1 |
superior |
üstün |
adj. |
|
- Their expertise, is, of course, superior to that of the Commission.
- Onların uzmanlığı elbette Komisyon'unkinden daha üstündür.
- Some fellow MEPs give the impression that the most restrictive view is automatically the ethically superior one.
- Bazı AP üyeleri, en kısıtlayıcı görüşün otomatik olarak etik açıdan en üstün görüş olduğu izlenimini vermektedir.
- Rapid scientific and technological change, together with globalisation, demand superior educational standards.
- Küreselleşme ile birlikte hızlı bilimsel ve teknolojik değişim, üstün eğitim standartları gerektirmektedir.
- He is superior to her in math.
- Matematikte ondan üstündür.
- Sami felt a little bit superior to his friends.
- Sami kendini arkadaşlarından biraz üstün hissetti.
- This dictionary is superior to that one.
- Bu sözlük o sözlükten daha üstündür.
- Some languages are inherently superior to others.
- Bazı diller doğası gereği diğerlerinden üstündür.
- Tom did a superior job.
- Tom üstün bir iş çıkardı.
- No person is superior to the law.
- Kimse yasalardan üstün değildir.
- The civilization of planet Arratellia is superior to Earth's.
- Arratellia gezegeninin medeniyeti Dünya'nınkinden üstün.
- No language is inherently superior to any other.
- Hiçbir dil doğası gereği birbirine üstün değildir.
- I think country life is superior to city life in some respects.
- Sanırım kırsal yaşam bazı bakımlardan şehir yaşamından daha üstündür.
- Tom is your superior.
- Tom senin üstün.
- These products are superior to theirs.
- Bu ürünler onlarınkinden daha üstün.
- No language is inherently superior to any other.
- Hiçbir dil doğası gereği diğerlerinden üstün değildir.
- Some languages are inherently superior to others.
- Bazı diller doğaları gereği diğerlerinden daha üstündür.
- This cloth is superior to that.
- Bu kumaş ona göre daha üstün.
- My culture is objectively superior to theirs.
- Benim kültürüm onlarınkinden nesnel olarak üstündür.
- This carpet is superior to that one in quality.
- Bu halının kalitesi diğerinden daha üstün.
- I think country life is superior to city life in some respects.
- Bence kır hayatı bazı açılardan şehir hayatından daha üstün.
- My culture is objectively superior to theirs.
- Benim kültürüm objektif olarak onlarınkinden daha üstün.
- Mathematics is a superior amusement.
- Matematik üstün bir eğlencedir.
- Sami felt a little bit superior to his friends.
- Sami kendini arkadaşlarından biraz daha üstün hissediyordu.
- His paper is superior to mine.
- Onun ödevi benimkinden üstün.
- Some aspects of their culture are superior to mine; some aspects of my culture are superior to theirs.
- Onların kültürünün bazı yönleri benimkinden üstündür; benim kültürümün bazı yönleri de onlarınkinden üstündür.
- No person is superior to the law.
- Hiç kimse kanundan üstün değildir.
- My ideology is unquestionably superior.
- Benim ideolojim tartışmasız üstündür.
- How long can we hold out against the superior enemy attacks?
- Üstün düşman saldırılarına karşı ne kadar dayanabiliriz?
- His paper is superior to mine.
- Onun raporu benimkine göre üstündür.
- This dictionary is superior to that one.
- Bu sözlük ondan daha üstün.
- This carpet is superior to that one in quality.
- Bu halı kalite olarak ondan üstündür.
- Some aspects of their culture are superior to mine; some aspects of my culture are superior to theirs.
- Onları kültürünün bazı yönleri benimkinden daha üstün. Benim kültürümün bazı yönleri ise onlarınkinden daha üstün.
- Some languages are inherently superior to others.
- Bazı diller doğası gereği diğerlerinden üstün.
Show More (30)
|
2 |
superior |
üst (rütbe) |
n. |
|
- I will report these comments to my superiors.
- Bu yorumları üstlerime rapor edeceğim.
- I'll get permission from my superior.
- Üstümden izin alacağım.
- Be respectful to your superiors, if you have any.
- Eğer varsa, üstlerinize karşı saygılı olun.
- I have to obey my superiors.
- Üstlerime itaat etmek zorundayım.
- This man is my immediate superior.
- Bu adam benim bir üstüm.
- He testified that the wire-tapping was carried out at the behest of his superiors.
- Dinlemenin üstlerinin emriyle yapıldığına dair ifade verdi.
- I have to obey my superiors.
- Ben üstlerime uymak zorundayım.
- Fadil decided to follow the commands of his superiors.
- Fadıl üstlerinin emirlerine uymaya karar verdi.
- The chief clerk is not a hardworking man, but gets ahead rapidly because he knows how to curry favor with his superiors.
- Başkatip çalışkan bir adam değildir, ancak üstlerinin gözüne girmeyi bildiği için hızla yükseliyor.
- Fadil decided to follow the commands of his superiors.
- Fadıl üstlerinin emirlerini yerine getirmeye karar verdi.
Show More (7)
|
3 |
superior |
amir |
n. |
|
- I want to talk to your superior.
- Amirinle konuşmak istiyorum.
- I'll get permission from my superior.
- Amirimden izin alacağım.
- I want to talk to your superior.
- Ben amirinle konuşmak istiyorum.
- Be respectful to your superiors, if you have any.
- Eğer varsa amirlerine saygılı ol.
- She told her superior what she thought.
- O, amirine ne düşündüğünü söyledi.
- I'm your direct superior and you're my assistant.
- Ben senin amirinim ve sen de benim asistanımsın.
- She told her superior what she thought.
- Amirine ne düşündüğünü söyledi.
Show More (4)
|
4 |
superior |
üst (rütbe) |
adj. |
|
- He appealed the case in a superior court.
- Davayı bir üst mahkemede temyize götürdü.
Show More (-2)
|
5 |
superior |
daha iyi |
adj. |
|
- Your car is vastly superior to mine.
- Arabanız benimkinden çok daha iyi.
Show More (-2)
|
6 |
superior |
üsttenci |
adj. |
|
- Her rather superior manner is getting on my nerves.
- Üsttenci tavırları sinirlerimi bozuyor.
Show More (-2)
|
7 |
superior |
üst kalite |
adj. |
|
- The shop offers a wide range of superior scotch whiskies.
- Dükkân çok çeşitli üst kalite viskiler sunuyor.
Show More (-2)
|