1 |
taste |
tadı olmak |
v. |
|
- Alice's homemade cold-brew coffee tastes great.
- Alice'in ev yapımı soğuk demleme kahvesinin harika bir tadı var.
- This coffee tastes bitter.
- Bu kahvenin tadı acı.
- The soup in the pot tasted very salty.
- Tenceredeki çorbanın tadı çok tuzluydu.
- It tastes just right.
- Tadı tam kıvamında.
- Tom's soup tasted surprisingly good.
- Tom'un çorbasının tadı şaşırtıcı derecede iyiydi.
- Natto smells terrible, but tastes great.
- Natto berbat kokar ama tadı harikadır.
- The pizza tasted good.
- Pizzanın tadı iyiydi.
- This apple tastes sour.
- Bu elmanın tadı ekşi.
- The cake tastes good.
- Pastanın güzel tadı var.
- This chocolate tastes really good.
- Bu çikolatanın tadı gerçekten güzel.
- This fruit is shaped like an orange and tastes like a pineapple.
- Bu meyve portakal şeklinde ve tadı ananasa benziyor.
- This milk tastes terrible.
- Bu sütün korkunç tadı var.
- This stuff tastes awful.
- Bu şeyin tadı berbat.
- That tastes really good!
- Tadı gerçekten çok güzel!
- This coffee tastes great.
- Bu kahvenin tadı harika.
- Bad milk tastes sour.
- Bozuk sütün tadı ekşidir.
- It tasted really good.
- Gerçekten iyi tadı vardı.
- This beer tastes bitter.
- Bu biranın tadı acı.
- The milk tasted sour.
- Sütün tadı ekşiydi.
- This tastes really good.
- Bunun gerçekten çok iyi tadı var.
- This coffee tastes really good.
- Bu kahvenin tadı gerçekten iyi.
- This pulao tastes great!
- Bu pulao'nun tadı harika!
- Forbidden fruit tastes best.
- Yasak meyvenin tadı en iyisidir.
- This tastes pretty good, doesn't it?
- Bunun tadı çok güzel, değil mi?
- This tastes like vanilla.
- Bunun vanilya gibi tadı var.
- It tasted really good, so I ate it all.
- Tadı çok güzeldi, o yüzden hepsini yedim.
- This soup tastes good.
- Bu çorbanın tadı iyi.
- Bad milk tastes sour.
- Kötü sütün tadı ekşidir.
- This milk tastes sour.
- Bu sütün tadı ekşi.
- Organic food tastes better.
- Organik yiyeceklerin tadı daha güzel.
- The medicine tastes bitter.
- İlacın tadı acı.
- Draft beer tastes especially good on a hot day.
- Fıçı biranın tadı özellikle sıcak bir günde çok güzeldir.
- This medicine tastes bitter.
- Bu ilacın tadı acı.
- This yogurt tastes strange.
- Bu yoğurdun tadı tuhaf.
- It tastes very good, doesn't it?
- Tadı çok güzel, değil mi?
- This drink tastes somewhat familiar.
- Bu içeceğin tadı biraz tanıdık.
- This coffee tastes like dishwater.
- Bu kahvenin tadı bulaşık suyu gibi.
- This milk tastes odd.
- Bu sütün tadı tuhaf.
- The fruit tastes sweet.
- Meyvenin tadı çok tatlı.
- This tastes pretty good, doesn't it?
- Bunun oldukça iyi tadı var, değil mi?
- This medicine tastes horrible.
- Bu ilacın tadı korkunç.
- It tastes like chicken.
- Tadı tavuk gibi.
- Nothing tastes as good as the food that you make.
- Hiçbir şeyin tadı senin yaptığın yemek kadar güzel olamaz.
- This tastes moldy.
- Bunun tadı küflü.
- It tastes really good.
- Tadı gerçekten güzel.
- This smells bad, but it tastes good.
- Bu kötü kokuyor ama tadı iyi.
- This sure tastes good!
- Bunun tadı çok güzel!
- It tastes good.
- Tadı iyi.
- It tastes moldy.
- Tadı küflü.
- This soup tastes really great.
- Bu çorbanın tadı gerçekten harika.
- This tastes good.
- Bunun tadı iyi.
- It tastes just right.
- Onun tadı mükemmel.
- This tastes terrible.
- Tadı berbat.
- The grapefruit tastes very sour.
- Greyfurtun tadı çok ekşi.
- It tastes as good as it looks.
- Tadı göründüğü kadar güzel.
- This kind of tastes like chicken.
- Bu türün tadı tavuk gibidir.
- Some people think that lychees taste like grapes.
- Bazı insanlar liçinin üzüm gibi tadı olduğunu düşünürler.
- In my opinion fish tastes better than meat.
- Bence balığın tadı etten daha güzel.
- Good medicine tastes bitter.
- İyi ilacın tadı acı olur.
- Good medicine tastes bitter, good advice is hard to listen to.
- İyi ilacın tadı acıdır, iyi bir tavsiyeyi dinlemek zordur.
- If you're sick, honey tastes bitter.
- Eğer hastaysan, balın tadı acıdır.
- It tastes very good, doesn't it?
- Onun tadı çok iyi, değil mi?
- It tastes bitter to me.
- Tadı bana acı geldi.
- It tastes great, too.
- Onun da harika tadı var.
- I think this tastes good.
- Sanırım bunun tadı iyi.
- This turkey tastes good.
- Bu hindinin tadı iyi.
- This fruit tastes bad.
- Bu meyvenin tadı kötü.
- I don't like alcohol because it tastes bad.
- Tadı kötü olduğu için alkolden hoşlanmıyorum.
- That tastes terrible.
- Onun tadı berbat.
- This tastes horrible.
- Bunun tadı korkunç.
- That tasted a lot like chicken.
- Tadı tavuğa çok benziyordu.
- This tastes terrible.
- Bunun berbat bir tadı var.
- It tastes very great.
- Tadı çok güzel.
- This tastes really good.
- Bunun tadı gerçekten güzel.
- The meat tastes bad.
- Etin tadı kötü.
- This milk tastes terrible.
- Bu sütün tadı berbat.
- This apple tastes very sour.
- Bu elmanın tadı çok ekşi.
- Pizza tastes different when it's cold.
- Pizza soğukken tadı farklı oluyor.
- The beefsteak tasted marvelous.
- Bifteğin muhteşem bir tadı vardı.
- It tastes like chicken.
- Bunun bir tavuk gibi tadı var.
- This tastes like chicken.
- Bunun tadı tavuk gibi.
- It tastes like sugar.
- Tadı şeker gibi.
- This tastes like vanilla.
- Bunun tadı vanilya gibi geliyor.
- This meat kind of tastes like chicken.
- Bu etin tadı tavuğa benziyor.
- The apple tastes sweet.
- Elmanın tadı tatlı.
- It tastes as good as it looks.
- Göründüğü kadar iyi tadı var.
- This tastes very good.
- Bunun tadı çok güzel.
- This tastes a lot better than what I usually eat.
- Bunun tadı her zaman yediğimden çok daha güzel.
- I knew it was plastic but it tasted like wood.
- Plastik olduğunu biliyordum ama tadı odun gibiydi.
- It tasted sweet.
- Tadı tatlıydı.
- This coffee tastes burnt.
- Bu kahvenin tadı yanık.
- This soup tastes like fish.
- Bu çorbanın tadı balık gibi.
- This cake tastes like it has cheese in it.
- Bu kekin tadı içinde peynir varmış gibi.
- That tastes really good!
- Onun gerçekten iyi tadı var!
- The milk tasted bad.
- Sütün tadı kötüydü.
- The butter tasted sour.
- Tereyağının tadı ekşiydi.
- This soup tastes like fish.
- Bu çorbanın balık gibi tadı var.
- It tastes like tea.
- Tadı çay gibi.
- This tastes horrible.
- Bunun tadı berbat.
- This yogurt tastes strange.
- Bu yoğurdun tadı garip.
- It tastes really good.
- Onun tadı gerçekten iyi.
- It tastes great, too.
- Tadı da harika.
- Bread with butter tastes very good.
- Tereyağlı ekmeğin tadı çok güzeldir.
- I knew it was plastic but it tasted like wood.
- Plastik olduğunu biliyordum ama tadı tahta gibiydi.
- The milk tastes sour.
- Sütün tadı ekşi.
- It tastes great.
- Tadı harika.
- This tastes like tea.
- Bunun tadı çay gibi.
- Good medicine tastes bitter, good advice is hard to listen to.
- İyi ilacın tadı acıdır, iyi tavsiyeyi dinlemek zordur.
- This pilaf tastes great!
- Bu pilavın tadı harika!
- It tastes really yummy.
- Tadı gerçekten nefis.
- Good medicine tastes bitter.
- İyi ilacın tadı acıdır.
- The meat they fed us tasted a little like chicken.
- Bize yedirdikleri etin tadı biraz tavuk gibiydi.
- This medicine tastes horrible.
- Bu ilacın tadı çok kötü.
- This tastes pretty good to me.
- Tadı bana çok güzel geldi.
- It tastes great.
- Onun tadı harika.
- This soup tastes of wine.
- Bu çorbanda şarap tadı var.
- It tastes very good.
- Tadı çok güzel.
- Watermelon tastes delicious on a hot day.
- Sıcak bir günde karpuzun tadı çok güzeldir.
- If it looks like an apple and it tastes like an apple, it's probably an apple.
- Elmaya benziyorsa ve tadı da elmaya benziyorsa, muhtemelen elmadır.
- I don't like alcohol because it tastes bad.
- Alkolü sevmiyorum çünkü tadı kötü.
- This tastes very good.
- Bunun çok iyi tadı var.
- This medicine tastes horrible.
- Bu ilacın tadı berbat.
- Tea, drunk from a new thermos, tastes a little metallic.
- Yeni bir termostan içilen çayın tadı biraz metalik.
- Two-percent milk tastes better than skim.
- Yüzde 2'lik sütün tadı yağsızdan daha iyidir.
- The fish tasted like salmon.
- Balığın tadı somon gibiydi.
- The beefsteak tasted marvelous.
- Bifteğin tadı harikaydı.
- It tastes a lot like chicken.
- Tadı tavuğa çok benziyor.
- The coffee tastes like wash water.
- Kahvenin tadı yıkama suyu gibi.
- That tastes terrible.
- Tadı berbat.
- If you're really in love, water tastes like expensive wine.
- Eğer gerçekten aşıksan, suyun tadı pahalı şarap gibi gelir.
- This kind of tastes like chicken.
- Tadı biraz tavuğa benziyor bunun.
- The fish tasted like salmon.
- Balığın tadı somonunkine benziyordu.
- This tastes bad.
- Bunun tadı kötü.
- This tastes like tea.
- Bunun tadı çaya benziyor.
- This juice tastes sour.
- Bu meyve suyunun tadı ekşi.
- This tastes very bad.
- Bunun çok kötü bir tadı var.
- The stew that Tom made last night tasted horrible.
- Tom'un dün gece yaptığı yahninin tadı berbattı.
- This tastes like passion fruit.
- Bunun tadı çarkıfelek meyvesine benziyor.
- Tom's soup tasted surprisingly good.
- Tom'un çorbasının tadı şaşırtıcı derecede güzeldi.
- This soup tastes of wine.
- Bu çorbanın tadı şarap gibi.
- This cake tastes too sweet for me.
- Bu pastanın tadı benim için çok tatlı.
- This tastes very bad.
- Bunun tadı çok kötü.
- Bread with butter tastes very good.
- Tereyağlı ekmeğin çok iyi tadı var.
- This kind of tastes like chicken.
- Bunun tadı tavuğa benziyor.
- The melon smells sweet and tastes very nice.
- Kavun, tatlı kokuyor ve tadı çok güzel.
- This coffee tastes really good.
- Bu kahvenin tadı gerçekten güzel.
Show More (143)
|
2 |
taste |
tat |
n. |
|
- Alex couldn't get used to the taste of sushi.
- Alex suşinin tadına alışamadı.
- Erasmus is one of the best opportunities to get a taste of living in a different country.
- Erasmus, farklı bir ülkede yaşamanın tadına varmak için en iyi fırsatlardan biri.
- Working in the private sector left a nasty taste in my mouth.
- Özel sektörde çalışmak ağzımda kötü bir tat bıraktı.
- We have also had a taste of Russian isolation.
- Rusya'nın izolasyonunun da tadına vardık.
- The event changed the taste of everything in my life, but I knew that a good human being is a living one.
- Bu olay hayatımdaki her şeyin tadını değiştirdi ama iyi bir insanın yaşayan bir insan olduğunu biliyordum.
- Complementarity in this form leaves a nasty taste in my mouth.
- Bu formdaki tamamlayıcılık ağzımda kötü bir tat bırakıyor.
- Lastly, the document as a whole leaves a nasty taste in the mouth.
- Son olarak, belge bir bütün olarak ağızda kötü bir tat bırakıyor.
- It does not strictly do anything apart from altering the taste.
- Tadını değiştirmek dışında kesinlikle hiçbir şey yapmaz.
- Lastly, the document as a whole leaves a nasty taste in the mouth.
- Son olarak, belge bir bütün olarak ağızda kötü bir tat bırakmaktadır.
- Complementarity in this form leaves a nasty taste in my mouth.
- Bu haliyle tamamlayıcılık ağzımda kötü bir tat bırakıyor.
- It's only now we truly feel the taste of freedom and independence.
- Özgürlüğün ve bağımsızlığın tadını ancak şimdi sahiden alıyoruz.
- I hate the taste of alcohol.
- Alkolün tadından nefret ediyorum.
- It's difficult to describe the taste of human flesh.
- İnsan etinin tadını tarif etmek zor.
- He was curious about how it would taste, so he took a small bite.
- Tadının nasıl olacağını merak ediyordu, bu yüzden küçük bir ısırık aldı.
- I like the taste of watermelon.
- Karpuzun tadını severim.
- I like the unique taste of salted caramel.
- Tuzlu karamelin eşsiz tadını severim.
- Why don't you try a taste of this?
- Neden bunun tadını denemiyorsun?
- I love the taste of mushrooms.
- Mantarın tadına bayılırım.
- I like the taste of lemon water.
- Limonlu suyun tadını beğeniyorum.
- That experience left a bad taste in my mouth.
- Bu deneyim ağzımda kötü bir tat bıraktı.
- She wondered how his lips would taste.
- Onun dudaklarının tadının nasıl olduğunu merak etti.
- Some people think that lychees taste like grapes.
- Bazı insanlar liçi meyvesinin tadının üzüm gibi olduğunu düşünüyor.
- He was curious about how it would taste, so he took a small bite.
- Onun tadının nasıl olacağı hakkında meraklıydı, bu yüzden küçük bir ısırık aldı.
- Umami is the fifth taste.
- Beşinci tat duygusu umamidir.
- I can't distinguish the taste.
- Tatlarını pek seçemiyorum.
- It is said that the taste of love is bitter.
- Aşkın tadının acı olduğu söylenir.
- It's a matter of taste.
- Bu bir tat meselesi.
- My brother doesn't like the taste of sea urchin.
- Kardeşim deniz kestanesinin tadını sevmez.
- I hate the taste of alcohol.
- Alkolün tadından nefret ederim.
- According to the old man I met yesterday, cockroaches can be eaten and don't taste all that bad.
- Dün tanıştığım yaşlı adama göre hamamböcekleri yenebilir ve tatları o kadar da kötü değilmiş.
- Do you like the taste of truffle?
- Yer mantarının tadını sever misin?
- I don't like the taste of this.
- Bunun tadını sevmedim.
- My little sister doesn't like the taste of cottage cheese.
- Küçük kız kardeşim süzme peynirin tadını sevmez.
- I don't like the taste of alcohol.
- Ben alkolün tadını beğenmiyorum.
- My brother doesn't like the taste of sea urchin.
- Erkek kardeşim deniz kestanesinin tadını sevmez.
- Tom said he didn't like the taste of beer.
- Tom biranın tadını sevmediğini söyledi.
- Garlic is used to improve the taste of food.
- Sarımsak, yemeklerin tadını iyileştirmek için kullanılır.
- Do you like the taste of beer?
- Biranın tadını sever misin?
- I don't like the taste.
- Tadını sevmiyorum.
- Tom didn't like the taste.
- Tom tadını sevmedi.
- She wondered what his lips would taste like.
- Onun dudaklarının tadının nasıl olduğunu merak etti.
- I don't like the taste.
- Tadını sevmedim.
- Mario prefers the taste of the sugar apple.
- Mario elma şekerinin tadını tercih ediyor.
- If you have complaints about the taste of my cooking, you could start to make it yourself starting tomorrow.
- Yemeklerimin tadından şikayetçiyseniz, yarından itibaren kendiniz yapmaya başlayabilirsiniz.
- That experience left a bad taste in my mouth.
- O deneyim ağzımda kötü bir tat bıraktı.
- Try the soup and add salt according to taste.
- Çorbayı deneyin ve tadına göre tuz ekleyin.
- I like the taste of lemon water.
- Limonlu suyun tadını seviyorum.
- Whoever can listen to butterflies laughing can also know how clouds taste.
- Kelebeklerin kahkahasını dinleyebilen biri, bulutların tadını da bilir.
- I don't like the taste of this.
- Bunun tadını sevmiyorum.
- I like the unique taste of salted caramel.
- Tuzlu karamelin eşsiz tadını seviyorum.
- Whoever can listen to butterflies laughing can also know how clouds taste.
- Kelebeklerin gülüşünü dinleyebilen, bulutların tadını da bilir.
- I love the taste of mushrooms.
- Ben mantarların tadını severim.
- Hunger makes anything taste good.
- Açlık her şeyin tadını güzelleştirir.
- I don't like the taste of lady's finger.
- Kedi dili tatlısının tadını sevmiyorum.
- The gum has lost its taste.
- Sakız tadını kaybetti.
- My little sister doesn't like the taste of cottage cheese.
- Küçük kardeşim süzme peynirin tadını sevmiyor.
- I don't like the taste of lady's finger.
- Hint bamyasının tadından hoşlanmam.
- It's difficult to describe the taste of human flesh.
- İnsan etinin tadını tanımlamak zordur.
- Once you get the taste for gambling, it's hard to give it up.
- Kumarın tadını bir kez aldın mı, bırakması zordur.
- From personal experience, I know that any encounter with him will leave a bad taste in your mouth.
- Kişisel deneyimlerimden, onunla tartışmanın ağzında kötü bir tat bırakacağını biliyorum.
- The orange left a strange taste in my mouth.
- Portakal ağzımda garip bir tat bıraktı.
- I don't like the taste of alcohol.
- Alkolün tadını sevmiyorum.
- I hate the taste of my saliva after eating chocolate.
- Çikolata yedikten sonra tükürüğümün tadından nefret ediyorum.
- From personal experience, I know that any encounter with him will leave a bad taste in your mouth.
- Kişisel tecrübelerime dayanarak, onunla karşılaştığınızda ağzınızda kötü bir tat bırakacağını biliyorum.
Show More (61)
|
3 |
taste |
tadına bakmak |
v. |
|
- Did you taste the rice?
- Pilavın tadına baktın mı?
- I tasted the stew.
- Güvecin tadına baktım.
- Let me taste it.
- Bırak tadına bakayım.
- Come taste!
- Gel de tadına bak!
- Taste this and tell me what you think.
- Şunun tadına bakıp yorumlasana.
- I tasted the wine.
- Ben şarabın tadına baktım.
- Tom tasted the cake Mary made and said he didn't like the way it tasted.
- Tom, Mary'nin yaptığı pastanın tadına baktı ve tadını beğenmediğini söyledi.
- Tom tasted the soup and said it was delicious.
- Tom çorbanın tadına baktı ve lezzetli olduğunu söyledi.
- Tom tasted the wine.
- Tom şarabın tadına baktı.
- Have a taste.
- Tadına bak.
- Have you ever tasted anything Tom's cooked?
- Hiç Tom'un pişirdiği bir şeyin tadına baktın mı?
- Taste this and tell me what you think.
- Bunun tadına bak ve bana ne düşündüğünü söyle.
- She tasted the cake to see if it was sweet enough.
- Yeterince tatlı olup olmadığını görmek için pastanın tadına baktı.
- I may not have tasted it, but I must have seen it.
- Tadına bakmamış olabilirim ama görmüş olmalıyım.
- I tasted all goods, and didn't find better than good health.
- Bütün malların tadına baktım, sağlıktan daha iyisini bulamadım.
- Tom says that he's never tasted whale meat.
- Tom asla balina etinin tadına bakmadığını söylüyor.
- Would you like a taste?
- Tadına bakmak ister misiniz?
- Did you taste this cake?
- Bu pastanın tadına baktın mı?
- My mother tasted the soup and added a little more salt.
- Annem çorbanın tadına baktı ve biraz daha tuz ilave etti.
- Tom tasted the popcorn and decided it wasn't salty enough, so he sprinkled on some more salt.
- Tom patlamış mısırın tadına baktı ve yeterince tuzlu olmadığına karar verdi, bu yüzden biraz daha tuz serpti.
- Tom tasted the soup and said it was delicious.
- Tom çorbanın tadına baktı ve onun lezzetli olduğunu söyledi.
- He tasted the cheesecake.
- O, peynirli kekin tadına baktı.
- Did you taste the chicken?
- Tavuğun tadına baktınız mı?
- Would you care for a taste?
- Tadına bakmak ister misiniz?
- Here, have a taste.
- Al, tadına bak.
- I tasted the cake she cooked.
- Pişirdiği pastanın tadına baktım.
- I tasted the cake she cooked.
- Yaptığı kekin tadına baktım.
- Everybody tasted the food.
- Herkes yemeğin tadına baktı.
- Did you taste the chicken?
- Tavuğun tadına baktın mı?
- My mother tasted the milk.
- Annem sütün tadına baktı.
- Tom tasted the cake.
- Tom pastanın tadına baktı.
- Sami tasted the coffee.
- Sami kahvenin tadına baktı.
- My mother tasted the soup and added a little more salt.
- Annem çorbanın tadına baktı ve biraz daha tuz ekledi.
- They're tasting the rice.
- Onlar pirincin tadına bakıyorlar.
- I tasted the soup.
- Çorbanın tadına baktım.
- I tasted the wine.
- Şarabın tadına baktım.
- They're tasting the rice.
- Pirincin tadına bakıyorlar.
- I tasted the fish.
- Balığın tadına baktım.
- Is this the first time you have tasted it?
- İlk defa mı tadına bakıyorsun?
- Is this the first time you've tasted it?
- İlk defa mı tadına bakıyorsun?
- He tasted the cheesecake.
- Peynirli kekin tadına baktı.
- I tasted one.
- Birinin tadına baktım.
- They tasted the bread.
- Ekmeğin tadına baktılar.
- Why don't you try a taste of this?
- Neden bunun tadına bakmıyorsun?
- Tom tasted the cake.
- Tom kekin tadına baktı.
- Let me taste it.
- Onun tadına bakayım.
- As soon as I've grilled the fish, you can taste it.
- Balığı kızartır kızartmaz tadına bakabilirsin.
- Tom tasted the food Mary had prepared.
- Tom, Mary'nin hazırladığı yemeğin tadına baktı.
- He has never tasted alcohol.
- O asla alkolün tadına bakmadı.
- How did you like the food you tasted?
- Tadına baktığınız yemeği nasıl buldunuz?
- How did you like the food you tasted?
- Tadına baktığın yemek hoşuna gitti mi?
- I may not have tasted it, but I must have seen it.
- Onun tadına bakmamış olabilirim ama onu görmüş olmalıyım.
- Would you like to taste this yummy cake?
- Bu nefis pastanın tadına bakmak ister misiniz?
Show More (51)
|
4 |
taste |
zevk |
n. |
|
- Amy and John have completely different tastes in music.
- Amy ve John'un müzik zevkleri tamamen farklı.
- He has good taste when it comes to decorating.
- Dekorasyon konusunda iyi bir zevki var.
- Secondly, there is no arguing about matters of taste, and on that we are once more in agreement.
- İkinci olarak, zevk meseleleri hakkında tartışmaya gerek yok ve bu konuda bir kez daha hemfikiriz.
- At any rate, it was a step too far for our taste.
- Her halükarda, bu bizim zevkimize göre çok ileri bir adımdı.
- This is a posthumous glorification of the communist ideology which is not to my taste.
- Bu, komünist ideolojinin ölümünden sonra yüceltilmesidir ve benim zevkime uygun değildir.
- I would not want to deny that the speech, being political, is more to my taste.
- Konuşmanın siyasi olduğunu ve benim zevkime daha uygun olduğunu inkar etmek istemem.
- This may not suit your taste.
- Bu zevkinize uymayabilir.
- It's a matter of taste.
- Zevk meselesi.
- Her dress is not to my taste.
- Elbisesi benim zevkime göre değil.
- I found no shoes completely to my taste.
- Tam olarak zevkime uyan hiçbir ayakkabı bulamadım.
- Apparently, your girlfriend has great taste.
- Görünüşe göre, kız arkadaşının harika bir zevki var.
- This is a matter of taste.
- Bu bir zevk meselesi.
- She has very bad taste in clothing.
- Çok kötü bir giyim zevki var.
- Modern jazz is not to my taste.
- Modern caz benim zevkime göre değil.
- This design doesn't suit my taste.
- Bu dizayn benim zevkime uymaz.
- Her dress is not to my taste.
- Onun elbisesi benim zevkime göre değil.
- This type of music is not to everyone's taste.
- Bu tür müzik herkesin zevkine göre değil.
- Tom has excellent taste.
- Tom'un mükemmel bir zevki var.
- You have no taste.
- Hiç zevkiniz yok.
- My wife's taste in clothes is different from mine.
- Karımın kıyafet zevki benimkinden farklı.
- Each has his own taste.
- Herkesin kendi zevki var.
- Tom developed a taste for French wine.
- Tom Fransız şarabına karşı bir zevk geliştirdi.
- I don't like your taste in color.
- Senin renk zevkinden hoşlanmıyorum.
- This type of music is not to everyone's taste.
- Bu müzik türü herkesin zevkine uygun değil.
- It's a matter of taste.
- Bu bir zevk meselesi.
- The meals don't suit my taste.
- Yemekler benim zevkime uymuyor.
- She gave me a necktie, which entirely matched my taste.
- Bana zevkime tamamen uyan bir kravat verdi.
- This design doesn't suit my taste.
- Bu tasarım benim zevkime uymuyor.
- I think Frankfurters have much more taste than Viennese.
- Bence Frankfurterlerin Viyanalılardan daha çok yemek zevki var.
- It's a question of personal taste.
- Bu kişisel zevk meselesi.
- She isn't to my taste.
- Benim zevkime göre değil.
- My taste is quite different from yours.
- Benim zevkim sizinkinden oldukça farklı.
- Choice is a matter of taste.
- Tercih zevk meselesidir.
- It is just a matter of personal taste.
- Bu sadece kişisel bir zevk meselesi.
- She isn't to my taste.
- O benim zevkime göre değil.
- Apparently, your girlfriend has great taste.
- Kız arkadaşınız çok zevk sahibi biriymiş anlaşılan.
- It is just a matter of personal taste.
- Sadece kişisel zevk meselesi.
- Choice is a matter of taste.
- Seçim bir zevk meselesidir.
Show More (35)
|
5 |
taste |
tatmak |
v. |
|
- She tasted the soup while it was still boiling and burnt her tongue.
- Çorbayı henüz kaynarken tattı ve dili yandı.
- When climbing Mount Olympus I stopped to taste the Olympian honey, the honey of the gods of Greece.
- Olimpos Dağı'na tırmanırken Olimpos balını, Yunan tanrılarının balını tatmak için durdum.
- This is my last taste of freedom for three years.
- Bu benim için üç yıl boyunca tadacağım son özgürlük kırıntısı.
- So, Mr. Medicine Man, how would you like to taste your own medicine?
- Peki, Bay büyücü doktor, kendi ilacınızı tatmaya ne dersiniz?
- Did you taste the chicken?
- Tavuğu tattınız mı?
- Is this the first time you've tasted it?
- Bunu ilk tadışın mı?
- Umami is the fifth taste.
- Umami beşinci tattır.
- Is this the first time you have tasted it?
- Bunu ilk kez mi tadıyorsun?
- Tom claims that he can taste the difference between these two brands of salt.
- Tom bu iki tuz markası arasındaki farkı tadabildiğini iddia ediyor.
- Tom tasted the wine.
- Tom şarabı tattı.
- This is the best soup I've ever tasted.
- Bu şimdiye kadar tattığım en iyi çorba.
- Tom tasted the food Mary had prepared.
- Tom Mary'nin hazırladığı yemeği tattı.
- I've never tasted anything as unusual as this.
- Bunun kadar sıra dışı bir şey asla tatmadım.
- Have you ever tasted such a good soup?
- Hiç bu kadar güzel bir çorba tattınız mı?
- Where did you taste them?
- Nerede tattınız?
- Did you taste the rice?
- Pilavı tattın mı?
- That was the most disgusting thing I've ever tasted.
- Bu şimdiye kadar tattığım en iğrenç şeydi.
- Have you ever tasted anything Tom's cooked?
- Sen hiç Tom'un pişirdiği bir şeyi tattın mı?
- This was the first Japanese food I had ever tasted.
- Bu tattığım ilk Japon yemeğiydi.
- This was the first Japanese food I had ever tasted.
- Şu ana kadar tattığım ilk Japon yemeği buydu.
- Where did you taste them?
- Onları nerede tattın?
- This cheese is the best I've ever tasted.
- Bu peynir şimdiye kadar tattıklarımın en iyisi.
- We see with our eyes, we hear with our ears, we touch with our skin, we smell with our nose, and we taste with our tongue.
- Gözlerimizle görüyoruz, kulaklarımızla duyuyoruz, tenimizle dokunuyoruz, burnumuzla kokluyoruz ve dilimizle tadıyoruz.
- I've never tasted anything as unusual as this.
- Hiç bu kadar sıra dışı bir şey tatmamıştım.
- Did you taste the chicken?
- Tavuğu tattın mı?
- My mother tasted the milk.
- Annem sütü tattı.
- Tom can't taste the difference between expensive wine and cheap wine.
- Tom pahalı şarap ile ucuz şarap arasındaki farkı tadamaz.
- We see with our eyes, we hear with our ears, we touch with our skin, we smell with our nose, and we taste with our tongue.
- Biz gözlerimizle görürüz, kulaklarımız ile duyarız, derimiz ile temas ederiz, burnumuz ile koklarız ve dilimizle tadarız.
- With the eyes, we see; with the ears, we hear; with the skin, we touch; with the nose, we smell; and with the tongue, we taste.
- Gözlerle görürüz, kulaklarla duyarız, deriyle temas ederiz, burunla koklarız ve dille tadarız.
- Tom tasted the cake Mary made and said he didn't like the way it tasted.
- Tom, Mary'nin yaptığı pastayı tattı ve tadını beğenmediğini söyledi.
- Sami tasted the coffee.
- Sami kahveyi tattı.
- Would you like to taste this yummy cake?
- Bu lezzetli keki tatmak ister misin?
- Caviar is an acquired taste.
- Havyar sonradan kazanılan bir tattır.
- Tom can't taste the difference between expensive wine and cheap wine.
- Tom pahalı şarap ve ucuz şarap arasındaki farkı tadamaz.
- With the eyes, we see; with the ears, we hear; with the skin, we touch; with the nose, we smell; and with the tongue, we taste.
- Gözlerimizle görürüz; kulaklarımızla duyarız; derimizle dokunuruz; burnumuzla koklarız; ve dilimizle tadarız.
Show More (32)
|
6 |
taste |
tat almak |
v. |
|
- Since I have a cold, I can't taste anything.
- Üşüttüğüm için, hiçbir şeyin tadını alamıyorum.
- Once you get the taste for gambling, it's hard to give it up.
- Bir kez kumarın tadını alırsan, onu bırakmak zordur.
- I'm sick, so I can't taste anything.
- Hastayım, bu yüzden dilim hiçbir şeyin tadını almıyor.
- Can you taste the garlic?
- Sarımsağın tadını alabiliyor musun?
- I'm sick, so I can't taste anything.
- Hasta olduğum için dilim tat almıyor.
- Since I have a cold, I can't taste.
- Üşüttüğüm için tat alamıyorum.
- When I have a cold, I cannot taste anything.
- Nezle olduğumda hiçbir şeyin tadını alamıyorum.
- Can you taste the ginger?
- Zencefilin tadını alabiliyor musun?
- Since I have a cold, I can't taste.
- Soğuk aldığımdan beri, tat alamıyorum.
- When I have a cold, I cannot taste anything.
- Üşüttüğümde, hiçbir şeyin tadını alamıyorum.
- Since I have a cold, I can't taste anything.
- Üşüttüğüm için hiçbir şeyin tadını alamıyorum.
- I'm sick, so I can't taste anything.
- Hastayım, bu yüzden hiçbir şeyin tadını alamıyorum.
Show More (9)
|
7 |
taste |
tat vermek |
v. |
|
- This water tastes strange.
- Bu su garip bir tat veriyor.
- I think it tastes good.
- Güzel tat verdiğini düşünüyorum.
- This chocolate tastes really good.
- Bu çikolata gerçekten iyi tat veriyor.
- Does that taste good?
- O iyi tat veriyor mu?
- This soup doesn't taste very good.
- Bu çorba pek iyi tat vermiyor.
- If you're really in love, water tastes like expensive wine.
- Gerçekten aşıksanız, su pahalı şarap gibi tad verir.
- This tastes a lot better than what I usually eat.
- Bu genellikle yediğimizden çok daha iyi tat veriyor.
- What does it taste like?
- Nasıl bir tat verir?
- Two-percent milk tastes better than skim.
- %2 süt yağsız sütten daha iyi tat verir.
- It tasted really good.
- Gerçekten güzel tat veriyordu.
- This meat kind of tastes like chicken.
- Bu et biraz tavuk gibi tad veriyor.
Show More (8)
|
8 |
taste |
damak tadı |
n. |
|
- Their taste buds will no longer be deprived by Europe's chocolate police.
- Damak tatları artık Avrupa'nın çikolata polisi tarafından yoksun bırakılmayacaktır.
- Wine is not to my taste.
- Şarap, benim damak tadıma uymuyor.
- The meals don't suit my taste.
- Yemekler damak tadıma uymuyor.
- Dried fish is not to my taste.
- Kurutulmuş balık benim damak tadıma uygun değil.
- The tongue and the palate are the taste organs.
- Dil ve damak tat organlarıdır.
- The tongue and the palate are the taste organs.
- Dil ve damak tat alma organlarıdır.
- Tom has excellent taste.
- Tom'un mükemmel bir damak tadı var.
Show More (4)
|
9 |
taste |
lezzet |
n. |
|
- Caviar is an acquired taste.
- Havyar edinilmiş bir lezzettir.
- What does the special taste like?
- Özel lezzet neye benziyor?
- Garlic is used to improve the taste of food.
- Sarımsak, yemeğin lezzetini artırmak için kullanılır.
Show More (0)
|
10 |
taste |
üslûp |
n. |
|
- The newspaper has a responsibility not to offend, against good taste and decency.
- Gazeteni, üslûp ve terbiyeye aykırı bir şekilde hakaret etmeme sorumluluğu vardır.
- Some of them, in very bad taste, showed disdain and racism towards the prisoners.
- Bazıları çok kötü bir üslupla mahkumlara karşı küçümseme ve ırkçılık gösterdiler.
Show More (-1)
|
11 |
taste |
tat alma duyusu |
n. |
|
- I have lost all sense of taste after COVID.
- COVID'den sonra tüm tat alma duyumu kaybettim.
Show More (-2)
|
12 |
taste |
tadım |
n. |
|
- I had a taste of her homemade lemonade but didn't like it.
- Ev yapımı limonatanın tadımını yaptım ama beğenmedim.
Show More (-2)
|
13 |
taste |
tadarak anlamak |
v. |
|
- Alex can taste the difference between a cheap and expensive wine.
- Alex ucuz ve pahalı bir şarap arasındaki farkı tadarak anlayabiliyor.
Show More (-2)
|