Inglés | Turco | |||
---|---|---|---|---|
General | ||||
General | limited time n. | kısıtlı zaman | ||
Unfortunately, the limited time we have available means that I can only touch on a few points. Ne yazık ki kısıtlı zamanımız nedeniyle sadece birkaç noktaya değinmekle yetineceğim. More Sentences |
Inglés | Turco | |||
---|---|---|---|---|
General | ||||
General | time-limited adj. | zamanla sınırlı | ||
A concerted time-limited effort is needed, otherwise we are still going to be talking about this in ten years' time. Zamanla sınırlı ortak bir çabaya ihtiyaç var, aksi takdirde on yıl sonra hala bu konuyu konuşuyor olacağız. More Sentences |
||||
General | limited by time n. | zamanla sınırlı | ||
General | time-limited project n. | zaman sınırlı proje | ||
Trade/Economic | ||||
Trade/Economic | time-limited campaigns n. | zaman sınırlı kampanyalar | ||
Trade/Economic | time-limited campaign n. | zaman sınırlı kampanya |