
- It seems fairly obvious that Tom isn't happy here.
- Tom'un burada mutlu olmadığı oldukça açık görünüyor.
- It is obvious that he is right.
- Haklı olduğu çok açık.
- It's obvious that Tom is just pretending to be asleep.
- Tom'un uyuyormuş gibi yaptığı çok açık.
- This should be obvious, but apparently it's not.
- Bu açık olmalı; ama görünüşe göre değil.
- It's very obvious that Tom likes me.
- Tom'un beni sevdiği çok açık.
- It was obvious that Tom didn't want to take out the garbage.
- Tom'un çöpü çıkarmak istemediği açıktı.
- It should be fairly obvious.
- Oldukça açık olmalı.
- The attraction is obvious enough.
- Aralarındaki çekim yeterince açıktı.
- It was pretty obvious that Tom was the one who did that.
- Tom'un bunu yapan kişi olduğu oldukça açıktı.
- It's obvious that Tom is a skilled musician.
- Tom'un yetenekli bir müzisyen olduğu açıktır.
- The reason is obvious.
- Sebebi açık.
- It's obvious Tom can't do it without some help.
- Tom'un yardım almadan yapamayacağı çok açık.
- It's obvious that he's in the wrong.
- Onun hatalı olduğu açık.
- The reason now seems obvious.
- Nedeni şimdi çok açık görünüyor.
- It isn't obvious.
- Açık değildir.
- It's obvious the man is wrong.
- Adamın hatalı olduğu açık.
- It's obvious that Tom and Mary are more than just friends.
- Tom ve Mary'nin arkadaştan öte oldukları çok açık.
- It's very obvious.
- Bu çok açık.
- Isn't it obvious Tom did it?
- Tom'un yaptığı açık değil mi?
- It's pretty obvious.
- Bu oldukça açık.
- It's very obvious that Tom likes me.
- Tom'un benden hoşlandığı çok açık.
- Tom's lack of knowledge was obvious.
- Tom'un bilgi eksikliği çok açıktı.
- It's obvious that Tom doesn't like Mary very much.
- Tom'un Mary'den pek hoşlanmadığı çok açık.
- It was obvious that Tom didn't want to leave.
- Tom'un ayrılmak istemediği açıktı.
- It's very obvious that Tom doesn't understand French very well.
- Tom'un çok iyi Fransızca anlamadığı çok açık.
- Isn't that obvious?
- Açık değil mi?
- It was obvious to everybody that he was tired.
- Onun yorgun olduğu herkese açıktı.
- Isn't it obvious Tom did it?
- Bunu Tom'un yaptığı açık değil mi?
- The dangers are obvious.
- Tehlikeler açık.
- This should be obvious, but apparently it's not.
- Bu açık olmalı ama görünüşe göre değil.
- That should be obvious.
- Bu çok açık olmalı.
- The reason now seems obvious.
- Sebep artık açık gözüküyor.
- The solution was obvious.
- Çözüm açıktı.
- It's obvious Tom really cares about Mary.
- Tom'un Mary'yi gerçekten önemsediği çok açık.
- It isn't obvious.
- Açık değil.
- It was obvious that Tom didn't want to do that.
- Tom'un bunu yapmak istemediği çok açıktı.
- I think there is a more obvious explanation.
- Bence daha açık bir açıklaması var.
- It's very obvious that he likes you.
- Senden hoşlandığı çok açık.
- Isn't it obvious?
- Açık değil mi?
- The reason is pretty obvious.
- Nedeni oldukça açık.
- It was very obvious.
- Bu çok açıktı.
- It seems pretty obvious.
- Oldukça açık görünüyor.
- I thought that was obvious.
- Bunun açık olduğunu sanıyordum.
- I thought it was pretty obvious.
- Çok açık olduğunu düşünmüştüm.
- It seems obvious that he is unable to swim.
- Yüzme bilmediği çok açık.
- That was obvious.
- Bu çok açıktı.
- Maybe it wasn't so obvious.
- Belki de o kadar açık değildi.
- It's obvious Tom doesn't want to talk about this.
- Tom'un bunun hakkında konuşmak istemediği açık.
- It should be fairly obvious.
- Bu oldukça açık olmalı.
- Perhaps it's obvious for you, but not for me.
- Belki de bu senin için açık ama benim için değil.
- Isn't that obvious to everyone?
- Bu herkes için açık değil mi?
- It is obvious that he is right.
- Onun haklı olduğu açıktır.
- That's quite obvious.
- Bu oldukça açık.
- The reason now seems obvious.
- Nedeni şimdi açık görünüyor.
- It seems obvious that he is sick.
- Hasta olduğu çok açık.
- It was obvious to everyone that the marriage would sooner or later end in divorce.
- Bu evliliğin er ya da geç boşanmayla sonuçlanacağı herkes için açıktı.
- Let's start with the obvious.
- Açık olanla başlayalım.
- It's obvious, isn't it?
- Çok açık, değil mi?
- The answer seems too obvious.
- Cevap çok açık görünüyor.
- You're the most obvious suspect.
- Sen en açık şüphelisin.
- I thought that was obvious.
- Açık olduğunu sanıyordum.
- It's so obvious.
- Çok açık.
- I think it's pretty obvious that Tom doesn't want to be here.
- Sanırım Tom'un burada olmak istemediği oldukça açık.
- That's perfectly obvious.
- Bu tamamen açık.
- It's obvious that Tom is exhausted.
- Tom'un yorgun olduğu çok açık.
- It was really obvious.
- Gerçekten açıktı.
- It's very obvious that he likes me.
- Benden hoşlandığı çok açık.
- It's patently obvious.
- Bu çok açık.
- It may seem obvious, but sentences you write yourself look the most natural.
- Çok açık görünebilir, ama kendi yazdığınız cümleler en doğal görünendir.
- Her implication in the crime was obvious.
- Suça karıştığı çok açıktı.
- It is obvious that that is a lie.
- Bunun bir yalan olduğu çok açık.
- It was obvious that Tom didn't want to sing.
- Tom'un şarkı söylemek istemediği açıktı.
- It's obvious that you told a lie.
- Yalan söylediğin çok açık.
- Is it that obvious?
- Bu kadar açık mı?
- It's obvious what Tom is trying to do.
- Tom'un ne yapmaya çalıştığı çok açık.
- It may seem obvious to Tom, but it doesn't seem obvious to me.
- Tom'a çok açık görünebilir ama bana pek açık görünmüyor.
- It's obvious that he lied.
- Onun yalan söylediği açık.
- The reason he refused your offer is obvious.
- Önerini reddetme nedeni açık.
- Denying the obvious is stupid.
- Açık olanı reddetmek aptalca.
- It was obvious that he was lying.
- Yalan söylediği çok açıktı.
- I think it's obvious.
- Bence bu açık.
- It's obvious that she's sick.
- Hasta olduğu çok açık.
- It was obvious that Tom didn't want to get in the water.
- Tom'un suya girmek istemediği açıktı.
- It's obvious he's wrong.
- Onun hatalı olduğu açıktır.
- Isn't this kind of obvious?
- Bu çok açık değil mi?
- Perhaps it's obvious for you, but not for me.
- Belki senin için çok açık ama benim için değil.
- It's obvious what has to happen.
- Olması gereken çok açık.
- That's obvious.
- Bu çok açık.
- It's obvious that Tom lied.
- Tom'un yalan söylediği çok açık.
- The reason now seems obvious.
- Neden şimdi açık görünüyor.
- It was obvious that the driver had not been careful enough.
- Sürücünün yeterince dikkatli olmadığı çok açıktı.
- There are no obvious answers.
- Açık cevaplar yok.
- I'd think that was obvious.
- Bunun açık olduğunu düşünürdüm.
- It is obvious that that is a lie.
- Bunun bir yalan olduğu açık.
- I think it's obvious.
- Bence bu çok açık.
- That's obvious, you don't need to explain it.
- Bu çok açık, açıklamana gerek yok.
- Maybe it was not so obvious.
- Belki de o kadar açık değildi.
- It was obvious that Tom didn't want to kiss Mary.
- Tom'un Mary'yi öpmek istemediği açıktı.
Show More (236)
|
|
- The trans-European railway systems, in particular, constitute an obvious first step.
- Özellikle trans-Avrupa demiryolu sistemleri bariz bir ilk adım teşkil etmektedir.
- That labels should indicate the presence of these substances I find the most utterly obvious thing in the world.
- Etiketlerin bu maddelerin varlığını göstermesi gerektiği bence dünyadaki en bariz şeydir.
- That is a pity, but I believe that my compatriots will draw the obvious conclusions from that.
- Bu üzücü bir durum, ancak inanıyorum ki yurttaşlarım bundan bariz sonuçlar çıkaracaktır.
- Worse still, I find it to be extremely dated and swamped with useless, obvious facts.
- Daha da kötüsü, son derece eski ve gereksiz, bariz gerçeklerle dolu olduğunu görüyorum.
- We must draw the obvious conclusions from that.
- Bundan bariz sonuçlar çıkarmalıyız.
- The main and obvious priority was enlargement.
- Asıl ve bariz öncelik genişlemeydi.
- This choice, in itself an obvious one, must not, however, become a restrictive corset.
- Ancak kendi içinde bariz olan bu seçim, kısıtlayıcı bir korse haline gelmemelidir.
- It has only, however, ironed out the most obvious problems.
- Bununla birlikte, sadece en bariz sorunlar giderilmiştir.
- For certain European countries, the obvious solution is membership; for others, that is completely unrealistic.
- Bazı Avrupa ülkeleri için bariz çözüm üyeliktir; diğerleri içinse bu tamamen gerçek dışıdır.
- That labels should indicate the presence of these substances I find the most utterly obvious thing in the world.
- Bu maddelerin varlığının etiketlerde belirtilmesini dünyadaki en bariz şey olarak görüyorum.
- The main and obvious priority was enlargement.
- Ana ve bariz öncelik genişlemeydi.
- There is an obvious challenge in doing that.
- Bunu yapmakta bariz bir zorluk var.
- The Union should confine itself to those areas of policy where European action has an obvious added value.
- Birlik, kendisini Avrupa eyleminin bariz bir katma değere sahip olduğu politika alanlarıyla sınırlamalıdır.
- The wireless Internet will be the obvious hunting ground of the troublemaker.
- Kablosuz İnternet, sorun çıkaranların bariz avlanma alanı olacaktır.
- It was the obvious choice, and Google went with it.
- Bu bariz bir seçimdi ve Google da buna uydu.
- The most obvious things are often the ones that are hardest to see.
- En bariz şeyler genellikle görmesi en zor olanlardır.
- Let's start with the obvious.
- Bariz olanla başlayalım.
- This system has obvious defects.
- Bu sistemin bariz kusurları var.
- Truck drivers face obvious challenges.
- Kamyon şoförleri bariz zorluklarla karşı karşıya.
- It seems pretty obvious.
- Oldukça bariz görünüyor.
- Tom was only stating the obvious.
- Tom sadece bariz olanı söylüyordu.
- I think there is a more obvious explanation.
- Daha bariz bir açıklama olduğunu düşünüyorum.
- I realize I'm just stating the obvious.
- Bariz olanı söylediğimin farkındayım.
- It seems like the obvious thing to do.
- Yapılması gereken en bariz şey bu gibi görünüyor.
- It was an obvious conclusion, but it was absolutely wrong.
- Bariz bir sonuçtu ama kesinlikle yanlıştı.
- Tom was the obvious choice.
- Tom bariz bir seçimdi.
- I may be stating the obvious, but there are many Canadians in Canada.
- Bariz olanı ifade ediyor olabilirim ama Kanada'da çok sayıda Kanadalı var.
- I'm just stating the obvious.
- Ben sadece bariz olanı söylüyorum.
- Thanks for pointing out the obvious.
- Bariz olanı gösterdiğin için teşekkürler.
- Tom was simply stating the obvious.
- Tom zaten bariz olanı söylüyordu.
- Are there any obvious differences?
- Bariz farklılıklar var mı?
- It was so obvious.
- Çok barizdi.
- You're the most obvious suspect.
- En bariz şüpheli sensin.
- Tom is gritting his teeth in obvious pain.
- Tom bariz bir acıyla dişlerini sıkıyor.
- Don't deny the obvious.
- Bariz olanı inkar etme.
- This is the obvious solution.
- Bu bariz bir çözüm.
- Tom was just stating the obvious.
- Tom sadece bariz olanı söylüyordu.
- I don't know how to demonstrate it, since it's too obvious!
- Çok bariz olduğu için nasıl göstereceğimi bilmiyorum!
- I stated the obvious.
- Bariz olanı söyledim.
- It was really obvious.
- Çok barizdi.
- Don't state the obvious.
- Bariz olanı söyleme.
- Tom rubbed his leg in obvious pain.
- Tom bariz bir acıyla bacağını ovuşturdu.
- It seems obvious to me.
- Bana bariz görünüyor.
- There are some obvious concerns.
- Bazı bariz endişeler var.
- Don't state the obvious.
- Bariz şeyleri söyleme.
- Tom stated the obvious.
- Tom bariz olanı söyledi.
Show More (43)
|
