to-do - Turco Inglés Diccionario
Historia

to-do

Play ENTRENus
Play ENTRENuk
Play ENTRENau


Significados de "to-do" en diccionario turco inglés : 9 resultado(s)

Inglés Turco
General
to-do n. tantana
to-do n. telaş
to-do n. curcuna
to-do n. şamata
to-do n. patırtı
to-do n. hayhuy
to-do n. gürültü
to-do n. çıngar
to-do n. karmaşa

Significados de "to-do" con otros términos en diccionario inglés turco: 500 resultado(s)

Inglés Turco
Common Usage
not know what to do v. ne yapacağını bilmemek
General
to do list n. yapılacakların listesi
agreement on what to do n. ağızbirliği
to do list n. yapılacaklar listesi
things to do n.
nothing to do n. yapacak bir şey yok
the right way to do (something) n. yol erkan
how-to-do-it book n. el kitabı
well-to-do family n. varlıklı aile
getting ready to do business n. iş yapmaya hazır hale gelme
well-to-do man n. zengin adam
nothing to do n. yapılacak bir şey yok
things to do n. yapılması gerekenler
capability/ability to do work n. iş yapabilme gücü/yeteneği
things to do during an earthquake n. deprem anında yapılması gerekenler
things to do during an earthquake n. deprem anında yapılacaklar
things to do during an earthquake n. deprem anında yapılması gereken şeyler
to-do [dialect] n. resmi kutlama
to-do [dialect] n. şaşaalı parti
to-do [dialect] n. alışılmadık tarzda şov
give (someone) a chance (to do something) v. meydan vermek
start out to do something v. belirli bir amaç güderek yola çıkmak
find time to do something v. eli değmek
be hard put to do something v. akla karayı seçmek
not to fail to do something v. geri kalmamak
presume to do something v. kalkışmak
have nothing to do with v. ilişkisini kesmek
not to fail to do v. geri kalmamak
be disposed to do something v. istekli olmak
have nothing to do with v. ile hiçbir ilgisi olmamak
disdain to do something v. bir şey yapmaya tenezzül etmemek
position oneself to do something v. zemin hazırlamak (bir şey yapabilmek için)
be unable to do something v. acze düşmek
be anxious for someone to do something v. birinin bir şeyi yapmasını çok istemek
be unable to bring oneself (to do something) v. nefsine yedirememek
be loath to do something v. bir şeyi yapmayı hiç istememek
find the right person to do a job v. adamını bulmak
get ready to do business v. iş yapmaya hazır hale gelmek
be unwilling to do v. isteksiz olmak
be disposed to do something v. hevesli olmak
find a way to do something v. bir şeye çare bulmak
be obliged to do v. zorunda kalmak
be able to do v. yapabilmek için
have no business to do something v. hakkı olmamak
have nothing to do with v. ile hiçbir ilişkisi olmamak
have sudden wish to do something v. aklına esmek
presume to do something v. cüret etmek
have the face to do something v. yüzü tutmak
be unable to do something v. aciz olmak
prevail on somebody to do something v. razı etmek
be obliged to do v. zorunda olmak
agree to do the same thing v. sözbirliği etmek
have to do with v. ile ilgisi olmak
have something to do with v. alakası olmak
vow not to do it again v. tövbe etmek
show someone the way to do something v. birine bir şeyin nasıl yapıldığını göstermek
strain every nerve (to do something) v. şartlarını zorlamak
not to be able to do anything v. elinden bir şey gelmemek
be loath to do something v. bir şeyi yapmaktan çekinmek
feel compelled to do v. zorunluluk hissetmek
be pleased to do something v. bir şeyi memnuniyetle yapmak
have nothing to do with v. alakası olmamak
be obliged to do something v. bir şeyi yapmaya mecbur olmak
be obliged to do something v. mahkum olmak
have something to do with v. ilişkisi olmak
have nothing to do with v. ilgisi olmamak
look for a way to do something v. bir şeyin çaresine bakmak
take the trouble to do something v. zahmet edip bir şey yapmak
take the liberty to do v. cüret etmek
find a way to (do something) v. çare aramak
attempt to do the impossible v. iğne ile kuyu kazmak
make a vow to do something v. bir şey yapmaya ant içmek
stop having anything to do with somebody v. alışverişi kesmek
egg somebody on to do something v. dolduruşa getirmek
force somebody to do something v. gırtlağına basmak
have something to do with v. ilgisi olmak
set oneself to do something v. koyulmak
be unqualified to do something v. bir şeyi yapmak için gereken niteliklere sahip olmamak
look for a way to do v. çaresine bakmak
not feel the need (to do something) v. gerek görmemek
not feel the need (to do something) v. gerek duymamak
consider it necessary (to do sth) v. gerekli görmek
get ready to do something v. kolları sıvamak
determine (to do something) v. azmetmek
not to be reluctant to do v. çekinmemek
find the right thing to do v. doğruyu bulmak
not mean to do so v. böyle olsun istememek
not mean to do so v. böyle olmasını istememek
not mean to do so v. böyle yapmak istememek
learn how to do something v. bir şeyin nasıl yapılacağını öğrenmek
fall over oneself to do something v. birşeyi yapmakta çok istekli olmak
get hard (to do) v. güce sarmak
oblige (someone) to (do something) v. mecbur bırakmak
force (someone) to (do something) v. mecbur bırakmak
make it possible (for somebody) to do something v. zemin sunmak
have to do (with) v. dahili olmak
not mean to do so v. öyle olsun istememek
not mean to do so v. öyle yapmak istememek
not mean to do so v. öyle olmasını istememek
find the way to do (something) v. yolunu bulmak
make (someone) straighten up and do as he is supposed to do v. yola getirmek
straighten up and do as one is supposed to do v. yola gelmek
undertake to do v. görev edinmek
take the trouble to do something v. zahmete katlanmak
have nothing else to do v. yapacak bir şeyi kalmamak
have nothing to do v. yapacak bir şeyi kalmamak
have nothing else to do v. yapacak başka bir şeyi kalmamak
have nothing else (left) to do v. yapacak bir şeyi kalmamak
got nothing left to do v. yapacak bir şeyi kalmamak
position oneself to do something v. -e uygun pozisyona girmek
have to do with v. ile bir ilgisi olmak
have nothing to do with v. ile ilgisi olmamak
need to do v. gereği hissetmek
take care not to do v. bir şeyi yapmamaya dikkat etmek
have lots of things to do v. yapacak çok şeyi olmak
have many things to do v. yapacak çok şeyi olmak
have a lot to do v. yapacak çok şeyi olmak
not to have anything to do with something v. uzaktan yakından ilgisi olmamak
have many things to do v. yapacak çok işi olmak
have a lot to do v. yapacak çok işi olmak
have lots of things to do v. yapacak çok işi olmak
manage to do v. yapabilmek
have little to do v. yapacak çok az şeyi olmak
need a heck of a knack to do v. ustalık gerektirmek
have nothing to do v. yapacak bir şeyi olmamak
oblige someone to do (something) v. mecbur kılmak
oblige someone to do (something) v. mecbur bırakmak
ask someone to do something v. birinden ricada bulunmak
request someone to do something v. birinden rica etmek
request someone to do something v. birinden ricada bulunmak
ask someone to do something v. birinden rica etmek
ask for someone to do something v. birinden rica etmek
ask for someone to do something v. birinden ricada bulunmak
live to do something v. bir amaç uğruna yaşamak
have nothing to do with something v. birşeyle ilgisi olmamak
make so bold as to do something v. (bir şeyi yapmaya) cesareti olmak
be so bold as to do something v. (bir şeyi yapmak için) cesaretini toplamak
be so bold as to do something v. (bir şeyi yapmaya) cesareti olmak
be the last person (to do something) v. (bir şeyi yapacak) son kişi olmak
make so bold as to do something v. (bir şeyi yapmak için) cesaretini toplamak
give someone the chance to do the right thing v. birisine doğru şeyi yapması için bir şans vermek
drive someone to do something v. birisini bir şey yapmaya itmek
drive someone to do something v. birisini bir şeye yapmaya zorlamak
empower someone to do something v. birine bir şey yapması için yetki vermek
enable someone to do something v. birine bir şey yapması için olanak tanımak/imkan sağlamak
encourage someone to do something v. birini bir şey yapması konusunda cesaretlendirmek
entreat someone to do something v. birine bir şey yapması için yalvarmak
take the first step to do something v. (bir şeyleri yapmak için) ilk adımı atmak
have a lot to do v. yapılacak çok şey/şeyi olmak
happen to do v. (bir şeyler) yapacağı tutmak
lead someone to do something v. birine bir şey yaptırmak/yapmasına neden olmak
make ready to do v. yapmaya hazırlanmak
prepare to do v. yapmaya hazırlanmak
be (very) hard to do v. yapması (çok) zor olmak
have other thing to do v. yapacak başka işleri olmak
refuse to do something v. bir şeyi yapmayı reddetmek
ask someone to do something v. birinden bir şey yapmasını istemek/rica etmek
decide to do something v. bir şeyi yapmaya karar vermek
try to do something v. bir şeyler yapmaya çalışmak
convince someone to do something v. birini bir şey yapmaya ikna etmek
take a moment (for something/to do something) v. (bir şey için) bir dakikasını ayırmak
take a moment (for something/to do something) v. (bir şey için) bir dakika ayırmak
have yet to (do something) v. henüz gerçekleşmemiş ama ileride gerçekleşebilecek eylem
prompt someone to do v. birini bir şey yapmaya teşvik etmek/itmek
find enough courage (to do something) v. (bir şeyi yapmak için) kendinde yeterli cesareti bulmak
bring oneself to do something v. bir şeyi yapmak için cesaret bulmak
stop to do something v. bir şeyi yapmak için durmak
stop to do something v. durup bir şeyi yapmak
do what he/she meant to do v. yapmak için doğduğu şeyi yapmak
allow somebody to do something v. birinin bir şey yapmasına izin vermek
encourage someone to do something v. birini bir konuda/alanda cesaretlendirmek
be powerless to do v. bir şeyi yapacak gücü olmamak
be pleased to do a thing v. yapmaktan memnun olmak
be pleased to do a thing v. bir şeyi yapmayı arzulamak
aim to do v. yapmak niyetinde olmak
aim to do v. yapmak amacında olmak
aim to do v. yapmayı amaçlamak
aim to do v. yapmak gayesinde olmak
aim to do v. yapmayı planlamak
aim to do v. yapmak istemek
aim to do v. yapmak niyetinde olmak
aim to do v. yapmak amacında olmak
aim to do v. yapmayı amaçlamak
aim to do v. yapmak gayesinde olmak
aim to do v. yapmayı planlamak
aim to do v. yapmak istemek
be careful not to (do something) v. (bir şey yapmamaya) dikkat etmek
be careful not to (do something) v. (bir şey yapmamaya) özen göstermek
have to do with v. … ile ilgilenmek
have to do with v. uğraşmak
apt to do something adj. meyyal
apt to do something adj. mütemayil
qualified (to do something) adj. uygun nitelikte
with nothing to do adj. işsiz güçsüz
scheduled to do something adj. programlanmış
scheduled to do something adj. (olması/gerçekleşmesi) planlanmış
slated to do something adj. (olması/gerçekleşmesi) planlanmış
Phrasals
admire to (do something) v. (bir şeyi) yapmayı çok istemek
admire to (do something) v. (bir şeyi) seve seve yapmak
incumbent upon someone to do something v. bir şeyi yapma/söyleme zorunluluğu duymak
forget to do something v. bir şeyi yapmayı unutmak
tempt someone to do something v. birini bir şey yapmaya ayartmak
force someone to do something v. birini bir şey yapmaya zorlamak
entice someone to do something v. birini bir şey yapmaya ayartmak
entice someone to do something v. birini bir şey yapması için kışkırtmak/ayartmak
be/get ready (to do something) v. bir şey yapmaya hazırlanmak
neglect to do something v. bir şeyi yapmayı unutmak/ihmal etmek
instigate someone to do something v. birini bir şeyi yapması için kışkırtmak
tempt someone to do something v. birini bir şey yapması için kışkırtmak/ayartmak
motion for someone to do something v. birine bir şey yapması için elle işaret etmek
push someone to do something v. birini bir şey yapmaya zorlamak
request someone to do something v. birinden bir şey yapmasını istemek/rica etmek
urge someone to do something v. birini bir şey yapmaya zorlamak
incumbent upon someone to do something v. bir şeyi (yapma/söyleme) görevi düşmek
slated to do something v. programlanmış
deign to do something v. (bir şeyi yapmaya) tenezzül etmek
be allowed to do something v. (bir şeyleri yapmak için) izin verilmek/izni olmak
entitle (one) to (do something) v. birinin bir şeyi yapmasına izin vermek
entitle (one) to (do something) v. birine bir yetki vermek
entitle (one) to (do something) v. birini yetkilendirmek
entitle someone to do something v. birine bir şey yapma hakkını vermek
entitle someone to do something v. birinin bir şeyi yapmasına olanak tanımak
entitle someone to do something v. birine geçiş izni vermek/tanımak
coax (someone or something) to (do something) v. bir şey yapmaya razı etmek
coax (someone or something) to (do something) v. bir şey yapmaya zorlamak
coax (someone or something) to (do something) v. bir şey yapmaya ikna etmek
coax (someone or something) to (do something) v. (bir kişiyi ya da bir hayvanı bir şey) yapmaya ikna etmek ya da zorlamak
empower (someone) to (do something) v. (bir şey yapma) yetkisini (birine) vermek
empower (someone) to (do something) v. (bir şeyi yapmada birini) yetkilendirmek
empower (someone) to (do something) v. (bir şeyi yapmada birini) yetkili kılmak
empower (someone) to (do something) v. (birine) güç vermek
empower (someone) to (do something) v. (birine) güç kazandırmak
empower (someone) to (do something) v. (birini) güçlendirmek
endeavor to (do something) v. (bir şey) yapmaya çabalamak
endeavor to (do something) v. (bir şey) yapmaya çaba harcamak
endeavor to (do something) v. (bir şey) yapmaya çaba göstermek
endeavor to (do something) v. (bir şey) yapmaya gayret etmek
endeavor to (do something) v. (bir şey) yapmaya uğraşmak
endeavor to (do something) v. (bir şey) yapmaya uğraş vermek
endeavor to (do something) v. (bir şey) yapmaya çalışmak
endeavor to (do something) v. (bir şey) yapmaya emek vermek
enjoin to (do something) v. (bir şey yapması) hükmünü vermek
enjoin to (do something) v. (bir şey yapmasını) emretmek
enjoin to (do something) v. (bir şey yapmasını) buyurmak
enjoin to (do something) v. (bir şey yapmasını) tembih etmek
enjoin to (do something) v. (bir şey yapmasını) istemek
enjoin someone to do something v. (bir şey yapması) hükmünü vermek
enjoin someone to do something v. (bir şey yapmasını) emretmek
enjoin someone to do something v. (bir şey yapmasını) buyurmak
enjoin someone to do something v. (bir şey yapmasını) tembih etmek
enjoin someone to do something v. (bir şey yapmasını) tembihlemek
enjoin someone to do something v. (bir şey yapmasını) istemek
exhort (one) to (do something) v. (bir şey yapmasını) tembih etmek
exhort (one) to (do something) v. (bir şey yapmasını) tembihlemek
exhort (one) to (do something) v. (bir şey yapmasını) öğüt vermek
exhort (one) to (do something) v. (bir şey yapmasını) öğütlemek
exhort (one) to (do something) v. (bir şey yapmaması konusunda) uyarmak
exhort (one) to (do something) v. (bir şey yapmaması konusunda) ikaz etmek
exhort (one) to (do something) v. (bir şey yapması konusunda) tavsiye vermek
exhort (one) to (do something) v. (bir şey yapmasını) tavsiye etmek
exhort (one) to (do something) v. (bir şey yapması konusunda) cesaret vermek
exhort (one) to (do something) v. (bir şey yapması konusunda) cesaretlendirmek
exhort (one) to (do something) v. (bir şey yapması konusunda) teşvik etmek
offer for (one) to (do something) v. (birine bir şey yapmasını) önermek
offer for (one) to (do something) v. (birine) (avantajlı bir şey) önerisinde bulunmak
offer for (one) to (do something) v. (birinin yararına olacak bir şey) teklif etmek
pay to (do something) v. (bir şey yapmaya) değer olmak
pay to (do something) v. (bir şeyi yapmak) kazançlı olmak
pay to (do something) v. (bir şey yapmak) karlı olmak
pay to (do something) v. (bir şeyi yapmak) karşılığını vermek/ödemek
pay to (do something) v. (bir şeyi yapmak) yararlı olmak
pay to (do something) v. (bir şeyi yapmak) avantaj sağlamak
pay to (do something) v. (bir şeyi yapmak için) para vermek
strive to (do something) v. (bir şey yapmaya) çabalamak
strive to (do something) v. (bir şeyi yapmak için) çaba göstermek
strive to (do something) v. (bir şeyi yapmak için) çaba sarf etmek
strive to (do something) v. (bir şeyi yapmak için) gayret etmek
strive to (do something) v. (bir şeyi yapmak için) didinmek
subpoena (someone or something) to (do something) v. (birini bir şey yapması için) mahkemeye çağırmak
subpoena (someone or something) to (do something) v. (bir şey yapması için birine) mahkeme celbi göndermek
subpoena (someone or something) to (do something) v. (bir şey yapması için birine) çağrı belgesi göndermek
subpoena (someone or something) to (do something) v. (bir şey yapması için birine) çağrı kağıdı göndermek
trust (one) to (do something) v. (bir şeyi yapmak) tam (birine) göre bir iş olmak
trust (one) to (do something) v. (bir şeyi yapmak) tam (birinin) yapacağı iş olmak
trust (one) to (do something) v. (bir şeyi yapmak) tam senlik/onluk vs. bir iş olmak
admire to do v. -i yapmayı çok istemek
admire to do v. -i seve seve yapmak
admire to do v. -i memnuniyetle yapmak
aim to (do something) v. (bir şey yapmak) niyetinde olmak
aim to (do something) v. (bir şey yapmayı) amaçlamak
aim to (do something) v. (bir şey yapmak) gayesinde olmak
aim to (do something) v. (bir şey yapmayı) planlamak
aim to (do something) v. (bir şey yapmak) istemek
admire to do v. -i yapmayı çok istemek
admire to do v. -i seve seve yapmak
admire to do v. -i memnuniyetle yapmak
aim to (do something) v. (bir şey yapmak) niyetinde olmak
aim to (do something) v. (bir şey yapmayı) amaçlamak
aim to (do something) v. (bir şey yapmak) gayesinde olmak
aim to (do something) v. (bir şey yapmayı) planlamak
aim to (do something) v. (bir şey yapmak) istemek
arrange for (someone to do something) v. (bir şey yapması için birini) ayarlamak
break (one's) back to (do something) v. (bir şeyi yapmak) için göbeği çatlamak
break (one's) back to (do something) v. (bir şeyi yapmak) için büyük çaba sarf etmek
break (one's) back to (do something) v. (bir şeyi yapmak) için kendini paralamak
break (one's) back to (do something) v. (bir şeyi yapmak) için canını dişine takmak
break (one's) back to (do something) v. (bir şeyi yapmak) için eşek gibi çalışmak
break (one's) back to (do something) v. (bir şeyi yapmak) için kıçını yırtmak
bring (someone or oneself) to (do something) v. (birinin/kendinin bir şey yapmasına) neden olmak
bring (someone or oneself) to (do something) v. (birini/kendini bir şey yapmaya) yöneltmek
bring (someone or oneself) to (do something) v. (birini/kendini bir şey yapmaya) teşvik etmek
bring (someone or oneself) to (do something) v. (bir şey yapmak) için cesaretini toplamak
bring (someone or oneself) to (do something) v. (bir şey yapma) cesaretini bulmak
bring (someone or oneself) to (do something) v. (bir şey yapma) azmini bulmak
bring (someone or oneself) to (do something) v. (bir şey yapma) azmine/cesaretine erişmek
bring someone to do something v. birinin bir şey yapmasına neden olmak
bring someone to do something v. birini bir şey yapmaya yöneltmek
bring someone to do something v. birini bir şey yapmaya teşvik etmek
call upon someone (to do something) v. (birini bir şey yapmaya) çağırmak
call upon someone (to do something) v. (birini bir şey yapmaya) davet etmek
call upon someone (to do something) v. (birinin bir şey yapmasını) istemek
call upon someone (to do something) v. (birini bir şey yapması için) seçmek
call on someone (to do something) v. (birini bir şey yapmaya) çağırmak
call on someone (to do something) v. (birini bir şey yapmaya) davet etmek
call on someone (to do something) v. (birinin bir şey yapmasını) istemek
call on someone (to do something) v. (birini bir şey yapması için) seçmek
coax someone to do something v. birini bir şey yapmaya ikna etmek
coax someone to do something v. birini bir şey yapmaya razı etmek
coax someone to do something v. birini bir şey yapması için kandırmak
coax someone to do something v. birine bir şey yapması için ısrar etmek
compel (someone) to (do something) v. (birini bir şey yapmaya) zorlamak
compel (someone) to (do something) v. (birini bir şey yapmaya) mecbur etmek
compel (someone) to (do something) v. (birini bir şey yapmak) zorunda bırakmak
compel to do v. yapmaya zorlamak
compel to do v. yapmaya mecbur etmek
compel to do v. yapmak zorunda bırakmak
condescend to (do something) v. (bir şey yapmaya) tenezzül etmek
condescend to (do something) v. (bir şey yapmaya) lütfetmek
condescend to do v. yapmaya tenezzül etmek
condescend to do v. yapmaya lütfetmek
dare someone (to do something) v. birine (bir şey yapma konusunda) meydan okumak
dare someone (to do something) v. biriyle (bir şey yapma konusunda) bahse girmek
deign to do v. yapmaya tenezzül etmek
deign to do v. yapmaya lütfetmek
drain (something) off to (do something) v. (bir şey yapmak) için (bir şeyi) boşaltmak
drain (something) off to (do something) v. (bir şey yapmak) için (bir şeyi) akıtmak
drain (something) off to (do something) v. (bir şey yapmak) için (bir şeyi) tahliye etmek
empower to do v. yapma yetkisini vermek
empower to do v. yapmada yetkilendirmek
empower to do v. yapmada yetkili kılmak
empower to do v. yapma gücü vermek
encourage (one) to (do something) v. (birini bir şey yapması) için cesaretlendirmek
encourage (one) to (do something) v. (birini bir şey yapması) için desteklemek
encourage (one) to (do something) v. (birini bir şey yapması) için teşvik etmek
encourage (one) to (do something) v. (birini bir şey yapması) için gayretlendirmek
encourage to do v. yapması için cesaretlendirmek
encourage to do v. yapması için desteklemek
encourage to do v. yapması için teşvik etmek
encourage to do v. yapması için gayretlendirmek
entreat (one) to (do something) v. (birine bir şey yapması) için yalvarmak
entreat (one) to (do something) v. (birinden bir şey yapmasını) rica etmek
go about to (do something) v. (bir şeyi başarmak için) gerekeni yapmak
itch to (do something) v. (bir şey yapmaya) heves etmek/duymak
itch to (do something) v. (bir şey yapmayı) istemek
itch to (do something) v. (bir şey yapmayı) arzulamak
itch to (do something) v. (bir şey yapmaya) heveslenmek
knuckle down to (do) (something) v. (bir şeyi yapmaya) koyulmak
knuckle down to (do) (something) v. (bir işi yapmaya) girişmek
knuckle down to (do) (something) v. canla başla (bir işi yapmaya) koyulmak/girişmek/odaklanmak
knuckle down to (do) (something) v. (bir şeyi yapmaya) odaklanmak
knuckle down to (do) (something) v. kararlı bir şekilde (bir işi yapmaya) koyulmak/girişmek
neglect to do v. yapmayı unutmak/ihmal etmek
oblige (one) to (do something) v. (birini bir şey yapmaya) mecbur bırakmak
oblige (one) to (do something) v. (birini bir şey yapmak) zorunda bırakmak
oblige (one) to (do something) v. (birini bir şey yapmaya) mecbur etmek
oblige to do v. yapmaya mecbur bırakmak
oblige to do v. yapmaya mecbur kılmak
oblige to do v. yapmak zorunda bırakmak
persuade (one) to (do something) v. (birini bir şey yapmaya) ikna etmek
persuade (one) to (do something) v. (birini bir şey yapması) için kandırmak
prevail upon (one) to (do something) v. (birini bir şey yapmaya) razı etmek
prevail upon (one) to (do something) v. (birini bir şey yapmaya) ikna etmek
prevail on (one) to (do something) v. (birini bir şey yapmaya) razı etmek
prevail on (one) to (do something) v. (birini bir şey yapmaya) ikna etmek
require (someone or something) to (do something) v. (birinin/bir şeyin bir şey yapmasını) şart koşmak
require (someone or something) to (do something) v. (birinin/bir şeyin bir şey yapmasını) gerektirmek
set out to (do something) v. (bir şey yapmaya) kalkışmak
set out to (do something) v. (bir şey yapmaya) koyulmak
set out to (do something) v. (bir şey yapmaya) girişmek
set out to (do something) v. (bir şey yapmaya) çalışmak
set out to (do something) v. (bir şey yapma) girişiminde bulunmak
set out to (do something) v. (bir şey yapmaya) niyetlenmek
sit down to (do something) v. (bir işin) başına oturmak
sit down to (do something) v. (bir şeyi yapmaya) oturmak
sit down to (do something) v. (bir şeyi yapmaya) başlamak
sit down to (do something) v. (bir şeyi yapmak) için oturmak
sit down to (do something) v. oturarak (bir şeyi yapmaya) hazırlanmak
stand to (do something) v. (bir şey yapması) muhtemel olmak
stand to (do something) v. (bir şey yapması) olası olmak
stand to (do something) v. (bir şey yapma) olasılığı olmak
stand to (do something) v. (bir şey yapmaya) dayanabilmek
stand to (do something) v. (bir şey yapmayı) kaldırabilmek
stand to (do something) v. (bir şey yapmaya) gücü olmak
stand to (do something) v. (bir şey yapması) yararlı olmak
subpoena to do v. bir şey yapması için mahkemeye çağırmak
subpoena to do v. bir şey yapması için mahkeme celbi göndermek
subpoena to do v. bir şey yapması için çağrı belgesi göndermek
subpoena to do v. bir şey yapması için çağrı kağıdı göndermek
tap (one) to (do something) v. (birini bir şey yapması) için seçmek/atamak
tempt (one) to (do something) v. (birini bir şey) yapmaya ayartmak/ikna etmek
tempt (one) to (do something) v. (birinin bir şey yapması için) aklını çelmek
tempt (one) to (do something) v. (birini bir şey) yapmaya cezbetmek
think to (do something) v. (bir şey yapmayı) düşünmek
trouble (one) to do (something) v. (birinden bir şey yapmasını) isteyerek rahatlık vermek
trouble (one) to do (something) v. (birine bir şey yapmasını) isteyerek zahmet vermek
undertake to (do something) v. (bir şey yapmayı) üstlenmek
undertake to (do something) v. (bir şey yapma) sorumluluğunu almak
undertake to (do something) v. (bir şey yapmaya) girişmek
undertake to (do something) v. (bir şey yapmayı) vadetmek
undertake to (do something) v. (bir şey yapmayı) görev edinmek
welcome to (do something) v. (bir şey yapmaya) davet etmek
welcome to (do something) v. (bir şey yapmasına) izin vermek
welcome to (do something) v. (bir şey yapmaya) teşvik etmek
Phrases
(a) right to do something n. bir şeyi yapma hakkı
(a) right to do something n. bir şeyi yapma özgürlüğü
(a) right to do something n. bir şeyi yapma izni
(the) right to do something n. bir şeyi yapma hakkı
(the) right to do something n. bir şeyi yapma özgürlüğü
(the) right to do something n. bir şeyi yapma izni
requisition to (do something) n. (bir şeyin yapılması için) talep/istek
be as much as (one) could do (not) (to do something) v. kendini zor tutmak
be as much as somebody can/could do (not) to do something v. elinden geldiğince dayanmak
be as much as (one) could do (not) (to do something) v. elinden geldiğince kendini tutmak/dayanmak
be as much as somebody can/could do (not) to do something v. elinden geleni yapmak
be as much as somebody can/could do (not) to do something v. bir şeyi zar zor/güç bela yapmak
be bousta (about to [do something]) v. yapacak olmak
be bousta (about to [do something]) v. yapmak üzere olmak
requisition to (do something) v. (bir şeyin yapılmasını) istemek
requisition to (do something) v. (bir şeyin yapılmasını) talep etmek
what has this got to do with......? expr. bunun .... ile ne ilgisi var?
it's one thing to (do something), it's another to (do something else) expr. (bir şeyi yapmak) kabul edilebilir ama (diğerini) kabul etmek mümkün değil
it's one thing to (do something), it's another to (do something else) expr. (bir şeyi yapmak) hadi neyse de (diğerinin) mümkünatı yok
it’s one thing to do a, it’s (quite) another (thing) to do b expr. (bir şeyi yapmak) kabul edilebilir ama (diğerini) kabul etmek mümkün değil
it’s one thing to do a, it’s (quite) another (thing) to do b expr. (bir şeyi yapmak) hadi neyse de (diğerinin) mümkünatı yok
to do this expr. bunu gerçekleştirmek için
kindly request you to do the needful expr. gereğinin yapılmasını arz ederim
kindly request you to do the needful expr. gereğinin yapılmasını saygılarımla arz ederim
it's never too late to do well expr. iyi yapmak için hiçbir zaman çok geç değildir
if easy to do expr. mümkünse
first thing to do expr. yapılacak ilk şey
it's no crime to (do something) expr. (bir şey yapmak) suç değil
it's no crime to (do something) expr. suç değil ya
what's that got to do with the price of fish? [uk] expr. ne alakası var?
what's that got to do with the price of fish? [uk] expr. ne ilgisi var?
what's that got to do with the price of fish? [uk] expr. alakasız değil mi?
what's that got to do with the price of fish? [uk] expr. ne alaka?
what's that got to do with the price of fish? [uk] expr. kel alaka değil mi?
it takes two (to do something) expr. (iyi geçim/kavga etmek) iki baştan olur
it takes two (to do something) expr. (kavga etmek/anlaşmak) iki taraflıdır
it takes two (to do something) expr. (kavga etmek/anlaşmak) iki kişi gerektirir
it takes two (to do something) expr. (kavga etmek/anlaşmak) iki kişiliktir
it wouldn't do (someone) any harm (to do something) expr. (bir şeyi yapmanın) zararı olmaz
it wouldn't do (someone) any harm (to do something) expr. (bir şeyi yapmanın) zararı yok
it wouldn't do (someone) any harm (to do something) expr. (bir şeyi yapmasında) bir sakınca yok
it wouldn't do (someone) any harm (to do something) expr. (bir şeyi yapmasında) bir mahzur yok
it wouldn't do (someone) any harm (to do something) expr. (bir şeyi yapmasında) beis yok
far be it from (one) to (do something) expr. (bir şey yapmak birine) düşmez
far be it from (one) to (do something) expr. (bir şey yapmak birine) uygun değil
far be it from (one) to (do something) expr. (bir şey yapmak birinin) işi değil
far be it from (one) to (do something) expr. (bir şey yapmak birine) göre değil
far be it from (one) to (do something) expr. (bir şey yapmak birinin) üstüne vazife değil
far be it from me to do something, but... expr. bir şey yapmak bana düşmez, fakat ...
far be it from me to do something, but... expr. bir şey yapmak bana uygun değil, fakat ...
far be it from me to do something, but... expr. bir şey yapmak benim işim değil, fakat ...
far be it from me to do something, but... expr. bir şey yapmak bana göre değil, fakat ...
far be it from me to do something, but... expr. bir şey yapmak benim üstüme vazife değil, fakat …
in order for (someone or something) to (do something) expr. (birinin/bir şeyin bir şey yapabilmesi/yapması) için
in order for (someone or something) to (do something) expr. (biri/bir şey bir şey yapsın) diye
in order to (do something) expr. (bir şey yapabilmek/yapmak) için
in order to (do something) expr. (bir şey olsun) diye
in order to do expr. yapabilmek/yapmak için
in order to do expr. olsun diye
in order to do something expr. bir şey yapabilmek/yapmak için
in order to do something expr. bir şey olsun diye
on course to (do something) expr. (bir şeyi gerçekleştirme/yapma) yolunda
on course to (do something) expr. (bir işi başarmaya/yapmaya) doğru giden
on course to (do something) expr. (bir şeyi yapmaya/gerçekleştirmeye) doğru planlandığı/beklendiği gibi ilerleyen
on course to (do something) expr. (bir şeyi gerçekleştirme/yapma) yolunda planlandığı gibi ilerleyen
to do with expr. ile ilgili
to do with expr. ile bağlantılı
to do with expr. ile alakalı
kindly request you to do the needful expr. gereğinin yapılmasını arz ederim
Proverb
devil finds work for idle hands to do boş durana şeytan güler
never send a boy to do a man's job harman dövmek keçinin işi değil
never send a boy to do a man's job ağaçtan maşa (abdaldan paşa) olmaz
never send a boy to do a man's job her ağaçtan kaşık olmaz
never send a boy to do a man's job çocuğa iş buyuran, ardınca kendi gider
never send a boy to do a man's job çocuğu işe sal, ardınca sen var
never send a boy to do a man's job çocuğa iş, ardına sen düş
never send a boy to do a man's job önemli işler beceriksiz kişilere yaptırılamaz