Tureng - typical - Inglés Turco Frases

Historia

	Inglés	Turco
1	typical	tipik	adj.
	It is just a typical superhero movie. Bu sadece tipik bir süper kahraman filmi. That is typical of the way human rights are breached in Chechnya. Bu, Çeçenistan'da insan haklarının ihlal edilme biçiminin tipik bir örneğidir. We are dealing here, of course, with a typical case for mainstreaming. Tabii ki burada tipik bir ana akımlaştırma vakası ile karşı karşıyayız. These are typical chargeable services, for which the public sector also has to be able to demand payment. Bunlar, kamu sektörünün de ödeme talep edebilmesi gereken tipik ücretli hizmetlerdir. One typical example is that we have yet to reach an agreement on what constitute basic skills in education. Bunun tipik bir örneği, eğitimde temel becerilerin neler olduğu konusunda henüz bir anlaşmaya varamamış olmamızdır. The asbestos tragedy is a typical incident and we should learn from it as much as we can. Asbest trajedisi tipik bir olaydır ve bundan öğrenebildiğimiz kadar çok şey öğrenmeliyiz. That is typical of the way human rights are breached in Chechnya. Bu, Çeçenistan'da insan haklarının nasıl ihlal edildiğinin tipik bir örneğidir. What happened in Afghanistan with the rise of the Taliban is one very typical example. Afganistan'da Taliban'ın yükselişiyle birlikte yaşananlar bunun çok tipik bir örneğidir. Mountain farming is a diverse and multifunctional typical form of farming. Dağ tarımı, çeşitli ve çok işlevli tipik bir tarım şeklidir. The reasons given are typical of the European Parliament's approach. Sunulan gerekçeler Avrupa Parlamentosunun yaklaşımının tipik bir örneğidir. This is a blatantly typical example of how this Europe of ours does not yet fit together. Bu, Avrupa'mızın henüz nasıl birbirine uymadığının bariz tipik bir örneğidir. The reasons given are typical of the European Parliament's approach. Sunulan gerekçeler Avrupa Parlamentosu'nun yaklaşımının tipik bir örneğidir. Small companies producing typical products are the jewel of many European regions. Tipik ürünler üreten küçük şirketler Avrupa'nın pek çok bölgesinin mücevheridir. This would be typical of the Council. Bu Konsey için tipik bir durum. Its responsibilities are typical of those of all the world's parliaments. Sorumlulukları, dünyadaki tüm parlamentoların sorumluluklarının tipik bir örneğidir. This politician is a typical champagne socialist. Bu politikacı, tipik bir şampanya sosyalistidir. He seems to be a typical American boy. Tipik bir Amerikalı çocuğa benziyor. He seems to be a typical American boy. Tipik bir Amerikalı genç gibi görünüyor. This is a typical loser's sentence. Bu tipik bir kaybedenin cümlesidir. A typical Bavarian breakfast consists of white sausage, wheat beer and pretzels. Tipik bir Bavyera kahvaltısı beyaz sosis, buğday birası ve pretzelden oluşur. Like a typical vertebrate the human has two pairs of limbs. Tipik bir omurgalı gibi insan iki çift uzuva sahiptir. It's so typical. Çok tipik. They're typical youngsters. Onlar tipik gençler. This is so typical. Bu çok tipik. Tom is a typical Canadian boy. Tom, tipik bir Kanadalı çocuk. Tom is a typical teenager. Tom tipik bir ergen. This year's weather isn't very typical. Bu yılki hava pek tipik değil. This is a typical blog. Bu tipik bir blog. They are typical young people. Onlar tipik genç insanlar. Is this way of talk will more typical? Bu konuşma tarzı daha mı tipik olacak? Fadil appeared to be a typical high school senior. Fadıl tipik bir lise son sınıf öğrencisi gibi görünüyordu. He spoke with a typical Texan drawl. Tipik bir Teksaslı ağzıyla konuşuyordu. Today is just another typical busy day. Bugün de tipik bir yoğun gün. A typical Bavarian breakfast consists of white sausage, wheat beer and pretzels. Tipik Bavyera kahvaltısı beyaz sosis, buğday birası ve tuzlu krakerden oluşmaktadır. Wombat is a typical australian animal. Wombat, Avustralyalı tipik bir hayvandır. Tom isn't your typical bureaucrat. Tom tipik bir bürokrat değil. He is a typical Japanese. O tipik bir Japon. How much does a typical alarm system cost? Tipik bir alarm sistemi ne kadardır? This is a typical loser's sentence. Bu tipik bir kaybeden cümlesi. This is a typical loser's sentence. Bu tipik bir eziğin cümlesidir. Tom is a typical teenager. Tom tipik bir genç. That's typical. Bu tipik. He's your typical workaholic. O tipik bir işkolik. What is a typical British dinner? Tipik bir İngiliz akşam yemeği nedir? Tom's a typical Englishman. Tom tipik bir İngiliz. He's a typical workaholic. Tipik bir işkolik. Tom is just a typical 13-year-old. Tom tipik bir 13 yaşında. He's your typical workaholic. Adam sizin tipik işkoliğiniz. The typical beer of Germans is pilsener. Almanların tipik birası pilsenerdir. Tom isn't your typical executive. Tom tipik idareciniz değil. What's the difference between a typical owl and a barn owl? Tipik bir baykuş ve kukumav arasındaki fark nedir? Tom isn't your typical bureaucrat. Tom tipik bürokratınız değildir. This is typical. Bu tipik. I am a typical Lojban user. Ben tipik bir Lojban kullanıcısıyım. Monday morning was typical. Pazartesi sabahı tipikti. Tom is a typical youngster. Tom tipik bir gençtir. What's the difference between a typical owl and a barn owl? Tipik bir baykuş ile peçeli baykuş arasındaki fark ne? Tom is a typical teenage boy. Tom tipik bir genç çocuk. The phenomenon is typical of our modern era. Bu fenomen modern çağımızın tipik bir örneğidir. Wombat is a typical australian animal. Wombat tipik bir Avustralya hayvanıdır. What's the difference between a typical owl and a barn owl? Tipik bir baykuş ve peçeli baykuş arasındaki fark nedir? Tom is just a typical thirteen-year old. Tom tipik bir on üç yaş çocuğu. Tom was a typical teenage boy. Tom tipik bir ergen çocuktu. Niçoise salad is a typical food of the area near Nice. Niçoise salatası Nice yakınlarındaki bölgenin tipik bir yemeğidir. It's not at all typical. Bu hiç tipik değil. My friend gave a me typical reaction after I scared him. Ben onu korkuttuktan sonra arkadaşım bana tipik bir tepki verdi. Tom was a typical teenager. Tom tipik bir gençti. Tom is a typical youngster. Tom tipik bir genç. This is very typical for you. Bu senin için çok tipik. Typical girl talk! Tipik kız konuşması! She's your typical workaholic. O tipik bir işkolik. Tom is a typical Canadian. Tom tipik bir Kanadalı. Tom is a typical Canadian boy. Tom tipik bir Kanadalı oğlan. How much does a typical alarm system cost? Tipik bir alarm sistemi ne kadara mal oluyor? Tom isn't your typical stockbroker. Tom tipik bir borsacı değil. He's a typical Japanese man. O tipik bir Japon. It's a typical trattoria. Tipik bir İtalyan restoranı. Tom isn't your typical executive. Tom tipik bir yönetici değil. Tom is a typical workaholic. Tom tipik bir işkolik. He lived in a typical Japanese-style house. Tipik Japon tarzı bir evde yaşıyordu. The architecture of this building is typical of the period. Bu binanın mimarisi dönemin tipik bir örneğidir. Tom is a typical high school student. Tom tipik bir lise öğrencisi. Tom was a typical high school student. Tom tipik bir lise öğrencisiydi. My friend gave a me typical reaction after I scared him. Arkadaşım onu korkuttuktan sonra bana tipik bir tepki verdi. The sky is gloomy and gray - a typical rainy-season sky. Gökyüzü kasvetli ve gri; yağmur mevsimi için tipik bir gökyüzü. What is a typical British dinner? Tipik bir İngiliz akşam yemeği nasıldır? He's a typical Japanese man. O tipik bir Japon insanı. Tom isn't your typical pastor. Tom bildiğiniz tipik papazlardan değil. He has a typical Scottish accent. Onun tipik bir İskoç aksanı var. She's your typical workaholic. Kadın senin tipik işkoliğin. Tom is a typical workaholic. Tom tipik bir işkoliktir. There's a lot of noise in a typical city. Tipik bir şehirde çok fazla gürültü olur. The United States is typical of the democratic countries. Amerika Birleşik Devletleri, demokratik ülkelerin tipik bir örneğidir. Tom is a typical Canadian man. Tom tipik bir Kanadalıdır. He's a typical workaholic. O tipik bir işkolik. Fadil appeared to be a typical high school senior. Fadıl tipik bir lise son sınıf öğrencisi olarak görünüyordu. This is a typical loser's sentence. Bu tipik bir kaybedenin cümlesi. Tom was a typical teenage boy. Tom tipik bir genç çocuktu. He spoke with a typical Texan drawl. O tipik bir Teksaslı şivesi ile konuştu. This politician is a typical champagne socialist. Bu politikacı tipik bir şampanya sosyalisti. He has a typical Scottish accent. Tipik bir İskoç aksanı var. Rice, noodles, and potatoes are typical side dishes. Pirinç, erişte ve patates tipik garnitürlerdir. Tom is a typical journalist. Tom tipik bir gazeteci. Tapas are a typical Spanish dish. Tapas tipik bir İspanyol yemeğidir. Tom is a typical Canadian man. Tom tipik bir Kanadalı adam. The United States is typical of the democratic countries. Amerika Birleşik Devletleri demokratik ülkelerin tipik bir örneğidir. There's a lot of noise in a typical city. Tipik bir şehirde çok gürültü vardır. They're typical youngsters. Tipik gençler. It is a typical Gothic church. Tipik bir Gotik kilise. Tom is a typical Canadian. Tom tipik bir Kanadalıdır. Tom is a typical high school student. Tom tipik bir lise öğrencisidir. Like a typical vertebrate the human has two pairs of limbs. Tipik bir omurgalı gibi insanın da iki çift uzvu vardır. Show More (109)
2	typical	normal	adj.
	The psychologist wanted me to write a typical day of mine. Psikolog benden normal bir günümü yazmamı istedi. As you know, these measures are typical in United States law. Bildiğiniz üzere, bu tedbirler Birleşik Devletler hukukunda normaldir. That's how I knew it wasn't a typical job offer. Bunun normal bir iş teklifi olmadığını böyle anladım. It's not at all typical. Hiç de normal değil. That's pretty typical. Bu oldukça normal. That's typical. Bu çok normal. Show More (3)
3	typical	tam (anlamıyla)	adj.
	The idea is typical of him. Bu fikir tam da ona göre. The idea is typical of him. Tam ondan beklenecek bir fikir. Show More (-1)
4	typical	her zamanki gibi	exclam.
	The engine broke again, typical! Motor yine bozuldu, her zamanki gibi! Show More (-2)
5	typical	klasik	adj.
	John had a typical smile on his face when he heard about the case. Davayı duyduğunda John'un yüzünde klasik bir gülümseme vardı. Show More (-2)