| 1 |
praise |
övmek |
v. |
|
- He was praised for his efforts to help preserve wildlife.
- Vahşi yaşamı korunmasına destek olma yolundaki çabalarından ötürü övgü alıyordu.
- We tend, at these summits, to praise the Commission and to criticise the Council.
- Bu zirvelerde Komisyon'u övme ve Konsey'i eleştirme eğilimindeyiz.
- And a top official close to Khatami even had the nerve to praise them.
- Ve Hatemi'ye yakın üst düzey bir yetkili onları övme cüretini bile gösterdi.
- I praise the fact that we get good value from the European Union budget.
- Avrupa Birliği bütçesinden iyi bir değer elde ettiğimiz gerçeğini övüyorum.
- The book praises Adolf Hitler and describes the corrosive power of the Jews in the 1930s.
- Kitap Adolf Hitler'i övüyor ve 1930'larda Yahudilerin yıpratıcı gücünü anlatıyor.
- What I have said amounts to praise for those of her colleagues who are actually here.
- Söylediklerim, burada bulunan meslektaşlarını övmek anlamına geliyor.
- The e-Europe initiative praises the use and expertise of Internet and multimedia.
- E-Avrupa girişimi internet ve multimedya kullanımını ve uzmanlığını övmektedir.
- The President of the Commission has praised the Belgian initiative on defence policy.
- Komisyon Başkanı Belçika'nın savunma politikası konusundaki girişimini övdü.
- Don't trust people who praise you in your presence.
- Yanında seni öven insanlara güvenme.
- On one hand he praised my report, but on the other hand he criticized it.
- Bir yandan, raporumu övdü, diğer yandan, eleştirdi.
- I can't praise him enough.
- Onu yeterince övemiyorum.
- Tom praised Mary for always being on time.
- Her zaman zamanında geldiği için Tom Mary'yi övdü.
- Each merchant praises their merchandise.
- Her tüccar malını över.
- I like to praise Mary.
- Mary'yi övmeyi seviyorum.
- President Barack Obama praised Poland as an example for aspiring democracies in the Middle East and elsewhere.
- Başkan Barack Obama Orta Doğuda ve başka yerde demokrasileri isteyenler için örnek olarak Polonya'yı övdü.
- Don't praise yourself!
- Kendini övme!
- We cannot praise him highly enough for this.
- Bunun için onu ne kadar övsek azdır.
- Silvia had a stern father who never praised her.
- Silvia'nın onu hiç övmeyen sert bir babası vardı.
- Tom praised Mary for always being on time.
- Tom Mary'yi her zaman zamanında geldiği için övdü.
- Every salesman sings the praises of his wares.
- Her satıcı malını över.
- I shouldn't have praised you.
- Seni övmemeliydim.
- The public praised Roosevelt's reform efforts.
- Halk Roosevelt'in reform çabalarını övüyordu.
- Nobody praised my country.
- Hiç kimse ülkemi övmedi.
- Nobody wanted to praise my country.
- Hiç kimse ülkemi övmek istemedi.
- Her teacher praised her.
- Onun öğretmeni onu övdü.
- Their teacher praised them.
- Öğretmenleri onları övdü.
- Nobody wanted to praise my country.
- Kimse ülkemi övmek istemedi.
- Tom praised Mary.
- Tom, Mary'i övdü.
- The senators will praise my act.
- Senatörler gösterimi övecekler.
- Everyone praised her.
- Herkes onu övdü.
- Every merchant praises their goods.
- Her tüccar mallarını över.
- The master praised the slave.
- Efendi, köleyi övdü.
- I like to praise Mary.
- Mary'i övmeyi severim.
- Nobody praised my country.
- Kimse ülkemi övmedi.
- She listened very carefully when I praised her son.
- Oğlunu övdüğümde beni çok dikkatli dinledi.
- She blushed when he praised her.
- Adam onu övdüğünde kızardı.
- Nobody ever praises him.
- Hiç kimse onu övmez.
- The master praised the slave.
- Efendi köleyi övdü.
- Tom praised Mary for always being on time.
- Tom, Mary'yi her zaman zamanında geldiği için övdü.
- My boss praised me for my hard work.
- Patronum sıkı çalıştığım için beni övdü.
- Nobody ever praises him.
- Kimse onu övmez.
- The teacher praised the boy for his honesty.
- Öğretmen çocuğu dürüstlüğü için övdü.
- Her teacher praised her.
- Öğretmeni onu övdü.
- Nobody praises my country.
- Kimse ülkemi övmedi.
- The people praised him for his courage.
- İnsanlar onu cesaretinden dolayı övdü.
- President Barack Obama praised Poland as an example for aspiring democracies in the Middle East and elsewhere.
- Başkan Barack Obama, Polonya'yı Orta Doğu ve diğer yerlerdeki demokrasi heveslileri için bir örnek olarak övdü.
- Every fox praises its tail.
- Her tilki kuyruğunu över.
- You cannot praise a child enough for doing something well.
- Bir çocuğu iyi bir şey yaptığı için ne kadar övsen az.
- Jessie praised Charles for his foresight.
- Jessie, Charles'ı öngörüsü için övdü.
- Everybody praised his heroism.
- Herkes onun kahramanlığını övdü.
- Why do American parents praise their children?
- Neden Amerikalı anne ve babalar çocuklarını övüyorlar?
- Nobody wants to praise my country.
- Kimse ülkemi övmek istemiyor.
- The teacher praised the boy for his honesty.
- Öğretmen dürüstlüğü için çocuğu övdü.
- Each merchant praises their merchandise.
- Her tüccar kendi malını över.
- She listened very carefully when I praised her son.
- Oğlunu övdüğümde çok dikkatlice dinledi.
- The boss praised him for a good job.
- Patron iyi bir iş çıkardığı için onu övdü.
- He praised the girl for her honesty.
- Dürüstlüğü için kızı övdü.
- The senators will praise my act.
- Senatörler benim hareketimi övüyorlardı.
- The people praised him for his courage.
- İnsanlar cesareti için onu övdü.
- She praised her son.
- Oğlunu övdü.
- She praised him for his honesty.
- Dürüstlüğü için onu övdü.
- I cannot praise you enough.
- Seni ne kadar övsem azdır.
- The public praised Roosevelt's reform efforts.
- Halk Roosevelt'in reform çabalarını övdü.
- We praised him for his wonderful performance.
- Harika performansı için onu övdük.
- Why do American parents praise their children?
- Amerikalı ebeveynler neden çocuklarını övüyor?
- The teacher praised me for working very hard.
- Öğretmen çok çalıştığım için beni övdü.
- Everyone praises the boy.
- Herkes çocuğu övüyor.
- Everybody praised Ken for his great courage.
- Herkes, büyük cesaretinden dolayı Ken'i övdü.
- Tom blushed when Mary praised him.
- Mary onu övdüğünde Tom kızardı.
- Were you praised by the teacher?
- Öğretmeniniz sizi övdü mü?
- Nobody wants to praise my country.
- Hiç kimse benim ülkemi övmek istemiyor.
- He praised the girl for her honesty.
- Kızı dürüstlüğü için övdü.
- All the critics praised the new movie.
- Tüm eleştirmenler yeni filmi övdü.
- Tom praised Mary.
- Tom Mary'yi övdü.
Show More (71)
|
| 2 |
praise |
övgü |
n. |
|
- Her last album received high praise from fans.
- Son albümü hayranlarından büyük övgü aldı.
- We often have occasion to express our thanks and praise for her.
- Sık sık kendisine teşekkürlerimizi ve övgülerimizi ifade etme fırsatımız olur.
- Up to now I have had nothing but praise for the Danish Council Presidency.
- Şu ana kadar Danimarka Konsey Başkanlığı için övgüden başka bir şey söylemedim.
- We have heard a great deal of praise for the Socrates programme and I have no wish to go over it all again.
- Socrates programı için çok fazla övgü duyduk ve bunların üzerinden tekrar geçmek istemiyorum.
- He deserves great praise for his speech in Johannesburg.
- Johannesburg'da yaptığı konuşmayla büyük övgüyü hak etti.
- I am not going to use this speech to give praise.
- Bu konuşmayı övgüde bulunmak için kullanmayacağım.
- Mrs Ebadi, therefore, was welcomed by thousands of people, thousands of democrats singing her praises.
- Bu nedenle Bayan Ebadi binlerce insan tarafından karşılandı, binlerce demokrat ona övgüler yağdırdı.
- That, however, is the absolute limit as far as the praise is concerned.
- Ancak bu, övgü söz konusu olduğu sürece mutlak sınırdır.
- The candidate countries are also deserving of praise.
- Aday ülkeler de övgüyü hak etmektedir.
- The rapporteur deserves much praise for his report.
- Raportör, raporuyla büyük bir övgüyü hak etmektedir.
- It has made me feel good, but I have already tried to pass this praise back.
- Kendimi iyi hissetmemi sağladı, ancak çoktan bu övgüyü geri vermeye çalıştım bile.
- The candidate countries are also deserving of praise.
- Aday ülkeler de övgüyü hak ediyor.
- So you know that my praise is genuine because sometimes I do not hesitate to criticise.
- Yani övgülerimin samimi olduğunu biliyorsunuz çünkü bazen eleştirmekten de çekinmiyorum.
- I cannot add my voice to the praise heaped on the Bank by the rapporteur and the previous speakers.
- Banka hakkında raportör ve önceki konuşmacıların övgülerine katılamıyorum.
- It has made me feel good, but I have already tried to pass this praise back.
- Bu beni iyi hissettirdi, ancak bu övgüyü geri çevirmeye çalıştım bile.
- What I have said amounts to praise for those of her colleagues who are actually here.
- Söylediklerim, burada bulunan meslektaşlarım için övgü anlamına geliyor.
- We often have occasion to express our thanks and praise for her.
- Sık sık kendisine teşekkürlerimizi ve övgülerimizi ifade etme fırsatı buluyoruz.
- All these agencies deserve special praise for their very proactive approach.
- Tüm bu kurumlar son derece proaktif yaklaşımları nedeniyle özel bir övgüyü hak ediyor.
- For years, this sector had a system of sustainable fishing, which earned the praise of many.
- Yıllar boyunca bu sektörde, pek çok kişinin övgüsünü kazanan bir sürdürülebilir balıkçılık sistemi vardı.
- Mrs Ebadi, therefore, was welcomed by thousands of people, thousands of democrats singing her praises.
- Bu nedenle Sayın Ebadi binlerce insan tarafından karşılandı, binlerce demokrat ona övgüler yağdırdı.
- I agree with that praise.
- Bu övgüye katılıyorum.
- The resolution even goes so far as to praise the Russian military forces for their peacekeeping efforts.
- Hatta kararda, barışı koruma çabalarından dolayı Rus askeri güçlerine övgüler yağdırılıyor.
- The preparatory work done by the Commission and the European Space Agency deserves high praise.
- Komisyon ve Avrupa Uzay Ajansı tarafından yapılan hazırlık çalışmaları büyük övgüyü hak etmektedir.
- There is no need for it to be met with mistrust, greeted with premature praise, or declared to be whiter than white.
- Güvensizlikle karşılanmasına, erken övgüyle karşılanmasına ya da beyazdan daha beyaz ilan edilmesine gerek yok.
- He was not aware that the praise was a satire in disguise.
- Övgünün kılık değiştirmiş bir hiciv olduğunun farkında değildi.
- Tom doesn't deserve any praise.
- Tom hiçbir övgüyü hak etmiyor.
- He is worthy of our praise.
- O bizim övgümüze layık.
- Praise is more valuable than blasphemy.
- Övgü, küfürden daha değerlidir.
- His courage is worthy of high praise.
- Cesareti büyük övgüye değer.
- He was singled out for praise.
- Kendisinden özellikle övgüyle bahsedildi.
- His honesty is worthy of great praise.
- Dürüstlüğü büyük övgüye değer.
- I don't need your praise.
- Övgülerine ihtiyacım yok.
- His work is beyond all praise.
- Çalışmaları her türlü övgünün ötesinde.
- She heaped praise upon him.
- Ona övgüler yağdırdı.
- He was singled out for praise.
- Övgü için seçildi.
- The teacher singled out Tanaka for praise.
- Öğretmen övgü için Tanaka'yı seçti.
- He is always looking for praise.
- O, her zaman övgü bekliyor.
- He was not aware that the praise was a satire in disguise.
- O, övgünün kılık değiştirmiş bir hiciv olduğunu fark etmedi.
- His honesty is worthy of great praise.
- Onun dürüstlüğü büyük bir övgüye değer.
- Three other people were singled out for special praise.
- Diğer üç kişi özel övgüye layık görüldü.
- His courage is worthy of high praise.
- Onun cesareti yüksek övgüye layıktır.
- Your effort deserves praise.
- Gayretin övgüye şayan.
- Praise stimulates students to work hard.
- Övgü, öğrencileri çok çalışmaya teşvik eder.
- Tom certainly deserves praise.
- Tom kesinlikle övgüyü hakediyor.
- I don't need your praise.
- Övgüne ihtiyacım yok.
- Praise stimulates students to work hard.
- Övgü, öğrencileri sıkı çalışmaya teşvik eder.
- He is worthy of our praise.
- Övgülerimizi hak ediyor.
- Hallelujah is an expression of praise or thanks to God.
- Hallelujah, Tanrı'ya övgü ya da teşekkür ifadesidir.
- His work is beyond all praise.
- Onun eseri bütün övgülerin ötesinde.
- He is always looking for praise.
- Her zaman övgü arar.
Show More (47)
|
| 3 |
praise |
şükretmek |
v. |
|
- I will praise the Lord as long as I live.
- Yaşadığım sürece Tanrı'ya şükredeceğim.
- Praise the Lord!
- Tanrı'ya şükret!
- Praise the Lord!
- Tanrı'ya şükredin!
- Always praise he who brought coffee to Europe.
- Kahveyi Avrupa'ya getirene her zaman şükret.
- Sami praised Jesus.
- Sami İsa'ya şükretti.
Show More (2)
|
| 4 |
praise |
hamd |
n. |
|
- Praise be to Allah, Lord of the Worlds.
- Alemlerin Rabbi Allah'a hamd olsun.
- Praise be to Allah!
- Allah'a hamd olsun!
- Praise is more valuable than blasphemy.
- Hamd küfürden daha değerlidir.
- Sami praised God.
- Sami Allah'a hamd etti.
- Praise be to Allah, Lord of the Worlds.
- Alemlerin Rabb'i Allah'a hamdolsun.
Show More (2)
|
| 5 |
praise |
şükür |
n. |
|
- The angels sang songs of praise.
- Melekler şükür ilahileri söyledi.
- Praise the Lord!
- Tanrı'ya şükürler olsun!
- Praise the Sun!
- Güneşe şükürler olsun!
Show More (0)
|
| 6 |
praise |
methetmek |
v. |
|
- He was praised for saving a life.
- O bir hayat kurtardığı için methedildi.
- She was praised for saving a person's life.
- Bir kişinin hayatını kurtardığı için methedildi.
- Tom blushed when Mary praised him.
- Mary onu methettiğinde Tom kızardı.
Show More (0)
|
| 7 |
praise |
övülme |
n. |
|
- Always praise he who brought coffee to Europe.
- Avrupa'ya kahveyi getireni her zaman övün.
- Every fox praises its tail.
- Herkes kendi yaptığıyla övünür.
Show More (-1)
|
| 8 |
praise |
övme |
n. |
|
- I am very happy that a number of speakers praised the work of the Commission.
- Bir dizi konuşmacının Komisyon'un çalışmalarını övmesinden büyük mutluluk duyuyorum.
Show More (-2)
|
| 9 |
praise |
(allah'a) hamdetmek |
v. |
|
- Sami praised God.
- Sami Allah'a hamdetti.
Show More (-2)
|
| 10 |
praise |
övgüyle söz etmek |
v. |
|
- Nobody praises my country.
- Kimse ülkemden övgüyle söz etmedi.
Show More (-2)
|
